ATOMUN PARÇALANABİLECEĞİNİ İLK OLARAK ORTAYA KİM ATTI?
Mehmet DİKMEN
Günümüzden 1200 küsur yıl önce Harran Üniversitesi Rektörü (Başmüderris) ve fizik kimya porfesörü Cabir bin Hayyan, bir fizik dersinde Öğrencilerine şu açıklamayı yapıyordu:
"- Madde, yoğun bir enerjidir. Yunan fizikçilerinin maddenin bölüne bölüne nihayet bölünüp parçalanamaz en küçük bir parçada son bulduğuna ve eşyanın bu sayısız parçalardan meydana geldiğine dair iddiaları yanlıştır. Cüz'i lâyetecezza (yunancası atom) adı verilen parçalanmaz kabul edilen bu nesne de parçalanır ve bundan enerji hâsıl olur. Bu öyle bir güçtür ki, Allah göstermesin, Bağdat gibi bir şehri bile yok edebilir."
Cabir'in, atomun parçalanabileceğim ve bu parçalanmadan dolayı büyük bir enerji ortaya çıkacağını belirten bu sözleri, ancak 20'nci asırda gerçekleşmiştir.243
Harran, Osmanlı Devleti'nin Rakka eyaletine bağlı bir ilçeye adını vermiş, çok eski bir yerleşim merkezidir. Tarihi M.Ö.1500 yıllarına dayınır. Harran, Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilip Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Bugün Urfa'nın "Akçakale" ilçesine bağlı bir bucak merkezi olup Altınbaş adıyla anılmaktadır.
Abbasiler devrinde Harran'da ilk kuruluş tarihi kesin bilinmeyen ve günümüzde bir kısım kalıntıları hâlâ duran bir Müsbet İlimler Üniversitesi vardı. Burada Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya, Tıp, Farmakodinami ve Tabiat ilimleri tedris edilmekteydi. Üniversiteye doğu memleketlerinden olduğu gibi, İtalya, İspanya gibi Batı memleketlerinden, özellikle de Bizans'tan pek çok öğrenci gelirdi.
İşte bu ünlü Üniversitenin rektörü günümüzden 12 asır önce atomun parçalanacağım ileri süren ünlü bilgin Cabir bin Hayyan'dı.
Cabir, Horasan'ın merkezi Tus şehrinde 721 tarihinde doğmuş, henüz küçük bir çocukken Türk olan ailesiyle beraber, Irak'ın Küfe şehrine göçedip yerleşmişti. Abbasilerin hizmetinde uzun yıllar bulunmuş, nihayet Halife Harun Reşid tarafından Harran Üniversitesi Fizik Kimya müderrisliğine tayin edilmişti. Kısa bir süre sonra da buraya Reisü'l Müderrisin (Rektör) olmuştu.
Cabir yaşadığı çağda kimya ilminin en büyük ismi idi. Razi ve İbn-i Sina gibi İslâm âlimleri ondan bahsederken "üstadlar üstadı" derler. XV. yüzyılın ünlü İtalyan bilgini Cardonne de, onu dünyanın gelip geçmiş 12 dâhi insanı arasında sayar. Britannica Ansiklopedisi ise, ondan "İslâm kimyasının babası" diye bahseder. Bacon (1214-1294) ondan hayranlıkla söz eder.244
Cabir'in irili ufaklı 826 kitap yazmış olduğu tesbit edilmiştir ki, bu sayı gerçekten şaşırtıcı bir rakamdır. Eserlerinin 112'si uygulamalı fizik ve kimya, 70'i Teorik Kimya, 144'ü madenler fizik ve kimyası ve 5OO'ü teorik ve pratik fizik, kimya, matematik, astronomi ve felsefe konularındadır.
Cabir'den önce Yunan fizikçileri, maddenin bölüne bölüne nihayet bölünmez bir parçada karar kılınacağına inanırlardı. İslâm fizikçileri de bu teoriyi kabul edip atomu, "parçalanmaz" mânâsına gelen cüz'i lâyetecezza tabiriyle Arapçaya tercüme etmişlerdi. İşte Cabir bin Hayyan, asırlardır gelen bu düşünceye karşı çıkmış, atomun parçalanmasının mümkün olduğunu ve bu gerçekleştiğinde de korkunç bir enerjinin ortaya çıkıp her yeri altüstü edebileceğini iddia etmiştir. Bu iddiasıyla o , Einstein'den bin küsur yıl önce, atom fiziği ilminin de temelini atmış oluyordu.
Ona göre, cisimleri teşkil eden atomların kontrol altında parçalanıp değerlerinin değişmesi sonunda, madenleri birbirine dönüştürmek mümkün olabilir. Cabir bu teorisini Kitabü'l-mükteseb fi sanaati'z Zehep adlı eserinde izah eder.
Cabir'in bu eseri, 820 yıllarında yazdığı sanılmaktadır.245
Kur'ân-ı Kerîm ve Atom
Kur'an-ı Kerîm'de atomla ilgili olarak şöyle buyumlmaktadır. "Yerde ve gökte hiçbir zerre (atom) Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü veya büyüğü şüphesiz apaçık bir kitaptadır. " 246
Görüldüğü gibi maddenin en küçük parçası için Kur'an'da zerre tabiri kullanılmıştır. Zerreden daha küçüğü tabiriyle de atomun daha küçük parçalara bölünebileceğine, dolayısıyla parçalanabileceğine işaret edilmiştir.247
Kaynaklar:
Yıllarboyu Tarih, Ağustos 1980, s. 11.
Hayal Tarih Mecmuası, Eylül 1968, s. 68-69.
Yıllarboyu Tarih, Nisan 1980, s. 4.
Müslüman İlim Öncüieri Ansiklopedisi, s. 65.248
Doğumunun 1.000. yılı dünyada İbn-î Sina yılı ilan edildi
BATI'YA YÜZLERCE YIL ÜSTADLIK EDEN İSLÂM BİLGİNİ KİM?
Mehmet DİKMEN
Asıl adı Ebû'l Ali Hüseyn İbn-i Abdullah İbn-i Sina...
980 yılında Buhara yakınlarındaki Afşan'da doğdu. 5-6 yaşlarında iken babası ile Buhara'ya gitti. İlk tahsilini burada yaptı. Matematik, fıkıh, kelâm, mantık, felsefe dersleri aldı. Daha sonra tıbba merak sardı. Çalışmalarında deney ve gözlemlere büyük önem veriyordu. Genç yaşta ünlü bir doktor olup çıkmıştır. Bir ara Buhara Sultanını yaşlı bir doktorun aracılığıyla tedavi etti. Mükâfat olarak saraya alındı. Buradaki kütüphaneden büyük istifade etti.
Daha sonraları Hemedan Emîrini tedavi etti. Başarısı dolayısıyla vezirlikle taltif edildi. Ancak bir mes'eleden dolayı hükümdarla arası açıldı.
Kaçıp gizlenmek zorunda kaldı, Meşhur eseri Kanun'u bu sırada yazmaya başladı. Yakalanarak atıldığı hapiste de eserini yazmaya, ilmî çalışmalar yapmaya devam etti. Sonra yine kaçtı.
Büveyh Emîri Alâüddevle'nin hizmetine girdi. Burada filozof ve seçkin âlimlerden teşkil edilen bir ilim hey'etine başkanlık etmeye başladı. 57 yaşında iken vefat etti.249
Tıp Sahasındaki Bazı Buluşları
İbn-i Sina, yorucu ve sıkıntılı geçen hayatına rağmen 270 kadar eser vermiştir.
Onun en büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur. Buluşlarından bazıları şunlardır:
Aristo ve Galien, kanı ruhun karargâhı olarak belirlemişti. İbn-i Sina ilk defa kanın gıda taşıyan bir sıvı olduğunu keşfetti. Küçük ve büyük kan dolaşımlarından söz etti.
Kalbin karıncık ve kapakçık sistemini de yine o keşfetti.
Şeker hastalığında idrardaki şekerin varlığını keşfeden O'dur. İbn-i Sina'nın şeker hastalığı ile ilgili yaptığı açıklamalar, 700 yıl sonra anademi âlimi Thomas Willis tarafından doğrulanmıştır.
İnsanlık, hastalığı teşhis metodunda İbn-i Sina'ya çok şeyler borçludur. O'nun nabız hakkındaki gözlemlerini modern tıp, geliştirmekten başka bir şey yapmamıştır.
Ameliyatta hastaya uyutucu ilâç vermek de İbn-i Sina'nın keşiflerindendir.
Barsak parazitlerinin keşfi de İbn-i Sina'ya aittir.
İlk filtreleme fikri de İbn-i Sina'ya aittir.
Alkolün steril özelliğinden faydalanarak yaraları cerahatsız tedavi usulünü de, O ortaya koydu. Böylece Hipokrat'tan beri gelen yanlış bir tedavi metodunu düzeltmiş oldu. Artık, yaralar, kabuk bağlayıncaya kadar şiddetli ağrılar altında haftalarca bekletilmiyor, sterilize edilerek bir gecede iyileştiriliyordu.
Bugün cerrahide kullanılan pek çok âletleri, 1000 yıl önce İbn-i Sina ortaya koymuştur.
İbn-i Sina, ilâçla tedavi vasıtalarının ruhî tedavi vasıtalarıyla da desteklenmesi fikrindedir. Ruhî tedavinin, hastanın maddî gücünü, hastalığa direncini artıracağını, moralini yükselteceğini ileri sürmektedir.
İbn-i Sina, Avrupalılara koruyucu hekimlik ve ilâç bilim sahalarında da asırlarca ustalık ve hocalık yapmıştır.
İbn-i Sina, kadın hastalıkları ve doğum sahasında da yıllarca otorite olarak kabul edilmiştir.250
İbn-i Sina'nın Batı'daki Te'siri
Batı dünyası, İbn-i Sina'yı büyük üstad sayarlar ve Avicenna diye anarlar. Eserleri, gerek bilgi, gerekse fikir bakımından Batı âlemini çok derin şekilde etkilemiştir. Ve bu etki yüzyıllar boyu devam etmiştir.
Doğumunun 1000. yılı bütün dünyada İbn-i Sina yılı olarak kabul edilmiş, eserleri ve fikirleri yeniden incelemeye alınmış, Unesco tarafından bu konuda seminerler ve sempozyumlar hazırlanmıştır.
Bugün Paris Tıp Fakültesi'nin büyük holünde îbn-i Sina'nın resmi asılı durmaktadır. Bu da O'na verilen değeri göstermektedir.
Amerikalı İlimler Tarihi araştırmacılarından Will Durant şöyle demektedir:
"Ortaçağda İbn-i Sina, tıp yazarlarının en büyüğü, Razi en büyük doktor, Beyrunî en büyük astronom, İbn-i Heysem en büyük optik âlimi, Cabır de en büyük kimyager idi."251
Kaynaklar:
Yıllarboyu Tarih, Şubat 1981.
Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi. Tercüman Bilimler Ansiklopedisi.
Avrupa Üzerine Doğan İslâm Güneşi, Dr. Sigrid Hunke.
Zafer, İbn-i Sina, sayı: 53.252
Pastör'den 4 Asır Önce, Akşemseddin Mikroptan Bahsetmişti...
Dostları ilə paylaş: |