4.1. Kadınların Suç İşlemesi
Konu ile ilgili mevcut ayetler ve rivayetlere bakıldığında, birkaç temel nokta gündeme gelebilir:
Birinci nokta şudur: İslam’ın birçok ceza kanununda hiçbir cinsiyet ayrımı yoktur ve suçlu kadın veya erkeğe eşit muamele yapılır. İslam dini zina,[1] hırsızlık,[2] şarap içmek,[3] eşcinsellik[4] ve zina iftirası[5] gibi birçok suç durumunda kadın ve erkek için eşit ceza belirlemiştir. Dolayısıyla İslam’ın muhsine zina (evli kimsenin zina işlemesi) durumunda kadın ve erkekler hakkında çifte standart bir tutum sergilediği iddiası yanlıştır ve bilgisizlikten kaynaklanır.
İslam açısından cezası recm olan muhsin (evli erkeğin işlediği) veya muhsine (evli kadının işlediği) zinanın vuku bulmuş olması için her iki cinsiyet hakkında birkaç eşit şart söz konusudur. Bunlar:
1- Evlilik (zina işleyen kişinin evli olması). Dolayısıyla zinanın bekâr erkek veya bekâr kadın tarafından işlendiği durumlarda bu ceza (recm) uygulanmaz.[6]
2- Daimî nikâh (evliliğin daimî nikâh türünden olması). Dolayısıyla geçici nikâh çerçevesinde eşi olan kadın veya erkeğe recm cezası uygulanmaz.[7]
3- Cinsel ilişki (Evlilik sonrası eşler arasında cinsel ilişkinin gerçekleşmiş olması). Dolayısıyla eğer evli olan kadın veya erkek cinsel ilişkiye girmeden önce, yani nikâh akdi okunduğu dönemde zina işlemiş olursa recm cezası uygulanmaz.[8]
4- Eşe ulaşma imkânı. Dolayısıyla eğer eşi olan kadın veya erkek, eşine ulaşamadığı durumlarda (eşinin seyahati veya hapiste olması gibi) zina işlemişse, muhsin veya muhsine sayılmaz ve recm cezası uygulanmaz.[9]
İkinci nokta şudur: İslam ceza kanunu suçlu kadın ve erkek arasında fark koyduğu hemen hemen tüm durumlarda, erkeklerden değil, kadınlardan yana cinsiyet ayrımcılığı yapmış ve kadınlara veya çocuklarına destek vermiştir.
Şimdi suçlu kadınlara destek bağlamında iki örnek sunmak istiyoruz. Dinî rivayetlere göre mürtet kanının cezası, mürtet erkeğe göre daha hafiftir. Mesela, eğer erkek mürtet olursa, yani İslam’dan yüz çevirmişse, idam cezasına çarptırılır. Eğer daha önce İslam’dan başka bir dini varsa, bu durumda tövbe etmeye davet edilir ve eğer tövbe etmezse idam cezasına çarptırılır. Ama kadının mürtet olması ölüm cezasını gerektirmez ve sadece tövbe etmeye yanaşmazsa müebbet hapis cezasına çarptırılır.[10] Diğer bazı rivayetlere göre kadın istihaze (aylık âdet dışı kan görmesi) durumunda olması, haddin uygulanmasına mani olur ve kadın temizleninceye dek beklemek gerekir.[11]
Bazı rivayetlerde ise suçlu kadınlar hakkında, çocuklarına destek bağlamında cezalarda bazı esnek tedbirlerden söz edilmiştir. Bu rivayetlere göre gebelik döneminde muhsine zina işlemiş kadının taşlanması, doğum yapıp bebeğinin emzirmesini kestiği güne kadar ertelenmesi gerekir.[12] Hatta bir rivayete göre, emzirme dönemi sona erdikten sonra bebeğin bakımını üstlenecek kimse olmadığı durumlarda anne bebeğinin bakımını sürdürmeli ve ona yemeyi ve içmeyi ve kendisini yükseklikten düşme veya kuyuya düşme gibi tehlikelerden nasıl koruyacağını öğretmelidir.[13]
Üçüncü çeşit ayrımlar, yani başka kimselere yönelik desteklerle ilgili olan ayrımlar konusunda, kadın ve erkeğin kısas meselesinde ayrımına işaret edebiliriz ki, bunu da kadınların mağduriyet durumlarını ele aldığımız bölümde inceleyeceğiz.[14]
Belki de erkekler için benzer suç durumunda kadınlara göre daha hafif bir ceza öngörülen ve görecede ikinci noktada gündeme gelen iddianın istisnası olarak algılanması gereken tek durum, çocuğun annesi veya babası tarafından öldürülmesidir.
Birçok muteber rivayete göre, evladını öldüren babaya kısas uygulanmaz ve sadece diyet ödemek zorundadır.[15] Ancak evladını öldüren anne için kısas hükmü uygulanabilir. Zira bu hükümle ilgili elimize herhangi bir özel rivayet ulaşmamış olmasına karşın, genel deliller, kısasın uygulanması gerektiğini gösteriyor ve bu hükümde annenin de baba gibi sayılması için ileri sürülen gerekçelerin pek güçlü dayanağı olmadığı anlaşılıyor. Örneğin, söz konusu rivayetlerde[16] “vâlid” sözcüğü babaya özgü olmadığı ve anneleri de kapsadığı yorumu kabul edilemez.[17] Zira gerçek uygulamalarda anneye işaret etmek için “vâlide” sözcüğü kullanılır ve “vâlid” sözcüğünün anneye işaret etmek için kullanılması sadece mecazi anlamda doğrudur. Söz konusu rivayetlerde kullanılan “vâlid” sözcüğünü de mecazi anlamda değerlendiremeyiz.
Buna karşın, hatta bu konuda bile cinsiyet ayrımı gerçekte kadınlara karşı cinsiyet ayrımcılığı manasını içermiyor; çünkü anneyi evladını öldürmeye karşı ölümle cezalandırmak, gerçekte ister kadın, ister erkek, herhangi bir katil için belirlenen cezadır ve sadece baba (ve dede) İslam’ın kendilerine tanıdığı özel konumları itibarı ile bu hükümden müstesna edilmiştir. Bir başka ifade ile, cinsiyet ayrımcılığı gerçek manada cinsiyetin, hakların ayrımı kriteri olduğu durumlarda söz konusu olabilir. Oysa bu meselede, kadın ve erkek arasındaki ayrım, cinsiyetleri yüzünden değildir ve sadece babalar genel ve cinsiyetle ilgisi olmayan bir hükümde müstesna olmuştur. Bunun dışında, meşru evlatların anne tarafından öldürülme vakası[18] o kadar seyrek bir olaydır ki, anneler için kısas hükmü asla gerçek bir sorun yaratmaz.
Üçüncü nokta, ceza sistemlerinde suçların cinselleştirme tezi ile ilgilidir. Sözü edilen destek tedbirlerine bakıldığında, İslam’ın bu teze karşı tutumu da kısmen açıklığa kavuşur.
İslam dininde kadın ve erkek arasında bazı doğal farklılıklar ve cinsiyet ayrımları varsayıldığından, cinselleştirme tezi, kadını kocasının cinsel mal varlığı olarak gördüğü radikal ve yanlış yönlerinin dışında, daha kısıtlı ve daha makul boyutlarda onaylanır ki buna suçlu kadının annelik görevi ve bebeğinin ona muhtaç olmasına özen gösterilmesi, kadının âdet döneminde özel fiziksel durumu, bir erkeğin bir kadını öldürdüğü durumlarda kısas meselesinde erkeğin ekonomik rolü ve kadının mürtet olma durumunda duygularına yenik düştüğünün göz önünde bulundurulması gibi durumları örnek verebiliriz.
Bu arada feminist kriminolojistlerin söz konusu teze karşı çıkmasının sebebi, bu kesimin doğal cinsel farklılıkları göz ardı veya inkâr etmesi ve cinsiyete dayalı roller hakkında ideolojik düşüncelerinden kaynaklandığı belirtilmelidir.
Dördüncü nokta şudur: İslam’ın ceza sistemi kadınların suçları ile ilgili sosyal zeminleri gözetlerken dengeli bir yol izlemiştir. Yani bir yandan bu konuya duyarsız kalmamış ve kadınları suça yönelten etken ve baskıları gözetlemiş ve öbür yandan bu etkenleri mutlak olarak değil, özel şartlar ve kuralları gözeterek suçlu kadınların cezasının düşürülmesi etkeni olarak görmüştür. Buna acil durumlar kuralını örnek verebiliriz. Bu kurala göre örneğin yoksulluk ve ekonomik ihtiyaç, ancak bireyi aşırı acil ve çaresizlik durumuna düşürdüğü vakit cezanın düşmesine ve suçun kaçınılmaz sayılmasına sebep olabilir. Buna göre bazı rivayetlerde kadının zorlanmak veya canını korumak için çaresizlikten gayri meşru cinsel ilişkiye girdiği durumlarda zina haddinin düşmesine vurgu yapılmıştır.[19]
Şunu da hatırlatmakta yarar görüyoruz ki, suçlu kadınların çocuklarından ayrı kalması ve inziva gibi zorlukları, ceza politikalarının ayrılmaz elzemleri değil de, planlama eksikliklerinin sonucu olduğu söylenebilir. Çünkü İslam’ın ceza hukukunda bazı durumlarda örneğin hapis cezasına işaret edilmiş, ama bu cezanın doğurduğu sorunların ispatı veya reddi konusunda herhangi bir tutum sergilenmemiştir. Dolayısıyla şer’i engel olmadığı tüm durumlarda bu tür sorunların hafifletilmesi için destek politikalarının uygulanmasında bir sakınca yoktur.
[1] Nur, 2; Vesailu’ş-Şia, c.18, Haddu’z-Zina babları, 1. bab, s.247-249
[2] Maide, 38
[3] Vesailu’ş-Şia, c.18, Haddu’l-Muskir babları, 11. bab, s.476-479
[4] age. Haddu’l-Muskir babları, 11. bab, s.363-369 ve Haddu’s-Sohk ve’l Kıyade babları, 1 ve 3. bablar, s.425-428.
[5] age. Haddu’l-Kazf babları, 2. bab, s.432
[6] age. Haddu’z-Zina babları, 2. bab, s.352-353
[7] age
[8] age. Haddu’z-Zina babları, 7. bab, s.358-360
[9] age. Haddu’z-Zina babları, 3 ve 4. bablar, s.355-356. Muhsin olma şartları hakkında, aynı şekilde bk. Hoî, Menabi-i Tekmileti’l-Minhac, c.1, s.201-207
[10] Vesailu’ş-Şia, c.18, Haddu’l-Murted babları, 1,3 ve 4. bablar, s.544-550
[11] age. Mukaddimatu’l-Hudud babları, 13. bab, s.321
[12] Bu rivayetlerden birinin metni şöyledir: İmam Cafer Sadık’a (a.s) hamile olup da zina işleyen bir kadını sorduğumda şöyle buyurdu: “Karnındaki çocuğu doğuruncaya ve o çocuğu emzirinceye kadar öylece bırakılır, sonra recm cezası uygulanır.” age. Hadduz’-Zina babları, 16. bab, s.380
[13] age. 378
[14] Evet, fıkıhta ilk aşamada bu ikinci hususta söz konusu edilen iddia ile bağdaşmadığı gözlenen bir mesele ile karşılaşmaktayız ve o da erkeğin zina yaparken eşini öldürmeye girişmesidir. Her ne kadar biraz düşündükten sonra bu meselenin ikinci hususta sözkonusu edilen iddiayı ortadan kaldıramayacağı anlaşılsa bile. bk. yirmi altıncı ek
[15] Vesailu’ş-Şia, c.19, Kısasu’n-Nefs babları, 32. bab, s.56-58
[16] Örneğin şu rivayette: “Evladını öldüren babaya (vâlid) kısas uygulanmaz (öldrüdüğü çocuğundan dolayı baba öldürülmez). Ama kasten babasını (vâlid) öldüren evlada kısas uygulanır ve öldürülür.” age
[17] Ramazanî, “Katl-i Ferzend Tevessut-i Peder ya Mader”, Baz Pejuhi Hukuk-i Zen, s.163.
[18] Gayr-i meşru dünyaya gelen bebeklerin anneleri tarafından öldürülmesi pek de az değildir; fakat bu suç bu konumuzun alanı dışındadır; çünkü bazı rivayetlere göre, bu konuda kısas cezası sözkonusu değildir. Vesailu’ş-Şia, c.18, Haddu’z-Zina babları, 37. bab, s.408.
Bu rivayetleri zayıf olmaları sebebiyle reddetsek bile, gayri meşru dünyaya gelen bebekleri öldürme konusunda erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur.
[19] age. Mukaddimatu’l-Hudud babları, 13. bab, s.323, h.9 ve Haddu’z-Zina babları, 18. bab, s.384
Dostları ilə paylaş: |