Bibliyografya :
BA, Cevdet- Hariciye, nr. 1068, 4420, 7433, 8860; BA, HH, nr. 1071, 5836; Barbaros Hay-reddin Paşa'nm Hatıraları (nşr. Ertuğrul Düz-dağ). İstanbul,ts., tür.yer.; Pîrî Reis, Kilâb-ı Bahriye (nşr. Ertugrul Zekâi Ökte v dğr.), İstanbul 1988, I, 191-197; Kanunî Deurinde İstanbul {trc. FuadCarım), İstanbul 1964, tür.yer.; Feridun Bey, Münşeat, i, 475; II, 450; Zekeriyyâzâde, Ferah (haz. Orhan ŞaikGökyay), İstanbul 1980, tür.yer.; Peçuylu İbrahim. Târih, I, 184, 255, 343-348, 485; Vâsıf. Târih, İÜ Kip., TY, nr. 5981, vr. 41a-41l1, 42a;Hammer, GOR, I, 797; 11, 463-464, 513, 630, 722, 755; M, 72, 394; IV, 159, 423, 554; Zİnkeisen, GeschidUe, III, 497; IV, 240; VI, 365-369, 705-706; VII, 63-71; M. Köhbach, "Die osnıanische Gesand:schafl; nachSpanien in den Jahren 1787/88. Begegnung zweier Kulturen im Spiegel eines Gesandtschaftsber-iclus", Das Osmanische Reich and Europa 1683 bis 1789: Konflikt, Entspannung und Austausch,Wıen 1893, s. 143-152; Cevdet, Târih, III, 77, 80-81, 123; IV, 51, 348-358; Uzunçar-şılı, Osmanlı Tarihi, ti, 199-202,380, 511-512; 111/1, s. 15-26 , 29-30; 111/2, s. 217-220, 226-227, 229; IV/1, s. 632-633; Akdes Nimet Kurat. Türk-İngiliz Münâsebetlerinin Başlangıcı ve Gelişmesi (1553-1610), Ankara 1953, s. 13,72, 118-161; E. Garrigues, ün Desüz diplomaüco La Paz Hispano-Turca, Madrid 1962, s. 23 vd.; A. M. Schop-Soler, Die spanisclı-russischen Bezİehungen im 18. Jahrhundert, Wiesbaden 1970, tür.yer.; F. Braudel, Akdeniz ue Akdeniz Dünyası(trc. M. Ali Kıhçbay). İstanbul 1990, II, tür.yer.; Gül Işık, İspanya: Bir Başka Avrupa, İstanbul 1991, tür.yer.; P. Fodor, "Between two Continental Wars: The Ottoman Naval Prepa-rations İn 1590-1592", FestschriftfürTietze, Prag 1994, s. 89-111; Muzaffer Arıkan- Pauli-no Toledo, XIV-XVI. Yüzyıllarda Türk-İspanyol ilişkileri üe Denizcilik Tarihimizle İlgili İspanyol Belgeleri, Ankara 1995, tür.yer.; Muzaffer Arıkan, "XIV-XV1. Asırlarda Türk-îspanyol Münasebetlerine Toplu Bir Bakış", DTCFD, XXIII/ 3-4 (I965|, s. 239-256; Bernard Lewis, Müslümanların Avrupa'yı Keşfi (trc. İhsan Durdu). İstanbul 2000, tür.yer.; Ali Sinan Kuneralp. "İspanya'da Osmanlı Temsilciliği ve Osmanlı-İs-panyol Münasebetleri! 1857-1922]", TKA, X1-XIV (1973-75), s. 161 -175; Kemal Beydilli. "Ignatius Mouradgea D'Ohsson (Muradcan Tosunyan)", TD, XXXIV (1984), s. 271; a.mlf.."Karadeniz'in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve Miri Ticâret Teşebbüsü", TTK Belleten, LV/ 214 (1991), s. 687-755; Ertuğrul Önalp, "İspanyol Gezgini Pero Tafur'a Göre XV. Yüzyılın İlk Yarısında Türkler", TTK Bildiriler, X i 1994), V, 2501-2514;a.mlf.. "Cervantes'in Türkler'e Esir Düşmesi ve Esaretinin Eserlerine Yansıması", Aü Osmanlı Tarihi Araştırma ue Uygulama Merkezi Dergisi, sy. 3, Ankara 1992, s. 297-321; E. Sola, "Moriscos, Renegados y Agaentes Secretos Espanoles en la Epoca de Cervantes", a.e.,4 (1993), s. 331-362; Zerrin Günal Öden, "Bizans İmparatorluğu'nun Türkler'e Karşı Alan ve Katalanlar ile İttifakı", TD, sy. 35 (1994), s. 123-129; J. M. Floristân, "Los Prolegömenos de la Tregua Hispano-Turca de 1578, Historia de una Negociacion", SOF, LV11 (1998), s. 37-72; "İspanya", Der GrosseBrock-haus, Leipzig 1934, XVII, 612-620; "İspanya", ABr., XII, 51-59
IV. Ülkede İslamiyet
VIII. yüzyıl başlarında İspanya'nın neredeyse tamamı müslümanlann hâkimiyeti altına girmiş olmakla beraber aynı yüzyılın ortalarına doğru ülkenin kuzeyinde daha sonra Kastilya adıyla tanınan As-turias-Leon Krallığı doğmaya başlamış, IX. yüzyılda buna Navarra (Neberre) Krallığı ile Katalonya Kontluğu eklenmiştir. Böylece İspanya, kuzeyi hıristiyan devletlerinin, güneyi müslüman Endülüslüler'in hâkimiyetinde kalacak şekilde ikiye bölünmüştür. XI. yüzyıl sonlarına kadar hıristiyan topraklarında savaş esirleri dışında müslüman nüfusa rastlanmaz. İlk defa 1085 yılında Tuleytula (Toledo) ve civarındaki yerleşim merkezlerinin İspanyollar'ın eiine geçmesiyle birlikte buralarda yaşayan müslümanlann önemli bir kısmı kendilerine tanınan can. mal ve din güvencesine dayanarak hıristiyan hâkimiyeti altında'kalmaya razı oldular. XII ve özellikle XIII. yüzyılda Endülüs topraklarının büyük çoğunluğunun ele geçirilmesi, hıristiyan idaresinde daha kalabalık sayıda bir müslüman nüfusun yaşar hale gelmesi sonucunu doğurdu.
İspanyollar, XV. yüzyılın sonlarına kadar kilise yetkililerinin ve papalığın aleyhte çağrılarına rağmen eski müslümanlar gibi çoğulcu bir idare yöntemi benimsediler. Bu sebeple hıristiyan toprağına dönüşen Endülüs şehirlerindeki çok sayıda müslüman ve bu arada yahudi toplulukları varlıklarını koruma imkânı buldular. Ancak 1492'de Gırnata"nın (Granada) düşmesi üzerine İspanya'da müslüman hâkimiyetinin tamamen son bulmasının arkasından yarımadanın Katolik çerçevede bütünleşmesi hedeflendi. Bu politikanın tabii sonucu olarak önce ülkedeki yahudi toplulukları bir kısmı zorla hıristiyanlaştırılmak, bir kısmı ise sürgüne gönderilmek suretiyle tasfiye edildi. Ardından aynı politika çok daha kalabalık bir kitle olan müslümanlara uygulandı. 1499'dan 1609 yılına kadar sürdürülen bu katı politikayla yahudiler gibi rnüslümanların da bir bölümü zorla vaftiz edildi; vaftize razı olmayanlar ise ya öldürüldü ya da ülke dışına sürüldü. En son 1609-1614 yılları arasında, vaftiz edilen Endülüslülerin büyük bir bölümü samimi hıristiyan bulunmadıkları, daha da önemlisi gizli müslü-man görüldükleri için topluca İspanya'dan çıkarıldı. Ancak bu büyük sürgün hareketi bile ülkeden İslâm'ın izini silmek için yeterli olmadı. 1621, 1623, 1624, 1625, 1633 ve 1667 yıllannda tutulan engizisyon mahkemesi zabıtları ve diğer resmî makamlarca hazırlanan raporlar başta Valencia (Belensiye), Katalonya, Se-villa (İşbîliye), Murcia (Mürsiye) ve Granada olmak üzere ülkenin birçok bölgesinde gizli rnüslümanların yaşadığını ortaya koymaktadır. Yine XVII. yüzyılda İspanya'yı ziyaret eden yabancı seyyahlar hâtıralarında ülkede çok sayıda müslümanla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. 1690'da İspanya'ya gelen Fas elçisi Abdülvâhid el-Gassânî. aralarında devlet memurlarının da bulunduğu pek çok Endülüslü'nün hâlâ dinlerini koruduğunu söyler. Sayılan
gittikçe azalmakla birlikte Endülüslüler varlıklarını XVIII. yüzyılda da sürdürdüler. 1725'te Granada'da 360 aile müslüman olmakla suçlanıp cezalandırıldı. Fas sultanı adına 1766 ve 1768'de İspanya'ya giden elçi Ahmed el-Mehdî el-Gazâl Sevilla, Granada, Murcia ve Alicante'de gizli müs-lümanlarla karşılaştığını anlatır. XVIII. yüzyılda İspanya'daki müslüman varlığına dair bilgiler İngiliz seyyahları Henry Swinburne, Joseph Tovvsend ve George Barrow'un hâtıralarında da yer almaktadır.
XIX. yüzyılda İspanya'da gizli müslüman varlığı daha önceki belirginliğini iyice kaybetti; fakat buna karşılık Endülüs medeniyetinin asıl gelişip kökleştiği topraklar üzerinde ve aynı adla anılan bir "Andalucia" milliyetçiliği fikri şekillenmeye başladı. İslâmî vurgusu yok gibi görünse de bu uyanışı, bölgenin geçmişine sekiz asır süreyle damgasını vuran müslüman kimliğinden bağımsız saymak mümkün değildir. Nitekim Andalucia milliyetçiliğinin XX. yüzyıldaki fikir babası ve sembol ismi olan Blas İnfante'nin müslüman Endülüs medeniyetine karşı duyduğu hayranlık ve bu hayranlık sonucu özellikle Abbâdîler üzerine yaptığı çalışmalar, daha da önemlisi, Endülüs otonom bölgesinin bayrağı ve arması üzerindeki yeşil ve beyaz kuşakların Muvahhidî ve Nasrî (Benî Ahmer} bayraklarının renklerini taşıdığı şeklinde açıklanması, söz konusu milliyetçilik ideolojisinin İslâmî kökleri hususunda fikir vermeye yeterlidir.
İspanya'da İslâmî miras bugün kendini daha başka unsurlarla da hissettirmektedir. Kurtuba Ulucamii. Elhamra Sarayı, Ca'feriyye Sarayı, Giralda 418 Altın Kule, çeşitli yerlerdeki "Alkazar" adlı yapılar, çok sayıda şehir ve kale kalıntısı, ülkenin İslâmî geçmişini bugüne taş\yan en önemli maddî unsurlardır. Endülüslü ustaların eseri olan "müdeccen" üslûbu 419 günümüz İspanya'sındaki bazı modern binalara da nüfuz etmeyi başarmıştır. Ünlü Madrid Arenası bu üslûbun bugünkü en canlı temsilcisidir. İspanyolca'da hâlâ kullanılmakta olan Gu-adalajara (Vâdilhicâre), Guadalquivir.420 Guadalaviar (Vâdilebyaz) gibi nehir ve vadi isimleri; Medinaceli 421 Albacete 422 Kalatayud 423 Almodavar 424 Alcala 425 gibi şehir ve kale isimleri; Medine, Mudeyne, İsmail, Fâtima, Nuria gibi şahıs isimleri; tapia 426 adobe 427 alcaide 428 alcalde429 azo-gue 430 noria 431 almadrabas jazmin (yasemin). Aceituna 432 azucar 433 arroz 434 gibi yüzlerce meslek, bitki, sebze ve meyve ismi 435 Endülüs medeniyetinden bugüne uzanan canlı köklerdir.
İspanya'da Müslüman Varlığının Yeniden Ortaya Çıkması. İspanya, General Franco'nun diktatörlüğü sırasında Katolikliğin dışındaki bütün inançlara kapalı bir ülke durumundaydı. Ancak Franco rejiminin sonlarına rastlayan 1970'li yıllarda, Arap ülkeleriyle İspanya arasındaki ilişkilerin artmasına bağlı olarak bu ülkeye Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan göçler vuku bulmaya başladı. Göçmenlerin kimi siyasî sebeplerle, kimi iş bulmak amacıyla, kimi de Öğrenci olarak İspanya'ya gelmişti. Bunların bir bölümü hiç şüphesiz, geçmişte İspanyollar'la müslümanların İberik yarımadası üzerinde ortak bir tarih yaşadıklarının bilincindeydi. Bu bilinç. böyle bir birlikteliğin yeniden kurulabileceği kanaatinden hareketle onları teşkilâtlanmaya şevketti ve bu şekilde, özellikle Endülüs medeniyetinin bazı kalıcı İzlerini hâlâ koruyan güneydeki Andalu-cia otonom bölgesinin sınırlan içinde kalan çeşitli yerleşim merkezlerinde birçok müslüman cemaat ve cemiyeti vücut buldu; ancak bunlar, ülkede İslâmiyet henüz devlet tarafından tanınan din sıfatını kazanmadığı için resmîleşmedi. Demokrasiye geçilmesinin ardından, önce 1978 anayasasının ülkede belirli bir geçmişe ve köke sahip dinî cemaatlerle hükümet arasında diyalog kurma imkânını getirmesi, sonra da 1989 yılında İslâm'ın Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi resmî din olarak ka-bul edilmesi müslümanları rahatlattı. Gerek yeni göçler gerekse yerli halk arasında gerçekleşen ihtidalar sebebiyle bugün İspanya'da İslâmiyet 1970'li yıllara nis-betle varlığını ve etkisini daha fazla duyurmaktadır.
İspanya müslümanlan kökenleri itibariyle beş ana gruptan oluşmaktadır,
a) Ortadoğu Kökenliler. Bunların bir kesimini, Franco yönetiminin son döneminde ülkeye gelip vatandaşlık hakkı kazanmış öğrencilerle serbest meslek sahipleri, diğer kesimini de 1977'den itibaren sayıları artan Filistinli. İranlı ve Iraklı mültecilerle tatil şehirlerine yerleşen Suudi Arabistanlı, Kuveytli. Ürdünlü ve Lübnanlı zengin aileler teşkil etmektedir.» 1979 devrimi sonrasında İspanya'ya yerleşen İranlılar'ın çoğunluğu, devrik şah yanlısı zengin ve aristokrat ailelerden meydana gelmektedir,
b) Kuzey Afrika Kökenliler. Sayıca İspanya müslümania-nnın en kalabalık bölümünü. 1960'lardan itibaren ekonomik sebeplerle göç etmeye başlayan Faslılar oluşturur. Daha ziyade Madrid, Katalonya, Andalucia, Valen-cia ve Kanarya Adalan'na yerleşen Fasli-lar'a, bilhassa 199011 yıllardan beri ülkelerinde yaşanan iç çatışmalar ve terör ortamının etkisiyle Cezayir, Moritanya. Nijer, Nijerya ve Senegal gibi Orta Afrika ülkelerinden gelen göçmenler de eklenmektedir. Bu gruptaki müslümanlar genellikle tarım, madencilik ve balıkçılık alanlarında işçi olarak çalışmaktadır,
c) Pakistanlılar ve Hintliler. Jaen, Leön ve Barselona'da küçük cemaatler halinde yaşayan liman ve maden işçileridir. Bu müslümanlar, eğitim ve gelir düzeylerinin düşüklüğüne rağmen hayat tarzlarıyla bulundukları bölgelerdeki yerli halkın güven ve saygısını kazanmışlardır ve bu yönleriyle zaman zaman onların ihtidalarına
vesile olabilmektedirler,
d) İspanyol Müh-tediler. Franco rejimi son bulup demokrasiye geçildikten sonra toplumda yeni arayışlar başladı ve bu çerçevede bazı İspanyollar tasavvuf kanalından İslâm'la tanışma imkânı buldular. Şâzelî-Derkâvî tarikatının şeyhi kabul edilen İrlandalı mühtedi Abdülkâdir es-Sûfî'nin etrafında toplanan bu ilk İspanyol müslümanlan Andalucia bölgesinde İslâm'ı yaymak için harekete geçtiler. Bunlar inanç boşluğu ve arayış içinde bocalayan kişi ya da gruplara, aradıkları gerçeğin uzaklarda değil ülkelerinin geçmişine damgasını vuran İslâm'da saklı olduğunu söyleyerek onları Endülüs gerçeğiyle buluşturmaya gayret ettiler. Bu faaliyetler neticesinde 1980'-lerin başında ilk İspanyol mühtediler topluluğu şekillenmeye başladı. Mühtediler kendilerini iki açıdan şanslı kabul ediyorlardı. Birincisi, Franco'nun baskıcı rejiminden kurtularak demokratik bir ülkenin vatandaşı olma hakkına kavuşmuşlardı. İkincisi ve daha önemlisi İslâm'a girerek ruhî arınmalarını gerçekleştirme imkânını bulmuşlardı. Sociedad para el Retorno a! islam en Espana 436 adıyla devletin resmî kayıtlarına geçen bu yeni müslümanlar İslâm'ı tanıtma ve tebliğ faaliyetlerini. Endülüs müslümanlarının İspanya'da yitirdikleri son kale olan Granada'-da yoğunlaştırdı!ar. Bu cemaatin tutunmasında ve mensuplarının artmasındaki temel etken samimi inanç ve lidere kesin teslimiyetti. Fakat Abdülkâdir es-Sûfnin bir süre sonra tasavvufu bırakarak Seiefî anlayışı benimsemesi ve kendisine tâbi olmayan müslümanlar karşısındaki sert tavrı çok geçmeden cemaat içinde bölünmelere yol açtı. Bu bölünme sonrasında mühtedilerin bir kısmı Madrid, Se-villa, Cordoba (Kurtuba). Almeria (Meriye), Malağa, Murcia. Valenciave Barselona gibi ülkenin diğer büyük şehirlerine dağılarak yeni bağımsız cemaatler kurmaya başladı. Bu bağımsız cemaatlerin en büyüğü, ağırlıklı olarak yine Granada'da faaliyet gösteren La Comunidad Islamica en Espana'dır. el-Murâbitûn adıyla da bilinen bu cemaat Ehl-i sünnetten olan bütün müslümanlan kardeş kabul etmekte, namaz ve zekât ibadetlerini eksiksiz yerine getirmeyi, faize ve faizle çalışan bankacılık sistemine karşı çıkıp bu sistemin iptali için çalışmayı, hilâfeti ihya etmeyi, İslâm dinarının tedavüle sokulması için çaba harcamayı ve Medine toplumunu örnek alan bir İslâm toplumu oluşturmayı başlıca hedefleri saymaktadır.
Cemaat tarafından neşredilen onun üzerindeki yayının çoğunluğunu Abdülkâdir es-Sûfî'nin kitapları oluşturur.
İhtida olgusu, başlangıçta İspanyol toplumu tarafından pek ciddiye alınmayıp ülkede demokrasinin sağladığı özgürlükler sayesinde ortaya çıkan pek çok marjinal hareketten biri, gençler arasında görülen geçici bir moda, Doğu'nun egzotizminin gelip geçici bir yansıması, ya da eski hippilerin yeni bir tatmin arayışı olarak değerlendirildi. Bu kanaat büyük ölçüde, ilk mühtediler arasında eski hippilerin ve "conversos" (birkaç din değiştirmiş) denilen kimselerin bulunmasından kaynaklanmaktaydı. Ancak zamanla toplumun çok farklı kesimlerinden insanların İslâm'a girmeleri ve bunu tedirginlik ve tereddütler içinde geçen uzun bir arayış döneminden sonra kurtuluş kapısının keşfedilmesi şeklinde değerlendirmeleri böyle bir genellemenin doğru olmayacağını gösterdi. İspanyol müslümanlan üzerinde araştırma yapan sosyolog ve antropologlar da ihtidanın bu anlamda sadece bir "ke!ime-i şehâdet getirme hadisesi" olmayıp bir arayış süreci neticesinde içinde yaşanılan ve güven vermeyen bir düzene karşı meydan okuma, ayrıca mescid inşası. Arapça öğrenme. İslâmî ilimleri tahsil etme, dinin emir ve tavsiyelerini hayata aktarmak için hükümet nezdinde teşebbüse geçme gibi hususları da içeren daha kapsamlı sosyal bir hareket olduğu görüşündedirler. Esasen mühtediler de İslâm'a girişlerini Endülüs mirasına kavuşma şeklinde değerlendirmektedir. Mühtedilerin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değildir. İstatistik bilgileri bulunmadığından, konuyu dolaylı ya da doğrudan ele alan kaynaklardaki rakamlar tahminî olmaktan kur-tulamamakta ve bir öiçüde ideolojik eğilimlere göre artıp eksiîebilmektedir. Nitekim meseleye hıristiyan kimliğiyle eğilen araştırmacıların mühtedilerin sayısını 1000 rakamı ile sınırlamalarına karşılık onların kendi kaynaklarında bu sayı 25-30.000 civarında gösterilmektedir,
e) Sebte ve Melîle Müslümanları. Fas'ın kuzeyinde yer alan ve İspanya'ya bağlı bulunan bu iki yerleşim merkezinde nüfusun önemli bir bölümünü Mağribî asıllı İspanyol ve melez olan müslümanlar meydana getirmektedir.
İslâmî Kuruluşlar. İspanya'nın değişik şehir ve bölgelerinde, ağırlıklı olarak da Cordoba. Granada. Sevilla, Madrid, Sebte, Melilla, Barselona ve Valencia'da müslü-manlara ait 100'ün üzerinde dernek ve kültür merkezi bulunmaktadır. 1989 yılına kadar birbirinden kopuk olarak faaliyet gösteren ve İslâm'ın henüz devlet tarafından tanınan dinler arasında yer almaması sebebiyle yasal dinî teşkilâtlar içinde sayılmayan bu kuruluşlar, o yıl hükümet nezdinde daha etkili olabilmek için bir araya gelmeye başladı ve neticede iki federasyonun çatısı altında toplandı. Bunlardan, önce on dört kuruluşun katılımıyla (bugün otuza yakın) Federaciön Espanola de Entidades Religiosas Is-lâmicas (FEERI), arkasından da ona alternatif olarak on altı kuruluşun birleşmesinden meydana gelen Union de Co-munidades Islâmicas en Espafia (UCİE) teşekkül etti.
İspanya'daki müslümanlara ait cemiyet ve kültür merkezlerinden çoğu bir mescid, İslâmî usullere göre kesilmiş etlerin ve bazı gıda maddelerinin satıldığı bir bölme ile idare ve sohbet odaları içeren birer apartman dairesinden ibarettir. Ancak bunların dışında, bir külliye niteliği taşıyan Centro Cultural Islamico de Madrid gibi, yalnız İspanya'dakilerin değil Avrupa'daki benzerlerinin de en büyükleri arasında yer alan kuruluşlar bulunmaktadır. 13.000 m2'lik bir alanı kaplayan bu kültür merkezi, sosyal ve sportif birimlerin yanı sıra İslâm kültürü ve bilimi müzesi, 30.000 ciltlik bir kütüphane, 500 kişilik bir konferans salonu gibi kısımlardan oluşmaktadır. Merkezin amacı ülkedeki müslüman cemaatlere dinî, kültürel, sosyal hizmetler sunmak ve çeşitli kültür merkezleri arasında diyalog kurulmasını sağlayarak İspanya'da müslüman varlığının daha sağlam temeller üzerine oturmasına katkıda bulunmaktır.
Kuruluşlar arasında yalnız sosyal amaçlı olanlar da vardır. Bunlardan El Albergue Fâtima Azahara, İspanya'ya iltica eden müslümanlara durumları düzelinceye kadar barınma hizmeti verme amacını taşıyan bir sığınma evidir. Bir mühtedinin gayretiyle 1993'te Sevilla'da faaliyete geçen kuruluşun ana hedefi, göçmenlerin kendi kimliklerini muhafaza ederek problemlerini aşmalarına katkı sağlamaktır. Faslı müslümanlar tarafından kurulan La Asociatiön de Trabajadores Inmigrantes Marroquies en Espana'mn amacı ise müslüman işçilerin haklarını korumaktır. Cemiyet daha ziyade sendikal mahiyette çalışmalar yapmakta ve bu bağlamda İspanyol sendikaları ile iş birliği içine gitmektedir. Bu kuruluşların yarıya yakınının mühtedilerin çalışmalarıyla vücut bulmuş olması dikkat çekicidir. Geri kalanlar ise Kuzey Afrika, Suriye ve Pakistan kökenli müslümanlarca faaliyete geçirilmiştir. Bu arada İranlılar tarafından yönetilen Şiî eğilimli bir İslâm merkezi de bulunmaktadır.
Dinî Hayat. İslâmiyet'in, ülkede varlığı resmen kabul edilen dinler arasına alınmasından sonra iki müslüman federasyonu (FEERI, UCIE). Comunidad Islamica en Espafia (CIE) adı altında birleşerek hükümetle uzun bir müzakere sürecine girdi ve 28 Nisan 1992 tarihinde üzerinde mutabakata varılan bir anlaşmayı imzaladı. Daha sonra parlamento ve kral tarafından da onaylanan anlaşma İspanya müslümanlan açısından büyük bir önem taşımaktadır. Toplam on dört maddeden oluşan anlaşma metninde müslümanla-nn dinî hayatını ilgilendiren başlıca beş alanda (dinî mekânlar, İbadetlere ve dinî merasimlere iştirak, evlilik, eğitim, bağışlar ve vergi muafiyeti) tesbit edilmiş yeni haklar ve düzenlemeler yer almaktadır. Bu anlaşma çerçevesinde, Comunidad Islamica en Espana'ya bağlı cemiyet ve merkezlerle buralarda görev yapan bütün personel hukukî statüye kavuşturulmuştur. Kur'an ve Sünnet'e uygun düşen İslâmî ibadetler, merasimler ve bunlara katılmaların hukukun teminatı altında olduğu vurgulanmış, bu arada hasta-hane ve hapishane gibi kamu kurumlarında müslümanların ibadetlerini ifa etmeleri bir hak olarak tanınmıştır. Yine, din görevlilerinin askerlik kanununun genel hükümlerine tâbi oldukları belirtilmekle birlikte istediklerinde niteliklerine uygun görevlerde çalıştırılabilecekleri ilkesi benimsenmiştir. Öte yandan bu anlaşma ile, İspanyol medenî kanununca aranan bazı şartları yerine getiren çiftlerin İslâmî usullere göre kıyılan nikâhlarının hukuken geçerliliği kabul edilmiştir. Eğitim alanında, müslüman öğrencilerin ilk ve orta dereceli okullarda velilerinin İstemesi halinde İslâmî eğitim alma hakkına sahip oldukları, eğitim öğretim kurumlarının bu hakkın kullanılması için gerekli imkânı hazırlamakla mükellef bulundukları ve okutulacak dinî kitapların Comunidad Islamica en Espana'mn onayından geçeceği belirtilmiştir. Anlaşma ile ayrıca müslümanlara, çalıştıkları yerlerin idarecilerine başvurmaları halinde cuma günleri 13.30-16.30 arasında ve ramazan ayında gün batımından bir saat önce izinli sayılmaları hakkı tanınmıştır. İslâmî esaslara uygun olarak hazırlanmış gıda maddelerinin ambalajlarına "helâl" etiketi yapıştırılması, müslüman öğrenci, asker ve askeri memurlar için İslâmî kurallara uygun yemek çıkarılması da anlaşma metninde yer alan hususlardandır. Bu anlaşma uyarınca, Eğitim Bakanlığı da müslüman öğrencilere 1996'dan itibaren okullarında İslâm'la ilgili bir ders seçme hakkı tanımış ve eğitim kurumlarında görecekleri İslâmî öğrenimin masraflarının bakanlıkça karşılanmasını kabul etmiştir. Bütün bunlarla birlikte uygulama aşamasında bazı sıkıntılarla karşılaşıldığı da bir gerçektir. Bunda bir yandan hükümet yetkililerinin isteksiz davranmasının, bir yandan da müslüman teşkilâtları arasında çıkan ihtilâfların rolü bulunmaktadır. Bu bağlamda, ilk ve orta dereceli öğretim kurumlarında müslüman öğrencilere okutulacak İslâm diniyle ilgili derslerin müfredatı ve ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi meselesi tam olarak halledilememiştir. Bazı bölgelerde mahallî idarecilerin ve fanatik grupların karşı tavırları yüzünden mescid inşası, mezarlık tahsisi, kurban kesimi gibi hizmetler rahatça yerine getirilememektedir.
Bibliyografya :
E. Alonso, De las taifas a la Federaciön. La larga marcha hacia la unidad de las asocia-ciones islâmtcas espanolas, Comisiön Episco-pat de Relaciones Inierconfesionales, Madrid 1990; B. Löpez Garcia, Inmigraciûn Magrebien Espafia: el-retorno de los moriscos, Mafre, Madrid 1993, s. 161-180; Actas del Simposio Internacional: Comuntdades islâmicas en Es-pana u en la Comunidad Europea, Madrid 1993; N. del Olmo Vicen, "The Müslim Commu-nity in Spain", Müslim Commıınities in the riew Europe (ed. Gerd Nonneman]. Berkshire 1996, s. 303-314; Comunidades islâmicas en Europea (ed. Montserrat Abumalham), Madrid 1995; M. A. el-Kettânî, "Gırnata'nın Düşmesinden XIX. Yüzyıl Sonuna Kadar Endülüs'te İslam" (trc. Seyfettin Erşahin), Değişim Sürecinde İslâm, Ankara 1997, s. 65-79; J. B. Vila. "The Muslims of Poitugal and Spain", JIMMA, Vli/1 (1986], s. 69-83; M. R. Cervera - E. J. Gömez-Pİoz. "Centro Cultural Islamico...", Câla-mo, sy. 9, Madrid 1986, s. 36-37; j. M. Coca, "Musulmanes de Espafia", Verde İslam, sy. 2, Cordoba 1995, s. 71-77; P. A. Sânchez, "Los retosde la conversion", a.e.,sy. 3 (1995), s. 28-36; "Entrevista con el profesör AH Kettani", a.e., sy. 5 (1996), s. 96-110.
V. İspanya'da İslam Araştırmaları
İspanya'da İslâm kültürünü ve müslümanların ilmî birikimlerini tanımaya yönelik ilginin X. yüzyıla kadar gittiği ve bu yüzyılın ortalarından itibaren Katalonya'da Arapça'dan Latince'ye tercüme faaliyetlerinin başladığı görülür. XII. Yüzyılın yahudi Abraham b. Hayya'nin katkılarıyla Plato Tibastinus 437 Bet-tânî'nin astronomi tabloları dahil müslü-manlarca kaleme alınan astronomi ve astrolojiye dair birçok eseri Latince'ye tercüme etti. Aynı dönemde Sarakusta'-daki Hûdîler'in zengin kütüphanesinden faydalandıkları sanılan Hugo de Santalla, Hermann de Carintia ve Roberto de Ket-ton da çeviri işiyle uğraşıyorlardı. Yine XII. yüzyılda Başpiskopos Raimundo'nun himayesi altında müslüman, müsta'rib ve yahudi bilginleriyle çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen Gerard de Cremona, Roberto de Chester, Adelardo de Bath gibi mütercimler Toledo'da buluşarak Toledo Mütercimler Okulu'nu kurdular ve felsefe, tıp, matematik, geometri, astronomi, astroloji vb. alanlardaki çok sayıda Arapça eseri Latince'ye tercüme ettiler. Bu mütercimlerden yalnız Gerard de Cremo-na'nin yetmişin üzerinde eseri Latince'ye kazandırdığı bilinmektedir. Toledo'da-ki tercüme faaliyetleri daha sonra Başpiskopos Rodrigo Jimenez de Rada ve özellikle XIII. yüzyılın ikinci yarısında Kas-tilya-Leon Kralı X. Alfonso'nun himayelerinde artarak sürdü. Ayrıca ilmî. felsefî ve edebî eserlere, müslümanlarla kendi kaynaklarını tanıyarak mücadele etmek amacıyla başta Kur'ân-ı Kerîm olmak üzere bazı dinî kaynaklar da eklendi. X. Alfonso, Endülüs'ün ilmî mirasından en iyi şekilde faydalanabilmek için Toiedo dışında Murcia ve Sevilla'da müfredatında Arapça öğretime yer verilen, ayrıca müslüman ve yahudi âlimlerinin görev yaptığı araştırma merkezleri kurdu. XII ve XIII. yüzyıllarda bu çalışmaların yanı sıra İslâm tarihinden ve özellikle Endülüs müslümanlarından bahseden kronikler de yazıldı. Bunların başlıcalanndan biri, Rodrigo Jimenez de Rada'nın hıristiyan bakış açısıyla kaleme aldığı, XII. yüzyılın ortalarına kadarki olayları kapsayan Historia Arabumu. bir diğeri de X. Alfonso'nun Endülüs ve Mısır tarihine dair bahislerde Ebû Ubeyd el-Bekrî, İbn Alka-me ve İbn Vasîf Şah gibi müsiüman coğrafyacı ve tarihçilerin eserlerinden geniş ölçüde yararlandığı Primera Cronica Generaldir. X - XIII. yüzyıllarda İspanya'da müslümanların iimî mirasına gösterilen bu yoğun ilgiyi daha sonraları görmek pek mümkün değildir. Yalnız XVI ve XVII. yüzyıllarda Diego Hurtado de Mendoza, Luis de Marmol Carvajal. Jaime Bleda, Pedro
Aznar de Cardona, Antonio Corral y Rojas, Vicente Perez de Çulla, Aguilar Gaspar, İspanya'nın bVıç meselesi gib'ı ortaya çıkan, fakat özellikle Osmanlılar'la dış bağlantıları da olan Moriskolar meselesiyle ilgili eserler kaleme almışlar ve Diego Hurtado de Mendoza hariç hepsi, esas itibariyle İspanya'nın bu konuda takip ettiği zorla hıristiyanlaştırma ve sürgün politikalarının haklılığını savunmuştur. XVIII. yüzyılda ise sadece Grammûtica arâbi-goespanola (Madrid 1775) ve Diccio-nario espanol latino-arâbico (Madrid 1776) adlı eserleriyle Francisco Canez dikkat çekmektedir.
İspanya'da bugünkü anlamda İslâm araştırmaları, esas itibariyle diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi XIX. yüzyılda başlamıştır. Fakat bu çalışmalar bilinen şarkiyat geleneğinden çok farklıdır. Çünkü genelde diğer şarkiyatçılar Arapça, Farsça ve Türkçe'yi içine alan sömürgecilik eksenli çalışmalar yaparken İspanya, Portekiz'le birlikte ilk iki sömürgeci ülkeden biri olduğu halde İspanyol şarkiyatçıları, çalışmalarını daha ziyade kendi millî geçmişlerinin bir parçasını teşkil eden Endülüs tarih ve medeniyetini araştırmaya yöneltmişlerdir. XVI ve XVII. yüzyılların aksine XVIII. yüzyılda âdeta unutulmuş olan Moriskolar meselesi XIX. yüzyılda tekrar İspanyol şarkiyatçılarının ilgi alanına girdi. Bunlardan M. Menendez y Pelayo 438 M. Danvila y Collado 439 ve P. Boronat y Barrachina 440 daha önceki meslektaşlarının yaptığı gibi eserlerini devlet yanlısı bir bakış açısıyla şekillendirirken A. Fernândez Guerra 441 M. Lafuente y Zamalloa 442 ve F. Janerf Condiciön social de los moriscos de Espana, Madrid 1857 çalışmalarında nisbeten daha tarafsız bir bakış açısı sergilediler. Endülüs tarihinin bütününü ele alan ilk İspanyol şarkiyatçısı, Historia de la dominacion de los ârabes de Espana 443 adlı eseri yazan Jose Antonia Conde'dir. Onun çağdaşı Pascual de Gayangos, bir yandan Makkarî'nİn Nefhu't The History of the Mohamme-dan Dynasties in Spain adı altında muhtasar bir şekilde İngilizce'ye tercüme ederken 444 bir yandan da Ahmed b. Muhammed er-Râzfnin Târîh'i ile Moriskolar'ın dil ve edebiyatı üzerine çeşitli araştırmalar yaptı.445 İslâm karşıtı bir bakış açısına sahip olan ve bunu eserlerine de yansıtan Francisco Javier Simonet, Endülüs'te müslüman hâkimiyetinde yaşayan zimmî hıristiyanlar 446 hakkındaki hem Latince hem Arapça kaynakları kullanarak hazırladığı Historia de los mozarabes de Espana 447 adlı hacimli çalışmasıyla tanındı.
XIX. yüzyıl İspanyol şarkiyatçıları arasında Francisco Codera y Zaidin'in ayrı bir yeri ve önemi vardır. Asıl hedefi müslüman İspanya'ya ait bir kültür tarihi yazmak olan Codera. bu arzusunu tek bir eser çerçevesinde gerçekleştiremediyse de böyle bir eserin parçaları sayılabilecek birçok çalışma yaptı. Bu çalışmaların en kayda değer yanı, daha önceki İspanyol şarkiyatçılarının kaleme aldıkları eserlere kıyasla peşin hükümlerden ve bunların yol açtığı hatalardan büyük ölçüde arınmış olmasıdır. Codera. sonraları Los Benî Codera denilen ve Juliân Ribera y Tarrago, Miguel Asin Palacios, Don Emilio Garcîa Gömez, Don Angel Gonzalez Pa-lencia gibi XX. yüzyılın ilk nesil şarkiyatçılarından oluşan bir ekole de öncülük etmiştir. Bu yüzyılın başında Escuela de Estudios Ârabes'i de kuran bu isimler, hocaları Codera'nın açtığı çığırda İspanyol şarkiyatçılığını daha sağlam temellere oturttular. Şarkiyatçı olmaları yanında Avrupa tarihini de iyi bilmeleri kendilerine karşılaştırma ve yeni sonuçlara ulaşma imkânı sağladı: böylece İslâm küitü-rü ile Batı kültürü arasındaki münasebetler onların çalışmalarıyla aydınlanmaya başladı. Julian Ribera y Tarrago Endülüs'teki eğitim sistemi ve kütüphaneler, Arap müziği ve Batı müziğine etkileri, Aragon'daki hukuk kurumlarının Endülüs'ten neler aldığı gibi konular üzerinde ciddiyetle durdu. Hem Codera hem de Ribera'nın öğrencisi olan M. Asin Palacios, özellikle İslâm felsefesi ve tasavvufu hakkında yaptığı orijinal çalışmalarla tanındı. 2Sû'ye yakın araştırmaya imza atan bu şarkiyatçının tanınmasına sebep olan eserlerinin başında, ilim âleminde büyük yankılar uyandıran Dante'nin İlâhî Komedya"sındaki cennet, cehennem ve a'râf tasvirlerinin XIII. yüzyılda Arapça'dan İspanyolca ve Latince'ye yapılan tercümeler vasıtasıyla İslâm kaynaklarından alındığını ortaya koyduğu La escatologia Musulmâna en la Divina Come-dia.448 Los Benî Codera ekolünün bir diğer önemli ismi ve M. Asin Palacios'un öğrencisi olan Don Emilio Garci'a Gömez, adını Arap edebiyatı ve daha çok da Endülüs şiiri üzerinde yaptığı muhtevalı çalışmalarıyla duyurdu. Yine M. Asin Palacios'un öğrencilerinden Don Angel Gonzâlez Palencia, Endülüs ve Doğu Müslümanlığı ile ilgili 340 civarında çalışma yaptı ve özellikle İslâm kültürünün İspanya ve Avrupa'yı nasıl etkilediği konusunu işledi. XX. yüzyılın ilk nesil İspanyol şarkiyatçıları arasında sayılabilecek bir diğer isim de Ambrosio Huici Mi-randa'dır. Çalışmalarını esas itibariyle XII-XIII. yüzyıl Mağrib ve Endülüs tarihi üzerine yoğunlaştıran Huici Miranda, bu döneme ait bazı önemli Arapça kaynakların neşrini ve İspanyolca'ya çevirisini gerçekleştirdi. Belensiye tarihini incelediği His-toria musulmâna de Valencia y su re-giön adlı hacimli eserinin 449 mukaddimesinde. Ortaçağ İspanya tarihi için müslüman kaynaklarının hı-ristiyan kaynaklarından daha doğru bilgiler ihtiva ettiğini, İspanyol meslektaşlarının Arapça bilmedikleri için bu kaynaklardan yararlanamamalarının ciddi bir kusur olduğunu ve bu durumun onları İspanya'daki müslüman varlığı konusunda ön yargılı davranmaya sevkettiği-ni vurgulaması dikkat çekicidir.
İlk nesil İspanyol şarkiyatçılarının rehberlikleri sayesinde ülkedeki İslâmî araştırmalara olan ilgi giderek arttı ve aralarında Juan Vernet, Leopolde Torres Bal-bâs, Millas Vallicrosa, R. Menendez Pidal, I. Cagigas, Dominguez Ortiz, Cruz Hernân-dez, Jacinto Bosch Vilâ gibi isimlerin yer aldığı onlarca şarkiyatçı yetişti. Bunlardan Juan Vernet Endülüs'ün bilim tarihi üzerinde yoğunlaştı. Eserlerinin en meşhuru olan La cultura hispanoârabe en Oriente y Occidente'de (Barcelona 1978), İslâm kültürünün Doğu'da nasıl doğduğundan ve müslümanların İspanya'ya nasıl yerleştiğinden bahsettikten sonra X-Xlll. yüzyıllarda ortaya koydukları matematik, tıp, astroloji, astronomi, botanik, zooloji, din, felsefe, sanat ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarını ve bunların Batı dillerine çevrilmesi konusunu titiz bir biçimde ele aldı. Vernet gibi Millas Vallicrosa da Endülüs ilim tarihi ve tercümeler üzerinde durdu; özellikle Endülüslü astronom Zerkâlî'nin Arapça aslı mevcut olmayan Tuleytula Zîci hakkında yazdığı Estııdios sobre Azarquiel (Madrid-Granada 1943-1950) ve müslüman biliminin Avrupa'ya intikalinde İspanya'nın rolünü açıkladığı Nuevas aportaciones para el estudio de la transmisiön de la ciencia a Europa a traves de la Espana (Barcelona 1943) adlı kitaplarıyla dikkat çekti. R. Menendez Pidal, İspanyol dili ve edebiyatı üzerine yaptığı araştırmalarda Arapça'nın ve Endülüs kültürünün etkilerini inceledi.450
1. Cagigas, Los Mozârabes 451 ve Los Mudejares 452 adlı eserlerinde müsta'riblerle müdeccenleri, Cruz Hernândez Historia del pensamienlo en el mundo islâmico (Madrid 1982) ve Abu-l-Walid Ibn fiusd (Cordoba 1986) isimli kitaplarında İslâm felsefesini ve İbn Rüşd'ü ele aldılar. Endülüs sanat ve mimarisi üzerine yaptığı çalışmalarla İspanyol şarkiyatçıları arasında mümtaz bir konuma gelen Torres Balbas'ın birçok eseri arasında La Mezquita de Cör-doba y las rııinas de Madînat al-Zahrâ (Madrid 1952), Alhambra y el-General-ife (Madrid 1952) ve Ciudades Hispano-Musuîmanes'in (Madrid 1985) ayrı bir yeri vardır.
İspanyol şarkiyatçılarının çalışmaları, İspanyol tarihçileri arasında bazı farklı değerlendirmelere ve sert polemiklere yol açmıştır. Bu hususun en tipik örneği, Americo Castro ile Claudio Sanchez-Albornoz arasındaki tartışmalardır. A. Castro, Espana en su historia, cristianos, moros y judios (Buenos Aires 1948) ve La Realidad historica de Espana (Mexico 1954) adlı eserlerinde, İspanya tarihi ve toplumunun şekillenmesinde müslüman Endülüs'ün büyük bir paya sahip bulunduğunu söylerken C. Sânchez-Albornoz, bu teze şiddetle karşı çıkarak hıristiyan İspanya'nın Endülüs'ten bağımsız biçimde ve Vizigotlar'a uzanan kendi hıristiyan kimliği içinde bir tarihî süreç yaşadığı, Endülüs'ün bu süreci doğuran değil kesintiye uğratan bir faktör olduğu ve müslüman hâkimiyetinde İspanyollar'ın kendi özelliklerini yitirmedikleri tezini ileri sürmüştür.453 Ancak bu tarihçi, genelde İspanya tarihi ve toplumunun şekillenmesinde Endülüs'ün rolünü kabul-îenmese de Endülüs tarih ve medeniyetinin taşıdığı önemin farkındadır. Nitekim Endülüs tarihine dair La Espana musulmâna 454 ve Espana y el islam (Madrid 1974, 1981) isimli çalışmaları yapma gereğini duymuş ve bunların ikincisinde her ne kadar yine yukarıda belirtilen tezini tekrarlamışsa da Endülüs kültürünün Batı'ya olan etkisini vurgulamaktan kendini alamamıştır.
Günümüzde İspanyol üniversitelerinin çoğunda Arapça, İspanya Ortaçağ Tarihi ile İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tamamlayıcı ders olarak okutulmaktadır. Ayrıca Salamanca. Barselona ve Madrid -Comillas Piskoposluk üniversitelerinin Teoloji ve Felsefe fakültelerinde İslâm dini ve kültürü dersleri verilmektedir. Yine Complutense de Madrid, Autönoma de Madrid, Granada. Sevilla, Cadiz, Salamanca, Alicante ve Central de Barcelona üniversitelerinde Arap dili ve edebiyatı ile İslâm hakkında yüksek lisans ve doktora programlan bulunmaktadır. Bu üniversitelere. 1992 yılında İspanyol hükümetiyle Comunidad Islamica en Espana arasında yapılan anlaşmanın bir neticesi olarak 1994'te kuruluşu gerçekleşen ve ünlü Kurtubalı âlim İbn Rüşd'ün adını taşıyan Universidad Islamica Internacio-nal Averroes eklendi. Özel bir statüyle Cordoba'da kurulan ve hem Batı hem müslüman âleminden akademisyenlerin teşkil ettiği bir mütevelli heyeti tarafından yönetilen bu milletlerarası üniversite, İslâmî ilimlerle 455 Arap dili ve edebiyatını içine alan dört yıllık bir lisans programı uygulamaktadır; bünyesinde yine lisans seviyesinde bir de açık öğretim programı mevcuttur. Her iki programda yardımcı ders olarak Türkçe, Farsça ve Berberice yer almaktadır. Üniversitenin temel hedeflerinden biri, İslâm'ın ve İslâm kültürünün yüksek düzeyde öğretimini sağlamak ve Cordo-ba'yı Endülüs döneminin Kurtuba'sı gibi farklı kültürlerin buluştuğu bir cazibe merkezi haline getirmektir.
İspanya'nın bilimsel araştırmalarla ilgili ana kurumu olan Consejo Superior de Investigaciones Cientîficas'ın (CSIC) bünyesinde yer alan Arap Araştırmaları ve Ortaçağ Tarihi bölümleri, yakın bir iş birliği içerisinde Endülüs ve Mağrib tarihi üzerine araştırmalar yapmakta ve çeşitli ilmî faaliyetlerde bulunmaktadır. Consejo Superior de Investigaciones Cientificas'a bağlı olarak faaliyet gösteren bir başka kuruluş da XX. yüzyılın başlarında Los Benî Codera ekolü mensupları tarafından kurulan Granada'dakİ Escuela de Estudios Arabes'tir. Endülüs'te toplumsal ve kültürel hayat, ziraat, tıp, farmakoloji alanlarında kaydedilen gelişmeler bu enstitüde incelenen ana konulardır. Madrid'de bulunan Dışişleri Bakanlığı'na bağlı El Instituto Hispano-Arabe de Cul-tura ile Mısır hükümetince finanse edilen El Instituto Egipcio de Estudios Islâmicos ve Cordoba'da kurulmuş olan El Instituto de Estudios Califales daha çok günümüz Arap dünyasıyla ilgili dil kursları açma, konferanslar düzenleme ve dergi, broşür çıkarma gibi kültür faaliyetleriyle ilgilenmektedir.
Ülkede İslâmî araştırmalar üzerine yayımlanan dergilerin en önemlisi. 1933-1978 yıllan arasında kırk üç cilt halinde çıkan Al-Andaîus'tur. Makalelerinin ilmî düzeyi çok yüksek olan bu derginin 1978 yılında yayımına son verilmiş, yerini 1980'-den itibaren Consejo Superior de Investigaciones Cientîfıcas tarafından çıkarılan ve 2000 yılında XXI. cildi tamamlanan daha geniş kapsamlı Al-Qantara almıştır.456 Diğer dergilerin başlıcaları şunlardır: Anaqueî de estudios ûrabes (Madrid), Awraq (Madrid), Sharq Al-Andalus {Ahcante), Aljamia (Ov'ıeâo), Revista del Instituto Egipcio de Estudios Islâmicos (Madrid), Boletîn de la Asociaciön Espanola de Orientalistos (Madrid).
İspanya'da bugün Endülüs tarihi, daha genel çerçevede İslâm tarihi ve kültürü üzerinde çalışacak araştırmacıların istifade edebilecekleri bazı kütüphaneler vardır. Madrid yakınlarındaki Escurial Library bunların başında gelmektedir. XVI. yüzyıl sonlarında II. Felipe tarafından kurulan bu saray kütüphanesinde başlangıçta 4000'in üzerinde Arapça e! yazması mevcut iken 1671 yılında çıkan yangında bunların yarıdan çoğu yok olmuştur. Günümüzde bu kütüphanede, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Lübnanlı rahip Micha-el Casiri tarafından katalogu hazırlanan 457 1851 elyazması yer almaktadır. Madrid'de bulunan La Biblioteca Islâmica "Felix Maria Pareja", yeni kurulmasına rağmen gerek kitap gerekse süreli yayınlar açısından çok zengindir ve her geçen gün daha da zenginleşmektedir. Consejo Superior de Investigaciones Cientîfıcas, El Instituto Hİspano-Ârabe de Cultura, El Instituto Egipcio de Estudios Islâmicos ve Granada'dakİ Escuela de Estudios Ârabes de İslâmî araştırmalarda istifade edilebilecek birer kütüphaneye sahiptir.
Bibliyografya :
S. C. Texeira, Los estudios ârabes en Espana, Madrid 1947; Necîb el-Akikl. el-Mûsteşrİkûn, Kahire 1958, I, 573 vd.; J. R. Morales, Reta-ctones culturales enire Espana y e! mundo ârabe, Madrid 1960; J. T. Monroe. İslam and the Arabs in Spanish Scholarshtp, Leiden 1970; M. M. de Cirre. Arabİstas espanoies del sigloXlX, Madrid 1972; E. Saez - M. Rossell. Repertorio de medioevalismo htspânico (1955-1975), Barcelona 1976-78, l-II; Ahmed Abdur-rahman el-Kemmûn, "et-Türâşü'l-İsIâmiyyü'l-Endelüsî fi mîzâni'l-istişrâkiİ-İsbâniyyi'l-mu'âşır", es-Sicİllü'l-
Dostları ilə paylaş: |