BEKİR EFENDİ (Sâhifoiayar Deiizengm)
— Üçüncü Sultan Selim devri ricalinden; İs-tanbula 1744 -1745 arasında Anadoludan yalın ayağı yarım pabuçlu on beş yaşında bir bekâr uşağı olarak gelmiş idi, vilâyeti tesbit edilemedi; boylu boslu, güçlü kuvvetli bir gene irisi idi, hemşehri himâyesi ile Darbhâ-neye hammal olarak girdi ve uzun yıllar ham-mallık yapdı; son derecede zekî idi, fakat hevesi olduğu halde kaba ve ağır işi icâbı okuma yazma öğrenememiş, câhil kalmışdı, bir klişe hâlinde ancak adını yazabilirdi; Darbhâ-ne memurlarına hulul' etti, Darbhâne işlerini de iyi kavradığı için hamallıkdan kâtib-liğe (!?) yükseldi, bir müddet sonra Darbhâne-de mühim bir memuriyet olan Kepçe Kâtib-liğine terfi etti; giderek ayarcı, ayarcıbaşı oldu; nihayet Darbhâne Emîni, Üçüncü Sultan Selim zamanında da, Nizâmı Cedit ıslâhatında Darbhâne Nâzın oldu. Calışdığı ve nihayet bütün idaresini eline aldığı müessese dolayı-sı ile İstanbul sarrafları ile yakın münasebet tesis etmişdi; her halde meşru denilemez, en hafifinden tefe yolu ile büyük bir servet yapdı ve kendisine «Delizengin» lâkabı takılacak kadar nümayişli yaşamaya başladı; Nizâmı Cedidin başlıca tarafdarlarmdan biri oldu; mutaassıb muhafazakârlar ile yeniçerilerin düşmanlığını kazandı; İradı Cedide adı ile konulan yeni vergide büyük suiistimallere ka-rışdı, amme nefretini üzerine çekdi; 1807 de Üçüncü Sultan Selimi tahtdan çekilmeye
mecbur kılan • ve târihimizde Kabakçı Vak'ası diye de anılan yeniçeri ihtilâlinde pâdişahdan başları istenilen devlet erkânı arasında Delizengin Bekir Efendi ilk hatıra gelenlerden oldu ki, o tarihde 78 - 80 yaşlarında, çağdaşlarının tâbiri ile bir pîri fâni idi. Bâbıâlide Kür Odasına bitişik küçük bir odada boğularak Mam edildikden sonra gövdesinden ayrılan ak sakallı başı ihtilâlci yeniçerilere yollandı; ayaklar altında, tekmelenerek hakaret gördü; sonra bir çukura atıldı, kayboldu. Başsız cesedi ailesine teslim edildi, Karacaahmed mezarlığına defnolundu. Konağı ve yalısı ihtilâlciler tarafından yağma edildi.
Bu zâti, Darbhânede ayarcıbaşılık yapmış, çağdaşı diğer bir Bekir Efendi ile karışdırma-rnalıdır; öbür Sâhibiâyar Bekir Efendi vezir olmuş ve Paşa unvanı ile Halebde ölmüşdür.
Bibi. : Ebubekir Efendi, Vak'ai Cedid; .Ah- ; med Cevdet Paşa, Tarih; Osmanlı Tarih Encümeni Mecmuası, IV; Ata, Enderun Tarihi, III.
BEKİR EFENDİ (Şekerci Hacı) — Türk şekerciliğini dünya üzerinde şöhret yapan, Türk şekerciliğini yurd içinde ve dünyâ yüzünde tam hak ve salâhiyetle temsil eden Ha-cıbekir müessesesinin kurucusu; Kastamonu-nun Araç kazasında tesbit edemediğimiz 'bir tarihte doğmuşdur; torunu ve hâlen büyük müessesenin sahibi ve ikinci kurucusu Ali Muhiddin Hacıbekirin aile rivayetlerine dayanarak anlattığına göre evvelâ tahsil için Hami-diye Medresesine girmiş, sonra iş ve ticaret hayatını daha câzib bularak bir şekercinin yanında çırak olmuşdur ve 1777 yılında Bağçe-kapusunda, zamanımızda dünyâ şöhreti olmuş dükkânın bulunduğu yerde kendi hesabına şekercilik yapmağa başlamışdır; çıraklıkda biriktirdiği cüz'î bir parayı sermâye olarak kullanmış, işine canla başla bağlanmış, bilhassa lokum ve akîde şekerlerinde en üstün nefaseti elde etmeğe muvaffak olmuştur; şekerleri İstanbulda nam almış, İkinci Sultan Mahmud, Osmanlı sarayında en güzel akideler ve lokumlar yapıldığı halde Bâğçekapusundaki şekerci Bekirin şekerlerini sarayının mâmû-lâtına tercih etmiştir.
Bekir Efendi 1817 -1820 arasında hacca gitmiş, bu tarihden sonradır ki, müessese
BEKİROĞLU (Salâhaddin)
2432 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2433 —
BEKİR PEHLİVAN
«Hacıbekir» adını almışdır. (B.: Hacıbekir; Hacıbekir, Ali Muhiddin).
Büyük Türk şekercisinin, esefle kaydederiz ki, ölüm tarihi de bilinmiyor. Muhterem torunu, Abdülâzizin cülusundan bir kaç sene evvel (yâni 1858 -1861 arasında) doksan yaşını mütecaviz olarak ölmüşdür diyor. Bu takdirde 1860 -1863 arasında doğmuş olması ve 14 -17 yaşlarında da dükkân sahibi olmuş bulunması gerekir.
Abdülmecid zamanında İstanbulda yaşamış çok değerli İtalyan ressamı Preziosi'nin bir Türk şekercisi resminin Hacı Bekir Efendi olduğu rivayeti sâdece şirin bir yakışdırma-dan ibarettir.
Mehmed Ali Akbay
BEKİROĞLU (Salâhaddin) — Zamanımızın Sahhaflar Çarşısının üstün değerli Kitab-cılarından; 1899 yılında Erenköyünde eski tiren istasyonu civarında aile milki olan bir evde doğdu, babası Eğinli celeb Bekir Efendidir; üç kardeşin en küçüğü olup ilk tahsilini Koskoda Ragıb Paşa kütüphanesindeki ibti-dâî mektebinde yapmış, sonra Bayazıd ve Erenköy rüşdiyelerinde okumuş ve Haydarpaşa Alman Ticaret Mektebine girmiştir. Uzun boylu ve vücud yapısı da levendâne, gösterişli olduğu için Birinci Cihan Harbinde tashihi sin kanununa tâbi tutularak 1915 de on altı yaşında iken askere alınmış, 1. Kuvvei Seferiye 3. Fırka (Fırka kumandanı Refet Bey, Gnl. Refat Bele) erkânı harbiyesinde süvari postası olarak Kanal harekâtına, sonra 167. Alay müfrezesinde Kafkas harekâtına iştirak etmiş; Musul, Bağdat, Kütelamâreyi dolaşarak mezûnen İstanbula dönmüş, harb sonuna kadar Uzunköprünün Pav-li Köyü (Bugün Pehlivan köyü) istasyon kuman-v danlığı emrinde pasaport memurluğu yapar iken mütârekenin ilânı ile terhis edilmişdir. Baba mesleği olarak bir müddet toptancı et ticâreti yapmış, 1926 da ^ bir kasab
Pangaltıda
Salâhaddin Bekiroğlu (Resim : B. Seren)
dükkânı açmış, aynı, yıl
İçinde Musul meselesi
dolayısiyle otuz beş günlük ihtiyat askerliği, sermâyesinin yabancı elinde heder olmasına sebeb olmuş ve aslında mizacı da kasablıkla bağdaşamadığı için bir iki sene kadar işsiz dolaştıktan sonra 1928 de koltukçuluğa başlamış, bu meslekte de 1932 senesine kadar dört yıl kalmıştır.
Tahsili yarım kalmış olmasına rağmen okuma zevkini hiç bir zaman kaybetmemiş olan Salâhaddin Bekir oğlu, koltukculukda eline geçen kitapları hem karıştırıp okumuş, hem de satmış olduğundan son meslek olarak kitabcılıkda karar kılmış ve 1938 de Baya-zıdda Sahhaflar Çarşısının dışında 29 numaralı dükkânı tutarak ancak otuz lira sermâye ile tkitabcılığa başlamıştır, o küçücük dükkânda kazandığı para ile 1943 de evlenmiştir; Sahhaflar Çarşısı yangınından sonra, sabık İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Ör d. Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökayın himmeti ile yeni Sahhaflar Çarşısı kurulur ve sahhaf esnafı dükkân sahibi edilirken Salâhaddin Bekiroğlu da 1953 de bu çarşıda hâlen bulunduğu dükkâna yerleşmişdir ki, çarşıya hırdavatçılar çarşısı tarafından girildiğine göre birinci kısımda sol koldaki son dükkândır (B.: Sahhaflar Çarşısı).
İki erkek evlâd sahibi, hoş sohbet, adamdır; dükkânı bir satış yerinden ziyâde karışık bir depoyu andırır, dostlarına «bir nizama koyacağım» vaadi 1953 den beri süre gelmektedir, ama o dükkânın o hâlinde de bir şirinlik vardır (Ekim 1960).
BEKİR PAŞA — Onaltmcı asır sonları ile onyedinci asır başında yaşamış vezirlerden, Şehremininde Seyyidömer Mahallesinde kendi adına nisbetle anıla gelen camiin banisi; hicrî 1024 (Milâdî 1615) de vefat etmiş, Top-kapusu dışında Takkeci Camiinin karşısında Yalnız Selvi diye anılan kabristan sofaya def-nedilmişdir (B. : Bekirpaşa Camii).
Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.
BEKİR PAŞA (Defterdar) — On yedinci asır vezirlerinden; İstanbulda Marmara yalısında Davudpaşa İskelesinde sur dışında Da-vudpaşa İskelesi Mescidinin banisi (B.: Davudpaşa İskelesi Mescidi); Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, İkinci Osman ve Dördüncü Murad zamanlarında mâlî,
'.P
mülkî ve askerî vazifelerde ehliyed ve doğrulukla hizmet etmiş, tecrübeli, vakarlı, malûmatlı bir vezirdi; 1636 da Macaristanda Ta-meşvar valisi bulunur iken Erdelde isyan etmiş olan Rakociye karşı girişilen askerî harekât sırasında bir bozgunun suçu, hiç ilgisi olmadığı halde Serdar Nasuhpaşazâde Hüseyin Paşa tarafından bu zâtin üzerine yükletildi, vâlilikden azledilen Bekir Paşa elleri ve ayakları zincire vurularak İstanbula getirildi, yolda muhafızlarına: «Söyletirler ise hakikati öğrenirler, söyletmezler ise gadir ile şehid ederler» dediği rivayet olunur. İstanbulda Divânı Hümayuna çıkarıldığında kendisine müdafaa hakkı verilmedi, yaşı seksen sularında olduğu halde îdam olundu.
Bibi. : Naimâ, III.
BEKİR PAŞA (Kaptâmderyâ) — On sekizinci asır vezirlerinden, Ebûbekir Paşa diye de anılır; 1723 -1724 yılları arasında İstanbulda Aksarayda Çakırağa Cemii karşısında fevkaanî bir taş mekteb ile altında bir sebil yaptırmışdır (B.: Bekirpaşa Mektebi; Bekirpaşa Sebili). Doksan yaşını aşkın olarak hicrî 1171 (Milâdî 1757 -1758) yılında ölmüş ve hayır eseri mektebinin avlusunda def nedilmiş-di.
BEKİRPAŞA CAMİİ ,- Şehremininde Seyyidömer Mahallesinde Kızılelma Caddesinde kendi adını taşıyan sokakda, dört kagir duvar üzerine kiremit örtülü bir çatıdan ibarettir; kay de değer hususiyeti alelade bir yapıdır. 1955 -1960 arasında semt sakinlerinden Dr. İzzet Meriç ve bâzı hayır sâhiblerinin himmeti ile tamir edilmiştir. Banisi 1615 de vefat etmiş olub Topkapusu dışında medfun olan Bekir Paşadır; Camiin mimarı Hafız Ahmed Efendi adında bîr zât olup kabri camiin hazî-resindedir (1961).
Hakkı Göktürk
BEKİR PAŞA MEKTEBİ — Aksarayda Çakırağa Camii karşısında idi, mektebin banisi olup hicrî 1171 (milâdî 1757-1758) de vefat etmiş olan Damad Bekir Paşa da hayır eseri mektebinin avlusunda medfun idi; 'bir zamanlar İstanbulun pek ünlü mahalle mekteblerin-den biriydi, harab halde iken banisinin kabri ve bir sebiliyle beraber, Aksaray târihî sîma-
sını yok eden Menderes İmârı dediğimiz van-dal kazmaları kaldırdı.
BEKİRPAŞA SEBİLİ — Aksarayda Çakırağa Camiinin karşısında, ayni hayır sahibinin eseri bir taş mektebin altında idi, fevkaanî mekteb ile beraber harab bir halde, ss-bil, bir taşçı dükkânı olarak kullanılmakda idi; kitâbesindeki tarih beyti şudur:
İderken fikri târihin simaa bir nida geldi Ebûbekirin sebilü mektebin makbul ide Allah Sene 1136 (milâdî 1723)
Hayır sahibi Bekir yahud Ebûbekir Paşa bir ara kaptan paşalık yapmışdır, kabri de mektebinin yanında idi, Âksarayın târihî sî-masını yok eden Menderes İmârının vandal kazmaları ile mekteb ve kabriyle beraber kaldırıldı.
Bibi. : İ. Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri.
BEKİRPAŞA SOKAĞI — Şehremininin Seyyidömer Mahallesi sokaklarından, 1934 Belediye Şehir Rehberinin 10 numaralı paftasında, her iki başı Kızılelma Caddesi üzerinde gösterilmiş iki dirsekli bir sokakdır. Kızılelma Caddesinde, Millet Caddesi tarafından gelindiğine göre, birinci 'kavuşakda sol köşede sokağa adını veren Bekirpaşa Camii bulunmaktadır. Sokağın hemen bütün evleri bağçe-lidir, çoğu ahşab birer ikişer katlı yapılardır. Bu sokakdan Yoncalı Sokağına bir geçid vardır. Birinci dirsek dönülünce, sokağın ortasında bir gece kondu "görülür (!), öyle ki yol birden daralıp bir geçid hâlini almışdır.
Bekir Paşa Sokağı bütün boyunca bakımsız bir toprak yoldur (Kasım 1960).
Hakkı Göktürk
BEKİR PEHLİVAN (Kazıkçı Kara) —
Geçen asrın ortasında, Abdülmecid devrinin
baş pehlivanlarından; doğum ve ölüm tarih
leri bilinmiyor, hayatı da karanlık içindedir;
Türk güreş târihi üzeTinde çok çalışdığı halde
kaleminden dâima avâmî çeşnide güreş hikâ
yeleri çıkmış olan merhum Sami Karayel, Mu
allim Ahmed Hâlid Kitabevi tarafından neş
redilen «En Meşhur Türk Pehlivanları» adlı
eserinin 3. kitabını bu namlı pehlivana tahsis
ettiği halde hayatını aydınlatma yolunda pek
az şey söylemiştir; aşağıdaki satırları bu kitab-
dan alıyoruz: . . >
BEKİR PEHLİVAN
— 2434 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2435 —
BEKİR SIDKI
AKKOYUNLU KAZIKÇI
Kazıkçı Kara Bekir Pehlivan (S. karayelin kitabının kapağı)
«Akkoyunlulardan Sivasa hicret idüb yerleşmiş bir ailedendir, Sivasda doğmuşdür, pek gene yaşda karakucak güreşine başlamış, Yozgatlı meşhur Kara Manda, Tosyalı Kel Abdullah, Amasyalı Yörük Oğlu ve Tokadlı Deli Oğlan ile müthiş güreşler yapmışdır; sonra Ru-meliye geçmiş, Deliormanda yağlı güreşe başlamış, Kırkpınarda da baş pehlivanlar arasına girmişdir.
«Kazıkçı Kara Bekir iki metreye yakın boya mâlik, iri 'kemikli, fevkalâde müşekkel adaleli, iri elli, iri ayaklı, hiç yağı olmayan örs gibi bir vücûda sâhib imiş; onu görenlerden Suyolcu Mehmed Pehlivan şöyle anlatıyor:
— Kazıkçı İstanbula gelecek dediler, Yelken gemisi ile gelecek imiş, zâten o zamanlar hep yelkenlilerle sefer yapılırdı; duyan meraklılar Yemiş İskelesini dol-durmuşdu; gemiler de o zamanlar oraya yanaşır demirlerdi; rıhtım filân yok, ben de Fâtih Medresesinde bulunan pehlivanlarla ve Kazıkçının hemşe-rileri ile gittim; kayıkdan çıkdı, 40 - 45 yaşlarında idi, Hicaza hac fârîzesini ifâya gidiyordu ihtiyarlık çağma ayak basmış olmasına rağmen fevkalâde diri ve tu vana idi. Bir gece medresede yağladım, sırtında ense kökünden kuyruk
sokumuna kadar iki torik balığı
iriliğinde kabarmış adale parçaları vardı, çok çetin, acı pehlivandı.
«İstanbulda kaldığı günler içinde sarayda Abdülâzizin huzurunda saray baş pehlivanı Arnavudoğlu ile bir huzur güreşi yapdı, Ar-navudoğlunun parmağı çıkdığı için güreş yarım kaldı.
«Hac niyeti ile İstanbuldan ayrıldıkdan sonra Kazıkçı Kara Bekir Pehlivandan bahsedilmez olmuşdur; nerede öldü, nereye gömüldü bilinmiyor».
Akkoyımlu Kazıkjı Kara Bekir — Bu namlı baş pehlivanın sânında Sami Karayelin bir kitabı; 21x15 boyunda 55 sayfalık bir risale olub muharririn «En Meşhur Türk Pehlivanları» adındaki eserinin 3 üncü kitabıdır; 1942 yılında Muallim Ahmed . Halid. Kitabevi tarafından basılıp yayınlanan kitabın kabına bu namlı pehlivanın ressam Sezai tarafından çizilmiş muhayyel b i r resmi konmuştur. Kitab avâmî çeşni ile yazıl-mışdır; intişar ettiği tarihte 30» kuruşa satılmış-dır; bir müşâhid gibi anlatılan güreş sahneleri, muhavereler, tamamen uydur» madır; Fakat elimizde tek kay-nakdır; bu ba*
kımdan gaayetle kıymetlidir.
Bekir Sami Bey
(Resim : Türk
Meşhurlarından)
BEKİE SAMİ BEY — Devlet adamı, 1862 de Sivasda doğmuştur, Musa Paşa adında bir zâtin oğludur; tahsilini Galatasarayı Sultanide yapmış, İkinci Sultan Abdülhamid zamanında muhtelif memuriyetlerde bulunmuş, 1908 meşrûtiyetinde yeni devrin en aydın valilerinden biri olarak tanınmış, Millî Mücadele yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisine Amasya mebusu olarak iştirâketmişdir. Bir ara Meclis tarafından Hariciye Vekili seçilmiş ve 1921 Londra Konferansında hariciye vekili sıf atiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini temsil etmiş, fakat kendisine verilen salâhiyet dışında «Londra Mukavelenameleri» diye anılan bâzı anlaşmalar ya-
pub imzalaması avdetinde şiddetle tenkid edilmesine sebeb olmuş, imzaladığı mukaveleler Büyük Millet Meclisince tasdik edilmemiş ve Bekir Sami Bey vekâletden istifaya mecbur olmuş du.
1923 de İkinci Büyük Millet Meclisine Tokad mebusu olarak girmiş, 1924 de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucularm-biri olmuş, 1927 de siyasî hayatdan çekilmiş ve 1932 de dürüst, temiz, asîl vatandaş hâtırası bırakarak vefat etmişdir.
BEKİR SIDKI (Haddehânell) — İstanbu-lun eski bıçkın hayatı üzerine sekiz on parça manzume bırakmış bir bahriye neferidir, bu ansiklopediye kıymetine baha biçilmez notlar tevdi etmiş olan Üsküdarlı Vâsıf Hocanın ar-kadaşlarındandır; Arif Ağa adında bektâşî bir kahvecinin oğlu olu-b 1885 -1886 arasında Üsküdarda Divitcilerde doğmuş, iyi bir hoca-elinde sağlam bir ilk tahsil görmüş; babasının. mesleği, ve mensub olduğu tabakanın günlük hayat icâbı tulumbacılığa, bıçkınlığa, bahriye formasına heves etmiş, Haddâneye yazılmış ve 1905 -1906 yılları arasında henüz yirmi yaşlarında iken, yalın ayak yapılan bir tâlimde ayağına batan bir çividen aldığı mikrob ile
tetanosdan ölmüşdür. Vâsıf Hoca: «Yaşasa idi ve kendisini akran ve emsalinin pupa yelken açıldığı bıçkınlık âleminden kurtarabilse idi şiir istidadı o Kadar kuvvetli idi ki, belki o zamanın şuerâsı arasına girerdi» diyor. Manzumelerinden örnekler:
ŞARKI
Kûşei meyhanede neşvedârım Kış ortası geldi benim baharım Sol sâkii meclis aldı karârım Kış ortası geldi benim baharım
Pâyi şehbâzmdır âşıka mihrâb Nâz ile basma sen ey nûri şebab Gel otur karşıma ol âlicenâb Kış ortası geldi benim baharım
Yaman bakar senin bıçkın gözlerin Âşıkın âguşu güzelim yerin Ağzın öperken sen perî peykerin Kış ortası geldi benim baharım
Aferin ey yâri sâdık şekerleb Canıma taze can katmağa sebejj Vashn ile ihya eyledin bu şeb Kış ortası geldi benim baharım
DİVİDCİLERDE TOP ALİM AMÎN PÂKİZENİN EVİNDE MEKTEBLİ -BİR GENCİ BASMASI
Nasıl basdın nigâr ile civanı Sakalın tutuşa ey Topal İmam
Koca bir mahalle halkı önünde Nevreste beyimi eyledin bednam
Don paça nîm üryan karakolları Pâ bürehne dolaşır mı gül endam
Bakmamışsın âhû gözün yaşına Bulunur alacak bir gün intikam
Timûri Zâlime rahmet okuttun Ayağından asub itsünler îdam
BALIKPAZARINDA TOPUKLUNUN MEYHANESİNDE SAKİ YUVANIN EVLENMESİ
Bahkpazarmın, sahi hûbanı Topuklunun samur saçlı Yuvanı Eleni ile yatar iken bu gece Despot zangoç olup, çalmalı çanı.
. YİNE MEYHANE ÇIRAKLARINDAN VASİLİN EVLENMESİ
Bin üçyüz on dörtde evlendi Vasil Al şu çevreyi Mastori gözün sil Müşteriler çeker artık ayağı Kimden idecekler neşveyi tahsil
BEKRÎ MUSTAFA
— 2436
İSTANBUL
î
ANSİKLOPEDİSİ
_ 2437 —
BEKTAŞ (Debreli)
BİR ÇENGİ HAKKINDA
Gördün mü dün gece cengi Zeynebi Raksındaki cilve, hüner, edebi Onbin şâhid ister kıbtı demeğe Teni ger kokmasa o sekerlebi
BEKRÎ MUSTAFA — (B.: Mustafa ağa, Bekrî).
BEKRİMUSTAFA — On yedinci asır ortasında yaşamış namlı ayyaş Bekrî Mustafa Ağanın ölmez hâtırasından alınarak İstanbullu ağzından ayyaşlara alem olmuştur ve üç asır boyunca tazeliğini muhafaza ederek kullanıla gelmiştir; halk ağzında «Berî» sıfatının yerini almıştır; İstanbulda avam, bir ayyaş kasd edildiği zaman «bekrî» demez, «bekrimustafa» der; misaller:
Bir düğün evinde iki kadın konuşur:
-
Damad pek güzel maşallah..
-
Güzel ama., bekrimustafaymış...
*
Bir bakkal önünde:
— Şu çıplak ayaklı pırpırı oğlan her ak
şam bir galon sarab alır, kime götürür acaba?
— Kendi içer!.. Bekrimustadır o...
BEKRİMUSTAFAPAŞA ÇİFTLİĞİ —
On yedinci asır ortaladında Silivri Kapusu dışında İstanbul civarının en mâmur ve namlı çiftliklerinden biri idi; bir av hastası olan Dördüncü Sultan Mehmedin sık sık uğradığı yerlerden biri idi (B.: Mehmed IV.). Bekrî Mustafa Paşa o devrin Yeniçeri Ocağından yetişmiş, yeniçeri ağalığında bulunmuş vezirle-dendir.
Bibi.: Silâhdar Tarihi, II.
BEKRİMUSTAFA SOKAĞI — Haliç Fenerinde Hızırçavuş Mahallesindedir; Vodina Caddesi ile Çorbacıçeşmesi Sokağı arasında uzanır; Rifat Efendi Sokağı, Çilingir Sokağı ile 'birer dört yol ağzı yaparak kesişir. Vodina Caddesinden gelindiğine göre iki araba ancak geçebilecek genişlikde paket taşı ve kaba taş döşeli dik bir sokakdır; sağ köşede bir manav dükkânı, sol köşede Doğu Bank şubesi bulunup her ikisinin de kapuları Vodina Ca'dde-sindedir. Sokak boyunca 3-5 katlı kagir binalar sıralanmıştır, kapu numaraları 2-14 ve 1-17 arasındadır. Bir mandal - çekiç imalâthanesi, Bir bakkal ile beş tane de kapalı dükkân, bir doktar muayenehanesi vardır. Belediye zabı-
tasının Fener başkomiserliği de bu sokakta dır (Kasım 1960).
Hakkı Göktürk
BEKTAŞ (Çulha) — Çulha esnafından güzelliği ile meşhur bir delikanlı olub hırsızlığı yüzünden kovduğu Hakkı adındaki çırağı tarafından hicrî 1261 yılı şaban ayında (ağustos 1845) bir akşam kına gecesine giderken arkasından kahbece vurulub öldürülmüş ve anası ağzından adını tesbit edemediğimiz bir halk şâiri şu destanı yazmışdır:
DESTAN
-
Kulak vir ey koca hünkâr feryâde
Sahihsin sen de koç yiğit evlâde
Ömrümün varını verdiler bade
Kana kan isterim ferman cellâde
-
Kaşı gözü resim gibi evlâdım
Ne gaflettir izin verdim yolladım Kanlı kaatil kırdı kolum kanadım Kana kan isterim ferman cellâde
-
Güzeller içinde bir dâne Bektaş
Fidan boylu âhû gözlü sa-murkaş
Basarken bağrıma firâkiyle taş
Kana kan isterim ferman cellâde
-
Şehri İstanbulun o mihrü mâhı
Çulha idi çözük kaldı tezgâhı
Anasının göğe çıkarken âhı
Kana kan isterim ferman cellâde
-
Karalar giydi hep Topkapu halkı
Vuran evlâdımı o kahbe Hakkı
Pâyümâl olmasın şehidin hakkı
Kana kan isterim ferman cellâde t
-
Eli uzun olduğundan kovulan
Eski şakirdidir o tüysüz oğlan'
Zehirlidir küçük olsa da yılan
Kana kan isterim ferman cellâde
-
Yalın taban gelmiş idi yanına
Ne lâyıksa yapmış idi sanma
Reva mıdır girsin şimdi kaanına
Kana kan isterim ferman cellâde
-
Didi kâhyamızın kına gecesi
Altunbaş üstünde yeni al fesi
Ne bilem ki yokmuş gidib dönmesi Kana kan isterim ferman cellâde
9. Namaz kıldı evde vakti ikindi
Adamlık al çuhaları giyindi
Ana geç kalmaz tez döneriz didi
Kana kan isterim ferman cellâde
10. Küçük oğlum Hayri çekdi feneri Yürür önden birkaç adım ileri O p... görmüş ol iki biraderi Kana kan isterim ferman cellâde
is*»
11. Önce diriliş Bektaşi bıçaklarım
Hayriyi de nasıl olsa haklarım
İki gözüm iki çeşme ağlarım
Kana kan isterim ferman cellâde
12. Ayak sesin bile duymamışlar hiç
Aradan saplamış hançerini piç
Kahbece vurulmuş Bektaşi behiç
Kana kan isterim ferman cellâde
13. Bektaş feryâd etmiş yetişin yandım
Ciğerimin al kanıyla beyandım
Atılmış kaatile Hayri evlâdım Kana kan isterim ferman ceîlâde
14. Koşub tutmuş kaatili
bir dilâver Elde kanlı bıçağiyle
beraber
Hayrî ağlayarak getirdi haber Kana kan isterim fer-ferman cellâde
15. Düşüb düşüb bayılır
dul gelinim
Kucağında saçı bitmemiş yetim Gitti benim güzel
Bektaş yiğitim
Kana kan isterim ferman ceilâde
16. Sene bin ikiyüz altmış
sabânı
Toprağa verdim koç yiğit kurbânı
Nakşı hayâl olda hüsn ile ânı
Kana kan isterim fer-ferman cellâde
17. Dime pâdişaüıiîâ mü-
râhik oğlan
Ez başını küçük olsa
da yılan
Zindanla kalırsa adalet yalan
Kana kan isterim fer-ferman ceîlâde
18. Kitabı şeriat yazıyor
kısas
İster kellesin kes ister isen as Pâdişâhım yâreme
sen merhem bas Kana kan isterim ferman cellâde
19. Çift idiler tezgâhların başında Biri onbeş biri yirmi yaşında Ana âhı gözlerimin yaşında Sakın pâdişâhım ferman cellâde.
Vâsıf Hiç
BEKTAŞ (Debreli Senktraş) — Şâiri meçhulümüz bir manzume ile güzelliği övülmüş Beşiktaşda İskele yahud Köprü Hamamı denilen (ve 1958-1959 arasında Menderesin keyfî emriyle yıkılan sanat .şaheseri) hamamın yanında bir taşçı dükkânında işleyen arnavud bir taşçı civandır; bu manzume Çulha Bektaş adında bir delikanlının katli üzerine yazılmış
Dostları ilə paylaş: |