BEDİKYAN (Arakel) — Belagattı bir Protestan vaizi ve muharriridir. Harputta doğmuş olup, annesi ve babası aslen Sürya-nidirler. İstanbul Ermeni basınında ve bilhassa «Püzantion» gazetesinde «Kisak» mah-lâsiyle intişar eden dinî mahiyetteki yazıları zamanında pek beğenilmiş ve «Donakan Örer» (Yortu Günleri) başlığiyle kitap halinde iki defa neşredilmiştir. Vefatı 1902 de, İstanbul'da, genç denilebilecek bir yaşta vuku "bulmuştur. Gine değerli bir vaiz ve muharrir olan oğlu Antranik Bedikyan halen hayatta olup New York'da bulunmaktadır.
Kevork Pamukciyan
BEDl NURi BEY — Arab asıllı türk yazarı; doğum târihi tesbit edilemedi; adliy memurlarından Halebli Hilâl Efendinin oğlu, *
Bedî Nnri Bey (Resim: Sezai; T. Meş.)
şöhretli Osmanlı ma- j arifcilerinden Sâti Beyin küçük kardeşidir; yüksek tahsilini Mülkiye Mektebinde yapmış, kaymakamlıklarda bulunmuş, bir muharrir olarak da , 1908 meşrutiyetinden son-,ra Resimli Kitab ve Mülkiye mecmuaları ile günlük gazetelere yazdığı sosyal ve ekonomik makaale-lerle tanınmışdır. ve zamanının kalem erbabı
Çok çalışkan arasında hayli bilgili bir sîmâ idi, 1913 de Müntefik mutasarrıflığına tâyin edilmiş, vazifesine giderken genç yaşda Basrada ölmüş-dür.
Bibi: İ. A. Gövsa, Türk meşhurları BEDlK — Ahmed Midhat Efendi tarafından ilk nüshası 29 ağustos 1872 de neşredilen ve hükümetçe ilk günü kapatılan «Devir» gazetesinden sonra ayni vezinde bir isim
BEDİRHAN PAŞA
değiştirmesi ile ilk nüshası 26 eylül 1872 de çıkarılan ikinci günlük siyâsî gazete. «De-vir»in çıkar çıkmaz kapatılması «Bedir» üzerine büyük bir alâka topladığı ve Ahmed Midhat Efendinin popüler şöhretinin başlangıcı bu olduğu söylenir. Gazetede beyan edildiğine göre «Havadis, poletika, edebiyat, le-tâif, fününi mâliye ve umûri ticâriyeden» bahsedecek olan Bedir in matbaası ve idarehanesi Beyoğlunda Gaddei Kebirde (İstiklâl Caddesinde) Hacopulu çarşısında 13 numarada idi; pazar ve cuma günleri hariç haftada beş gün yayınlanan Bedir Gazetesinin de ömrü çok kısa olmuş 13 üncü nüshasında yine hükümet eliyle kapatılmışdır. (B.: Ahmed Midhat Efendi; Ter cemanı Hakikat). Bibi.; Türk Ansiklopedisi
BEDiRHAN PAŞA •— Osmanlı İmparatorluğunun son derebeylerinden, İkinci Mah-mud, Abdülmecid ve Abdülaziz devirlerinin büyük şöhretli simalarından, âsî derebeyliğinde Cizre Emîri, 1802 de Cizrede doğdu, geniş topraklara ve civar kabileler üzerinde büyük nüfuza sâhib Ali Bey'in oğludur, aile 1 ananesine ve yazıla gelmiş şecereye göre ün-j lü islâm sultanlarından Salâhaddin Eyyubî ile ilk islâm fütuhatının en namlı serdarlarından Hâlid bin Velidin torunlarından; Be-dirhan Paşayı babadan babaya bu sülâleye yedinci dede olarak bağlayan halka «Şeref-nâme» adlı meşhur târihin müellifi ve Bitlis Hanı Birinci Şeref Handır. Ailelerine Cizre Emirliği yurdluk ocaklık adı ile Yavuz Sultan Selim zamanında verilmişdi. Emirliği, inzivâde ibâdeti kılıca tercih eden büyük kardeşi Salih Beyin feragati ile pek genç yaşında başladı; ciddî tahsil görmemişdi, fakat çok okumuş, dürüst ahlâk sahibi, gaayet zeki ve son derece cessurdu; yurdluk ocakları olan Cizre ve etrafı halkına kendisini âdil emir olarak pek çabuk sevdirdi, şöhret ve nüfuzu Erzurum ve Van vilâyetlerine kadar yayıldı. İkinci Sultan Mahmüdun son zamanlarında verilen bâzı emirlere yersiz bularak itaat etmemesi üzerine âsî bilindi, fakat 1839 da, Anadoluyu istilâya hazırlanan Kavalalı Mehhıed Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa kumandasında gönderdiği Mısır Ordusuna karşı seçkin askerleri ile Orduyu- Hümâyuna iltihak ederek:-âsî olmadığını göstermek: is-
BEDİÜZZAMAN MİRZA
~ 28?Û -
f
ANSİKLOPEDİSİ
- 2371 -
BEDREDDİN MEHMED
Caddesi (yeni adı Refik Saydam Caddesi), Tepebaşı Akarca Yolu, Tâli sokağı, Bibahin-di sokağı ve Bahriye Caddesidir.
îc yolları şunlardır: Kaptanpaşa Çıplağı sokağı, Bedreddin Tekkesi sokağı, Salâhi Uş-şâkî sokağı, Havuz arkası sokağı, Evliya Çelebi Caddesi, Lobut sokağı, Ayni Ali baba sokağı, Yaşmak sıyıran caddesi, Ahım Şahım sokağı, Bedreddin Camii sokağı, Müezzin Feyzi sokağı, Çürüklük sokağı, Anbar arkası sokağı, Tâhirağa çıkmazı (Rehberde gösterilmemişdir), Arif Hikmet sokağı (Rehberde gösterilmemişdir), Havuz kapusu caddesi-dir.
Mahalle muhtarı Muhiddin Ensârinin verdiği malûmata göre 1960 yılında yapılan
G/a ı
Bedreddin Mahallesi (1934 Belediye Şehir Behberiadgn )
tedi, ayni yıl için Nizib Bozgunundan sonra askerleri ile kendi bölgesine çekildi. 1845 de Hakârî civarındaki Nesturi aşiretlerini idaresi altına aldı, Musuldaki Avrupalı konsoloslar hiristiyanlık gayreti ile meseleyi büyüttüler, îstanbuldaki elçiliklerine yirmi bin hiristiyan nestûrînin Bedirhan Bey tarafından kesildiğini bildirdiler. Tanzimat fermanı yeni ilân edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu büyük Avrupa devletlerine karşı hiristiyan tabaasımn mal ve can güvenliğini taah-hüd etmiş olduğundan, devrin sadırazam, Mustafa Reşid Paşa Bedirham Beyin memleketinden kaldırılarak îstanbula getirilmesini münasib gördü, bu maksatla gönderilen Kemal Paşa Bedirhan Beyi iknaa muvaffak olamadı; üzerine asker sevk edildi, bu kuvvetleri de bir kaç yerde bozdu; bunun üzerine Müşir Osman Paşa kumandasında bir ordu gönderildi, bu kuvvet Cizre Emirini Orak (yahud Oruh) Kalesinde Bedirhan. Beyi sarmaya muvaffak oldu ve Emîre Mustafa Reşid Paşanın imzası ile bir amannâme gönderildi. Tanzimat Devri denilen uyanık istibdadın ünlü veziri, teslim olup îstanbula geldiği takdirde, malına ve canına asla dokunulmayacağını vaad ediyordu; bu aman-nâmeye güvenen Bedirhan Bey teslim olarak 1848 de îstanbula deldi.
Sultan Abdülmecid huzuruna çıkarılan Bedirhan Beye;
— Niçin âsî oldunuz?!, diye sorunca Ömer Hayyâmm «Benim fena hareketime sen de fenalıkla karşılık verirsen aramızda ne fark kalır» mealinde bir rubaisini okudu. Emîrin bu büzel cevabı ve merdâne etvân Pâdişa itünad telkin etti; Bedirhan Beye ihsan ve iltifatda memleketinde bırakdığı emlâkine karşılık iki yüz altın maaşla ve ailesi efradı ile birlikde Girid'Adasın-da Kandiye şehrine sürgün gönderildi. Orada on sene kaldı; adalı rumlar üzerinde devlet otoritesinin sağlanması yolunda çalışdı; sürgünlük cezası kaldırılınca îstanbula geldi, kendisine mîrimiranlık rütbesi ile «Paşa» unvanı verildi; tekrar Giride döndü, sekiz yıl daha bu adada kaldı, sonra bütün ailesi efradı ile îstanbula kesin olarak yerleşmeğe geldi; Bedirhan Paşaya zamanımızda Darüşşefaka Lisesinin bulunduğu yerde büyük bir konak
verildi; orada yedi sene sonra 1868 yılında vefat etti. 34 zevcesinden 96 çocuğu olmuş, ölümünde bunlardan 21 kızı ve 21 oğlu ha-yatda idi. Zamanımızda İstanbulda torunlarından pek çok kimse bulunduğu söylenebilir.
Bibi.: İ. a. Gövsa, Türk meşhurları.
BEDÎÜZZAMAN MİBZA —.On altıncı asır başlarında îstanbula gelmiş ve büyük şehirde ölmüş Aksak Timur evlâdından Türkistanlı şâir bir prens; Türk Ansiklopedisi seçerini «Timurlular'dan ve Ömer Şeyh sülâlesinden Hüseyin Baykarâ'nın büyük oğlu» diye tesbit ederek: «1506 da babasının ölümü üzerine küçük kardeşi Muzaffer Mîrza ile Horasanda bir yıl hükümlarlık ettikden sonra Özleklere yenilip Azerbaycana kaçmış ve Safevî hükümdarı Şah İsmaile sığınmış-dır, Yavuz Sultan Selim 1514 de Tebrizi" aldığında orada bulduğu Bedîüzzaman Mirzayı beraberinde îstanbula getirdi; çok geçmeden Bediüzzaman îstanbulda ölmüş (1517), Ey-. yub çevresinde defnedilmişdir» diyor.
ibrahim Alâeddin Gövsa ise «Türk Meşhurları» adlı eserinde büyük takvim hatâla- « rina düşmüşdür, babasının ölüm târihini 1506 olarak kaydetdikden sonra «on yedinci asır sonlarında îstanbulda tanınmış Horasanlı bir türk prensi» diyerek Bediüzzamanı iki asır yaşatmış, ölüm tarihini de rakam ile 1717 göstererek (bu bir mürettib hatâsı olabilir) ikiyüz yılı bir az daha uzatmıştır.
Bibi.: Türk Ansiklopedisi; İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları.
BEDREDDİN CAMÎİ SOKAĞI—Kasım paşanın Bedreddin mahallesi sosaklarından. Çürüklük sokağı ile Müezzin Fevzi ssjkağı arasında olup kabataş döşeli, aslında merdivenli ise de bozulmuş dik bir aralık sokaktır. Üzerinde 1-15 ve 2-10 kapu numaralı ahşab ve kagir evler günlük rızık peşinde aile meskenleridir. Bir de bakkal dükkânı vardır (ekim 1960); sokağa adım veren mescid yanındaki Müezzin fevzi sokağındadır.
Hakkı Göktürk
BEDREDDİN MAHALLESİ — Beyoğlu ilçesinin Kasımpaşa bucağı mahallelerin-dendir; 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (16 numaralı pafta) Haliç, deniz, Kasınıpa-şanın Camiikebir ve Çatma Mescid, Galâta-nın da Emek yemez caddesi. Tozkoparan
i»
m
ı *ı
nüfus sayımında bu mahalle halkı 1967 erkek, 1303 kadın olmak üzere 2270 candır; 615 kişisi aile reisidir; 310 ev, 145 dükkân, 27 arsa, l cami, 3 eski tekke binası, 5 türbe, l çeşme, 2 okul, 2 han, l otel, l karakol, l gümrük dâiresi, l doğum kliniği, l un değirmeni, 9 fabrika, 14 odun-kömür deposu vardır. Beyoğlu İtfaiyesi, târihî Kasımpaşa Tersanesi ve târihî Bahariye Efradı Cedide kışlası bu mahallenin sınırı içindedir.
Hakkı Göktürk
BEDEEDDİN MAHMUD AĞA — Kabataş yakınında Çizmeciler Mescidinin Banisi (B.: Çizmeciler Mescidi).
BEDKEDDİN MEHMED (Kaysûnîzâ-
de) — (B.: Mehmed Efendi, Hekimbaşı Kay-sûnîzâde).
BEDREDDİN MESCİDİ — Kasımpaşada Bedreddin Mahallesinde Müezzin Fevzi sokağındadır, mahalle ismini bu mescidden almış-dır. Hadikatül Cevâmi-in kaydine göre hicrî 915 (M. 1509-1510) yılında Tersane kaptanlarından olup bir kadırga reisi iken vefat eden ve Rumelihisarında Kayalar Mezarlığına defnedilen Bedreddin Mah-mud Reis tarafından yaptırılmışdır. Şişhaneden Kasımpaşaya inilir iken Evliya Çelebi caddesinin sağ yanına düşer; dört duvar üzerine kiremitli çatı ile örtülmüş kagir bir binadır. Yapı sanatı kıymeti ve başkaca hususiyeti yok-dur. Minaresi, üzerinde görülen tarihden anlaşılıyor ki hicrî 1295 (Milâdî 1878) de yeniden yapılmışdır.
Mescide dört basamaklı taş merdivenle
BEDREDDİN PASA (Hasan)
2372 -
İSTAîfeİjL
ANSİKLOPEDİSİ
2873
BEDRi
girilir; sağda tabutluk, iki musluklu taş ab-dest teknesi, solda da müezzin odası vardır. Minberi, vaiz kürsü ahşab, cami ve mescid-lere konması mütad levhalarla teziyin edilmiş temiz, bakımlı bir mesciddir.
Hakkı Göktürk
BEDREDDİN PAŞA (Hasan) _ Şöhret li matematik muallimlerinden ve asker kalem sahihlerinden, edîb; 1850 de doğdu, Vas-fi Efendi adında bir zabitin oğludur; babasının vazife ile bulunduğu Samda askerî idadide okudu, hususî olarak da mükemmel arabca ve f arşça öğrendi, îstanbulda Harbiye mektebini çok iyi derece ile bitirerek erkânı harb (kurmay) sınıfına ayrıldı, 1872 de er-kâni harb yüzbaşı olarak Hassa Ordusuna tâyin edildi, fakat az sonra, Harbiye Mektebine Belçikadan getirtilen muallim zabitlerin eserlerini türkçeye çevirmesi vazifesi ile Harbiye Mektebine muallim tâyin edildi.
1877-1878 Türk-Rus harbine Müşir Deli Fuat Paşa ordusunun erkânı harbiye reisi (kurmay başkanı) olarak iştirak etti, bu ordunun kazandığı îena zaferinde hissesi büyük oldu.
«Abdülâzizin tahtdan indirilmesinde Harbiye talebesinin vazife alması için arkadaşı muallim Manastırlı Rifat Beyle birlikde faal rol oynadığı ve bu hareketin başlıca âmili olan Harbiye Mektebi Nazırı Süleyman Paşanın güvendiği kimselerden olduğu için (Türk Ansiklopedisi)» ikinci Abdülhamid tarafından çekilmesi gereken kimseler arasına kondu, merkezi Samda bulunan Beşinci Ordu erkânı harbiyesine tâyin edilmek suretiyle Is-tanbuldan uzaklaşdırıldı; orada uzun zaman bir sürgün gibi kaldı, terfi ettirilmedi, hattâ bir ara rütbesi de alınarak ordudan çıkarıldı; hayatını hususî muallimlik ve adliyede iş takibi ile kazandı.
1908 meşrutiyetinde îstanbula ' döndü, ordudaki kaymakam (albay) rütbesi iade olundu, az sonra liva (Paşa, general) oldu, ferik rütbesi ile Işkodra valisi ve kumanı oldu, bu vazifede iken hastalığı dolayısı ile tekaüdlüğünü istedi, îstanbula döndü ve 1912 de büyük şehirde vefat ederek, Fatih Camii hazîresine defnedildi.
Harbiye için bir kozmografya ve atıcılık kitabı, idadiler için de kademe kademe ma-
tematik kitabları yazmışdır ki Cumhuriyet devrine kadar en muteber mekteb kitabları idi. «İskaatı Cenin» (çocuk düşürme), «Ji-rofle», «Madam TArşidük» adında terceme piyesleri ve divan zevki ile yazılmış şiirleri vardır. Arkadaşı Manastırlı Rifat Beyle birlikde «Temaşa» adında bir de tiyatro serisi . neşretmiştir. Her halde kadri, kıymeti bilinmemiş bir büyük aydın adam idi.
Bibi.: Türk Ansiklopedisi; İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları
BEDKEDDİN BEİS — Fâtih Sultan Mehmed ile ikinci Sultan Bayazıd devirlerinin Tersane kapdanlarından; Hadikatül Ce-vâmiin kaydine göre çekdiri reisi iken (kadırga reisi) ölmüş ve Rumeli Hisarında Kayalar Mezarlığına defnedilmişdir; yine ayni esere göre hicrî 915 de (Milâdî 1509-1510) Kasımpaşada kendi adına nisbetle anıla gelen Bedreddin Mescidini yapdırtmışdır. Hayatı hakkında başka bir kayde rastlanamadı (B.: Bedreddin Mescidi)
Bibi.: Hadikatül Cevâmi, II.
BEDKEDBlN SİMAVÎ SOKAĞI — Fâ
tih merkez bucağının Hocaüveys mahallesi
sokaklarından, Mütercimâsım sokağı ile Hır-
kaı şerif caddesi arasında uzanır, iki araba
geçecek genişlikde, paket taşı döşeli bir ara
lık sokakdır^ Hırkaişerif caddesi kavuşağm-
dan yüründüğüne göre sağ kolda: üstüne en
az üç evin inşa edilebileceği bir arsa, iki kat
lı tuğla bir ev, dört katli beton bir ev, küçük,
boş bir dükkân, ikişer katlı iki kagir ev, ah
şab bir kulübe, bir bağçe içinde üç gecekon
du,, kapusu Mütercimâsım sokağında dört
katlı beton bir apartıman, altında elektrikçi,
sobacı, bakkal dükkânları; sol kolda: kapusu
Hırkaişerif caddesinde üç katlı beton bir
apartıman, altında bakkal ve yorgancı dük
kânları, onu müteâkib aralarında tek katlı
"bir evceğiz müstesna, 2-4 katlı bir sıra kagir
ev, köşe başında cebhesi Mütercimâsım soka
ğında bir nalbur dükkânı (ekim 1960)
"*** Hakkı Göktürk
BEDREDDÎN SOKAĞI — Beyoğlu ilçesi merkez bucağının Evliya Çelebi mahallesi sokaklarından; eski adı Tozkoparan caddesi, yeni adı Refik Saydan caddesi ile Kıblezâde Sokağı arasında iki dirsekli bir sokakdır; Refik Saydam caddesinden gelindiğine göre bir
araba geçebilecek genişlikde, kabataş döşeli, dikçe ve merdivenli bir sokakdır, sola kıvrılır, sağa döner, Kıblezâde sokağına kavuşur. Üzerinde en küçüğü üç katlı olup yedi kata kadar yükselen binalar sıralanmışdır. Bir berber, bir terzi, bir marangoz, bir de pedal makina ile-çalışan küçük bir matbaa vardır
(ekim 1960).
Hakkı Göktürk
BEDREDDtN TEKKESİ SOKAĞI — Kasımpaşada Bedreddin mahallesindedir; Kaptan'paşa Çıplağı sokağı ile Selâhii Uşşâkî sokağı arasında, bir arabanın rahat geçebileceği genişlikde, paket taşı döşeli bir aralık sokak olub; Kaptanpaşa Çıplağı sokağı ka-vuşağından girildiğine göre sağ tarafta 4-6 katlı iki kagir, ikişer katlı iki ahşab ev ile bir marangoz atölyesi vardır; sol tarafta da Orta Ticâret Okulu bulunmaktadır. Bu sokak düşük Menderes hükümeti tarafından açılmasına başlanacak olan Azebkapusu-Taksim yolunun geçeceği yere rastladığından sekenesine 1960 yılında gayri menkullerinin istimlâk edileceği tebliğ edilmişdi (Ekim 1960).
Hakkı Göktürk
BEDRİ — Son tulumbacılardan, gençliğinde, yangın ateşine semender gibi girer, sonsuz cesareti ve son derecede güzelliği ile meşhur idi. İstanbul tarafından olduğu için hangi sandığın uşağı olduğunu tesbit edemedik, ağlebi ihtimal Şehreminlilerden olacaktır; Üsküdarda Sadi Dergâhı şeyhinin akrabalarından idi, sık sık gelir dergâhda kalırdı, meşrutiyetin ilk yıllarında, 1910-1911 -arasında 17 yaşında var, yokdu. Büyük Aksaray yangınında (10 temmuz 1327 = 23 temmuz 1911) Lâlelide bir kadının «evlâdım» feryadı ile çırpınan üzerine ateş külçesi hâlindeki bir ahşab eve yalın ayak pervasız dalînış, be-şikdeki bir sabiyi, beşik örtüsü tutuşmuş iken kurtarmış, çıkdığı yalımlı merdiven bir iki dakika içinde inilmez hâle geldiğinden kucağımda çocukla ikinci katın penceresinden atlamış ve sağ bacağı kırılmışdı; Tulumbacı Bedriyi ilk defa, bu büyük âfetden bir hafta sonra Üsküdardaki dergâhda, kırık bacağı sarılmış yatar iken görmüşdük, kahramanlı--ğı güzelliğine bir kat daha Ülker vermiş idi. Harbine gitti, yaralı döndü. Birinci.
Cihan Harbine iştirak etti, , Galiçyaya gitti, sağ dönen pek az türk evlâdından biri oldu; Millî Mücadele başlayınca da Anadoluya kaç-dı; Sakarya Meydan Muharebesinin ilk günlerinde sehid oldu. Sadi Dergâhının son şeyh, edebiyat muallimlerinden ve Üsküda-rın âbi rûyu üdebâsından Bayazıd Umumî Kütüfahânesi müdürü iken vefat iden Saded-din Nüzhet Ergun ağlayarak şöyle naklet-mişdi: «yanında bulunan bir silah arkadaşı anlattı, bir şarapnel parçası Bedri Ağabeyinin başını bıçak gibi kesip. almış, başsız vü-cud siperde ayakda kalmış, parmağı tüfen-ginde tetiği çekmeğe çalışırmış, kesik başdan inilti hâlinde bir «Allah!» nidası gelmiş». (B.: Ergun, Sadeddin Nüzhet), Tulumbacı Berdinin tulumbacı kiyafeti ile bir ilk gençlik resmi Sadeddin Nüzhet Bey merhumda görülmüş idi.
• . Vâsıf Hiç
BEDRİ • Meşrûtiyetin, ilk yıllarında
son derecede güzelliği ile meşhur Mr tulumbacıdır. Aşağıdaki satırlar halk şâiri Üsküdarlı Vâsıf Hocanın tevdi ettiği notlardandır: «1909 senesinde Üsküdarda «Hânı Sebil» de denilen meşhur Muytab Hanında-(B.: Muy-tab Hanı) Samsunlu Âşık Hâ-kî adında bir halk şâiri tanıdık, bu günahkârın deştancılık-da yalan yanlış adı vardı, alıbab olduk. Bir kaç gün beraberce yedik, içdik vatanımız Üsküdarı gezdirdik ve sonra Samsunlu Hâ-kîyı Anadolu tarafına yolcu ettik. Sohbetler arasında bize Bedri adında genç bir tulumbacı şanında yazılmış güzel bir destan okumuş ve istinsah etmemize izin • vermişdi. iki sene kadar sonra Üsküdarda Sadi dergâhında, bilâhare Millî Mücadelede Sakaryada şehid olacak Bedri adında güzellikde yekta bir tulumbacı gördük; Her iki. Bedri ayni şahıs mıdır, kat'î bir hüküm verilemez. Sam-,, sunlu Hâkimin destanı şudur.:
1. Yine bir hummalı yangın âteş var
Yanıyor bir kulun sûzaıı içinde Hüsnü şebâbın bedri bir güneş var Âşıkın kafarider tûfaıı içinde
2. Nerdesin kaç gündür ey şûhi fettan
Ağyarla gezersin ruhum girîran
Hanı o vaidler ey fasidi can
• ' • • Yekta idin ahdi canan içinde S. Sihrinle kapımda kul ettin benî
ANSİKLOPEDİSİ
BEDRİ (Kafesi)
Kafesci Bedri (Resim: S. Bozealı)
Gazeteci Bedri Çocuk (Resim; S. B»zealî)
11.
12.
13,
14.
15.
Aşkınla âleme zül ettin beııi Hanemi dağıttın kül ettin beni Düşürdün kadrimi yaran içinde Ey bıçkın civanım ey tulumbacı Pek yaman indi bu firar kırbacı Hasretin kalb kıran dilinden acı Ararım bağ bağçe bostan içinde Kosarlı ayağın nerdedir izi Sebeb ne terk ettin sen semtimizi Ağlattın gözleri soldurdun benzi Sen gibi zâlim yok bütan içinde Tam üç hafta oldu senden haber yok Selâmdan vefadan nişan eser yok Kâfirsin vallahi Hak'dan hazer yok Cellâdı can mısın cihan içinde Kimler öpüb koklar o gül yanağı Perçemin tarayan kimin tarağı Hangi sine şahin başın durağı Âsıkın yanarken külhan içinde Öğrettin ahkâmı sevdayı bana Reva gördün her bir cefâyı bana Haram ettin güzel dünyâyı bana Kaçup terkeyledin zindan içinde Ayağın altma koymuşdunı bası Yıkardım dökerek gözümden yaşı Şimdi toydur derdim gelişir yası Reva mı "kalayım hicran içinde Yâr olmadın bir an amale ey yar Merakın mahvimiş beni sîtemkâr Lâkin ben yâdını eylerim tekrar Nazîrin yok cana hûban içinde Kimde var söyle o Mçkın bakısın Levhi Mahfuz o gibi samur kasın O keçe külâhlı o altın başın İskendersin sâhib kıran içinde. Levendine reftâr ayak atarsın Âşıkiannı birbirine katarsın Şimdi kimin dizlerinde yatarsın Garîkî dümûğnm al kan içinde Oldun İstanbulun Hülâgû Hânı Yolunda döküldü âşıkm kanı Vahşetindir sevdiren sen külhanı Bırakmam dâmenin devran içinde Geide gör hâlimi nasıl perişan Muradın veçhile olmuş mu viran Gönül evim ettin hâk ile yaksan Velâkin hayâlin her an içinde Yâlvarnb dimem gel hâlime acı Kırbacın üstüme vur gel kırbaeı var «Isım ey
16.
Gönniyem yüzünü sâdaıı içinde ».Benden sana izin ey çeşmi âfet»
17.
«Kimlerle dilersen var eyle sohbet» Bir güıı bana muhtaç olursun elbet Anılsın bed dua destan içinde Kulak vir ne söyler Samsunlu Hâki İstikbâlin görür gibiyim sanki Cihanı gezerek dolaşsa tilki Pastunu asarlar dükkân içinde BEBRÎ — 1944 senesinde, İstanbul sokaklarının yalın ayaklı gazete müvezzilerin-den on dört onbeş yaşında bir cocukdu; o yıl son baharının yağmurlu geçmiş bir gününün aksamında Eminönü meydanında, belki de buz gibi ıslak kaldırım taşlarında, akşam gazetelerinden bir kaç dâne satabilmek için çıplak ayakla dolaşıyordu. Muharrir - mütercim ve bu Ansiklopedinin büyük dostu Muzaffer Esen merhum, ki üzerinde ertesi gün bankaya yatırılacak beş bin lira kadar para vardı; dalgın zamanları çok olan adamdı. Eminönü meydanından geçerken bir yan kesici cebinden cüzdanını çarpdı, farkında olmadı, fakat vak'ayı küçük Bedri gördü, yankesici kaçar iken, kendisinin belki üç misli olan şeririn ayaklan arasına atılarak yere düşürdü, yan kesiciyi bu suretle yakalattı. O akşamdır ki bir dul anasından gayri hâmisi olmayan Bedrinin hayat yolu de-ğişdi, âlicenâb Muzaffer Esenin himaye kanadı altında evvelâ geçim kay-gusunu attı, sonra birinci «sınıfdan terk ettiği orta okula devam imkânını buldu, orta ve lise tahsilini arızasız bitirip yüksek Ticâret Mektebine girdi Oradan da iyi bir diploma alarak ticâret hayatına atıldı (B.: Esen, Muzaffer).
BEDRİ (Kafesci Ahmed) -— Geçen asır ortalarında namlı bir tulumbacı; yarım asırdan fazla devrinin tulumbacıları ile düşüb kalkmış ünlü halk şâiri Üsküdarlı Vâsıf Hoca istanbul Ansiklopedisine tevdi ettiği notlarda hal tercemesini şöylece tesbit etmişdir: «Bizim yetişip görmediğimiz, görüb bilenlerden dinlediğimiz ağır çardaklı tulumbacılar devrinde Gedikpasa Sandığının en namlı uşağı imiş, bin delikanlı içinde Kafese;- Bedrinin ayaklarına denk koşarlı ayak yöKiauş; aslı Beylerbeyli, bir bağçıvanın oğlu imiş, on altı on yedi yaşlarında evini terketmiş, yatağım tulumbacı koğuşuna sermiş, kâh koğuş-da, kâh Gedikpasa Hamamında yatar, baba evine altı ayda, yılda bir uğrarmış, kalender, derbeder, içkici, bazan gündüzleri dahi gözleri mahmur mest dolaşırmış, güzel koşma ve semaî okur, temiz kalbli, kimseyi incit-mezmiş, Daldığı bekâr uşağı hayatının icab-larmdan olacak mahbub dostluk ile tanınmış; kendisi de erkek güzeli imiş. Meşhur tulumbacı Kafesci Bedrinin kendini vurduğu yerdir diye gösterirlerdi, Ta-vukpazarında' Saraç Hanında bir selâtin meyhane vardı, halk ağzında adı «Kasabın Meyhanesi», «Kasapların Meyhanesi» idi, ekseriya sâdece «Kasab» denilirdi; anlatacağımız vak'anın geçdiği târihde o civarda kasab dükkânı olan bir rum tarafından işletilir, çırakları hem kasab dükkânında hern de meyhanede çalışırmış. Kafesci Bebri bu mey-gedede «Kasab Fillb» adında bir gericin zülüf kemendine tutulmuş, bir aksam arkadaşları ile beraber iskender boğazında Taş Han meyhanesinde içmiş, kör kütük sarhoş olup arkadaşlarını savmış, yatsıdan sonra Kasaba gitmiş, o zamanlar meyhaneler yatsıda kapamrmış; meygedede yatan çırak Filibe kapuyu açdır-rnak istemiş; bir misafiri olan Filib kapuyu açmayınca Kafesci Bedri fazla içkinin tesiri ile bıçağını çekip sağ böğrüne
saplıyarak intihar etmiş ağır yaralı olarak Zabtiye kapusuna kaldırmışlar, Filib de tulumbacıyı vurdu töhmeti ile yakalanup getirilmiş, fakat Kafesci Bedri delikanlının masum olduğunu, vak'anın bir cinayet -olmadığını söylemiş, gece Gure-bâ Hastahânesine götürülür iken yolda, Çakmakçılar yokuşunda ölmüş; cesedi Nakkaş paşa karakoluna bırakmışlar. Beylerbe-yindeki babasına haber verilmiş, ertesi gün •tulumbacılar ile Beylerbeyli bağçıvanlar tarafından kaldırılıp .Edirne kapusu dışında defnedilmiş. Vak'a- Abdulaziz devrinde, hicri 1281 (milâdı 1864-1865) yılında olmuş, Ka fesçi Bedri yirmi yedi yaşında imiş. Bu vak'a üzerine Remzî adında birinin kaleme aldığı 32 kıt'alık bir destan vardır. Kafesci Bedrinin ifâdesi karşısında zaptiye tarafından serbest bırakılan genç Filib Gedikpaşalı tulumbacıların nazarında Bedrinin kaatili olmak-dan kurtulamamış, ölümle teh-did edilmiş memleketi olan Sakız Adasına kaçmış».
Kafesci Bedrinin destanı, İstanbul Halk Evi tarafından çıkarılan «Halk Bilgisi Haberleri» dergisinin.'46 numaralı nüshasında (1935) neşredilmisdir, fakat kimin tarafından da neşre-dildiği yazılmamıştır; bize Vâsıf Hoca tarafından verilen destan sureti ile hayli farklıdır; Vâsıf Hocanın verdiği sûretde şâirin adı. «Remzî», dergideki destanda «Hüsmî» olup Ktfesci Bedrinin adı da «Ahmed» diyn yazılmışdır; dört kıt'a da noksan, 28 kıt'adır, bâzı kıt'alar dn hayli değişikdir. Biz daha düzgün bulduğumuz Vâsıf Hoca kopyesini aldık; Remzî bu uzun destanda vakayı evvelâ münte-hirin ağzından naklediyor (Kıt'a 1-24), cenaze törenini de kendi ağzından anlatıyor (kıt'a 25-32). Bu son kışımdan Remzinin tulumbacı Bedrinin arkadaşlarından olduğunu, vak'a gecesi Nak- , kaşpaşa fkarakolunda cesedi bek-liyenler arasından bulunduğunu
BEDRİ (Kafesci)
2376 -
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2377 —
BEDRİ ONBAŞI
öğreniyoruz.
-
Dostları ilə paylaş: |