MESLEME B. MUHALLED
Mesleme b. Muhalled b. es-Sâmit el-Ensârî el-Hazrecî (ö. 62/682)
Sahâbî, Mısır valisi.
Hicretin 1. yılında doğdu (622). Hz. Peygamber Medine'ye geldiği zaman dört, hatta on dört yaşında olduğunu söylediği de rivayet edilmektedir. Daha çok Ebû Ma'n künyesiyle anılmakla beraber Ebû Saîd, Ebû Mes'ûd. Ebû Muâ-viye, Ebû Ma'mer gibi künyelerle de tanındığı nakledilmektedir. Asr-ı saâdet'te ve ilk üç halife zamanındaki hayatına dair yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Mısır'ın fethinde (18-22/639-642) bulundu. Fetihten sonra orada bir süre daha kaldı ve Medine'ye döndü. Hz. Osman'ın kan davasını güdenlerden olduğu için Ali b. Ebû Tâlib'in halifeliğini tanımadı. Bu yüzden 36'da (656-57) Mısır'da Hiribtâ (Haribtâ) mevkiinde toplanan muhalifler arasında bulunduğundan Hz. Ali'nin Mısır'a vali tayin ettiği Kays b. Sa'd'a biat etmedi ve ona muhalefetini sürdüreceğini bildirdi. Bu hareketlerinden memnun olan Muâviye b. Ebû Süfyân, Mesleme ile Muâviye b. Hudeyc'e mektup yazarak hem kendilerine teşekkür etti hem de onlara çeşitli menfaatler vaad ederek bu tavırlarının devamını istedi. Mesleme, yazdığı cevapta Allah rızâsı ve Osman'ın intikamını almaktan başka bir amaçlarının olmadığını, bunun için kendilerine acele yardım göndermesini bildirdi. Mesle-me'nîn Siffîn Savaşı'nda bulunduğu şüphelidir. Muâviye'nin hilâfetinde (50/670) Mısır valiliğine tayin edildi ve İfrîkıye'nin idaresi de ona verildi. İfrîkıye ve Mağrib'-de fetihle görevlendirilmiş olan Ukbe b. Nâfİ'i bu görevden alarak yerine Ebü'l-Muhâcir Dînâr el-Ensârî'yi tayin etti. Muâviye b. Hudeyc'i de Celûlâ'ya gönderdi. Hâlid b. Sabit el-Fehmî'yi Mağrib'e, Hasan b. Nu'mân el-Gassânî'yi ise İfrîkıye'yi fethe memur etti. 60 (680) yılında Abis b. Saîd'İ Mısır'da vekil bırakarak İskenderiye'ye gitti. Aynı yıl Muâviye vefat edince Yezîd b. Muâviye onu Mısır ve İfrîkıye valiliğinde tutarak kendisi için biat almasını istedi. Mesleme bu işi Abis b. Saîd'e verdi. Kendisine karşı Abdullah b. Amr b. Âs'tan başka direnen olmadı. Daha sonra Âbis'in baskısı ile Abdullah da biat etti. Mesleme Mısır'a döndüğü zaman kaza ve şurta teşkilâtlarının başına Âbis'i getirdi. Mesleme'nin Mısır ve İfrîkıye valiliği on altı yıl sürdü. Onun Zilkade 62'de 712 İskenderiye'de vefat ettiği belirtilmektedir.713
Mısır mescidlerine ilk defa minare yaptıran kişi Mesleme'dir. İyi bir Kur'an hafızı olan Mesleme'den Ebû Eyyûb el-En-sârî ile Ebû Kabîl Hay b. Hânî el-Meâfirî, İbn Şîrîn ve Hişâm b. Ebû Rukayye gibi Mısırlı muhacldisler birkaç hadis rivayet etmiştir. Mesleme hakkında Sâmiye Fer-râc Mahrûs, Vilâyetü Mışr tahte imreti Mesîeme b. Muhalled el-Enşârî 47-62 h. adlı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.714
Bibliyografya :
Müsned.lV, 104; Müslim, "İmâre", 176; Ebû Dâvûd, "Taharet", 20; İbn Sa'd. et-Tabakât, VİI, 504; Kindi, el-Vülât oe'1-kudât (Guest), s. 37-40, 310-311, 426; İbn Abdülber. el-İstfâb, III, 463-464; İbnü'l-Esîr, et-Kâmil, III, 191, 269, 352, 356,464-465; a.mlf.. Qsdû'l-ğâbe,V, 174-175; İbn Hallikân. Vefeyât, VII, 215; İbn İzârî, el-Beyânü'l-muğrib(Kettim), I, 21-23; Zehebî. Aclâmü'n-nübeta\ III, 424-426; İbn Kesir, el-Bidâye, VII!, 217; Makrîzî, et-Httatl 301; İbn Hacer, et-lşâbe, III, 418-419; İbn Tağrîberdî. en-Nücûmü'z-zâhire, I, 108, 132, 136-157; Süyûtî. Hüsnü'l-muhıâdara, I, 235-236; J. Wellhausen, Arap Devleti ueSakutu.(tvc. Fikret Işıltan), Ankara 1963. s. 44-46; İrfan Ayçan. Saltanata Giden Yolda Muâuiye b. Ebl Süfjjân, Ankara 1990, s. 139, 201, 269-270; "Maslama b. Mukhallad", EP (Fr.), V!, 729-730. AsKi Çubukçu
MESNEVİ
Fars, Türk ve Urdu edebiyatlarında birbiriyle kafiyeli ikişerli mısralardan oluşan nazım şekli.
Sözlükte "ikişer ikişer" anlamındaki mesnâ kelimesinin nisbet eki almış biçimi olan mesnevi edebiyat terimi ve nazım şekli olarak ilk defa Fars edebiyatında kullanılmıştır. Arap edebiyatında müz-devic veya recez bahriyle nazmedildiği için urcûze adıyla anılan şiirler mesnevinin ilkel biçimi olarak kabul edilebilirse de bu nazım şeklinin günümüzde ifade ettiği anlama uygun ilk örnekleri Fars edebiyatında ortaya çıkmıştır. Fars şiirinin kaside ve gazelle birlikte üç temel nazım şeklinden biri olan mesnevi iki beyitlik şiirlerden binlerce beyitlik müstakil kitaplara kadar değişik uzunluklarda kaleme alınmıştır. Mesnevilerin her beytinin kendi arasında kafiyeli oluşu ve genellikle aruzun kısa kalıplarıyla yazılmış olması konu bütünlüğünü sağlama ve anlatım açısından şairlere büyük kolaylıklar sağlamıştır. Yaygın görüşe göre mesnevi yazımında yedi vezin (hezec-İ müseddesten mefâîlün mefâîlün feûlün ile mef ûlü mefâilün feû-lün; remel-İ müseddes bahrinden fâilâtün/fâ-ilâtün /fâilün ile feilâtün feilâtün /feilün; hafif bahrinden feilâtün / mefâîlün / feilün; serî bahrinden müfteilün / müfteilün fâilün ve mü-tekârib bahrinden feûlün/feûlün /feûlün / feûl) kullanılmıştır.
Genellikle dinî. tasavvufî, destanı, men-kıbevî, tarihî, ilmî, mizahî ve öğretici konuların anlatılmasında, çeşitli aşk hikâyelerinin nazma çekilmesinde, şairlerin
yaşadıklarının dile getirilmesinde kullanılan bir nazım şekli olan mesnevinin üç temel özelliği vardır. Bunların ilki vezin birliğidir. Bütün mesneviler tek bir vezinde söylenir. Senâfnin Hadîkatü'1-haki-ka'sı, Sa'dî-i Şîrâzî'nİn Bostân'ı, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Meşnevîsi gibi içinde kısa mesneviler bulunan eserlerle Firdevsî'nin Şâhnâme'sl Esedî-i Tûsî'nin Gerşâspnâme"si ve Nizâmî-i Gencevî'-nin Hüsrev ü Şîrîn'i gibi uzun mesnevilerin hepsi tek bir vezinle yazılmıştır. Fars edebiyatında bir mesnevide iki veznin kullanıldığı görülmemiştir. İkinci özellik vezinlerin mesnevinin anlam ve muhtevasına göre seçilmesidir. Uzun mesnevilerin bütün hikâye boyunca tek olan vezni eserin içerdiği anlama göre seçilir. Meselâ hamasî konularda daha çok mütekârib bahri (feûlün feûlün feûlün / feûl) tercih edilmiştir. Dakîki'nin Güştâsbnâme'sı, Firdevsrnin Şâhnâme'sı, Esedfnin Gerşâspnâme'si, Nizâmî-i Gencevî'nin İsken-dernâme'si, Sabâ'nın Şehinşâhnâme'sl gibi mesneviler bu vezindedir. Nizâmî-i Gencevî'nin Mahzenü'l-esrâfmm vezni olan serî-i matvî-i mevkuf bahrinde yetmiş sekiz mesnevi yazılmıştır. Remel ve hafîf bahirleri ise irfanîve âşıkane mesnevilerde kullanılan vezinlerdir. Mesnevilerin üçüncü özelliği içinde gazel ve kaside gibi başka şiir kalıplarına yer verilmeme-sidir. Mesnevilerdeki konu çeşitliliği vezni değiştirmez. Sa'dî-i Şîrâzî'nİn Bostân'mda çeşitli konu başlıkları olsa da hepsinin vezni aynıdır. Firdevsî'nin Şâhnâme'sm-de konu gerek hamasî gerekse lirik olsun manzumenin tamamında tek bir vezin söz konusudur. Ancak bazı mesnevilerde mesnevinin içine kaside ve gazel dahil edilmiş veya tek bir vezinle yazma kuralına uyulmamıştır. Bu tür uygulamanın ilk örneği Ayyûkî'nin aralara on gazelin yerleştirildiği Varaka vü Gülşâh adlı mesnevisidir.
Ayyûki'nin gerçekleştirdiği bu yenilik VII. {XIII.) yüzyıl şairlerinden Emîr Hüs-rev-i Dihlevî'nin dikkatini çekmiş, ftırâ-nü's-sa'deyn adlı mesnevisinde onun yaptığına ek olarak gazelin yanında kasideye de yer vermiştir. Emîr Hüsrev ayrıca bu tarzda ve sekiz fasıldan oluşan Nüh Sipihr adlı mesnevisinin her faslını farklı bir vezinle yazmıştır. Emîr Hüsrev'den sonra Ubeyd-i Zâkânî cUşşâknâme adlı mesnevisinin içine gazel yerleştirmiştir. HümânYa ait bu gazeller mesneviyle aynı vezindedir.
Fars edebiyatında mesnevi nazım şeklinde görülen yeniliklerin biri de "zû-bahreyn" veya "mülevven" mesnevilerin ya-almasıdır. Şiirdeki kelimeler değiştirilmeden iki veya daha fazla aruz vezniyle okunabilen mesneviler bu türe girer. Ahmed-i Menşûrfnİn Hurşîdî tarafından şerhedien Kenzü'l-ğarâ^ib adlı kısa mesnevisinin bütün beyitleri bu şekilde olup eserdeki bir beyit otuz küsur vezinde okuna-bilmektedir. Abdülvâsii Cebeiî ve İmâ-mî-i Herevî'nin de bu tarz manzumeleri bulunmaktadır. Timurlular dönemi şairlerinden Şemseddİn Kâtibî MecmaVi-bahreyn mesnevisini iki vezinle yazmıştır. Ehlî-i Şîrâzî Sihr-i Helâl adlı mesnevisini yazarken Kâtibrnin eserini örnek almış, ayrıca her beyitte üç sanatı (mülevven zürl-bahreyn,zü'l-kâfiyeteyn vezü'l-cinâseyn) kullanmıştır.
Bazı istisnaları bulunmakla birlikte mesneviler genellikle giriş, konu ve bitiş olmak üzere üç ana bölümden meydana gelir. Girişte sıkça karşılaşılan başlıklar genellikle besmele, tahmîd, tevhid, mü-nâcât, na't, mi'rac. mu'cizât, medh-i çe-hâryâr (bu başiık şairin veya eserin su nulduğu kişinin mezhep ve meşrebine göre değişmekte ya da hiç bulunmamaktadır), methiye, sebeb-i te'lîf adlarıyla sıralanır. Bazı mesnevilerde besmele ve tahmîd ayrı başlıklar altında verilirken bazılarında bunların birleştirildiği, hatta tevhid veya münâcâta dahil edildiği görülmektedir. Na't, mi'rac ve mu'cizâtın ayrı başlıklarla yazıldığı mesneviler yanında her üç konunun sadece na't başlığı altında toplandığı eserler de vardır. Methiyede çok defa eserin sunulacağı kişiye ait övgü yer alır. Sebeb-i te'lîf şair ve eser hakkında, ayrıca mesnevinin niçin, kimin isteğiyle yazıldığı veya çevrildiği konusunda bilgilerin bulunduğu bölümdür. Türk edebiyatındaki mesnevilerin giriş bölümünde ayrıca kaside, terciibend, kıta, ru-bâî nazım şekilleriyle yazılmış parçalar da görülür.
Konu mesnevinin asıl bölümüdür. Bu kısma konuya uygun olarak Öğretici amaçla yazılmış mesnevilerde "âgâz-ı ki-tâb, mat!a'-ı kitâb, bâb-ı evvel, makâle-i ûlâ". tahkiyeye dayalı mesnevilerde ise "âgâz-ı dâstân, matla'-ı dâstân, âgâz-ı kıssa" gibi başlıklarla girildiği görülmektedir. Türkçe mesnevilerde başlıklar genellikle Farsça'dır. Dinî, ahlâkî ve tasavvufî konularda yazılmış bazı mesnevilerde Arapça başlıklara da rastlanır.
İşledikleri konulara göre mesneviler dinî ve tasavvufî, ahlâkî, mizahî, öğretici olanlar, aşk, savaş ve kahramanlık temasını işleyenler, bir şehri ve güzellerini anlatanlar olmak üzere gruplandınlabilir. Şairin mesnevide işlediği konudan daha çok bu konuya hangi maksatla eğildiğini göz önünde bulundurarak da sınıflandırma yapılabilir. Buna göre mesneviler okuyucuya bilgi vermek, onu eğitmek amacıyla yazılmış mesneviler; kahramanlık duygusunu öne çıkaran mesneviler; okuyucunun edebî zevkine hitap eden. ana çizgisi aşk ve macera olan mesneviler; şairlerin başından geçen, gördükleri olayları anlatan ya da toplum hayatından kesitler veren eserler şeklinde grupiandırı fabilir.
Mesnevilerde konunun işlendiği bölüm için giriştekine benzer bir plan vermek mümkün değildir. Aynı konuyu ele alan, hatta aynı adı taşıyan mesnevilerde bile başlıklardan muhtevaya kadar önemli farklar görülebilir. Bu bölümde şair gazel, murabba, tardiyye gibi manzumelere de yer vererek hem sanat gücünü gösterir hem de konuyu monotonluktan çıkararak hareketli bir anlatım ortaya koyar.
Mesnevilerin bitiş bölümü (hatime) giriş gibi belli bir plan içinde düzenlenir. Buna göre şairler konunun işlendiği bölümün sonunda bitişe geçişi mutlaka bir başlıkla bildirirler. Bu bölüme çoğunlukla içinde "hatm, hitâm, tamâm" ifadelerinden birinin yer aldığı bir başlıkla girilir. Bazı mesnevilerde konunun işlenişi tamamlandıktan sonra görülen münâcât, mev'ize. temsil, fahriyye gibi başlıkların da bitiş içinde sayılması gerekir. Bitiş bölümünde şairler genellikle eserin tamamlanması dolayısıyla Allah'a hamdü senada bulunur, sultanın veya eserin sunulduğu kişinin ömrünün ve devletinin devamına dua eder, şiiri ve şairliğiyle övünür, tanınmış mesnevi şairlerini ve eserlerini zikreder, eserine koyduğu adı belirtir, ha-setçilerin, acemi ve cahil müstensihlerin esere verecekleri zarardan Allah'a sığınır, eserin toplam beyit sayısını, yazılış zamanını veya bitiş tarihini zikredip okuyucudan hayır dua isterler.
Yeni Farsça'nın ilk örneklerinin görüldüğü Saffârîler ve Tahinler döneminden günümüze ulaşan şiirler arasında mesnevi nazım şekliyle yazılanlara rastlanmamaktadır. Sâmânîler devrindeki ilk mesnevi Mes'ûdî-i Mervezî'nin Şâhname's\d\r. Rû-dekî'nin Kelîle ve Üimne, Arâyisü'n-neta'is, Sindbadnâme ve Devrân-i Âfi-tâb mesnevileri, Ebû Şekûr-i Belhî'nin Sâmânî Emîri Nûh b. Nasr adına kaleme aldığı Âferinnâme'si, Ebü'l-Müeyyed-i Belhî, Şehîd-i Belhî ve Ebü'I-Mesel-i Bu-hârâî gibi şairlerin mesnevileri bu döneme ait olup bunların çok azı zamanımaza kadar gelebilmiştir.
Gazneliler devrinde Dakîkî'nin Güştâsb-nâme'sı, Firdevsî'nin Şâhnâme's, Unsûrî'nin Vâmık u Azrâ, cAynü'I-hayât, Şâd Mihr, Hing Büt Surh Büt'ü, Ayyûki'nin Varaka vü Gülşâh'ı, Bedâyiî-i Belhî'nin Râhatü'l-insâriı (Pendrıâme-i Enûşiruân) öne çıkan mesnevilerdir. Lebîbî, Şâkir-i Buhârî, Ferruhî-i Sîstânî, Behrâmî-i Se-rahsî, Muzafferi, Yezdânî, Hüsrevî-i Se-rahsî, Kisâî-i Mervezî ve Fasîhî-i Cürcâ-nî'nin dağınık olarak günümüze ulaşabilen mesnevileri de bu döneme aittir.
Büyük Selçuklular devrinde yazılan mesnevilerde daha çok hamaset, aşk, hikmet, öğüt, tasavvuf gibi konuların işlendiği görülmektedir. Bunlar arasında Esedî-i Tûsînin Gerşâspnâme's, Hakîm îrânşah'ın Behmennâme's, Atâî-i Râzî'nin Berzûnâme ve Bîjennâme'si, Muhtârî'nin Şehriyârnâme'si ile müellifi meçhul Ferâmerznâme, Kûşnâme, Bânû Guşespnâme, Âzerberzînnâme adlı eserler anılabilir. Yine müellifi meçhul cAlîn6me de konusunu İslâm tarihinden almıştır. Fahreddin Es'ad-ı Gürgânî'-nin bir Pehlevî metnine dayanan aşk mesnevisi Vîs ü Râmîn'i ve Ezrâki-i Herevî'-nin hikemiyat konulu Sindbâdnâme'sı, Nâsır-ı Hüsrev'e ait hikmet ve öğüt muhtevalı Şahadetname, Rûşenâ'înâme ve Zâdü'l-müsâfirîn gibi kısa mesneviler de bu dönemde yazılmıştır. Aynı devirde Senâî'nin Tariku't-tahkîk, Seyrü'l-Cibâd ile'l-meâd, cAşknâme, 'Aklnâme, Tah-rimetü'l-kalem adlı kısa mesnevilerinin yanında Hadîkatü'l-hakikas tasavvufî mesnevilerin ilk örnekleri sayılabilir. Hiciv konulu mesneviler arasında Senâî'nin Kârnâme-i Belh ve Mes'ûd-i Sa'd-i Sel-mân'ın divanının sonunda bulunan mesnevi zikredilebilir. Mes'ûd-i Gaznevî'nin EHiyye'sı ile Ezrâki-i Herevî'nin El/iyye vü Şelfiyye mesnevilerinde müstehcen konulara yer verilmiştir.
Nizâmî-i Gencevî, Fars edebiyatında mesnevinin her türünde gerek şairlik gerekse hikâyecilik bakımından büyük başarı göstererek bu türe son şeklini vermiş, tam bir mesnevide bulunması gereken bölümler onun Hamsesine bakılarak tesbit edilmiştir. Hamse'de Mahze-nü'1-esrâr, Hüsrev ü Şîrîn, Leylî vü Mecnûn, Heft Peyker ve İskendernâ-me yer alır. Bu mesnevilerde kullanılan vezinler daha sonraları konularına en uygun vezinler kabul edilmiş, gerek Ham-se'ye nazîre yazanlar gerekse ondaki konuları ele alan şairler bu vezinleri kullanmıştır. Aynı dönemde Hâkânî-i Şirvânî'nin Fars edebiyatının ilk manzum seyahatnamesi sayılan Tuhfetü'l-'Irâkeyn adlı mesnevisiyle Feridüddin Attâr'ın Esrâr-nâme, Manüku't-tayr, İlâhînâme, Mu-şîbetnâme ve kendisine nisbet edilen Pendnâme gibi tasavvuf! mesneviler de zikredilmelidir.
Moğol döneminde İran'da meydana gelen karışıklıklardan dolayı birçok şairin daha güvenli bölgelere gitmesi Fars edebiyatı örneklerinin değişik coğrafyalarda yayılmasını sağlamıştır. Bunlardan en önemlisi, sadece Fars edebiyatının değil dünya edebiyatının eşsiz örneklerinden sayılan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevisidir. Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled'in de İbtidânâme (Velednâme), İn-tihânâme ve Rebabnâme adlı mesnevileri, Fahreddîn-i Irâki'nin irfanî konulara dair cUşşâknâme's (Deh Fasıl) ve Sa"dî-i Şîrâzî'nin Bostân'ım da özellikle anmak gerekir.
Emîr Hüsrev-i Dihlevî'nin Kirânü's-sacdeyn (Mecma'u'1-eüşâ.f), Miftâhu'1-fü-tûh, Aşîka (Düuetrânı Hızır Hân), Nuh Sipihrve Tuğluknâme'sıyle Hamse's'ı bu dönemde Hindistan sahasında yazılmış önemli mesnevilerdendir. Hâcû-yi Kirmânî'nin Hümâ vü Hümâyûn'u, Mu~ hammed b. Muhammed el-Ârifî el-Erde-bîlînin Ferhâdnâme'si ve Assâr-ı Tebrî-zî'nin Mihr ü Müşteri'si de aynı devre ait diğer mesnevilerdir.
Moğollar ve Timurlular döneminde mesnevilerde destanî konular işlenmemiş, Hamdullah Müstevfî'nin başlangıçtan kendi zamanına kadarki İslâm tarihini anlatan Zafernâme's], Ahmed-i Teb-rîzî'nin Moğol tarihine dair Şehinşâhnâ-me'si, daha sonraki devirden Şerefeddin Ali Yezdfnin Timur ve Halil Sultan'ın tarihlerini ihtiva eden Zaîernâme'si gibi edebî değeri yüksek olmayan mesneviler kaleme alınmıştır.
Diğer şiir türleri gibi mesnevilerin de gerilemeye yüz tuttuğu, IXveX. XV-XVI. yüzyıllardan Kâsım-ı Envâr'ın Enîsü'l-cârifîn, Şemseddin Kâtibî'nin Kitâb-ı Deh Bâb, Nazır u Manzûr (Mecmacu'l-bahreyn), Behrâm u Gülendâm, Mu-hibb ü Mahbûb ve Kitâb-ı Dilrubây; Fettâhî'ninHüsn Dil (Destûr-icüşşâk), Şebistân-ı Hayâl ve Abdurrahman-ı Câ-mî'nin Heft Evreng adlı eseri zikredilebilir. Yedi mesneviden oluşan Heft Evreng bu dönemde yazılan en önemli mesnevilerdendir. Mektebî-i Şîrâzî'nin Leylâ vü Mecnûnu, Ârİfî-i Herevî'nin Hâlnâme'-si (Gûy u Çeugân), Hâtİfî'nin Nizâmî'nin eserine nazire olarak kaleme aldığı Şîrîn ü Hüsrev, Leylâ vü Mecnûn ve Heft Manzar mesnevileri, Ehlî-i Şîrâzî'nin Sihr-i Helâl ve Şem1 u Pervâne'si. İbrahim Gülşenî'nin Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Meşnevj'sine nazîre olarak yazdığı Macnevfsi, Mirza Kasım Kâsımî-i Gunâbâdî'nin Şîrîn u Hüsrev, Leylâ vü Mecnûn ve cÂşık u Macşûk mesnevileri bu devirde yazılan eserlerden bazılarıdır.
Safevîler devrinde İran, Anadolu ve Hindistan'daki din ve devlet büyüklerini konu alan mesnevi yazımı yaygınlaşmıştır. Kâsımî-i Gunâbâdî'nin Şâhruh'la ilgili man-zumesiyle aynı şairin Şah İsmail dönemini anlattığı Şâhnâme-i Mâzî ve Şah Tah-masb'a dair Şâhnâme-i Nevvûb-ı Âlî, Hüseyin Ali Şâh-ı Fürsî'nin Kutubşâhîler hakkındaki Nesebnâme-i Şehriyârî'sı, Hümâyunla ilgili Hümâyûnnâme, Kanunî Sultan Süleyman'ın savaşlarının anlatıldığı Sefernâme-i Bağdâd adlı mesnevi, Şah Cihan hakkındaki Şâhcihânnâ-me, Kemâlî-İ Sebzevârî'nİn Şâhnâme-i ıAbbâsTsi, Molla Muhammed Refî'in Rezmnâme-i Şâh İsmâ'îl bâ Şeybek Hân'ı ve Nâdir Şah'ı anlatan Manzûme-i Nâdirısı zikredilebilir.
Bu dönemde hikâyelerin konu edildiği mesneviler de çokça yazılmıştır. Zamîrî-i İsfahânî'nin Nâz u Niyaz, Vâmık u "Aşra, Leylî vü Mecnûn, İskendernâme ve Bahar u Hazân mesnevileri, Bedrî-i Keşmîrî'nin Zülkarneyn, Muhammed Kâsım-ı Mûcî'nin Yûsuf u Züleyhâ ve Leylî vü Mecnûn, Abdî-i Şîrâzî"nin Def-ter-i Derd, Câm-ı Cemşîdî, Mecnûn u Leylî, Hazâ'inü'l-mülûk, Heft Ahter, Envâr-ı Tecellî, Â'în-i İskender'i ve Fir-devsü'l-'ârifîn, Vahşî-i Bâfkİ'nin Ferhâd u Şîrîn ve Nazır u Manzûr adlı eserleri gibi birçok manzume bunlar arasında zikredilebilir.
Mesnevi yazıcılığı Kaçarlar devrinde de yaygın olarak devam etmiştir. Ünlü şair Meliküşşuarâ Sabâ'nın Feth Ali Şah'ın padişahlığı ve Ağa Muhammed Han Kaçar ve babasının dönemiyle Abbas Mir-za'nın Ruslar'la olan savaşları ve fetihlerini konu alan Şehinşâhnâme, Hz. Pey-gamber'in mucizelerini ve Hz. Ali'nin cenklerini anlatan Hudâvendnâme, Hâkânî-i Şirvânî'nin Tuhfetü'l-cIrâkeyn'ini taklit ederek yazdığı 'İbretnâme ve oğluna öğüt amacıyla Sa'dî'nin üslûbuna benzeterek kaleme aldığı Gülşen-i Sabâ adlı mesnevileri bu dönemin önemli eserleridir. Bunlardan başka Mücmir-i İsfahânî'nin, Hâkânî'nin Tuhfetü'l-'Irâkeyn'l tarzında kaleme aldığı mesnevisi, Visâl-i Şîrâzî'nin Bezm-i Vişâl ve Ferhâd u Şîrîn mesnevileri, Sürûş-i İsfahânî'nin Ür-dîbihiştnâme, Sâkînâme, İlâhînâme ve Kerbelâ Vak'asfnı anlatan flavzafü'J-es-râr mesnevileriyle Yağmâ-İ Cendeki'nin Hulâşatü'l-iftİzâh, Zübdetü'l-esrâr ve Ravzahan Seyyid Kanber'i hicvettiği Şu-kûkü'd-delîl'i de zikretmek gerekir.
Meşrutiyet'ten sonraki dönemde Edîb-i Pîşâverî I. Dünya Savaşı'nı konu alan 14.000 beyitükKayşerndme'yi, Mehdî Kulı Hidâyet Tuhfe-i Muhbinyi, îrec Mirza 'Ârifnâme ve Zühre vü Minû-çihr'i, VasfîAli Şah Kur'an tefsirini kaleme almışlardır. Daha sonra Hüseyn-i Mesrur, Pervîz Nâtel Hanleri ve Mehdî Hamîdî gibi şairler de mesneviler yazmıştır.
Bibliyografya :
Safa. Edebiyyât,U\/l, s. 323-338; IV, 189-195; V/l, s. 575-602; a.mlf., Hamâse-serayı der Iran, Tahran 1363, tür.yer.; İhsan Yarşâtır. Şicr-iFârsîdercAhd-iŞâhruh,Tahran 1334, s. 176-195; M. Ca'fer Mahcûb, Sebk-i Horasanı derŞi'r-İ Fârsî,Tahran, ts. (İntişârât-ı Firdevs); a.mlf., "Meşnevî-serâyî der Zebân-ı Fârsî tâ Pâyân-ıKam-ı Pencüm-i Hicrî", Neşriyye-iDâ-nişgede-İEdebiyyât-ı Tebrîz,XV/2, Tebriz 1342, s. 182-213; XV/3 (1342). s. 261-285; Yahya Âr-yânpûr. Ez Sabâ ta Nlmâ, Tahran 1351 hş., I, 20-28, 40-44; II, 317-322; Celâleddin Hümâî, Fünûn-ı Belagat ueŞanâ'af-i Edebî, Tahran 1354, s. 156-172; M. Ali Terbiyet. Makâlât-ı Ter-biyet, Tahran 2535, s. 215-318; Sâid Bâkırî-M. Rızâ Muhammedî-yi Nîkû, Şicr-İ İmrûz, Tahran 1372, s. 123-218; Mansûr Restgâr-ı Fesâî. Enuâ'-ıŞİ'r-i Fârsî, Şîraz 1373, s. 428-476; Ah-med Ateş, "Mesnevi", İA, VIİI, 127-133; Abbâs-pûr, "Meşnevî", Ferhengnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381 hş., II, 1223-1224.
Mustafa Çiçekler
Türk Edebiyatı.
Fars ve Türk edebiyatlarındaki mesneviler arasında tertip, konu ve muhteva bakımından büyük ölçüde benzerlikler görülmektedir. Bu, mesnevi nazım şeklinin önce Fars edebiyatında ortaya çıkması ve Türk edebiyatındaki ilk örneklerin bundan büyük ölçüde etkilenmesinin tabii bir sonucudur. Türk şairleri, Fars edebiyatından daha çok tasavvuf! konulu eserlerle İslâm alemindeki ortak konulan işleyen bazı mesnevilerden etkilenmişlerdir. Buna karşılık bazı ortak yönleri olmakla beraber kırk hadis ve yüz hadis çeviri ve şerhleri, menâkıbnâmeler, gazavatnâmeler, fetihnameler, zafernâmelerle şehrengizler, sûrnâmeler, sergüzeşt, hasbihal, ta'rîfat gibi eserler özellikle muhtevaları bakımından Fars edebiyatı etkisi dışında kalmıştır; mevüd, mi'râciyye ve hilye gibi dinî türler ise tamamen Türk edebiyatına ait orijinal mesnevilerdir.
Türk edebiyatında mesneviler için kullanılan "tercüme, nazire, cevap" sözleri bilinenden farklı anlamlar taşımaktadır. Özellikle bazı Türk şairlerinin eserleri için kullanılan tercüme kelimesi her zaman kelimenin sözlük anlamını ifade etmemektedir. Meselâ Nahîfî'nin Mesnevî-i Şerif Tercümesi için "çeviri" mânasında kullanılan bu söz, Ahmedî'nin İskender-nâme'sı için konuyu Nizâmî-i Gencevî'-den aldığı veya ondan yararlandığı şeklinde değerlendirilir. Çünkü eski kaynaklarda ve özellikle şuarâ tezkirelerinde tercüme sözü "doğrudan çeviri, serbest çeviri, eserin konusunu alma veya yararlanma" anlamlarına gelebilecek şekilde genişlemiştir.715 Nazire terimi bütün nazım şekilleri için geçerli olduğu halde cevap Özellikle mesnevi ile aynı şairin beş mesnevisinden oluşan hamse için kullanılan bir terimdir. Şuarâ tezkirelerinde cevap kelimesine kaside, gazel gibi nazım şekilleri için yer verilmiş olması, buna karşılık mesneviler ve hamselerden söz edilirken, "Hamseye cevabı vardır" şeklindeki ifadelerin bulunması bu iki terimin kullanılışı hakkında fikir vermektedir.
Türk şairleri tasavvufî mesnevilerde Se-nâFnin. Feridüddin Attâr'ın. Nizâmî-i Gen-cevî'nin. Emir Hüsrev-i Dihlevî'nin, Molla Câmî'nin mesnevilerinden ve özellikle tasavvuf edebiyatının en önemli şairi Mev-lânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Meşnevfsin-den etkilenmişlerdir. Mesnevi Türk şairlerine sadece tasavvufî açıdan değil Farsça'yı şiir yazacak kadar ilerletmeleri, edebî bilgi ve zevklerinin gelişmesi açısından da tesir etmiş, üzerlerinde her yönüyle eğitici bir rol oynamıştır.
Nizâmî'nin Hamse 'sinin ilk mesnevisi olan Mahzenü'l-esrâr tasavvufî ve ahlâkî konusuyla hem Fars hem Türk şairlerini etkilemiştir. Türk edebiyatında Ali Şîr Nevâî'nin Hayretü'l-ebrâr'ı, Mîr Hay-dar'm Mahzenü'l-esrâfı, Ahmed Rıdvan'ın Mahzenü'l-esrâfı, Azerî İbrahim Çelebi'nin Nakş-ı Hayâl'l Cinânî'nin Rİ-yâzü'l-cinân'ı, Nev zâde Atâî'nin Nef-hatü'l-ezhâr, Taşlıcalı Yahya'nın Gül-şen-i Envâr'ı Mahzenü'l-esrâr örnek alınarak yazılmış mesnevilerdir. Molla Câmfnin Şubhatü'î-ebrâfı plan ve teknik olarak farklı olmakla birlikte konusu bakımından Mahzenü'l-esrâr'a benzer. Atâî'nin Sohbetü 1-ebkâr'ı ve Taşlıcalı Yahya'nın Gencîne-i Râz bu mesneviye naziredir. Bunun dışında Elvân-ı Şîrâzî'-nin Mahmûd-ı Şebüsterî'den çevirdiği Ter-cüme4 Gülşen-i Râz, Attâr'ınPendnâ-me'sinin çevirisi olarak veya onun etkisiyle yazılmış Güvâhî ve Edirneli Nazmî'-nin Pendnâme'len, aynı şairin Mantı-ku't-tayr'ına Ali Şîr Nevâî'nin Lisûnü't-tcıyr adıyla yazdığı cevapla Gülşehrî'nin, Karatovalı Zaîfîve Mevlevî Fedaî Dede'nin Montıku't-tayr tercümeleri, Türk şairleri üzerindeki Fars edebiyatı etkisini gösteren mesnevilerin önde gelen örnekleridir.
Nizâmî-i Gencevî'nin ifamse'sinin son iki mesnevisi olan Şerefnâme ve İkbal-nâme, İskender'in tarihî ve efsanevî yönlerini işlediği için sadece İskendernâme adıyla da anılır. Türk edebiyatında Ah-medî ve Ahmed Rıdvan'ın İskendemû-me adlı mesnevileri işlenişleri farklı olmakla birlikte Firdevsî'nin Şâhnâme'-sinden ve Nizâmî'nin adı geçen eserlerinden etkilenmiştir.
Nİzâmî-i Gencevî'nin Leylâ vü Mecnûnu Arap kökenli olan bu aşk hikâyesini mesnevi şekliyle işleyen ilk eserdir.716 Türk edebiyatında da çok işlenen bu konudaki en başarılı örnek Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecntm'udur. Nizâmî-i Gencevî'nin Penc Genc'inin ikinci mesnevisi Hüsrev ü ŞMn'dir. Türk edebiyatında Kutb, Fahrî, Şeyhî. Ahmed Rıdvan ve Celîlî, Nizâmî-i Gencevî'nin eserinden ve Firdevsî'deki rivayetlerden yararlanarak Hüsrev ü ŞMn'ler yazmışlardır. Aynı hikâye, kahramanların rolleri değiştirilerek Ferhâd ü Şîrîn adıyla Ali Şîr Nevâî ve Lâmiî Çelebi tarafından da kaleme alınmıştır. Nizâmî-i Gencevî'nin Heft Peyker diğerleri kadar olmasa da Türk şairlerinin ilgisini çekmiş, Aşkî ve Ahmed Rıdvan tarafından aynı adla Türkçe'ye çevrilmiştir. Lâmiî'nin de Heft Peyker'ı vardır.
Türk edebiyatında ilk mesnevi Yûsuf Has Hâcib'in (ö. 1077) Kutadgu Bilig adli eseridir. XIII. yüzyılda Sulî Fakih'in Yûsuf u Züleyhâ adlı mesnevisi kadar Ahmed Fakih'in Kitâbü Evsâfı Mesâcidi'ş-şe-rîfe'sı de önemlidir. XIV. yüzyılda Yûnus Emre'nin Risâletü'n-nushiyye'sı, Şey-yad Hamza'nın Yûsuf u Züleyhâ'sı ile Altın Orda sahasında Kutb'un Hüsrev ü Şîrîni, Gülşehrî'nin Mantıku't-tayr çevirisi, Âşık Paşa'nın Garibnâme'si, Hoca Mesud'un Süheyl ü Nevbahâfh Yûsuf Meddah'ın Varka vü Gülşâh'ı Şeyhoğlu Mustafa'nın Hurşîdnâm e 'si, Ahmedî'nin İskendernâme'sİ ile Cemşîd ü Hur-şîd'i ve Muhammed'in Işknâme'sı değerli örneklerdir. Bu yüzyılda yazarı bilinmeyen pek çok mesnevi bulunmaktadır.717
Mesnevinin XV. yüzyılda Türk edebiyatında gelişme gösterdiği görülmektedir. Ahmed-i Dâî'nin Çengnâme'sl Süleyman Çelebi'nin Mevüd olarak bilinen Vesîie-tü'n-necât'ı, Şeyhî'nin Hüsrev ü Şîrîn'] ile Hamâme'si, Cem Sultan'ın Cemşîd ü Hurşîd'i, Hamdullah Hamdi'nin Ham-se'si ve bilhassa Yûsuf u Züleyhâ'sı, Çağatay sahasında Ali Şîr Nevâî'nin Hamsesi bu yüzyılın önemli mesnevileri arasındadır.
XVI. yüzyılda Lâmiî Çelebi ve Taşlıcalı Yahya gibi hamse sahibi şairler yetişmiş, Mesîhfnin Şehrengîz'i, Cafer Çelebi'nin Hevesndme'si, Revânî Çelebi'nin İşret-nâme'si. Kemalpaşazâde'nin Yûsuf ile Züleyhası, Zâtfnin Şem' ü Pervâne'sı, Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn'u ile Beng ü Bâde'si, Kara FazIFnin Gül ü Bülbül'ü ve Hâkânî Mehmed Bey'in Hilye'sı gibi müstakil mesneviler kaleme alınmıştır.
Ganîzâde Mehmed Nâdirîve Nev'îzâde Atâî XVII. yüzyılda Hamse'leriyle tanınmışlardır. Edirneli Güftî'nin Teşrîfâtü'ş-şuarâ adlı manzum tezkiresi, Nâbî'nin f ayriyye'si ve Sâbit'in Edhem Hümâ'sı da bu yüzyılın önemli mesnevilerindendir.
Mesnevi yazımının azaldığı XVIII. yüzyılda Şeyh Galib türün Türk edebiyatındaki en muhteşem örneği Hüsn ü Aşk'ı kaleme almıştır. Nahîfî'nin Mesnevî-i Şerif Tercümesi ve Sünbülzâde Vehbî'nin Lutfiyye'si diğer mesnevilerdir.
XIX. yüzyılda mahallî hayata ait bilgilerle mesnevi şekline Türk edebiyatına has bir mahiyet kazandırmış olan Ende-runlu Fâzıl'ın Hûbannâme ve Zenannâ-me'sı, İzzet Molla'nın Mihnet-keşân ve Gülşen-i Aşk'ı İle Tanzimat döneminde Ziya Paşa'nın Harâbât'ı önemlidir. Mesnevilerin son örnekleri Abdülhak Hâ-mid'in (Tarhan) manzum tiyatrolarında görülür.
Mesnevi şeklinin Türk edebiyatına has bir özelliği de eserlerdeki kahramanların ağzından yazılmış gazellerin vezin ve şekil bakımından divanlardaki gazellerle aynı özelliği taşımasıdır. Bazı mesnevilerde ise farklı vezinde murabbalar da bulunmaktadır.
Türk edebiyatında mesnevilerin halk edebiyatına yönelik örnekleri de bulunmaktadır. Pek çoğunun müellif veya musannifi bilinmeyen bu tür mesneviler için genellikle mevlidlerin sonunda yer alan Dâstân-ı Kesikbaş, Dâstân-t Geyik, Dâs-tân-ı Güvercin, Dâstân-ı İbrahim Edhem, Hikâyet-i Kız ve Cehûd. Kadı ve Uğru Destanı, Cenâdil Kalesi, Hatun Destanı, Kıssa-i Kahkaha, Kıssa-i Mukaffa' gibi eserler örnek verilebilir. Türk edebiyatında mesnevi hemen her dönemde gazel ve kasideden geride kalmış, hatta yalnızca mesnevi yazan şairler küçümsenmiştir.
Bibliyografya :
Attâr, Mantık al-Tayr[uc. Abdüibaki Gölpt-narlı), İstanbul 1962, tercüme edenin önsözü, I, s. XI-XV1; a.mlf., Mantıku't-tayr[Uc. Bedî' M. Cum'a), Beyrut 1416/1996, s. 9-48; Ahmed Fa-kitı, Kİtâbu Evsâfı Mesâcidi'ş-şerîfe (nşr. Hasi-be Mazıoğlu), Ankara 1974, neşredenin girişi, s. 7-13; Gülşehrî, Mantıku't-tayr (nşr. Agâh Sırrı Levend), Ankara 1957, neşredenin Önsözü,s. 15-28; Şeyyad Hamza, Yusuf veZeliha (nşr. Dehri Dilcin), İstanbul 1946, neşredenin önsözü, s. 11 -21; Hoca Mesud, Süheyl il Neubahâr: Suheit und Nevbehâr(nşr. [. H. Mordtman), Hannover 1925, neşredenin girişi, s. 5-13; Ahmedî, İsken-dernâme (nşr. İsmail Ünver), Ankara 1983, neşredenin girişi, s. 5-25; Şeyhl'nin Harnâme'si (haz. Faruk KadriTImurtaş), İstanbul 1971, neşredenin girişi, s. 2-15; Şeyhî'nln Husreo ü Şi-rin'i (haz. Faruk Kadri Timurtaş). İstanbul 1968, neşredenin girişi, s. 37-47; Şeyh Galib, Hüsn ü Aş/c (nşr Abdüibaki Gölpınarlı), İstanbul 1968, neşredenin önsözü, s. 29-46; Mehmed, Işk-nâ-me: İnceleme -Metin (nşr. Şedit Yüksel). Ankara 1965, neşredenin girişi, s. 1-13; Agâh Sırrı Levend, Arap, Fars oe Türk Edebiyatlarında Leyla ue Mecnûn Hikâyesi, Ankara 1959, s. 1-8; a.mlf., Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1973, s. 80, 110, 226; Küüiyyât-ı Hamse-i Hak'ım Nİzâmî-yİ Genceuf(nşr M. Dervîş). Tahran 135İ hş., tür.yer.; Hüseyin Ayan, "XIV. Yüzyıl Türk Edebiyatında Büyük Mesnevi", Birinci Millî Türkoloji Kongresi: 6-9 Şubat 1978, İstanbul 1980, s. 83-89; Cem Dilcin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 167-202; Zeynelâbidîn Mü'temen. Tahavvül-i Şİ'r-İFârsî, Tahran 1371 hş., s. 105-110; İskender Pala. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 273-274; Amil Çelebioğlu, Türk Edebiyatında Mesneui, İstanbul 1999, s. 47-67, 99-108; Faruk Kadri Tlmurtaş, "Türk Edebiyatında Hüsrev ü Şirin ve Fcrhad ü Şirin Hikâyesi", TDED,\X (1959), s. 65-88; Cahit Kav-car, "Kemâl Paşazade'nin Şairliği ve Yusuf u Züleyhâsı", TDAY Belleteni 1969), s. 227-249; Harun Tolasa." 15. yy. Türk Edebiyatı Anadolu Sahası Mesnevileri", TDEAD, sy. 1 (1982). s. 1-13; Meliha Anbarcioğlu. "Türk ve İran Edebiyatlarında Mihr ü Mâh ve Mihr ü Müşteri Mesnevileri", TTK Belleten, XLVII/188 (1984), s. 1151-1189; İsmail Ünver, "Mesnevi", TDL, Türk şiiri özel sayısı II; Divan Şiiri, LI1/415-417(1986), s. 415-417; Erdoğan Uludağ, "Mesnevi Araştırmaları Bibliyografyası", Müteferrika, sy. 7, İstanbul 1995, s. 55-80; Fatma S. Kutlar. "Mesnevi Nazım Şekline Genel Bir Bakış ve Türk Edebiyatında Mesnevi Araştırmalarıyla İlgili Bir Kaynakça Denemesi", Türkbilig: Türkoloji Araştırmaları, sy. 1, Ankara 2000, s. 102-157; Ahmet Kartal, "Türkçe Mesnevilerin Tertip Özellikleri", Bilig, sy. 19, Ankara 2001, s. 69-117; Selami Ece, "Modern Öyküleme Teorileri Açısından Mesnevi", Atatürk Üniüersİtesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy. 20, Erzurum 2002, s. 99-105; Ahmet Ateş, "Mesnevi", M, VIII, 127-133; M. Bencheneb, "Müz-devic", a.e., VIII, 869-870; J. T. P. de Brujin. "Mathnawi", E/2(İng ], VI, 833-835; Barbara Flemming, "Mathnawi", a.e., VI, 835-837. İsmail Ünver
Urdu Edebiyatı.
Urdu edebiyatında mesnevinin ilk örneklerinin nerede ve ne zaman yazıldığı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar mesnevinin ortaya çıktığı bölgeyi Kuzey Hindistan, bazıları ise Hindistan'ın güneyi yani Dekken olarak gösterir. Urduca mesnevinin ilk olarak Kuzey Hindistan'da yazıldığını ileri sürenlere göre Fars ve Pencap dillerinde de şiirleri bulunan Çiştî sûfî Ferîdüddin Mes'ûd'un (ö. 664/1265) günümüze ulaşmayan tasavvufîbir eserindeki beyitler mesnevinin Urdu edebiyatındaki ilk örneğidir. Ancak bu beyitlerin tamamlanmış bir mesnevinin parçası olup olmadığı kesin biçimde ortaya konulamamıştır. Bazı araştırmacıların bu beyitlerin ilk örnek oluşu konusundaki şüpheleri dikkatlerin Urdu edebiyatının ilk merkezi kabul ediien Dekken'e yönelmesine sebep olmuştur.
XIV. yüzyılda Türk asıllı şair Emîr Hüs-rev-i Dihlevî'nin Halik Bârı adlı eseri Kuzey Hindistan'da yazılıp günümüze ulaşan ilk mesnevidir. Bu eserin ona aidiyeti konusunda bazı şüpheler bulunmakla birlikte onun bu adla Urduca bir mesnevi kaleme aldığı kesin olarak bilinmektedir. Hüsrev'den sonra Kebîr Dâs'ın Hint vezinlerini kullanarak telif ettiği Bâra Masa ile Kutbân'ın Haryani ve Apbhranaş dillerine yakın bir dille yazdığı, Hindistan'da ilk romantik mesnevi sayılabilecek Mar-gâvatis) Urdu edebiyatının kuruluş dönemlerinde ortaya çıkmış mesnevilerdir. Kutbân'dan sonra Şeyh Hûb Muhammed Çiştî'nin Gucerât diliyle kaleme aldığını söylemesine rağmen bazı araştırmacıların Urduca mesneviler arasında kabul ettiği Hûb Tereng adlı mesnevisi gelir. Mu-hammad Efdal Pânîpatî'nin Hindistan'a has iklim ve tabiat özelliklerini anlatan Bukat Kahânî adlı eseri Kuzey Hindistan'da yazılan mesnevilerin güzel bir örneğini oluşturur.
Urdu edebiyatında ilk dönemlerde Farsça mesneviler örnek alınmış, bir kısım mesneviler Farsça'dan tercüme yoluyla, bir kısmı da Farsça mesnevilerindeki hikâyelerin Dekenî diline uyarlanması sonucu ortaya çıkmıştır. Gucerât ve Dekken'-de Urduca şiir söylenmeye başlandıktan hemen sonra XV. yüzyılın ortalarında Ben-menîler döneminde Fahreddin Nizamî, büyük kısmı günümüze ulaşan ve bazıları tarafından Urduca'nın ilk mesnevisi kabul edilen Kadam Râo Padam Râo hikâyesini kaleme almıştır. Ahmednagarh şair Seyyid Şah Eşref Biyâbânî'nin Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da çektiği sıkıntıları anlatan Nev Serhâr'ı da Urduca'nın erken dönem mesnevileri arasında zikredilebilir.
Âdiişâhîler devrinde mesnevi yazımı büyük hız kazanmıştır. Şah Mîrâncî Şem-süluşşâk'm Hûşnâme, Hûştcfziye ve Şe-hâdetü'l-hakikat mesnevilerinden başlayarak sonraki dönemlerde de birçok mesnevi kaleme alınmıştır. Abdül'ün îbrâ-hîm-nâme'sı İbrahim Âdil Şah'in manzum hayat hikâyesi, Mirza Muhammed Mukimî'nin Çendar Beden u Mehyâr\ Muhammad b. Ahmed Âciz'in Leylâ vü Mecnûn ile Yûsuf u Züleyhâ mesnevileri, Emîn'in Behrâm u Hüsn Bânû'su, Kemal Han Rüstemî'nin Hâvernâme'sı, Melik Hûşnûd'un Heşt Binişi ile Yûsuf-Z aleyh â'sı, San'atî'nin Kışşa-i Be-nazîr Muhammed Nusretî'nin Gül-şen-i cIşk'\ İle 'Alînâme ve Târîh-i SikenderTsl, Seyyid Mîrân Hâşimî'nin Yûsuf-Züleyhâ'sı Âdilşâhî devrinin en önemli mesnevileri arasındadır.
Kutubşâhîler dönemi şairlerinden Molla Vechî'nin Muhammed Kulı Kutubşah'm aşk hikâyesini anlattığı Kutb u Müşteri adlı eseri, Gavvâsî'nin Seyfü'l-mülûk ve Bedfu'l-cemâl'i ile Ziyâeddin Nahşebî'-nin Sanskritçe1 den Farsça'ya tercüme ettiği Tûtmâme'sinin Urduca çevirisiyle Hasan Şevki'nin mesnevisi Zafernâme-i Nizâm Şâh ve Mizbânînâme-i Sultân Muhammed cÂdilşâh adlı eserleri de bulunmaktadır. Devrin şairlerinden Mazharüd-din İbn Nişâtî'nin Phûlben'ı hikâyesinin özgünlüğü, dilinin sadeliği ve üslûbunun güzelliğiyle takdir toplamıştır. TabTnin Behrâm u Gülendâm, Fâiz'in Kışşa-i Rıdvan Şâh u Rûh-i Efzâ'sı, Latîf "in Za-fernâme'sı ve Gulâm Ali'nin Padmâvet'i de zikre değer mesnevilerdir.
Dekken'de Bâbürlüler döneminde de mesnevi yazıcılığı devam etmiştir. Bu devrin mesnevileri arasında Bahrîmin Men Leğen ve Bengâbnâme'sı, Vecdî'nİn Pençhî Bâçâ'sı, Velî Veylûrî'nin Reten Pedem'i, Sirâc-ı Evrengâbâdî'nin Bustön-i Hayan ve Ârifüddin Âciz'in Lacl u Gevheri meşhurdur.
Kuzey Hindistan'da yazılan İlk Urduca mesnevi XVII. yüzyıl şairlerinden Emrû-havî'nin Vefâtnâme adlı eseridir. Aynı yüzyılda Sadreddin Muhammed Faiz adlı bir şairin külliyatında mesnevi tarzı birkaç manzume bulunmaktadır. Kaynaklarda adlan zikredilen Fezâil Ali Bî-kayd'm Hasb-i Hâl-i Hod ve Âbrû'nun Mevci-za-i Ârâyiş-i Ma'şûk mesnevileri de bu döneme aittir. Yine Zuhûrüddin Hâtim'in manzumeleri dışında Bezm-i tİşret mesnevisi, Mîr Abdülhay Tâbân'ın Der Medh-i Vmdetü'J-mülk Emir Hân Encam adlı eseri Kuzey Hindistan'da mesnevi yazıcılığının ilk örneklerinden sayılabilir.
XVIII. yüzyılda Kuzey Hindistan'da telif edilen ilk önemli mesnevi sûfîve şair Hâ-ce Mîr Derd'in kardeşi Mîr Eser'in Hâb u Höyo/idir. Bu eserde Mîr Derd'in de 300 beyti yer almaktadır. Mîr Muhammed Taki ve Sevdâ-yı Dihlevî aynı yüzyılın diğer tanınmış mesnevi şairleridir. Mîr Muhammed Takİ birçoğu çok kısa otuz üç mesnevi kaleme almıştır. Bunlardan Şu'le-i cIşk, Deryö-i fîşk, Mıfâmelât-i cIşk ve şairin kendi hayatından kesitleri yansıttığı Hâb u Hayâl ve Şikârnâme zikre değerdir. Sevdâ-yı Dihlevî'nin de bazıları hiciv türünde yirmi beş mesnevisi vardır. Delhi'nin önemli şairlerinden Mushafî de Bahrü'i-beyân, Cezbe-ic!şkve Gülzâr-i Şehâdet adlı üç mesnevi kaleme almıştır. Urdu edebiyatının en meşhur mesnevisi, XVIII. yüzyılda Mîr Gulâm Hasan Dihlevî tarafından yazılan ve Bedr-i Münir adı da verilen Sihrü 'J-faeyân'dır. Eser C. W. BowdlerBelI 718veHenry Court 719 tarafından İngilizce'ye tercüme edilerek yayımlanmıştır. Ayrıca kaynaklarda Mîr Hasan'ın on beş mesnevisinin daha bulunduğu kaydedilmektedir.
XIX. yüzyılda Bâbürlüler'in son dönemlerinde yetişen şairlerden Muhammed Mü'min Han'ın ikisi yarım kalmış sekiz mesnevisi vardır. Bunlardan Kavl-i Gamın, Şikâyei-i Sitem ve Kışşo-1 Gam adlı mesnevileri önemlidir. Mü'min'in dışında Nevvâb Mirza Dâğ'ın Feryâd-i Dağ, Huşyâr Ceng'in Tûfân-ı Muhabbet, Emîr Mînâyî'nin din ve ahlâkî öğütleri içeren Ebr-i Kerem ve Nûr-i Tecellî mesnevileriyle Râmpûr nevvâbının oğlunun düğününü anlattığı Kârnâme-i 'İşret adlı eseri dönemin güzel örnekleri arasında sayılabilir.
Urdu edebiyatının Kuzey Hindistan'daki ikinci büyük merkezi Eved (Oudh) Devleti'nin başşehri Leknev'dir. Şehirde refah seviyesinin yüksek olması edebî alana da yansımıştır. Dekken'de Kulı Kutubşah'tan itibaren şairlerin çoğu mesnevi türünde eserler kaleme almışsa da mesnevi en üst noktasına XIX. yüzyılda Leknev'de ulaşmıştır. Leknevli şairlerden Cur'et'in mesnevileri arasında en hacimli olanları Dâs-tân-i Ülfet ve Hasan-Bahşî'din Bu sahada en tanınmış şair olan Diya Şankar Nesîm'İn Gülzâr-i Nes'im adlı mesnevisi edebî sanatları, darbımesel ve deyimleri kullanışındaki ustalığı, sanatlı üslubuyla Sihrü'l-beyân kadar beğeni kazanmış, ancak daha sonraki dönemlerde hikâye kurgusunun karışıklığı ve düzensizliği sebebiyle eleştirilere uğramıştır. Hâce Esed Ali Kalak Leknevî'nin Tılsım-i Ülfet adlı mesnevisi de önemlidir. XIX. yüzyılda Lek-nev'in mesnevi sahasında en verimli şairi Tasadduk Hüseyin Şevk'tir. Şevk, meşhur mesnevisi Zehr-i cfşk'ta kendi tutkularını canlı bir biçimde yansıtmıştır. Eser genel ahlâka aykırı olmakla suçlanarak yasaklanmıştır. Onun Perib-i clşkve Bahâr-i c/şA mesnevileri de Leknev'in açık Kozmopolit kültürel yapısının aynası olduğu yönünde tenkitlere mâruz kalmıştır. Lek-nev ekolünün önde gelen şairlerinden Saadet Yâr Han RengînMeşnevi-yi Dilpe-zîr (Mâhcibîn ü Nazenin) adlı eserini Sihrü '1-beyân'a nazîre olarak yazmışsa da başarılı olamamıştır. Bunun dışında onun Şeş Cihet-i Rengin ve Çûi Çemen-i Rengin adlı mesnevileri de bulunmaktadır. Leknev'de mesneviyi ahlâkî amaçlarla kullanan ender şairlerden biri ve belki de en önemlisi olan Münîr Şükûhâbâdî, Micrâcü'l-mezâmîn adlı eserinde Hz. Peygamberin mûcizeleriyle Şîa imamlarının kerametlerini anlatmış, Hicâb-i Ze-nân'üa ise kadınlara ahlâkî öğütler vermeyi amaçlamıştır. Eved Devleti'nin şair olan son padişahı Vâcid Ali Şah Ahter'in Hâkün-i Sürür, Deryâ-yi Tcfaşşuk ve Bahr-i Ülfet adlı mesnevileri bulunmaktadır. Özellikle sürgündeki yıllarında yazdığı Hüzn-i Ahter yaşadığı sıkıntılı günlerin aynası gibidir.
Modern Urdu edebiyatında da mesnevi yazan şairler vardır. Muhammed Hüseyin Âzâd'm Hubb-i Vatan, Şiblî Nu'mâ-nî'nin Şubh-i Ümmîd, Muhammed İk-bal'in Sâkınâme, Gûristân-i Şâhi, Vâli-de-i Merhume ki Yâd meyn manzumeleri bu türün seçkin örnekleridir. İsmail Merathî. Ekber Allahâbâdî, Sîmâb EKbe-râbâdî, Şebbîr Hasan Han gibi isimler de modern dönemde mesnevi tarzı eser veren şairler arasında sayılabilir. Bu şairlerden Pakistan millî marşının yazan Hafız Câllendharî'nin Şâhnâme-i İslâm adlı eseri son dönemlerin en iyi tarihî mesnevisi olarak kabul edilebilir.
Bibliyografya :
A. Hamîd, Urdu Şi'r kî Dâstân, Lahor, ts., tür.yer.; T. G. Bailey, A History of Urdu Literatüre, Lahor, ts., bk. İndeks; Ram Babu Saksena, A History of Urdu Literatüre, Allahabad 1940, tür.yer.; Ebü'l-LeysSiddîki, (Jrdû kîEdebîTârîh kâ Hâkâ, Karaçİ 1962, tür.yer.; Muhammad Sadiq, A History of urdu Literatüre, London Î964, bk. İndeks; Gulâm Hüseyin Zülfikâr, ürdû Şâ'irî kâ Siyâsî aor Semâct Pes-İ Manzar, Lahor 1966, tür.yer.; Seyyid Abdullah, ürdûEdeb: 1857-1966, Lahor 1967, tür.yer.; Seyyid M. Akil Rizvî, ürdû Meşneuî kâ İrtikâ, Leknev 1983, tür.yer.; Cemîl Ahmed, ürdû. Şâ'irî par Ey k Nazar, Karaçi 1985, tür.yer.; Mahmûd Birilvî, Muhtasar Târîh-î Edeb-İ Urdu, Lahor 1985, tür.yer.; Ebü'l-İ'câz Hafız Siddlkî, Keşşâf-i Tenkidi Iştılâ-hât, İsiâmâbâd 1985, tür.yer; Selîm Ahter. Urdu Edeb kî Muhtasar Terin Târih, Lahor 1986, tür.yer.; Ekberüddin Siddîki, DekenîMeşneuİ-yân, Dekenî L/rdû (nşr. Abdüssettâr Delvî). Bombay 1987, s. 273-282; Cemîl Câlibî. Târîh-i Edeb-i Urdu, Lahor 1987, M], tür.yer.; EnverSe-dîd, ürdû Edeb ki Muhtasar Târih, İslâmâbâd 1991, tür.yer.; Athar Raz. A Short History of Urdu Literatüre, London 1999, tür.yer.; Tebessüm Kâşmîrî, ürdû Edeb kî Târih İbtidâ sey 1857 tek. Lahor 2003, tür.yer.; Munibur Rahman, "Mathnaıvi", El2 (Ing.). VI, 837-839. Halil Toker
Dostları ilə paylaş: |