Kutsal kitaplarda öLÜMÖtesi


Kur’an’da Doktrin Olarak Ahiret



Yüklə 1,24 Mb.
səhifə8/29
tarix07.01.2019
ölçüsü1,24 Mb.
#91457
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   29

2. Kur’an’da Doktrin Olarak Ahiret

Kur’an’da ahiret ile ilgili kavramları inceledikten sonra ahiretin bir inanç esası olarak ele alınması noktasına gelmiş bulunmakta­yız. Şimdi bize düşen ahiret inancının Kur’an’a göre ne olduğu, onun öğretisi içerisindeki yeri ve nasıl ele alındığı gibi konuları in­celemektir.



Ahiret Ve Allah İnancı

Bu aşamada üzerinde önemle durmak istediğimiz husus, Kur’an’da ahiretin safhalarını belirten sa’a, mevt, kıyame, haşr, ba’s, azab, ceza gibi kavramların bir yandan sözlük anlamlarını ifade ederken, bir yandan da başka bir unsurun yoğun etkisi altın­da olmalarıdır. Eskatolojik kavramlar gurubu diyebileceğimiz bu gurup kavramları, Kur’an’ın anlatım üslubu ve kavram bütünlüğü içerisinde muhatabı, her zaman çok önemli bir noktaya götürmek­tedirler. Bu nokta, Allah’ın Hesab Günü’nde, dünyada yaptıkların­dan insanı hesaba çekmesi ve bu yargılamada tek otoritenin kayıt­sız şartsız Allah olmasıdır. Öyleyse, yukarıda söz konusu ettiğimiz gibi, ahiret olaylarını anlatırken Kur’an’ın çoğu kez bir zaman sıra­sı gözetmemesi, onun üslubunda bir rastgelelik bulunduğundan değildir. Aksine bu şekildeki bir anlatım tarzı onun belirli bir gaye­ye sahih oluşundan ileri gelmektedir. Bu gaye, muhatabın dikkati­ni Allah’ın hükümran oluşunun en üst seviyede hissedileceği za­mana çekmektedir, işte bu sebeble bu safha diğerlerine göre daha dikkat çekici bir konumdadır. Bu konu Kur’an’da “Allahu yahku­mu beynekum yevme’l-kıyâmeti286 “yevme’l-kıyâmeti yefsılu beynekum”287 “summe yunebbi’uhum bimâ amilû yevme’l-kıyâmeti288 “velâ yukellimuhumu’llahu yevme’l-kıyâmeti289 gibi ibare­ler ile doğrudan ifade edilmektedir. Kur’an’da Kıyamet Günü dö­nüşün Allah’a olduğunu belirten merci,290 O’nunla karşılaşmayı anlatan “likâu’llâh”291 ve Allah’ın hesab görmesini ifade eden “hisâb”292 gibi kavramlar da bulundukları konumlarda aynı özel yere sahiptirler. Sözünü ettiğimiz gurup İçerisinde bu nokta öylesine merkezdedir ki, Allah’ın hüküm vermesinden sonraki nihai safha olan Cennet ve Cehennem’i ele alan anlatımlar bile, bu odak nok­tanın etki alanı içerisinde kalmaktadırlar. Çünkü henüz dünya ha­yatında olan muhatab için Cennet veya Cehennem’e giden yol bu noktadan geçmektedir. Diğer taraftan azab ve mükafat bu sebeple vardır.

Tadın artık, size azabdan başka bir şey artırmayacağız. Allah’tan kor­kanlar için de kurtuluş, bahçeler, bağlar ve göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar, dolu kadehler vardır. Orada ne boş söz ne de yalan işit­mezler. Rabb’inden hesaplan karşılığı bir bağış olarak. Göklerin yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabb’i, Rahman’dır. O’na konuşamazlar bile. O gün ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahman’ın izin verdiğin­den başkası konuşamaz. Konuşan da doğruyu söyler. İşte hak gün bu­dur. Artık dileyen Rabb’ine varan bir yol edinir.”293

Ayetin de belirttiği üzere bu noktada Allah ve insan ilişkisinde kesin olarak Allah’ın hükmü elinde bulundurması, insanın ise Al­lah’ın hükmüne boyun eğmesi söz konusudur, insan Rabb’ine dö­necek O’nunla karşılaşacak, Rabb’i Hesab Günü ona dünyada yap­tıklarını bildirecektir. Burada belirlemeye çalıştığımız odak nokta, ahiretin muhatab bakımından amacını da ortaya koymaktadır. Baş­ka bir açıdan ise bu odak nokta, baş tarafta sözünü ettiğimiz üzere Kur’an’ın en merkezinde bulunan Kadir-i Mutlak Allah mefhumu­nun bir sonucudur.

Kur’an’da “Allah’ın hükmetme gücü ve yetkisini ifade eden kök­lerin başta geleni, M.L.K.’dir.”294 “Allah mutlak olarak Melik ve Mâliktir.”295 “Böylece Allah’ın hükümranlık alanı gökleri ve yeri kapla­maktadır.”296 “O Hükümranlığında ortaksızdır.”297 “Hükümran oluşun yani mülkün yegane kaynağı O’dur.”298 “Allah onu dilediğine verir, dilediğinden alır. Allah Kadîr bir Melik’tir:

De ki” Mülkün sahibi olan Ulah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, diledi­ğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadir’sin.299

Mutlak olan bu “hükmetme kudreti300 tabiî olarak ahireti içine içine almaktadır, insan varlığı için önemli bir dönüm noktası ola­rak ortaya çıkan hisâbda bu kudret en üst noktasına ulaşmaktadır.

O gün insanlar meydana çıkarlar; onların hiçbir şeyi Allah’a giz­li kalmaz. “Bu gün hükümranlık kimindir?” denir; hepsi: “Gücü her şeye yeten tek Allah’ındır” derler.”301 Nitekim Kur’an’da insanın hesabının görülmesi anı, adeta bir hükümdarın tahtına oturarak, tebası arasında hükmetmesine benzetilerek anlatılmıştır. Bu sahne­ye göre Allah, vakti geldiğinde, mutlak Hükümranlık’ında mahke­mesini kurar ve huzura getirilmiş, teslimiyetle orada duran kulların hesaplarını adilen görür. Bu dramatik anlatımda dekor, figüranlar vd. gibi unsurlar da yer almaktadır. Allah’ın Gerçek Melik’in irade­sini infaz eden kulları yani melekleri vardır. Sarayda boruya üflenir ve Melik’in mahkemesini kurma vaktinin geldiği duyurulur, sonra kayıtlar açılır, şahitler getirilir ve mahkeme yapılır. Sonra cezaya çarptırılanlar bölük bölük cehenneme sürülürler. Orada bekçiler onları beklemektedir. Diğerleri ise cennete götürülürler. “Bekçiler onları selamlarlar.”302 Bu çizilen sahnede boru, yapılanların kayde­dildiği Kitap, bekçiler gibi motifler ve mahkumların saf saf durdu­rulmaları, getirilip götürülmeleri, sevk edilmeleri, izin verilmeden konuşamamaları gibi görüntüler ile Mutlak Kadir Melik’in hüküm verişi, dünyadaki bir mahkemeye benzetilerek anlatılmaktadır.

Allah’ın kudretini ön plana çıkaran ahiret ile ilgili kavramlardan bir diğeri de ba’sâır. İnsan öldükten sonra Allah tarafından tekrar diriltilerek hayata döndü itilecektir. Bu kavram çerçevesinde Al­lah’ın mutlak yaratıcılığım dikkat çekilmektedir. Böylece kavram bir yandan ahiret inancının bir parçası ve gereği olarak onunla di­ğer yandan ise, ölmüş iken bir insana yeniden hayat verecek bir ilâhı öngördüğünden Kadir-i Mutlak İlâh mefhumu ile doğaldan alakalıdır. Bu konumu ba’s kavramını, Allah’a ve ahiret gününe imandan oluşan tevhidi inkar ve kabul münakaşalarının neredeyse başlıca konusu haline getirmiştir.303

Esasen hayatiyetini yitiren, daha sonra parçalanıp bozulan ve en sonunda toprağa karışan bir bedenin tekrar hayata dönmesi, es­ki fonksiyonlarını yeniden kazanması ötedenberi sade insan man­tığını zorlayan bir konu olagelmiştir. Nitekim Kur’an’da insanın bu konudaki şaşkınlığının, aklının ve bilgi yetersizliğinin kabul edilip işlendiğini görebilmekteyiz:

Veya altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi?

Allah bunu ölümünden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti.

Ne kadar kaldın ?” dedi. “Bir gün ya da bir günün bir kısmı kadar kaldım” dedi.

Hayır yüz yıl kaldın, yiyecek ve içeceğine bak bozulmamış. Eşeğine bak, seni insan­lar için bir işaret kılacağız kemiklere bak, onları nasıl birleştiriyor, son­ra onlara et giydiriyoruz” dedi. Bunu açıkça anlayınca

Biliyorum, Al­lah her şeye kadirdir” dedi”.304

Aynı şekilde Kur’an, İbrahim’in yeniden dirilmeye iman etmesi­ni, onun bu imanını delillendirme arayışını bize aktarmaktadır, ib­rahim’in Rabb’ini araştırıp soruştururken aynı tavır içinde, kendi kendine yönelttiği somlar ile hakikate ulaşma gayretlerini biliyo­ruz.305 Esasen bu, olayı anlatan ayetlerin de belirttiği üzere, Rabb’inin ona ‘göstermesi’ ile gerçekleşmiştir. Bu ayetlerde anlatılan, tev­hidin gereği olan mutlak güce sahip bir ilâh mefhumu üzerinde bir soruşturma idi. Bir başka yerde bu defa İbrahim’in ba’s konusun­da bir itmi’nân ve sükûnet arayışında olduğunu görmekteyiz:

İbrahim: “Rabb’im! ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” dediğinde, Al­lah,

yoksa inanmadın mı?” dedi. İbrahim de

inandım fakat kalbim iyi­ce yatsın” demişti.

O halde dört kuş al, onları kendine alıştır, sonra her dağa onlardan birer parça koy. Sonra onları çağır. Koşup sana ge­lecekler. Allah’ın Aziz ve Hakim olduğunu bil,” dedi.”306

İnanmış bir insanın ve İbrahim’in masum ve halis niyetle haki­kati arayışlarının aksine, ba’s konusundaki şüphelerini tam tersi bir yönde geliştirerek inkara vardıran ve bu inkarı bir inanç sisteminin parçası haline getiren tavıralış tabii olarak Kur’an öğretisinin karşı­sında yer almak durumundadır. Bu türlü bir tavıralışın motivleri üzerinde biraz sonra duracağız. Ancak burada daha önce de işaret ettiğimiz gibi, konunun tanışmada yer alan iki taraf için de kudret ve hükümranlık bakımından ele alındığını belirtmek istiyoruz. Bu­nu yine İbrahim ile tefsirlerin Nemrut307 olduğunu söyledikleri ‘ka­fir’ arasında geçen tartışmadan bütün açıklığı ile anlayabilmekteyiz:

Allah kendisine hükümranlık verdi diye İbrahim ile Rabb’i hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: “Rabb’im dirilten ve öldürendir” de­mişti. “Ben de diriltir ve öldürürüm” dedi; İbrahim, “Şüphesiz Allah gü­neşi doğudan getiriyor, sen de batından getirsene” dedi. İnkar eden şa­şırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.”308

Öldükten sonra diriltilme konusu, Kur’an’ın muhatabları olan Mekke müşriklerinin de istihzaya kadar varan, kesin itirazlarıyla karşılaşmıştır. Kur’an vahyinin, onlara yaptıklarından Aİiah’a hesap vermek üzere tekrar diriltileceklerini belirtmesi karşısında, onların cevabı:

Toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratıla­cağız?”,309olmuştur. Müşriklerin bu ilkel, alaycı tavırlarının arkasın­da ifade etmek istedikleri temel inanç, kendilerini diriltecek güçte bir ilâhın bulunmadığıdır. Bunu Kur’an’ın onların ağzından aktar­dığı, “men yubyî’l-’ızâme ve biye ramım”310 cümlesi açık olarak ortaya koymaktadır, işte müşriklerin ahireti inkar ederken itirazla­rım doğrudan doğruya ve bir bütün olarak ahiret İnancına değil de, ölünün tekrar diriltilmesi konusu üzerinde yoğunlaştırmış olmala­rının sebebi bu noktada yatmaktadır. Ancak diğer taraftan onlar, böylece ahiret doktrinini de inkar etmiş olmaktadırlar.311 Çünkü Kur’an ölümden sonra dirilme ile soyut bir şekilde değil, fakat Hü­küm Günü ve sonra verilecek mükafat ve mücazat sebebi ile ilgi­lenmekledir.312

Şöyle söylüyorlardı: “Biz öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını oldu­ğumuzda, bizler mi bir daha diriltileceğiz?” ‘Önceki atalarımız da mı?” De ki, “Şüphesiz Öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır.” 313

Müşrik inançları göz önüne alındığı zaman, yeniden dirilmeye yöneltilen bu itiraz, bir bütün olarak sistem içerisinde tutarlı gö­rünmektedir. Çünkü onlara göre Allah, ilk yaratmadan sonra bir kenara çekilmiş ve dünyadaki işlerini ortağı putlara devretmiştir.314 Görevleri şefaatçilik olan bu putların fonksiyonları ise müminleri­nin dünyalık menfaatlerine göre belirlenmiştir. Böyle bir hayat an­layışının ortaya çıkardığı, “şüpheci ve günlük tecrübeye çok bağlı olan bir şahsın, tamamen dağılmış olan bir insan vücudunun tek­rar eski şeklini alarak yeniden hayata dönebileceğine kolayca inanması herhalde beklenemezdi.”315

Ancak söz konusu ettiğimiz ortaklı inanç sistemi ve buna para­lel olarak var olan dünya anlayışı karşısında Kadir-i Mutlak bir Ilâh’ın varlığını koyduğunuz zaman bu sistem ve anlayış tümü ile anlamını yitirmektedir. Çünkü böylece, bundan böyle ölülere ha­yat verebilecek kudrette bir İlâh ile karşı karşıyayız. Bu ilâh daha önce de insanı yaratan ve şimdi ona nimetlerini sunan ilâhtır:

İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki şimdi apaçık bir hasım kesildi ve kendi yaratılışını unutup bize mİsal verdi: “Çürü­müş kemikleri kim diriltecek?” dedi. De ki, “Onları ilk defa yaratan di­riltecek, O her yaratmayı bilendir. “Size yeşil bir ağaçtan alev çıkaran­dır. Ondan ateş yakarsınız. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya kadir olamaz mı? Elbette kadirdir. O, yaratan ve bilendir. O’nun buyruğu, bir şeyi istedi mi ona, “ol” demektir, hemen oluverir. Herşeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döndürülece­ğiniz Allah yücedir.”316

Ey İnsanlar! Öldükten sonra tekrar diriltilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için, Biz sizi topraktan, sonra nutfe­den sonra pıhtılaşmtş kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tuta­rız; Sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken birşey bilmez olur. Yeryüzünü görürsünüz ki kup­kurudur; fakat Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, “kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetiştirir. Bunlar, yalnız Allah’ın gerçek oldu­ğunu, ölüleri dirilttiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceği­ni, Allah’ın kabirlerde olanıdirilteceğini gösterir.”317

Bu noktada şirk anlayışının tam aksine Kur’an’daki ahiret inan­cının varlığını ilâh mefhumunun bütünlüğünde ve kapsayıcıhğında görebilmek zor olmayacaktır. İlâh mefhumu, Kur’an öğretisinin eri merkezindeki konu olması bakımından, Kur’an’ın ilk inen ayetle­rinden son ayetlerine kadar vahyin başlıca konusu olmuştur. Diğer konular değişen şartlara göre, değişen yoğunluklarda öne çıkmış veya daha geride kalmışlardır. Mesela ahiret inancı son derece dik­kat çekici ve canlı bir üslub ile mutlak güç sahibi ilâh anlayışının yanısıra, İlk vahiy döneminin en yoğun olarak işlenen konusudur. O halde, Kur’an’ın şu andaki kainatın (kosmos) tamamıyla bozula­cağını, yerin ve göklerin alt üst olacağını, yeryüzünün sarsılacağı­nı anlatan, “Bütün yeryüzü, kıyamet günü O’nun avucundadır. Gökler O’nun sağ elinde dürülecektir.”318 Ve “insanlar dağılmış çe­kirgelere dönerler, dağlar atılmış yüne benzerler”319 gibi ayetleri de aslında Allah’ın mutlak gücünü anlatmaktadırlar.320 Ahiret temel bir İnanç olarak ağırlığını her dönemde hissettirse de, özellikle ke­miyet bakımından daha sonra yerini Medine’de öne çıkan hukuki konulara bırakmıştır, ilâh mefhumunun önemi ise bir azalma ol­maksızın hep aynı yüksek noktada kalmıştır. Buna göre, Kur’an’ın ortaya koyduğu teolojide en önde ve herşeyden Önce Allah var­dır.321 “Kainattaki her varlık Allah’ın dileği ile O’nun gücü ile O’nun hükmü altında vardır.”322 “O’nun dileği gücü ve hükmü altın­da varlıklarım sürdürürler ve yine aynı şartlarda varlıkları son bu­lur.”323 “Böylece Allah, tlk’tir ve Son’dur.324 Ancak O’nun varlığı başlangıçsız ve sonsuzdur.”325Bu şartların dışında hiçbir yaratılışın varlığından söz edilmez. Güce mutlak olarak Allah sahiptir. O’nun egemenliği bir bütün olarak kendisine aittir. Bir ortağı, bir benzeri bir yardımcısı yoktur. O birdir, tektir.”326




Yüklə 1,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin