İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə65/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   1221
qqAKREBİYET }["h5~ : (Bak: Kurbiyet)

193-qqAKTAB _O5~ : Kutublar. Hak tarikatların reisleri, şahları. (Bak: Kutb-ul Aktab)

«Âlem-i İslâmda herbiri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını daire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevi terakki ettiren ve hüccetler yerinde müşahedata, keşfiyata dayanan ve aktab denilen en derin ehl-i tahkik ve ha­kikat olan zatlar.» (Ş.628)



194-qqAKTAB-I ERBAA yQ"‡~ ¬_O5~ : Ehl-i sünnet âlimlerinin ekseri­since kabul edilen dört büyük kutub olan zatlar şunlardır: Seyyid Abdülkadir-i Geylani, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rüfai, Seyyid İbrahim-i Desuki.

194/1-qqÂL Ä´~ : Arabca’da “serab, dağ, dağın çevresi, çadır direği” manasına geldiği gibi; kişinin kendisi, ailesi, taraftarları gibi manalara da ge­lir. Bazı lügaviyyun “rücu’ etmek, idare etmek” manalarına gelen “âle” fiilin­den geldiğini söylerler. Ba­zıları da “ehl” kelimesinden geldiğini kabul ederler. (İslâm Ansiklopedisi, T.D.Vakfı, Âl maddesi’nden)

Âl kelimesi umumiyetle meşhur bir şahsın nesli, kabilesi, hanedanı veya temsil ettiği fikirler, ya da manevi şahsiyetine bağlı olanlar için kullanılan bir ıstılahtır. Âl kelimesi Kur’anda yalnız şahıs isimlerine muzaf olarak meydana getirdiği terkiblerde geçer. (Bak: El-Mu’cem-ul Müfehres li-elfaz-ı Kur’an-il Kerim Ú ²Ä´~ Û maddesi sh:97) Ayrıca âl-i beyt ile müteradif sayılabilen ehl-i beyt Kur’anda (11:73) (28:12) (33:33) âyetle­rinde geçer. Âl kelimesi hadislerde de zikredilir. (Bak: El-Mu’cem-ul Müfehres li- elfaz-ıl Hadis-in Nebevî Ú ²Ä´~ Û maddesi sh:124)



194/2- Âl kelimesinin bir manası olan “çadır direği” mefhumundan teş­bih yo­luyla: Bir millet veya cemaatın yıkılıp yok olmasını önleyen, ayakta tutup devamlılı­ğını sağlayan muhafız ve merkezî bir taife, itaat ve irtibat mercii bil­hassa İslâm dün­yasında âl-i beyt silsilesi ve müceddidler cemaatı diye anlamak; tarihî ve dinî hakikata mutabık gelmektedir.

Aynı şekilde âl, “rücu’ etmek” manasıyla ele alınırsa, hakka ve hidayete dönmek ve döndürmek manasıyla; nübüvvete ve o yolda yürüyen müceddidlere bir telmih sayılabilir. Ehl-i dalalet için ise yani, Âl-i Firavn ve muakibleri gibi menfi cereyan ifadelerinde ön ek olunca, hak ve hidayetten rücu etmelerine ima olabilir. “Serab”da ehl-i dalalete bakar. Yani onlar zahi­ren mutantan görünseler de, hakikatta hiçtirler. “Dağ ve çevresi” teşbihi de; dağ gibi merkezde sabit bir şahsın etrafındaki âli ile ka­zandığı ağırlığını ve onunla muhtemel ihtilafatı önle­yip müvazeneyi temin ettiğini hayale getirir. Demek lügaviyyunun âl kelimesine verdiği muhtelif manaların hep­sinde, le­tafetli bir hakikat payı vardır. (Bak: Âl-i Aba, Âl-i Beyt, Seyyid)

Bu meselenin en çok dikkat çekici ve ibretli noktası ise: Kur’anda Âl-i Musa (2:248), Âl-i Harun (2:248), Âl-i İbrahim ve Âl-i İmran (3:33), Âl-i Yakub (12:6) (19:6), Âl-i Lût (15:59,61) (27:56), Âl-i Davud (34:13) ifadele­riyle bildirilen ve bütün peygamberlere şamil manada düşünülmesi gereken bu hizbullah ve iman cereyanı karşısında Âl-i Fir’avn ve muakibleri bunlara zıd bir inkâr cereyanı olarak gösterilir. Yani Kur’an geçmiş ve gelecek za­manlara şamil (Bak: Kur’an 3:11, 8:52, 54) fir’avniyet cereyanları ile iman mücahidleri cere­yanlarının mübarezelerini tasvir ede­rek, her asrın insanlarına dalaletten ve cere­yanından nefret; hidayete ve cereyanına taraftarlık hissini telkin eder.


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin