MANİSALI MEHMET PAŞA
298
299
MARCHEBEUS
konferanslarda da maninin değeri ve derlenmesi üzerinde durmuştur. Göksu Dere-si'nde dolaşan kayıklardaki kadın ve erkeklerin birbirlerine "mani atma'larım örneklerle veren bu konferansta, bir bölümü bugün de bilinen maniler söylenmiştir. Bir erkeğin okuduğu bir maniye bir kadın başka bir mani ile cevap vermektedir: Şu gelen kimin kızı, /Feracesi kırmızı, /Şakağında gül açmış / Sandım seher yıldızı. * Ay aydındır varamam, /Bir demet gül olamam, /Ay buluta girerse/Bağlasalar duramam.
Kûnos'un derlemesinde yer alan 401 maniden 328 tanesi Maniler adıyla 1924' te yayımlanmıştır.
Ahmed Rasim, ikinci cümlesi "Biz istanbul çocukları" diye başlayan bir yazısında, Ahmed Vefik Paşa'nın Lehçe-i Os-mânt'deki mani tanımım vererek paşanın maniyi bilmediği şeklinde bir değerlendirme yapmakta ve bu türü tam bir milli nazım örneği olarak göstermektedir. Ancak o, manilerin "edebî tedrisat" kitaplarında kendilerine birer yer bulabilmesine de, az da olsa şaşmaktadır. Ahmed Rasim, maniyi sadece edebi bir tür olarak ele almamakta, onun musiki yönüne de dokunmaktadır. Manicilerin, "kafiye ve redif" yerine "ayak"; benzer kafiyeyi hazırlıksız olarak bulmaya da "ayak bulmak", "ayağı ayağa getirmek" diye adlandırdıkları da bu arada yer almaktadır.
İstanbul'un 20. yy'ın başlarındaki hayatının en canlı şahitlerinden biri olan Ahmed Rasim, Beyazıt'ta Merdivenli Kahve' de, Eski Saraçhanebaşı'nda Yüksek Kah-ve'de, Unkapanı'nda, Çeşme Meydanı' nda, Firuzağa'da, Kasımpaşa'da, Üsküdar' da, Yenimahalle'de, Selamsız'da özellikle ramazan aylarında kurulan kahvelerde "Semai imtihanları" gibi "mani imtihanla-rı"mn da yapıldığını yazmaktadır. Döneminin en iyi semai okuyucusu olan Zibidi Ra-şid, aynı zamanda iyi bir mani atıcısı idi. Onun, meşin kabı üzerine iki kat kalın muşamba kaplı defterinde, ayak ayağa dizili 2.000 civarında mani yazılı olduğunu yine Ahmed Rasim'den öğrenmekteyiz.
Gerek Ahmed Rasim, gerek Osman Cemal Kaygılı(->) "mani okuma" ve "mani at-ma"da usta olan pek çok maniciyi saymaktadırlar. Meşhur musikişinas ve hanende Kel Ali Bey, "çingene ağzı" denilen manilerde Muhsin Bey, hanende Nasib Hanım, Zibidi Raşid, hanende Gülistan ünlü okuyucular olarak sayılırken Çiroz Ali, Acem İsmail, Bakırköylü Zil İzzet, Üsküdarlı Vasıf, Perişan Halil, Ahmed De-rûnî de mani atıcıları olarak sayılmaktadırlar. Bunlar arasında Dolmacı Mihran, Balıkçı Agop, Baladı Nesini gibi gayrimüslim olanlar da önemli birer yere sahiptirler. Maniler, "Çingene ağzı"ndan başka, "kül-hanbey ağzı", "çağnaksız", "sallı" gibi tarzlarda da söylenirdi.
Mani atma işi, topluluk huzurunda, kahvehanelerde gerçekleştirilirdi. Kahvehanelerde, kılarnet, çığırtma, çifte nara, darbuka ve zilli maşadan meydana gelen muzıka ile alafranga bir marş, nihavent makamından kıvrak türküler söylenir, çif-
tetelli gibi oyun havaları çalınır, sonra "mani faslf'na girilirdi. Ancak günlük hayatın çeşitli safhaları da mani atılması için uygun ortamı sağlayabilirdi.
Daha çok İstanbul'a has olan bir mani söyleme usulü de, birkaç maninin arka arkaya getirilerek bir katar oluşturmasıdır. Bu maniler bir olayı anlatan; bir yer, kişi, hayvan veya eşyayı tanıtan ve her dörtlüğü kendi arasında kafiyeli olan bir destanı meydana getirir. Böylece anonim edebiyatın ürünü olan maniden, âşık edebiyatının ürünü olan destana geçilmiş olur. Bu tür mani katarlarından meydana gelen destanlar arasında İstanbul'un semtlerini anlatanların sayısı oldukça fazladır. Bedesten, Sandal Bedesteni, Saraçhane, Ayazma, Simkeşhane, Kız Kulesi, yalılar, seyran yerleri, Eyüp vb bu destanlarda anlatılır. Yalıların anlatıldığı destanda âdeta adım adım Boğaziçi dolaşılmaktadır: Istinye körfezin dolaş, / Yeniköy'de etme savaş, / Ta-rabya'da eğlenilmez, / VarBüyükdere'ye yanaş.
Bedesten faslında ise, bir bölümü bugün çoktan unutulan meslek erbabı anlatılmaktadır: Bir kapıda fincancılar, /Etrafında kolancılar, /Kuyumcular bir kapıda, /Dolaşmada mey atıcılar (bak. bekçi manileri).
İstanbul manileri arasında semt adlarıyla ilgili olanları, daha çok cinaslı olarak görülür. Yer adları, bazen gerçek şekliyle, bazen de halk dilindeki şekliyle yer alır: Bağlarbaşı, / Üsküdar Bağlarbaşı, / Senin sinen ayna mı, / Her gelen bağlar başı. "İyi bin, /İşte meydan işte at, /Biner isen iyi bin. /Dört köşede meşhurdur, /Dilencisi lyib'in (Eyüp'ün).
Kişi adlarının da cinaslı olarak yer aldığı İstanbul manileri vardır. Bunlar, günlük hayatta az kullanılan, fakat cinaslı söyleyişe uygun olan adlardır: Didede, /Bak okuyup yazmadan, / Kalmadı fer dide-de. /ihvanın arzusunu, /KıramazFerdi Dede.
Bir maninin belirli bir yere bağlanabilmesi için oranın vazgeçilmez ve değiştirilmez özelliklerim yansıtması gerekir. Bir yerin adını çıkarıp yerine bir başkasını koymakla mani ikinci yere bağlanmış olamaz. Bu sebeple bir mani pek çok yerde derlenebilir.
Ancak bazı manileri her yere bağlamak da mümkün değildir. Şu örnekte yer alan "Urum" ve "Ermeni" kelimeleri ancak Rum ve Ermeni asıllı vatandaşlarımızın da yaşadığı İstanbul gibi illerde derlenebilir: Adam aman (Yakam az), / Terzi elin kırılsın, /Beden büyük yakam az. /Ermeni de çok güzel, / Urum gibi yakamaz.
İstanbul manileri günümüzde de değişik şekillerde söylenmektedir. Ancak eskisinin özel mekânları tarihe karışmıştır. Söylenilenler de yeni maniler olmayıp eskilerin hafızalarda kalabilenleridir.
Bibi. Mecmûâ-iManiyât, İst., ty, s. 22; I. Kü-nos, Oszmân-Török nepköltesi gyüjtemeny II, Budapeşte, 1889, s. 182-252; ay, Türk Halk Edebiyatı, İst., 1925 (2. bas. 1978); ay, Halk Edebiyatı Örnekleri: L Maniler, îst., 1924; O. C. Kaygılı, istanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri, ist., 1937; B. Güneri, "Çatalca'da
Derlenmiş Maniler", HBH, S. 80 (Haziran 1938), 176-178; N. Tezel, "İstanbul Manileri", HBH, S. 89-90 (Mart-Nisan 1939), 124-128, S. 100 (Şubat 1940). 102-112, S. 101 (Mart 1940), 127-130, S. 102 (Nisan 1940), 159-160; N. Eset, Mukayeseli ve Neşredilmemiş Maniler, Ankara, 1944; Bayrı, İstanbul Folkloru, 60-72; M. H. Bayrı, " Eski Bir Mani Mecmuası", TFA, S. 66 (Ocak 1955), 1043-1045, S. 68 (Mart 1955), 1083-1084; S. 69 (Nisan 1955), 1102; T. Alangu, Çalgılı Kahvelerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Numuneleri, İst., 1943, s. 39-59; M. Y. Dağlı, istanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mani Katarları, İst., 1948; A. R. Meriç, "İstanbul Manileri", Erzurum, 1982, (Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, basılmamış bitirme tezi); A. E. Bozyiğit, "Eski İstanbul Semai Kahvelerinde (Çalgılı Kahvelerde) Söylenen Ayaklı Maniler"; Türk Folkloru Araştırmaları, 1986/1, Ankara, 1986, s. 73-122; A. Çelik, "Ahmed Rasim'in Eserlerinde Halk Kültüm Unsurları", I-II c., Erzurum 1993, (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış doktora tezi).
SAİM SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |