D- Mâturîdiyye
Ehl-i Sünnet'in Mâturîdiyye mektebinin imamı Ebû Mansûr el-Mâturîdî (v.333/944)'dir. Kurduğu fikir sistemi kendi adına nisbetle "Mâturîdiyye" diye anılmaktadır 351.
Ehl-i Sünnet'in Mâturîdiyye mektebi mensuplarına göre yaratma Allah'a mahsustur 352. Her şeyin halikı Allah'tır. Sonradan var olan (hadis ) bütün eşyayı O yaratmıştır. Cevher ve arazı O yarattığı gibi, ister zarurî (ihtiyar dışı), isterse ihtiyarî olsun, insanın bütün fiillerini ve fiillerin taalluk ettiği kudreti de Allah yaratır 353. İnsanın hiçbir suretle yaratmasından bahsedilemez 354.
İnsanların fiillerinin Allah tarafından yaratıldığına Kur'an delalet ettiği gibi 355, insan aklı da bunu böyle kabul etmektedir.
Yaratma kudretinin Allah'tan başkasında da olabileceğini kabul etmek, Allah'ın yaratma kudretine bir sınırlama getirme demek olur ki, bu ulûhiyyete ve "Tevhîd" inancına uygun düşmez. Onun içindir ki, Mu'tezile, insana yaratma kudreti tanımakla "Tevhîd"e aykırı hareket etmiştir 356.
Fiilin bizzat kendisi de insanın yaratma kudretinin olmadığına delalet eder. Eğer, insanın yaratma kudreti olsaydı o, fiillerim, vasıf olarak, tam kendi istediği biçimde meydana getirirdi. Halbuki görüyoruz ki, insan istemediği şeyleri de yapmaktadır. Devamlı yürümek veya sürekli ayakta durmakla acı duyan insan, istemediği bu sonuçlar meydana gelsin diye yürümez. Bu durum, insanın fiillerini kendisinin yaratmadığını gösterir 357.
Maturîdîler özellikle insan iradesi konusunda, Eş'arîlerden farklı düşünmektedirler. Şimdi onların bu konudaki görüşlerini ele alıp inceleyeceğiz.
1- İlâhî İrade
Allah'ın yaratması her şeye şamil olduğu gibi, O'nun iradesi de mutlaktır ve her şeye şamildir 358. Hayır- şer, iyi- kötü her şey Allah'ın iradesiyle olmaktadır 359. İman fiili, Allah'ın iradesiyle olduğu gibi, küfür ve benzeri serlerde, O'nun iradesiyle olur. Eğer, Allah şerrin olmasını irade etmeseydi, şer meydana gelmezdi. 360 Kur'an ilâhî iradenin umumi olduğunu, yani hem hayra, hem de şerre şamil bulunduğunu ifade etmektedir 361. Ancak, iyilikler, Allah'ın iradesi, emri ve rızasıyla olmakla birlikte, Allah'ın kötülüklerde rızası ve emri yoktur, onlara sadece O'nun iradesi taalluk etmektedir 362.
Allah'ın iradesinin mutlak ve herşeye şamil olması yanında, insanın fiillerinin de O'nun tarafından yaratılmış olması, insanın fiillerinde mecbur olduğu ve onun hiçbir irade gücü bulunmadığı anlamına gelir mi? Bir başka ifadeyle Eş'ariyye'de olduğu gibi, Allah'ın mutlak ve her şeye şamil iradesi yanında insan iradesi yok mu olmaktadır? İrade açısından düşünüldüğünde, Allah-insan ilişkisi içerisinde insanın yeri nedir? Bu sorulara cevap olmak üzere şimdi Mâturîdiyye'de insan iradesinin nasıl anlaşıldığını araştırmaya çalışalım.
2- İlâhî İrade Yanında Dengede Tutulan İnsan İradesi
Allah'ın iradesinin mutlak ve her şeye şamil olması yanında, insan fiillerinin de O'nun tarafından yaratılmış olması, insanın fiillerinde mecbur olmasını gerektirmez. Çünkü insan fiil sahibi bir varlıktır. Buna hem nakil hem de akıl delalet etmektedir.
İnsan, iş yaparken, kendisinin ihtiyar sahibi (muhtar) bir varlık olduğunu ve fiillerini kendisinin kesbettiğini bilmektedir 363.
İmam Mâturîdî (v.333/944) insanın iradesinin Allah'ın mutlak iradesi karşısında yok olmadığını, aksine insanın fail ve muhtar bir varlık olduğunu, meşhur eseri " Kitâbu't-Tevhîd " de açıkça belirtmektedir. O'na göre, insanın mükellef ve sorumlu bir varlık olarak, Allah'ın emir ve nehiylerine muhatab olması, bunun sonucunda vaad ve va'id, yani sevab ve ceza ile karşılık görmesi, onun fiillerinde hür olduğunu gösterir 364. Kur'an'da yer alan,
"Dilediğinizi yapın.” 365.
"Hayır işleyin.” 366.
"Yaptıklarınıza karşılık olarak verilir." 367
İfadeleri, insanın irade sahibi bir varlık olarak, fiillerini istediği şekilde yaptığını gösterir 368. İnsana yapılan teklif ve onun sorumlu tutulması ancak böyle temellendirilebilir. Aksi halde insan, cebir altında tutulmuş olur ki, bu, teklifin sıhhatini ortadan kaldırır 369. Kaldı ki, iş yapamaz durumda olan bir varlığa emir ve nehiyde bulunmak muhaldir. O halde, insanın ilahî teklife muhatab olması, onun, fiillerinde irade sahibi, muhtar bir varlık olduğunu göstermektedir 370. İnsan, fiilinde hür olduğuna göre, fiilin Allah tarafından yaratılması, insana bir mecburiyet yüklemez. Aslında, insan hürriyeti açısından düşünüldüğünde, fiil ikinci derecede kalır. Bundan önce seçim unsuru gözönüne alınmalıdır. Çünkü çeşitli seçenekler arasından birisi seçilip, ondan sonra eylem sahasına geçilmektedir 371. Şu halde irade ve fiil açısından değerlendirildiğinde tabii olarak. Öncelik iradeye verilecektir. Mâturîdîler, fiillerini insana nisbet ettiklerinde, yani insanı iş yapabilen (fail) bir varlık kabul ettiklerine göre, bunun tabii bir sonucu olarak, insanın irade sahibi olduğunu da kabul edeceklerdir. Şimdi, bu noktada, daha açık bir şekilde, onların insan iradesini nasıl değerlendirdiklerini görmemiz gerekiyor.
İmam Mâturîdî'nin yukarıda naklettiğimiz görüşlerinden açıkça anlaşılmaktadır ki O, insanın hür bir iradeye sahip olduğunu ve Allah'ın, insanın bu iradesi doğrultu sunda onun fiillerim yarattığını kabul etmektedir 372. el-Mâturîdî'den sonra, bu mektebin ikinci büyük temsilcisi ve el-Mâturîdî'nin yakın takipçisi olan Ebu'1-Muîn en-Nesefî (v.508/1115)' de, insanın fiillerinde muhtar olduğunu açıkça söyleyerek 373 bundan şüphe edilemiyeceğini ifade eder 374.
Mâturîdiyye'nin diğer bir temsilcisi Nureddin es-Sâbûnî (v.580/1184) ise, insanın iradeye sahip olduğunu, bunun inkârına mecal bulunmadığını, insanı cebirden kurtaran şeyin işte bu irade olduğunu belirtir 375. Mâturîdî Kelâm Ekolünün yetiştirdiği mühim simalardan olan İbn Hümâm (v.861/1457) bu konuda daha açık bir tutum sergilemektedir. İnsanın sahip olduğu iradeyi "azm" ve " azm-i musammam" olarak da isimlendiren 376 İbn Hümâm, insanın teklife muhatab olmasının yegâne temeli olarak gördüğü 377 insan iradesinin yaratılmamış olduğunu, yani insanın iradesine Allah'ın müdahale etmediğini söyler. 378
Görüldüğü üzere, Maturîdîler insan iradesinin varlığı konusunda, İmam Mâturîdî'den itibaren fikir birliği içindedirler. Burada akla şöyle bir soru gelmektedir:
Her şeyin yaratıcısı Allah olduğuna göre, insanın iradesi de Allah tarafından yaratılmalıdır. İnsanın iradesini yaratan Allah ise, insan bu iradesini kullanmakta nasıl hür olabilir?
Mâturîdîlere göre, insanın, biri "küllî", diğeri "cüz'î" olmak üzere iki iradesi vardır 379. Küllî irade, insanda mevcut ve Allah tarafından verilmiş olan potansiyel iradeyi temsil eder. Yani küllî irade, insanın mümkün olan bütün fiillerini tercihe, onların hem terkine, hem de yapılmasına eşit şekilde uygun durumda olan bir sıfattır ve bu irade Allah tarafından yaratılmıştır 380. İnsanın tüm maddî ve manevî vasıfları nasıl yaratılmış ise, küllî iradesi de öylece yaratılmıştır 381.
Cüzî iradeye gelince, bu, küllî iradenin muayyen bir yönde kullanılmasından ibarettir. Yani, bütün mümkünlere şümulü olan küllî iradeyle, bir şeyi tercih ettiğimiz ve onu yapmaya, ya da terk etmeye karar verdiğimizde, bu, cüzî irade ile olmaktadır. 382 Bir başka ifadeyle, insanda potansiyel halde mevcut olan küllî iradenin, belli bir yöne kanalize edilmesi, cüzî irade olmaktadır.
“Şu halde," kasd ", "azm" ve "ihtiyar" kelimeleriyle de ifade edilen 383 bu cüzî iradeyi Allah yaratmaz 384 yani, ona müdahalede bulunmaz. İnsan, başlangıçta, kendisine Allah'ın verdiği küllî iradesini istediği yöne, istediği şekilde kanalize etmekte hürdür. İşte İbn Hümâm'ın, "cüzî irade yaratılmamıştır 385 ifadesiyle kasdettiği budur.
İşte, insanın fiillerini yaratmada, tam bir kudret sahibi olan Allah, insanın cüzî iradesini, onun tasarrufuna bırakmıştır. 386 Cüzî iradesini istediği şekilde kullanmakta hür olan insan, bu iradesiyle bir şeyi yapmaya karar verdiği ve tercihini o yönde kullandığı zaman, iradesini sahip olduğu kudretle eyleme dönüştürür.
Dostları ilə paylaş: |