Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə2/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76

BAYRAMYERi SOKAĞI — Kadıköyün-
de Mısırlıoğlu semtinin sokaklarmdandır;
Söğütlüçeşme Caddesi ile Halidağa sokağı
arasında uzanır, iki araba rahat geçecek ge-
nişlikde olup kabataş üzerine asfalt dökül
müş ise de yer yer bozulmuşdur, bir kısmı
ise tamamen kabataş döşelidir. Evleri üçer
katlı ahşab, kagir ve beton, çoğu bağçeli, so
kak kapularına beşer altışar taş merdivenler
le çıkılır hâli vakti yerinde aile meskenleri
dir. Terzi, sobacı, lâstikci, kaynakçı, piyano
cu, doğramacı, mozayik-mermerci dükkân
ları ile bir çarşi boyu manzarası arz eder.
Meltem sokağı ile de bir kavuşağı vardır
(Eylül 1960) Hakta Göktürk

BAYRAS yahud

\

Aleksandros Bayras (Kesim; Nezih)

BARAS (Aleksandros) — Zamanımızın tanınmış yunan şairlerinden; asıl adı Mene-laos Anagnostopulos'-dur, bu isim şâirin müstear adıdır; bu satırların yazıldığı 1960 yılında Yunanistanın istanbul Konsolosluğu arşiv şefi bulunan A-leksandros Bayras 1906 da îstanbulda doğdu.

Eserleri: Sintesis (sentezler) I (1933); Sintesis II, 1938; Sintesis III, 1953; Piinata (şiirler), (1953). Orhan Velinin şiirlerinden bir kısmını «Orhan Velinin yirmi şiiri» adı ile yunancaya terceme etmiş ve 1955 de neş-retmiştir.

Bibi: Neoklis Sarris, not.

BAYRI (Mehmed Hâlid) — İstanbul Belediyesi memurlarından; Türk halk edebiyatı ve folkloru üzerinde ömrü boyunca çalışmış ve bu yolda bir nesle hocalık etmiş seçkin bir sîmâ; 8 Şubat 1896 da îstanbulda Üsküdarda Kadıasker Ahmed Efendi Mahallesinde doğdu; babası bahriye binbaşılarından Ahmed Muammer Bey; annesi Mâide Hanımdır; baba tarafından aslı Diyarbakırlı olup dedesi Zühdi Bey küçük yaşda îstanbu-la gelmiş, bahriye mektebine girmiştir. İlk tahsilini Üsküdarda Kadıasker Ahmed Efendi mektebinde yapan M. H. Bayrı, ailece dede ve baba mesleğine girerek denizci olması istendiği halde Tophanedeki Feyziye Rüşdi-yesini bitirerek Kabataş idadisine girmişdir. idadiden diploma alarak Edirne vilâyetinin Şahin Nahiyesi müdürlüğüne tâyin edilmiş, o sırada da Balkan Harbi başlamışdır. Meşhur muhasarada Edirne içinde bulunmuş, hayatın acılarını genç yaşında pek yakından görmüş ve tatmışdır. Birinci harbden sonra Edirne Nâfia Müdürlüğü kalemine kâtib ol-muşdur. Bu vazifede iken Birinci Cihan Harbi çıkmış, ihtiyat zabiti olarak askere çağırılmış, Çanakkale de ve Suriyede bulunmuş, hastalanarak tebdili hava için İstanbula gön-




— 2316 —

— 2317 —
BAYRI (M. Hâlid)

derilmiş ve Ayan Meclisi kâtibliğine tayin edilmiştir; Ayan Meclisinin lağvinde de İstanbul Belediyesine intisab etmiştir; Belediyede Umumî Meclis kâtipliği, istatistik ve neşriyat şubesi şefliği, iktisad müdür muavinliği, hesab Şişleri murâkibliği, levazım müdürlüğü, mezad müdürlüğü yapmış ve 1953 de emekliye ayrılmışdır.

Emekliliğinde de bir ara Renizi kitabe-vinde redaktör ve musahhih olarak çalışmış, sonra Çocuk Esirgeme Kurumunun İstanbul il müdürlüğünü yapmışdır. 27 Ekim 1958 de vefat etmişdir.

Yüksek tahsilini memur bulunduğu sırada İstanbul Darülfünunun Edebiyat Fakültesinde tamamlamış olan M. H. halk edebiyatı ve folklor ile iştigali, Çanakkale muha rebesine âid duygularını ihtiva eden «Maziden bir yaprak» adındaki eseri ile başlar; bu mensur eser 1919 da ihtiyat Zabitleri Te-âvün Cemiyeti tarafından basdırılmışdır. 1922 de Prof. ismail Hikmet Ertaylamn çıkardığı «Düşünce» mecmuasının yazı işleri müdürlüğünü üzerine almış, 1924-1925 arasında da ayni sıfatla «Anadolu» mecmuasını idare etmiştir.

1927 de adını unutdurmayacak büyük işine teşebbüs etmişdir, Ankara kız ve erkek liseleri felsefe ve sosyoloji muallimi ve İstanbul Darülfünunundan arkadaşı Ziyaed-din Fahri ile baş başa vermiş, bir «Folklor~ Halk Bilgisi Derneği» kurmak için bir nizâmnâme hazırlamışlardır; tasarlanan bu cemiyet, M. H. Bayrı îstanbulda olduğu halde, 1927 de Ankarada kuruldu; kurucular arasında îshak Refet Isıtman ve İhsan Mahvı de 'bulunuyordu. Bir sene sonra da derneğin İstanbul şubesi teşekkül etti. İstanbul şubesinin kurucuları arasında bulunan Konserva-tuvarın eski müdürü Yusuf Ziya Demircioğ-lu, bu sırada halk türküleri ve efsanelerini derlemiye başlamış, folklor çalışmaları yapı- . yordu. Bu haberi büyük bir sevinçle aldı. Mehmed Halid Bayrı ve arkadaşlarına o zaman Şehzadebaşında olan Konservatuvar binasında bir oda verebileceğini söyledi. Böylece Halid Bayrı ile arkadaşları Abdülkadir İnan, Agâh Sırrı Levend, Prof. Fuad Köprülü, Prof..Ahmed Caferoğlu, Ahmed Kudsi Tecer, Ekrem Besim, İhsan Hamamioğlu.

İSTANBUL

İzzet Âdil, Melâhat Sabri, Mahmud Ragıp. Gazimihâl, Yusuf Ziya Demirci, Raife Kakkı, Prof. Dr. Süheyl Ünver, Halûk Nihat Pepeyi, öğretmen Sadi, Sırrı Numan Bilge İstanbul Türk Halkbilgisi Derneği şubesini faaliyete getirdiler.

Ankara'da toplanan Derneğin ikinci umumî heyet toplantısı çok ilgi çekici olmuştu. İdare ve ilim heyetlerine seçilen zevat memleketimizin en değerli ilim adamları idi. Bu suretle gerek bütün ilim adamları ve gerekse mes'ul resmî mercî olan Maarif Vekâleti, millî kültürün ön safa geçmesine büyük önem veriyordu. Dernekte vazife alanlar arasında zamanın Maarif Vekilleri Mustafa Necati ile Vasıf Çınar da vardı. Teşkilâtta faal görev alan zevattan başka sayısız fikir adamı Derneğin destekleyicisi idi. Halid Bayrı, bu durumu gördükten sonra İstanbul şubenin çalışmasına dört elle sarıldı. Dâima en fazla iş gören, fakat yine dâima ikinci plânda kalmayı tercih eden bir halde çalıştı.

1929 Kasını ayında İstanbul şubesi tarafından çıkarılan «Türk Halkbilgisi Haberle-ri»nin l ci sayısı yayınlandı. Bu dergi, bin-bir müşkülâtla çıkısına devam etti. 1931 yılında 19. sayısına kadar çıkan dergi bîr ara kapandı. Çıkamamak tehlikesi geçirdi. Fakat Halid Bayrı'nm teşebbüsü üzerine 1933 yılında Eminönü Halkevi Dil, Tarih, Edebiyat Kolu Başkanı olan Prof. Köprülü'nün yardımı ile 1942 yılına ve 124. sayıya kadar çıktı. Halid Bayrı, yılmadan, usanmadan bu derginin başında çalıştı. Gerek Derneğin Halkevlerine iltihak ettiği 1932 yılından evvel

ve gerekse sonra folklorcularla teması kesmedi. Onlarla muntazaman muhabere ile temin ettiği yazıları dergide neşretti. Bunlar i-çinde daha geniş olanlarını kitap haline getirdi.


M. Hâlid Bayrı (Resim: Necnıî Riza.

Folklor Araştırmaları) hakkında araştırma-


Bu arada kendisi de folklor gezilerine iştirak ediyor, İstanbul folkloru

ANSİKLOPEDİSİ

lar yapıyor,, bir an dahi boş durmuyordu. Halid Bayrı, bu en verimli çağında Türk içtimaiyatına büyük hizmetlerde bulunmuştur. Ayrıca bu sahada çalışanları da teşvik etmiştir.

Türk Halkbilgisi Haberleri" dergisinden başka daha sayısız dergide, folklor, edebiyat ve Türkçülük konusunda sayısı binleri aşan makale ve yazı neşretti.

Halid Bayrı'nın, bu yazıların dışında kalan ve kitap halinde neşredilen eserleri şunlardır :

Maziden Bir Yaprak (1919).

Mâniler (1933).

Cıımlınriyct Devrinde Halkbilgisi Hareketleri (1933),

Balıkesirli Bîr Şair (1934),

İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri (1934),

Belediye İşleri Kılavuzu (2 cilt, 1936),

Halk Şairleri Hakkında Küçük Notlar (1937).

Halk Âdetleri ve İnanmaları (1939),

İstamnıl Folkloru, cilt 1. (1947).

Belediye Gelirleri Kanunu ve Gerekçeleri (1948, Muhtar Acar île),

MsJ. ülî İdareler Kılavuzu (3 cilt, 1949, Müh-tar Acar île),

Halk Şiiri XIX. Yüzyıl (1956),

Halk giiri XX. Yüzyıl (1957).

Gevheri (1958).

Bayrı'nm bu basılı eserlerinden başka «Dadaloğlu Hakkında Notlar» isimli bir eseri daha olduğunu haber aldığımız halde, onu görmek mümkün olmadı. Maarif Kitaphane-si tarafından «Viranı» adlı eseri de basılacaktır. Daha hazırlanıp ta basılmamış bir hayli eseri vardır. «Yahya Kemal ve Eserleri» adile hazırlamakta olduğu bir eseri de yarıda kalmıştır.

Hazırladığı, fakat bastırmak imkânı bulamadığı eserleri de şunlardır;

Viranı (Hâlen Maarif Kitaplıanesinee basılmaktadır),

Saz Şâirleri Hakkında Araştırmalar (Altı cilt),

Mutasavvıf Halk Şâirleri Hakkında Araştırmalar (iki cilt),

Bektaşi Şâirleri,

Uç Kadın Şâirimiz (Son günlerinde bu eserini iki kitap halinde tertiplemişti),

Son Osmanlı Tarihçileri,

BAYSAL (A. Tevfik)

Türk Halk Edebiyatında Atatürk ve İnönü,

Çanakkale Savaşı Hâtıraları,

İstanbul Folkloru, Cilt II.

İstanbul Semtleri,

Âşık Remzi Akbaş mahlası ile yazdığ; şiirler.

Merhum, 1896 da doğduğuna göre, ölümünde henüz 62 yaşında bulunuyordu. En verimli çağını idrak ettiği muhakkaktı. Lâkin son yıllarda şikâyet ettiği romatizma ve bronşiti onu zayıf düşürerek zamansız üfûlüne sebeboldu. Son zamanlarda yalnız «Türk Folklor Araştırmaları» dergisinde yazıyor, sahibi olduğumuz bu derginin «Türk Halk bilgisi Haberleri»nin bırakdığı boşluğu doldurduğunu, bununla iftihar ettiğini söylüyordu.

Bayrı, Tahsin Demiray'm yakın dostu idi. İkisi de milliyetçi ve halk kültürüne inanmış kimselerdi. Demiray bir ara Musa-hipzade Celâl ve Bayrı ile Eski İstanbul Hayatı ve folklorunu ele almış ve bu sahada Musahipzadenin «Eski İstanbul Yaşayışı» ve Bayrı'nın da «İstanbul Folkloru» nün I. cildini neşretmişti.

Onun değerli kitaplığı şimdi emin ellerde bulunmaktadır.

Merhum hayatında bir defa evlenmiş ve bu kı.sa süren evliliğinden çocuğu olmamıştır. Kız kardeşi Dinar Damgacı Hanım ve iki aydın yeğeni hayattadır. Yeğenlerinden Hayrünnisa önuray (Damgacı) evli ve İstanbul Defterdarlığında memurdur. Mihrinnisa Damgacı ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünden mezun olup, Sakarya Lisesi edebiyat öğretmenidir.

«Türk Folklor Âraştırmaları»nır Ocak 1959 tarihli 114 üncü sayısı Üstad Mehmed Hâlid Bayrının hâtırasına tahsis edilmiştir.



İhsan Hmçer

BAYSAL (Ahmed Tevfik) _ Esnafdan Halil Ağanın oğlu olup 1865 de Eginin Kemaliye kasabasında doğmuştur, Eğin rüş-diyesinden mezundur; yirmi dört yaşında iken Kütahya - Eskişehir arasında seyyar postacılık ile devlet hizmetine girdi, îttihad-cılara ait gizli yazıları taşıdıkları anlaşılan Rumeli seyyarları, Sultan Hamidin bir irâdesi üzerine Anadoludakilerle Mecburi becayişe tabi tutulunca 1900 yılında Selânik-Manastır hattında çalışmağa memur edildi.



BAYSAL (Kemâl)

— 2318 —


ÎSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2319 --

BAYSAL (Mevlûd)




Selânikde posthâne
başkâtibi Talat Bey
le tanıştı ve koyu bir
ittihadcı oldu. Talat
Bey, meslekdaşmın
sağlam seciyesini be
ğendi ve ona itimad
etti. Zaman zaman
kendisinden ay baş
larında verilmek ü-
zere, bir iki mecidi-
Ahmed Baysal yeiik istikrazlar bile

(Resim: s. B.) yapıyordu. Takriben on yıl Talat Bey Sadırazam oldu; fakat eski yakmlıkdan istifadeye tenezzül etmeyen Ahmet efendi mütevazı vazifesine devam etti. Birinci Dünya Harbinde, Ankara - İstanbul posta seyyar memuru iken ailesini geçindirmek üzere beraberinde getirdiği erzak yüzünden müfettiş raporile açığa çıkarıldı. Üç ay açıkta kaldı. Çok sıkıntı çekdi. Nihayet Talat.Paşa ile yakınlığını bilen arkadaşlarının devamlı teşvikleri üzerine Bâbıâliye giderek kalemi mahsusdan randevu istedi. Çok dikkate şayan olan bu mülakatı, Oğlu Mevlûd Baysala şöyle anlatmıştır :

«İzzeti nefis denilen şeyi bilene çok ağırdır, zordur; artık bunalmış olmam da koca bir sadırazamı görüp eski dostlukdan faydalanmama kâfi sebeb değildi, fakat senin ve annenin istikbalinize ait mes'uliyet hissi bütün mukavemetimi kırdı, mecburen gitmeğe karar verdim. Benim ismimide listeye' yazdılar ve büyük bir salona sokdular. O zamanlar Sadırazam, ziyaretçilerini bu salonda biriktirir ve kendisi salona girip derdlerini dinlerdi. Sadırazamı görmek isteyenlerin kılık, kıyafetleri karşısında, kendi hâlimden utandım ve kapının kenarında bir yere iliştim. Zaman zaman cesaretim kırılıyor, dışarı sıvışmak ve bu teşebbüsten vazgeçmek için fırsat kollayordum. İşte tam bu sırada kapı açıldı ve Talat Paşa yanında, not alan bir kâtiple salona girdi. Herkes kıyametti. Paşa evvelâ hâzurunu şöyle bir süzdükten sonra sırayı ve teşrifatı bir tarafa bırakarak güler bir çehre ile bana doğru yürüdü. Tıpkı Selânikte yaptığı gibi kimseye sezdirmeden, hafifçe karnımı yumruklayarak kulağıma

fısıldadı:

— Ahmed, bir mecidiye ver, ay başında
veririm!.

Dedikten sonra müracaatımın sebebini sordu. Onun bu babacan hali, latifesi ve iltifatı gözlerimi yaşartmıştı.

«Halimi kısaca anlattım. O, seyyarların bu gibi ehemmiyetsiz ve masum kabahatlerinin çok yakın bir aşinası idi!.


  • İlahi Ahmed, bunu söylemek için mi
    buraya kadar yoruldun? sana başkaca bir
    iyiliğim dokunamazmı, bir hizmet istermi-
    sin? - diye sordu.

  • Paşam, biraz fransızca bilseydim bel
    ki ser seyyarlığa terfiimi rica ederdim, mü
    saade buyurun kudretimle mütenasib olan
    şimdiki vazifemde kalayım, şâyed ilerde
    müstahak olursam bir gün gelir, elbet terfi
    ederim., dedim.

«Bu sözlerimden son derece mütehassis olan zamanın sadırazamı şefkatle yanağımı okşadı:

— Ahmedciğim, hemen git vazifene baş


la... dedi.

«Bâbıâliden Sirkecideki paket postaha-nesine gidinceye kadar (herhalde telefonla) ne olmuşsa olmuşki, müdür başta olmak üzere bütün arkadaşlar beşuş çehrelerile, emrin geldiği müjdesini vermek üzere pos-tahânerıin haricine toplanmış beni bekliyorlardı......

1938 de mesud insan olarak vefat eden ve bütün ömrü P.T.T. hizmetinde geçen Eğinli Ahmet Efendi Unkapanı Postahânesi müdürlüğünden emekliye ayrıldığı zaman Talat Paşa hayatta değildi.

BAYSAL (Kemal) _ Üstün değerde sanatkâr fotoğrafçı, memleketimizde fotoğraf sanatını batı medeniyetinin kıymet ölçüsü ile -bilen bir sima, Taksimde Baysal Fotoğraf Stüdyosunun kurucusu ve sahibi; 1920 de Yugoslavyada Prizren şehrinde doğdu, 1923 de anavatana muhacir olarak geldiler ve Zonguldakda yerleşdiler, babası fotoğrafçılıkla geçiniyordu. Kemal Baysal ilk ve orta tahsilini Zonguldakda yapdı, lise için Istan-bula geldi, İstiklâl Lisesine girdi ise de ancak iki yıl oku3rabildi, son sınıfa geçdiği halde liseyi terk ederek Güzel sanatlar Akademisine kaydolundu.

m

W'"


Fotoğrafa karşı küçük yaşdan beri aşırı merakı vardı, Zonguldakda bir ilk okul talebesi iken babasına çok kaabiliyetli bir çırak olmuşdu; orta mektebde iken Ankarada Ulus ve İstanbulda Tasvir gazetelerinin Zonguldak foto muhabirliğini yapmışdı. 1939 senesinde Halk Evlerinin tertib eylediği Türkiye Fotoğraf Müsabakasına İstanbuldan iştirak ederek birinciliği kazandı; ertesi yıl ayni müessesenin ikinci müsabakasına Zon-guldakdan iştirak etti, bu sefer de B. grubu birinci oldu; bu iki müsabakaya gönderdiği resimler Güzel Sanatlar Dergisinde neşredildi.

Kemal Baysal (Resim; B- Seren)

Güzel Sanatlar Akademisinde ancak bir yıl kaldı, resimle meşgul idi, elimdeki fotoğraf makinasına çılgın düşkünlüğü, fırçaya, paleti, boyaya, tuvale galebe çaldı, 1941 de teknik bilgisini artırmak gaayesi ile Al-manyaya giderek Berlinde «Kunst und Werk» fotoğrafçılık mektebine girdi, 1943 de ki Berlin bombardımanında bu müessesenin hafab olması üzerine Viyanaya gitdi, «Wien Film» stüdyosunda asistan operatör olarak bir buçuk sene çalışdı, 1944 de Türkiye Almanya ile siyasî münasebetlerini kesince yurda döndü, bir buçuk sene kadar bir iş tutma yolunda kararsızlık içinde yaşadı, fotoğrafçılık mesleği olacakdı, fakat bilgisi kendisini tatmin etmiyordu, 1948 da Amerikaya gitti ve New York'da «The School of Modern, Photoğraphy» adında o yeni dünyanın en büyük fotoğrafçılık mektebine girdi ve bir buçuk sene sonra bu müesseseden diploma aldı, New Yorkda bir sene bir portre ve renkli resim stüdyosunda a-sistan olarak çalışan, geceleri de New York Üniversitesinin filmcilik kurslarına devam etti. 1948 de Hollyvood'a geçerek bir müddet bir kaç stüdyoda filmcilik bilgisini ilerletti; dünya fotoğrafcılığı-

nın liderlerinden olan John Hail adında namlı bir fotoğrafçının asistanlığını yapdı ve



  1. da Türkiyeye dönerek îstanbulda Be-
    yoğlunda Zambak Sokağında l numaralı bi
    nada «Baysal Fotoğraf stüdyosu»nu kurdu;

  2. de And Film'in çevirdiği «Foto» ve Par
    maksız Salih» filmlerinin operatörlüğünü
    yapdı. İ952 de Amerikan CBS (Columbia
    Broadcasting System), bir müddet sonra da
    NBC (National Broadcasting Corporation)
    televizyon şirketlerinin Türkiye muhabiri
    oldu. 1960 da NBC den ayrılmış, buna mu-
    kaabil l'ngilteredeki B. B. C. ajansının, «Te-
    levision News Limited» in, Almanyada
    «Nord und West»'in, îtalyada «Radio Tele-
    vizion ltaliana»nm Türkiye muhabirliklerini
    aldı.

1958 de Emlâk Kredi Bankasına çekdiği «Yurdumuzu tanıyalım» adındaki altı film, Türkiye Turizm Bankası için yapdığı «Bir yaz hâtırası» filmi, P. A. O ya çekdiği «Petrol», Türk Hava Yollarına çekdiği «Viscont yurd hizmetinde», Et ve Balık Kurumu için çekdiği «Et ve Balık kurumu» filmi bu sanatkâr içiıı hatırlanmağa değer eserlerdir.

Kemal Baysal merkezi Amerikada Hol-lyvood'da bulunan «Society of Nation Picture and Television Engineers» adlı sinema ve te-leviziyon mühendisleri cemiyetinin Türkiye mümessil başkanıdır; bu müessesenin gaayesi bu mevzulardaki bütün yemlikleri -her ay merkezde toplanarak tetkik etmek ve alınan neticeleri aylık bültenleri ile yabancı memleketlerdeki başkan mümessillerine bildirmektir; onlarda gelen yeni malûmatı kendi memleketlerindeki film ve televiziyon teknisyenlerini toplayarak tebliğ edeceklerdir.

Hakkı Göktürk

BAYSAL (Mfevlâd) — Bağce mimarı, Türkiyede bu ihtisas unvanı ile tanınmış ilk sima; 1948 den beri Beyoğlunda Mis Sokağında Baysal Çiçek Mağazasının sahibi; aslen Eğinli olup 1900 yılında Eskişehirde doğdu; P. T. T. idaresi memurlarından ve Osmanlı İmparatorluğunun sadırazamlık mevkiine çıkmasından önce bu idarede meşhur ittihadcı Talat Paşanın yakın meslek arkadaşlarından Eğinli Ahmed Tevıik Efendinin oğludur (B.: Baysal, Ahmed Tevfik). îtti-hadcıların gizli mektublarını taşıdıklarından




— 2320

— 2321
BAYSAL FOTOĞRAFHANESİ

şüphelenen İkinci


Abdülhamid idare
si Rumelindeki sey
yar posta memur
larını Anadoluya.
ve Anadoludakileri
de Rumeline nak-
letdiği sırada Ah
med Tevfik Efendi
de oğlu Mevlûd bir
yaşında iken Selâ-
niğe tâyin edilmiş,,
1908 de hürriyetin
Mevlûd Baysa! ilânı üzerine de İs-

(Eesîm; B- Seren) tanbula nakledil-mişdi.

Mevlûd Baysal ilk tahsilini Alemdar Numune Rüşdîyesinde yaptıktan sonra Bursa Ziraat Mektebini bitirdi. Buda - Peşte bahçe kültürleri yüksek okulunda ihtisas yaparak avdetinde Milli Mücadeleye katıldı. Samsun, Ordu ziraat fen memurluklarında, Rize Çay ve Narenciye Fidanlığında, Sivas Ziraat Mektebi müdür yardımcılığında bulundu.

l'zmirin kurtuluşu üzerine, Îzmir-Mer-sinli Fidanlık müdürlüğüne tâyinolundu. Oradan Atatürkün maiyetine verilerek Çan-kayada ve Gazi Çiftliğinde çalısdı. 1936 da serbest hayata atılarak Bahçe Mimarlığına başladı, izmir Bahribaba, Gazi çiftliği, Antalya ve Karacabey Harası Parkları belli başlı eserleri arasındadır.

«Bahçe Mimarı» ve Çankayada Gazinin hizmetinde» isimleri ile basılmış iki kitabı vardır; muhtelif gazetelerde şehircilik üzerine makaaleleri intişar etmiştir.

Çankaya hatıraları çok samimi ve realist bir görüşle kaleme alınmıştır, ibretle ve zevk ile okunur eserlerdendir, çiçeklerle uğrasa gelmiş bir elde kalem de nezâhate örnek olmuştur.

Evli ve Tülin, Ediz, Gediz ve Bediz adında dört evlad sahibidir.

BAYSAL FOTOĞRAF STÜDYOSU — Amerikan fotoğrafçılığının tekniği ile kurulmuş ve calışmakda olan bir müessesedir, Kuruluş tarihi 1949, kurucusu Kemal Baysaldır (B.: Baysal, Kemal). İlk açıldığı yer Be-

İSTANBUL

yoğlunda Zambak sokağında l numaralı binadır.

Bu müessesenin diğer büyük ve meşhur fotoğrafhanelerden ayrıldığı ilk hususiyet, hiç bir zaman ufak boy resim çekmemiş olmasıdır, dâima büyük eb'adda ve üstünde çok sanat emeği taşıyan resimler yapar.

Zaman ile iş hacmi genişleyen stüdyo 1956 yılında Taksimde Taksim Sarayı'na nakledilmiştir; bu stüdyoda 20x20 metre eb'-adına kadar resim çekilebilmektedir. Fotoğraflar bizzat Kemal Baysal tarafından çekilmektedir. Memleketimizin muhtelif köşelerinden yüzlerce fotoğrafçı Baysal Stüdyosundan yeni çalışma sistemini öğrenmeğe gelmektedirler; hâlen bu stüdyodan yetişmiş film operatörleri ve film stüdyoları sâhibleri on onbeş arasındadır. 1959 yılından beri renkli resim de çekmeğe başlamıştır.

Hakkı Göktürk

BAYSUNGUR (Hind Pâdişâhı) — On-
yedindi asır ortalarında, Dördüncü Sultan
Muradın zamanında îstanbula gelmiş mace
raperest bir hind prensidir. Hicri 1036 yılı
başlarında (Milâdî 1626) hind pâdişâhı Se
lim Sah öldü, yerine oğlu Şehriyar geçdi; bu
hükümdar beş ay sonra şiî mezhebine gir
mekle ittiham edilerek katledildi;'Ekber Şa
hın daha evvel vefat etmiş olan oğlu Dan-
yal'ın oğlu Baysungur pâdişâh oldu; çok
genç ve toydu, tazelik hasebiyle kendisim
huzûzâtı nefsaniyeye ve iyşü işrete kaptırdı,
saltanat umurundan gaafil idi. Selim Şahın
oğlu Husrem Şah sekiz ay sonra on bin as
kerle gelüb Baysunguru bastı, Baysungur
kalenin bir uğrun kapusundan kaçdı, Hur-
rem Şah tahta oturdu. Baysungur bir kena
ra çekilip mahremleri ile danışık imdad ta
lebi için İstanbula geldi, fakat, acâib tavır
ve hareketleri, «evzâı gûnâgûnu» yüzünden
dilediği yardımı göremedi, İstanbuldan ümi
dini keserek Hicaz ve Yemen üzerinden İra
na geçdi; aradan Hinde döndü, ve memleke
tine varır varmaz da nam ve nişanı kaybol-
du. ' ' % "' "'^

Hicrî 1036 vakaayii arasında yukarıdaki malumatı veren Naimâ Efendi. Baysungurun İstanbuldaki etvârı gûnâgûnunun neler olduğunu kaydetmiyor. Bu gene hindimin Dördüncü Sultan Muradın iltifatına nail olama-

.1

ANSİKLOPEDİSİ



ması her halde garibdir (B.: Murad IV.)

Bibi: Naime Tarihi. II.



BAYSUNGUR SOKAĞI — Şişli bucağının Bozkurt mahallesi ile Taksim bucağının Eskişehir mahallesi içinde, Ergenekon caddesi ile Aktas sokağı arasında uzanır. Şişlinin Cumhuriyet mahallesi ile Bozkurt mahallesi arasında hudud olan Ergenekon Caddesi kavuşağı başından gelindiğine göre evvelâ Feriköy Baruthane caddesi ile bir dört yol ağzı yaparak kesişir, ve sol kolda Sey-men sokağı ile bir kavuşağı vardır, sonra Bozkurt mahallesi ile Taksimin Eskişehir mahallesi arasında hudud olan Şahin sokağını bir yol ağzı yaparak aşar, Eskişehir mahallesinde de sağ kolda Mekkâreci sokağı ile bir kavugağı vardır.

İki araba geçecek genişlikde, inişli yokuşlu bir sokakdır; Bozkurt mahallesi içindeki büyük parçası paket taşı, Eskişehir mahallesi içinde kalan parçası da kabataş döşelidir. Uzun bir sokaktır, iki kenarı boyunca sıralanan kapu numaraları sağda 2-258 ve solda 1-265 olup binaların çoğu 4-5 katlı yeni beton apartımanlardır; aralarında 2-3 katlı ah-şab ve kagir evler de görülür, hepsi hâli vakti yerinde aile meskenleridir. Bu sokak üzerinde iki doktor muayenehanesi, l ekmekçi, l Kunduracı, l kahvehane, l lokanta, 5 garaj, l otomobil tamircisi, l manav, l terzi, 5 bakkal, l berber, l dokumacı, l sobacı, l koltukcu, l klabdan ve gelin teli imalâthanesi, l otomobil alım satım komisyoncusu, ve «Eskpres» adında bir elbise temizleme fabrikası görüldü. Bozkurt mahallesi muhtarlığı da bu sokakdadır. (Ekim 1960)

Hakkı Göktürk

BAYTAR MEKTEBLERl _ îstanbulda «Askerî» ve «Mülkî» olarak iki mekteb olarak kuruldu, tarihçelerini ayrı ayrı yazmak lâzımdır.

Askerî Baytar Mektebi — 1839 (H. 1255) da İstanbulda prusyalı Godlewsky adında bir baytar getirilerek süvari ve topçu alayların-daki hasta hayvanların tedavisine memur edilmiş ve tedavi usûlünü öğrenmek ve kendisine yardım etmek üzere de yanına bir kaç Türk genci verilmişdir. Ayni zamanda tedrisat ve tedavi işlerinde istifâde etmek, birisi •dershane ötekisi de eczâhâne olarak kullanıl-

Î3AYTAR MEKTEBİ

mak üzere hükümetçe bu zâtin emrine kışlaların birisinde iki oda tahsis edilmişdi. işte bu zât sonraları İstanbulda bir baytar mektebinin kurulması için teşebbüs ve tavsiyelerde bulunrnuşdu.

Fakat yanına verilen gençlere baytarlığı öğretmek çok güç oldu. Godlewsky türkce bilmediğinden tedrisat ve tatbikat, baytarlıkla hiç bir alâka ve münasebeti olmayan tercümanların elinde kalmışdı; prusyalının takrirlerini talebeye yalan yanlış nakil ve terce-me ediyorlardı. Godlewoskynin yanına talebe diye verilen baytar namzedi gençler ise neferler arasından seçilmişdi, türkce okuyub yazmaları bile yokdu, hele fenni tâbirleri anlamalarına imkân yokdu, tedrisatın ne kadar güç ve ne kadar sathî olacağı teslim edilir.

Nihayet bunun çıkar yol olmadığı anlaşılarak Harbiye mektebinde süvari sınıflarında baytarlık derslerinin de gösterilmesi istendi ve o yola gidildi. 1841 de bu işe başlanarak 12 süvari talebe 1845 de baytar sıfatı ile alaylara dağıtılmış, hatta bunların imtihanlarında paşalar da bulunmuştur.

Bu sırada Viyana'da toplanan Baytar kongresine Ahmed Efendi adında bir zabit gönderilmiş, oradan dönüşünde Baytar mektebi tedris heyetine almmışdır. Bu Ahmed Efendi önce Ziraat mektebinde talebe iken mektebin kapatılması üzerine Harbiyeye nakletmiş, orada baytarlık derslerini tâkib et-mişdi.

Harbiye'de açılan ilk baytar sınıflarının tahsil müddetleri dört sene idi. Bu sırada birinci sınıf da 10, ikinci sınıfda ancak 3 talebe vardı.

Baytar sınıflarına önceleri, askerî idadilerden Harbiyeye geçenler arasından kur-raa ile talebe seçilirdi, kendi isteği ile baytarlığa rağbet gösterenler azdı. Harbiyedeki baytar talebeye de birinci ve ikinci sınıflardaki piyade bölük tâlimleri yapdırılır, üçüncü ve dördüncü sınıflarda süvari talimatnamesi kamilen okutturulurdu. Sene sonunda ise baytarî bilgilerden başka süvari tâlimleri ameliyat ve nazariyatından da imtihan edilirlerdi. İşte bundan dolayıdır ki ilk zamanlarda baytar sınıflarının muallimlerinin çoğu harb zabiti idiler.

Tıbbiye mektebi ile Harbiyenin idareleri

BAYTAR MEKTEBİ

- 2322


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ



Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin