İsmail hakki iZMİRLİ 4 İsmail hakki tekkesi 4



Yüklə 1,27 Mb.
səhifə26/38
tarix17.01.2019
ölçüsü1,27 Mb.
#97993
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   38

Bibliyografya :



BA, Cevdet- Hariciye, nr. 1068, 4420, 7433, 8860; BA, HH, nr. 1071, 5836; Barbaros Hay-reddin Paşa'nm Hatıraları (nşr. Ertuğrul Düz-dağ). İstanbul,ts., tür.yer.; Pîrî Reis, Kilâb-ı Bah­riye (nşr. Ertugrul Zekâi Ökte v dğr.), İstanbul 1988, I, 191-197; Kanunî Deurinde İstanbul {trc. FuadCarım), İstanbul 1964, tür.yer.; Feridun Bey, Münşeat, i, 475; II, 450; Zekeriyyâzâde, Ferah (haz. Orhan ŞaikGökyay), İstanbul 1980, tür.yer.; Peçuylu İbrahim. Târih, I, 184, 255, 343-348, 485; Vâsıf. Târih, İÜ Kip., TY, nr. 5981, vr. 41a-41l1, 42a;Hammer, GOR, I, 797; 11, 463-464, 513, 630, 722, 755; M, 72, 394; IV, 159, 423, 554; Zİnkeisen, GeschidUe, III, 497; IV, 240; VI, 365-369, 705-706; VII, 63-71; M. Köhbach, "Die osnıanische Gesand:schafl; nachSpanien in den Jahren 1787/88. Begegnung zweier Kulturen im Spiegel eines Gesandtschaftsber-iclus", Das Osmanische Reich and Europa 1683 bis 1789: Konflikt, Entspannung und Austausch,Wıen 1893, s. 143-152; Cevdet, Tâ­rih, III, 77, 80-81, 123; IV, 51, 348-358; Uzunçar-şılı, Osmanlı Tarihi, ti, 199-202,380, 511-512; 111/1, s. 15-26 , 29-30; 111/2, s. 217-220, 226-227, 229; IV/1, s. 632-633; Akdes Nimet Kurat. Türk-İngiliz Münâsebetlerinin Başlangıcı ve Gelişmesi (1553-1610), Ankara 1953, s. 13,72, 118-161; E. Garrigues, ün Desüz diplomaüco La Paz Hispano-Turca, Madrid 1962, s. 23 vd.; A. M. Schop-Soler, Die spanisclı-russischen Bezİehungen im 18. Jahrhundert, Wiesbaden 1970, tür.yer.; F. Braudel, Akdeniz ue Akdeniz Dünyası(trc. M. Ali Kıhçbay). İstanbul 1990, II, tür.yer.; Gül Işık, İspanya: Bir Başka Avrupa, İstanbul 1991, tür.yer.; P. Fodor, "Between two Continental Wars: The Ottoman Naval Prepa-rations İn 1590-1592", FestschriftfürTietze, Prag 1994, s. 89-111; Muzaffer Arıkan- Pauli-no Toledo, XIV-XVI. Yüzyıllarda Türk-İspanyol ilişkileri üe Denizcilik Tarihimizle İlgili İspan­yol Belgeleri, Ankara 1995, tür.yer.; Muzaffer Arıkan, "XIV-XV1. Asırlarda Türk-îspanyol Mü­nasebetlerine Toplu Bir Bakış", DTCFD, XXIII/ 3-4 (I965|, s. 239-256; Bernard Lewis, Müslü­manların Avrupa'yı Keşfi (trc. İhsan Durdu). İstanbul 2000, tür.yer.; Ali Sinan Kuneralp. "İs­panya'da Osmanlı Temsilciliği ve Osmanlı-İs-panyol Münasebetleri! 1857-1922]", TKA, X1-XIV (1973-75), s. 161 -175; Kemal Beydilli. "Ignatius Mouradgea D'Ohsson (Muradcan Tosunyan)", TD, XXXIV (1984), s. 271; a.mlf.."Karadeniz'in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve Miri Ticâret Teşebbüsü", TTK Belleten, LV/ 214 (1991), s. 687-755; Ertuğrul Önalp, "İs­panyol Gezgini Pero Tafur'a Göre XV. Yüzyılın İlk Yarısında Türkler", TTK Bildiriler, X i 1994), V, 2501-2514;a.mlf.. "Cervantes'in Türkler'e Esir Düşmesi ve Esaretinin Eserlerine Yansı­ması", Aü Osmanlı Tarihi Araştırma ue Uy­gulama Merkezi Dergisi, sy. 3, Ankara 1992, s. 297-321; E. Sola, "Moriscos, Renegados y Agaentes Secretos Espanoles en la Epoca de Cervantes", a.e.,4 (1993), s. 331-362; Zerrin Günal Öden, "Bizans İmparatorluğu'nun Türk­ler'e Karşı Alan ve Katalanlar ile İttifakı", TD, sy. 35 (1994), s. 123-129; J. M. Floristân, "Los Prolegömenos de la Tregua Hispano-Turca de 1578, Historia de una Negociacion", SOF, LV11 (1998), s. 37-72; "İspanya", Der GrosseBrock-haus, Leipzig 1934, XVII, 612-620; "İspanya", ABr., XII, 51-59

IV. Ülkede İslamiyet

VIII. yüzyıl başlarında İspanya'nın nere­deyse tamamı müslümanlann hâkimiyeti altına girmiş olmakla beraber aynı yüz­yılın ortalarına doğru ülkenin kuzeyinde daha sonra Kastilya adıyla tanınan As-turias-Leon Krallığı doğmaya başlamış, IX. yüzyılda buna Navarra (Neberre) Kral­lığı ile Katalonya Kontluğu eklenmiştir. Böylece İspanya, kuzeyi hıristiyan devlet­lerinin, güneyi müslüman Endülüslüler'in hâkimiyetinde kalacak şekilde ikiye bölün­müştür. XI. yüzyıl sonlarına kadar hıristi­yan topraklarında savaş esirleri dışında müslüman nüfusa rastlanmaz. İlk defa 1085 yılında Tuleytula (Toledo) ve civarın­daki yerleşim merkezlerinin İspanyollar'ın eiine geçmesiyle birlikte buralarda yaşa­yan müslümanlann önemli bir kısmı ken­dilerine tanınan can. mal ve din güven­cesine dayanarak hıristiyan hâkimiyeti altında'kalmaya razı oldular. XII ve özel­likle XIII. yüzyılda Endülüs topraklarının büyük çoğunluğunun ele geçirilmesi, hı­ristiyan idaresinde daha kalabalık sayıda bir müslüman nüfusun yaşar hale gelme­si sonucunu doğurdu.

İspanyollar, XV. yüzyılın sonlarına kadar kilise yetkililerinin ve papalığın aleyhte çağrılarına rağmen eski müslümanlar gibi çoğulcu bir idare yöntemi benimse­diler. Bu sebeple hıristiyan toprağına dö­nüşen Endülüs şehirlerindeki çok sayıda müslüman ve bu arada yahudi topluluk­ları varlıklarını koruma imkânı buldular. Ancak 1492'de Gırnata"nın (Granada) düş­mesi üzerine İspanya'da müslüman hâ­kimiyetinin tamamen son bulmasının ar­kasından yarımadanın Katolik çerçevede bütünleşmesi hedeflendi. Bu politikanın tabii sonucu olarak önce ülkedeki yahudi toplulukları bir kısmı zorla hıristiyanlaş­tırılmak, bir kısmı ise sürgüne gönderil­mek suretiyle tasfiye edildi. Ardından ay­nı politika çok daha kalabalık bir kitle olan müslümanlara uygulandı. 1499'dan 1609 yılına kadar sürdürülen bu katı politikay­la yahudiler gibi rnüslümanların da bir bölümü zorla vaftiz edildi; vaftize razı ol­mayanlar ise ya öldürüldü ya da ülke dışına sürüldü. En son 1609-1614 yılları arasında, vaftiz edilen Endülüslülerin bü­yük bir bölümü samimi hıristiyan bulun­madıkları, daha da önemlisi gizli müslü-man görüldükleri için topluca İspanya'­dan çıkarıldı. Ancak bu büyük sürgün ha­reketi bile ülkeden İslâm'ın izini silmek için yeterli olmadı. 1621, 1623, 1624, 1625, 1633 ve 1667 yıllannda tutulan en­gizisyon mahkemesi zabıtları ve diğer resmî makamlarca hazırlanan raporlar başta Valencia (Belensiye), Katalonya, Se-villa (İşbîliye), Murcia (Mürsiye) ve Grana­da olmak üzere ülkenin birçok bölgesin­de gizli rnüslümanların yaşadığını ortaya koymaktadır. Yine XVII. yüzyılda İspan­ya'yı ziyaret eden yabancı seyyahlar hâtı­ralarında ülkede çok sayıda müslümanla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. 1690'da İspanya'ya gelen Fas elçisi Abdülvâhid el-Gassânî. aralarında devlet memurlarının da bulunduğu pek çok Endülüslü'nün hâ­lâ dinlerini koruduğunu söyler. Sayılan

gittikçe azalmakla birlikte Endülüslüler varlıklarını XVIII. yüzyılda da sürdürdüler. 1725'te Granada'da 360 aile müslüman olmakla suçlanıp cezalandırıldı. Fas sulta­nı adına 1766 ve 1768'de İspanya'ya gi­den elçi Ahmed el-Mehdî el-Gazâl Sevilla, Granada, Murcia ve Alicante'de gizli müs-lümanlarla karşılaştığını anlatır. XVIII. yüzyılda İspanya'daki müslüman varlı­ğına dair bilgiler İngiliz seyyahları Henry Swinburne, Joseph Tovvsend ve George Barrow'un hâtıralarında da yer almakta­dır.

XIX. yüzyılda İspanya'da gizli müslü­man varlığı daha önceki belirginliğini iyi­ce kaybetti; fakat buna karşılık Endülüs medeniyetinin asıl gelişip kökleştiği top­raklar üzerinde ve aynı adla anılan bir "Andalucia" milliyetçiliği fikri şekillenme­ye başladı. İslâmî vurgusu yok gibi görün­se de bu uyanışı, bölgenin geçmişine se­kiz asır süreyle damgasını vuran müslü­man kimliğinden bağımsız saymak müm­kün değildir. Nitekim Andalucia milliyet­çiliğinin XX. yüzyıldaki fikir babası ve sembol ismi olan Blas İnfante'nin müs­lüman Endülüs medeniyetine karşı duy­duğu hayranlık ve bu hayranlık sonucu özellikle Abbâdîler üzerine yaptığı çalış­malar, daha da önemlisi, Endülüs otonom bölgesinin bayrağı ve arması üze­rindeki yeşil ve beyaz kuşakların Muvahhidî ve Nasrî (Benî Ahmer} bayraklarının renklerini taşıdığı şeklinde açıklanma­sı, söz konusu milliyetçilik ideolojisinin İslâmî kökleri hususunda fikir vermeye yeterlidir.

İspanya'da İslâmî miras bugün kendini daha başka unsurlarla da hissettirmek­tedir. Kurtuba Ulucamii. Elhamra Sarayı, Ca'feriyye Sarayı, Giralda 418 Altın Kule, çeşitli yerlerdeki "Alkazar" adlı yapılar, çok sayıda şehir ve kale kalıntısı, ülkenin İslâmî geçmişini bugüne taş\yan en önemli maddî unsurlardır. Endülüslü ustaların eseri olan "müdeccen" üslûbu 419 günümüz İspanya'sındaki bazı modern binalara da nüfuz etmeyi başarmıştır. Ünlü Madrid Arenası bu üs­lûbun bugünkü en canlı temsilcisidir. İs­panyolca'da hâlâ kullanılmakta olan Gu-adalajara (Vâdilhicâre), Guadalquivir.420 Guadalaviar (Vâdilebyaz) gibi nehir ve vadi isimleri; Medinaceli 421 Albacete 422 Kalatayud 423 Almodavar 424 Alcala 425 gibi şehir ve kale isimleri; Medi­ne, Mudeyne, İsmail, Fâtima, Nuria gibi şahıs isimleri; tapia 426 adobe 427 alcaide 428 alcalde429 azo-gue 430 noria 431 almadrabas jazmin (yasemin). Aceituna 432 azucar 433 arroz 434 gibi yüzlerce meslek, bitki, sebze ve mey­ve ismi 435 Endülüs medeniyetinden bugüne uzanan canlı köklerdir.

İspanya'da Müslüman Varlığının Yeni­den Ortaya Çıkması. İspanya, General Franco'nun diktatörlüğü sırasında Kato­likliğin dışındaki bütün inançlara kapalı bir ülke durumundaydı. Ancak Franco re­jiminin sonlarına rastlayan 1970'li yıllar­da, Arap ülkeleriyle İspanya arasındaki ilişkilerin artmasına bağlı olarak bu ülke­ye Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan göçler vuku bulmaya başladı. Göçmenlerin kimi siyasî sebeplerle, kimi iş bulmak amacıy­la, kimi de Öğrenci olarak İspanya'ya gel­mişti. Bunların bir bölümü hiç şüphesiz, geçmişte İspanyollar'la müslümanların İberik yarımadası üzerinde ortak bir ta­rih yaşadıklarının bilincindeydi. Bu bilinç. böyle bir birlikteliğin yeniden kurulabile­ceği kanaatinden hareketle onları teşki­lâtlanmaya şevketti ve bu şekilde, özel­likle Endülüs medeniyetinin bazı kalıcı İzlerini hâlâ koruyan güneydeki Andalu-cia otonom bölgesinin sınırlan içinde ka­lan çeşitli yerleşim merkezlerinde birçok müslüman cemaat ve cemiyeti vücut buldu; ancak bunlar, ülkede İslâmiyet he­nüz devlet tarafından tanınan din sıfatını kazanmadığı için resmîleşmedi. Demok­rasiye geçilmesinin ardından, önce 1978 anayasasının ülkede belirli bir geçmişe ve köke sahip dinî cemaatlerle hükümet ara­sında diyalog kurma imkânını getirmesi, sonra da 1989 yılında İslâm'ın Hıristiyan­lık ve Yahudilik gibi resmî din olarak ka-bul edilmesi müslümanları rahatlattı. Ge­rek yeni göçler gerekse yerli halk arasın­da gerçekleşen ihtidalar sebebiyle bugün İspanya'da İslâmiyet 1970'li yıllara nis-betle varlığını ve etkisini daha fazla duyurmaktadır.

İspanya müslümanlan kökenleri itiba­riyle beş ana gruptan oluşmaktadır,



a) Ortadoğu Kökenliler. Bunların bir kesi­mini, Franco yönetiminin son dönemin­de ülkeye gelip vatandaşlık hakkı kazan­mış öğrencilerle serbest meslek sahiple­ri, diğer kesimini de 1977'den itibaren sayıları artan Filistinli. İranlı ve Iraklı mültecilerle tatil şehirlerine yerleşen Su­udi Arabistanlı, Kuveytli. Ürdünlü ve Lüb­nanlı zengin aileler teşkil etmektedir.» 1979 devrimi sonrasında İspanya'ya yer­leşen İranlılar'ın çoğunluğu, devrik şah yanlısı zengin ve aristokrat ailelerden meydana gelmektedir,

b) Kuzey Afrika Kökenliler. Sayıca İspanya müslümania-nnın en kalabalık bölümünü. 1960'lardan itibaren ekonomik sebeplerle göç etme­ye başlayan Faslılar oluşturur. Daha ziya­de Madrid, Katalonya, Andalucia, Valen-cia ve Kanarya Adalan'na yerleşen Fasli-lar'a, bilhassa 199011 yıllardan beri ülke­lerinde yaşanan iç çatışmalar ve terör or­tamının etkisiyle Cezayir, Moritanya. Nijer, Nijerya ve Senegal gibi Orta Afrika ül­kelerinden gelen göçmenler de eklen­mektedir. Bu gruptaki müslümanlar ge­nellikle tarım, madencilik ve balıkçılık alanlarında işçi olarak çalışmaktadır,

c) Pakistanlılar ve Hintliler. Jaen, Leön ve Barselona'da küçük cemaatler halinde ya­şayan liman ve maden işçileridir. Bu müs­lümanlar, eğitim ve gelir düzeylerinin dü­şüklüğüne rağmen hayat tarzlarıyla bu­lundukları bölgelerdeki yerli halkın güven ve saygısını kazanmışlardır ve bu yönle­riyle zaman zaman onların ihtidalarına

vesile olabilmektedirler,



d) İspanyol Müh-tediler. Franco rejimi son bulup demok­rasiye geçildikten sonra toplumda yeni arayışlar başladı ve bu çerçevede bazı İs­panyollar tasavvuf kanalından İslâm'la tanışma imkânı buldular. Şâzelî-Derkâvî tarikatının şeyhi kabul edilen İrlandalı mühtedi Abdülkâdir es-Sûfî'nin etrafın­da toplanan bu ilk İspanyol müslümanlan Andalucia bölgesinde İslâm'ı yaymak için harekete geçtiler. Bunlar inanç boşluğu ve arayış içinde bocalayan kişi ya da grup­lara, aradıkları gerçeğin uzaklarda değil ülkelerinin geçmişine damgasını vuran İslâm'da saklı olduğunu söyleyerek onları Endülüs gerçeğiyle buluşturmaya gayret ettiler. Bu faaliyetler neticesinde 1980'-lerin başında ilk İspanyol mühtediler top­luluğu şekillenmeye başladı. Mühtediler kendilerini iki açıdan şanslı kabul ediyor­lardı. Birincisi, Franco'nun baskıcı reji­minden kurtularak demokratik bir ülke­nin vatandaşı olma hakkına kavuşmuş­lardı. İkincisi ve daha önemlisi İslâm'a gi­rerek ruhî arınmalarını gerçekleştirme imkânını bulmuşlardı. Sociedad para el Retorno a! islam en Espana 436 adıyla devletin resmî kayıtlarına geçen bu yeni müslü­manlar İslâm'ı tanıtma ve tebliğ faaliyet­lerini. Endülüs müslümanlarının İspan­ya'da yitirdikleri son kale olan Granada'-da yoğunlaştırdı!ar. Bu cemaatin tutun­masında ve mensuplarının artmasındaki temel etken samimi inanç ve lidere ke­sin teslimiyetti. Fakat Abdülkâdir es-Sûfnin bir süre sonra tasavvufu bırakarak Seiefî anlayışı benimsemesi ve kendisine tâbi olmayan müslümanlar karşısındaki sert tavrı çok geçmeden cemaat içinde bölünmelere yol açtı. Bu bölünme sonra­sında mühtedilerin bir kısmı Madrid, Se-villa, Cordoba (Kurtuba). Almeria (Meriye), Malağa, Murcia. Valenciave Barselona gibi ülkenin diğer büyük şehirlerine da­ğılarak yeni bağımsız cemaatler kurma­ya başladı. Bu bağımsız cemaatlerin en büyüğü, ağırlıklı olarak yine Granada'da faaliyet gösteren La Comunidad Islamica en Espana'dır. el-Murâbitûn adıyla da bi­linen bu cemaat Ehl-i sünnetten olan bü­tün müslümanlan kardeş kabul etmek­te, namaz ve zekât ibadetlerini eksiksiz yerine getirmeyi, faize ve faizle çalışan bankacılık sistemine karşı çıkıp bu siste­min iptali için çalışmayı, hilâfeti ihya et­meyi, İslâm dinarının tedavüle sokulma­sı için çaba harcamayı ve Medine toplumunu örnek alan bir İslâm toplumu oluş­turmayı başlıca hedefleri saymaktadır.

Cemaat tarafından neşredilen onun üze­rindeki yayının çoğunluğunu Abdülkâdir es-Sûfî'nin kitapları oluşturur.

İhtida olgusu, başlangıçta İspanyol top­lumu tarafından pek ciddiye alınmayıp ülkede demokrasinin sağladığı özgürlük­ler sayesinde ortaya çıkan pek çok marji­nal hareketten biri, gençler arasında gö­rülen geçici bir moda, Doğu'nun egzotiz­minin gelip geçici bir yansıması, ya da es­ki hippilerin yeni bir tatmin arayışı ola­rak değerlendirildi. Bu kanaat büyük öl­çüde, ilk mühtediler arasında eski hippi­lerin ve "conversos" (birkaç din değiştir­miş) denilen kimselerin bulunmasından kaynaklanmaktaydı. Ancak zamanla top­lumun çok farklı kesimlerinden insanla­rın İslâm'a girmeleri ve bunu tedirginlik ve tereddütler içinde geçen uzun bir ara­yış döneminden sonra kurtuluş kapısının keşfedilmesi şeklinde değerlendirmeleri böyle bir genellemenin doğru olmayaca­ğını gösterdi. İspanyol müslümanlan üze­rinde araştırma yapan sosyolog ve antro­pologlar da ihtidanın bu anlamda sadece bir "ke!ime-i şehâdet getirme hadisesi" olmayıp bir arayış süreci neticesinde için­de yaşanılan ve güven vermeyen bir dü­zene karşı meydan okuma, ayrıca mescid inşası. Arapça öğrenme. İslâmî ilimleri tahsil etme, dinin emir ve tavsiyelerini hayata aktarmak için hükümet nezdinde teşebbüse geçme gibi hususları da içeren daha kapsamlı sosyal bir hareket olduğu görüşündedirler. Esasen mühte­diler de İslâm'a girişlerini Endülüs mira­sına kavuşma şeklinde değerlendirmek­tedir. Mühtedilerin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değildir. İsta­tistik bilgileri bulunmadığından, konuyu dolaylı ya da doğrudan ele alan kaynak­lardaki rakamlar tahminî olmaktan kur-tulamamakta ve bir öiçüde ideolojik eği­limlere göre artıp eksiîebilmektedir. Ni­tekim meseleye hıristiyan kimliğiyle eği­len araştırmacıların mühtedilerin sayı­sını 1000 rakamı ile sınırlamalarına karşılık onların kendi kaynaklarında bu sayı 25-30.000 civarında gösterilmektedir,

e) Sebte ve Melîle Müslümanları. Fas'ın ku­zeyinde yer alan ve İspanya'ya bağlı bu­lunan bu iki yerleşim merkezinde nüfu­sun önemli bir bölümünü Mağribî asıllı İs­panyol ve melez olan müslümanlar mey­dana getirmektedir.

İslâmî Kuruluşlar. İspanya'nın değişik şehir ve bölgelerinde, ağırlıklı olarak da Cordoba. Granada. Sevilla, Madrid, Sebte, Melilla, Barselona ve Valencia'da müslü-manlara ait 100'ün üzerinde dernek ve kültür merkezi bulunmaktadır. 1989 yılı­na kadar birbirinden kopuk olarak faali­yet gösteren ve İslâm'ın henüz devlet ta­rafından tanınan dinler arasında yer al­maması sebebiyle yasal dinî teşkilâtlar içinde sayılmayan bu kuruluşlar, o yıl hükümet nezdinde daha etkili olabilmek için bir araya gelmeye başladı ve neticede iki federasyonun çatısı altında toplandı. Bunlardan, önce on dört kuruluşun katı­lımıyla (bugün otuza yakın) Federaciön Espanola de Entidades Religiosas Is-lâmicas (FEERI), arkasından da ona al­ternatif olarak on altı kuruluşun birleş­mesinden meydana gelen Union de Co-munidades Islâmicas en Espafia (UCİE) teşekkül etti.

İspanya'daki müslümanlara ait cemi­yet ve kültür merkezlerinden çoğu bir mescid, İslâmî usullere göre kesilmiş et­lerin ve bazı gıda maddelerinin satıldığı bir bölme ile idare ve sohbet odaları içe­ren birer apartman dairesinden ibaret­tir. Ancak bunların dışında, bir külliye ni­teliği taşıyan Centro Cultural Islamico de Madrid gibi, yalnız İspanya'dakilerin de­ğil Avrupa'daki benzerlerinin de en bü­yükleri arasında yer alan kuruluşlar bu­lunmaktadır. 13.000 m2'lik bir alanı kap­layan bu kültür merkezi, sosyal ve spor­tif birimlerin yanı sıra İslâm kültürü ve bilimi müzesi, 30.000 ciltlik bir kütüp­hane, 500 kişilik bir konferans salonu gibi kısımlardan oluşmaktadır. Merkezin amacı ülkedeki müslüman cemaatlere dinî, kültürel, sosyal hizmetler sunmak ve çeşitli kültür merkezleri arasında di­yalog kurulmasını sağlayarak İspanya'da müslüman varlığının daha sağlam temel­ler üzerine oturmasına katkıda bulun­maktır.

Kuruluşlar arasında yalnız sosyal amaç­lı olanlar da vardır. Bunlardan El Albergue Fâtima Azahara, İspanya'ya iltica eden müslümanlara durumları düzelinceye kadar barınma hizmeti verme amacını ta­şıyan bir sığınma evidir. Bir mühtedinin gayretiyle 1993'te Sevilla'da faaliyete ge­çen kuruluşun ana hedefi, göçmenlerin kendi kimliklerini muhafaza ederek prob­lemlerini aşmalarına katkı sağlamaktır. Faslı müslümanlar tarafından kurulan La Asociatiön de Trabajadores Inmigrantes Marroquies en Espana'mn amacı ise müslüman işçilerin haklarını korumaktır. Cemiyet daha ziyade sendikal mahiyette çalışmalar yapmakta ve bu bağlamda İs­panyol sendikaları ile iş birliği içine git­mektedir. Bu kuruluşların yarıya yakını­nın mühtedilerin çalışmalarıyla vücut bulmuş olması dikkat çekicidir. Geri ka­lanlar ise Kuzey Afrika, Suriye ve Pakis­tan kökenli müslümanlarca faaliyete geçirilmiştir. Bu arada İranlılar tarafından yönetilen Şiî eğilimli bir İslâm merkezi de bulunmaktadır.



Dinî Hayat. İslâmiyet'in, ülkede varlığı resmen kabul edilen dinler arasına alın­masından sonra iki müslüman federas­yonu (FEERI, UCIE). Comunidad Islamica en Espafia (CIE) adı altında birleşerek hü­kümetle uzun bir müzakere sürecine gir­di ve 28 Nisan 1992 tarihinde üzerinde mutabakata varılan bir anlaşmayı imza­ladı. Daha sonra parlamento ve kral ta­rafından da onaylanan anlaşma İspanya müslümanlan açısından büyük bir önem taşımaktadır. Toplam on dört maddeden oluşan anlaşma metninde müslümanla-nn dinî hayatını ilgilendiren başlıca beş alanda (dinî mekânlar, İbadetlere ve dinî merasimlere iştirak, evlilik, eğitim, bağış­lar ve vergi muafiyeti) tesbit edilmiş yeni haklar ve düzenlemeler yer almaktadır. Bu anlaşma çerçevesinde, Comunidad Islamica en Espana'ya bağlı cemiyet ve merkezlerle buralarda görev yapan bü­tün personel hukukî statüye kavuşturul­muştur. Kur'an ve Sünnet'e uygun dü­şen İslâmî ibadetler, merasimler ve bun­lara katılmaların hukukun teminatı altın­da olduğu vurgulanmış, bu arada hasta-hane ve hapishane gibi kamu kurumla­rında müslümanların ibadetlerini ifa et­meleri bir hak olarak tanınmıştır. Yine, din görevlilerinin askerlik kanununun ge­nel hükümlerine tâbi oldukları belirtil­mekle birlikte istediklerinde niteliklerine uygun görevlerde çalıştırılabilecekleri il­kesi benimsenmiştir. Öte yandan bu an­laşma ile, İspanyol medenî kanununca aranan bazı şartları yerine getiren çiftle­rin İslâmî usullere göre kıyılan nikâhları­nın hukuken geçerliliği kabul edilmiştir. Eğitim alanında, müslüman öğrencilerin ilk ve orta dereceli okullarda velilerinin İstemesi halinde İslâmî eğitim alma hak­kına sahip oldukları, eğitim öğretim ku­rumlarının bu hakkın kullanılması için ge­rekli imkânı hazırlamakla mükellef bu­lundukları ve okutulacak dinî kitapların Comunidad Islamica en Espana'mn ona­yından geçeceği belirtilmiştir. Anlaşma ile ayrıca müslümanlara, çalıştıkları yer­lerin idarecilerine başvurmaları halinde cuma günleri 13.30-16.30 arasında ve ramazan ayında gün batımından bir saat önce izinli sayılmaları hakkı tanınmıştır. İslâmî esaslara uygun olarak hazırlanmış gıda maddelerinin ambalajlarına "helâl" etiketi yapıştırılması, müslüman öğrenci, asker ve askeri memurlar için İslâmî ku­rallara uygun yemek çıkarılması da an­laşma metninde yer alan hususlardan­dır. Bu anlaşma uyarınca, Eğitim Bakan­lığı da müslüman öğrencilere 1996'dan itibaren okullarında İslâm'la ilgili bir ders seçme hakkı tanımış ve eğitim kurumla­rında görecekleri İslâmî öğrenimin mas­raflarının bakanlıkça karşılanmasını ka­bul etmiştir. Bütün bunlarla birlikte uy­gulama aşamasında bazı sıkıntılarla kar­şılaşıldığı da bir gerçektir. Bunda bir yan­dan hükümet yetkililerinin isteksiz davranmasının, bir yandan da müslüman teşkilâtları arasında çıkan ihtilâfların ro­lü bulunmaktadır. Bu bağlamda, ilk ve orta dereceli öğretim kurumlarında müs­lüman öğrencilere okutulacak İslâm di­niyle ilgili derslerin müfredatı ve ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi me­selesi tam olarak halledilememiştir. Bazı bölgelerde mahallî idarecilerin ve fana­tik grupların karşı tavırları yüzünden mescid inşası, mezarlık tahsisi, kurban kesimi gibi hizmetler rahatça yerine ge­tirilememektedir.

Bibliyografya :

E. Alonso, De las taifas a la Federaciön. La larga marcha hacia la unidad de las asocia-ciones islâmtcas espanolas, Comisiön Episco-pat de Relaciones Inierconfesionales, Madrid 1990; B. Löpez Garcia, Inmigraciûn Magrebien Espafia: el-retorno de los moriscos, Mafre, Madrid 1993, s. 161-180; Actas del Simposio Internacional: Comuntdades islâmicas en Es-pana u en la Comunidad Europea, Madrid 1993; N. del Olmo Vicen, "The Müslim Commu-nity in Spain", Müslim Commıınities in the riew Europe (ed. Gerd Nonneman]. Berkshire 1996, s. 303-314; Comunidades islâmicas en Europea (ed. Montserrat Abumalham), Madrid 1995; M. A. el-Kettânî, "Gırnata'nın Düşmesin­den XIX. Yüzyıl Sonuna Kadar Endülüs'te İs­lam" (trc. Seyfettin Erşahin), Değişim Süre­cinde İslâm, Ankara 1997, s. 65-79; J. B. Vila. "The Muslims of Poitugal and Spain", JIMMA, Vli/1 (1986], s. 69-83; M. R. Cervera - E. J. Gömez-Pİoz. "Centro Cultural Islamico...", Câla-mo, sy. 9, Madrid 1986, s. 36-37; j. M. Coca, "Musulmanes de Espafia", Verde İslam, sy. 2, Cordoba 1995, s. 71-77; P. A. Sânchez, "Los retosde la conversion", a.e.,sy. 3 (1995), s. 28-36; "Entrevista con el profesör AH Kettani", a.e., sy. 5 (1996), s. 96-110.



V. İspanya'da İslam Araştırmaları

İspanya'da İslâm kültürünü ve müslü­manların ilmî birikimlerini tanımaya yö­nelik ilginin X. yüzyıla kadar gittiği ve bu yüzyılın ortalarından itibaren Katalonya'da Arapça'dan Latince'ye tercüme faali­yetlerinin başladığı görülür. XII. Yüzyılın yahudi Abraham b. Hayya'nin katkıla­rıyla Plato Tibastinus 437 Bet-tânî'nin astronomi tabloları dahil müslü-manlarca kaleme alınan astronomi ve astrolojiye dair birçok eseri Latince'ye tercüme etti. Aynı dönemde Sarakusta'-daki Hûdîler'in zengin kütüphanesinden faydalandıkları sanılan Hugo de Santalla, Hermann de Carintia ve Roberto de Ket-ton da çeviri işiyle uğraşıyorlardı. Yine XII. yüzyılda Başpiskopos Raimundo'nun hi­mayesi altında müslüman, müsta'rib ve yahudi bilginleriyle çeşitli Avrupa ülkele­rinden gelen Gerard de Cremona, Rober­to de Chester, Adelardo de Bath gibi mü­tercimler Toledo'da buluşarak Toledo Mü­tercimler Okulu'nu kurdular ve felsefe, tıp, matematik, geometri, astronomi, astroloji vb. alanlardaki çok sayıda Arap­ça eseri Latince'ye tercüme ettiler. Bu mütercimlerden yalnız Gerard de Cremo-na'nin yetmişin üzerinde eseri Latince'­ye kazandırdığı bilinmektedir. Toledo'da-ki tercüme faaliyetleri daha sonra Baş­piskopos Rodrigo Jimenez de Rada ve özellikle XIII. yüzyılın ikinci yarısında Kas-tilya-Leon Kralı X. Alfonso'nun himaye­lerinde artarak sürdü. Ayrıca ilmî. felsefî ve edebî eserlere, müslümanlarla kendi kaynaklarını tanıyarak mücadele etmek amacıyla başta Kur'ân-ı Kerîm olmak üzere bazı dinî kaynaklar da eklendi. X. Alfonso, Endülüs'ün ilmî mirasından en iyi şekilde faydalanabilmek için Toiedo dışında Murcia ve Sevilla'da müfredatın­da Arapça öğretime yer verilen, ayrıca müslüman ve yahudi âlimlerinin görev yaptığı araştırma merkezleri kurdu. XII ve XIII. yüzyıllarda bu çalışmaların yanı sıra İslâm tarihinden ve özellikle Endü­lüs müslümanlarından bahseden kronik­ler de yazıldı. Bunların başlıcalanndan bi­ri, Rodrigo Jimenez de Rada'nın hıristiyan bakış açısıyla kaleme aldığı, XII. yüz­yılın ortalarına kadarki olayları kapsayan Historia Arabumu. bir diğeri de X. Al­fonso'nun Endülüs ve Mısır tarihine dair bahislerde Ebû Ubeyd el-Bekrî, İbn Alka-me ve İbn Vasîf Şah gibi müsiüman coğ­rafyacı ve tarihçilerin eserlerinden geniş ölçüde yararlandığı Primera Cronica Ge­neraldir. X - XIII. yüzyıllarda İspanya'da müslümanların iimî mirasına gösterilen bu yoğun ilgiyi daha sonraları görmek pek mümkün değildir. Yalnız XVI ve XVII. yüz­yıllarda Diego Hurtado de Mendoza, Luis de Marmol Carvajal. Jaime Bleda, Pedro

Aznar de Cardona, Antonio Corral y Rojas, Vicente Perez de Çulla, Aguilar Gaspar, İspanya'nın bVıç meselesi gib'ı ortaya çı­kan, fakat özellikle Osmanlılar'la dış bağ­lantıları da olan Moriskolar meselesiyle ilgili eserler kaleme almışlar ve Diego Hurtado de Mendoza hariç hepsi, esas itibariyle İspanya'nın bu konuda takip et­tiği zorla hıristiyanlaştırma ve sürgün po­litikalarının haklılığını savunmuştur. XVIII. yüzyılda ise sadece Grammûtica arâbi-goespanola (Madrid 1775) ve Diccio-nario espanol latino-arâbico (Mad­rid 1776) adlı eserleriyle Francisco Canez dikkat çekmektedir.

İspanya'da bugünkü anlamda İslâm araştırmaları, esas itibariyle diğer Avru­pa ülkelerinde olduğu gibi XIX. yüzyılda başlamıştır. Fakat bu çalışmalar bilinen şarkiyat geleneğinden çok farklıdır. Çün­kü genelde diğer şarkiyatçılar Arapça, Farsça ve Türkçe'yi içine alan sömürge­cilik eksenli çalışmalar yaparken İspan­ya, Portekiz'le birlikte ilk iki sömürgeci ülkeden biri olduğu halde İspanyol şarki­yatçıları, çalışmalarını daha ziyade kendi millî geçmişlerinin bir parçasını teşkil eden Endülüs tarih ve medeniyetini araş­tırmaya yöneltmişlerdir. XVI ve XVII. yüz­yılların aksine XVIII. yüzyılda âdeta unu­tulmuş olan Moriskolar meselesi XIX. yüzyılda tekrar İspanyol şarkiyatçılarının ilgi alanına girdi. Bunlardan M. Menendez y Pelayo 438 M. Danvila y Collado 439 ve P. Boronat y Barrachina 440 daha önceki meslektaşlarının yaptığı gibi eserlerini devlet yanlısı bir bakış açısıyla şekillendi­rirken A. Fernândez Guerra 441 M. Lafuente y Zamalloa 442 ve F. Janerf Condiciön social de los moriscos de Espana, Madrid 1857 çalışmalarında nisbeten daha ta­rafsız bir bakış açısı sergilediler. Endülüs tarihinin bütününü ele alan ilk İspanyol şarkiyatçısı, Historia de la dominacion de los ârabes de Espana 443 adlı eseri yazan Jose Antonia Conde'dir. Onun çağdaşı Pascual de Gayangos, bir yandan Makkarî'nİn Nefhu't The History of the Mohamme-dan Dynasties in Spain adı altında muh­tasar bir şekilde İngilizce'ye tercüme ederken 444 bir yan­dan da Ahmed b. Muhammed er-Râzfnin Târîh'i ile Moriskolar'ın dil ve edebi­yatı üzerine çeşitli araştırmalar yaptı.445 İslâm karşıtı bir bakış açısına sahip olan ve bunu eserlerine de yansı­tan Francisco Javier Simonet, Endülüs'te müslüman hâkimiyetinde yaşayan zimmî hıristiyanlar 446 hakkındaki hem Latince hem Arapça kay­nakları kullanarak hazırladığı Historia de los mozarabes de Espana 447 adlı hacimli çalışmasıyla tanındı.



XIX. yüzyıl İspanyol şarkiyatçıları ara­sında Francisco Codera y Zaidin'in ayrı bir yeri ve önemi vardır. Asıl hedefi müs­lüman İspanya'ya ait bir kültür tarihi yaz­mak olan Codera. bu arzusunu tek bir eser çerçevesinde gerçekleştiremediyse de böyle bir eserin parçaları sayılabilecek birçok çalışma yaptı. Bu çalışmaların en kayda değer yanı, daha önceki İspanyol şarkiyatçılarının kaleme aldıkları eserle­re kıyasla peşin hükümlerden ve bunların yol açtığı hatalardan büyük ölçüde arınmış olmasıdır. Codera. sonraları Los Benî Codera denilen ve Juliân Ribera y Tarrago, Miguel Asin Palacios, Don Emilio Garcîa Gömez, Don Angel Gonzalez Pa-lencia gibi XX. yüzyılın ilk nesil şarkiyat­çılarından oluşan bir ekole de öncülük etmiştir. Bu yüzyılın başında Escuela de Estudios Ârabes'i de kuran bu isimler, hocaları Codera'nın açtığı çığırda İspan­yol şarkiyatçılığını daha sağlam temellere oturttular. Şarkiyatçı olmaları yanında Avrupa tarihini de iyi bilmeleri kendileri­ne karşılaştırma ve yeni sonuçlara ulaş­ma imkânı sağladı: böylece İslâm küitü-rü ile Batı kültürü arasındaki münasebet­ler onların çalışmalarıyla aydınlanmaya başladı. Julian Ribera y Tarrago Endü­lüs'teki eğitim sistemi ve kütüphaneler, Arap müziği ve Batı müziğine etkileri, Aragon'daki hukuk kurumlarının Endü­lüs'ten neler aldığı gibi konular üzerinde ciddiyetle durdu. Hem Codera hem de Ribera'nın öğrencisi olan M. Asin Pala­cios, özellikle İslâm felsefesi ve tasavvu­fu hakkında yaptığı orijinal çalışmalarla tanındı. 2Sû'ye yakın araştırmaya imza atan bu şarkiyatçının tanınmasına sebep olan eserlerinin başında, ilim âleminde büyük yankılar uyandıran Dante'nin İlâ­hî Komedya"sındaki cennet, cehennem ve a'râf tasvirlerinin XIII. yüzyılda Arap­ça'dan İspanyolca ve Latince'ye yapılan tercümeler vasıtasıyla İslâm kaynakların­dan alındığını ortaya koyduğu La escatologia Musulmâna en la Divina Come-dia.448 Los Benî Codera eko­lünün bir diğer önemli ismi ve M. Asin Palacios'un öğrencisi olan Don Emilio Garci'a Gömez, adını Arap edebiyatı ve daha çok da Endülüs şiiri üzerinde yaptı­ğı muhtevalı çalışmalarıyla duyurdu. Yi­ne M. Asin Palacios'un öğrencilerinden Don Angel Gonzâlez Palencia, Endülüs ve Doğu Müslümanlığı ile ilgili 340 civarında çalışma yaptı ve özellikle İslâm kültürü­nün İspanya ve Avrupa'yı nasıl etkilediği konusunu işledi. XX. yüzyılın ilk nesil İs­panyol şarkiyatçıları arasında sayılabile­cek bir diğer isim de Ambrosio Huici Mi-randa'dır. Çalışmalarını esas itibariyle XII-XIII. yüzyıl Mağrib ve Endülüs tarihi üze­rine yoğunlaştıran Huici Miranda, bu dö­neme ait bazı önemli Arapça kaynakların neşrini ve İspanyolca'ya çevirisini gerçek­leştirdi. Belensiye tarihini incelediği His-toria musulmâna de Valencia y su re-giön adlı hacimli eserinin 449 mukaddimesinde. Ortaçağ İspan­ya tarihi için müslüman kaynaklarının hı-ristiyan kaynaklarından daha doğru bil­giler ihtiva ettiğini, İspanyol meslektaş­larının Arapça bilmedikleri için bu kay­naklardan yararlanamamalarının ciddi bir kusur olduğunu ve bu durumun on­ları İspanya'daki müslüman varlığı konu­sunda ön yargılı davranmaya sevkettiği-ni vurgulaması dikkat çekicidir.

İlk nesil İspanyol şarkiyatçılarının reh­berlikleri sayesinde ülkedeki İslâmî araştırmalara olan ilgi giderek arttı ve arala­rında Juan Vernet, Leopolde Torres Bal-bâs, Millas Vallicrosa, R. Menendez Pidal, I. Cagigas, Dominguez Ortiz, Cruz Hernân-dez, Jacinto Bosch Vilâ gibi isimlerin yer aldığı onlarca şarkiyatçı yetişti. Bunlar­dan Juan Vernet Endülüs'ün bilim tarihi üzerinde yoğunlaştı. Eserlerinin en meş­huru olan La cultura hispanoârabe en Oriente y Occidente'de (Barcelona 1978), İslâm kültürünün Doğu'da nasıl doğduğundan ve müslümanların İspan­ya'ya nasıl yerleştiğinden bahsettikten sonra X-Xlll. yüzyıllarda ortaya koyduk­ları matematik, tıp, astroloji, astronomi, botanik, zooloji, din, felsefe, sanat ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarını ve bunların Batı dillerine çevrilmesi konusu­nu titiz bir biçimde ele aldı. Vernet gibi Millas Vallicrosa da Endülüs ilim tarihi ve tercümeler üzerinde durdu; özellikle En­dülüslü astronom Zerkâlî'nin Arapça aslı mevcut olmayan Tuleytula Zîci hakkın­da yazdığı Estııdios sobre Azarquiel (Madrid-Granada 1943-1950) ve müslü­man biliminin Avrupa'ya intikalinde İspanya'nın rolünü açıkladığı Nuevas aportaciones para el estudio de la transmisiön de la ciencia a Europa a traves de la Espana (Barcelona 1943) adlı kitaplarıyla dikkat çekti. R. Menen­dez Pidal, İspanyol dili ve edebiyatı üzeri­ne yaptığı araştırmalarda Arapça'nın ve Endülüs kültürünün etkilerini inceledi.450



1. Cagigas, Los Mozârabes 451 ve Los Mudejares 452 adlı eserlerin­de müsta'riblerle müdeccenleri, Cruz Hernândez Historia del pensamienlo en el mundo islâmico (Madrid 1982) ve Abu-l-Walid Ibn fiusd (Cordoba 1986) isimli kitaplarında İslâm felsefesini ve İbn Rüşd'ü ele aldılar. Endülüs sanat ve mimarisi üzerine yaptığı çalışmalarla İs­panyol şarkiyatçıları arasında mümtaz bir konuma gelen Torres Balbas'ın bir­çok eseri arasında La Mezquita de Cör-doba y las rııinas de Madînat al-Zahrâ (Madrid 1952), Alhambra y el-General-ife (Madrid 1952) ve Ciudades Hispano-Musuîmanes'in (Madrid 1985) ayrı bir yeri vardır.

İspanyol şarkiyatçılarının çalışmaları, İspanyol tarihçileri arasında bazı farklı değerlendirmelere ve sert polemiklere yol açmıştır. Bu hususun en tipik örneği, Americo Castro ile Claudio Sanchez-Albornoz arasındaki tartışmalardır. A. Castro, Espana en su historia, cristianos, moros y judios (Buenos Aires 1948) ve La Realidad historica de Espana (Mexico 1954) adlı eserlerinde, İspanya tarihi ve toplumunun şekillenmesinde müslüman Endülüs'ün büyük bir paya sahip bulun­duğunu söylerken C. Sânchez-Albornoz, bu teze şiddetle karşı çıkarak hıristiyan İspanya'nın Endülüs'ten bağımsız biçim­de ve Vizigotlar'a uzanan kendi hıristiyan kimliği içinde bir tarihî süreç yaşadığı, En­dülüs'ün bu süreci doğuran değil kesin­tiye uğratan bir faktör olduğu ve müslü­man hâkimiyetinde İspanyollar'ın kendi özelliklerini yitirmedikleri tezini ileri sür­müştür.453 Ancak bu tarihçi, ge­nelde İspanya tarihi ve toplumunun şe­killenmesinde Endülüs'ün rolünü kabul-îenmese de Endülüs tarih ve medeniyetinin taşıdığı önemin farkındadır. Nitekim Endülüs tarihine dair La Espana musul­mâna 454 ve Espana y el islam (Madrid 1974, 1981) isimli çalışmaları yapma ge­reğini duymuş ve bunların ikincisinde her ne kadar yine yukarıda belirtilen tezini tekrarlamışsa da Endülüs kültürünün Batı'ya olan etkisini vurgulamaktan kendi­ni alamamıştır.

Günümüzde İspanyol üniversitelerinin çoğunda Arapça, İspanya Ortaçağ Tarihi ile İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümlerin­de tamamlayıcı ders olarak okutulmakta­dır. Ayrıca Salamanca. Barselona ve Mad­rid -Comillas Piskoposluk üniversiteleri­nin Teoloji ve Felsefe fakültelerinde İslâm dini ve kültürü dersleri verilmektedir. Yi­ne Complutense de Madrid, Autönoma de Madrid, Granada. Sevilla, Cadiz, Sala­manca, Alicante ve Central de Barcelona üniversitelerinde Arap dili ve edebiyatı ile İslâm hakkında yüksek lisans ve doktora programlan bulunmaktadır. Bu üniver­sitelere. 1992 yılında İspanyol hüküme­tiyle Comunidad Islamica en Espana ara­sında yapılan anlaşmanın bir neticesi ola­rak 1994'te kuruluşu gerçekleşen ve ün­lü Kurtubalı âlim İbn Rüşd'ün adını taşı­yan Universidad Islamica Internacio-nal Averroes eklendi. Özel bir statüyle Cordoba'da kurulan ve hem Batı hem müslüman âleminden akademisyenlerin teşkil ettiği bir mütevelli heyeti tarafın­dan yönetilen bu milletlerarası üniversi­te, İslâmî ilimlerle 455 Arap dili ve edebiyatını içine alan dört yıllık bir lisans programı uygulamak­tadır; bünyesinde yine lisans seviyesinde bir de açık öğretim programı mevcuttur. Her iki programda yardımcı ders olarak Türkçe, Farsça ve Berberice yer almak­tadır. Üniversitenin temel hedeflerinden biri, İslâm'ın ve İslâm kültürünün yüksek düzeyde öğretimini sağlamak ve Cordo-ba'yı Endülüs döneminin Kurtuba'sı gibi farklı kültürlerin buluştuğu bir cazibe merkezi haline getirmektir.

İspanya'nın bilimsel araştırmalarla ilgi­li ana kurumu olan Consejo Superior de Investigaciones Cientîficas'ın (CSIC) bün­yesinde yer alan Arap Araştırmaları ve Ortaçağ Tarihi bölümleri, yakın bir iş bir­liği içerisinde Endülüs ve Mağrib tarihi üzerine araştırmalar yapmakta ve çeşit­li ilmî faaliyetlerde bulunmaktadır. Con­sejo Superior de Investigaciones Cientificas'a bağlı olarak faaliyet gösteren bir başka kuruluş da XX. yüzyılın başlarında Los Benî Codera ekolü mensupları tara­fından kurulan Granada'dakİ Escuela de Estudios Arabes'tir. Endülüs'te toplum­sal ve kültürel hayat, ziraat, tıp, farma­koloji alanlarında kaydedilen gelişmeler bu enstitüde incelenen ana konulardır. Madrid'de bulunan Dışişleri Bakanlığı'na bağlı El Instituto Hispano-Arabe de Cul-tura ile Mısır hükümetince finanse edilen El Instituto Egipcio de Estudios Islâmicos ve Cordoba'da kurulmuş olan El Institu­to de Estudios Califales daha çok günü­müz Arap dünyasıyla ilgili dil kursları aç­ma, konferanslar düzenleme ve dergi, broşür çıkarma gibi kültür faaliyetleriyle ilgilenmektedir.

Ülkede İslâmî araştırmalar üzerine ya­yımlanan dergilerin en önemlisi. 1933-1978 yıllan arasında kırk üç cilt halinde çıkan Al-Andaîus'tur. Makalelerinin ilmî düzeyi çok yüksek olan bu derginin 1978 yılında yayımına son verilmiş, yerini 1980'-den itibaren Consejo Superior de Investi­gaciones Cientîfıcas tarafından çıkarılan ve 2000 yılında XXI. cildi tamamlanan da­ha geniş kapsamlı Al-Qantara almıştır.456 Diğer dergilerin başlıcaları şunlardır: Anaqueî de estudios ûrabes (Madrid), Awraq (Madrid), Sharq Al-Andalus {Ahcante), Aljamia (Ov'ıeâo), Revista del Instituto Egipcio de Estu­dios Islâmicos (Madrid), Boletîn de la Asociaciön Espanola de Orientalistos (Madrid).

İspanya'da bugün Endülüs tarihi, da­ha genel çerçevede İslâm tarihi ve kültü­rü üzerinde çalışacak araştırmacıların is­tifade edebilecekleri bazı kütüphaneler vardır. Madrid yakınlarındaki Escurial Library bunların başında gelmektedir. XVI. yüzyıl sonlarında II. Felipe tarafından ku­rulan bu saray kütüphanesinde başlan­gıçta 4000'in üzerinde Arapça e! yazması mevcut iken 1671 yılında çıkan yangında bunların yarıdan çoğu yok olmuştur. Günümüzde bu kütüphanede, XVIII. yüzyı­lın ikinci yarısında Lübnanlı rahip Micha-el Casiri tarafından katalogu hazırlanan 457 1851 elyazması yer almaktadır. Madrid'de bulunan La Biblioteca Islâmica "Felix Maria Pareja", yeni kurulmasına rağmen gerek kitap ge­rekse süreli yayınlar açısından çok zengin­dir ve her geçen gün daha da zenginleş­mektedir. Consejo Superior de Investiga­ciones Cientîfıcas, El Instituto Hİspano-Ârabe de Cultura, El Instituto Egipcio de Estudios Islâmicos ve Granada'dakİ Es­cuela de Estudios Ârabes de İslâmî araş­tırmalarda istifade edilebilecek birer kü­tüphaneye sahiptir.



Bibliyografya :

S. C. Texeira, Los estudios ârabes en Espana, Madrid 1947; Necîb el-Akikl. el-Mûsteşrİkûn, Kahire 1958, I, 573 vd.; J. R. Morales, Reta-ctones culturales enire Espana y e! mundo ârabe, Madrid 1960; J. T. Monroe. İslam and the Arabs in Spanish Scholarshtp, Leiden 1970; M. M. de Cirre. Arabİstas espanoies del sigloXlX, Madrid 1972; E. Saez - M. Rossell. Repertorio de medioevalismo htspânico (1955-1975), Barcelona 1976-78, l-II; Ahmed Abdur-rahman el-Kemmûn, "et-Türâşü'l-İsIâmiyyü'l-Endelüsî fi mîzâni'l-istişrâkiİ-İsbâniyyi'l-mu'âşır", es-Sicİllü'l-


Yüklə 1,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin