İki atıf notu:
-İlk devredeki safiyet zamanla azalır, bak: 2691.p.
-Sahabelerin kurbiyet-i İlahiye noktasındaki makamları, bak: 2143.p.
3208- “Nübüvvetin velayete nisbeti, güneşin ayn-ı zatıyla ayinelerde görülen güneşin misali gibidir. İşte daire-i nübüvvet, daire-i velayetten ne kadar yüksek ise, daire-i nübüvvetin hademeleri ve o güneşin yıldızları olan sahabeler dahi, daire-i velayetteki sülehaya tefevvuku olmak lâzım geliyor. Hatta velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvet ve sıddıkiyet ki, sahabelerin velayetidir; bir veli kazansa, yine saff-ı evvel olan sahabelerin makamına yetişmez.” (S.491)
3209- “Bazı rivayetlerde vardır ki; “Bid’aların revacı hengamında ehl-i iman ve takvadan bir kısım süleha, sahabe derecesinde veya daha ziyade efdal olabilir” diye rivayetler vardır. Bu rivayetler sahih midir? Sahih ise, hakikatları nedir?
Elcevab: Enbiyadan sonra nev-i beşerin en efdali sahabe olduğu, ehl-i Sünnet ve Cemaatın icmaı, bir hüccet-i katıadır ki, o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz’iye hakkındadır. Çünki cüz’î fazilette ve hususi bir kemalde, mercuh racihe tereccüh edebilir. Yoksa Sure-i Feth’in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’anın medh ü senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilmez.” (S. 488)
3210- “Başta müctehidin-i izam imamları mı efdal, yoksa hak tarikatların şahları, aktabları mı efdaldir?
Elcevab: Umum müçtehidîn değil; belki Ebu Hanife, Malik, Şafiî, Ahmed İbn-i Hanbel; şahların, aktabların fevkindedirler. Fakat hususi faziletlerde Şah-ı Gaylanî gibi bazı hârika kutublar, bir cihette daha parlak makama sahiptirler. Fakat küllî fazilet imamlarındır. Hem tarikat şahlarının bir kısmı, müçtehidlerdendir; onun için umum müçtehidîn, aktabdan daha efdaldir denilmez. Fakat Eimme-i Erbaa, Sahabeden ve Mehdi’den sonra en efdallerdir denilir.” (M: 280)
İmam-ı Şaranî’nin Mizan-ül Kübra eserinde: Mehdi zamanında fer’î yani içtihadî hükümlerde tam isabetlilik getirileceği, hatta Resulüllah (A.S.M.) eğer gelse idi, Mehdi’nin bütün hükümlerini tasdik edecekti, şeklinde kayıt vardır. (shf: 54 Fasıl 29)
3211- “Sual: Sahabe-i Kiram hazeratına Radıyallahu Anhü denildiğine binaen, başkalara da bu manada söylemek muvafık mıdır?
Elcevab: Evet denilir. Çünki Resul-i Ekrem’in bir şiarı olan Aleyhissalatü Vesselâm kelâmı gibi Radıyallahu Anhü terkibi, Sahabeye mahsus bir şiar değil, belki Sahabe gibi veraset-i nübüvvet denilen velayet-i kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şah-ı Geylanî, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ülemada Sahabeye Radıyallahü Anhü, Tabiîn ve Tebe-i Tabiîne Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah ve evliyaya Kuddise Sırruhu denilir.” (M. 279)
3212- Sahabelerin hârika kemalâtlarına vesile olan “sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zat, senelerle seyr ü sülûka mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünki sohbette insibağ ve in’ikas vardır. Malumdur ki; in’ikas ve tebaiyetle, o nur-u a’zam-ı nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir. Nasılki bir sultanın hizmetkârı ve onun tebaiyyeti ile öyle bir mevkiye çıkar ki, bir şah çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük veliler sahabe derecesine çıkamıyorlar. Hatta Celaleddin-i Süyutî gibi, uyanık iken çok def’a sohbet-i Nebeviyeye mazhar olan veliler, Resul-i Ekrem (A.S.M.) ile yakazaten görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki sahabelerin sohbeti, nübüvvet-i Ahmediye (A.S.M.) nuruyla, yani Nebi olarak onunla sohbet ediyorlar. Evliyalar ise, vefat-ı Nebevîden sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ı görmeleri, velayet-i Ahmediye (A.S.M.) nuruyla sohbettir. Demek Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın onların nazarlarına temessül ve tezahür etmesi, velayet-i Ahmediye (A.S.M.) cihetindedir; nübüvvet itibariyle değil. Madem öyledir; nübüvvet derecesi, velayet derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki sohbet de o derece tefavüt etmek lâzım gelir.
Sohbet-i Nebeviye ne derece bir iksir-i nuranî olduğu bununla anlaşılır ki: Bir bedevi adam; kızını sağ olarak defnedecek derecede bir kasavet-i vahşiyanede bulunduğu halde, gelip bir saat sohbet-i Nebeviyeye müşerref olur, daha karıncaya ayağını basamaz derecede bir şefkat-i rahimaneyi kesbederdi. Hem cahil, vahşi bir adam, bir gün sohbet-i Nebeviyeye mazhar olur; sonra Çin ve Hind gibi memleketlere gider, o mütemeddin kavimlere muallim-i hakaik ve rehber-i kemalat olurdu.” (S. 489)
3213- “Eğer desen: Sahabeler de insandırlar, hatadan, hilaftan halî olmazlar. Halbuki içtihadın ve ahkâm-ı şeriatın medarı, sahabelerin adaleti ve sıdkıdır ki, hatta ümmet “Sahabeler umumen âdildirler, doğru söylerler” diye ittifak etmişler.
Elcevab: Evet sahabeler ekseriyet-i mutlaka itibariyle hakka âşık, sıdka müştak, adalete hahişgerdirler. Çünki yalanın ve kizbin çirkinliği, bütün çirkinliğiyle ve sıdkın ve doğruluğun güzelliği, bütün güzelliğiyle o asırda öyle bir tarzda gösterilmiş ki, ortalarındaki mesafe, Arş’tan Ferş’e kadar açılmış. Esfel-i safilîndeki Müseylime-i Kezzab’ın derekesinden âlâ-yı illiyyînde olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalatü Vesselâm’ın derece-i sıdkı kadar bir ayrılık görülmüştür. Evet Müseylime’yi esfel-i safilîne düşüren kizb olduğu gibi, Muhammed-ül Emin Aleyhissalatü Vesselâm’ı âlâ-yı illiyyîne çıkaran sıdktır, doğruluktur.
İşte hissiyat-ı ulviyeyi taşıyan ve mehasin-i ahlâkiyeye perestiş eden ve Şems-i Nübüvvet’in ziya-i sohbetiyle nurlanan sahabeler, o derece çirkin ve sukuta sebeb ve Müseylime’nin maskara-âlud müzahrefat dükkanındaki kizbe, ihtiyarıyla ellerini uzatmamak ve küfürden çekindikleri gibi, küfrün arkadaşı olan kizbden çekinmeleri ve o derece güzel ve medar-ı fahr ve mübahat ve mi’rac-ı suud ve terakki ve Fahr-i Risalet’in hazine-i âliyesinden en revaçlı bulunan ve şa’şaa-i cemaliyle içtimaat-ı insaniyeyi nurlandıran sıdka ve doğruluğa ve hakka- ve bilhassa ahkâm-ı şer’iye rivayetinde ve tebliğinde-elbette ellerinden geldiği kadar talib ve muvafık ve âşık olmaları kat’idir, zaruridir, şüphesizdir. Halbuki şu zamanda, kizb ve sıdkın ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki, adeta omuz omuza vermişler. Sıdktan yalana (geçmek) pek kolay gidiliyor. Hatta siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık, doğruluğa tercih ediliyor. İşte en çirkin şey en güzel şeylerle beraber bir dükkanda, bir fiatla satılsa; elbette pek âli olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası, o dükkancının marifetine ve sözüne itimad edip, körü körüne alınmaz.” (S. 484)
3214- Sahabeler hakkında birkaç hadis-i şerif:
²vB²R«V«"_«8 _®A«;«† ¯f&~ «u²C¬8 ²vB²T«S²9«~ ²Y«7 ¬˜¬f«[¬" |¬K²S«9 >¬gÅ7~ «Y«4|¬"_«E².«~|¬7 ~Y2«…
“Yani: Ashabımı bana bırakınız. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah Teala’ya kasem ederim ki, eğer siz Uhud Dağı kadar altın infak edecek olursanız, onların amellerine yetişemezsiniz.” (278)
3215-
«u²C¬8 «s«S²9«~ ²v6«f«&«~ Å–«~ ²Y«V«4 |¬"_«E².«~ ~YÇAK«# «
y«S[¬M«9 ««— ²v¬;¬f«&«~ Åf8 «‘«V«" _«8 _®A«; «†¯f¬&~
(Ey müstakbel müslümanlar!) Sakın ashabıma sebb ü şetim etmeyiniz. (Onların şeref ve fazileti yüksektir. Bakınız!) Sizden birinin Uhud (Dağı) kadar altın sadaka verdiği farzedilse, bu (Muazzam sadakanın sevabı), ashabdan birisinin iki avuç (hurma) sadakası (fazileti)ne erişemez (Hatta) bunun yarısına da ulaşamaz.” (279)
3216-
Ŭ~ ¯Œ²‡«_¬" YW«< |¬"_«E².«~ ²w¬8 ¯f«&«~ ²w¬8 _«8
¬}«8_«[¬T²7~ «•²Y«< ²vZ«7 ~®‡Y9«— ~®f¬¶<_«5 «b¬Q"
Ashabımdan hangi biri bir yerde vefat etmiş olmaz ki, illâ o yerin ahalisi için kıyamet gününde bir rehber ve nur olarak ba’solunur.” (280)
Diğer bir rivayette de: Ashaba hürmetle, Resulullah’a karşı olan hürmetin muhafaza edilebileceği bildirilir. (Bak: R.E. 19/5,6)
Ashab hakkında bir rivayette şöyledir:
²vB²<«f«B²;¬~ ²vB²<«f«B²5¬~ ²v¬Z¬±<«_¬A«4 ¬•YDÇX7_«6 |¬"_«E².«~
Ashabım yıldızlar gibidirler.
Artık her hangisine tâbi olsanız hidayete ermiş olursunuz.” (H.G. 22)
3216/1- Sahih-i Buhari 62., Sahih-i Müslim 44. kitablar ve İbn-i Mace mukaddime ll. bab ve T.T. 3. cild shf: 559’da 9. kitab, sahabelerin faziletleri hakkındadır. Ayrıca S.B.M. l. cild 13. sahifeden başlayan sahabe tarihçesinde: Sahabenin hepsi âdil oldukları, müksirîn-i sahabe, fukaha-i sahabe, Abadile, sahabenin adedi, tabakat-ı ashab, en son kalan sahabi başlıklarıyla tasnif edilerek izahları verilir. 30. sahifede de, Tabiîn bahsi vardır. (Sahabelerin adedi için: Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları adlı eserin 274. hadîs sıra numarasına da bakınız.)
Dostları ilə paylaş: |