KirkçEŞme tesisleri


MURADm 502 503 MURAD m TÜRBESİ



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə804/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   800   801   802   803   804   805   806   807   ...   889
MURADm

502


503

MURAD m TÜRBESİ

ye bağırdılar. Bostancılarla baltacıların silahlanıp gelmeleri, yeniçeri ağasının da yeniçeri bölükleri ile saray dışını tutmuş olması karşısında ise dikbaşlıhğı bırakıp korkuya kapıldılar. Kaçmaya yönelen sipahileri, divan avlusundaki odunları kapan kapıcılar kovalarken saray kapılarında izdiham yaşandı. Ezilip ölenler oldu. Kapılar kapatılınca içeride katliam başlatıldı. Mutfaklara, odalara sığınan sipahiler öldürüldü. Dışarı çıkabilenleri ise yeniçeri ağası değneklerle haklattı. Ertesi gün avlulardan, saray çevresinden toplanan sipahi cesetleri denize atıldı. Siyavuş Paşa ve defterdar azledildi. Sinan Paşa üçüncü kez vezirazam oldu.

6 Mayıs 1593'te gece temcit vaktinde "zelzele-i azîm" oldu. Halk korku içinde sokaklara dökülüp duaya koyuldu. Herkes bu afeti doğruluktan sapmaya, ümmete layık olmayan gidişata bağlamaktaydı, istanbul'a elçi olarak gelen fakat rehin tutulan Safevi Şehzadesi Haydar Mirza'nın sünnet düğünü 17 Mayıs 1593'te Kadırga Limanı'ndaki Sokollu Mehmed Paşa Sara-yı'nda yapıldı. 9 Haziran 1593'te de Saraçhane'de haffaflar çarşısında çıkan yangında, Saraçhane'nin bir kısmı ile haffaf dükkânları ve semerciler, Büyük Karaman Pazarı, Mücellitler, Keçeciler ve Atpazarı civarı yandı.

Avusturya ile ilişkilerin bozulması ve savaş olasılığı yüzünden 4 Temmuz günü İstanbul'daki Nemçe elçisi tutuklanarak ordunun ve donanmanın hazırlanması emri verildi. O gün, Topkapı Sarayı'nın kıyı köşklerinden bir yenisi daha (eski Sultan Bayezid Köşkü yerinde) tamamlandı. 20 Temmuz 1593'te Vezirazam ve Ser-dar-ı Ekrem Sinan Paşa, Avusturya seferi için Rüstem Çelebi Çayırı'na ordugâh kurdu. Ferhad Paşa İstanbul kaymakamı oldu. Ağustos sonunda Rumelihisarı'ndaki gayrimüslim mahkûmlar, döşek çarşaflarından halat yapıp kubbeyi de delerek kaçtılar. Kale dizdarı ve kethüdası bu yüzden idam edildi. Kaçanların ise kadın giysileriyle gayrimüslim evlerinde gizlendikten sonra bir Venedik gemisi ile İstanbul'dan ayrıldıkları öğrenildi.

İstanbul'a gelen İngiltere'nin ikinci elçisi Richard Wrag, 19 Ekim 1593'te III. Mu-rad tarafından kabul edildi. R. Wrag İngiltere'ye yolladığı raporda, Avusturya cephesine gönderilmek istenen askerlerin doğu cephesinden geldiklerini ve yağmadan başka şey düşünmediklerini, III. Murad'ın savaşa gitmek konusunda isteksiz olduğunu anlatmıştır.

III. Murad, kızı Fatma Sultan'ı, Vezir Halil Paşa ile 1593 sonunda, öncekiler gibi görkemli bir düğünle evlendirdi. Gelin alayında şekerden yapılma filler, aslanlar, atlar, develer, zürafalar, türlü kuşlar taşındığı gibi, türlü nahıllar, çiçek sepetleri de vardı. Eski Saray'a davul ve nakkare ile gidildi. III. Murad kızının düğün alayını Sa-ray-ı Âmire'de burç üstündeki bir şahnişinden izledi. Saraya dönük dedikoduların ve yolsuzluk iddialarının her gün biraz daha artması, padişah üzerinde aşırı etkisi olan maskara Cehud Cüce'nin nedimliğe yük-

III. Murad'ın Doğulu bir elçiyi kabulü. Şebinşahname, TSM Ktp., B 200 Galeri Alfa

selmesi ve vezirlere bile hakaretlerde bulunması; gittiği yerleri haraca kesen, İstanbul'a gelişlerinde de padişaha değerli hediyeler sunarak görevde kalmayı başaran Deli İbrahim Paşa'mn zulümleri her yerde konuşuluyordu. Uyarılar üzerine III. Murad, Cehud Cüce'yi saraydan attırmak ve mallarım müsadere ettirmek zorunda kaldı. Onunla rüşvet ve yolsuzluk ortaklığı eden defterdar, muhasebeci, çavuş vb kamu görevlileri azledildi. Bu sırada İstanbul'da özellikle sarayda rüşvetsiz iş gördürme olanağı yoktu. Rüşvet vermek ve almak, apaçık pazarlıkla yapılmaktaydı. Di-yarbekir'e dönmek için Üsküdar'a geçmiş bulunan Deli İbrahim Paşa şikâyetler üzerine tutuklanarak boynuna, ayaklarına zincirler vurulup Rumeli Hisarı'na kapatıldı.

Macaristan'daki kalelerde muhafız iken asıl görevlerini bırakarak İstanbul'a gelen dirlikli ve paralı askerler, kentte kapı kapı dolaşıp hem dilencilik etmekte, hem "Kâfirler çok dürüst, bizlere kötülükleri olmadı, kimseyi öldürmüyorlar. Sayıları ise bizden kat kat fazla. Sınırlara ne mevacip ne erzak ne de cephane gelmiyor!" diyerek halkın moralini bozmaktaydılar.

7 Mayıs 1594'te Vezir Cerrah Mehmed Paşa'mn, İstanbul'un en seçkin semtlerinden olan Dikilitaş'ta (bugün Cerrahpaşa) yaptırdığı camide berat gecesi münasebetiyle açılış töreni düzenlendi. Bundan 4 ay sonra ise Tavukpazarı'nda Sinan Paşa vakfı Yeni Han yandı, yeniçeriler seferde olduğundan sekbanbaşı ve İstanbul ağası sekbanları ve acemioğlanları getirip yangını söndürdüler. Eylül 1594'teki bir olay, sarayda neler döndüğünü ortaya çıkardı. Cevher alıp satan bir Yahudinin baltacı Rıdvan'a verip saray haremine gönderdiği murassa kemerle sorgucun ne olduğu öğrenilmediği gibi, Yahudi de ortadan kayboldu. Rıdvan'ın Yahudiyi boğup cese-

dini sakladığı saptandı. Baltacı Rıdvan usulen sorguya çekilmek istenince sarayın bu tür işlerini ve rüşvet pazarlıklarını yürüttüğünü, fazla sıkıştırılırsa çok şeyler açıklayacağını bildirdi ve "Beni konuşturmayın, rüşvete bulaşmayan yok" dedi. Olay güçlükle örtbas edildi.

İstanbul'da rüşvet kadar ribahorluk denen tefecilik de yaygındı. Yönetim işlerini eski kuralları hiçe sayarak üstlenenler, tefecilerle ortaktılar. Biri beşe, hattâ ona faize vermek yaygındı. "Akçeler almub ka-pudan kapuya rüşvetler verilüb üslûb-ı sabık ile" faizcilik yapılmaktaydı. Öte yandan mukataa ve iltizam ihalelerinde III. Murad, haremden aldığı telkinlerle Müslüman ve dürüst kişileri değil, bol rüşvet veren gayrimüslimleri, özellikle de Yahudileri tercih etmekte, bunun için de "Hazine mühimdir, ümerâ ve hükkâm elinde mal hasıl olmaz, kendülere sa'y ederler, hazineye kefere enfâdur" gerekçesini ileri sürmekteydi. Diğer yandan İstanbul kadı ve naipleri de işlemleri ve davaları rüşvetle yürütmekteydiler. Eyüp'te vakıf bir dükkânda esnaflık eden Balaban'ın şikâyeti buna bir örnektir. Kadı, şer'e aykırı olarak dükkânı bir başkasına verdirmiş, Balaban'ın arzuhalini okuyan III. Murad 4 Kasım 1594' te Bostanzade Efendi'ye konuyla ilgilenmesini emretmişti. Yerinde, kazaskerce bakılan davada her ne kadar Balaban haklı çıkmışsa da bir süre sonra söz konusu dükkân yine Kuş Yahya'ya verilmiştir.

III. Murad'ın 20 yıllık saltanatının son günlerinde İstanbul bir yangın felaketi daha yaşadı. Kasım 1594'te Ayasofya-yı Kebir Çarşısı'nda çıkan yangında mülk ve vakıf olarak çok sayıda ev ve dükkân yandı. Yeniçeriler ve acemioğkn.h-ı ise yangın söndürme gerekçesiyle binaıarı tahrip ettiler. Saraya yakın bir semtteki bu felaketten etkilenen ve rahatsız olan III. Murad ".Civarımızda bu alamet bize işarettir" dedi ve kendi ölümünün yakın olduğuna yorumladı.

1594'ün son günlerinde İstanbul'da padişahın ölümcül hastalığı konuşulmaya başlandı. Divan çalışmaları düzenli sürdürülerek padişahın iyi olduğu izlenimi verilmekteydi. Hekimler ilk tanıyı soğuk algınlığı olarak koydular ve kış soğuklarının artması ile hastalığın da tehlike göstereceğinden kaygılandılar. Oysa asıl rahatsızlığın mesanede taş olmasından kaynaklandığı saptandı. İstanbul'daki yabancı elçiler ise kendi devletlerine padişahın böbrek taşı ve tümörden rahatsız olduğunu, hekimlerin uygulamak istediği tedavileri kabul etmediğini, buz tedavisini tercih ettiğini, bu yüzden de soğuk aldığını yazmışlardı. Birkaç gün, kentte iyileştiği haberi yayıldı. Bu bile çarşı pazar yaşamını etkiledi. Fakat yeniden, öncekinden daha ağır hasta olduğu, ardından da öldüğü söylentileri yayıldı. Kentte evlerin, dükkânların yağmalanacağı korkusu egemen oldu. Gerçi 15-16 Ocak 1595 gecesinde vuku bulan ölümü resmen gizlendi ve Ma-nisa'daki Şehzade Mehmed'e haber gönderildi ama durumu kent halkından bilmeyen yoktu. Venedik elçisi bir notunda

"Murad'ın ölümünden sonraki 11 gün boyunca İstanbul'da birçok insan öldürüldü. Sarayda da karışıklık var. Her gece silah sesleri duyuluyor!" diye yazmıştı. III. Mehmed'in(-0 tıpkı babasının 20 yıl önce yaptığı gibi, kar kış demeden Mudanya'ya inip rastladığı ilk tekne ile İstanbul'a gelmesi ve tahta geçmesinden sonra III. Murad'ın ölümü de resmen açıklandı ve o gün cenazesi törenle kaldırılıp Ayasofya avlusunda II. Selim Türbesi'nin yanına gömüldü. III. Mehmed, babası ve boğdurduğu kardeşleri için buraya bir türbe yaptırmıştır. III. Murad'ın 19 şehzadesi sarayda boğdurularak ertesi gün defnedildiler. 27 kızı ile bazıları hamile 200 kadar haseki ve cariyesi Eski Saray'a gönderildi. Tarih-i Selânikî'de çocuklarının sayısının 100 dolayında olduğu belirtilmiştir. Bunlardan çoğu, kendi sağlığında ve küçük yaşlarda ölmüştü. Hasekileri Safiye Sultan (ö. 1605), Şemsiruhsar'dır (ö. 1613). Kızlarından Ayşe Sultan (ö. 1605) Bosnalı İbrahim Paşa ile, Fahriye Sultan (ö. 1641) Sofu Bayram Paşa ile, Fatma Sultan 1593' te önce Halil Paşa ile, 1601'de de Cafer Paşa ile evlenmişlerdir. Eski Saray'a gönderilen kızlarından 20 kadarı veba salgınlarından ölmüş, birkaçı da olasılıkla emekli ocak ağaları ile evlendirilmişlerdir.

Yabancıların yaptıkları portreleri III. Murad'ı, fiziğinin gerçek çizgileriyle yansıtır. Ablak yüzlü, kartal burunlu, iri badem gözlü, küçük ağızlı, açık tenli, kırmızı yanaklı ve kumral seyrek sakallıydı. Mücevhere, takılara aşırı düşkündü. Sarığına paha biçilmez sorguçlar takardı. Sanata ve edebiyata ilgisi sonraki padişahların hepsinden daha fazla olmuştur. Yabancı elçilerin kendisine değerli kitaplar hediye etmeleri, İstanbullu sanatçıların da ona divanlar, minyatürlü eserler sunmaları bu ilgisine bağlanabilir. Saltanatı sırasındaki sur-ı hümayunlar (Şehzade Mehmed'in 1582'deki sünneti, kızlarının düğünleri ve elçileri için düzenlenen şenlikler), sanat, spor ve folklor açılarından İstanbul'un ulaştığı düzeyin kanıtlarıdır. Eğlenceye ve müziğe tutkun olan III. Murad'ın çevresi müzisyenler, rakkaslar, rakkaseler, mukal-lidler, maskaralar, cüceler ile dolmuştu. Bunlara ve eğlencelere sarf ettiği paralardan dolayı saray giderleri sürekli artmış ve ölümünde bıraktığı 800 yük borç, iç hazineden ödenmişti. Kadına ve harem yaşamına düşkünlükte Osmanlı padişahlarının ilk sırasında yer alan III. Murad, çocuk sayısı itibariyle de bir rekora sahiptir. Uğursuzluğa inandığı için çevresinde birçok müneccim, remmal, okuyucu ve şeyh vardı. Buna karşılık dünya tarihine ilgi duyar, çağdaşı hükümdarların siyasetlerini ve savaşlarını öğrenmek isterdi. Gördüğü rüyaları Halvetî Şeyhi Şücâ'ya anlatarak veya yazıp göndererek tabir ettirirdi. Nakşibendî Şeyhi Şaban Efendi ile de yakınlığı vardı. Cuma selamlıklarını zaman zaman aksatan ve bazen uzun zaman camiye gitmeyeni!!. Murad, Medine'de bir medrese ve imaret yaptırarak ayrıca babası II. Selim döneminde (1566-1574) başlatılan Kabe'nin onarımım tamamlatarak dindarlı-

III. Murad'ın Frenk elçilerim kabulü. Şehinşahname, TSM Ktp., B 200 Galeri Alfa

ğını kanıtlamak istemiştir. Telkinlere kapılan bu padişahın şairlere, din bilginlerine saygısı, cömertçe davranışları çokça övülmüştür. Takiyeddin'in yaptığı rasathaneyi (bak. İstanbul Rasathanesi) yıktırması, kişiliğine yakışmayan bir davranış kabul edilir. Hoca Sadeddin Efendi'nin devlet yönetimine ilişkin uyarılarına önem vermiş, fakat Şemsi Ahmed Paşa'mn telkinleriyle rüşvete dayalı bir yönetime giderek alışmıştır. Kuşkusuz III. Murad'ı en çok etki altında bırakanlar ise Safiye Sultan, Harem Kethüdası Canfeda, vekilharç Razi-ye kadınlar, annesi Nurbânû Sultan, Yahudi Ester Kira idi.

Döneminde İstanbul'da bir enflasyon yaşandı. Gümüş paranın değeriyle sürekli oynandı ve yiyecek fiyatları arttı. Yasalar gereği 600 dirhem gümüşten 400 akçe kesilmesi gerekirken dönemin sonunda 800 akçe kesilmekteydi ki bu yüzde 100'lük bir enflasyon demektir. Aynı nedenle ücretlerin alım gücü yarıya düştü. Bu durumun gündeme getirdiği olgu, sonraki dönemlerde de sık sık yinelenecek olan aylıklı askerlerin ayaklanmaları olmuştur. Kapıkulu ocaklarına :'esnaf-ı ecnebiye ve erazil-i nâs" denen ve acemi ocağından yetişmeyen kişilerin alınması, ocak disiplinine indirilen en büyük darbe olarak nitelendirilmiştir. Diğer yandan, III. Murad'ın zaafını bilen herkes, köle sınıfından olmayan güzel oğlanları ve kızları da eğitimden geçirip "kuldur" diyerek padişaha hediye etme yarışına girmişler, daha da ilginci, erkeklerin girmesi yasak olan saray hareminde III. Murad alımlı ve yakışıklı gençleri "cariye" gibi istihdam etmişti.

İstanbul nüfusunun iyice arttığı ve ülkenin her tarafından başkente göçlerin olduğu bu dönemde, iskân, beslenme, taşıma-

cılık ve su gereksinimi başlıca sorunlardı. Önceki disiplinler yitirildiği için de "kul vezirden, halk kadıdan korkmaz" olmuştu. Tüccarlar, dünyanın dört bucağından malın en iyisini, ürünün en kalitelisini istanbul'a getirip pazarlarken, gümrük vergisinin artırılması yüzünden eski boüuk ve kalite kalmadı. Gümrük işleri Yahudi mültezimlerin tekeline geçti. Müslüman tüccarlar, bunlara vergi ödememeyi, hileli yollardan iş görmeyi, rüşveti tercih etmeye başladılar. Gümrük mukataaları 3 yıl için 235 yük karşılığı satılırken 600-700 yüke çıkartılmıştı. Kente mal getirenler ağır gümrük ödemekten bıkmışlardı. Şarap, rakı mukaataları da aşırı oranlarda artırılmış bulunuyordu. Kumaşlar da yine gümrük vergisinin yüksekliğinden eksik ölçülerek satılıyordu.

Türkçe, Arapça, Farsça divanları olan III. Murad, Fütuhat-ı Siyam adlı, tasavvuf konulu bir de eser yazmıştır. Osmanlı padişahlarının en kültürlülerinden olan bu padişah şiirlerinde "Muradî", bazen de "Murad" mahlasını kullanmıştır. Hatt-ı hümayunlarını da çoğu kez manzum yazardı. Babası için yaptırdığı türbeden başka, Beşiktaş'ta Yahya Efendi Türbesi'ni yaptırmıştır. İstanbul'a kazandırdığı en önemli eser ise Topkapı Sarayı'nda adıyla anılan (III. Murad Yatak Odası) büyük mekân ve bazı bölümlerdir. Şehzadeliği sırasında ise Manisa'da Muradiye Külliyesi'ni yaptırmıştı. Bibi. Mustafa Selanikî, Selânikî Tarihi, (haz. M. Ipşirli), MI, ist., 1989; B. Kütükoğlu, "Murad III", İA, VIII, 615-625; Bostanzade Yahya, Duru Tarih, (haz. N. Sakaoğlu), İst., 1978, s. 105-109; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, I, İst., 1332, s. 105 vd; Uluçay, Padişahların Kadınları, 43-46; M. Ç. Uluçay, Harem, II, Ankara, 1985; G. .Oransay, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi? I, Osmanoğullan, Ankara, 1969, s. 66-67, 227; T. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda istanbul'da Hayat (1582-1599), Ankara, 1983; S. Sanderson, The Travels of John Sanderson in the Levant 1584-1602, (yay. Sir William Poster), Londra, 1931; Danişmend, Kronoloji, III, 1-140; M. And, Kırk Gün Kırk Gece, İst., 1959; III. Murad Albümü, Topkapı Sarayı Ktp., H. no. 1344.

NECDET SAKAOĞLU


Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   800   801   802   803   804   805   806   807   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin