8.3. DOĞU ANADOLU PROJESİ (DAP)
Doğu Anadolu Projesi (DAP) plan bölgesi ülkemizin doğusunda Ağrı, Bayburt, Gümüşhane, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Hakkari, Kars, Ardahan, Iğdır, Malatya, Muş, Tunceli ve Van illeri olmak üzere 16 ilden oluşmaktadır. Malatya ilinin bu kapsam içerisinde bulunması projenin incelenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır.
Bölgenin yüzölçümü 58.972 km2, 1997 Genel Nüfus Tespiti’ne göre nüfusu 5.868.535’dir. Yüzölçümü ülke yüzölçümünün % 20,4’üne, nüfusu ise % 9,3’üne tekabül etmektedir. Nüfus yoğunluğu ilden ile büyük farklılıklar arz etmesine karşın, ülke ortalama nüfus yoğunluğunun yaklaşık yarısı kadardır.
Bölge engebeli bir topografyaya sahiptir. Topografya, iklim ve büyük ölçüde topografya tarafından tayin edilmiş ulaşım ağı ile bunun belirlediği yerleşmeler arası fonksiyonel ilişkiler, bölgeyi üç farklı alt bölgeye ayırmıştır.
Bunlar; Ağrı, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Kars, Muş, Ardahan, Bayburt ve Iğdır illerini içeren Erzurum alt bölgeleri, Bingöl, Elazığ, Malatya ve Tunceli illerinden oluşan Malatya-Elazığ alt bölgeleri, Bitlis, Hakkari ve Van illerini kapsayan Van alt bölgeleridir.
Bu alt bölgeler ekonomik yapı ve gelişmişlik düzeyi bakımından birbirinden farklılıklar arz etmektedir. Sanayisi en gelişmiş ve kişi başına geliri en yüksek olan alt bölge Malatya-Elazığ alt bölgesi, görece en az gelişmiş olan alt bölge ise Van alt bölgesidir. Ancak her alt bölgede gelişmişlik düzeyi itibarıyla birbirinden oldukça farklı iller bulunmaktadır.
8.3.1. Plan Bölgesinin Bazı Göstergeleri ve Özellikleri
Doğu Anadolu Bölgesi, bugün bütün sosyo-ekonomik göstergeler itibarıyla geri kalmış bir bölgedir. İller itibarıyla gelişmişlik düzeyi değişmekle birlikte, kişi başına düşen gelir Türkiye ortalamasına göre oldukça düşüktür. 1990’ların ortalarında iller itibarıyla gelişmişlik sıralamasında son 16 ilin 12’si Doğu illeridir. Bölgenin en gelişmiş illeri olan Elazığ, Malatya, Erzurum ve Erzincan bile, sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 33’üncü, 37’inci, 47’inci ve 57’inci sırada yer almaktadır.
Bölge, özellikle son 30-40 yıldır Türkiye’nin diğer bölgelerine göre daha geri durumdadır. 1945 yılında yapılan bir sıralamaya göre en az gelişmiş 16 ilin son 6’sı Doğu Anadolu’dadır. 1965 ve 1985’te ise, son 16 ilin 9’u Doğu Anadolu’dadır.
Doğu Anadolu Bölgesi, ülkemizin tüm göstergeler itibariyle en az gelişmiş bölgelerinden birisidir. Geçmişte çeşitli bölgesel gelişme projeleri çalışmaları başlatılmış olmakla birlikte, bölgede kalıcı bir sonuca ulaşılamamıştır.
Sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 1945’te 8’inci olan Elazığ 1990’ların ortalarında 33’üncülüğe, 23’üncü olan Van 67’inciliğe, 37’inci olan Kars 62’inciliğe düşmüştür. Ağrı, Bingöl, Bitlis, Gümüşhane, Hakkari, Muş ve Tunceli, incelenen tüm yıllarda en düşük sıralarda yer almıştır.
1965 yılında, bölgenin cari fiyatlarla, ülke GSYİH’sı içindeki payı % 6,6 iken, bu oran, 1987’de % 4,3’e, 1997’de ise % 4’e düşmüştür. Bölgede reel üretim hacmi çok yavaş artmaktadır. 1987 yılı sabit fiyatlarıyla 1997’de bölgenin toplam yurt içi hasılaya katkısı sadece % 3,4’tür.
Ülke 1987-1997 döneminde 1987 yılı sabit fiyatlarıyla yılda % 4,1’lık bir hızla büyürken, bölgenin yıllık büyüme hızı ancak % 1,9 olabilmiştir. Muş dışında hiçbir il bu dönemde ülke büyüme hızını yakalayamamıştır.
Bölgenin ekonomisi tarım ağırlıklıdır. 1990 Genel Nüfus Sayımı verilerine göre tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki payı illere göre % 62,2 ile % 85 arasında değiştiği halde, sanayide çalışanların payı ancak % 1,8 ile % 7,1 arasındadır. Türkiye genelinde bu oranlar aynı yıl sırasıyla, % 53,7 ve % 12,8’dir.
Sanayide yaratılan katma değerin toplam ülke sanayi katma değeri içindeki payı, (cari fiyatlarla) 1987’de % 2,9, 1997’de % 2,4; imalat sanayindeki katma değerin toplam ülke imalat sanayi katma değerine oranı ise 1987’de % 2, 1997’de % 1,8’dir. İmalat sanayinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı, (cari fiyatlarla) ülke genelinde, 1987’de % 21,8, 1997’de % 21,6 olduğu halde bölgede bu oranlar aynı yıllarda % 9,8 ve % 9,0’dur.
Tunceli ili 1987-1997 döneminde negatif büyüme hızı göstermiş; Erzincan ve Erzurum’un büyüme hızları da % 0,5’in altında kalmıştır. Muş’tan sonra en iyi performansı ise Malatya sergilemiştir. Malatya’nın söz konusu dönemdeki büyüme hızı yılda % 3,1’dir. Bu bile ulusal ekonomideki büyüme hızının % 25 altındadır.
Bölge ekonomisinin yavaş büyümesi, kişi başına gelire yansımaktadır. Doğal artış hızı çoğu ilde % 3’ün üzerinde olmasına karşın, ekonomik olanakların kısıtlılığı, kısmen de terörün neden olduğu yoğun göç dolayısıyla nüfus 1990-1997 döneminde yılda sadece % 0,6’lık bir hızla artmışsa da, bölge kişi başına düşen gelirde ülke ortalamasına göre gerilemiştir.
1987 yılı sabit fiyatlarıyla ülke ortalamasının % 19,4’ü olan Ağrı il’inin kişi başına düşen geliri, 1997 yılında ülke ortalamasının % 18’ine; Elazığ il’inin kişi başına düşen geliri, % 80,5’den, % 69,4’e, Malatya il’inin kişi başına düşen geliri, % 69,2’den % 62’1’e ve Van il’inin kişi başına düşen geliri ise % 33,9’dan % 27,4’e gerilemiştir. Bölge genelinde, kişi başına düşen gelir, ülke ortalamasının, sabit fiyatlarla, 1987’de % 41,9’undan, 1997’de % 36,7’sine düşmüştür.
8.3.2. Ana Planın Amaçları ve Hedefleri
Ana Plan, Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) denetim ve koordinasyonunda; Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan Atatürk, Fırat, İnönü, Kafkas ve Yüzüncü Yıl Üniversitelerinin oluşturduğu Ortak Girişimce hazırlanmıştır.
Doğu Anadolu Projesi Ana Planı’nın temel amaçları ve hedeflerini genel olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Bölgenin diğer bölgelere göre geride olan sosyo-ekonomik gelişmesini, VII. Planda kabul edilen sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirecek politika ve uygulamaları ortaya koymak,
2. Sektörel gelişmeleri hızlandırmak üzere, tarım, hayvancılık, su ürünleri, kentleşme, eğitim, sağlık, altyapı ve belediye hizmetleri, konut, çevre, enerji, ulaştırma, haberleşme, küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesi, ticaret, merkez köylerin desteklenmesi, turizm ve göç politikaları ve ilgili diğer alanlarda sektörel analizler yapmak ve öncelikleri belirlemek,
3. Bölgede kırsal ve kentsel gelişmeyi sağlamaya yönelik kamu yatırımlarını belirlemek ve özel kesim yatırımlarını özendirici politika ve uygulamaları ortaya koyarak bölgesel gelişmeyi kamu, yerel yönetimler ve özel kuruluşlarla işbirliği içinde geliştirmek,
4. Bölgesel istihdamın geliştirilmesi açısından önem taşıyan işgücü arz ve talebinin sektörel ve mekansal analizini yapmak, bölgedeki insan kaynaklarının geliştirilmesi konusunda sektörel yeni projeler önermek,
5. Bölgedeki ve/veya bölge dışındaki girişimcilere (yabancı sermaye yatırımları dahil) yatırım alanlarının belirlenmesi, yatırım projelerinin hazırlanması, uygulanması, işletme yönetimi, teknoloji, finansman, pazarlama imkanlarının geliştirilmesi ve nitelikli eleman temini konularında somut öneriler geliştirmek, bunları koordine edecek kurumsal düzenlemeler önermek,
6. Kentleşme oranı ve kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın Türkiye ortalamasına çekilmesi için sektörel politika ve tedbirler önermek, önemli projelerin katılımcılık ilkesi içinde gerçekleştirilmesine yönelik öneriler hazırlamaktır.
Genel bir değerlendirmeden sonra hedefleri ayrı bir başlık altında inceleyecek olursak;
DAP Ana Planı için dört grup hedef belirlenmiştir:
I. Ekonomik Hedefler:
Temel Hedef: Kişi başına geliri ve istihdamı artırmak
Alt Hedefler:
Bölge ile ülke ekonomisi arasındaki yapı farkını azaltmak,
Bölge dışına göçü azaltmak ve uzun vadede durdurmak,
Potansiyel gösteren alanlarda ekonomik yapıyı çeşitlendirmek,
Zaman içinde ortaya çıkabilecek ekonomik fırsatların değerlendirilmesini mümkün kılacak alt yapıyı oluşturmak,
Bölge içindeki sermaye birikimini hızlandırmak, yerel girişimciliği desteklemek ve Bölgenin ekonomik potansiyelini harekete geçirmek,
Bölgenin sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşmasını sağlamak.
II. Sosyal Hedefler:
Temel Hedef: Kalkınmayı hızlandıracak aktivitelerin yaygınlaştırılması.
Alt Hedefler:
Bölge içi gelir farklılıklarını azaltmak,
Bölge dışına göçü azaltmak, göçün neden olduğu sosyal tahribatı asgariye indirmek,
Bölge içinde hizmetlere erişim açısından dengenin sağlanması,
Eğitim ve sağlık hizmetleri ile kent altyapısının kalitesi ve düzeyini yükseltmek,
Kentsel ve kırsal alanlarda refah düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmek,
İşgücünün beceri seviyesini yükseltmek,
Kayıt dışılığı azaltmak ve sosyal güvenlik sistemi ile kapsananların sayısını artırmak,
Sosyal yardım ve koruma sistemlerini geliştirmek,
Kadının statüsünü yükseltmek ve kalkınma sürecine entegrasyonunu sağlamak,
Mevcut sosyal yapının zaman içinde gelişimini sağlamak,
Çarpık kentleşmeyi önlemek.
III. Çevresel Hedefler:
I. Temel Hedef: Çevreyi korumak, iyileştirmek ve kalkınmanın sürdürülebilirliğini sağlamak,
II. Alt Hedefler:
Toprak ve su kaynaklarının korunması için meraların ıslahını sağlamak, erozyonu önlemek,
Ormanları korumak ve geliştirmek,
Yerleşmelerde yaşam kalitesini artırmak,
Biyolojik çeşitliliği korumak,
IV. Mekansal Hedefler:
I. Temel Hedef: Alt bölge merkezlerini birer sanayi ve hizmet merkezi olarak geliştirmek ve doğu batı göçünün önünde bir filtre oluşturmak
II. Alt Hedefler:
Alt bölgesel merkezlerde fiziki ve sosyal altyapıyı iyileştirmek,
Alt bölgesel merkezlerde çevre kalitesini yükseltmek,
Alt bölge merkezlerini ekonomik gelişmeyi hızlandırıcı bir olgu olarak değerlendirmek.
9.
|
|
UYGUN YATIRIM KONULARI
|
|
|
9.1.
|
Doğal Kaynak Potansiyelini Değerlendirmeye Yönelik Yatırımlar
|
9.1.1
|
Tarım Sektöründe Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.1.2
|
Hayvancılık Sektöründe Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.1.3
|
Tarım Ürünleri Artıklarına Dayalı Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.2.
|
Talebi Karşılamaya Yönelik Yatırımlar
|
9.2.1
|
Gıda Sanayinde Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.2.2
|
Makina İmalat Sanayinde Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.2.3
|
Enerji sektöründe Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.2.4
|
Diğer Sektörlerde Yapılabilecek Yatırımlar
|
9.3.
|
Önerilen Yatırımların Yapılabilirlikleri
|
9. UYGUN YATIRIM KONULARI
Uygun yatırım konuları önerilirken, öncelikle Malatya'daki doğal kaynak potansiyeli göz önünde tutulmuştur.
Tarım, hayvancılık, maden ve orman varlığından meydana gelen doğal kaynak potansiyeli, ilk olarak ve kolaylıkla değerlendirilebilecek kaynakları oluşturur.
Yatırım alanları önerilirken daha sonra göz önüne alınan kriterler; il ve çevre illerdeki sanayilerin ileri ve geri entegrasyonu, talep, pazar ve pazara bağımlı olmayan maddeler olmuştur.
Ön araştırmalar, yerinde yapılan incelemeler, ilgililerle yapılan görüşmeler sonucunda Malatya'da 31 yatırımın gerçekleştirilebileceği tespit edilmiştir.
Bu yatırımlar ve gerekçeleri aşağıda verilmiştir.
9.1. DOĞAL KAYNAK POTANSİYELİNİ DEĞERLENDİRMEYE YÖNELİK YATIRIMLAR
Doğal kaynak potansiyelini meydana getiren, tarım ve hayvancılık ile orman ve maden sektörlerine dayalı olarak yapılabilecek yatırımlar, yatırım grupları temelinde aşağıda verilmiştir.
9.1.1. Tarım Sektöründe Yapılabilecek Yatırımlar
Ülkemizde tarım sektöründe önemli gelişmeler olmakla birlikte gerek hayvansal gerekse bitkisel üretimde istenilen verimlilik düzeyine erişilememiştir. Bitkisel üretim, pazarlanabilme yeteneği, işleme özelliği ve katma değeri yüksek ürünler doğrultusunda yeterli değişimi gösterememiştir.
Tarım sektöründe yapılacak olan yatırımlar önerilirken, öncelikle bu sektördeki mevcut yatırımlar ve kapasite kullanım oranları dikkate alınmıştır.
Malatya'nın DAP kapsamında olması ve GAP bölgesine ise çevresel yakınlığı itibariyle ve bu projelerin bölgeyi genel olarak "Tarıma ve Hayvancılığa Dayalı İhracat Merkezi" öngörüsünden hareketle, tarım sektöründe öncelikle mevcut tesislerin kapasite kullanım oranlarını artıracak ve yeni tesislerin de doğmasına sebep teşkil edecek şekilde altyapı yatırımlarının yapılması gerekmektedir.
Bu arada, sulama projelerinin öncelikle tamamlanması ve sulu tarıma geçilmesi tarımsal verim ve çeşitliliğin artırılması anlamında gerekli görülmektedir.
Tarım sektöründe gerçekleştirilebilecek 8 yatırım belirlenmiştir.
-
Kanola Üretimine Yönelik Yatırımlar,
-
Soya Üretimine Yönelik Yatırımlar,
-
Seracılık (Sebze ve Süs Bitkisi) Yatırımları,
-
Bağ-Bahçe Yatırımları,
-
Meyve ve Sebze Yetiştiriciliğine Yönelik Yatırımlar,
-
Ceviz, Badem ve Antepfıstığı Yetiştiriciliğine Yönelik Yatırımlar,
-
Ayçiçeği ve Mısır Üretimine Yönelik Yatırımlar,
-
Sertifikalı Tohum Üretim Tesisi.
Bitkisel yağ kaynağı olarak Kanola ülkemize II. Dünya savaşı sırasında Bulgaristan ve Romanya'dan gelen göçmenlerle kolza adı ile ülkemize girmiş ve Trakya'da ekim alanı bulmuştur.
Dünyada yaygın olarak üretilen kanolanın, popülaritesi son yıllarda Türkiye’de de hızla artmaktadır. Kanola, dünya yağ üretiminde 34 milyon tonla % 15’lik paya sahiptir. AB ülkelerinde 1999-2000 döneminde üretilen 13,4 milyon ton yağlı tohumun % 67’sini kanola oluşturmaktadır.
Ülkemizde rapiska, rapitsa, kolza isimleriyle de bilinen kanola kışlık ve yazlık olmak üzere iki fizyolojik döneme sahip bir yağ bitkisidir. Kanola tanesinde bulunan % 38-50 yağ, % 16-24 protein, zengin oleik ve linoleik asit miktarı ve yağının kaynama noktasının yüksek olması (238 0C) sebepleriyle önemli bir yağ bitkisidir.
Kanolanın kullanım alanı oldukça geniştir. Öncelikle yağ sanayinde kullanılan kanolanın küspesi, yem sanayinde kullanılabilen önemli bir ürün olarak tekrar ham madde konumuna yükselmektedir.
Yakıt olarak da kullanılabilen bu ürün, arıcılar için de polen deposu olarak kabul edilmektedir. Kanola yağı gıda endüstrisinin yanı sıra parlatıcı ve yağlayıcı olarak da sabun imalatında kullanılmaktadır.
Sıfır erüsikasitli kolza ya da biodizel olarak da adlandırılan kanola, biodizel bir araç yakıtı olarak da kullanılmaktadır. Kanola motorine oranla % 25 daha tasarruflu ve rafine edilmesi daha ucuz olup, 3 ton kanoladan 1,2 ton dizel araç yakıtı elde edilebilmektedir.
Bunun dışında 21 günde % 99 gibi bir oranda parçalanarak doğaya dönebilmektedir. Bir litre petrolün 1 milyon litre suyu kirletebildiği düşünülürse, ne kadar çevreci olduğu daha rahat görülebilmektedir.
Uzmanlarca yapılan açıklamalar sonucunda kanolanın tüm Türkiye’de yetişebilecek bir ürün olduğu ve önemli olan bölgeye uyumlu bir türün belirlenmesi olduğuna dikkat çekmektedirler.
Ayçiçeğine göre avantajlı bir bitki olan kanolanın, birim alanda ayçiçeğine oranla % 30 daha fazla verim sağlanmaktadır. Dünyada ayçiçeği ile kanola fiyatı pek fazla farklılık göstermediği için, ayçiçeğinden % 30 civarında daha fazla gelir sağlanabilmektedir.
Ayçiçeğine oranla bir ay erken olgunlaşan kanola, ikinci bir ürün olarak mısır, ayçiçeği ya da soya ekimine imkan vererek çiftçi için ikinci bir ek kazanç kapısı da açabilmektedir.
Yatırım önerisi olarak sunulan kanola üretiminde, ayçiçeği üretiminin önüne geçilmesi veya ayçiçeği üretiminin azaltılması hedeflenmeyip, kanolanın daha verimli olduğunun altı çizilmektedir. Ayrıca, kanola yağı için bir fabrikada çok önemli değişikliklerin yapılmasına da gerek olmadığı gibi, ülkemizde atıl veya düşük kapasiteyle çalışan yağ sanayine de katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Kanola bitkisi kışlık ve yazlık olarak yetiştirilebilmektedir. Ülkemizde genellikle kışlık kanola tarımı yapılmaktadır. Kışlık kanola kar altında -15 0C'ye kadar dayanıklıdır. Ancak kışa girerken rozetleşmesini tamamlamış olması gerekmektedir.
Bunun için Ekim ayının başında tavlı toprağa ekilmeli ve çıkışı sağlanmalıdır. Kışa rozet dönemi oluşmadan giren kanola bitkileri sıfırın altındaki sıcaklıklardan zarar görmektedir.
Yazlık kanola daha çok ılıman iklim bölgeleri olan Ege ve Akdeniz'de yetiştirilmektedir. Konola bitkisi kumlu ve hafif topraklar dışında hemen hemen her toprakta yetişmektedir. Su tutan, göllenen tarım alanlarından çok zarar görmektedir. En iyi yetiştiği toprak humuslu, derin yapılı, nötr veya hafif alkali ve hafif asit topraklardır. (pH: 4,2-7,2)
Kanola yetiştiriciliğinden yüksek verim alabilmek için mutlaka münavebe yapılmalıdır. Kanolanın gireceği bazı münavebe modelleri şu şekilde olabilir;
1. Model: Ayçiçeği + Kanola + Buğday +Mısır
2. Model: Buğday + Kanola + Baklagil + Ayçiçeği
3. Model: Buğday + Kanola + Şekerpancarı + Kavun-Karpuz
4. Model: Ayçiçeği + Kanola + Buğday
Bu genel bilgilerden sonra üretimde nerede olduğumuza bakmak gerekmektedir:
1997’de sadece 10 ton olan ülkemizdeki üretim değerleri, 1998 yılında Trakya’da yapılan ekimlerle 300 tona çıkmış bulunmaktadır. 2000 yılında 450 ton olarak gerçekleşmiş bulunan kanola üretiminin sonraki yıllarda daha yüksek değerlere ulaşması beklenilmektedir.
Ülkemizde şu anda 30.000 dekarlık bir alana ekilmiş olan kanolanın, dünyada dekar başına ortalama verimi 270 kg iken, Türkiye’de 300 kg’ı geçmektedir. Türkiye’de kanola üretimi giderek artmasına rağmen dünya üretim değerlerinin halen çok gerisinde kalmaktadır.
Yıllar itibariyle Türkiye’de kanola üretimi Çizelge 141 ve Şekil 28’de verilmiştir.
Çizelge 141. Yıllar İtibariyle Kanola Üretimi
|
1996
|
1997
|
1998
|
1999
|
2000
|
2001*
|
Üretim (ton /yıl)
|
5
|
10
|
300
|
330
|
450
|
3.000
|
(*): 2001 yılı değerleri tahminidir.
Kaynak : Para-Haftalık Ekonomi-Haber Dergisi, Sayı:380, 9-15 Aralık 2001
Şekil 28. Yıllar İtibariyle Türkiye Kanola Üretimi
Soya dünyadaki bitkisel yağların ve yüksek proteinli hayvan yemlerinin başlıca kaynağıdır. Soya tohumu ortalama % 35-45 protein ve % 18-20 oranında yağ içermektedir. Soyadan endüstride de sayılamayacak kadar çok değişik şekilde faydalanılmaktadır.
Soya; şekercilikte, inşaatlarda kullanılan macun bileşimlerinde, fungusit ve pestisitlerde, antibiyotiklerde, dizel yakıtında ve diğer bir çok endüstriyel ve ecza ürünlerinde kullanılmaktadır. Matbaa mürekkebi olarak da kullanılmaktadır. Hayvan besleme uzmanları için soya, amino asit ve hazım olunabilirlik bakımından oldukça önemlidir. Öğütülmüş soya, mısır gibi diğer danelerle karıştırıldığında, bu karışımın protein içeriği tek başına kullanılan besin maddesine göre daha yüksektir.
Toprağa organik madde ve azot sağlayarak, toprağın verimliliğini arttıran önemli bir münavebe bitkisidir.
Soya dik büyüyen, boyu 50 cm ile 1,5 m arasında değişen, tüylü, geniş üçgenimsi yapraklara sahip bir bitkidir. Küçük beyaz veya mor çiçeklere ve bir ile dört arasında tohum içeren kısa baklalara sahiptir.
Soya sıcağı seven tropik ve subtropik bölgelerde iyi gelişen bir bitkidir. Tohumların çimlenebilmesi ancak + 8 0C'de olur ve (-1,5) - (-2,5) 0C de donar. Çorak drenajı kötü, çok kumlu topraklar dışında değişik bünye ve yapıdaki topraklarda iyi yetişir. Soya topraktaki tuzluluğa karşı hassastır. En uygun pH isteği 6,2 - 7,0 olup, asit topraklarda manganez zehirlenmesi ve soya bakterisi faaliyetlerinde durma, pH'ı 7,5'dan yukarı topraklarda demir noksanlığı görülebilir.
Soya için ekim zamanı bölgelere göre değişmekle birlikte, 15 Nisan'dan sonra toprak ve hava şartlarının uygun olduğu herhangi bir zaman ekilebilir. Burada kıstas toprak sıcaklığının 10 0C'yi bulduğu zamandır. Erken ekimlerde uygun ve güçlü çıkışlar elde etmek zordur. Bununla birlikte tohumun toprakla temasının iyi sağlanması ve ekim derinliğinin azaltılması güçlü çıkışların oluşmasına yardım eder. İkinci ürün ana üründen hemen sonra ekilmelidir. Ekimler temmuz ayının ilk haftasını geçmemelidir. Geç ekimlerde verim önemli ölçüde azalmakta ve hasat yağmurlu döneme kalmaktadır. Geç ekimlerde hasatta tane neminin yüksek olması depolama ve pazarlamada sıkıntılara yol açmaktadır.
Soyanın hasat zamanını iyi ayarlamak ve geçirmemek gerekir. Genel olarak çeşitlerin çoğu az veya çok tohumunu döker. Bir de hasat zamanı gecikirse dökülme oranı artar. Hasat zamanında önce yapraklar sararır ve çoğu dökülür. Baklalar olgunlaşır. Tohumlar sertleşir. Bu devrede hasat edilir. Hasat biçerdöverle yapılır. Hasat sırasında tanedeki nem oranı % 15 olmalı, soya hasattan sonra bekleyecekse nem miktarı %13'e indirilmelidir.
Soya yağı margarin ve yemeklik yağ üretiminde yıllardır kullanılıyor olmakta birlikte, 1992 yılından beri yalın halde yemeklik olarak ve salatalarda tüketicilere sunulmaktadır.
Soya fasulyesi yağı bitkisel kökenli olduğundan, kolesterol ile ilgili herhangi bir madde içermemektedir. Türk yağ piyasasında bulunan diğer yağlardan linoleik asitleri en yüksek oranda içeren yağ soya yağıdır. Soya proteinlerinin kalp hastalıkları ve kanser gibi birçok kronik hastalıklarla savaşmada önemli bir rol oynadığı tüm uzmanlarca dile getirilmektedir.
Günümüzde dünya soya yağı üretimi 150 milyon tona ulaşmıştır. Önemli miktarda protein içermesi ve kalp hastalıklarına karşın etkili olması sebebiyle tüketiciler tarafından tercih edilmektedir.
Türkiye'de soya üretimi yeni başlamıştır. 1999 yılında 24 bin hektar alana ekilen soyadan toplam 66 bin tonluk soya üretimi elde edilmiştir. 66 bin tonluk üretimde 46 bin ton ile Adana birinci olmuştur. Ayrıca Osmaniye'de 11,4 bin ton, Samsun'da 5,5 bin ton, İçel'de 1,2 bin ton üretim gerçekleşmiştir.
Toplam tarım alanları içerisinde sulanamayan tarım arazilerinde seracılık, fazla geniş araziye de ihtiyaç göstermemesi sebebiyle, su kenarlarındaki küçük alanların değerlendirilmesine de imkan verecek ve yüksek oranlarda tarımsal hasıla elde edilebilecektir.
Olumlu iklim şartları, seracılık yatırımlarını son yıllarda gelir getiren bir yatırım olarak önemli hale getirmektedir. Seracılık yatırımları genellikle sebzeye yönelik olarak yapılmaktadır. Sebze seralarında ürün çeşitlemesine gidilerek seracılığın yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Süs bitkilerine yönelik yapılacak olan seracılık yatırımları özellikle ihracata yönelik olarak düşünülmelidir. Özellikle kesme çiçek konusunda Antalya ilimiz dolayısıyla da Türkiye’miz, dünya pazarında söz sahibi bir ülke konumuna gelmiştir. Bu konuda Antalya’daki üretici ve ihracatçılarla koordinasyon sağlanmalı ve bu daldaki yatırımların yapılabilirliliği konusunda araştırma yapıldıktan sonra yatırıma gidilmelidir. Çünkü, mevcut yapı içerisinde "Süs Bitkisi Seracılığı" konusunda yetişmiş işgücü ve bilgi potansiyeli bulunmamaktadır.
"Seracılığı Geliştirme Merkezi" gibi bir yapının kurulması bu alanda yapılacak olan yatırımlar için avantaj teşkil edecektir.
Sera yatırımı yapmak isteyen yatırımcılara, İl Tarım Müdürlüğü yardımcı olabilecektir. Ayrıca, ülkemizde tarımın gelişmesi için tarımsal yatırımlara kredi vermekte olan Ziraat Bankası, seracılık yatırımları için de kredi desteği sağlamaktadır.
Seralar, yay çıta destekli plâstik malzemeden veya metal iskelet destekli olarak cam malzemeden yapılabilmektedir. Yatırımın hangi tür malzeme ile gerçekleştirileceği, yatırımcının sahip olduğu yatırım sermayesine ve yatırımdan beklenen teknik ömre bağlı olarak değişmektedir.
Genelde tercih edileni, tesis etmesi daha kolay ve ucuz olan plâstik malzeme ile yapılan seralar olmaktadır. Bu tür seralar, genellikle çok küçük ve meyilli arazilerde tercih edilmekte iken, daha profesyonel anlamda seracılık yapmak isteyen yatırımcılar, büyük ve meyilsiz arazilerde cam malzemeden yapılan seraları tercih etmektedirler.
Sera yatırımlarının yay çıta destekli olarak plâstik malzemeyle gerçekleştirilmesi durumunda, 1.100 m2 büyüklüğündeki bir sera için 8.340 $'lık bir yatırım yapmak gerekecektir. Burada önerilen seracılık yatırımı, ilin sermaye birikimi dikkate alındığında büyük ölçekli bir yatırım olarak kabul edilebilir. Yatırım ölçeğinin daha küçük tutulması durumunda, yatırım tutarının daha azalacağı dikkate alınmalıdır. Söz konusu yatırım için sadece 2 kişi istihdam edilmesi gerekecektir.
Yatırımın metal iskelet destekli cam malzeme ile gerçekleştirilmesi durumunda, 850 m2 büyüklüğündeki bir sera için 18.424 $'lık bir yatırım yapmak gerekecektir. Yatırımın büyüklüğü, yatırım sermayesine ve yatırımın yapılacağı arazinin büyüklüğüne göre artırılabilir veya azaltılabilir. Bu yatırım için de sadece 2 kişinin istihdam edilmesi gerekecektir.
Yay çıtalı plâstik malzemeden yapılan seralardan düşük bir sabit yatırım miktarıyla ürün elde etmek mümkün olmasına karşın teknik ömürleri kısadır ve çiçek üretimine pek fazla uygun değildir. Metal iskelet destekli cam malzeme ile yapılan seralardan ise daha yüksek bir sabit yatırım miktarıyla ürün elde edilmesine karşın teknik ömürleri daha uzun ve çiçek üretimine daha uygundur.
İlde, bağcılık ve bahçecilik uzun yıllar yöre halkına gelir getiren tarımsal bir uğraş olarak yapılmıştır. Coğrafi faktörlerin elverişli olması bağcılık yatırımlarının yapılabilirliliğini ortaya çıkarmaktadır.
Tarımda üretimin artırılması, artan nüfusun beslenme problemlerinin çözülmesi yanında, kırsal kesimdeki göçlerin durdurularak buralarda yaşayan insanların ekonomik düzeylerinin yükseltilmesini sağlamak amacıyla seracılık yatırımları yanında meyve ve sebze yetiştiriciliğine de önem verilmesi gerekmektedir.
Coğrafi faktörler ile birlikte uygun toprak yapısını da değerlendirmeye aldığımızda, sebze ve meyve yetiştiriciliği kısa süre içerisinde gelir getirici ve katma değer sağlayıcı özellik taşıması sebebiyle bu alanda yapılacak yatırımların ideal olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, seracılığa nazaran daha az sermaye isteyen bir yatırım türüdür. Önümüzdeki yıllarda üretimlerinde ciddi artışların gerçekleştirilmesi sonucunda, iç piyasa ile ihracata yönelik; meyve ve sebze konserveleri üretim tesisi ile reçel üretim tesislerine yatırımların yapılabileceği söylenebilir.
Ceviz, badem ve antepfıstığı yetiştiriciliği konularında son yıllarda olumlu denilebilecek atılımlar gerçekleştirilmiş ve yöre halkının ilgisi her geçen gün artmıştır.
Malatya'da ceviz, üzerinde önemle durulan ve ekonomik getirisi yüksek olan bir meyvedir. Ancak üretim yeterli düzeylerde değildir. Kahramanmaraş-Sütçü İmam Üniversitesince yapılan çalışmalar sonucunda dünyanın en büyük cevizi üretilmiş bulunmaktadır. Bu arada ceviz fidanı yetiştiriciliği ile ceviz aşılama teknikleri konusunda da çalışmalar yürütülmektedir.
Malatya ekolojisi badem yetiştiriciliği bakımından da olumlu görülmektedir. Yine Kahramanmaraş-Sütçü İmam Üniversitesince yapılan çalışmalar neticesinde parmak ile kırılabilir badem üretimi gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Bunun dışında iri meyveli ve çıtlatma oranı yüksek olan antepfıstığı yetiştiriciliğinde de başarılı sonuçlar alınmıştır.
Yarattığı yüksek katma değer ve iyi gelir getirmesi gibi özellikler değerlendirildiğinde ve Kahramanmaraş-Sütçü İmam Üniversitesinden de teknik destek alarak bu konularda yatırım yapmanın doğru olacağı düşünülmektedir. Altyapıda yapılacak yatırımlardaki olumlu gelişmelere bağlı olarak, kuruyemiş sanayine ve özellikle badem şekeri ve badem mamulleri ile kakaolu ürünlere dayalı tesislere yönelik yatırımların yapılabileceği de düşünülmelidir.
Son yıllarda ayçiçeği ve mısır ekim alanları ile üretimlerinde artışlar görülmüştür. Önümüzdeki dönemlerde gıda sanayinde bitkisel yağ üretimine yönelik yatırım yapmayı düşünen müteşebbislerin hammadde temininde herhangi bir darboğazla karşılaşmamaları açısından önem taşımaktadır.
Ayçiçeği ve mısırda yapılan ithalat da dikkati çekmektedir. Yapılacak yatırımların ithalat oranının düşürülmesi açısından da önemli olması ayrı bir özellik taşımaktadır. Ayçiçeği ve mısırdaki gelişmeler Çizelge 142'de verilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |