MAC FARLANE, CHARLES
(l 799, İskoçya - 1858, ?) ingiliz gezgin.
1816-1827 arasında italya'da yaşadıktan sonra 1827-1828'de ilk istanbul yolculuğunu yaptı ve gözlemlerini ertesi yıl Londra'da yayımlanan Constantinople in 1828 kitabında topladı. 1847-1848'de yapmış olduğu ikinci Türkiye yolculuğunun gözlemleri ise Turkey and his destiny adıyla iki cilt halinde 1850'de Londra'da basılmıştır.
Mayıs 1827'de italya'dan yola çıkan Mac Farlane izmir'e gelir ve yörede l yıl kadar kalarak Çeşme Yarımadası'nı, Sakız'ı, Bergama, Soma, Manisa ve çevrelerini gezer. 21 Mayıs 1828'de ise denizyoluyla istanbul'a ulaşır. Osmanlı-Rus Savaşı'nın kızıştığı bir dönemde yapılan bu yolculuğun gözlemleri daha çok politik mahiyettedir. Kentte önemle anlatılan binalar bile kışlalardır. Yazar, II. Mahmud'un bugünkü haline getirmiş olduğu Selimiye ve inşaatı henüz bitmiş olan Davud Paşa kışlalarından söz eder. Ayrıca Dolmabahçe sırtlarında süvari bölükleri için yeni bir kışla yapılmıştır. Aksine III. Selim tarafından Levent Çiftliği'nde yapılmış olan kışlalar harabe halindedirler. Padişahın cuma namazını Eyüp'te ve Kurban Bayramı kabulünü Topkapı Sarayı önünde seyreden Mac Farlane, ekimde İstanbul'dan ayrılır. Bu ara yazın bir kısmını Büyükada'da bir Rum ailesinden kiraladığı evde geçirir. Bu münasebetle Isa Tepesi (Hristos) ve Ayios Nikolaos (Aya Nikola) manastırlarından ve Adalıların Macar adını verdikleri deniz kıyısındaki gezinti yerinden söz eder.
Memleketinde tarihçi ve yazar olarak ün kazanan Mac Farlane 20 yıl sonra, yanma 16 yaşındaki oğlunu da alarak ikinci bir istanbul yolculuğuna çıkar. Bu yolculuğun gözlemleri çok daha ayrıntılı ve ilginç olmalarına rağmen aynı zamanda da son derece olumsuzdur. Yazara göre son 20 yıl içinde hemen her şey kötüye girmiştir. Türklerin Tanzimat reformlarını yürütebileceklerine inanmayan Mac Farlane, Ermeni ve Rumların bu konuda katkıda bulunacaklarından da şüphe eder. Diğer yabancıların etkisinden de kuşkulandığı gibi çoğu zaman kendi vatandaşlarını da esirgemez. Örneğin 1831'de yanan ingiltere Elçiliği binasını yeniden inşa etmek için kraliyetin korular ve ormanlar müdürlüğü istanbul'a, memleketinde
adı sanı bilinmeyen Smith adında bir mimar göndermişti (aslında W. J. Smith, İngiliz Parlamentosu mimarı William Bary'nin çizmiş olduğu planlar üzerine inşaatı yürütmek için gönderilmişti). Oysa 7 yıldan beri, binanın inşaatı bitmediği gibi maliyeti giderek yükselmekte ve bunun yanı başında Smith başka inşaatlarda çalışmaktadır. Beyoğlu'nda ahşap tiyatronun yerine yenisini yapmakta (1847'de yanan Naum Tiyatrosu), büyük mezarlığın yanında tıbbiye okulunu (Gümüşsüyü Hastanesi) inşa etmekte, padişah, paşalar ve Ermeni bankerleri için birçok binalar planlamaktadır.
Mac Farlane, genellikle Osmanlı gözlemlerinde II. Dünya Savaşı ertesine kadar görülecek bir yorumun ilk temsilcilerinden biridir. Ona göre Osmanlılar zi-raatlerini geliştirmeli sanayi kurma fantezilerine girmemelidirler. Ermeni bankerlerinin, özellikle Dadyan Ailesi'nin(->) girişimi ile kurulan fabrikalar, Hereke ipek ve Halı Fabrikası, Bakırköy Baruthanesi ve Zeytinburnu'ndaki dökümhane, gemi tezgâhları ve dokuma tezgâhları, ki bunlar için ilginç ve ayrıntılı bilgiler verir, Mac Farlane'e göre Osmanlı maliyesini dolandırmak için uydurulmuş girişimlerdir.
20 Temmuz 1847'de Plymouth'dan yola çıkıp 7 Ağustos'ta istanbul'a varan Mac Farlane'e göre İstanbul 20 yıl öncesi kadar pis, hattâ sokaklar eskisinden beter bir haldedir ve kaldırımlar yapılmamıştır. Batı kolonisi ve Levantenlerin en önemli gezinti yeri olan Tepebaşı (Petits Champs), 20 yıl öncesi gibi zemini düzeltilmemiş, çukurlarla dolu ve toz toprak içindedir. Tek yemlik gezinti yerini mezarlıktan ayıracak biçimde bir demir parmaklığın yapılmasıdır. Fakat her zamanki gibi, kahve, dondurma ve limonata dükkânları kalabalıktır ve bir orkestra valsler, polkalar ve Ros-sini ile Bellini'nin operalarından parçalar çalmaktadır.
Mac Farlane'in karşılaştığı en önemli yenilik Haliç köprüleridir. Ağır taş köprüler yerine hafif, ahşap, yüzen ve açılabilir köprüler yapılmasını olumlu karşılar ve Galata Köprüsü'nün bir Rum tersane kalfası tarafından yapılmış olduğunu yazar. Paralı olan ve ücretin az olmasına rağmen kalabalıktan dolayı önemli bir gelir sağlayan köprülerden dolaylı iki sahil arasında gidiş geliş çoğalmış, özellikle yabancılar istanbul yakasına daha sık ve kolay gider olmuşlardır. Eskiden bir yabancının suriçine gitmesi için resmi makamlardan izin alması gerekirken şimdi Avrupalı hanımlar bile tek başlarına Kapalıçarşı'ya alışverişe gitmektedir. Böylece Türk halkı yabancılara alışmış ve çok daha hoşgörülü olmuştur. Bununla birlikte bu durum daha çok Kapalıçarşı'nın ve büyük camilerin dolaylarında geçerlidir ve kentin içerilerine doğru ilerlemeye cesaret edenler halkın tepkileriyle karşılaşabilirler. Yazara göre kentin iç mahalleleri yangınlardan harap bir hale gelmiş ve çoğu zaman terk edilmiş bir durumdadır. Mahalle aralarını ve yangın yerlerini bahçe ve bostanlar kaplamış, kent birbirinden
Dostları ilə paylaş: |