GÜLFEM HATUN CAMİİ
İstanbul Üsküdar'da XVI. yüzyıla ait cami.
Üsküdar'da çarşı içinde Doğancılar Yo-kuşu'nun alt tarafında meydanın sağ yanında yer alır. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır. Mimar Sinan'ın eserlerini tanıtan tezkirelerde aynı adı taşıyan medreseye rastlanırsa da camiye dair bilgi yoktur. İbrahim Hakkı Konyalı'nın tesbit ettiği 949 Cemâziyelâ-hir106 tarihli vakfiyesine göre (BA, Müteferrika, Defter, nr. 250) camiyi Abdurrahman kızı Gülfem Hatun vakfetmiştir. Baba adı Gülfem'in yabancı asıllı bir müslüman olduğunu gösterir. Şeyhülislâm Ebüssuüd Efendi'nin tasdik ettiği bu vakfiyeye göre Eski Saray ağaları vakfın nâzın İdi. Hadîkatü'l-cevâmi'-de ise Sultan Süleyman'ın cariyelerinden olan kurucusunun caminin yanında bir sıbyan mektebiyle onun "şehide" olduğunu bildiren 969 (1561 -62) tarihli türbesinden söz edilmektedir.
Kapının üstündeki, şair Senîhî tarafından düzenlenmiş ve talik hatla yazılmış altı beyitlik kitabeden, bir yangında harap olan caminin [Gülistana şebîh oldu yapıldı câmi-i Gülfem], tarih mısraının gösterdiği 1285'te (1868-69) mahalle halkı tarafından toplanan para ile tamir ettirildiği anlaşılmaktadır. Mehmed Râif Bey'in bu ihya ile ilgili olarak verdiği bilgiler hatalı ve yanıltıcıdır. Çarşının iskeleye yakın kısmındaki Kara Dâvud Paşa Camii avlu kapısının üstünde yine şair Senî-hî'nin 1284 (1867-68) tarihli manzum tamir kitabesi tesbit edildiğine göre. Üsküdar'ın bu bölgesinde bir yangın felâketinden sonra zarara uğrayan çeşitli vakıf binalar ihya edilmiş olmalıdır. Halbuki Râif Bey yangının 1117'de (1705) olduğunu, tamir kitabesinde de 1128 (1716) tarihinin okunduğunu bildirir. Üsküdar Meydanı açılıp 1930'larda ana cadde ge-nişletilirken türbe ve mektep yıkılmış, mezar taşı da caminin yanına taşınmıştır. Halen mevcut mezar taşında ise 1069 (1658-59) yılı görülür ki bu tarih bütün bilinenleri daha karışık bir duruma sokar.
Kanûnf Sultan Süleyman'ın haremin-deki cariyeleri arasında, daha sonra gözdelerinden olan bir Gülfem Hatun'un varlığı bilinmektedir. Ahmed Refik Altınay'ın kaynak göstermeden yazdığına göre, Gülfem Hatun Üsküdar'daki bu camiini yaptırırken parası yetmediğinden padişahla bir arada bulunma nöbetini başka bir hasekiye satmış, bunu öğrenen hünkâr da öfkelenerek Gülfem Hatun'u idam ettirmiştir. Böyle bir iddiayı doğrulayacak tarihî kayıt ve belge olmamakla beraber Gülfem Hatun'un mezar ta-şındaki "şehide" ibaresi onun bilinmeyen bir sebepten dolayı idam yoluyla öldürüldüğünü belli eder.
Çağatay Uluçay'ın 968 (1560-61) tarihli Vakıf Muhasebe De/teri'nden tesbit ettiğine göre Üsküdar'daki bu camiye İstanbul'da Süleymaniye civarında ve Bitpazarı'nda odalar, başka yerlerde dükkânlar, evler, fırın, Üsküdar ve Galata'-da evler, dükkân ve bahçeler vakfedil-miştir. Vakfiye kaydı, Hadîkatü'i-cevâ-mi'de belirtilen ölüm tarihiyle uyum gösterir. Ancak İ. Hakkı Konyalı'nın tesbit ettiği vakfiye ile arasında yirmi yıla yakın bir fark bulunmaktadır. Bu uyuşmazlık, vakfiyelerin asıllarının incelenmesi suretiyle aydınlığa çıkarılabilir. Ayrıca bu dönemlerde sarayda ikinci bir Gülfem Hatun'un olup olmadığı da araştırılmalıdır. Nitekim Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde Gülfem Hatun'la ilgili hayli belge vardır107. Yenişehir Karahi-san'nda 928'de (1521-22) ve Manisa'da 930'da (1523-24) çeşmeler yaptıran Gülfem Hatun'un tarihî kimliği de ayrıca incelenmelidir.
Caminin yanındaki mermer su teknelerinden biri, 1285 (1868-69) yılında Du-hancı Hacı Ahmed Aga tarafından karısı Fatma Hanım'ın ruhu için vakfedilmiştir. Diğer bir mermer su haznesi ise sevabı bütün müminler ve şehidlerin ruhuna vakfedilerek 1290'da (1873) konulmuştur.
Gülfem Hatun Camii esas mimari görünüşünü XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki ihyası sırasında kaybetmiştir. Bugün dikdörtgen planlı, üstü kiremit kaplı ahşap çatı ile örtülü, gösterişi olmayan bir yapı halindedir. Ancak duvarlardaki sıvalar raspa edilecek olursa belki ilk yapısından izler bulmak mümkün olabilir. Şimdiki görünümüyle bir sanat değeri taşımayan minaresi de geç dönemde değişikliğe uğradığından külahı küçük bir kubbe biçimindedir.
Mimar Sinan'ın yaptığı eserlere dair tezkirelerde adına rastlanan ve caminin yanında veya yakınında olduğu tahmin edilen Gülfem Hatun Medresesi aynı yangında harap olmuş ve ihya edilmediğinden ortadan kalkmış olmalıdır.
Bibliyografya:
BA. Müteferrika, Defter, nr. 250; Sâî. Tezkî-retü'l-ebniye, s. 35, 99, nr. 55; Ayvansarâyî, Ha-dtkalui-ceuâmı, II, 205; Mehmed Râif, Mir'ât-t İstanbul, İstanbul 1314, s. 70-71; Ahmed Refik [Altinay], Kadınlar Saltanatı, İstanbul 1332, I, 89-90; Topkapı Sarayı Müzesi Arşioi Kılavuzu, İstanbul 1940, 11, 175; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 154-157; Uluçay. Padişahların Kadınları, s. 37-38; Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 337; Tarkan Okçuoğlu, "Gülfem Hatun Camii", DBİstA, III, 438; "Gülfem Hatun Medresesi", a.e., Vlll, 170.
GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU
1839'da Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane'de okunan ve Tanzimat devrini başlattığı için Tanzimat Fermanı da denilen Sultan Abdülmecid'in fermanı.108
GÜLHANE KASRI
Topkapı Sarayı kompleksine dahil günümüze intikal etmemiş kasır.
Topkapı Sarayı'nın Marmara yönündeki dış bahçeleri arasında bulunan ve Gülhane Meydanı adıyla anılan düzlüğe hâkim bir set üzerinde yükseldiği bilinmektedir. Sarayda görevli ağalar tarafından cirit, tomak, atıcılık gibi çeşitli spor gösterilerinin düzenlendiği ve bu sebeple Cirit Meydanı veya Cündî Meydanı olarak da adlandırılan bu alanın yakınında Bizans döneminde de Büyük Saray kompleksine bağlı, bir tür çevgân oynanan Tsikanisterion adında bir spor meydanının bulunması dikkat çekicidir. 11. Mahmud'un bu meydandaki spor gösterilerini seyretmesi İçin inşa edilen kasrın yerinde, Lâle Devri'nde de adından aynı amaçla kullanıldığı anlaşılan Tomak Kasn'nın yer almış olabileceği akla gelmektedir.
Gülhane Kasn'nın ne zaman yapıldığı kesin biçimde tesbit edilememekte, ancak mimarisine ve süslemesine hâkim olan barok üslûp, II. Mahmud döneminin başlarına tarihlenmesi gerektiğini düşündürmektedir. O yıllarda Osmanlı Devleti bünyesindeki ıslahat ve Batılılaşma hareketlerinde odak noktasını ordunun teşkil etmesi ve Gülhane Meyda-nı'ndaki spor faaliyetlerinin yerini askerî tâlim ve resmigeçitlerin alması ile kasrın yaptırılması arasında bir ilişki kurmak mümkündür. Nitekim inşaatın, Yeniçeri Ocağının lağvedildiği 1826 yılında gerçekleştirildiğine dair bazı kayıtlara rastlanmaktadır. Sultan Abdülme-cid. Tanzimat dönemini başlatan Gülhane Hatt-ı Hümâyunu'nun 3 Kasım 1839'-da Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından okunması törenini bu kasırdan takip etmiştir.
Sultan Abdülaziz'in 1865 yılında civarındaki diğer kasırlarla birlikte yıktırdığı Gülhane Kasrı'nın mimarisi Sedat Hakkı Eldem tarafından, içini ve dışını gösteren gravür ve sulu boya türünden görsel belgelerle bazı duvar kalıntılarına dayanılarak restitüe edilmiştir. Osmanlı sivil mimarisinde yaygın olan orta sofalı plan tipine sahip yapıda dört eyvanlı eski divanhane şeması uygulanmış ve merkezî sofa barok üslûbun etkisi altında beyzî biçimde tasarlanarak109 eyvanlar da sofanın hattına paralel kavisli duvarlarla sınırlandırılmıştır. Kasrın girişi batı yönündeki eyvanın ekseninde yer almakta ve mekânların bu eksene göre kusursuz bir simetri içinde yerleştirilmiş olduğu görülmektedir. Yanlan birer helâ-abdestlik birimi tarafından kuşatılan girişin bulunduğu batı eyvanı ile kuzey ve güney yönlerindeki yan eyvanların derinliği nisbeten az tutulmuş, buna karşılık Gülhane Meyda-nı'na doğru cepheden ileri taşan doğu eyvanı çok daha büyük tasarlanmıştır. Eyvanların aralarına, ayrıca kuzey ve gü-neydekilerin arkalarına toplam altı adet oda yerleştirilmiştir. Bu odaların köşelerini pahlamak suretiyle yapı kitlesinin yumuşatılmış olduğu dikkati çeker.
Kasrın içini gösteren sulu boya bir resimde, sofayı Örten ahşap beyzî kubbenin eyvanların aralarına rastlayacak şekilde dilimli olduğu, eteğinin de eyvanlara açılan kesimlerde dalgalı tasarlandığı ve püsküllü bir kornişle bezendiği farkedilmektedir. Sedat Hakkı Eldem'in restitüsyonuna göre. Osmanlı mimarisinin geleneksel düzenine uygun biçimde çift sıralı yerleştirilen pencerelerden alt sıradakiler dikdörtgen söveli. üst sıra-dakiler kemerli olup alttakiler İki bölümlü kepenklerle. üsttekiler ise revzen-i menküşlarla donatılmıştır. Sofa kubbesini gizleyen kurşun kaplı kırma çatının tepesine iri bir alem oturtulmuştur. Cepheler içbükey profilli kısa bir saçakla son bulmaktadır; saçak hattı, Gülhane Mey-danı'na bakan doğu cephesinin orta kesiminde "S" biçimi bir kıvrılma İle yükseltilmiştir.
Bibliyografya:
Sedad Hakkı Eldem. Köşkler ue Kasırlar, İstanbul 1973, II, 399-402; a.mlf. - Feridun Ako-zan, Topkapı Sarayı: Bir Mimari Araştırma, İstanbul 1982, IV, 14; M. Baha Tanman, "Gülhane Kasrı", DBİsLA, III, 438-439.
Dostları ilə paylaş: |