MELAMÎLİK
382
383
MELAMÎLİK
Üçüncü devre Melamîlerinden Abdülaziz Mecdî Tolun.
TETTVArjivl
narak 25 Ağustos 1529'da sorguya çekilmiş, Ebussuud Efendi'nin de katıldığı bu sorgulama sonunda Şeyhülislam İbn Kemal'in verdiği fetva üzerine Atmeydanı' nda 12 müridiyle birlikte idam edilmiştir.
Henüz 21 yaşında iken katledilen ve bu nedenle Oğlan Şeyh lakabıyla tanınan İsmail Maşukî, babası Pir Ali Aksarayî'den sonra kutup tanınmakla birlikte bu sıfatla İstanbul'da sürdürdüğü faaliyetleri çok kısa bir dönemi kapsamaktadır. Önce Aya-sofya ve Bayezid camilerinde verdiği vaazlarla dikkati çekmiş, ardından Edirne'ye giderek bir süre burada kalmıştır. İsmail Maşukî aracılığıyla yürütülen bu faaliyetlerin sonucunda Melamîliğin orta ve üst tabaka arasında taraftar bulduğu, özellikle İstanbul'un esnaf kesiminde fütüvvet ahlakını ön plana çıkaran bir kültürel zemin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Fakat daha önemlisi, Melamîliğin bu dönemde Sipahi Ocağı bünyesinde gerçekleştirdiği örgütlenmedir. Tarikatın kendisine yönelik siyasi baskılara karşı bir bakıma destek bulduğu bu zümre, aynı zamanda. İstanbul'daki Melamî örgütlenmesinin de çekirdeğini oluşturmaktadır. Buna benzer bir yapılanma, Bektaşîler tarafından Yeniçeri Ocağı'nda gerçekleştirilmiş ve siyasi olayların merkezindeki bu askeri odakların gündelik hayatta kurdukları ittifaklar ile çatışmalar, her iki tarikat arasındaki ilişki boyutunu da gözler önüne sermiştir.
Melamîliğin İstanbul'da yaygınlaşmasında İsmail Maşukî'den sonra en önemli rolü, onunla birlikte şehre gelen Yakub Helvaî Efendi oynar. Pir Ali Aksarayî'den hilafet alan ve kızıyla.evlenmek suretiyle mürşidine damat olan Yakub Efendi, 1529'da İsmail Maşukî'nin katledilmesinin ardından Akka'ya sürülmüş, fakat bir süre sonra I. Süleyman (Kanuni) (hd 1520-1566) tarafından bağışlanarak İstanbul'a dönmüştür. Yakub Efendi'nin İstanbul'a bu ikinci gelişi, Melamî örgütlenmesi açısından büyük önem taşır. 1548-1555 arasında Bozdoğan Kemeri'nde kendisine ait odalarda İstanbul'un ilk Melamî merkezini faaliyete geçiren Yakub Efendi, "kit-mana riayet" gereği tarikatını gizlemiş ve çevresinde daha çok bir Bayramî şeyhi olarak tanınmıştır. Helvaî Tekkesi adıyla ünlenen bu Melamî merkezi, Yakub Efen-di'den sonra yine aynı aileye mensup şeyhler tarafından idare edilmiştir. Tekkenin ikinci postnişini Hasan Efendi, Pir Ali Aksarayî'nin kızından torunu ve Yakub Efendi'nin de damadıdır. Yerine oğlu Ah-med Efendi (ö. 1644) geçmiş ve vefatıyla Helvaî Tekkesi'ndeki Melamî meşihatı son bulmuştur.
1548-1644 arasında yaklaşık bir yüzyıllık Melamî faaliyetine tanıklık eden Helvaî Tekkesi'nin aslında geleneksel anlamda bir tarikat merkezi olmadığını, sonradan diğer tarikatlarca tekkeye dönüştürüldüğü düşünülebilir. Aile kurumuna öncelik veren ve kan bağına dayalı hilafet geleneğini sürdüren Anadolu Melamîliğinin bu ilk merkezi, bir yandan da faaliyetlerini şehir dışında sürdürmek zorunda kalan Hüsameddin Ankaravî (ö. 1556), Hamza Bâlî (ö. 1561) ve Hasan Kabadûz (ö. 1001) gibi Melamî kutuplarının İstanbul'daki temsilciliğini yapmış, tarikat içi haberleşme ağında kilit noktalarından birini oluşturmuştur.
İsmail Maşukî'nin 1529'da katledilmesinden Helvaî Tekkesi'nin 1548'de faaliyete başlamasına kadar geçen dönemde Bayramî Melamîliği İstanbul dışında, özellikle Rumeli'de yaygınlaşmış ve bu yeni sosyokültürel oluşum 16. yy'ın ikinci yarısından itibaren İstanbul'un tasavvuf hayatına damgasını vurmuştur. 1529-1548 dönemi bir bakıma, Melamîliğin İstanbul'da karşılaştığı dini-siyasi muhalefet nedeniyle kendi içine kapandığı ve örgütlenme faaliyetlerini şehir dışına kaydırarak Rumeli kökenli tasavvuf akımlarıyla ilişkiye girdiği bir zaman kesiti olarak değerlendirilebilir. Nitekim İsmail Maşukî'den sonra Melamî kutbu öTari Ahmed Sarbân (ö. 1546), Balkanlar'daki Bedreddinî zümreleri arasında yaşayan heterodoks eğilimler ile Kalenderî-Bektaşî mistisizmini, kendi temsil ettiği Şiî-Batınî tasavvuf anlayışıyla bütünleştirerek bu dönemde Rumeli Melamîliğinin temellerini atmıştır. Melamîliğin Rumeli coğrafyasında geçirdiği bu dönüşüm, daha sonraki yüzyıllarda tarikatın gerek idari yapılanmasında, gerekse felsefesinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Diğer yandan bu dönemde Melamîliği geçici bir süre şehir hayatından soyutlama-
yı başaran klasik Bayramîlik, Sultanse-lim'deki YavsîBaba Tekkesi'nde Sünnî aki-" deye dayalı tasavvuf anlayışını, medrese kültürüyle bütünleştirerek sürdürmektedir. Muhyieddin İskilibî ailesine mensup şeyhlerin geliştirdikleri bu resmi tasavvuf anlayışı, 1566'ya kadar tekke meşihatım üstlenen Musliheddin Sirozî (ö. 1519), Ab-durrahim Müeyyidî (ö. 1537), Bahaeddin-zade Muhyieddin Mehmed (ö. 1545), Ab-durrahman Hatıfî ve Nasrullah Efendi (ö. 1566) tarafından temsil edilmiştir.
Rumeli Melamîliğinin önde gelen mutasavvıflarından Ahmed Sarbân, İsmail Maşukî'den hilafet almış ve mürşidinin idamından sonra tarikat içinde kutup olarak tanınmıştır. Melamiler üzerindeki yoğun baskı nedeniyle tarikatı Hayrabolu'dan yönetmek zorunda kalan Ahmed Sarbân, yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla İstanbul'un mistik kültürünü derinden etkilemiş, özellikle Rumeli Melamîliğinin şehir hayatında kökleşmesini sağlamıştır. On İki İmam'a olan bağlılığı, onu aynı zamanda Rumeli Bektaşîleri arasında da yaygın bir üne kavuşturmuş, şiirleri Bektaşî edebiyatının en seçkin örneklerinden sayılmıştır. Ahmed Sarbân'ın faaliyetlerine zemin hazırlayan ve Melamîliği Balkan coğrafyasına yayan mistik etkilerin kökenini, İsmail Maşukî'nin 16. yy'ın başlarında gerçekleştirdiği Edirne seyahatine kadar geri götürmek mümkündür. Ahmed Sarbân'ın bu sırada İsmail Maşukî'ye intisap ettiği ve aldığı hilafet gereğince tarikatı as-ker-esnaf zümre arasında yaygınlaştırdığı açıktır.
Ahmed Sarbân'ın yetiştirdiği halifeler, birbirini izleyen iki kuşak halinde faaliyet göstermişlerdir. Bunlardan birinci kuşağa mensup "Tap Tap" lakaplı Şah Ali
Üçüncü devre Melamîlerinden Bursalı Tahir Bey.
Dostları ilə paylaş: |