NUREDDİN es-SABUNİ (580/1184) Kimlik
Nureddin es-Sabuni adıyla şöhret bulan, ancak el-İmam Lakabıyla da anılan Buhara’da yetişip orada vefat ettiği için el-Buhari diye de bilinen es-Sabuni'nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hayatını Buhara’da devam ettiren, zengin ve itibarlı bir aileye mensup olan es-Sabuni'nin öğrenim hayatı hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Tacu't-Teracim'de İbn Kutluboğa, Keşfu'z-Zunun'da Katip Çelebi, el-Fevaidu'1-Behiyye'de Leknevi, es-Sabuni hakkında kısa bilgiler sunmaktadırlar. Bunlara göre es-Sabuni, Şemsu'l-Eimme el-Kerderi'den (562/1167) ders almıştır.
Sabun imal eden veya satan anlamına es-Sabuni nisbeti tam olarak bilinemeyen Nureddin es-Sabuni'nin arapçaya vakıf olduğu, Kelâm'ın karmaşık meselelerini açık ve anlaşılır bir tarzda çok güzel ifade ettiği eserlerinin tetkikinden anlaşılmaktadır. O'nun Kelâm'dan başka ilim dallarında eser verip vermediği henüz açıklığa kavuşmuş değildir. Acak Kelâm bilim dalında verdiği eserlerin tanındığı, özellikle el-Bidaye'nin bir çok defa istinsah edildiği görülmektedir.
Sade ve mütevazi bîr hayat yaşayan Nureddin es-Sabuni'nin Şeyh Reşidu'd-Din ile "Ma'dumun görülüp-görülemeyeceği" konusunda Farsça münazara yaptığı 347 Fahru'd-Din Razi ile Ru'yetu'llah, tekvin ve mükevven, Beka sıfatı konularında münazaralarda bulunduğu bilinmektedir.348
Fahru'd-Din er-Razi ile olan münazaraları onun hayatının sonlarına doğru Buhara’da cereyan etmiştir.349
Nureddin es-Sabuni'nin vefat tarihi 16 Safer 580/30 Mayıs 1184 olarak kaynaklar tarafından verilmektedir.350
Eserleri
Bekir Topaloğlu'nun beyanına göre Nureddîn es-Sabuni'nin üç eseri mevcuttur. Bunlar
1- Munteka
2- el-Kifaye
3- el-Bidaye
1- el-Munteka,
Şeyh Ebû'l-Huseyn el-Beşagari'ye ait Keşfu'l-Gavamid Fi Ahvali'l Enbiya adlı eserinin, es-Sabuni tarafından anlaşılmasını kolaylaştırmak ve hacmini küçültmek için yeniden ele alınmış şeklidir. Sabuni bu eserinde asıl müellife sadık kalmakla birlikte Ebû'1-Muin en-Nesefi'nin Tabsıra’sından da nakillerde bulunur. el-Muntaka' min İsmet'l-Enbiya isimli Sabuni'nin eseri konusunda, tatmin edici eski bir kaynağın zayi olmasını önlemiş olması ve nübüvvetin bazı önemli meselelerine dair değerli bilgiler ihtiva etmesi bakımından önem taşımaktadır.351
Fahru'd-Din er-Razi'nin aynı konuda yazdığı İsmetu'l-Enbiya isimli eseri, Sabuni'nin eserinden daha kısadır. O nisbette yeterli ve tatmin edici değildir.
es-Sabuni, el-Münteka’da, peygamber göndermenin ilahi hikmetinden ve peygamberin başer olmasının gerekliğinden bahisle, peygamberlerde üstünlük, sayılan, günahsızlıkları gibi konulara yer verir. Daha sonra Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyub, Hz. Yunus, Hz. Zekeriyya, Hz. İsa ve Hz. Meryem, son olarak Hz. Muhammed'den (s.a.v.) söz edilir.
2- el-Kifaye
Nureddin es-Sabuni'nin el-Kifaye fi'1-Hidaye isimli eseri Laleli Aşirefendi kütüphanesinde yazma olarak mevcuttur. Hacimli bir Kelâm kitabı olan el-Kifaye, tertip, üslup, usul ve ifade bakımından Maturidi Kelâmının önemli kaynaklarından biridir. Sabuni, bu kitabını el-Bidaye isimli eseriyle kısaltmıştır.
3- el-Bidaye
Sabuni'nin en yaygın eseri el-Bidaye fi Usuli'd-Din, kendi ifadesiyle el-Kifaye’nin kısaltılmış şeklidir.
Klasik Kelâm kitaplarının bütün ana konularını ihtiva eden el-Bidaye vasıtasıyla. Nureddin es-Sabuni'nin Kelâm ilmindeki ve tarihindeki yerini tayin etme imkanı bulunabilmektedir.352
Nureddin es-Sabuni, Maturidi Kelâm mektebine bağlı bir Kelâmcı olarak el-Bidaye’de söz konusu çizgiden ayrılmamakta, Maturidiliğin samimi ve mu'tedil bir savunucusu sıfatıyla Kelâm konularını açık ve sade bir tarzda ele alıp işlemektedir.353
Bilgi
İlim, bilgi kadim ve hadis olmak üzere ikiye ayrılır.
Kadim, Allah'ın zatı ile beraber bulunan ilimdir ki yaratılmış olanın bilgisine benzemez.
Hadis bilgi ise zaruri ve iktisabi; zorunlu ve kazanılmış olarak ikiye ayrılır. Zaruri bilgi, Allah Teala’nın "bilen'in nefsinde -kendisinin irade gayreti olmaksızın-meydana getirdiği bilgidir. Kişinin kendi varlığını ve açlık, susuzluk, haz, elem gibi değişik hallerini hissedip, kesin şekilde bilmesi buna örnektir. Bu tür bilgi bütün canlılarda mevcuttur.
İktisabi, kazanılmış bilgi, Allah'ın sebeplerine tavessül edip yapışan kişinin kendi gayret ve iradesiyle, onda meydana getirdiği bilgidir.
Bilgi edinme yolları, duyular, doğru haber ve aklın tefekkürü olmak üzere üçtür. Akıl, insanlara farklı şekilde dağıtılmıştır. Ancak "akıl" ismiyle yad edilebilecek kadar bir anlama gücünün bulunuşu, yaratıcı Allah'ın bilinmesi için yeterlidir. Böyle bir kişi Allah'ı bilmemekte özürlü sayılmaz.354
Alem
Alem, Allah’dan başka var olanların adıdır. Çünkü alamet kökünden gelen alem yaratıcısının varlığını gösteren belirtidir.
Alem, ayan ve arazlardan meydana gelir. Ayan (Aynlar) ise ya basit veya mürekkeptir. Basit olan cevherdir. Cüz'ü La yetecezza'dır. Mürekkep ise cisim olup en az iki cevherden oluşur. Cisimdeki parçaların bir araya gelişi Allah'ın icadıyladır.
Aynların (Ayan) arazlardan ayrı kalması düşünülemez. Arazlar hadis olduğundan arazlardan ayrı bulunmayan aynlar'da hadistir. Onları kadim varlık Allah yaratmış, onların iftirak, içtima, hareket ve sükun halinde olmalarım yaratıcı Allah sağlamıştır.355
Allah
Allah Teala Bir'dir, Ortağı yoktur. O, mutlaka kendinden ötürü ve zarureten var olmalıdır. Bu ise tek olarak düşünülür. Seneviyye, Mecusiler. Hristiyanlar, Tabiatçılar ve Eflakiyye'nin (felekçilerin) görüşleri yanlıştır.
Kainatın yaratıcısı Allah'ın cisim, cevher veya araz olması, suret ve şekil taşıması bir yönde veya yerde bulunması muhal'dir. Allah'ta asla ve kat'a yaratılmışlık belirtileri bulunmaz.
Mücessime ve Müşebbihenin istidlal ettikleri bazı müteşabih ayetlerle ilgili olarak Ehl-i Sünnetin takibettiği iki yol vardır.
1- Bu tür nass'ları kabul ve tasdik etmek ve iç manalarını Allah'a havale eylemek... Yüce Allah'ı zatına layık olmayacak şeylerden tenzih etmek. Bu, Selef-i Salihinin, öncekilerin yoludur.
2- Bu tür Nass'ları kabul etmekle beraber Allah'ın zatına layık olacak ve arap dilini konuşanların kullanışına uygun tarzda tevillerini araştırmak. Bununla birlikte yapılan te'vilin illa Allah'ın muradı olduğuna kesinlikle hükmetmemek, Bu da halefin, sonrakilerin benimsediği yoldur.
Selef metodu daha selametli, halef metodu ise daha sağlam ve kullanışlıdır.
Allah Teala kemal ifade eden sıfatlarla 356 vasıflanmıştır. Eksiklik, acz ve devamsızlık belirten şeylerden de uzaktır. Onun sıfatları sonradan var olup, daha sonra yok olan arazlar cinsinden değildir. Onlar ezelidir, ebedidir, kadimdir, zatıyla mevcuttur. Bu sıfatlar hiç bir yönden yaratılmışlarınkine benzemezler. Allah'ın diğer sıfatlarıyla birlikte tekvin sıfatı da ezeli ve ebedidir.
Allah, ahirette görülecektir. Dünyada, rüyada ise Hz. Ömerin "Kalbim Rabbimi gördü" demesine dayanarak görülebileceği mümkündür.357
Nübüvvet
Ehl-i Hakkın büyük çoğunluğu "Allah Teala’nın peygamber göndermesi mümkündür, akıl bunu kabul eder" demiştir. Bir kısmı "Hikmetin gereği olarak vacipdir" demiştir.
Yüce Allah'ta kullarına ait emir ve yasakların çıkması, akılların idrak edemeyeceği dünya ve ahiret mutluluğuna dair hususları onlara bildirmesi imkansız değildir. Hatta bu hikmettir, uygun bir şeydir. Allah bu işler için vahiy ile birini görevlendirir. Ve ona bir delil, alamet olmak üzere Mu'cize verir. Bu benzerini getirmekten insanların aciz kaldığını isbat eden şeydir. Yani münkirlere meydan okuduğu bir sırada nübüvvet iddia eden zatın elinde, tabiat kanunlarına aykırı olan bir hadisenin benzerini getirmekten inkarcıları aciz bırakacak şekilde vuku' bulmasıdır.
Peygaberin nübüvveti kendisinin haber vermesiyle sübut bulur.
Hz. Muhammed'in nübüvvetinin sübutu mu'cizeleriyle olmuştur. Bunlar akli, hissi ve haberi mu'cizelerdir. Akli mu'cizesi Kur'an-i Kerim'dir. Kur'an-i Kerim meydan okuyarak mu'cize olduğunu ortaya koymuş, onun henüz bir benzeri getirilememiş ve getirilemeyecektir. Hissi mu'cizeler de zatıyla ilgili olan ve olmayan şeklinde kısımlara ayrılmıştır. Geçmişe ve geleceğe dair verdiği haberler ise haberi mu'cizelere örnek teşkil eder. Peygamber insanların en akıllısı olduğu gibi en güzel ahlaka sahip olanıdır. O aynı zaman da günahsızdır, masumdur.358
Keramet
Keramet hak olup velilerin keramet göstermesi caizdir.
İnsan Ve Kaderi
Allah adalet ve hikmet sahibidir. O zulümden uzaktır.
İnsan, isteğe bağlı fiillerini yapmada istitaat, güç sahibidir. Bu güç fiille birlikte bulunur.
İnsan, kesb olarak vasıflandırılan iradi fiilini seçme hakına sahiptir. Kesbin yaratılması Allah'a ait olup seçimi ve sorumluluğu insana aittir. İnsan irade ve kudretini, istitatını kullanarak kesbinde doğrudan söz sahibidir. Yaratıcı Allahtır, kesbedici, fiili kendine mal edici insandır. İnsan fiillerini seçmede ve yapmada hür olup sorumluluk sahibidir."
Allah insanı güç yetiremediği şeylerle yükümlü tutmaz. Bakara suresinin son ayetinin başlangıç kısmında "Allah hiç bir kimseyi gücünün yeteceğinden başkasıyla mükellef tutmaz" buyurmaktadır. Ayetin sonuna doğru "Ey rabbimiz takat getiremeyeceğimiz şeyleri bize yükleme" buyurulmaktadır. Teklif ve tahmil ayn şeylerdir. Teklif, yapana zahmet ve külfet verecek bir işi sınamak için emretmek demektir. Yaparsa mükafat, yapmazsa ceza alır. Bu ise insanın yapabileceği hususlarda düşünülebilir. İmkansız olan hususlarda teklif söz konusu olamaz.
Meydana getirilen her şey Allah'ın iradesi, kaza ve kaderiyle olur.
"Allah'ın iradesi ilmi ile beraber yürür" dendiği gibi, "irade fiil ile beraber yürür" de denmiştir.
Allah kafirin küfrünü bildiğine göre, kafir Allah'ın ilim dairesinin dışına çıkamaz. Gerçekte Allah Teala, kafirin küfrünü imana kudreti olmakla beraber, onun kendi irade, ihtiyar ve seçimiyle dilemiştir. Aynı şekilde kafirin küfrünü ilim sıfatıyla da bilmiştir. Bu sebeple de Allah'ın emri, nehyi, mükafat ve cezası yerinde olmuştur. Allah Teala'nın irade ve ilminin taalluk ettiği şey, kulun, insanın, iradi ihtiyari fiili olunca, bunun faili olan insanın cebir, zorlama altında bulunduğu nasıl iddia olunabilir. Üstelik Allah Teala, insanın iradeye sahip olduğunu, "Dileyen iman etsin, dileyen de küfretsin" 359 ayetiyle açıkça beyan etmiştir. Allah'ın insanın fiillerine ait iradesi hem nakil, hem de akıl yönünden sabittir, insan ise iradesinin olduğunu kendi içinde inkarına yol bulunmayacak tarzda zorunlu olarak hissetmektedir. Öyleyse bu iki iradenin hiç birini inkara imkan yoktur.360
Küfür Allah Teala'nın kazası değil, kazasının eseridir. Çünkü onun kazası aynı zamanda O'nun sıfatıdır. Küfür ise, kulun, insanın sıfatıdır. Allah'ın buradaki kazası küfrü kafirin nefsinde kötü, çirkin ve batıl bir nesne olarak yaratmasıdır. Fakat bu insanın ebedi azabı hak edecek şekilde küfrü irade ve ihtiyür etmesi halinde olur. "Kazama razı olmayan, belama sabretmeyen ve nimetime şükretmeyen kimse kendisine benden başka bir rab arasın" 361 mealindeki kudsi hadisdeki kaza'dan maksad, insana kendi iradesi olmadan isabet eden hastalık ve musibetlerdir, insanın kendi iradesi ile giriştiği (küfür, isyan, günah gibi) fiillere ise nasihate muhtaç olmadan razı olacağı şübhesizdir. O halde bu tür şeyler yukarıdaki hadisin kapsamına girmez.362
Hidayet, Allah'ın insanda iradesi ve ihtiyarı olmakla birlikte, hidayeti doğru yola girmeyi yaratması demek olurken dalalet te aynı şekilde Allah'ın insanda sapıklığı yaratmasıdır.
Büyük günah işleyen ne kafir, ne münafık olur, imandan çıkmaz. Ancak büyük günah işleyen haramı helal saymaması ve yasağı hafife almaması gerekir.
Kişi aklıyla Allah'ı bulmak, bilmek ve ona inanmak zorundadır, iman akıl yoluyla vaciptir, ancak mükafat ve cezalar nass ile bilinebilir.
İman kalp ile tasdik olup, dil ile ikrar islam hükümlerinin uygulanabilmesi için şarttır.
Ahiret, kıyamet, kabir halleri için varid olan haberler haktır. Zira "Vuku bulması aklen mümkün olan bir şey hakkında nass varid olunca, onu kabul etmek ve ona inanmak gereklidir." 363
Dostları ilə paylaş: |