C. Para
İslam öncesi ve İslam’ın doğduğu sırada Arapların kendilerine ait paraları yoktu. İslam’ın doğuşuyla beraber Müslümanlar, Arapların önceden kullandıkları Bizans’ın altın parası olan ile “rûmî” denilen dinar ile Sasanilerin “kisrevî” diye adlandırdıkları gümüş gümüş parası olan dirhemi kullanıyorlardı.
Hz. Ömer bu yönde de bir gelişme sağlamak istemiş ancak bastırdığı para tutulmamıştır. Tam anlamıyla İslam dünyasına mahsus orijinal ilk altın para 76/695 ya da 77/696 yılında Emevi hükümdarı Abdülmelik b. Mervan tarafından bastırılmıştır. Bu paranın batırılmasıyla Bizans parasına bağımlılıktan kurtulmuşlardır. Abdülmelik’in para bastırmasından sonraki yirmi yıl içinde Kuzey Afrika’da Kartaca ve Kayrevan şehirlerinde ve Endülüs’te ve daha sonraları Endülüs Emevileri döneminde de dinar basılmıştır. Emeviler dönemine ait Şam ve Mısır’daki darphanelerde para basımına Abbasilenr döneminde de devam edilmiştir. Daha sonra Şam’daki darphane Bağdat’a taşınmıştır.
Dirhem ise, Irak ve İran’ın fethine kadar Müslümanlar Sasani dirhemleri üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan kullanmışlardır. İslam döneminde ilk İran dirhemi Hz. Ömer zamanında basılmıştır. İslam devletinde Sasani dirhemleri üzerinde zamanla “bismillah”, “kelime-i şahadet” ateş tapınağı yerine mihrap gibi İslamî unsurlar koyulmuştur.
Madeni parala sikke adı verilmiş, dinar ve dirhemin yanı sıra ufak para olarak bakır sikkeler kullanılmıştır. Daha sonraki dönemlerde İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde bulunan darphanelerde bu paralar da yaygın olarak basılmış ve kullanılmıştır. Osmanlılarda ilk gümüş para birimi olan akçe, Osman Bey ve Orhan Bey zamanlarında basılmıştır. Bakır para (pul, fels, mangır) I. Murad zamanında, sultanî denilen altın para ise F. S. Mehmed zamanında 1478’de basılmaya başlamıştır.
D. Ticaret
Ticarete büyük önem veren İslam’ın mensupları olan Müslümanlar, rahat ticaret alanları oluşturmak için yol güvenliği başta olmak üzere çeşitli tedbirler almışlardır. Kervan güzergâhları üzerine yollar ve kervansaraylar yaptırmışlardır. Tacirler o zamanki geniş bir uluslar arası ticarî faaliyet içine girmişlerdir. Ticaret Basra limanından hareket edilerek Hindistan şehirlerindeki önemli merkezlere ve deniz yoluyla Çin’e kadar gidilerek yapılırdı. Antakya, doğu ile batı arasında önemli köprü vazifesi yapıyordu. Dünya eşya fiyatlarının tespitinde Basra ve İskenderiye borsaları esas alınırdı. Bağdat’ta her şehir ayrı bir pazar yeri açılmıştır.
İslam dünyasında deniz ticaretine de önem verilmiştir. Abbasiler döneminde deniz ticareti ön plana çıkmış, Hıristiyanlar, İbn Haldun’un deyimiyle XI. Yy’ın sonuna kadar Akdeniz’de bir tahta parçası bile yüzdürememişlerdir. Çin, Güney Afrika, Hind Adaları, Yemen gibi ülkelerden Basra ve Bağdat’a mücevher, fildişi, abanoz, anber, baharat gibi maddeleri deniz yoluyla getirmekle meşguldü.
İslam dünyasında kereste, demir, kürk gibi mallara olan yüksek talebi, Avrupa’yı da dünya ticaretinin içine çekmişti. Tüccar vasıtasıyla yakut, elmas ve pırlantalar Hindistan’dan, inci Bahreyn’den, akik ve fildişi Hindistan’dan, ıtriyat Nişabur’dan, deri ürünleri Maveraünnehir’den ve İdil (Volga) boyundan, işlenmiş deriler Habeşistan’dan getiriliyordu. Uzakdoğu ile Avrupa arasındaki ticaret, hemen hemen neredeyse tüm dünya ticareti Müslümanların denetimi altındaydı. Cin ile Ortadoğu ve Batı ülkeleri arasında Ortaçağ’da kullanılan ve yapılan ticaretin ana maddesini ipek teşkil ettiği için İpek Yolu adı verilen yol çok meşhurdur.
Dostları ilə paylaş: |