(İbni Şebib'in Cisimlerin Hadis Olması Hakkındaki Münakaşası)
Muhammed bin Şebib cisimlerin hadis olduğu hakkında şu delili öne sürüyor : Diyor ki, cisimler bir yerde durmaktan ibaret olan sükûnetten ve göçüp intikal etmekten35 ibaret olan hareketten hâli kalmaz. Bunların her ikisi de36 mekân itibariyle birinin diğerine tekaddüm etmesiyle muhtelif olmaları bakımından sonradan var olan hadislerdir. Gerçekten bunların birinde hadis olma sabit olmuştur. Eğer bu hususun iki cisimden birine madde ismi verilirse o zaman onun hakkında o madde nerede meydana geldi denir. Bizim ifade ettiğimiz şeklin gayrinde hadis olmasında cismin zeval bulması ile ilk görünen yerin haricinde var olduğu bilinir. Cisimdeki bu zaruri meydana gelen intikal ile his olunmayan bir hareketin varlığını bilmiş oluyoruz. Çünkü his olunan şeyin durumunda bir değişiklik bulunduğunu görüyoruz. Bunnla ilk mekânda, şeyin bir yerde bulunduğunu ve ikinci mekâna intikal ettiğini anlıyoruz. Birinci halindeki mekâna olan isnadından ayrılma hali hareket oluyor. Cisme olan münasebeti ve mübayenetsizliği ile hareketin vasfolunmadiğı şey • bakımından ikinci halinde intikal oluyor. Zira, bu cismin hakkıdır. Sonra Amr'm, birinci mekânın gayrinde bulunması bakımından ve Zeyd'in yanında olmadığı için birinci mekândan Zeyd'in hareket etmesi Amr'm hareket etmesinden daha evlâdır. Çünkü O, mekânda Amr'ın bulunması düşünülemez.
Buna itiraz eden kimse «o hareket nasıldır?» diye cevap vererek göyle diyor : Çünkü o hareket sizin fi'linizdir. Ondan önce kendi fi'linin keyfiyeti bilinmiyor. Siz, mukayese etmek suretiyle onunla harekete nasıl ve niçin delil getirdiniz?
Bu hususa söyle cevap veriliyor : Tekaddüm ve teahhürün keyfiyetinden bilinen ancak bizim fi'limiz olandır. Yoksa onun bize nisbetle başka varlık olmasının bilinmesi değildir. Biz, delili onun başka varlık olduğuna dair ikâme etmiştik. Görmez misin ki, gerçekten bir grup insan cisme tekaddüm ve teahhürü ispat etmelerine rağmen, cismen başka bir varhk olmasını inkâr etmişlerdir. Sonra zikrolunan hususun hadis olduğu sabit olunca, ki, cisim onu sebkat etmez. Cismin de hadis olduğu sabit olur.
Şeyh Ebu Mahsur (r.h.) diyor ki : Bu ibare öyle bir ifadedir ki, tev-hid ehli devamlı olarak bununîa şeref duyduğunu zikretmiştir. Fakat o, bu husustaki suâl ve cevabını uzatmıştır. Ben ise, bunu zikrolunan şeye işaret etmek suretiyle tafsîlatsiz olarak ifade ettim.
Sonra onun, hareketin cisim olduğunu söylemesine itiraz edildi ve denildi ki; ona, cismin kadîm olduğunu kim söylüyor, diye kim sormuştur? Çünkü hareket his ile hadis olan şeydir. İntikal hususunda şöyle dîyor : Birinci mekânda cisim olur. Ancak37 birbirine girme durumu müstesna. Birbirine girme de intikal için başka bir hareketin bulunması gerekmektedir ki, o da cismin gayri olur. Bununla beraber eğer ikincisi girmiş olsaydı cisimlerin sonsuz olarak birbirlerine girmeleri gerekirdi. Eğer bu da caiz olmuş olsaydı, dünyanın, onun yumurtasına girmiş olması caiz olurdu. Bunun aynısı ile birbirleriyle karşılama hakkında cevap vermiştir ki, bunların hepsi hiç bir yararı olmaksızın meseleyi uzatmaktır. Eğer insaf edip düşünmüş olsaydı onu delilinden menedecek şeyi bulurdu ki, o da şöyle demesidir : Cisim, ilk halinde ne hareket edicidir ve ne de durucudur. Böyle demesi ile zikrolunan şeyden cismi hâli kılmış olurdu. Bu sözde ise vasfettiği şey sebkat etmektir. Fakat cismin kadîm olduğunu söyîiyen kimse için cismin ilk hali sabit olmaz. Çünkü bu sözde cismin hadis olması ifade edilir ve böylece vasfolunan husus kendisine lâzım gelir. Tevfik Allah'tandır.
Cismin hareketsiz olmasının, cismin gayrinde bir manâ olduğuna şû söz ile istidlal etmiştir. «O, şu evdedir» denildiğinde, eğer cisim ve evden başka bir şey olmazsa evin gayrinde38 mevcut olmadığı sabit olur idi. Halbuki ev bulunmaktadır.39 O, evde var olmakla mevsuf değildir.
Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bu açıkça bilinen bir şeydir. O'nu kimse sormaz. Zira onun hareketsiz olması, kendisinden cisim olma hususiyeti zail olmaksızın hareketi anında yok olur. Böylece onun başka olduğu sabit olur40. Sonra şu görüşü öne süren kimseye cevap verdi : Belki onunla beraber bulunan hareketsizliği bulunduğu mekânda idi. Bununla beraber onun mekânda hareketsiz kalma müddeti fazlalık ve noksanlıkla ifade edilebilir. Öyle ise orada ilk hareketsizlikten başka bir şeyin bulunduğu sabit olur. Buna verdiği cevap şundan ibarettir : Bu da, birincisi gibidir, ondan kimse sormaz. Evet, bunun cevabını tekrarlıya-hm ki, yukarıda açıkladığımız husustur. Yardım ancak Allah'tandır.
Sonra bu nevi de olağanüstü uzun uzadıya kelâmda bulunmuştur ki ben, kendisinde yarar görmediğim hususu terkettim41. Onun, sükûn ve hareketin, başka varlık olduklarına delil olarak öne sürdüğü şeyde onlardan her birerlerinin, diğerinin yerine kâim olmasının caiz olduğu hususu göze çarpmaktadır. Sükûn ve hareketin başka başka varlık olmaları mu'tezile mezhebinin çoğunluğunun ifade ettiği beka olmaksızın baki kılma sözünü çürütmektedir. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Sonra kendisine itiraz eden kimseye benim, cisimlerin ebediyyen hâli kalmıyacağı hususlardan zikrettiğim şeyle cevap verdi. Ve onun caiz olmadığını iddia etti. Çünkü hepsi için yok olmanın şart olması sabit olmaz ki, bunda kendisinden gayri olan bulunmasın. Bunda ise var olmanın batıl olması görülmektedir. Eve girme gibi zikri geçen hususla istidlal etmiştir.
Bununla beraber uçan kimsenin uçuşunda aralarında bir yönden bir metre bulunduğu halde her ikisinin uçuşta müsâvî olduğunu iddia etmiştir. Onların evveliyetleri için bir nihayet bulunmaksızın böyle olmaları imkân ve ihtimal dahilinde değildir. Çünkü nihayetin kalkması, yükselme ile içtima etmelerini icabeder. Halbuki birbirlerinden üstünlükleri bulunmaktadır. Ve eşyanın ağır olma, hafif olma, sıcak olma, soğuk olma, ve benzerleri gibi birbirlerine zıt olmanın sabit olması ile delil getirmiştir. .Gerçekten bir şeyin bir şeyden evveli olmaksızın meydana geldiğinin fasid olduğu sabit olmuştur. Sonra birbirlerine zıt olmanın tabiatında birbirinden kaçışma vardır. Bunda birbirinden uzaklaşma vardır. Özellikle bunların öne sürdükleri fikirlerde. Çünkü, bu fikirleri benimseyen kimselerin sözünde birbirine zıt olan iki uyumsuz varlık sonradan imtizaç ettiler. Ve ikisi de birbirine zıt düştüler42. Böyle olanların zikrolunan şeyle içtima etmeleri caiz değildir. Bununla beraber onlar, tabiatîeri ile birbirlerine benzemezler. Eğer zikrolunan tabiatlerinden çıkmaları caiz olsaydı, soğutucunun ısıtıcı, ısıtıcının da soğutucu olması caiz olurdu. Ve eğer bu caiz olsaydı, kendi bakî kalma tabiatlarından çıkmaları için fanî olmaları caiz olurdu. Bunların batıl ve fasid olduğu anlaşılınca, tevhid ehlinin bunların arasını birleştiren, birbiriyle uyumlu olmalarını sağlıyan bir âlim olan müdebbirin var olduğu hakkındaki sözü gerçeklik kazanmıştır. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Biz deriz ki -tevfik Allah'tandır- gerçekten birden fazla ilâh olduğunu söylemek, onlardan her birinin diğerini43 yok etmesi veyahut da yok etmemesinden veyahut da özellikle birinin malik olmasından hâlî kalmaz. Eğer birinci veyahut ikinci husus olsaydı, her ikisine acizlik lâhik olurdu. Bununla beraber kendisinde diğerini kuvvetle olmasa hile ile yok etmesini meydana getirmekte cahil olurdu. Eğer biri özellikle kadir olsaydı, diğeri batıl olurdu. Çünkü o, kendisine mülkünde tecavüz etmekten ve Rab olmada kendisi ile savaşmaktan geri kalmazdı. Ve onun mülkü kendisine has kılmaya kadir olması görülürdü. Sonra aciz ve cahil olan kimsenin malik ve Rab olmasından, kul ve Rabb'i olması daha gerçektir. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Bu husus ziya ve karanlık iki asıldır, diyen kimsenin görüşünü iptal eder. Çünkü ziya, diğerinin hükmü altında vaki olması bakımından cahildir. Karanlık da âmelinden menolunması bakımından da cahil olur-ki, onun ameli, diğerindeki serden ibarettir. Bununla beraber cüzlerinin birbirinden ayrılmaları ve hallerinin param parça olmaları, hatta onlardan her birinin saltanatına ve malına el koymasını izhar etmekten aciz olduklarından işlerinde cahil oldukları anlaşılır. Ve bunun için karanlık ve ziya ile hüküm yürüten kimsenin sözü iptal olmuş olur. Rabb'imiz, bu sıfat ile muttasıf olmaktan berî ve münezzehtir.
Ve yine iki ilâh görüşünü öne süren kimselerin sözü, onlardan her birinin bir taraftan son bulmaları ve diğer taraflardan da kaldırılmalarını ifade eder. Eğer kaldırılmak kadîm olmanın delili olursa, sınır yönünden hadis olması lâzım olur. Eğer kaldırılması kadîm olduğuna delil olmazsa hepsinin hadis olması gerekir. Bununla beraber eğer ziya, kendi son bulan cüzünü düşmanının elinden sonsuz olan cüzleri ile kurtaramaz-sa bu hale düşer. Yani o cüzleri düşmanının hükmüne girmezden önce onun elinden kurtarmaya ve o cüz'ü korumaya kadir değildir. Bu böyle olunca, karanlığın hükmü altına vaki olduktan sonra onun emri altından kurtarılması murad olunduğunda bu hususa nasıl kadir olur? Duyu organlarının hepsini karanlığa değil, ziyaya ve ilmin küllisini de ziyaya veren kimsenin sözü de böyledir. Zulmet hakkında fikir yürütüp zulmeti kendisi ile vasfettiği şeyin hepsi böyledir ki o, karanlık hakkında şöyle der : O, kördür, görmez. Acizdir, bir şeye kadir olmaz. Zayıftır, kuvveti yoktur. Bilkuvve değil, yaratılış itibariyle serdir. Allah-u Teâlâ'ya bizi, kendi yolunun dışına çıkmaktan ve senviyelerin düşmüş oldukları tuzağa düşmekten, onların müptela oldukları kötü fikirlere saplanmaktan bizi korumasını niyaz ederiz. Zira kuvvet ancak Allah'tandır.
Hakikaten iki olan her ilâhın biri eğer cisim olursa, veyahut ta araz olursa bir mekânda bulunması mutlak lâzımdır. Eğer araz olursa, cisimden ayrılması onun yok olmasını icabettirir. Eğer cisim olursa ya onlardan her birinin mekânının kendi cevherinden olur. Böylece kendi haline zıt olan şeyde bulunmaz. Tıpkı karada su; gecede de gündüz görünmediği gibi. Eğer kendi cevherinin gayrinden ise o zaman hayrı şer ile şerri de hayır ile bir arada bulundurmuştur ki, bu da sayı ile ifade ettikleri fikirlerindeki dayandıklan noktanın aksini ve zattım ortaya koyar. Kuvvet ancak Allah'tandır. 44
Dostları ilə paylaş: |