VI. Mehmed
Galeri Alfa
3 Temmuz 1918'de V. Mehmed'in ölümü üzerine, Sadrazam Talat Paşa, yanında harbiye nazırı ve şeyhülislam olduğu halde Çengelköy'e giderek kendisine durumu bildirdiler ve padişahlığını kutladılar. Ertesi gün Topkapı Sarayı'nda geleneksel cülus töreni ile V. Mehmed'in cenaze alayı aynı saatlerde yapıldı. VI. Mehmed sanı ile tahta çıkması kararlaştırılan Vahideddin' den önce saraya gelen devlet erkânı Mustafa Paşa Köşkü'nde toplandı. İstimbotla Sarayburnu'na gelen yeni padişah buradan saraya çıktı ve Bâbüssaade önünde törenle karşılandı. Yanında Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa vardı. Bağdat Köşkü'ne doğru yürünürken bastonunu istedi. Çengelköy'de unutulduğunu öğrenince "Bu bir felaket!" dedi. Yorumcular, yeni padişahın ilk sözünün "felaket" olmasını, yakın bir tehlikenin kanıtı saydılar. Vahideddin, bir süre dinlendikten sonra, yeni veliaht Abdülmecid Efendi(->) ile hır-ka-i saadeti ziyaret etti. Bu sırada V. Mehmed'in cenazesi de Hırka-i Saadet Daire-
si önünde hazırlanmış bulunuyordu. Buradan, Bâbüssaade önüne gelindi. Kısa bir duadan sonra tahta oturdu. Veliaht, şehzadeler, devlet erkânı, ayan ve mebuslar, komutanlar, ulema ve ruhani reisler biat ettiler. Cülus sırasında Muzıka-i Hümayun marşlar çaldı. Fakat yıllardır Bâbüssaade önünde cülus töreni yapılmadığından gelenekler unutulmuştu. Eski usul alkış yapılamadı. Törenden sonra Vahideddin, V. Mehmed'in cenaze namazında bulundu ve Eyüp'e kadar giderek defnim izledi. Ertesi gün istifasını veren Talat Paşa kabinesini görevde bıraktı.
Büyük acılar ve kayıplarla biten bir savaşın sonunda tahta çıkan Vahideddin'den herkes başarılar bekliyordu. Vahideddin de kendisinden çok şeyler bekliyor ve "Ben devlet ve memleketime hizmet ümidinde bulunmasaydım Çengelköy'de rahat rahat oturur, bu bâr-i azîmi kabul etmezdim. Bu yaştan sonra mezarıma padişah diye yazdırmak hevesinde değilim" diyordu. Memleketi İttihatçıların mahvettiğine, V. Mehmed'in de onlara oyuncak olduğuna inanıyordu. İlk iş olarak Enver Pa-şa'nın başkumandan vekili sanını, başkumandanlık erkân-ı harbiye reisi olarak değiştirdi. Kendi adının, irade-i seniyyelerin altına değil, eski devirde olduğu gibi yukarısına yazılmasını emretti.
Kısa sürede İstanbul halkı arasında yeni padişahla ilgili bir dizi söylenti yayıldı. Yıllardır sıkıntı içinde, aç ve hastalıklı yaşam süren halk, Vahideddin'in tebdil gezip kötülükleri tek tek saptadığını, her şeyi düzelteceğini konuşmaktaydı. Bu nedenle cülus gününde olduğu gibi 31 Ağustos 1918'deki kılıç alayında da İstanbullular sokaklara döküldü. O gün on çifte filika ile denizden Eyüp'e giden yeni padişahı iskelede şehzadeler ve devlet erkânı karşıladı. Buradan türbeye yaya yüründü. Vahideddin, Yeniçeri Ocağı'm kaldıran büyükbabası II. Mahmud'un pelerinini omzuna almıştı. Herkes bunu İttihad ve Terakki Fırkası'nı kaldıracağına bir işaret saydı. Kılıcı kimin kuşatacağı da sorun olmuş, Vahideddin sonunda, o sırada İstanbul'a gelen Şeyh Sünusi'yi tercih etmişti. Dört atlı saltanat arabası ile dönüşte, Edirne Kapısı'ndan geçilirken kendisine bu kapının anahtarı takdim edildi. Henüz Eyüp'te iken, Talat Paşa, Boğaz'dan düşman tayyarelerinin geçtiğinin öğrenildiğini bildirdiğinde, düşmanların medeni olduklarını, böyle dini bir tören sırasında taarruzda bulunmayacaklarım söyledi. İzleyen günlerde düşman tayyare filoları İstanbul'un çeşitli semtlerine bombalar attı.
Ertesi gün mabeyn-i hümayunda çalışırken, İstanbul'u çok harap bulduğunu bildirdi ama, kendi döneminde bayındır olması dileğine ses çıkartmadı. İzleyen günlerde de kabir ziyaretlerinde bulundu ve yangın yerlerini inceledi. 21-27 Ağustos a-rasındaki tayyare hücumlarında ölen ve yaralananlar oldu.
Vahideddin'in tahta çıktığı günlerde I. Dünya Savaşı hemen her cephede Osmanlı ordularının da yenik düşmesiyle bitmek üzereydi. Almanya ve Avusturya ateşkes is-
temişti. Bu öneriye katılmak gereğini duyan Vahideddin, Talat Paşa'yı istifaya zorladı. 8 Ekim 1918'de kabine çekildi. Yeni hükümeti kurmak için bir hafta çalışan Tev-fik Paşa'dan mühür alınarak Ahmed İzzet Paşa sadrazam atandı. Yeni hükümette Hürriyet ve İtilaf Fırkası'ndan gelen nazırlar çoğunluktaydı. 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkesi imzalandı. Bununla Boğazların savaş gemilerine açılması, ordunun derhal terhisi, silah ve cephanenin müttefiklere teslimi gibi çok ağır koşullar kabul e-dildi. Buna karşın halk, barış geleceği için umutluydu. 2 Kasım 1918 gecesi, İttihad ve Terraki liderleri İstanbul'dan gizlice kaçtılar. Bunlar, Enver, Talat, Cemal Paşa üçlüsü ile Dr. Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir beylerdi. 8 Kasım 1918'de de İzzet Paşa kabinesi istifa etti. Yeni kabineyi Tevfik Paşa kurdu ve Osmanlı tarihinin son sadaret a-layı 11 Kasım'da düzenlendi. 13 Kasım günü, İtilaf devletlerinin 55 parçadan oluşan donanması İstanbul'a geldi. 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan gemisinin bulunduğu donanmadan, aynı gün karaya asker çıkarılmaya başlandı. Boğaz'ın Anadolu yakasının yukarı kesimine Yunan birlikleri çıktı. İstanbul Rumları, ellerinde Yunan bayrakları olduğu halde Averof zırhlısı karşısında sevinç gösterileri yaptılar. İngilizler ise Haydarpaşa'dan başlayarak demiryolu güzergâhını işgale öncelik verdiler. Bu olayla İstanbul'da işgal devri ya da mütareke dönemi denen 4 yıllık acı günler başladı. Daha ilk günden halk arasında azınlıkların Müslümanlara işkenceler uyguladıkları, Senegalli askerlerin ise sokaklarda kadınları yakalayıp ısırdıkları, çocukları kesip yedikleri gibi asılsız şeyler konuşulur oldu. Ancak, tutuklamalar devam ettiği gibi işgalcilerin oluşturdukları merkez ve karakollarda da işkenceler yapılıyor, evler zorla sahiplerinden alınıyordu. Kadınların peçelerinin yırtılması ise ilk günden olağanlaştı. Sansür uygulanan basın, olayları ayrıntılı veremediğinden halk arasında yanlış ve abartılı haberler konuşulmaktaydı.
Vahideddin, tüm bu gelişmeler karşısında hiçbir varlık gösteremediği gibi, saltanat değişikliği nedeniyle toplanan Mec-lis-i Mebusan'da ilk ve son kez göründü. 21 Aralık 1918'de çoğunluğu İttihatçılardan oluşan Meclis-i Mebusan feshedildi.
30 Ocak 1919'da İstanbul'da tutuklamalar yoğunlaştırıldı ve başta İsmail Canbu-lat, Hüseyin Cahid (Yalçın), iaşeci Kara Kemal ve Ziya Gökalp olmak üzere 27 İttihatçı da gözaltına alındı.
8 Şubat günü, İstanbullular âdeta bir tiyatro sahnesi izlediler. Fransız general Franchet d'Esperey, Romalı komutanların zafer alaylarını andıran bir törenle ve azınlıkların çılgın alkışları arasında Galata'dan Beyoğlu'na çıkarak Fransa Elçiliği'ne gitti. Bu, güya, 1453'te Türklerin eline geçen İstanbul'un kurtarıldığını ima eden bir gösteriydi. 3 Mart günü Tevfik Paşa istifa etti ve 4 Mart günü oluşturulan Damat Ferid Paşa kabinesi savaş suçlularının yargılanması işine öncelik verdi. Bu amaçla Divan-ı Harb-i Örfî Kararnamesi yayımlandı. Oluşturu-
VI. Mehmed'in biat töreni. Galeri Alfa
lan Divan-ı Harb, eski sadrazam Said Halim Paşa'yı, eski şeyhülislam Musa Kâzım Efendi'yi ve İttihatçı eski nazırları tutuklattı. Bunların sayıları 60'ı buldu. 8 Mart günü ise Ermeni taktil ve tehcirinden sorumlu tutulan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Beyazıt Meydanı'nda asıldı. Bu yargı-lamasız idam, İstanbul'da üzüntü yarattı.
İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi'n-de Yunan işgalinin başlaması üzerine Damat Ferid Paşa istifa etti. 16 Mayıs 1919'da ise, Mustafa Kemal Paşa, bir gün önce Va-hideddin'le yaptığı görüşmeden sonra 9. Ordu Kıtaatı müfettişi olarak Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı (bak. Atatürk ve İstanbul).
19 Mayıs günü yeni kabinesini kuran Ferid Paşa, padişahın isteği üzerine Şûra-yı Saltanat'ı toplantıya çağırdı. 26 Mayıs günü Yıldız Sarayı'nda Vahideddin'in kısa söyleviyle başlayan oturumda genel durum görüşüldü. Fakat burada alınan kararların uygulanması olanağı yoktu. 28 Ma-yıs'ta Bekirağa Bölüğü'nde(-») tutuklu bulunan 67 kişi İngiliz kuvvetlerince Malta' ya sürgüne gönderildiler. Kentte, Türk Oca-ğı'mn ve başka kuruluşların düzenlediği mitingler sürmekteydi (bak. Fatih Mitingi; Kadıköy Mitingi; Sultanahmet mitingleri). Divan-ı Harb tarafından tutuklatılanlar arasında Milli Kongre Reisi Dr. Esat Işık(->) ile Tevhid-i Efkâr gazetesi sorumlu müdürü Talha Ebüzziya da vardı. Vahideddin, 15 yıla mahkûm olan eski şeyhülislam Musa Kâzım Efendi'yi affetti.
6 Haziran 1919'da Yıldız Sarayı'nın, V. Mehmed'e ait harem dairesinde yangın çıktı ve sarayın bazı bölümleri yandı. Bu yangını söndürmeye belediyeden, kolluk güçlerinden ve işgalci birliklerden gelen olmadı. Vahideddin'in, üstüne pardösü giyindiği gecelik entarisi, arkasında yalandan ağlayan bekçibaşı ile yangını izlerken "Milletimin ocağı yanarken benim evim
yanmış ne ehemmiyeti var?" dediği rivayet edilir.
Ali Fuad Bey'in (Türkğeldi) Görüp İşit-tiklerim'de anlattığına göre Vahideddin basım yakından izliyor ve bazı konularda duyarlılık gösteriyordu. Örneğin 7 Kasım 1919 günü Çit Kasrı'nda, elinde Said Molla'nın çıkardığı İstanbul gazetesi olduğu halde "Kadın Zihniyeti" ve "Kütüphanelerdeki Küflü Kitaplar" başlıklı yazıları göstererek bunlarla İslami geleneklere saldırıldığmı ve halife sıfatıyla protesto ettiğini bildirmiş, Babıâli'ye, Bâb-ı Meşihat'a birer tezkire yazılmasını istemişti. Fakat, sözde kalan bu müdahalelerinin arkasını izlemek gücünde değildi. Temsil ettiği devletin yalnız siyasi ve askeri değil, parasal gücü de kalmamıştı. İstanbul'da satılığa çıkarılan kum torbalan ile balta, kazma., kösele, dekovil rayı, nal demiri, eğe, hurda demir vb şeylerden elde edilecek paralarla aylıkları ödenemeyen kamu görevlilerine avans verilmesi düşünülmekteydi.
21 Temmuz 1919'da üçüncü kabinesini kuran Damat Ferid Paşa, Anadolu'daki Ku-va-yı Milliye hareketine karşı, Kuva-yı İnzibatiye'yi etkili kılmak için çaba gösterdi. Ferid Paşa'nın istifası ile 2 Ekim 1919'da sadrazam olan Ali Rıza Paşa, Meclis-i Mebusan seçimlerinin yapılmasını sağladı. İstanbul'da seçimlere katılım yüksek oldu. Saltanat hükümeti ile Kuva-yı Milliyeciler arasında ilişkiler yumuşadı ve Bahriye Nazırı Salih Hulusi Paşa görüşmeler için Anadolu'ya gitti. En önemli konu ise meclisin nerede toplanacağı, hükümet merkezinin İstanbul'da kalması veya taşınması sorunuydu. Meclis-i Mebusan 10 Ocak 1920' de Fındıklı Sarayı'nda toplandı. Vahideddin, sözde hasta olduğu için açılışta bulunmadı. Söylevini Damat Şerif Paşa okudu. Kuva-yı Milliye'yi temsil eden Rauf Bey (Or-bay) İstanbul'a gelerek saltanat hükümetiyle temaslarda bulundu.
Dostları ilə paylaş: |