KORCA, HAFIZ ALİ
(1873-1956) Arnavut asıllı âlim ve sair.
Arnavutluk'un Korca kasabasında doğdu. Küçük yaşta hafız oldu. İlk ve orta öğrenimini Korça'da tamamladıktan sonra İstanbul'a gitti. Burada dinî ilimler okudu. Arapça, Farsça ve Fransızca'sını geliştirdi. Ardından Korça'ya dönerek kurucusu sayıldığı ilkokullarda matematik, coğrafya ve Türkçe öğretmenliğiyaptı. Ağustos 1909'da düzenlenen Debre Kongre-si'nde eğitim ve öğretimin Arnavutça yapılması için karar alınmasında etkili oldu. Aynı yıl yapılan Elbasan Kongresi'ne de katılarak Balkanlar'da yaşayan müslü-manlara daha iyi hayat şartlarının sağlanmasını amaç edinen Terakki Örgütü'nün başkanlığına seçildi. Bu örgüt, otuz dört ilkokulun yanı sıra büyükler için de yirmi dört okul açmıştır. 1914 yılında Eğitim Bakanlığı müsteşarlığına tayin edilen Hafız Ali iki yıl sonra İşkodra başmüftülü-ğüne getirildi. 1918'de çalışmalarını sürdürmek için Tiran'a gitti. Burada İslâmî ilimlerin okutulduğu orta dereceli bir medrese açtı. Arnavutluk'taki medreselerde eğitim öğretim programlarının çağdaş hale getirilmesi, seviyesinin yükseltilmesi, buralardan mezun olan öğrencilerin diğer İslâm ülkelerinde yüksek öğrenim yapabilmeleri için çaba gösterdi. Diğer bazı araştırmacılarla birlikte Arnavut dili üzerinde de çalışmalar yapan Hafız Ali orta okullar İçin Arap dil bilgisi kitapları hazırladı. Bir süre Durs, Tiran, Debre ve Pogradets yörelerinde eğitim öğretim müdürlüğü görevini yürüttü. İslâmî kimliği ve tavrı sebebiyle komünistlerin etkili olduğu dönemde baskılara mâruz kalan Hafız Ali 1947 yılında Tiran'dan Kavaya'ya sürüldü. Burada münzevi bir hayat yaşadı ve 31 Aralık 1956'da vefat etti.
Eserleri.
1. Mevludi (Korçe 1900). Manzum bir mevlit kitabıdır.
2. 1reqint-e-tn fjalettelmamiAliut (Korçe 1900). Eserde Hz. Ali'nin 303 sözü açıklanmaktadır.
3. Historija e shenjte edhe te katerha-Mete 6 Manzum bir eserdir.
4. Abetare 7 Arnavutça öğretmek amacıyla hazırlanmıştır.
5. Aliabeti Arebisht. 8
6. Gramatika, Syntaksa Shqip-Arebisht edhe fjalime.9 Arapça gramer kitabıdır.
7. İusufi me Zelihane. 10
8. Shtat endrat e Shqiperise 11 Millî duygular ve vatan sevgisinin ön planda olduğu eserde müslümanlara uygulanan soy kırımı konu edilmektedir.
9. Bolsheviz-ma çkaterimii njerezimit. 12
10. Kur'ani i Madheneshim e Thebi.13 Fatiha sûresinin meal ve tefsiridir.
11. Myslimanija.14 Ayrıca Sa'dî-i Şîrâzî'nin Gülistân'ı ile 15 Ömer Hayyâm'ın rubâîlerini 16 Arnavutça'ya çeviren Hafız Ali'nin Kur'ân-ı Kerîm tefsiri, Kelîle ve Dimne tercümesi, İslâm inancı, din felsefesi, partilerin İslâm'daki yeri ve İslâm dininin yayılmasına dair eserleri ile diğer bazı çalışmaları henüz yayımlanmamıştır. Hafız Ali'nin yazılan Dielli, Korca, Zani i Nalte, Diturija, Koha gibi dergi ve gazetelerle Akşam, Aks-i Sadâ ve Sırât-ı Müstakîm gibi İstanbul'daki yayın organlarında çıkmıştır.
Bibliyografya :
Abdyl Ypi. Kongresa e Dibres edhe H. Ali Korca, |baskı yeri yok] 1918, s. 4-32; Ali Vıshko. Kongreset e Aifabetit dhe te ShkoIIes Shqipe, Shkup 1922, tür.yer.; Hysni Myzyri, Shkoliat e Para Kombetare Shqipe, Tirane 1973, s. 131-132; Dhİmiter S. Shuteriqi v.dğr., Historia e Letersise Shqipe I-li, Prishtine 1975, s. 434-459; İbrahim Hoxha, Neper üdhen e Penes Shqiptare (Libri Shkoİior), (baskı yeri ve tarihi yok|, s. 296; Rexhep Qosja, Historia e Letersise Shqipe-RomantizmiII,Prishtine 1984, tür.yer.; Muhammed Pirraku, Kuitura Kombetare Shqip-tare Deri ne Lidhjen e Prİzrenit, Prishtine 1989, tür.yer.; İsmail Ahmedi, Hafız Ali Korca-Jeta dhe Vepra, Shkup 1999, tür.yer.; Mahmud Hysa, Alamiada Shqiptare Il-Studime dhe Recen-sione, Shkup 2000, s. 84-103, 121-159; Hasan KaleSi. "Mevludi kod Arbanasa", Zbornik Fİlo-zofskog Fafcu/teta, IV/2, Beograd 1959, s. 357; a.mlf., "Albanska Aljamijado Knjîzevnost", POF, sy. 16-17 (1970), s. 68. İsmail Ahmedi
KORÇE 17 KORDOFAN
Sudan Cumhuriyeti'nde tarihî bir bölge.
Klasik İslâm coğrafyacılarının kitaplarında anılmayan Kordofan (halk arasında Kordofâl) isminin nereden geldiği kesin olarak bilinmiyorsa da bölgedeki küçük bir tepenin adından ya da Nûbe dillerinde "erkekler" anlamını taşıyan kurta kelimesinden kaynaklandığı sanılmaktadır. Beyaz Nil vadisiyle Dârfûr arasında yer alan bölgede Kuzey Kordofan 18 Güney Kordofan 19 ve Batı Kordofan 20 adlı üç ayrı idarî bölge (vilâyet) bulunmaktadır. Kordofan'ın toplam yüzölçümü 380.255 km2 kadardır ve bölgenin merkezi aynı zamanda Kuzey Kordofan'ın da merkezi olan Ubeyyid'dir (Ubeyd); Güney Kordofan'ın merkezi Kâdüglî, Batı Kordofan'ın ise Fûlâ'dır. Kordofan'ın coğrafî yapısı kuzey ve güney kesimleri arasında önemli farklılıklar gösterir. Güneydeki Nûbe dağlarının yüksekliği doğu yönünde 900 metreye kadar ulaşır. Bu kesimde irili ufaklı pek çok tepe bulunur. Bölgenin geriye kalan düz ve hafif dalgalı arazisi tarım yapmaya elverişli killi topraklardan meydana gelir. Kumlu toprakların çoğunlukta olduğu kuzeyde ise arazi düzdür ve daha kuzeye doğru gittikçe çöllere dönüşür. İklim ve bitki örtüsü kuzey, orta ve güney kesimlerinde farklılık gösterir. Yağışların son derece az görüldüğü kuzeye oranla orta ve güneydeki Nûbe dağlarının hâkim bulunduğu yerlerde haziran-eylül ayları arasında yağmur yağar. Orta ve güney kesimlerde tarım yapılabilmektedir.
Kordofan'da karmaşık bir yapı arzeden nüfus çeşitli unsurlardan oluşmaktadır. Bölgenin kuzey ve orta kısımlarında müs-lümanlar, güneydeki tepelerin yüksek kısımlarında ise daha çok animist inançlara ve mahallî geleneklere bağlı yerli halk yaşamaktadır. XIV. yüzyılda buraya göç eden Araplar her tarafa yayılarak yerli halkla kaynaşmıştır. Arapça konuşan ve kendilerini etnik bakımdan Arap sayan bugünkü müslümanların atalarının Mısır'ın ve Libya'nın yanı sıra başka yerlerden de geldikleri ve yerli kadınlarla evlenerek kökleştikleri bilinmektedir. Göçebe ve yarı göçebe bir hayat süren Arap kahilelerinden Kebâbîş, Dâr Hâmid, Hamer ve Bideyriyyeler bölgenin kuzey ve orta kesimlerinde, Bakkâre, Mesîriyye, Humr ve Hevezmeler güneyinde bulunmaktadır. Kuzeyde yarı çöl halindeki topraklarda oturan Kebâbîşler deve ve koyun, güneydeki Bakkâreler sığır yetiştiriciliği ile meşhurdur. Orta kesimde ise Arap olmayan Fûrlar, Rizaykatlar ve Teâişeler yaşamaktadır. Bölgenin en önemli şehirleri XVIII. yüzyılda kurulan Ubeyyid, Bâre, Üm-mü Ruvâbe ile Rahad'dır. Ekonomi tarım ve hayvancılığa dayanır. Bâre'nin kuzeyindeki çöküntü alanında sulu tarım, Nûbe tepelerinin eteklerinde ise çapa tarımı yapılmaktadır. Elde edilen keten, tütün, buğday, mısır, yer fıstığı gibi ürünlerin yanında çeşitli sebzeler de bulunur. Şehirlerde yaşayan halk deve kuşu tüyü. hurma, fildişi ve Arap zamkı ticaretiyle dericilik ve demircilik gibi zanaatlarla uğraşır.
Kordofan'a XIV. yüzyılda vuku bulan müslüman göçlerinden sonra XVI. yüzyılda Func Sultanlığı"nın bölgenin özellikle orta kesimlerini etkisi altına aldığı sıralarda yeni bazı müslüman grupları gelip yerleşti. Yine yerli kadınlarla evlenen bu müsiümanlar İslâmiyet'in yayılmasında önemli rol oynadılar. Bu çağlarda Kordo-fan'ın İslâmlaşmasında Hicaz'dan gelen bazı din âlimleriyle mücahidler de etkili oldular. XVII. yüzyılın sonlarında bugünkü Çad'ın doğusunda Dârfûr Sultanlığı kurulduktan sonra Kordofan bu devletle Func Sultanlığı arasında bir tampon bölge haline geldi; Sennâr'daki Func Sultanlığı doğu ve orta, Dârfûr Sultanlığı da batı kesimlerine hâkim olmaya çalıştı. Kordofan bu çağda Kızıldeniz'den Afrika içlerine doğru uzanan ticaret yotu üzerinde bulunduğundan önemliydi; Şendi'ye ve Sevâkin'e giden ticaret yolları Ubeyyid'-den geçiyordu. Yüzyılın sonlarına doğru Dârfûr'un Kordofan üzerindeki hâkimiyetine karşı başlatılan halk ayaklanması başarısızlıkla sonuçlandı ve Dârfûr Sultanı Muhammed Teyrab bölgeyi tamamen İşgal ederek ülkesine kattı. Kordofan'a yerleşen Dârfûrlu idareciler Arap zamkı, deve kuşu tüyü ve köle ticaretini desteklediler.
XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Kordofan, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın gönderdiği Defterdar Mehmed Hüsrev Bey tarafından ele geçirilerek Osmanlı-Mısır idaresine bağlandı (1821). Bâre'deki Dârfûr askerî garnizonu yıkıldı ve Osmanlı - Mısır Sudanı'nın müdüriyetlerinden biri haline getirilen bölgenin merkezi Ubeyyid oldu. Kordofan'daki Osmanlı-Mısır hâkimiyeti Muhammed Ahmed el-Mehdî ayaklanması ile son buldu. Ocak 1883'te Ubeyyid'e giren Mehdî'nin kuvvetleri kısa zamanda diğer şehirleri de ele geçirdi. Bununla birlikte bazı kabileler Mehdî'nin hâkimiyetini kabul etmeyerek İngilizler'le iş birliği yaptı. Bu dönemde Kordofan Mehdî'nin bir vekili tarafından yönetildi. 1898'de Mehdî'nin ölümünden sonra yerini alan ve laik bir yönetim kuran Abdullah b. Muhammed et-Teâyişî ile adamlarının H. Kitchener tarafından ortadan kaldırılmasının ardından Sudan'ın İngiliz-Mısır ortak idaresine geçmesi sırasında Kordo-fan'da ortam çok karışıktı ve yeni yönetimin duruma hâkim olması ancak zaman içinde gerçekleşti. 1911'de Ubeyyid'i Har-tum'a bağlayan demiryolunun yapılması, Arap zamkı ticaretinin canlanmasına ve Ubeyyid'in gelişmesine katkıda bulundu. Mısır-İngiliz ortak yönetimi döneminde bir müdüriyet olan Kordofan'daki askeri yönetim, 1920'lerde mahallî kabile başkanlarına da yer verilen dolaylı yönetime dönüştürüldü. Sudan'ın bağımsızlığını kazanmasından (1956) sonra gerçekleştirilen yeni düzenlemeler çerçevesinde Kuzey Kordofan ve Güney Kordofan olmak üzere iki müdüriyete ayrıldı. Ancak son zamanlarda yapılan yeni idarî düzenlemelerle Kuzey ve Güney Kordofan'ın batı kesimlerinde bir de Batı Kordofan vilâyeti oluşturuldu.
Bibliyografya :
Muhammed Mihrî, Sudan Seyahatnamesi, İstanbul 1326, s. 319-322; R M. Holt. Egypt and the FertileCrescent: 1516-1922, London 1966, s. 180-182, 206; R. C. Stevenson. "Some Aspects of the Spread of islam in the Nuba Mountains (Kordofan Province. Republicof the Sudan]", İslam İn Tropical Africa (ed. 1. M. Lewis), Oxford 1966, s. 208-232; Abdülmecîd Âbidîn. Târîhu'ş-şekafeü'l-'Arablyye fi's-Sûdân, Beyrut 1967, türyer.; I. R. Smith, The Emin Pasha ReüefEx-pediüon: 1886-1890, Oxford 1972, s. 20-21; Afaf Lutfı a!-Sayyid Marsot, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge 1984, s. 205; P. M. Holt - M. W. Daly, A History of the Sudan, London 1988, s. 6, 7, 10, 53; J. W. Crovrfoot, Kordofan", İA, VI, 855; R. S. OTahey. "Kordo-fân", El2 (Fr.), V, 264-266; "Kordofan". ABr., XIII, 513-514. Davut Dursun
Kore Cumhuriyeti
Doğu Asya'nın Kore yarımadasında devlet.
Kore yarımadasının güneyinde yer alan ve daha çok Güney Kore adıyla bilinen Kore Cumhuriyeti, 1910 yılından itibaren Japonya'nın sömürgesi durumunda olan eski Kore Krallığı topraklarının II. Dünya Savaşi'ndan sonra ikiye ayrılmasıyla 1S Ağustos 1948 tarihinde kuruldu. Yüzölçümü 98.477 km2, nüfusu 48.066.900'-dür (2001); en önemli yerleşim merkezleri başşehir Seul ile (11.019.900) liman şehri Pusan'dır (4.1 Q8.000). Halkın % 49'u hıristiyan, % 47'si Budist, % 3'ü Konfüç-yanist'tir; geriye kalan % l'i de müslü-manlarla diğer dinlerin mensupları ve ateistler teşkil eder. Kore'de çoğunluk dini olan Hıristiyanlık, 1784te Katolik ve 1884'te protestan misyonerlerinin yoğun faaliyetleriyle başlamış, zamanla Protestan ağırlıklı bir hıristiyanlaşma gerçekleşmiştir. Ülke topraklan yeryüzü şekilleri bakımından Kuzey Kore kadar dağlık değildir; en yüksek yeri 1950 m. yüksekliğindeki Hal-San'dır. Akarsulan kısa ve ulaşıma elverişsizdir. Bol yağışlı muson iklim bölgesinde bulunmasının etkisiyle bitki Örtüsü gür ve çeşitçe zengindir. Kore sahillerinde birçoğu kayalık ve iskân edilmemiş durumda 3420 kadar ada yer alır. Parlamenter cumhuriyetle yönetilen Güney Kore'nin resmî dili Korece'dir. Geleneksel olarak Kore yarımadasının güneyi tarım bölgesidir. Bu sebeple bölünmeden önce ikliminin soğukluğundan ve topraklarının verimsizliğinden dolayı kuzey bölgesi tarım bakımından güneye bağlı idi. Buna karşılık bölünmeden sonra endüstri kuruluşlarının çoğunun Kuzey Kore'de kalması dolayısıyla Güney Kore şiddetli ekonomik sıkıntılarla karşılaştı; 19S0 den 1953'e kadar süren Kore savaşı da bu durumu daha fazla kötüleştirdi ve özellikle kuzeyden gelen mülteci akını ekonomik problemleri iyice arttırdı. Hükümet, Amerika Birleşik Devletleri'nin yardımıyla ekonomiyi düze çıkarmaya çalıştı. Tarımda makineleşerekyeni projeler geliştirildi. 1962'den sonra büyük sanayi atılımları yapıldı ve ekonomide ilerlemeler kaydedildi. Devletten büyük destek gören mamul ürünler ihracatı ülkedeki hafif ve ağır sanayi ürünleri üretimini hızlandırdı. 1990'larda gayri safi millî hâsıla Kuzey Kore'ninkinin on beş katına çıktı. Aynı yıllarda Güney Kore balıkçılığı dünyada yedinci sırayı aldı; özellikle açık deniz balıkçılığında büyük atılım yaptı. Madencilikte ise yatakların daha çok Kuzey Kore'de yoğunlaşması sebebiyle Güney Kore yarımadadaki demir ve kömür madenlerinin sadece % 10'una sahiptir. Sanayinin gelişmesine karşılık tarımın ekonomideki payı giderek azalmaktadır. Toplam tarımsal üretimin yaklaşık beşte ikisini pirinç üretimi teşkil eder. Tanmsal üretim arasında ikinci sırada gelen arpa ise pirinci çok geriden olmak üzere izler. İpek ve tütün sadece ihracata yönelik olarak üretilir. Güney Kore'nin dış ticaretinde en önemli yeri Amerika Birleşik Devletleri 21 ve Japonya alır. Güney Kore'nin ticaret yaptığı İslâm ülkeleri arasında en başta Suudi Arabistan ve Malezya gelir. İhracatı 168.3 milyar dolar 22 ithalâtı ise 152.3 milyar dolardır.23
Koreliler kökleri Doğu Sibirya'daki Tun-guzlar'a dayanan. Moğollar'ın akrabası bir Ural-Altay halkıdır. Kore tarihinin ilk belgeleri milâttan önce XII. yüzyıla uzanır. Bu dönem, efsanevî önder Çinli Kija'nın Pyongyang'da bir koloni kurmasıyla başlar. Bu koloninin Kore'ye getirdiği Çin etkisi devamlı olmuş ve milâttan önce 100 yılı dolaylarında kurulan Lolang Çin kolonisinin bütün yarımadayı kapsayan geniş kültürel etkisiyle birleşerek daha da yaygınlaşmıştır. Milâttan sonra I. yüzyılda Yalu nehrinin kuzey kesiminde Kore kökenli ilk devlet olan Kogurya Krallığı kuruldu ve gittikçe güçlenerek IV. yüzyılda Lolang'ı da sınırlarına kattı. Güneyde Paekche ve Silla krallıklarının kurulmasıyla bu üç devlet arasında rekabet başladı; Çin'in de desteğiyle Silla Krallığı mücadeleden galip çıkarak Kogurya ve Paekche topraklarını ele geçirip bütün yarımadayı bir tek yönetim altında birleştirdi. Ekonomi ve ticaret açısından yarımadaya en parlak günlerini yaşatan Silla Krallığı dönemi (668- 892). Kore'de yine Çin etkisinin görüldüğü, kültür ve sanatta hızla geliştiği bir süreç olmuştur; IV. yüzyılda ülkeye giren Budizm'in yaygınlık kazanması da bu yıllara rastlar. Hanedan taht kavgaları yüzünden zayıf düşünce Wang Kon adlı bir derebeyi Koryo Krallığı'nı kurdu (936-1392). Bu devlet zamanında edebiyat gelişti ve Budizm önem kazandı; ancak daha sonraları Konfüçyanizm'in yayılmasıyla ikinci plana düştü. Koryo Devleti 1231'de Moğol istilâsına maruz kaldı; bir buçuk asırdan uzun bir süre Kubilay Han'ın Çin'de kurduğu Yüan hanedanının boyunduruğu altında yaşadı. 1392 yılında. Çin'den Moğollar'ı atan Ming hanedanının yardımıyla Yi Song Ge adında bir general yönetimi ele geçirerek Kore'nin son üniter devleti olan Yi hanedanını (Choson hanedanı) kurdu (1392-1910).
Yililer Seul'u başşehir yaptılar ve Budizm yerine Konf üçyanizm'i resmî din haline getirdiler. Yi hanedanı 1498 yılında başlayan çeşitli ayaklanmaları sert bir şekilde bastırdı. 1592'de Japonlar üikeye saldırdılarsa da Çinliler'İn yardımıyla geri püskürtüldüler; ancak 1597'de ülkenin birçok yerini ele geçirdiler. XVI. yüzyılın sonlarında Tunguzlar'la birleşerek Çin'in kuzeyinde bir devlet kuran Mançular, 1627-1637 yıllan arasında devamlı surette Kore'ye saldırarak sonunda Yi hanedanını ağır şartlar içeren bir antlaşmayla kendilerine bağladılar. 1644'te de iç karışıklıklar sebebiyle yardıma çağrıldıkları Çin'e girerek Çing hanedanını kurdular (1644-1840); böylece Kore Çin'i metbû tanımış oldu. XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kore'de yeni bir yapılanma görüldü. Siyaset, ticaret ve vergilendirme alanlarında reformlar yapıldı. Fakat Kral Yongjo'nun (1724-1776) başarılı yönetiminden sonra gelen haleflerinin taht mücadeleleri ve zayıf otoriteleri Kore Devleti'nin gücünü azalttı. 1864 yılında tahta çıkan Kojong çocuk yaşta olduğundan ülke kral naibi Devon tarafından yönetildi. Bu dönemde dışarıya karşı tam bir tecrit politikası izlenip baskılara direnilirken içeride bir dizi reform gerçekleştirildi. Ancak 1876"da Japonya'nın baskısına dayanamayan hükümet Japonlar'ın hazırladığı ticarî bir antlaşmayı İmzalamak zorunda kaldı; bunu dengelemek için de 1880'ler-de Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerine ticari imtiyazlar tanıdı. Japon-Çin savaşı (1894-1895) Çin'in Kore üzerindeki etkisini tamamen ortadan kaldırdı. Bu savaş ve arkasından yine Japonlar'ın galip çıktıkları Japon-Rus savaşı (1904-1905), Japonya'nın Kore'deki etkisini kuvvetlendirmesine ve burayı 1905'te koruması altına almasına. 1910'da da sömürgeleştirmesine yol açtı.
II. Dünya Savaşı'ndan mağlûp çıkan Japonya'nın Kore'den çekilmesinin ardından yarımadanın ortasından geçen 38. kuzey paralelinin kuzeyine Sovyet, güneyine Amerikan birlikleri yerleşti (1945); daha sonra da güneyde liberal Kore Cumhuriyeti, kuzeyde komünist Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu (1948). Ardından her iki devlet kendi menfaatleri doğrultusunda ülkeyi birleştirmek için mücadeleye başladı. 19S0'de Kuzey Kore, Güney Kore'ye saldırarak bu mücadeleyi silâh zoruyla kazanmaya çalıştı. Fakat Kuzey Kore'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ateşkes çağrısına uymaması üzerine Amerika Birleşik Devletleri'nin önderliğinde oluşturulan, Türkiye'nin de takviyeli bir tugayla katıldığı koalisyon güçleri Güney Kore'nin yanında savaşa girdi ve üç yıl sonra Kuzey Kore birliklerinin 38. paralelin kuzeyine çekilmesini sağladı. Ardından ülkeyi birleştirme çabalan yine görüşmeler yoluyla sürdürüldüyse de bir sonuç alınamadı ve 1991 yılında her iki devlet ayrı ayn Birleşmiş Milletler'e üye kabul edildi. Birleşme arzusu bugün de canlı tutulmakta, fakat taraflar arasında zaman zaman balıkçıların karasularını ihlâl etmesi gibi sebeplerle küçük çapta silâhlı çatışmaların yaşandığı görülmektedir.
Bibliyografya :
Eberhard. Uzak Doğu Tarihi, s. 248-254; Sour-cebook ofKorean Civilization (ed. R H. Lee). New York 1996; W. E. Skillend, "Korea Today", As.Af., LX!I/1 (1975), s. 9-22; E. W. Wagner. "Kore", EAm., XVI, 528; M. Robinson. "Kore", Encyclopedia ofAsian History, New York 1988, 11, 334-343; Chong-sik Lee. "Korea, Republic of', a.e., II, 349-351. Rıza Kurtuluş
Ülkede İslâmiyet.
Müslümanların Doğu Asya'ya deniz yoluyla yaptıkları ticarî seyahatlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan Kore ile İslâm dünyası arasındaki kültürel ilişkinin VII. yüzyılın ortalarında başladığı görülür. Kesin tarihi bilinmeyen ilk temaslar bu yüzyılda Kore'de Silla, Çin'de T'ang hanedanları hüküm sürerken ticaret amacıyla Çin'e gelen Arap ve İranlı müslümanların muhtemelen orada tanıştıkları Koreli tacirlerle birlikte Kore'ye de gitmeleriyle başlamıştır. Böylece sağlanan ilk temasın ardından İslâm dünyasına Kore'nin tanıtılması ve hakkında bilgi verilmesi müslüman coğrafyacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede en eski kayıt İbn Hurdâzbih'in 232 (846-47) yılında kaleme aldığı sanılan Kİtâ-bü'1-Mesâlik ve'1-memâlik adlı eserinde yer almakta ve müellif Sila (Silla Krallığı) ismiyle bahsettiği Kore'nin zengin altın madenlerine sahip olduğunu söylemektedir. 0 yıllara ait bir başka kayıt ise Süleyman et-Tâcir adlı bir tüccarın 237 (851) yılında yazdığı seyahat günlüğü niteliğindeki Ahbârü'ş-Şîn ve'1-Hind adlı eserinde bulunmaktadır: o da Kore'yi Sila diye adlandırmıştır. İbn Rüşte, Mes'ûdî, Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî, Şerif el-İd-rîsî, Zekeriyyâ el-Kazvînî gibi coğrafyacılar da bölgeyle ilgili çeşitli bilgiler vermişlerdir. Müslümanlarla olan ilişkilere değinen ilk resmî kayıtlar ise Koryo hanedanının kroniklerinde bulunmakta ve 1024'-te Râzî adında birinin yönetimindeki 100 kişiden fazla Tashi (Arap) tüccarının Kore'ye geldiğinden bahsetmektedir.
1231 yılında Kore'yi kontrolleri altına alan Moğollar'ın yanında idarî kadrolarda görev yapan müslümanlar da Kore'ye geldiler; hatta buraya sefer düzenleyen Moğol Kumandanı Sartai'nin de Türk asıllı bir müslüman olduğu sanılmaktadır. Bu müslüman memurlar siyasî alanda büyük nüfuz ve imtiyaz sahibi idiler. 0 sıralarda müslüman muhacir ve tüccarlar da ülkenin birçok yerinde yerleşmişlerdi; özellikle Kore kaynakları bu konuda çeşitli bilgiler vermektedir. Koryo hanedanının yerini alan Choson hanedanı zamanında da önceleri müslümanların statüleri fazla değişmedi; siyasî alanda kazandıkları bazı imtiyazlar ve sarayda yapılan yılbaşı, cülus ve kutlama törenlerine zaman zaman çağrılmaları XV. yüzyılın ortalarına kadar devam etti. Ancak bu tarihten sonra izlenen asimilasyon politikası sonucu 150 yıl boyunca muhafaza ettikleri ibadetlerini, geleneklerini ve kendilerine has kıyafetlerini kaybetmeye başladılar. Çin'de iktidara gelen Ming hanedanının da etkisiyle alınan sert tedbirler zamanla müslümanların varlığını tamamen ortadan kaldırdı. Müslümanlar Kore'de var oldukları bu dönemde dinî değerlerinin yanında kültürel ve geleneksel değerlerini de korumuşlar ve bunlardan Kore toplumunu da faydalandırmışlardı. Meselâ Choson kroniklerine göre kamerî takvim sistemi Kore'de yaygınlıkla kullanılıyordu. Bazı astronomi ve meteoroloji cihazlarının geliştirilmesinde de Koreliler doğrudan veya dolaylı olarak İslâm bilim ve teknolojisinden etkilenmişlerdi.
Kore'de İslâmiyet, uzun süren bir kesintinin ardından XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid'in panislâmist politikasıyla yeniden başladı. II. Abdülhamid'in bu politika gereği çeşitli ülkelere gönderilmek üzere seçtiği âlimler ve hocalardan bazıları Kore'ye geldiler; fakat çalışmaları pek başarılı olmadı. 1920'-lerde ise Rusya'daki Bolşevik rejiminden kaçan çoğu Tatar kökenli müslümanlar
Kore'ye geldiler ve Güney Kore'de Seul. Pusan ve Taegu'da, Kuzey Kore'de Pyongyang, Siniyju ve Konan gibi şehirlerde "mahall-i İslâmiyye diye adlandırılan küçük topluluklar meydana getirerek dinî, ticarî ve kültürel faaliyetlere başladılar. Bu dönemde Türkiye'den Abdülhay Kurban Ali ve Muhammed Ayaz İshakî İdilli, Japonya'dan Abdürreşid İbrahim gibi âlimler Kore'deki İslâmî faaliyetlere öncülük etmişlerdir. Ancak sayılarının 200-250 kadar olduğu tahmin edilen bu müslüman Türkler 1948 yılında ülkenin ikiye bölünmesi ve çıkan siyasî karışıklıklar yüzünden Amerika ve Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldılar. Bu dönemde sayılarının azlığı da göz önüne alınınca müslümanların Kore'de İslâmiyet'in yayılması konusunda pek etkili olamadıkları anlaşılmaktadır. Buna karşılık Japonlar'ın baskısıyla Mançurya'ya göç eden 1 milyon civarındaki Koreli'nin orada Rusya'dan gelen önemli sayıda müslüman nüfusla birlikte yaşadığı ve bazılarının İslâmiyet'i benimsediği bilinmektedir.
Kore'nin İslâmiyet'le olan ilişkisinin bir başka safhası Kore savaşı sırasında başladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konse-yi'nin çağrısıyla Türkiye'nin Güney Kore'ye gönderdiği tugayın imamları Abdül-gafur Karaismailoğlu ve Zübeyir Koç, bir taraftan Seul'de verdikleri konferanslarla Koreliler'i İslâmiyet hakkında bilgilendirirken bir taraftan da burada bir mes-cid açtılar. Bu çalışmalar sonucunda müslüman olanlardan Abdullah ve Ömer Abdurrahman Jin-Kyu Kim adlı iki Koreli 1955'te Kore İslâm Cemiyeti'ni kurdular. Müslümanların sayısı 1957'de 200'ü aştı. Türk ordu imamlarının başlattığı bu faaliyetler diğer İslâm ülkelerinin ilgisini çekti. 1960'larda Malezya ve Pakistan'dan gelen tebliğciler İslâm'ı yaymaya çalıştılar. 1967'de bazı müslüman gruplar Kore İslâm Vakfı adıyla bir müessese kurdular ve hükümet nezdinde kanunî bir statü kazandılar. Vakıf bünyesi altında pratik ve idarî organizasyon İçin Kore İslâm Federasyonu kuruldu ve buna bağlı olarak da öğrenciler, kadınlar ve misafir müslümanlar için ayrı alt derneklerle faaliyet göstermeye başladılar. Ayrıca bu kurum. Haziran 1967'den itibaren Ko-redilindeve İngilizce olarakKorea islam Herald adlı bir dergi çıkardı. 1970'ler ise Kore'de İslâm'ın hızla tanınıp yayıldığı yıllar oldu. 1976"da Seul'de bir cami yapıldı ve bunun yanına bir İslâm merkezi kuruldu. Ardından Pusan ve Kvvangju'da da birer cami inşa edildi. Bu gelişmelere paralel olarak Güney Kore'de müslümanların sayısı 1975'te5000'e, 1979'da 10.000'e yükseldi; 1994'te ise ülkede beş cami ve 35.000 müslüman bulunuyordu. Kuzey Kore'de müslüman bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir bilgi yoktur.
İslâm Araştırmaları. Kore 1961 'de Bağ-lantısızlar Hareketi içinde yeni bir diplomasi başlattığında özellikle Ortadoğu ve Arap ülkelerinin milletlerarası ekonomik ve politik öneminden dolayı İslâm dünyasıyla ilişkilerine yeni bir yön verdi. Buna bağlı olarak da 1965 yılında Seul'deki Hankuk Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü'nün açılmasıyla İslâm'a ve Ortadoğu'ya karşı akademik ilgi başladı. Bu üniversitede 1973te Türkçe ve 1976'-da Farsça bölümleri açılarak çalışma alanı daha da genişletildi. Yine 1976'da Myongji. I983'te Pusan ve 1985'te Kvvangchu Cho-son üniversitelerinde Arap Dili ve Edebiyat bölümleri açıldı. Seul Millî Üniversitesi ve Soğan Üniversitesi gibi bazı üniversitelerde de İslâm'la İlgili dersler verilmektedir. Kore'de bunların yanında çeşitli kurum ve devlet dairelerine bağlı olarak Ortadoğu ve İslâm araştırma merkezleri açılmıştır. Bunların ilki 1966 yılında faaliyete geçen Seul'deki Institute of Middle East and Africa'dır. 1976'da Hankuk Üniversitesi'ne bağlı Institute of Middle Eastern Affairs ve 1979'da millî düzeyde geniş kapsamlı ilk organizasyon olan Korean Association of Middle East Studies kuruldu; bunlardan ikincinin The Korean Journal of Middle East Studies adlı bir de süreli yayını vardır. 1989'da Korean Association of Islamic Studies adıyla sadece İslâmî çalışma yapan bir araştırma merkezi daha açıldı. Bu kurum, birçok yayının yanı sıra Journal of Korean Association of Islamic Studies adlı bir de dergiye sahiptir.
Bibliyografya :
İbn Hurdâzbih. et-Mesâlik ve'l-memâlik, s. 70; İbn Rüşte, eM'/â/cu'n-ne/îse, s. 82-83; Ze-keriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî. ^Acâ'ibü'i-mahlükât, Kahire 1957, s. 105; Süleyman et -Tacir, Ahbâru'ş-Ştn ue'l-Hlnd (nşr | Sauvagat), Paris 1948, s. 73; İbrahim Emtnoğlu. Sauaştan Gelen Umut Kore'de islamiyet, İstanbul 1983; Hee-Soo Lee, İslâm ve Türk Kültürünün uzak Doğu'ya Yayılması, Ankara 1988; a.mlf., "islam in Korea History, Present Sİtuation and Future Pospect", Korea Journal of Islamic Cul-ture, l/l,Seoul 1997,s. 17-48; Azmi Özcan, Panislamizm: Osmanlı Deuteti, Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877-1924), Ankara 1997, s. 54-82; Hikmet Feridun Es, "Mehmetçik Uzak Dogu'da", Hayat Tarih Mecmuası, U/9, İstanbul 1966, s. 15-21; JoungYole Rew, "Mus-lims in Korea: An Economic Analysis", JIMMA, 111/2(1981). s. 127-147; a.mlf.. "The Present Situatİon of Islamic and Middle Eastern Studies in Korea", MESA Bulletin, sy. 25(1991). s. 181-183; Jong Wee Kim. "The Müslim Image of Korea in the Early Arabic and Persian Literatüre", Annaias of Japan Association for Middle East Studies, sy. 8, Tokyo 1993, s. 373-396; Sohn Joo-Young. "Introduction to Present Sİtuation of Islamic Studies in Korea", Korea Journal of Islamic Culture, 1/1 (1997), s.49-84-
Cemil Lee Hee-Soo
Dostları ilə paylaş: |