KÜIJHANBEYLERİ
Genellikle sefihane bir hayat süren ve hamamların külhanında yaşayan kimselere verilen ad. Bunların piri, Külhânî-i Lâyhâr olup, kendisi de hamam külhanında yatar, şarap tortulan içerek yaşarmış.
istanbul külhanbeylerinin ilk olarak bir araya geldikleri yer, Gedikpaşa Hamamı' dır. 11-15 yaşlarındaki kimsesiz çocuklar, "Apaş Tekkesi" demlen hamam külhanında "destebaşı" unvanlı amirleri tarafından imtihana tabi tutularak kabul edilirlerdi. Külhanbeyi adayının o gün çarşıdan topladığı erzakla pişen yemek törenle yendikten sonra bir ayin yapılır, bu ayine "kardeşlik merasimi" denirdi. Kardeş olarak iki kişiye bir gömlek giydirilir, Fatiha okunarak merasim bitmiş olurdu.
ilk zamanlar lonca gibi bir teşkilata sahip olan külhanbeyleri, daha sonra dilencilik, hırsızlık yapmak, haraç toplamak suretiyle geçinmenin yolunu buldular. Dilenmeye genel olarak iki kişi olarak çıkmaları da "tarikat-ı külhaniye" nizamı olarak kabul edilirdi. 16-23 yaşları arasındaki yetişkin külhanbeyleri de eskiden istanbul'da kış mevsiminde "meydan süpürgesi" denilen büyük süpürgelerle çamurlu yolları temizlerlerdi. Kendilerine ait işlerden akşam yurtlarına dönen külhanbeyleri, yemekten sonra bir vakit şarkı, türkü, gazel söylerler, bağlama, çifte nekkare, saz çalarlar, peçiç, aşık, tavla benzeri oyunlar oynarlardı. Kumar oynamak kesinlikle yasaktı. Bazen de kestane pişirir, salep yapar, mısır patlatır, daha sonra da uykuya çekilirlerdi.
19. yy'ın sonlarından itibaren külhanbeyi tabiri genellikle toplum içinde asalak olarak kendi başına yaşayan ve serserilik yapan, ipsiz sapsız, belirli nizama tabi olmayan kimseler için kullanılmaya başlamıştı. Bu gibi kimselere "kopuk" da denirdi. Külhanbeylerinin muhakkak bir lakabı bulunur, birbirlerine bu lakaplarla hitap ederlerdi. Seyrekbasan Osman, Raconcu Cafer, Kavanoz Mehmet gibi lakaplar, onları toplumun diğer insanlarından farklı kılardı. Onların nazarında sarhoşluk, kumarbazlık, yalancılık, sahtekârlık, karmanyolacılık gibi işler sıradan sayılırdı.
Külhanbeylerinin meşguliyetleri ve yapmakla övündükleri çeşitli marifetleri bulunurdu. Cakalı boyun kırmak, omuz vurmak, dirsek çarpmak, çoluk çocuğa laf atmak, kadınlara sarkıntılık etmek, koç çarpıştırmak, kabara kabara gezmek, bazen de dayak yemek bu gibi kimseler için şıradan davranışlardı.
Birbirlerine hitap ederken "İmanım, eyvallah, yakarım, yandan gel, araba mısın tekerlek" gibi kalıplaşmış sözleri kullanırlardı.
Külhanbeyleri, son dönemde de hamamlarda faaliyet göstermekten geri durmazlardı. Hamamlarda zorla gecelerler, müşterinin yükte hafif pahada ağır eşyalarını da çalarlardı. Malını soran müşteriyi de "hamama girerken sende böyle bir şey yoktu" diyerek döverler ve hamamdan kovarlardı. Külhanbeylerinin bir kısmı evlerinde, bir kısmı bekâr odalarında, bazıları da sabahçı kahvelerinde yatıp kalkarlardı.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra külhanbeylerinin azgınlıkları son derece artmış, güvenlik güçleri bunlarla baş edemez olmuştu. Cumhuriyet dönemiyle birlikte toplumsal düzenlemeler de gündeme gelmiş, külhanbeyleri de 1930'lu ve 1940'lı yıllarda ortadan kalkmışlardır.
Bibi. (Ergin), Mecelle, I, 964, 1199; R. E. Koçu, Patrona Halil, ist., 1967, s. 54-62; Ahmed Rasim, Eşkâl-i Zaman, ist., 1969, s. 57-60; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 91-96; "Külhanbeyi", TDEA, VI, 36; R. C. Ulunay "Kabadayı, Külhanbeyi ve Mahalle Tosunları", istanbul için Şeh-rengiz, ist., 1991, s. 127-129; Sadri Sema, Eski istanbul'dan Hatıralar, ist, 1991, s. 68-79. UĞUR GÖKTAŞ
Dostları ilə paylaş: |