II, 69-1 1 1, 229, 551-555, 573-580, 738; İbn Sînâ, Mehâricü't-hurûf [nşr l'ervîz Natil Hân-lerî), Tahran 1333 hş., s. 13, 38; Batalyevsî, et-İktidâb fi şerhi Edebi't-küttâb (nşr. Mustafa es-Sekkâ - Hâmid Abdülmecîd). Kahire 1982, II, 128, 168-180; İbn Yaış, Şerhu'l-Mufaşşal, Beyrut, ts. (Âlemü'l-külüb). IX, 107-121, 129-146; X, 8-43, 124-167; İbn Usfûr el-İşbîlî, el-Mümti' ft't-tasrif{nşr. lahreddin Kübâve), Beyrut 1407/ 1987, I, 320-352; II, 619-621; Radî el-Esterâ-bâdî. Şerhıı'ş-Şâfıye [n$r. M. Nûr el-Hasan vdğr). Beyrut 1402/1982, II, 67, 251-265; III, 30-66, 76-79, 127-134, 173-182, 203-261; İbnü'1-Ce-zeri, en-Neşr, 1, 201-202, 357-358, 368-443; Üşmûnî. Menhecü's-sâlik i/â ElTıyyeti ibn Mâlik (nşr, Abdülhamîd es-Seyyıd M Abdülhamîd), Kahire, ts. [el-Mektebetü'1-Ezheriyye), IV, 440-445, 458-468, 487-501; G. Bergstrâsser. et-Te-tauvürü'n-rıahüî li'l-luğatî'l-^Arabiyye (tre. Ham-dîel-liekrî-Halîl Asâkir). Kahire 1929, s. 31; J. Canteniau, Mabateen, Paris 1930, I. 47; a.mlf., Cours de phonetique arabe, Paris 1960, s. 76-77, 81-83; Naim Hazım Onat. Arapça'nın Türk Diliyle Kuruluşu, İstanbul 1944,1,99-102, 106-107, 115-116, 164-166,329-372; İbrahim Enîs, el-Aşüâtü'l-iuğauiyye, Kahire 1961, s. 72, 76-78; Abdüssabûr Şahin, ei-Kırâ'âtCt't-Kur'âniy-ye, Kahire, ts. (Mektebetül-Hâncî), s. 9, 15-25, 30-31, 210; Ganim Kaddûrî el-Hamed, Resmü 7-muşhaf, Bağdad 1402/1982, s. 43, 351-353, 356-358, 363-371; M. Saîd İsbir - Bilâl Cüneydî, eş-Şâmil, Beyrut 1985, s. 12-19; H. Fleisch. Traite de philologie arabe, Beyrut 1986, I, 57-59,77-78,90-91.98-118. 131-138, 151-152, 168. 183. 213,214-215,219-222, 224, 234; II, 65-67, 69, 351-354; a.mlf., "Hamza", EF(Fr.},
III, 153-156; Emîl Bedî'Ya'küb, Mevsû'atü't-hıt-rûf, Beyrut 1408/1988, s. 9-68; Yahya Ali Yahya Mübârekî, "Şavtü'l-hemze fî'l-!ugati'l-cArabİy-ye beyne'l-kudemâ3 ve'1-muhaddişîn", Mecel-letü Câmi'ati Ûmmi'l-kurâ, IX/12, Mekke 1416, s- 129-210; A. Dilaçar, "A", İTA, II, 5-7, 21.
ffll İsmail Durmuş
193
HENDEK GAZVESİ
r
HENDEK GAZVESİ
~l
L
Müslümanlarla
Mekkeli müşrikler ve müttefikleri
arasında yapılan savaş
(5/627).
Medine önlerinde, hicretin 5. yılı Şevval ayının 7'sinde (1 Mart 627) başlayıp Zil-kade'nin 1. günü (24 Mart 627) sona eren savaşa, şehrin müdafaası çevresine kazılan hendeklerle sağlandığı için Hendek Gazvesi denilmiştir. Saldırgan tarafta yer alan Kureyşliler, Hayberyahudileri. Gata-fânlılar. Fezâreliler. Esedoğullan ve Sü-leymoğulları gibi birçok grubu ifade etmek için Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılan "ah-zâb" (hizipler, gruplar) tabirinden dolayı bu savaşa Ahzâb Gazvesi adı da verilir. 33. sûrenin 20 ve 22. âyetlerinde, Medine'yi kuşatmaya gelen müttefik düşman kuvvetlerinden "ahzâb" şeklinde bahsedilmekte, bazı âyetleri söz konusu savaş hakkında nâzü olan sûre de adını bu kelimeden almaktadır.
Hicretin 3. yılında (625) vuku bulan Uhud Gazvesi'nden sonra müslümanla-nn, hem Kureyşliler'le hem de Medine ve Hayber'de yaşayan yahudilerle münasebetleri daha kötü bir hal almıştı. Kureyş-liler Uhud'dan sonra. Suriye'ye giden kervanlarının güvenliğini sağlamak için Medine çevresini topraklarına katma arzusunu gerçekleştiremedikleri gibi Uhud'-da elde ettikleri kısmî başarılarını da bir sonuca bağlayamamışlardı. Buna karşılık müslümanlar kısa zamanda eski güçlerine kavuşmuş, Zâtürrikâ" ve Hicaz-Suriye kervan yolu üzerindeki Dûmetülcendel'e yaptıkları seferlerle Kureyş'in yalnız Mısır ve Suriye'ye değil Irak'a giden kervanlarına da yolları kapatmışlardı. Hicretin 4. yılında (625) Medine'den kuzeye Hay-ber ve çevresine sürülmüş olan Benî Na-dîryahudileri müslümanlar için Suriye ticaret yolunun emniyeti bakımından tehdit oluşturmaya ve civar bölgelerde yaşayan halkı kışkırtmaya başladılar. Sel-lâm b. Ebü'l-Hakik. Huyey b. Ahtab ve Re-bî* b. Ebü'l-Hakik gibi Benî Nadîr'in İleri gelenleri Mekke'ye giderek Kureyşliler'i müslümanlara karşı birlikte savaşmaya İkna ettiler. Ayrıca Dûmetülcendel hâkiminin bu yöreden Medine'ye giden kervanlara zarar vermesini sağladılar. Aynı zamanda Gatafân ve Fezâre kabilelerini, Hayber yöresinin bir yıllık hurma mahsulüne mukabil müslümanlara karşı girişecekleri mücadelede yanlarına çektiler; daha sonra da Benî Süleym'i bu ittifaka da-
hil etmeyi başardılar. Diğer taraftan Mekke'ye bir heyet gönderip yaptıkları anlaşmaları haber vererek müşrikleri Medine'ye saldırmaya teşvik ettiler. Böylece kuzeyde Gatafân, Fezâre ve Esed, doğuda Süleyrn, güneyde Kureyş. Kinâne ve Sa-kif kabileleriyle Medine'yi üç tarafından çevirmeyi düşünüyorlardı. Bu sırada Dûmetülcendel bölgesinin hâkimi Ükeydir b. Abdülmelik, Suriye ve İrak'tan Medine'ye gelen hububat yüklü kervanların geçtiği yolu kesti. Yahudilerin planı Hz. Peygamber'i Medine'den dışarıya çekmek, ardından Gatafân ve Kureyşliler'in el ele verip Medine'yi yağma etmelerine imkân hazırlamak ve Resûlullah'i merkezden uzak bir yerde zor duruma düşürmekti. Resûl-i Ekrem Dûmetülcendel'e hareket etti; ancak beklenmedik bir şekilde Medine'ye geri döndü. Bir rivayete göre Huzâalılar. on günlük yolu dört gecede kateden haberciieriyle Kureyş'in savaşa hazırlandığını Hz. Peygamber'e bildirmişlerdi (Şâmî. IV, 514).
Resûlullah Medine'ye döner dönmez savaş hazırlıklarına başladı. Uhud'da alınan dersten sonra kuşatma altında kalmak açık arazide çarpışmaya tercih edildi ve ittifakla şehrin içeriden savunulması kararlaştırıldı. Yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayacak her şey mevcuttu. Şehrin özellikle üç tarafı yoğun biçimde bahçeler ve bunları birbirinden ayıran çit ve alçak duvarlarla çevrilmişti; ayrıca aralarında uzanan yollar çok dardı. Düşmanın
bu engelleri aşması zor olup küçük askerî birliklerle bile durdurulması mümkündü. Ancak Kureyş ve müttefiklerinin çokluğu hakkında alınan haberler üzerine savunmayı takviye için şehrin çevresinde uygun yerlere hendek kazılmasına karar verildi; kaynaklarda genellikle bunun Sel-mân-ı Fârisî'nin teklifi üzerine kararlaştırıldığı belirtilir. Hz. Peygamber, muhacir ve ensardan bazı sahâbîlerle birlikte hendek kazılacak yerleri tesbit etti. Kazı sırasında da zaman zaman kendisi için kurulan Türk çadırından (kubbe Türkiy-ye) çıkıp bizzat çalıştı (İbn Sa'd. IV. 83). Yaklaşık S,S km. uzunluğundaki hendeğin genişliği 9 m., derinliği İse 4,5 m. kadardı (hendek açılan yerler ve kazılması için bk. Hamîdullah, Hz. Peygamberin Savaşları, s. 1 32-144).
Birkaç haftada tamamlanan hendek kazma işinden hemen sonra muhtemelen 10-12.000 kişiden oluşan düşman ordusu Medine'ye ulaştı ve karargâhını şehrin kuzeyinde Uhud Savaşı'nın yapıldığı alanda kurdu: müşriklerin sancağını Benî Abdüddâr'dan Osman b. Talha taşıyordu. Müslüman askerlerin sayısı ise 3000 kadardı ve muhacirlerin sancaktarı Zeyd b. Harise, ensannki de Sa'd b. Ubâde idi. Resûl-i Ekrem kadınlarla çocukların, yiyecek ve içeceklerin, değerli eşyaların ve hayvanların şehirde bulunan en müstahkem binalarda toplanmasını ve ordunun Sel" dağı eteklerinde karargâh kurmasını emretti. Kendisi de çadırını Zûbâb dağın-
194
HENDEK GAZVESİ
dan bugün Fetih Mescidi'nin bulunduğu yere nakletti. Kureyşliler ve müttefikleri böyle bir hendekle karşılaşacaklarını hiç düşünmedikleri için şaşırıp kaldılar. Zira hendekler, düşman süvarilerini hücumdan caydıracak bir genişliğe sahipti ve gece gündüz müslüman birlikler tarafından kontrol altında tutuluyordu. Daha Önce Hayber'e sürülmüş olan Benî Nadîr'e mensup bir heyet. Medine'de oturan ve müslümanlarla arası iyi olan Benî Kuray-za yahudilerine gidip onları müslüman-lara karşı hücuma geçmeye ikna etti. Durumu öğrenen Hz. Peygamber hemen tedbir aldı ve birkaç yüz kişiden oluşan iki birlik göndererek yahudi mahallelerinin etrafını kuşattı. Öte yandan Gatafân ve Fezâre kabileleriyle birlikte gelen paralı askerlerle ayrı bir anlaşma yapmak üzere onlara bir heyet gönderdi; fakat istedikleri aşırı ücret yapılan bir toplantıdan sonra reddedildi. Bu arada Benî Eşca' kabilesinin reisi Nuaym b. Mes'ûd müslüman olmuş ve bunu henüz kimse duymamıştı. Nuaym. Resûl-i Ekrem'in isteği üzerine Benî'Kurayza yahudilerine gitti ve kendilerine Medineli olmayan müttefiklerin yurtlarına dönünce yalnız kalacaklarını, onlardan savaşacaklarına ve kuşatmayı kaldırmayacaklarına dair söz vermelerini, güvence için de Ku-reyş'ten rehin istemelerini tavsiye etti. Sonra da müttefik ordugâhlarına giderek yahudilerin gizlice Hz. Peygamber'le anlaştıklarını. Kureyş'in bazı ileri gelenlerini rehin alıp ona götürmeye karar verdiklerini söyledi; aynı haberleri müslü-manlar arasında da yaydı. Böylece düşman saflarında ortaya çıkan ihtilâf Benî Kurayza yahudilerinin saf dışı kalmaları sonucunu doğurdu. Muhasara esnasında hendeğin her iki yanında bulunan taraflar birbirlerine ok ve taş yağdırmaktaydı.
Hendek Cazvesi'nde hz Peygamberin karargâhının bu-lunduâu yerde yapılan Mesâad-ı seb'a - Suudi Arabistan
Müşrikler hendeği geçebilecek dar alanlar arıyor ve hücumlarını yoğunlaştırıyor-du. İslâm ordusu, bir yandan düşmanların başka bölgelerden şehre sızmasına engel olmaya, bir yandan da onları hendek boyunca etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. Müşrikler aralarında nöbetleşe-rek hücuma geçiyorlar, bu birliklere sırasıyla Ebû Süfyân b. Harb, Hübeyre b. Ebû Vehb. İkrime b. Ebû Cehil. Dırâr b. Hat-tâb. Hâlid b. Velîd ve Amr b. Âs gibi ünlü savaşçılar kumanda ediyorlardı. Bir gün Hz. Peygamber'in çadırı müşrikler tarafından yoğun biçimde ok yağmuruna tutulmuş, ancak ashabın ok ve taşlarla karşılık vermesi üzerine saldırı başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu sırada Kureyş süvarilerinden İkrime b. Ebû Cehil, Nevfel b. Abdullah, Hz. Ömer'in kardeşi Dırâr b. Hat-tâb, Hübeyre b. Ebû Vehb ve Amr b. Ab-düved hendeğin dar bir yerinden İslâm ordusunun bulunduğu tarafa geçtiler. Araplar arasında cesaretiyle şöhret kazanan Amr b. Abdüved mübâreze için bir savaşçı istedi. Henüz genç yaşta bulunan Hz. Ali mübâreze İçin onun karşısına çıktı. Resûl-i Ekrem Ali'ye kılıcını verdi ve sarığını sardı. Amr, başlangıçta kü-çümsediği Hz. Ali tarafından bir kılıç darbesiyle yere serildi. Onunla birlikte hendeği geçenler de geri çekilmek zorunda kaldılar. Nevfel b. Abdullah ise hendeğe düşerek öldü.
Esasen müşrikler kısa sürecek bir savaş için hazırlanmışlardı ve işin uzaması hem savaşçıların hem de binek hayvanlarının yiyecek kaynaklarının tükenmesine sebep oluyordu. Bu arada Hayber yahudilerinin gönderdiği yirmi deve yükü yiyecek maddesi ve hayvan yemi müslü-manlann eline geçti. Ayrıca hava da iyice soğumuştu; Medine'nin şiddetli soğuğu Mekkeliler'i güç durumda bırakıyordu. Şiddetli bir rüzgâr onların mukavemetini iyice kırmış ve müşrikler paniğe kapılmıştı. O sıralarda şevval ayının sonuna gelinmişti; haram aylardan zilkade girmek üzereydi ve hac mevsimi başlayacaktı. Kureyş ordusu kumandanı Ebû Süfyân, bu şartlar altında sonuç alınamayacağını anlayıp Mekke'ye dönmek üzere kuşatmayı kaldırdı; parayla tutulmuş askerler de çekilip gitmekten başka çare bulamadılar.
Müslümanlar Hendek Gazvesi'nde büyük sıkıntılara mâruz kalmış ve kalabalık düşman ordusu karşısında endişeye kapılmışlardı. Hiçbir olayda namazını geçirmeyen Hz. Peygamber'in kuşatma sırasında öğle. ikindi, akşam ve yatsı namazlarını geceleyin hep birden eda etmek zo-
runda kalması onun ve ashabının çok zor şartlar altında mücadele verdiklerini gösterir. Kur'ân-ı Kerîm, müttefik birliklerin gelişini ve bunun karşısında bazı müs-lümanlann nasıl endişeye kapıldıklarını şu âyetlerle tasvir eder: "Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi. Onlar hem yukarınızdan hem de aşağı tarafınızdan üzerinize yürüdükleri, gözler yıldığı, yürekler gırtlağa dayandığı ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman, işte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğramışlardı. O zaman münafıklarla kalplerinde hastalık bulunanlar, 'Meğer Allah ve Resulü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar" diyorlardı" (el-Ahzâb 33/9-12); "Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleriyle geri çevirdi. Allah'ın yardımı savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir" (el-Ahzâb 33/25).
İslâm tarihinde bir dönüm noktası olan Hendek Gazvesi'nde altı müslüman (Sa'd b. Muâz, Enes b. bivs, Abdullah b. Sehl, Tufeyl b. Nu'mân, Salebe b. Ganeme ve Kâ'b b. Zeyd) şehid oldu; sekiz düşman askeri öldürüldü. Hicretten sonra başlayan Kureyşli müşriklerin Medine'ye karşı saldırıları Hendek Gazvesi'yle son bulmuştur. Hz. Peygamber bu gazveden sonra savaş taktiğini değiştirdi ve müs-lümanlara saldırı hazırlığı içinde olan düşman kuvvetlerine onlardan daha erken davranıp hücum etmeye karar verdi. Nitekim Resûl-i Ekrem, Hendek Gazvesi'n-den hemen sonra Benî Kurayza yahudilerinin üzerine yürümüştür (bk. KURAYZA).
BİBLİYOGRAFYA :
Buhârî. "Cihâd", 33-34, 161, "Meğâzî", 29, "Ahkâm", 43, "Temenni", 7; Müslim, "Cihâd", 125-130; Vâkıdî, et-Meğâzî, II, 440-496; İbn Hi-şâm, es-Sire', ili, 214-233, 254-273; İbn Sa'd, el-Tabakât, II, 65-74; IV, 83; Belâzürî, Ensâb, 1, 343-347; Taberi.Târîh (deGoeje), [, 1462-1485; Makrîzî. İmtâ'u'l-esmâ* (nşr. Mdhrnûd Şâkir). Kahire 1941,1, 1 99-204; Şâmî. Sübülü'l-hüdâ, IV, 512-592; Koksal, islâm 7arıhı(Medine), V, 202-320; Diyârbekrî. Târîhu'l-hamîs, I, 479-492; Şevki Ebû Halil, el-Handak, Dımaşk 1982; Hamîdullah, Hz. Peygamberin Savaşları, s. 124-157; a.mlf., el-Veşâ'iku 's-siyâsiyye, Beyrut 1403/ 1983, s. 73-74; a.mlf., islâm Peygamberi (Tuğ), I, 241-249; a.mlf., "Handak", UDMİ.K, 6-11; A. J. VVensinck. "Handak", İA, V/l, s. 209; W. Montgomery Watt, "Kjıandak", El2, (Fr), IV, 1052; Emin Işık, "Ahzâb Sûresi". û/A, II, 195-196.
Muhammed Hamîdullah
H
195
HENDESE
r
HENDESE
L
Riyazi ilimlerin
şekil ve cisimler arasındaki
ilişkileri İnceleyen dalı, geometri.
Halîl b. Ahmed'in açıklamasına göre kelimenin aslı Farsça'da "ölçrne" anlamına gelen endazedir. Araplar, bu ilimle ilk defa IX. yüzyılda Öklid'in Elementlerini tercüme ederken tanışmışlar ve adına Grekler gibi, onlardan aldıkları geömetria (yer ölçümü) kelimesini kendi fonetiklerine uydurarak cûmatriyâ demişlerdir. Zamanla bu isim terkedilmiş ve yerine aynı anlamdaki rnisâha uygulamalı geometriyi, hendese de kuramsal geometriyi ifade etmek üzere benimsenmiştir.
Kaynaklarda hendese "doğru parçası, yüzey ve cisim gibi sürekli nicelikleri konu alan bilim dalı" olarak tanımlanır. İbn Haldun ise Mukaddime'smde "süreksiz nicelik" kavramının da hendese tarafından incelendiğini belirtir; ancak onun hendese çerçevesinde kastettiği, süreksiz niceliklerin sürekli niceliklere uygulanmasıyla geometrik problemlerin açıklanması şeklinde ortaya çıkan süreksiz niceliktir.
Geometrinin İslâm medeniyetindeki gelişimini iki döneme ayırmak mümkündür. 1. Tercüme ve Nakil Donemi (IH./K.
yüzyıl). Bu dönemle ilgili en geniş bilgi İb-nü'n-Nedîm'in el-Fiftris r'inde bulunmaktadır. Burada açıklandığına göre İslâm medeniyetinde geometri alanında Grekçe'den tercüme edilen ilk eser Öklid'in KiLâbü'1-Uşûl, Kitâbü'l-Erkân, Kitâ-bü'1-Ustukussât gibi adlarla tanınan Elementleridir. Bu eser. İlk olarak Hac-câc b. Yûsuf b. Matar (ll./Vlll. yüzyıl) tarafından iki defa tercüme edilmiştir. Bu tercümelerden birincisi Hârûnürreşîd'e sunulduğu İçin Hârûnî, ikincisi Me'mûn'a sunulduğu için Me'mûnî adıyla bilinir; ikinci tercüme daha düzenli ve tamdır. Kitap daha sonra İshak b. Huneyn tarafından tekrar çevrilmiş, bu çeviriyi Sabit b. Kurre tashih etmiştir. Esere ilk şerhi Abbas b. Saîd el-Cevherî yazmış ve birçok bölümüne, özellikle birinci makalesine bazı yeni teoriler eklemiştir. Ardından çağdaşı Muhammed b. îsâ el-Mâhânî eserin on beşinci makalesini şerhetmiş ve teorilerin ispatında daha dikkatli davranarak "olmayana ergi" yöntemini kullanmaktan kaçınmıştır. Bunlardan başka Ebü'l-Ab-bas en-Neyrîzî ile Ebû Ca'fer el-Hâzin'in de birer şerhi bulunmakta. Ebü'1-Vefâ
el-Bûzcânî'nin ise yarım kalmış bir şerh kaleme aldığı bilinmektedir. Eser üzerine tanınmış filozof Ya'küb b. İshak el-Kin-dî Kitâb iî ıslâhı Kitabi Öklîdis, Risale fî ışlâhi'l-makâleti'r-râbfate hşerve'l-hûmisete 'aşer min Kitabi Öklîdis ve Kitâbü Ağrâzİ Kitabi Öklîdis adlı üç çalışma kaleme almış, özellikle bunların sonuncusunda Elementler'in, gerçekte antik Yunarfda geometri alanında ortaya konulan ilk bilgilerin Öklid tarafından yapılan bir derlemesi olduğunu, ayrıca on dört ve on beşinci makaleleri Öklid'in takipçilerinden biri olan Hypsicles'in kitaba eklediğini ileri sürmüştür. Öklid'in geometri alanında tercüme edilen ve Latince Dara adıyla tanınan ikinci önemli eseri ise Kitâbü'I-M.uıtayât'tır (eser hakkında geniş bilgi için bk. Sezgin. III, 116).
Antik Yunan'dan Arapça'ya kazandırılan diğer önemli eser, Yunan geometrisinin zirvesi olarak kabul edilen Apolloni-os'un Kitâbü'l~Mahrûtât'\
b. Ahmed en-Nesevî bu tercümeyi şerhetmiş, Nasîrüddîn-i Tûsî de kitabın aslını yeniden düzenlemiştir. Bunlardan başka Ebû Sehl el-Kûhî'nin Risale fi'stihrâci'd-dıfi'l-müsebba1 fi'd-dâHre adlı kitabını yazarken Archimedes'in İslâm kaynaklarında TesbFu'd-dâ'ire adıyla tanınan eserinden faydalanmış olduğu görülür. İskenderiyeli Heron'un en önemli geometri eserleri de Kitâbü Şükûki Öklîd ve Kitâbü'l-Hiy eli' r-iûhâniyy e adlan altında Arapça'ya kazandırılmıştır. Son olarak Sanskritçe'den yapılan Sind-Hind adlı tercüme, müslümanların kuramsal geometri problemleri yanında en genel anlamıyla uygulamalı geometri konusunda da bilgi sahibi olduklarını göstermektedir.
2. Eleştiri ve Üretim Donemi (IV-IX./X-XV. yüzyıllar). Bu dönemde müslümanlar keşfettikleri yeni geometrik ispatlara dayalı olarak yukarıda haklarında kısaca bilgi verilen tercüme eserlerdeki yanlış bilgileri düzeltmişler ve eksiklerini tamamlamışlardır. Özellikle IV. (X.) yüzyıldan sonra İslâm matematikçilerinin geometriye olan katkıları artmaya başlamıştır. Bu yüzyıldan itibaren müslümanlar, antik dönemden miras aldıkları geometri bilgilerinin yanında yeni keşfettiklerini de astronomi, optik ve cebir sahalarına uygulamaya başlamışlardır. Ayrıca geometriyi mimari alanında ve süsleme sanatlarında yaygın biçimde kullanıma sokmuşlar, bunların yanında trigonometriyi de bir bilim dalı haline getirerek bu konuda geçmişten aldıkları bilgileri yeniden düzenlemişlerdir. İslâm matematikçileri, kendilerinden önce geometri alanında eser veren Grek ve Hintli ilim adamlarını takdir etmekle birlikte akıl ve tecrübe yolu ile elde ettikleri bütün yeni bilgileri ve bunlara dayalı eleştirilerini açıklamaktan da çekinmemişlerdir. Bu tavır, antik dönemde bilinmeyen değişik yönelimlerin ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır.
Bu dönemde geometri alanında yetişen önde gelen âlimler ve önemli eserleri şöylece sıralanabilir: III. (IX.) Yüzyıl. Hâ-rizmî'nin, Bâbü'l-misâha min Kitâbi'l-Muhtaşar iî Hlmi'1-cebr ve'1-mukâbe-le; Cevherfnin, Kitâbü Tefsiri Kitabi Öklîdis, Kitâbü'l-Eşkâl elîetî zâdehâ ii'1-maköieti'l-ûlâ min Ölçlîdis, Ziyâ-dât Si'1-makâleti'l-hâmise min Kitabi Öklîdis (İbnü'n-Nedîm. s. 325; Suter, s. 21); Benî Mûsâ b. Şâkir (özellikle Muhammed), Mcfrifetü misâhaü'1-eşkâli'l-ba-sîta ve'1-küreviyye (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1473/3, 1502/9; Köp-
196
HENDESE
rülü Ktp., nr 930/14, 931/14), Mukad-dimetü'l-mahrûtât (Bodleian Ktp., I, nr. 943/5; Leiden Ktp., nr 979), Kısme-tü'z-zevâyâ bi-şelâşeü aksam müte-sûviye (İbnü'n-Nedîm, s. 331]; Muham-med b. îsâ el-Mâhânî, Risale fi'n-nisbe [a.g.e., s. 331; Bodleian Ktp., nr. 6009; Bibliotheque Nationale, nr. 3467/1), Risale li'1-müşkil mine'n-nisbe (Biblio-theque Nationale, nr. 2457/39], Risale fî sittetin ve Asrine şeklen mine'1-makü-leti'l'ûlû min Öklîdis {a.g.e., s. 33 I); Sabit b. Kurre, Kitâbü'ş-Şekli'l-kattâc {a.g.e., s. 380; Bibliotheque Natfonale, nr. 2457/37, 2467/13), Kitâb fî misâhati kafi'l-mahrût ellezî yüsemmâ "el-Mükâfî" (Bibliotheque Nationale, nr. 2437/25). IV. (X.) Yüzyıl. EbÜ'l-Abbas en-Neyrîzî, Şerhu Öklîdis {a.g.e., s. 389; Suter, s. 363), Risale fi'1-müşûdereti'I-meşhûre li'1-Öklîdis; Ebü'1-Vefâ el-Bûz-cânî. Kitâb i'imâ yehtâcü ileyhi'1-küt-tâb ve'l-^ummâl min 'ilmi'l-hisâb'ınm üçüncü kısmı "Fî A^âli'l-misâha" başlığını taşımaktadır; ayrıca Kitâb fîmâ yehtâcü ileyhi'ş-şâni' min a'mâli'l-hende-se adlı eseri pratik geometri açısından mühim bir eserdir. Bettânî'nin özellikle trigonometriye olan katkıları da Önemlidir; küresel trigonometrinin problemlerini (iskâtii'l-amûdî, orthographical projec-tion) yöntemiyle çözmüştür ve bu çözümler daha sonra Regiomontanus tarafından incelenerek kullanılmıştır. İslâm matematiğinin en önemli geometricile-rinden biri olan Ebû Saîd es-Siczî, Risale fî ihrâci'l-hutût fi'd-devâ'iri'l-mevzûca mine'n-nukati'l-muctât (Bibliotheque Nationale, nr. 2458/1), Risale fi'1-cevâb
havâşşi'i-katH'l-milkâfî, Makale fîha-vâşşi'î-kafi'z-zâ'id, Makale fî halli şü-kûki'1-makâleti'l-ûlâ min Kitabi Öklîdis ve Kavi fî kısmeti'1-hat ellezî is-ta'melehû Arşimîdis fî Kitâbi'1-Küre ve'l-üstuvâne'd\r. Apollonios"un Kitâ-bü'l-Mahrûtât'[yla da ilgilenen İbnü'l-Heysem. geometri alanındaki teorik çalışmalarının sonuçlarını uygulama alanına da koymaya çalışmıştır. İbnü'l-Kıftî onun, Nil nehri üzerinde suların akışını düzenleme ve taşmasını önleme amacıyla Asvan yakınında bir baraj yapma teşebbüsünde bulunduğunu kaydeder {Târî-fıu'l-hükemâ1, s. 166). VI. (XII.) Yüzyıl. Ömer Hayyâm, Risale fîşerhi-mâ eşke-!e fîmüşâderâti Kitabi Öklîdis (nşr. Ab-dülhamîd Sabra, İskenderiye 1961], Makale fi'l-cebr ve'1-mukâbele (nşr. Rüş-dî Râşid - Ahmed Cebbar, Haleb 1981). Ömer Hayyâm bu eserinde, matematik tarihinde ilk defa sistematik bir metotla daireler ve koni kesitlerini kullanarak üçüncü dereceden (kübik) cebirsel denklemleri Çözmüştür. VII. (XIII.) Yüzyıl. Şe-refeddin et-Tûsî. Kitâbü'l-Mu<ûdelât adlı eserinde üçüncü dereceden cebirsel denklemleri Ömer Hayyâm gibi daireler ve koni kesitleri kullanarak çözmüştür. Esîrüddin el-Ebherî Işlâhu Öklîdis başlığını taşıyan çalışmasında, dönemin İslâm dünyasında mütedâvil olan Ökiid nüshalarını ve Usûlü Öklîdis'te[Q bazı problemli teoremleri düzeltmiş, ayrıca beşinci postulatı (aş. bk.) farklı bir şekilde ispatlamaya teşebbüs etmiştir. Nasîrüd-dîn-i Tûsî. Tahrîru Uşûli Öklîdis'te Uşûl'ün mevcut tercümelerini karşılaştırmış ve bunlar arasındaki farkları belirterek kendi üslubuyla kitabı yeniden düzenlemiştir. Tahrîru Müşâderâti Öklîdis adlı eserde Tûsî'nin uyguladığı yöntem daha sonra gelen Usûl sarihleri tarafından da benimsenmiş, özellikle Şem-seddin Muhammed b. Eşref es-Semer-kandî Eşkâlü't-te^sîs adlı çalışmasında, Kadızâde-İ Rûmî bu eserin şerhinde ve Nizâmeddin en-Nîsâbûrî de Tûsî'nin et-Tezkire fî Himi'l-hey3es\ üzerine kaleme aldığı et-Tavzîh adlı şerhinde bu yöntemi takip etmişlerdir. Tûsî, ayrıca Kitâbü Şekli'I-kattâ'' adlı diğer bir eserinde küresel trigonometrinin temel teorilerini formüle etmiş, çeşitli ilim adamları tarafından Arapça'ya tercüme edilen Archi-medes ve Menelaus gibi matematikçilerin geometri sahasındaki kitaplarını da yeniden düzenlemiştir. IX. (XV.) Yüzyıl. Cemşîd el-KâşîMiftâhu'l-hisâb (hüssâb) adlı kitabın dördüncü makalesini misâ-haya tahsis etmiştir. Kâşî'nin matema-
Dostları ilə paylaş: |