Türkmen Aleviliği: Kızılbaşlık Anadolu Aleviliği denilince aslında akla gelmesi gereken Türkmen Aleviliğidir. Kızılbaşlık, Türkmen Aleviliğinin tarihsel ve özgün (orijinal) adıdır. Balkan Aleviliği, Anadolu'nun uzantısıdır. Boşnak ve Arnavut gibi Türk olmayan Alevi-Bektaşilerin sayısı oldukça azdır. Balkanlar'daki Alevi Bektaşi nüfusun büyük çoğunluğu Türkmendir.
Arap Aleviliğini (Nusayrilik) Anadolu Aleviliği içinde değerlendirmek olanaksızdır. Öncelikle nüfus olarak Nusayriler, genel Alevi nüfus içinde çok cüz'i bir sayıyı ifade etmektedir. Nusayriliği Anadolu Aleviliği kapsamında değerlendirmemize engel olan diğer bir durum da Suriye sınırları içinde bulunan Nusayri kitledir. Nusayrilerin demografik anlamda yurtları kesinlikle Suriye'dir. Suriye nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni Arap olmakla beraber konuyu Nusayrilik açısından ele aldığımızda Nusayrilerin büyük ve ezici çoğunluğunun Suriyeli olduğu aşikardır. Suriye'deki siyasal iktidarın Nusayrilerin elinde olduğunu belirtmek, konuyu daha da anlaşılır kılacaktır inancındayım.
Arap Alevileri ile Kızılbaşlık arasındaki asıl fark ayinler ve geleneklerde (ve bazı inançsal konularda) kendini göstermektedir. Hz. Ali'ye olan bağlılık ve 12 İmam kültü haricinde hiçbir ortak yanları olmayan bu iki topluluk, Anadolu Aleviliği veya sadece Alevilik adı altında birleştirilemez. Çünkü aralarındaki büyük farklar buna engeldir...
Türkmen Aleviliğinde kadın-erkek eşitliği ve birlikteliği Nusayrilerde yoktur. Kızılbaşların cemlerinde müzik bir ibadet unsuru olarak kabul edilirken Nusayriler için böyle bir şey söz konusu değildir. Bağlama (kopuz) Kızılbaşlar için kutsaldır. Deyiş söylemek ve semah dönmek Kızılbaşlığın en temel ibadetlerindendir. Kızılbaş Ayinlerinde kadın-erkek birliktedir. Bütün ayinler ve deyişler Türkçe'dir. Kızılbaş dini önderleri "dede-baba" şeklinde isimlendirilmektedir. Bir ölçüde İslamiyet öncesi Türklerdeki "kam"ların devamıdırlar. Bunların hiçbiri Nusayrilerde yoktur. Fakat Nusayrilikte bir şey vardır ki o da Kızılbaşlıkta yoktur: Reenkarnasyon yani yeniden doğuş inancı... Bu inanç Kızılbaşlık ile Nusayriliği farklılaştıran en önemli özelliklerden biridir. Ayrıca Kızılbaşlar tarafından "ulu" kabul edilen Türkmen ozanlar ve önderler Nusayriler için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Sözgelimi; Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Şah İsmail Hataî gibi ulu kişilikler Nusayriler arasında bilinmemektedir.
Kızılbaşların gelenek, inanç ve "cem" lerinde İslam öncesi Türklüğün derin ve güçlü izleri çok canlı bir şekilde yaşamaktadır. Şamanizm ve Gök Tanrı inancından (Gök Dini) kalma dinsel ve kültürel öğeler Kızılbaşlığın özgün kimliğini inşa etmektedir.Kadın-erkek eşitliği ve cemlerdeki kadın-erkek birlikteliği, kopuz (bağlama) ve kopuzun kutsallığı, "dede-baba"lar, semah dönerken yapılan figürler vb. hep Gök Dini'ni çağrıştırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Kızılbaşlık, Anadolu topraklarında Türklüğün ve Türkmenliğin korunağı olmuştur.
Anadolu'da hiçbir zaman halk bazında ciddi anlamda mezhep kavgası olmamıştır. Osmanlı döneminde Kızılbaşlara yönelik sindirme hareketleri devlete egemen olmuş olan devşirmelerce gerçekleştirilmiş ve mezhepsel kaygılardan ziyade Osmanlı-İran çekişmesinin doğurduğu siyasal egemenlik mücadelesinden kaynaklanmıştır. Özellikle Yavuz Selim ve Şah İsmail arasındaki mücadeleyi bir mezhep savaşı olarak nitelendirmek pek doğru değildir. Olay siyasal nedenlere dayanmaktadır. Mezhep farklılığı sadece yararlanılan bir etmendir. Ama yine de bu durum, her ne sebeple olursa olsun yüz binlerce Türkmen Alevinin katledildiği gerçeğini değiştirmemektedir. Hasılı akan kan Türkün, Türkmenin kanıdır.
Yine 70'li yıllarda ülkemizde yaşanan sağ-sol çatışmalarını Alevi-Sünni çatışması şeklinde görmeye ve yorumlamaya çalışmak maksatlı ve yanlıştır. Geçmişte kalan o kavga ideolojilerin kavgasıydı, halkın kavgası değil.