ALEVİLİĞİN ŞEHİRLEŞME SÜRECİ
Alevilik, şehirleşme sürecinde nasıl bir değişim geçiriyor? Kamil Fırat'ın Milliyet'te yayımlanan araştırmasına göre, geleneksel formlar çözülüyor, mesela dedelik kurumunun etkisi azalıyor. Geleneksel Alevilik kendisini "gerçek İslam" olarak nitelerken, şehirleşme ve eğitim sürecinde Aleviliği "yaşam biçimi" olarak tarif edenlerin oranı artıyor.
Geleneksel Alevilikte CHP'ye sadakat ağır basıyor; ama şehirleşme ve eğitim sürecinde bu da azalıyor.
Sosyoloji biliminin bir yasasıdır: Şehirleşme ve eğitim, hele de orta sınıflaşma süreci inançların ve kimliklerin geleneksel yorumunda değişmelere; yeni ve çeşitlenmiş anlayışlara yol açar.
Sünni İslamda da benzer bir sosyolojik değişim süreci yaşanıyor. Dolayısıyla, Sünniler ve Aleviler bugün birbirlerine eski (geleneksel) kalıplarla bakarlarsa, aktüel bir gerçeği değil, geleneksel bir tasavvuru görmüş olurlar.
Alevi yazar Reha Çamuroğlu'nun "Değişen Koşullarda Alevilik" adlı kitabı ile, Sünni ilahiyatçı Prof. Necdet Subaşı'nın "Alevi Modernleşmesi" adlı kitabı da benzer olguları tespit ediyor.
Aleviliğin geleneksel kültür kurumu tekke ve zâviyelerdi. Bunlar kapatıldı. Cemevlerinin açılması ve tanınması da geciktiği için, özünde tasavvuf bulunan geleneksel Alevilik kurumsuz kaldı, bu da geleneğin işlenerek yeni nesillere iletilmesinde zaaf yarattı.
Alevi dönüşümünün çok sert ve sancılı olmasının, mesela yüzde 15'lik bir kesimin "tepki olarak" kendini "ateist" saymasının sebeplerinden biri, Alevi kurumlarının uzun süre kesintiye uğramış olmasıdır.
Milliyet'teki araştırma da ortaya koyuyor: Cemevlerine veya Hacı Bektaş Veli Vakfı'na devam eden Alevilerin yüzde 70'i Aleviliği "gerçek İslam" olarak görüyor. Hiçbir Alevi kurumuna mensup olmayanlar ve politize derneklere üye olanlar ise, yüzde 60 oranında, Aleviliği bir 'İslam' referansı yapmadan, "yaşam tarzı" diye tanımlıyorlar.
Belli ki, cemevleri Alevi İslam'ın modernleşme sürecinde yeniden ortaya çıkan ruhani kurumlarıdır.
Şehirleşme hem kimlikleri keskinleştiriyor, hem yumuşatarak entegrasyon sürecine sokuyor. Milliyet'teki açıklamasında Prof. Nilüfer Narlı bunu çok güzel anlattı...
Gettolaşma oluyorsa, kimlikler keskinleşiyor, aşırı tepkisel bir nitelik kazanıyor.
Ama "orta ve üst sınıfa entegre olma" durumunda, kentleşme insanların önyargılarından kurtulması için uygun bir ortam yaratıyor ve her inançtan, her kimlikten bu ülkenin insanları arasında "iletişim ve etkileşim" gelişiyor.
Kürt meselesini çözecek olan, bu sosyolojik entegrasyondur.
Aynı sosyolojik süreçte, İslamın hem Sünni hem Alevi kollarında yeni ve 'öteki'ne daha hoşgörülü yaklaşımlar gelişiyor, çeşitlenme de artıyor.
Bu sosyolojik süreci çok iyi anlamalıyız.
Cemevleri modernleşme sürecinde "Alevi İslam"ın tasavvufi değerlerini temsil eden ruhani kurumlar olduğu halde, çok yanlış bir şekilde, bunu "kıblenin bölünmesi" zanneden Sünniler vardır.
Aynı sosyolojik süreçte türban, kadının sosyalleşmesini geliştiren bir modernleşme simgesi olduğu halde, bunu devlet büyükleri bile irtica sanmaktadır.
Hülasa, şehirleşme sürecinde hepimiz birbirimizi yeniden anlamalıyız. Bilmeliyiz ki, modernleşme kaçınılmaz olarak çoğulcudur ve her türlü "tek tip insan" tasavvuru modernleşmeye aykırıdır.
Yazan: Taha Akyol. Milliyet. 13.07.2005
Dostları ilə paylaş: |