KONYA
ÖNSÖZ
Rahman Allah, Rahim Allah, Ey Allah’ım Senin adınla...
İnsana bilmediğini bildiren, kalemle öğreten, nur’uyla bizleri aydınlatan, “Müslüman” ismiyle bizleri isimlendiren Rabbimize hamd olsun.
Hidayet rehberimiz, İslam’ı doğru anlamanın ve aile hayatını tam yaşamanın yolunu bizlere öğreten hayat rehberimiz, önderimiz, muallimimiz ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) efendimize salât. O’nun ehli beytine, ashabına ve O’nun izinde yaşayıp, O’nun izinde ölenlere sonsuz selam olsun.
Muhterem Hocamın sözlü istekleri üzerine ve araştırmalarım neticesinde; şu elinizde okumak için bulundurduğunuz “ÇOCUKLARIMIZI NASIL EĞİTELİM?” isimli kitabı hazırlamak için daha önceden okumuş ve önemli görüp altlarını çizmiş olduğum paragrafları oluşturan 25 kitabın bir özeti olarak, bu kitabı hazırlamış ve sizlerin faydalanmasına sunmuş bulunmaktayım.
Bu kitabın hazırlanmasında bize imkân veren muhterem hocama müteşekkirim. Ayrıca kitaplarından yararlandığım yazar kardeşlerimin haklarını, bana helal etmelerini diliyor, böyle eserleri yazdıklarından dolayı kendilerini candan kutluyorum.
Şu bir gerçektir ki, “Çocuklarımızı Nasıl Eğitelim?” isimli bu eserde çok çeşitli ve özlü bilgilerle karşılaşacaksınız. Çünkü arı gibi bin bir çiçekten faydalanarak (çiçek özü alarak) gücümüz nispetinde peteğe bal yapmaya çalıştık.
Düşünürsek hepimiz birer çocuktuk; daha sonra büyüdük erişkin anne-baba haline geldik. Bu yıllar içerisinde büyürken anne babalarımızdan sevgi şefkat; çevremizden, yakınlarımızdan yardım ve destek görerek bugün içinde bulunduğumuz hale geldik. Bizler ideal bir şekilde büyütülemedik belki, fakat çocuklarımız için ideali yakalamaya çalışıyoruz. Büyüklerimiz- den, anne babalarımızdan gördüğümüz bazı davranışlar karşısında “Ben çocuğuma asla böyle davranmayacağım” gibi laflar etmişizdir. Ancak; Allah’ın bize emanet olarak vermiş, eğitilmesi ve yönlendirilmesi tamamen bize bırakılmış çocuklarımıza karşı bazen çok çaresiz kalıyor ve çocuk yetiştirmenin çok zor olduğunu düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Eğitim; öğrenilenin hayata geçirilmesini temin eden faaliyetlerin bütünüdür. İlk önce biz anne babalar olarak: İyiyi, güzeli ve doğruyu öğreneceğiz ki, çocuklarımıza da öğretelim. Yani ilk önce bizler eğitileceğiz ki, çocuklarımızı da eğitebilelim. Öğrenmek başka şey, eğitilmek ise daha başka şeydir. Her öğrenimin hiçbir zaman eğitimin yerini tutmadığını bilmemiz gerekiyor.
Bugün gerek eğitim sistemimizin, gerekse anne babaların en önemli yanılgıla-rından biri, öğretimi eğitim sanmalarıdır. Bazı aileler çocuğu okula gönderdiklerinde her şeyin bittiğini zannederler. Hâlbuki hiç de öyle değil.
Şu gerçek unutulmamalıdır ki, çocuğa güçlü bir Allah ve ahiret inancı, sevgisi verilmediği müddetçe, çocuğa ne verirseniz verin, onun iç dünyası zenginleşmeyecek, her an üzüntülerle, dertlerle ve her türlü olumsuzluklarla karşı karşıya kalacaktır. İnanmak ve Allah’a (c.c.) bağlanmak üzere yaratılmış olan insan gönlünü; başka inanç, felsefe ve ilimle doyuramazsınız. Dolayısıyla da burada çocuğun eğitimi; özellikle anne karnında iken başlayacağı vurgulanmaktadır.
Annelik ve babalık gibi dünyanın en zevkli ve en zor mesleği için ne kadar kitap okunsa, ne kadar yazılar yazılsa yinede azdır. Bu kitabı okurken şunu unutmayınız “onlar çocuk” ve hiçbir zaman mükemmel olmayacaklar. Mükemmel ve kusursuz davranışları sergileyen çocuklar ancak kitaplarda olur.
Çocuklara baskı yapmak ve onlardan mükemmel olmalarını beklemek, devamlı onlara bilgi yüklemek, (hele maneviyatsız bir bilgi yüklemek), onlara yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biridir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi biz, öğretimle eğitimi karıştırıyor, çocuğa sevgiyle benimseyeceği davranış biçimlerini kazandıracağımıza hiç durmadan bilgilendirmeye çalışıyoruz.
Tecrübeli eğitimciler, anne babalar çocuklarına bu davranışları çok kolay verebiliyorlar, onlara Yüce Yaratıcı’ yı sevdirebiliyorlar. İçleri Allah’ın kutsal sevgisiyle dolmuş olan bu masum yavrular da hep masum kalmaya aday oluyorlar.
Eğiterek bilgilendirme ve Allah’ı sevdirme hususunda bir yerde bir yazı okumuştum, onu örnek vermeden geçemeyeceğim. (Bir İlkokul öğretmeni kış mevsiminde ders anlatma sırasında, öğrencilerine kış mevsiminin faydalarını açıklıyor. Bu arada çocukların kıştan en çok sevdikleri karı da açıklamak istiyor. Tavandaki makaralardan ipler sarkıtıyor. Beyaz ince iplere kar tanesi şeklindeki pamuk parçalarını takıyor. İplerin ucu çocuklar tarafından çekilince, sanki gökten yere kar iniyormuş gibi bir manzara oluşuyor. Çocuklar da arkadaşlarının yağdırdıkları temsili karları tebessümlerle seyrediyorlar.
İçlerinden biri elini kaldırıyor ve söz istiyor. Öğretmeninin izin vermesi üzerine de şöyle diyor:
“Öğretmenim, siz karın sahtesini yağdırmak için tam iki saat çalıştınız. Yine de aksamalar oldu. Hâlbuki Allah, bir anda bütün şehirde kar yağdırıyor. Hem de gerçek kar..” Bu öğrenciye ne denebilir? “Evet, yavrum, biz böyle basit bir kar yağdırma gösterisinine zahmetle yapıyoruz. Hem de aslına hiç benzetemedik.
Ama Allah’ımız, bir anda, birçok yerde hakikisini, hem de bin bir nakışla süslü olarak saatlerce, hatta günlerce yağdır- maktadır. Çünkü O, eşsiz, benzersiz, gücü sonsuz bir Yaratıcı’dır. Bizse O’nun sınırlı bilgi ve güçle yarattığı bir varlığız.(kuluz) Karı da, bizi de Yaratanı tanımalı ve sevmeliyiz. Çünkü bizi en üstün yaratan ve yarattığı her şeyi hizmetimize veren bir sevgi kaynağıdır O...”
Sevgili okuyucularım! İşte bu yaklaşım bir eğitimdir, sevgi eğitimidir. Her şey sevgiyle daha verimli olur ama eğitim sevgiyle daha da verimli olur. Gönlüne girmediğiniz çocuğun kafasına giremezsiniz. Yani çocuğa, sevgi mayası çalamazsanız, eğitimi de tam manasıyla veremezsiniz.
Çocuklar; anne babaların elinin altında sürekli baskı altında olan ve hırpalanan canlılar olmamalıdırlar. Çocuklar anne babalarının yapamadıklarını bu dünyada yapmak için onlara verilmiş varlıklar değillerdir. Çocuklara çok aşırı yük yüklemek ve kusursuzluk adına onları harcamak son derece yanlıştır.
“Biz, öğrenimle eğitimi karıştırıyor, Çocuğa sevgiyle benimseyeceği davranış biçimleri kazandıracağımıza, devamlı aşırı derecede bilgi yüklüyoruz.”
Bizler, çocuk eğitiminde altın kuralları üçlü saç ayağını şu şekilde ifade ediyoruz.
a) İlgi
b) Sevgi
c) Vakit ayırma
Bu üç hususa dikkat edildiği takdirde, çocuklarımızı sağlıklı ve güvenilir yetiştirebiliriz. Bu arada ilgi ve sevgiyi yanlış anlayan anne babalar olabilir.
Evet, günümüzde ve değişen dünya şartlarında anne ve baba olmanın zor yanları da var elbette. Fakat etkiler ne olursa, olsun aranızda güven dolu, sevgi bağı olduğu müddetçe korkmayın. Çünkü bu sevgi bağı, yıllara meydan okuyacak kadar güçlüdür.
Size bir müjdemiz var “ Mutlu Olun, Çünkü Siz Anne ve Babasınız” çalışmalarınızın karşılığını İnşallah’u Teâlâ, göreceksiniz. Yetiştirdiğiniz çiçeklerin güzelliği ve kokusu sizi her zaman huzurlu kılacaktır. Onların bakımını yapmak, sulamak bazen zor olacaktır ama verdiğiniz emeklerin sonucunda oluşan güzelliklere siz bile şaşacaksınız. Çünkü siz bu çiçekleri sevgi ve güvenle büyüttünüz, onlar sizin “güven ve sevgi çiçeklerinizdir.”
Hüseyin BULUT
15.07.2002
KONYA
GİRİŞ
Ey Çekirdek aileler, Leyla’sının Mecnunları! İdealinizi en az Mecnun kadar sevin. Ancak bu Leyla’ya kavuşmanın yolu başkadır, Mecnunluğu bırakın, derlenip toparlanın! En azından yakın geçmişte yaşanan tecrübelerden ibret alarak ve istifade ederek, selim bir akla, ilim ve irşada dönelim. Geçmişte bazı kurumlara, siyasilere fazla güvenip atalete düştük, afak’a aldanarak derunu ihmal ettik. Şimdi sorumluluğumuzu bilerek, gözümüzün nuru, gönlümüzün sürûru, güzide çocuklarımızın dini terbiye ve sair formasyonları ile bizzat daha yakından ilgilenelim, her aileyi bir mektep haline getirelim.
Her şey insanlığın saadetine matuf olmalıdır. İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesi. Allah, (c.c) kâinatı insana göre düzenlemiştir.
Bu itibarla da medeniyetler insan için olmalı ve her medeniyette insanın mutluluğu hedef alınmalıdır. Çünkü İnsan Allah’ın en muazzez bir varlığıdır. Bunu Allah (c.c) Kur’an-ı Kerimde: “Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; onlara güzel güzel rızıklar verdik; yine onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” buyurarak bildirmektedir.1
Evet, Allah nazarında insan mükerrem bir varlıktır. Yeryüzündeki bütün medeniyetler, siyasi, iktisadi, kültürel sistemler onun değerini sömürmelerinden başka bir şey değildir. Bu açıdan insanının mutluluğunu hedef almadan kurulan sistemlerin hiçbir kıymeti yoktur ve insanlık adına hiçbir şey ortaya koyamayacaktır.
Anne baba olarak biz, neyi iyi, neyi kötü görüyoruz? Çocuklarımızın nasıl yetişmesini düşünüyoruz?
Bu konuda gerçekleştirmeyi planladığımız bir projemiz var mı? Oğlumuzun nasıl yetişmesini düşünüyoruz? “Ben çocuğumu şöyle görmek istiyorum” deyip sonra da bunu tahakkuk ettirmek için ne kadar çaba gösteriyoruz? Gece geç vakitlere kadar şurada-burada vakit geçirmelerine nasıl bakıyoruz? Ve hangi saatte eve gelirse gelsin kapımızı açacak ve bağrımıza basacak mıyız? Neyi nereye kadar kabul ediyor; neye ahlaki, neye ahlak dışı diyebiliyoruz? Nelere iyi, nelere kötü nazarıyla bakabiliyoruz? Çocuklarımıza nereye kadar müsaade edeceğiz? Kılık kıyafetine karışma mevzuunda bir prensibimiz olacak mı? Onlardan hoşnut değilsek şu ana kadar neler düşündük? Başvurduğumuz bir çare oldu mu? Çare arama yolunda hangi kapıları çaldık, kaç mütehassısa başvurduk, kaç damla gözyaşı döktük? Bu konuda gerçekten bir çözüm arayışı içerisinde hiç bulunduk mu?
Bu gün hemen hemen hepimizin az çok müşteki olduğumuz bir evladı vardır. Acaba biz onun bir kısım zikzakları karşısında ne düşünürüz? Bazen sadece düşünmek bile çok mühimdir. Evet, şöyle veya böyle mutlaka düşünmemiz gerekiyor. Çünkü yangın bacayı sarmış, tedbir alınmazsa en kısa bir zamanda ev yanıp kül haline gelecektir. Yoksa bizler evimizde olup bitenleri bir ölü hissizliği ve sessizliği içinde seyretmekle mi yetiniyoruz? Yoksa evde her gün bir çözüm arayışı içerisinde miyiz? Bu gibi soruları daha da çoğaltabiliriz.
Ancak, şimdilik bunlarla yetinelim; Bu iç içe soruların, bu sorulara cevap aramanın yanında, kendi hayatımızın düzeni, derinliği, kararlılığı ve bize ait olan kısmı da çok önem arz etmektedir. Düşünün! her gün değişik felaketler, değişik ölüm çeşitleri duyarsınız. Ama esas ölüm ve felaket, trafik kazaları vs. meydana gelen felaketler, ölümler değildir. En büyük ölüm ve felaket, insanın özünü kaybedişi, gaflete salması, olaylara duygusuz kalması ve gönül dünyasında ölmesidir. Evet, en büyük bela, evin içindeki yangını bilmemek, çocuğunun çürüyüp gitmesi karşısında duygusuz ve hissiz kalmasıdır.
Hayat eğlenceli olaylar zinciridir; yaşamak sadece nefes almak demek değildir. Her gün, her saat ve her dakika çok özel ve önemlidir. Çünkü “onların” sizin son anlarınız olabileceğini fevkalâde biliyorsunuz. Eğer çocuklarınıza, sevdiğiniz birilerine “seni (sizleri) seviyorum” demeye vaktiniz yoksa ve “günün birinde” söylerim diyorsanız “günün birinde” geç kalabileceğinizi sakın unutmayın.
Cenab-ı Allah mesut bir toplumu, kadınıyla erkeğiyle ele alırken, konuyu Kur’an’ı Keriminde şu şekilde açıklamaktadır:“Müslüman erkekler. Müslüman kadınlar; Mü’min erkekler, Mü’min kadınlar; taat eden erkekler, taat eden kadınlar; doğru (sözlü) erkekler, doğru (sözlü) kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; mütevazı erkekler, mütevazı kadınlar; sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; ırzlarını koruyan erkekler, ırzlarını koruyan kadınlar; Allah’ı çok zikreden erkekler, zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için hem bir mağfiret hem de büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”2
Bu erkek ve kadınlar, milletin en küçük hücresi olan ailede Mü’min ve Müslim olarak bir araya gelmiş, Allah’a güvenmiş, gönülden O’na yönelmiş ve Allah maiyetine ermiş, ibadete taat içerisinde hayatlarını geçirmektedirler. Bu ailenin fertleri, içleri Allah’a karşı saygıyla dolup taşan, her zaman korkuyla ti tir titreyen, ciddi bir hayatın ve müthiş bir akıbetin kendilerini beklediği düşüncesiyle mükellefiyetlerini en iyi şekilde yaşamaya çalışan, hayatlarının her lahzasında yolun sonuna erip de, “ahirete gel” davetini bekleyen haşyet ve saygının tüllendiği böyle bir evde çocuğun göreceği şey de hep ciddiyet, vakar, hassasiyet ve titizlik olacaktır.
Böyle bir aile de çocuklar, yüzlerde yumuşak bir endişe ve onu takip eden bir tatlılık Allah’ın ululuğunun muhabbeti ve cennet ümidinin yüzlerde hasıl ettiği neşeyi iç içe görecek; rahat fakat temkinli; mutlu ama ufuklu; zevk’ u sefa içinde fakat istikbalinin insanları olarak neşet edeceklerdir.
Konuyu nasların ışığı altında incelediğimizde görüyoruz ki, Kur’an-ı Kerim Allah’ın sevdiği, seveceği, hoşnut olacağı kimselerin çok olmasını istiyor. Aslında bütün nebiler, salihler ve makbul insanlar da, tertemiz nesillerin çoğalmasını istemiş ve bu mevzuda sistemler geliştirmişlerdir. Bu konuda Allah (c.c), Hz. Zekeriya (a.s.) en samimi hislerle Allah’a yakarış ve yalvarışını Kur’an-ı Kerimin de şöyle beyan ediyor. “Orada Zekeriya, Rabbine dua etti. Rabbim bana nezdinden tertemiz bir zürriyet ihsan eyle! Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.” 3 Burada dikkat edilecek olursa, Hz. Zekeriya, sadece “zürriyet” değil, “tertemiz zürriyet” diyerek kayıtladı. Bu (Allah’ı (c.c.) hoşnut, Nebiyi memnun ve babayı mesut edecek, millet içinde mühim bir rükün olacak “tertemiz bir zürriyet” ihsan eyle) demektir.
Buradan şu anlaşılmaktadır. Bütün Nebiler ve sulehayı ümmet de hep şöyle yakarmış ve yalvarmış Allah’ dan Salih nesiller istemişlerdir. “(Ve o kullar ki):
‘Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!’ derler.” 4
Bunlar gibi daha değişik naslar da, aile kurmanın semeresi olarak tertemiz nesillerin istendiğini görmek mümkündür. Öyle ise konumuzun içeriliği olarak, meydana gelecek kimselerin çokluğu değil, keyfiyet derinlikleri ve mana köklerine bağlılıklarıyla, Allah nazarında makbul olmalarıdır. Böyle bir makbuliyete ermenin belli yolları ve yöntemleri olması gerekir. Şimdi biz buradan asıl konumuzun kapılarını açmaya çalışalım. İnşallah’u Teâlâ.
Çocuk Eğitimi Demek! Anne-Baba Eğitimi Demektir.
“Çocuğa güzel bir isim verilmesi ve güzelce terbiye edilmesi, onun anne-babası üzerindeki haklarından biridir.” Hz. MUHAMMED (s.a.v.)
“Yeni evliler, kendilerini bir öğrenci gibi çocuk eğitimine hazırlamalıdırlar. Aileye çocuk katılmadan önce, bu konudaki eksiklikler bitirilmelidir. Yaksa acılarla dolu yeni bir hayat başlar.” (Hekimoğlu İSMAİL)
Yeni kurulan yuvalardaki tatlı telaşlar ve özenle yapılan birçok hazırlıklar, beklenen çocuklar içindir. Ancak bunlar bilinçli yapılmalıdır. Anne babalar çocuk eğitimi konusunda yeterli bilgi ve birikimlere sahip olmadıkları takdirde, bu çok önemli görevi ya el yardımıyla, ya da çok acemice yaparlar. Bu da çocuğun ruh ve beden açısından sağlıksız büyümesine neden olabilir.
Çocuk anne babasının yanında bir emanettir. Onun her türlü şekli almaya hazır, temiz ve boş kalbi de adeta bir cevherdir. O her türlü nakışsa müsait olduğu gibi, meylettirildiği her şeyi almaya da kabiliyetlidir. Eğer çocuk iyiliklere yönlendirilirse, hayır üzere büyür, dünya ve ahirette de mesut olur.
Batılı psikolog ve pedagogların da eğitimde özellikle ailelerin önemine dikkat çektikleri görülmektedir.
Yani buradan anlaşıldığına göre çocukların eğitimi ve öğretiminde anne-babanın en önemli unsur olduğunu ifade etmeliyiz. Konumuza, böylece girmiş bulunmaktayız. Çocuklar çabuk büyüyor... Çocuklar büyüdükçe de dertler artıyor... Ve anne-babanın şikâyetleri bu sefer başlıyor.
Biliyorsunuz dünya imtihan dünyası.
Bazılarımız servetle, şöhretle imtihan olunurken, bazılarımız çocuklarımızla imtihan olunuyoruz. Bu gerçekten hareketle hayatı bütün olarak kavramak, iniş çıkışlarını da kabullenmek lazım.
Yani her zaman hayat gül gülistan değil. Mutluluklarla mutsuzluklar karmaşa-sında yaşıyoruz. Şunu hatırlatayım ki, gerek toplumsal, gerekse, ailevi musibetler karşısında paniğe kapılmamalıyız.
Sağlam değer ölçülerimizin bazıları silik, hatta bazıları da yitiktir. Bilimsel ve toplumsal bir zeminde oturması gereken eğitim sisteminin ideolojik ayaklar üstünde oturması ise facianın bam telidir. Bir taraftan da bu durum ailelerin sorumluluğunu artırıyor. Yani çocuklarıyla anne babanın hem daha yakından ilgilenmesi, hem de ilgi bağını ilmi bir temele oturtması gerekir. Aksi takdir de toplumun fireleri artacaktır. Daha fazla kurban verilecektir. Türkiye’de çocuk yetiştirmek çok zor bir sanattır. Annelik zor, babalık zor. Bir yerde yapılan küçük bir hatanın faturası çok ağıra mal oluyor. Yinede işin yükü hemen hemen bütün yükü ailelere, özellikle de anne babalara düşüyor. Anne baba olarak bu kutsal yükü kaldırmak zorundayız. Çünkü söz konusu olan iş, hem çocuklarımızın geleceğidir, hem de ailemizin.
Şu var ki, çocuğunuza belli yaşlarda namaz kılmayı, Kur’an okumayı öğretebilirsiniz. Namaz sureleri ile birlikte birçok ilahî, ayet, hadis ezberletebilirsiniz. Ama onlara sevmeyi, saymayı öğretemezsiniz, millî manevî değer ölçülerini veremez- siniz, tarihiyle bütünleştiremezsiniz, îmandaki huzurun yanı sıra, inanmanın mantığını kavratamazsınız, çocuk belli yaşlarda yalpalamaktan kurtulamayacaktır.
Bu da çocuğun geleceği açısından önemli bir tehdit oluşturur. Çünkü artık çocuk, sokağın, televizyonun, gazetenin, envai çeşit müstehcen yayınların, sorumsuz politikacıların ve her türlü sapmayı doğal gibi görüp susan sözde sanatçıların etkisine girer. Hem kıbleden, hem de aileden kopar, yozlaşır ve tükenir gider. Çocuğa örnek olamazsanız, sevmeyi, saymayı öğretemez seniz, millî ve manevî değer ölçülerini veremezseniz, tarihiyle bütünleştiremezseniz, îmandaki huzurun yanı sıra, inanmanın mantığını da kavratamazsanız. Batılılaşma sürecinin toplumumuza bulaştırdığı tortulardan ve tereddütlerden koruyamazsınız. Atalarımız ne güzel demişler “Ağaç yaşken eğilir.” Diğer bir sözde ise “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” demişler.
Buradan esinlenerek şöyle diyebiliriz; çocuğu küçük yaşlarda eğitmek şart. Hatta Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ana karnından itibaren çocuğun terbiye edilmeye başlanmasını öğretiyor. İlk önce anne adayı, öncelikle haramlardan kaçınacak, yüreğine, her zamankinden daha fazla sevgi dolduracak. Anne adayı sık sık tabiata, temiz havaya çıkması, o havayı teneffüs etmesi, tabiattaki güzellikleri fark etmesi, o güzelliklerle bütünleşmesi ve ayrıca anne adayı, emrolunduğu üzere yaşamaya çalışacaktır. Doğumdan sonra, hem anne, hem de baba her gün çocuğa vakit ayıracaklar. Onunla oynayacaklar. Onunla birlikte bebekleşip, yine onunla birlikte tekrar büyüyecekler.
Bir taraftan da yeni bilgilerle, kültür değerleriyle kendilerini besleyip yenileyecekler. Kendimizi yetiştirip yenileyeceğiz ki, çocuğumuz soru sormaya başladığında sorularına cevap vermeye hazır olalım. Çocuğunuzun her sorusunu sabırla cevaplandırınız. Soru ve sorunlardan kaçmak yok. Cevabı bilen kaçmaz. Cevapları bilmelisiniz, öğrenmelisiniz. Bizim temel problemiz bilmemek... Ondan daha büyük problemimiz ise öğrenmememizdir. Anne baba olarak yeteri kadar bilgili değiliz. Bilgili olmadığımız için de bilinçli anne-baba değiliz. Bu da elbette çocuklarımızın hayatına yansıyor. Duyumlar belli yaşlara gelmiş, merakını yitirmiş bizim gibilere yetse bile, her şeyi merakla izleyen ve merak eden çocuklara ve sağlam kriterlere ihtiyaç duyan gençlere yetmez. İlgilenilmezlerse merak kuyusuna düşerler. Merak kuyusunda boğulabilirler. Bazı meraklar karanlık birer kuyudur, çocuğu yutuverir. Bize de kalsa kalsa yasını tutmak ve körü körüne dövünmek kalır; o kadar. Diyeceğim şu ki: Anne-baba olarak bize düşen önce kendimizi eğitmeliyiz, kendimizi yeterli hale getirmeliyiz. Bu da sürekli öğrenmeye açık olmakla mümkün olur. Kendimizi sürekli olarak eğiteceğiz ve yenileyeceğiz. Televizyondan ziyade kitaplarla dost olacağız. Çocuklarımızı televizyondan duyduğumuz abuk sabuk laflarlara göre değil, iyi kitapların öngördüğü metotların ışığında yetiştireceğiz. Kitap okumamak için uydurduğumuz bahanelerin hiç biri geçerli değildir.
Unutmayalım: Okumamanın geçerli bir mazereti olmaz. Tembelliğimize ve bencilliğimize kılıf geçiriyoruz. Bu şekilde kendimizi kandırıyoruz; ancak bahanelerimiz çocuklarımızın geleceğini kurtarmaz. Kitaba vereceğimiz parayı, günün birinde ya çocuğumuzun içkisine veya Allah korusun tabutuna vermek zorunda kalabiliriz. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Keriminde;
“Ey iman etmiş olanlar! Neden söylediklerinizle yaptıklarınız birbirine uymuyor? Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir” 5 buyurmak-tadır.
Batılı pedagoglar tarafından da belirtildiği gibi ailenin, ilk öğretmeni annedir. Babayı da ilk “mürebbi” eğitici olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle ailede anne-baba en güzel bir şekilde eğitilmelidirler ve öğrendiklerini en güzel bir şekilde yaşamak durumundadırlar. Çünkü anne baba yaşanan birer canlı örnektir.
Netice olarak; huzurlu bir aile ortamı, mutlu bir yaşantı ve sağlıklı çocuklar için, mükemmel bir anne baba olmanın ve yapmaları gereken çok önemli koşullarının bulunduğunu düşünüyorum.
Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
-
Kendi davranışlarını eleştirebilen bir yaklaşımla değerlendirebilmek. Hatalardan dönebilme olgunluğunu gösterebilmek.
-
Gelişmek, daha güzeli elde etmek konusunda, kendilerini yenilemek için sağlam ve yeni kitapları okuma istek ve çabası içerisinde olmalıdırlar.
-
Gerçek mutluluğun tek kaynağı bütün ilişkilerin, özelliklede anne-baba ve çocuk ilişkilerinin kucaklandığı insancıl ve sevgi dolu yaklaşımlardır.
-
Çocuk yetiştirme arzuları, çocuğun kalıcı bir içsel mutluluğa ve yeterlilik hissine sahip olmasını amaçlamalıdır.
-
Çocuğu yapıcı zevklere teşvik etmek faydalıdır. Teşvik, ödülün tersine sonuca odaklanmaz: Çocuk amacına ulaşsın ulaşmasın bir şeyler yapmaya teşvik edilmelidir.
-
Çocuk eğitimine özenle kendinizi hazırlayın. Çocuk yetiştirme konusunda kitap okumak, psikolog ve pedagoglara başvurmak, tecrübelilerin bilgisinden yararlanmak gibi yollar deneyin. Kendinizi çocuk eğitimine hazır hissettikten sonra çocuk bekleyin.
-
Çocuğunuzu çok iyi gözleyin ve tanıyın. Hassasiyetlerine dikkat edin. Sevdiği ve sevmediği konuları özenle tespit edin. Durum ve davranışlarınızı da buna göre oluşturun.
-
Çocuklarınızın önünde asla tartışmayın. Kaba ve çirkin söz söylemekten kaçının. Birbirinize ve çocuğunuza karşı asla zor kullanmayın.
-
Çocuğunuzun yanında akrabalarınızın bir kısmını kötüleyip, diğer bir kısmını övmeyin. Çocuğunuza akrabalarınızı iyi anlatın ve tanıtın, onları soğutmayın, sevdirin.
-
Çocuğunuzu sürekli olarak sevin, onu okşayın, “evin gülü, bir tanesi” gibi kelimelerle çok önemli olduğunu ona söyleyin. Bu, çocuğu çok mutlu eder ve size bağlar.
-
Çocuğunuza bazı doğru mesajları söz ile değil, bilfiil davranışlarınızla gösterin. Kendinizin zararlı alışkanlıklarınız varsa, çocuğunuzun sağlıklı eğitimi için lütfen onu terk edin. (Sigara, içki.....vs.)
-
Çocuğunuzun hayatında önemli kurallar oluşturun. (Birlikte camiye, cemaatlara gidin, mezarlığı arada bir ziyaret edin ve akrabalarınızı ziyarete gidin.)
-
Çocuğunuza nezaket kurallarını kavratın. (Büyüklere saygı, küçüklere sevgi, sofra âdâbı, eve girip çıkma âdâbı, arkadaşlık, dostluk ve yardımseverlik ) gibi.
-
Çocuğunuza sakın “Senin annen-baban olmayız,” kelimelerini kullanmayınız.
-
Çocuk Gelişimi hakkında Bilgi Sahibi Olun
“Çocuğun gelişim özelliklerini bilmeyen ve gelişimi izlemeyen anne ve babalar, çocuğunu büyütürken ve onu eğitirken büyük zorluklarla karşılaşırlar.”
(Prof. Dr. Ayhan SONGAR)
-
Sağlıklı, yetenekli ve örnek bir evlat yetiştirmek isteyen anne ve babaların yapacakları birçok önemli işlerden birisi de, çocuğun gelişimiyle ilgili bilimsel bazı bilgileri elde etmektir. Çocuk gelişiminin seyrini bilmeyen ve gelişim niteliklerini izlemeyen anne babalar, çocuk yetiştirmede ve çocuk eğitmede istedikleri sonucu tam manasıyla elde edemezler.
Dostları ilə paylaş: |