Kelam tariHİ 10 Kelâmın Tanımı: 10


SEYFU'D-DİN AMlDİ (551-631/1156-1233)



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə24/43
tarix15.01.2019
ölçüsü1,26 Mb.
#97180
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   43

SEYFU'D-DİN AMlDİ (551-631/1156-1233)

Kimlik

Hicri 551, Miladi 1156 yılında Amid'de, Diyarbakır'da doğdu, buraya nisbetle Amidi diye şöhret bulmuştur. Daha sonraları Hama ve Şam'da bulunduğu için Hamavi ve Dımaşki diye de anılmıştır. Sa'lebi ve Tağlibi olduğu söylenir. Fıkıhta önce Hanbeli sonra Şafıidir. Kelâm'da ise Eş'ari mezhebinin güçlü ve önemli bir temsil­cisidir. Lakabı Seyfu'd-din olan Amidi'nin asıl adı Ali b. Ebi Ali b. Muhammed b. Salim'dir.

Amidi, ilköğrenimini Diyarbakır'da (Amid) yaptı. Kur'an-i Kerimi ezberledi. Hanbeİi fıkhını öğrendi. Devrinin ilim merkezi Bağdat'a giderek orada Hanbeli fıkhı konusundaki bilgisini derinleştirdi, Hadis okudu.

Amidi'nin Bağdat'ta ikametinden bir müddet sonra Şafii mezhebine geçtiği görülür. Bu konuda Şafii bilginlerden İbn Fadlan diye meşhur olan Ebû'l-Kasım Yahya b. Fadıl'ın Amidi üzerinde etkili olduğ anlaşılıyor, İbn Fadlan Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Cedel, Kelam ve Mantık bilimlerinde derin vukufıyeti olan bir alim olarak bi­liniyor. 383 İbn Fadlan'ın Amidi üzerinde özellikle akli ilimlerde derinleşmesinde et­kisinin büyük olduğu aşikardır.

İbn Fadlan'dan söz konusu ilimlerde derinleşmekle kalmayan Amidi, ondan ayrıca îlm-u Hilafta okuyup bu bilim dalında da temayüz etmiştir.

Seyfu'd-Din Amidi bu arada Yahudi ve Hıristiyanlardan Felsefe dersleri aldı. O böylece Kelâm ve Felsefe'de devrinin en yetkili ve bilgili ilim adamı haline geldi. Ancak Felsefe'yi iyi bilmesi ve bu ilim dalıyla meşgul olması fakihlerin tepkisine sebep olunca Şam'a geçmek zorunda kaldı. Ancak orada da akli ilimlerle meşgul olmaya devam etti. Şam'da Şenabeddin Sühreverdi ile tanıştı.

Amidi, 592/1195 yılında Şam'dan Mısır'a geçmiştir. Mısır o devirde Selahaddin Eyyubi'nin oğlu Melik el-Aziz yönetiminde bulunuyordu.

Mısırda ilmi çalışmalarla dopdolu bir yirmi yıl geçiren Amidi, bir yandan Nasıriyye medresesinde öğretimde bulunurken diğer yandan eserlerinin pek çoğunu burada kaleme almıştır.

Amidi'nin şöhretinin artması, başarısı ve ilmi faaliyetleri, özellikle bazı fakihleri kıskandırdı. Amidi, imanının bozukluğu suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Akidesinin bozukluğu ve felsefe ile uğraşması ileri sürülerek kanını helal kılan bir fetva sultana takdim edilmiştir. Ancak Sultan insaflı bîr başka bilginin görüşüne uyarak Amidi'yi korudu. Fakat Seyfu'd-Din Amidi, aleyhindeki havadan etkilenerek Mısır'dan gizlice tekrar Şam'a, oradan Hama'ya gidip yerleşti.384

Hama'da Emir Melik el-Mansur, Amidi'yi himaye etti, Mansuriyye medrese­sinde ders vermekle görevlendirdi. Onu mali bakımdan bol gelir ve maaşla destekledi. Amidi, Hama'da hayatının belki en verimli ve istikrarlı dönemini yaşadı. En önemli eserlerini burada yazdı.

Bu eserler arasında bilhassa Kelâm'da Ebkaru'l-Efkar, Mantıkta Dekaiku'l-Hakaik, Felsefede el-Mübin fi Elfazi'l-Hukema ve'l Mütekellimin ve Keşfu't-Temvihat fi şerhi'l-İşarat zikredilmeye değerdir.

Emir Melik el-Mansur"un vefatından sonra Dımeşk'e geçen Amidi, orada Emir Melik el-Muazzam onu Aziziye medreselerinin başına getirerek ders vermesini sağlamıştır. Şam'da Usul-i Fıkha önem vererek el-İhkam fi Usul-i el Ahkam ile onun muhtasarı Munteha es-Sul'u yazdı.

Melik el-Muazzamm ölümünden sonra Şam emiri olan Melik el-Eşref medre­selerinde Tefsir, Hadis ve Fıkıhtan başka ilim okutulamayacağına ve felsefe ile meşgul olanları süreceğine dair ferman çıkardı ve Seyfeddin Amidi’yi de Aziziye med­resesi müderrisliğinden azletti. Yaşı epeyce ilerlemiş olan Amidi Hayatının son günlerinde evine çekildi. Nihayet 631/1233, senesinde 80 yaşında iken Şam'da vefat etmiştir.385

Kişllik

Amidi hakkında genel kanaat onun usulcü, mantıkçı, cedelci ve hilafiyatçı olduğu şeklindedir. O dinin iki aslında da eserler sahibidir. O akli ilimlerde imam idi. Devrinin Kelâm, mantık ve usûl ilimlerinde en zekisi ve güçlüsü idi. Gazzali ile başhyan Felsefi Kelâm'ın en seçkin temsilcilerinden biri olan Amidi, Felsefe ve mantığı çok iyi bilmesinden dolayı bu disiplinleri Kelâmi konuları anlatımda us­talıkla kullanmıştır.

Hakkında akidesinin bozuk olduğuna dair çıkan dedikoduların yersiz olup, doğru olmadığını İbn-i Kesir söyler.386 Amidi, gerçekte alim, fazıl, inancı sağlam, amelinde salih, samimi, muhakkik ve müdakkik bir kimse idi. Amidi yetiştirdiği talebeler ve bıraktığı eserlerle bunu ispat etmektedir.

O Mısır ve Şam ulemasının sultanı unvanını taşıyan İz. b. Abdusselam ile meşhur tarihçiler îbni Ebi Usaybiya ve Ebû Şamme'ye hocalık etmiştir.

Amidi bir Kelâmcı olarak devrinin en parlak simasıdır. Kelâmi eserlerinde fel­sefi izahlara sıkça rastlanır ve mantık kurallarını gayet güzel kullandığı görülür. O, sem'i delilleri sadece semiyat konularında kullanmıştır. İlahiyat bahislerinde nakle müracat ettiği az görülürken nübüvvet konularında kullanmıştır. İlahiyat bahislerinde nakle müracat ettiği az görülüken nübüvvet konularında ise akli izahlara fazlaca raslanır. O, bu metoduyla felsefi Kelâmdan örnekler sunar.

Amidi kendisinden önceki Kelâmcılardan ziyadesiyle yararlanmış, Şehristani, Razi, Gazzali, Cüveyni ve Bakıllani'den yer yer iktibaslarda bulunup onlarla aynı itikadları paylaşmışdır.

Amidi, İslam dışı dinler ile İslam içi fırkaların görüşlerini açıklıkla münakaşa eder hatta bazen kendisinden önceki ehl-i sünnet Kelâmcıların görüşlerinin aksine görüşler ortaya kor ancak onun asıl amacı muhaliflerin iddialarının batıl, ehl-i hakkın görüşlerinin doğru, hak olduğunu ispat etmektir.387

Eserleri

Amidi çeşitli bilim dallarında 20 kadar eserin sahibidir. Onun eserlerini 3 ana grupta toplamak mümkündür.



1. Kelâm

1- Gayetu'l Meran fi ilmi'l Kelâm

2- Ebkaru'l Efkar

3- el-Meahiz ala'l İmam er-Razi

4- Risale fi ilmi'l Kelâm

5- el-Livau'1-Aziz

2. Usul-u Fıkıh

1- el-İhkam fi Usuli'l-Ahkam

2- Müntehau's Sul

3. Felsefe

1- Dekaiku'l Hakaik

2- el-Mubin fi El-Fazı'l Hukema ve'l Mütekellimin

3- Rumuzu'l Kunuz

4- Tekfu't-Temvihat

5- el-Bahir fi ulumi'l-Evail ve'1-Evahir

Aynca onun Cedel'e, ilm-i Hilafa dair eserleri de vardır.388


Görüşleri

Seyfuddin Amidi'nin Kelâmı görüşlerini bir bütün olarak Gayetu'l Meram fi ilmi'l Kelâmda bulmak mümkündür. O bu eserini 8 kanun üzerine tertip ve tanzim etmiş, daha sonra bu kanunlardan bazılarını kaidelere, kaidelerden bazılarını da tarafla­ra bölmüş, Böylece Kelâm'ın ana konularını bir düzen içinde ele alıp incelemek imkanı bulmuştur. 389


Bilgi

Bilginin kaynağı nazardır, akli araştırmadır, insan akli araştırma ve sebeple­rinden yoksun olunca, kendisinde asla kesinlik, kararlılık bulunmaz.

İlim, bir takım külli kavramlardan sonra insanda oluşur.

Eşyanın bilgisi insanda bilkuvve mevcuttur. Sözgelimi insan ikinin çift olduğunu bilir. Bu bilgi insanda potansiyel olarak vardır. Bedihi ilim aklın bir dış kavrama, delile ihtiyaç duymaksızın tasdik ettiği ilimdir. Delil ile hasıl olan bilgi bedihi değildir.390


Alem-Varlık

Varlık, yok iken var olmuştur. Onun var olması kendi zatından dolayı ol­mayıp, başkasının onu var etmesi sebebiyledir. Her var olan kendi varlığı itibariyle mümkindir, çünkü varlığı bir başkasına bağlıdır.

Adem, yani yokluk varlığı meydana getiremez. Varlığın yok iken var olması için bir müreccîh gereklidir. Bu müreccih ise varlığın dışında bir mümkin varlık ol­mayıp vacip bir varlıktır. Bu da zatı itibariyle var olan Allah'tır. İçtima, İftirak alemin bu halde oluşu, değişiklikler, çokluklar alemin kendi kendini yaratamadığının delilidir. Alemi ve içindekileri Allah yaratmıştır.391

Allah

Allah'ın zatıyla kaim sıfatları vardır. Bunlar zat üzerine zaid ezeli, vücudi sıfatlar olup bir takım haller değildirler. Kıdem, varlıklardan hiç birisinde bulunma­yan Allah'a has bir sıfattır. Allah'ın kadim iradesi vardır. O, bu iradesini yaratma es­nasında eşyanın var olmasına tahsis eder. Ancak O, hiç bir zaman ne kendi varlığında ne de bir başkasının yaratmada hiç bir şeye muhtaç değildir. Aynca O, birtakım ga­yelere de malul değildir, O'nun fiillerinde beşeri anlamda bir amaç, fayda aranmaz. Allah'ın şerleri yaratması, yokluktan varlığa çıkarmasıdır. Şer zaten nisbi bir ma­nadır, izafi bir durumdur, iştir.

Allah'ın ilmi bütün varlıklara taalluk eder. Varlıklar ve oluşlar yenilenmek, değişmek ve çeşitlenmekle birlikte, Allah'ın mutlak ve Kadim ilmi bunlara taalluk eder.

Kudret sıfatı da bütün mümkünlere taalluk eder, ancak irade sıfatının tahsis ve temyizine göre ilahi takdire uygun olarak kullanılır. O kendisi ile icadın, yaratmanın hemen bulunduğu sıfat değildir. Başka bir deyişle Kudret sıfatı ilahi irade ile uyumlu olarak kullanılmaya hazır bir sıfattır. Allah kadir'dir.

Allah'ın Kelâm sıfatı da zatıyla kaim, kadim bir sıfattır. Bunun açıklamasında farklı ifadeler, anlaşmazlıklar vardır. Sebebi ise Kelâm sıfatının nisbetleri, taallukları ve çeşitli tezahürleridir. Kelâm sıfatının taallukları çeşitli ve çok olup Kelâm sıfatı ise bir tektir. İlahi sıfatlar zatla kaim olup, zat asla değildirler. Aynca her sıfat bir başkası da değildir.392

İnsan

İnsanın fiilleri Allah'ın mahlukudur. Onun kudretinin delilindedir. Nitekim insanın fiilleri de ilahi iradenin kapsamı dışında değildir.

İnsan fiillerinin bizzat ve bir irade vasıtasıyla yaratıcısı değildir. Bunun böyle olduğu yaşanan dünyada gözlenmektedir, insanın soyut anlamda fiili kendi başına meydana gelmemektedir. Ancak bu fiilin meydana gelmesinde insanın hadis kudreti­nin tesiri vardır.393

Bu tesir ise asla icad, yaratma değildir. Kesb ile halk arasında fark vardır.

Kesb; hadis kudretin makdurudur. Halk ise kadim kudrete muzaf olandır. Ka­dim kudretin makdurudur.

Allah'ın fiililerinde salah ve aslaha riayet mecburiyeti yoktur, o fiillerinî bir maksada bağlı olarak yapmaz. Ancak Allah hakimdir. O işlerini ilim ve iradesine uy­gun olarak yapar. Fiillerin güzelliği ve çirkinliği zati vasıflarından olmayıp şeriatın onlar hakkında verdiği hükümler dolayısıyladır.394


Nübüvvet

Nübüvvet aklen caiz, fiilen de vukuu bulmuştur.

Nübüvvet, Nebi'nin zati vasıflarından, kesb ve ameli sebebiyle kazandığı bir mana değildir. Ayrıca Allah'ı veya kendisinin Peygamber olduğunu bilmesinden kay­naklanan bir sıfat ta değildir. Peygamber, daha önce de Allah'ı bilebilir, fakat bu bilme Peygamber olmayı gerektirmez. Nübüvvet Allah'ın "Rseulüm, Nebim" diye­rek seçtiği kimseye O'nun ihsan ve nimetidir.395

Nübüvvet, caiz ve mümkündür. Nebi akim tek başına anlıyamayacaği husus­ları insana öğretir.

Nebi'nin doğru olduğuna mucize delalet eder. Allah mucize ile Peygamberleri­ni tasdik eder. Mucize kendine özgü şartları taşır. Nübüvetin bilfiil vuku bulmasına en güzel örnek Peygamberimizin Peygamberliği ve onun Kur'an mucizesiyle te'yid ve tasdik edilişidir. Hz. Muhammed'in Peygamberliği ve O'nun Kur'an'ın icazı ile tasdik edilişi bu konuda her türlü bilgiyi ve belgeyi sunmaktadır.396

Ahiret

Varlıkların yok olduktan sonra iadeleri aklen caiz, naklen vaciptir, vuku bu­lacaktır. Bu konuda cevher olsun, araz olsun fark yoktur.

Haşr, neşr, kabir azabı ve suali, sıratın kurulması, mizan, cennet ve cehen­nem, havz, mü'minlere ve asilere şefaat, sevap, ikab bütün bunlar mümkündürler. Hepsi hakkında kitap, sünnet ve icma'-ı Ümmet'ten deliller vardır, bunları tasdik gerekir.397

Îmamet

İmamet konusu, dinin temel konularından (Usulu'd-Diyanat) olmamakla bir­likte Kelâmcılar kitaplarında adet olarak yer verdiklerinden temas etmekte yarar vardır.

Aslında imamet vaciptir. Bu Müslümanlara akıl yoluyla değil şeriat yoluyla, başka bir deyişle imamet aklen değil, şer'andır. İmametin Şer'an olduğunun delili, Hz. Peygamberin (s.a.v.)'in vefatından sonra müslümanların icma'ıdır. İmametin vücubuyla ilgili ihtilaf yoktur. Ancak imamet makamına tayin edilecek kişi üzerinde anlaşmazlık vardır.

Müslümanların işlerinin görülmesinde, huzur, sükun ve adaletin tesisinde İslam'ın hükümlerini yerine getirmede imam'ın gerekli olduğu ortadadır. Fakat bu konu en fazla ihtilafın bulunduğu bir husustur. İmamiyye, tayinin nassla olduğunu iddia ederken, ehl-i hakk seçimle olduğunu söylemiştir. Ancak İmamiyye'nin iddi­asına delil teşkil edebilecek kesin bir nass yoktur.

İmamın kendisinde bulunması gereken bazı şartlar vardır, imamette hulefa-i raşidinin sıralanması Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.a.) şeklindedir. Sahabenin hepsini hayırla yad etmek ve onlar hakkında hüsnü zanda bu­lunmak gerekir.

Amidi, Gayetü'l Meram'da değişik görüşleri vermekle birlikte, kendisi ehl-i sünnetin bir temsilcisi sıfatıyla onların anlayışını benimseyip haklılığını ortaya koymaya çalışır.398



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin