2611- qqMUHKEMAT-I KUR’ANİYYE y[9³~h5 ¬_WUE8 : Kur’an (3:7) (47:20) ve emsali âyetlerde bildirilen, manası açık ve te’vile ihtiyacı olmayan âyetler. Başka bir manaya ihtimali olmayıp sarih emir ve nehiyleri müştemil olan âyetler. Bu âyetler mensuh veya müteşabih olmayıp muhkem ve mübeyyin olmakla asla te’vile muhtaç olmazlar. Bazı şeylerin haram olması veya enbiya kıssaları (ekasis-i enbiya) gibi. (Bak: Müteşabihat)
2612- qqMUHYİDDİN-İ ARABÎ |"h2 w: (Hi. 560-638, Mi. l162-1240) İspanya’da doğmuş, Anadolu ve Arabistan’ı gezmiştir. Mutasavvıf ve büyük âlim idi. Birçok ilmî eserler yazmıştır. Kendisine Şeyh-i Ekber de denir. Fütuhat-ı Mekkiye, Füsus-ül Hikem adlı eserleri meşhurdur. Şam’da vefat etmiştir. (K.S:) (Bak: Vahdet-ül Vücud)
2613- “Muhyiddin, kendisi hâdi ve makbuldür. Fakat her kitabında mühdi ve mürşid olamıyor. Hakaikte çok zaman mizansız gittiğinden, kavaid-i Ehl-i Sünnete muhalefet ediyor ve bazı kelâmları, zahiri dalalet ifade ediyor. Fakat kendisi dalaletten müberradır. Bazan kelâm, küfür görünür; fakat sahibi kâfir olamaz.” (L. 274)
2614- “O zat-ı kudsînin kendine mahsus bir makamı var. Hem makbulîndendir. Fakat mizansız keşfiyatında hududları çiğnemiş. Cumhur-u muhakkikîne çok mes’elelerde muhalefet etmiş. İşte bu sır içindir ki, o kadar yüksek ve hârika bir kutub, bir ferid-i deveran olduğu halde, kendine mahsus tarikatı gayet kısacık, Sadreddin-i Konevî’ye münhasır kalıyor gibidir. Ve âsârından istikametkârane istifade nadir oluyor. Hatta çok muhakkikîn-i asfiya o kıymetdar âsârının mütalaa etmeğe revac göstermiyorlar. Hatta bazıları men’ediyorlar.” (O.L. 121)
Yani: “Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitablarımızı okumasın, zarar görür.” Evet bu zamanda Muhyiddin’in kitabları, hususan vahdet-ül vücuda dair mes’elelerini okumak, zararlıdır.” (L. 274)
2616- “Hazret-i Muhyiddin’in meşrebiyle ehl-i tahkikin meşrebinin mabeynindeki esaslı farkı ve onların me’hazlarını göstermek çok uzun tedkikata ve çok yüksek ve geniş nazarlara muhtaçtır. Evet fark, o kadar dakik ve derin; ve me’haz, o kadar yüksek ve geniştir ki; Hazret-i Muhyiddin hatasından muahaze edilmemiş, makbul olarak kalmış. Yoksa eğer ilmen, fikren ve keşfen o fark ve o me’haz görünse idi, onun için gayet büyük bir sukut ve ağır bir hata olurdu. “ (O.L. 121)