Kuduz Aşısının Bulunuşu
Pastör öldürücü bir hastalık olan kuduz hastalığının mikrobunu araştırmaya girişti. Kuduza yakalanıp da kurtulabilen birisinin tekrar kuduz köpek tarafından ısırıldığında kudurmadığı biliniyordu. Kuduz mikrobunu çok araştırdı. Kuduz köpeğin kanında bu etkeni bulamıyordu. Uzun araştırmalardan sonra bu etkeni kuduz köpeğin beyin ve omuriliğinde buldu. Bu organların süspansiyonunu vererek sağlam köpeğe kuduz bulaştırabildi. Böylece hastalık etkenini izole etmek ve çoğaltmak mümkün oldu. Kuduzdan ölen hayvanın omurilik parçalarını mikropsuz bir şişede zayıflattı. Bu organ parçalarından aldığı süspansiyonu sağlıklı köpek beynine enjekte ettiğinde köpeğin kudurmadığını gördü. Bu usulü köpeklerde denedi, kuduza karşı etkili oluyordu. İnsanlarda denemek çok tehlikeli olabilirdi. Fakat bu sırada kuduz bir köpek tarafından ısırılan 14 yaşındaki bir çocuğun annesi Pastör’e bu aşıyı denemesi için çok yalvardı. Aksi takdirde çocuğunun kudurması muhakkaktı. 6 Temmuz 1885’de Pastör kuduz aşısını bu çocuğa uyguladı. Kuduz etkeninin zayıflatılmış solüsyonu ile 14 defa aşıladığı bu çocuk kudurmadan hastalığı atlattı. Bu olay tıp dünyasının çok önemli bir zaferi idi. Bütün dünyada yankı uyandırdı. İnsanlığın ölümcül hastalığı olan kuduza karşı uygulanan aşıyı öğrenmek için hekimler akın akın Paris’e geliyorlardı.
Kuduz aşısı Osmanlı İmparatorluğu’nda da büyük yankı uyandırdı. Sultan II. Abdülhamid kuduz aşısı tekniğini öğrenmeleri için Tıbbıye’den üç önemli hocayı Paris’e gönderdi. Bu üç hekim beraberlerinde Pastör'e Osmanlının en büyük nişanı ve 10.000 Fransız Frangı tutarında Osmanlı altını götürmüşlerdi. Bu para yeni kurulacak olan Pastör Enstitüsü’nde kullanılacaktı. Pastör’ün yanında kuduz aşısı tekniğini öğrenen bu hekimler 1887 yılında kurulan "Daül-kelb = Kuduz Müessesesi"ni kurmuşlar ve aşı üretmeye başlamışlardı.
Dostları ilə paylaş: |