İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə324/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   320   321   322   323   324   325   326   327   ...   1221
957- qqFIKIH yT4

Fıkıh, hem nazarî hem amelî haysiyeti haiz bir ilm olduğu gibi bir tahkika göre amel-i ilmîye dahi şamildir. Yani ilmi ile âmil olmayana, hakikat olarak fakîh ıtlak edilmez.» (E.T.916) (Bak:242.p.)



İki atıf notu:

-Âhirzamanda fukaha az, huteba çok olacak, bak: 1585.p.

-Fıtrat-ı asliyeleri bozulup fıkıh kabiliyetini kaybedenler, bak: 2714.p.

«Fıkıh; bir şeyi, bir sözü illet ü hikmetiyle zevkine vararak anlamak ve hattâ tat­bik edecek surette anlamaktır.» (E.T.1901)



958- Bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:

«(6:98) «–Y­Z«T²S«< ¯•²Y«T¬7 ¬€_«< ³ž²~ _«X²VÅM«4 ²f«5 Biz bu âyetleri ehl-i fıkıh olan, nef­sinde ince ve derin bir fehmi bulunan zümre-i hükema için tafsil ettik. Yani tafsil­den istifade edebilmek için sade ehl-i ilm olmak kâfi değil, fakîhünnefs olmak da şarttır. Yukarılarda da geçtiği vech ile, fıkıh asl-ı lü­gatte bir şeyi ilel ü hikmetiyle an­lamak, fehm-i dakik ile fehmetmek manası­nadır ki bundan ma’rifetünnefis manası da mündericdir.» (E.T.1994)



958/1- Keza «Kesretli her mü’min cemiyyetinden °}«S¬¶<«_0 bir taife -bir kı­sım, bir cemaat-ı kalile ¬w<¬±f7~ |¬4 ~Y­ZÅT«S«B«[¬7 dinde tefakkuh etmeleri -külfet ve meşak­-

kate katlanıp fıkıh tahsil eylemeleri- için nefir olsalar, hareket edip toplansa­lar

(9:122) «–—­‡«g²E«< ²v­ZÅV«Q«7 ²v¬Z²[«7¬~ ~Y­Q«%«‡ ~«†¬~ ²v­Z«8²Y«5 ~—­‡¬g²X­[¬7«— ve (cihada gi­den kavimleri) dönüp geldikleri vakit belki hazer ederler diye inzar için bunu yapsalar- yani halka tahakküm etmek veya diğer makasıd-ı dünyeviyye elde eylemek gibi bir garaz için değil, sırf inzar ve irşad maksad ve gayesi ile fıkıh, ilm-i din tahsil için se­ferber olup toplansalar... Binaenaleyh bu suretle dinde tefakkuh farz-ı kifayedir. Ve fisebîlillah cihaddan ma’duddur. Bu manaya göre ilm-i din tahsili içinde de sefer­berlik mevzu-u bahisdir.» (E.T.2646) (Bak: Hicret)

Görüldüğü gibi Kur’an ve ehadis lisanında fıkıh tabirinin mana muhte­vası, daha çok hikemiyat-ı Kur’aniye ve teşriiyeyi ve hilkatte gayât-ı İlahiyeyi bilmektir. Sonraları amelî fıkıh ilmi, ihtiyacın zuhuruyla bütün usûl ve tefer­ruatıyla ortaya çı­karıldı. Fakihler zamanla bu tabiri fıkıh ilmi lisanında, amelî ilim manasında da kul­lanmışlardır. Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu bu hususu şöyle kaydeder:



959- «Istılahatta fıkıh; “insanın amel cihetiyle lehine ve aleyhine olan şer’î hü­kümleri ve meleke halinde bilmesi” demektir. Diğer bir tarife göre fı­kıh; “ameliyata, yani ibadât, ukubat ve muamelata müteallik şer’î hükümleri mufassal delilleriyle bilmek”ten ibarettir.

İmam-ı Azam Hazretleri fıkhı, “Marifetünnefsi mâ leha ve mâ aleyha = insanın lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir” diye tarif etmiştir. Bu ta­rife nazaran fıkha itikadiyat ve ahlâk mesaili de dahil bulunmaktadır. Şu ka­dar var ki, bu mesail, gide gide pek ziyade tevessü’ ve inkişaf etmiş, mevzu­ları başka başka bulunmuş olmakla fıkhın tarifine “min cihetil amel= amel cihetiyle” kaydı ilave edilerek fıkhın daire-i şümulünden itikadat ile ahlâkiyat hariç bırakılmıştır.

Binaenaleyh bugün ilm-i fıkıh, ilm-i kelâm ile ilm-i ahlâk birer müstakil ilim ha­linde bulunmaktadır.» (H.İ. ci: 1, sh: 20)

959/1- Hem İmam-ı Azam Hazretleri, itikadiyat yani imanın esasları hakkında yazdığı meşhur eserine, en büyük fıkıh manasına gelen “Fıkıh-ı Ekber” ismini ver­miştir. Risale-i Nur’un da en çok ehemmiyet verdiği husus, fıkh-ı ekberdir. Yani hikmet-i İlahiyeyi beyan, iman esaslarını izah ve isbattır. Asrımızda fen ve felsefe­den gelen inkârcılığın serbestçe intişarı karşısında iman hakikatları üzerinde tahşidat yapmak, mübrem bir ihtiyaç haline gel­miştir. Keza hakiki fıkıh olan marifetullah ile imanı inkişaf eden bir kimse­nin, ibadet için amel ilmine de ihtiyaç duyacağı ve dola­yısıyla da iman ilmi, daima rüçhaniyet kazanacağı aşikârdır. İbn-i Mace Mukad­dime’de 61. ha­diste, öncelikle imanı öğrenmek tavsiye edilir.

Hem Kur’an, Allah’ın varlığını, birliğini ve esma-i hüsnasını; kâinattaki eserle­rini tefekkür ile (Bak: Tefekkür) öğretmek ve marifetullahı (Bak: Marifetullah) ka­zandırmak maksadıyla insanların nazarlarını masnuat ve şuunat-ı İlahiyeye çevirir. Bu hususta çok tekraratla (Bak: Tekrarat) teşvikatta bulunur. Cadde-i kübra ve vela­yet-i kübra (Bak: Velayet-i Kübra) denen bu Kur’an mesleği de, fıkhın, hikmet mana­sındaki vechini te’yid eder.



960- Netice olarak deriz ki: Dinin temeli olan Kur’an ve ehadis naza­rında ve yukarıda bir nebze izah edildiği gibi fıkıh, ahkâm-ı diniyeyi ve füruat-ı şer’iyeyi yal­nız zahiren ve naklî deliller itibariyle bilmekten ibaret de­ğildir. Belki ahkâm-ı diniyenin hikmet-i teşriiyesini ve hikmet-i İlahiye naza­rıyla esma-i İlahiyeye ve ha­yat-ı ebediyeye, terbiye ve kemalat-ı insaniyeye bakan mana ve hikmet inceliklerini idrak etmektir. Diğer bir ifade ile, ilm-i ledün ve marifetullahı bilmektir. Yani amel, ilim ve takva ile, akıl ve kalbin tekâmülüyle hakikata ermektir.

961- Zamanla ortaya çıkan ve fıkhın içtihadî meselelerine taalluk eden hususla­rın halli mevzuuna gelelim:

Usul-i şer’iyece bir âlim, ferdî re’yi ile veya kıyaslarla çıkardığı ahkâm, âlem-i İslâmı bağlamaz. Ancak şûra-yı İslâm’ın teşekkülüyle cumhur-u ülemanın re’y-i ek­seri gerekir. İnfiradî reyler, bir kısım avamın bazı mesele­sini halletmiş görünürse de, cemaatlaşmış olan bu zamanda beyn-el İslâm nizaya sebebiyet verebilir ve teşettüt-ü ârâya kapı açar.




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   320   321   322   323   324   325   326   327   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin