düşünülemez. ileride bu konuda tamamlayıcıaçıklama yapılacak-tır.
AYETİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI
Amidî'nin, Gurer'ül-Hikemve Dürer'ül-Kelim adlıeserinde Hz. Ali-den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kim kendini (nefsini) bilirse, Rabbini
bilir."
Ben derim ki:Bu hadis her iki mezhep kanallarınca Peygam-berimizden (s.a.a) de nakledilmiştir. Bu, meşhur bir hadistir. Bazı
âlimler, bu sözde muhale talik (işi imkânsıza endeksleme) oldu-ğunu ileri sürmüşlerdir. Yani Allah'ıbilgi kapsamına almak im-kânsız olduğu için nefsi bilmek de imkânsızdır. Bu iddiayıönce
Peygamberimizin (s.a.a) başka bir rivayetteki, "Nefsini (kendini)
en iyi bileniniz, Rab-bini en iyi bileninizdir." sözü çürütür. İddianın
asılsızlığınıkanıtlayan ikinci delil ise, bu hadisin "Allah'ıunuttuk-larıiçin kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olma-yın." (Haşr, 20)ayetinin tersine çevrilmişkarşıtıanlamınıtaşıyor
olmasıdır.
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s), "Zeki insan, nefsini (kendini)
bilen ve amellerini ihlâsla yapan kimsedir." buyurduğu rivayet edi-lir.
Ben derim ki:Yukarıda nefsi bilmek ile ihlas arasındaki sıkı
bağ-lılık ve hatta ihlasın onun uzantısıolduğu meselesi açıklan-mıştı.
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsi
bilmek, iki bilginin en faydalıolanıdır."
Ben derim ki: İki bilgi türünden maksat, insanın iç âlemindeki
ilâhî ayetler ile dışdünyadaki ilâhî ayetleri bilmektir. Şu ayetlerde
buy-rulduğu gibi: "Biz dışdünyadaki ve insanın iç dünyasındaki a-yetleri-mizi onlara göstereceğiz. Böylece O'nun hak olduğunu kesin-likle an-lasınlar. Rabbinin her şeyi gözetim altında bulundurması,
onlar için yeterli değil mi?" (Fussilet, 53) "Kesin inançlılar için yeryü-zünde ve kendi nefsinizde birçok ayetler vardır. Görmüyor musu-nuz?" (Zâriyât, 20-21)
İnsanın iç dünyasına dönük yolculuğunun dışdünyaya yönelik
yol-culuktan daha faydalıolmasının sebebi, herhâlde iç âlemle il-
236 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
gili bilginin nefsin sıfatlarınıve amellerini düzeltmekten ayrılmaz
olmasıdır. Oysa dışdünya ile ilgili bilgide bu ayrılmazlık yoktur.
Bunu şöyle açıklayabiliriz: Ayetleri bilmenin faydalıolması, bu a-yetlerin Allah'ı, O'nun isimlerini, sıfatlarınıve fiillerini bilmeye u-laştırıcıolmalarından dolayıdır. Meselâ Allah diridir, O'na hiç ölüm
ariz olmaz. Kadirdir, âcizliğin gölgesi üzerine düşmez. Âlimdir, il-mine cehaletin kırıntısıkarışmaz. Her şeyin yaratıcısıdır. Her şeyin
mülkü, egemenliği elindedir. Herkesin yaptıklarıonun gözetimi ve
denetimi altındadır. Yaratıklarınıyaratmasıonlara ihtiyacıolduğu
için değil, onlara lâyık olduklarınimetleri bağışlamak içindir. Son-ra onlarıgeleceği şüphesiz olan gün bir araya getirecektir. Maksa-dıkötü işler yapanlarıcezalandırmak ve iyi işler yapanlarıödül-lendirmektir.
Bunlar ve benzerleri gerçek bilgilerdir. İnsan bu bilgileri edinip
iyice kavrayınca hayatının özünün bilincine varır. O zaman anlar
ki, bu hayat sonsuzdur, ya sürekli mutluluk veya bitmez-tükenmez
bedbahtlık içerir. Şu gelip geçici heveslerden, oyunlardan ve eğ-lencelerden ibaret değildir. Bu, ilmî bir bakışaçısıdır. İnsanıdün-yada ve ahirette Rabbine ve hemcinslerine karşıyükümlülüklere
ve görevlere iletir. Biz bu bilince, bu bakışaçısına din diyoruz. İn-sanın hayatında mutlaka bağlıolduğu bir yol, bir sistem vardır.
Bedevîler ve ilkeller de dahil olmak üzere bu ilke bütün insanlar i-çin geçerlidir. İnsan kendisi için bir yaşama biçimi belirlediği için
böyle bir yolu ortaya koyup benimser veya alıp benimser; bu ya-şama biçimi nasıl olursa olsun, fark etmez. Sonra bu hayatımutlu
yapmak için beğendiği yola, sisteme göre işler yapar. Bu, açık bir
gerçektir.
İnsanın kendisi için belirlediği hayat tarzı, o hayat tarzına uy-gun ihtiyaçlarıortaya koyar. O zaman benimsenen sistem veya
din, bu ihtiyaçların normal olarak karşılanmasınısağlayacak dav-ranışlara iletir. Buna göre insan, davranışlarınıo sisteme, o dine
uygun biçimde gerçekleştirir.
Söylediklerimizin özeti şudur: İnsanın iç âlemindeki ve dış
dünyadaki ayetleri irdelemesi ve bu ayetler aracılığıile yüce Allah-'ıtanıması, onu hak dine ve ilâhî şeriata sarılmaya sevk eder.
Çünkü söz konusu bilgi insanın zihninde sonsuz bir hayatısomut-laştırır ve bu hayatıtevhitle, ahiretle ve peygamberlikle sıkıbiçim-
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 237
de ilişkili kılar.
Bu süreç, imana ve takvaya iletme sürecidir. Bu süreçte hem
dışâlemdeki ayetleri ve hem de iç âlemdeki ayetleri irdelemenin
katkısıvardır. Her iki irdeleme biçimi de faydalıdır. Ama iç âlem-deki ayetleri irdelemek daha faydalıdır. Çünkü bu irdeleme, nefsin
güçlerini, psikolojik ve organik araçlarını, nefse arız olan itidal, az-gınlık ve sönüklük gibi hâlleri, onun iyi ve kötü melekelerini, ona
eşlik eden iyi ve kötü hâllerini bilmeyi beraberinde getirir.
İnsanın bu konularıöğrenmeye uğraşmasıve bu konuların
ayrılmaz uzantılarıolan güveni, tehlikeyi, mutluluğu ve bedbahtlığı
kavramasımutlaka ona derdi ve devayıyakından öğretir. Öğre-nince de bozukluklarıdüzeltmeye ve doğrulara sarılmaya gayret
eder. Ama dışdünyadaki ayetleri irdelemek böyle değildir. Gerçi
bu irdeleme de nefsi ıslah etmeye, onu pisliklerden ve rezillikler-den arındırıp ruhî faziletlerle donatmaya çağırır. Fakat onun bu
çağrısının sesi uzaktan gelir. Bu açıktır.
Peygamberden (s.a.a) ve Hz. Ali'den (a.s) nakledilen bu rivaye-tin daha ince ve gerçek psikolojik araştırmalardan çıkarılan bir
başka anlamıdaha vardır ki, o da şudur: Dışdünyadaki ayetleri ir-delemek ve bu irdelemeden elde edilen bilgi, fikrî bir birikim ve
husûlî [duyularla elde edilen] bir bilgidir. Ama nefsi, onun güçleri-ni, aşamalarınıirdele-mek ve bu irdelemeden elde edilen bilgi
böyle değildir. Bu bilgi, gözleme dayalıbir irdelemenin sonucu ve
huzûrî [sezgisel] bir bilgidir. Fikrî bir husus üzerinde yargıda bu-lunmak için kıyas (tasım) önermeleri sıralamak ve burhan kul-lanmak gerekir. Bu tasdik, bu önermelerin insanın bilincinde canlı
olduğu, onlardan gafil olmadığıve başka konular ile meşgul ol-madığısürece varır. Bu yüzden bu tür bilgi, delilinin dikkatten ka-çırılmasıile kaybolur ve o konuda şüpheler çoğalır ve görüşayrılık-larıbaşgösterir.
Fakat nefisle, onun güçleri ile ve onun varlık aşamalarıile ilgili
huzûrî [sezgisel] bilgi böyle değildir. O apaçık bir bilgi türüdür. İn-san, nefsinin barındırdığıayetleri irdelemeye uğraşınca ve nefsinin
bütün varlık aşamalarında Rabbine muhtaç olduğunu müşahede
edince, garip bir durumla karşılaşır. Nefsinin yücelikle ve ululukla
bağlantılıolduğunu, varlığında, hayatında, ilminde, gücünde, işit-mesinde, görmesinde, iradesinde, sevgisinde, diğer sıfatlarında ve
238 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
fiillerinde sonsuz derecede değerli, yüce, güzel, heybetli ve varlık,
hayat, ilim, kudret ve diğer bütün kemâller açısından mükemmel
bir varlıkla bağlantılıolduğunu görür.
Şimdiye kadar söylediklerimizin şahidi şu ki, insanın işi sade-ce kendisi, varlığıüzerindedir. Kendi dışına çıkmasısöz konusu
değildir. Kendi yolunda zorunlu ilerlemesinden başka bir meşga-lesi, bir işi yoktur. Birlikte olduğunu, bir arada yaşadığınısandığı
her şeyden kopuk ve ayrıdır. Yalnız batınını, zahirini ve kendi dı-şındaki her şeyi kuşatan Rabbi ile bağlantılıdır. Bunu görünce, in-san kalabalığıiçinde bulunsa bile aslında yalnız başına Allah ile
başbaşa olduğunu fark eder.
O zaman her şeyden yüz çevirerek Rabbine yönelir. Her şeyi
unutarak Rabbini hatırlar. Hiçbir perde, hiçbir örtü Allah ile arası-na giremez. İşte bu, insan için mümkün olabilen gerçek marifettir.
Bu marifeti, Allah'ın Allah ile bilinmesi şeklinde tanımlamak
en doğru tanımdır. Dışdünyanın ayetlerini irdeleyerek elde edilen
fikrî marifete gelince; bu ister kıyasla, ister sezgi ile, isterse başka
bir yolla elde edilmişolsun, zihnî bir suret aracılığıile zihnî bir su-rete yönelik bir marifettir. Oysa yüce Allah'ıhiçbir zihin
kuşatamaz, herhangi bir mahlukunun oluşturduğu kavram O'na
denk olamaz. O bundan münezzehtir. "Onlar O'nu ilimleri ile ku-şatamazlar." (Tâhâ, 110)
Bihar'ul-Envar adlıeserde verilen bilgiye göre el-İrşad ve el-İh-ticac adlıeserde Şa'bî'ye dayanılarak Hz. Ali'nin (a.s) bir konuş-masında şöyle dediği nakledilir: "Yüce Allah, herhangi bir şeyden
saklan-maktan veya herhangi bir şeyin kendisinden saklanmasın-dan yüce ve münezzehtir." [c.3, s.310, h:2]
et-Tevhid adlıeserde İmam Musa Kâzım'dan (a.s) şöyle rivayet
edilir: İmam bir konuşmasında şunlarıda ekledi: "Allah ile yaratık-larıarasında O'nun yarattıklarından başka bir perde yoktur. Eğer
Allah perdelenmişise, bu görünür bir perde ile değildir. Eğer Allah
örtülü ise bu, somut bir örtü ile değildir. O'ndan başka ilâh yoktur.
O büyük ve yücedir." [s.178, h:12]
Yine et-Tevhid adlıeserde rivayet zincirine yer vererek Abdula'-la'dan, o da İmam Sadık'tan (a.s) bir konuşmasında şöyle rivayet
eder: "Kim Allah'ıbir perde veya bir kavram veya bir örnek aracılı-
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 239
ğıile bildiğini iddia ediyorsa, o müşriktir. Çünkü perde, kavram ve
örnek O-nun dışında şeylerdir, [O'nun kendisi değildirler]. O birdir
ve birliği perçinlenmiştir. O'nun birliğini O'nun dışındaki şeyler ile
ifade eden kimse, O'nun birliğini nasıl ifade etmişsayılabilir? Al-lah'ıancak Allah ile bilen, O'nu bilmişolur. Allah'ıAllah ile bilme-yen kişi, O'nu bilmişolmaz, O'nun dışında bir şey bilmişolur..."
[s.142, h:7]
Açıkladığımız anlamda Ehlibeyt İmamlarından gelen rivayetle-rin sayısıçoktur. İnşallah bunlarıA'râf suresinin tefsiri sırasında
ele alıp açıklamaya Allah bizi muvaffak eder.
Ortaya çıktıki, iç dünyanın ayetlerini irdelemek en değerli bir
çabadır. Gerçek marifet ancak bu yolla kazanılır. Hz. Ali'nin (a.s)
bu yolu, iki yolun daha faydalıolarak sayması, sadece onu kesin
bir marifet yolu olarak ilân etmemesi, halk kitlelerinin bu marifet
türüne ermekte yetersiz olmalarıdır.
Gerek Kur'ân'ın ve sünnetin hükmü, gerek Peygamberin
(s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (hepsine selâm olsun) tutumu, dış
dünyadaki ayetleri irdeleyerek elde edilen imanın kabul edilmesi
şeklindedir. Bu irdeleme yolu müminler arasında yaygındır. Dola-yısıyla her iki yol da faydalıdır. Fakat insanın iç dünyasının ayetleri-ni irdelemesi yolu daha mükemmel ve daha verimlidir.
Gurer'ül-Hikem ve Dürer'ül-Kelim adlıeserde Hz. Ali'den (a.s)
şöyle rivayet edilir: "Arif, nefsini bilip onu azat eden ve Allah'tan
uzaklaştırıcı şeylerden arındıran kimsedir."
Ben derim ki:Hadiste geçen "onu azat eden" ifadesi, nefsi tut-ku-ların esaretinden ve aşırıarzuların köleliğinden azat edendir,
anlamınadır.
Yine aynıeserde nakledildiğine göre Hz. Ali (a.s) şöyle buyur-muş-tur: "En büyük cahillik, insanın nefsini bilmemesidir."
Yine aynıeserde nakledildiğine göre Hz. Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "En büyük hikmet, insanın nefsini bilmesidir."
Yine aynıeserde nakledildiğine göre Hz. Ali (a.s) şöyle buyur-muştur: "Nefsini en çok bilen kimseler, Rablerinden en çok kor-kanlar olurlar."
Ben derim ki:Çünkü nefsini en çok bilen kimseler, Rablerini
en iyi bilen, en iyi tanıyan kimselerdir. Nitekim yüce Allah, "Allah'-
240 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
tan an-cak onun bilgili kullarıkorkar." (Fâtır, 28) buyuruyor.
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "En üstün
akıl, kişinin kendini bilmesidir. Kendini bilen akıllıolur, kendini bil-meyen sapıtır."
Yine aynıeserde Hz.Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kaybettiği
bir şeyi ona buna soran, fakat kendini kaybettiği hâlde aramayan
kimseye şaşarım."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini
bilmeyen kimseye şaşarım. Böyle biri Rabbini nasıl bilebilir?"
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Marifetin
en kâmil merhalesi, kişinin kendini (nefsini) bilmesidir."
Ben derim ki:Bu bilginin niçin en ileri dereceli bilgi olduğu yu-karıda açıklanmıştı. Çünkü bu gerçek bilgidir.
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Kendini
(nef-sini) bilmeyen kişi başkasınınasıl bilebilir?"
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Kişinin
ken-dini (nefsini) bilmesi, onun için yeterli bir bilgidir. Buna karşılık
kişinin kendini bilmemesi, onun için yeterli bir cehalettir."
Yine aynıesere göre Hz. Ali (a.s) şöyle dedi: "Kendini bilen
kimse başka şeylerle ilgisini keser."
Ben derim ki:Yani dünya ile ilişkilerini keser veya insanlarla
ayrılarak onlarla ilişkilerini keser ya da her şeyden ilişkisini kese-rek sırf Allah'a yönelir.
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Nefsini bi-len kimse, onunla mücadele eder. Nefsini bilmeyen kimse onu
başıboşbırakır."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Nefsini bi-len kimsenin önemi artar, konumu yüce olur."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet eder: "Kendini
bi-len kimse başkalarınıdaha iyi bilir. Kendini bilmeyen kimse,
başkalarına yönelik cehaleti daha büyük oranda olur."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle aktarılır: "Kendini (nef-sini) bilen kimse her tür marifetin ve bilginin son noktasına varmış
olur."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 241
(nefsini) bilmeyen kimse, kurtuluşyolundan uzaklaşır, sapıklık ve
cehaletler içinde bocalamaya mahkum olur."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsi
bilmek marifetlerin en faydalısıdır."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Kendini
(nefsini) bilmeyi başaran kimse, en büyük kurtuluşa ermiştir."
Yine aynıeserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilir: "Nefsinin
(kendinin) cahili olma. Çünkü nefisle ilgili marifete cahil olan kim-se, her şeyin cahilidir, hiçbir şeyi bilmez."
Tuhaf'ul-Ukul adlıeserde, İmam Sadık'tan (a.s) bir konuşma-sında şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Allah'ıkalbî tevehhümler a-racılığıile tanıdığınızanneden kimse müşriktir. Allah'ımana ile
değil de sadece isimle tanıdığınızanneden kimse, Allah'a yanlış
isnatta bulunduğunu itiraf etmişolur. Çünkü isimler hâdistir; son-radan meydana gelmiştir. [Allah'ın künhü ise, kadimdir.] İsme ve
manaya kulluk ettiğini zanneden kimse, (ismi) Allah'a ortak koş-muşolur. Allah'a idrak ederek değil de onun sıfatlarına kulluk et-tiğini zanneden kimse, yaptığıkulluğu gaip olan bir şeye havale
etmişolur. [Çünkü gayıp olan bir şeyi tanımak istediklerinde onu
sıfatıvasıtasıyla tanırlar, idrak vasıtasıyla değil.] Sıfat ve mevsufa
birlikte taptığınızanneden kimse, tevhidi iptal etmişolur. Çünkü
sıfat, mevsuftan ayrıdır. Mevsuf'u sıfata izafe ettiğini sanan kimse,
büyük olanıküçültmüşolur.'Onlar Allah'ıhakkıile takdir ede-memişlerdir.' [En'âm, 91]"
Sözlerinin burasında dinleyenlerden biri İmama, "Peki, tevhide
ulaşmanın yolu nasıldır?" diye sordu. İmam bu soruya, "Araştırma
kapısıaçıktır ve çıkışyolunu aramak da mümkündür. Hazır olan
varlığıtanımak, onun sıfatlarından önce olur. Ama gaip olanın sı-fatlarınıtanımak, zatından önce olur." cevabınıverdi. İmama,
"Hazır olan varlık sıfatlarından önce nasıl tanınabilir?" diye sorul-du. İmam bu soruya şu karşılığıverdi: "Onu tanır ve bilgisini edi-nirsin. Nefsini onun aracılığıile tanırsın. Kendini kendinle ve kendi
vücudunla tanıyamazsın. Bilirsin ki, nefsinde ne varsa O'nun için-dir ve O'nun aracılığıiledir. Tıpkıkardeşlerinin Hz. Yusuf'a (a.s),
'Sen Yusuf olmalısın.'demeleri gibi. Hz. Yusuf (a.s) da onlara, 'E-vet ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir.' [Yûsuf, 90]karşılığınıverdi.
242 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
Görülüyor ki, kardeşleri Yusuf Peygamberi başkasıaracılığıile de-ğil, kendisi aracılığıile tanıdılar. Ayrıca onu kalplerinin vehimlerine
dayanarak ispat etmeye de kalkışmadılar..."
Ben derim ki:Hz. Ali'nin (a.s) "Nefsi bilmek, iki marifetin en
faydalısıdır." sözü (bu bölümdeki ikinci rivayet) üzerine şu açıkla-mayıyapmıştık: İnsan, nefsindeki ayetlerle meşgul olduğu, dikka-tini sırf bunlar üzerine yoğunlaştırdığızaman, her şeyle ilişkisini
keserek sadece Rabbine yönelir. Bu yoğunlaşmanın ardından,
Rabbini aracısız olarak bilmek ve hiçbir sebep aracılığına dayan-mayan bir marifet gelir. Çünkü sırf Allah'a yönelme gerçekleşince,
aradaki bütün engeller ortadan kalkar. O zaman insan Allah'ın a-zametini ve yüceliğini müşahede etmesi sebebi ile nefsini unutur.
Bu marifeti, Allah'ın Allah aracılığıile bilinmesi diye tanımlamak
son derece uygun olur.
Bu aşamaya gelen kişi, nefsinin gerçek mahiyetinin farkına
varır. Onun Allah'a muhtaç olduğunun, bu mülkiyetin dışına çık-masının mümkün olmadığının ve kendinden hiçbir şeyi olmadığı-nın bilincine varır. İşte İmam Sadık (a.s) "Nefsini O'nun aracılığıile
tanırsın. Kendini kendinle ve kendi vücudunla tanıyamazsın. Bilir-sin ki, nefsinde ne varsa O'nun içindir ve O'nun aracılığıiledir."
sözleri ile bunu demek istemiştir.
Mes'udi'nin İsbat'ül-Vasiyyet adlıeserinde Hz. Ali'nin (a.s) bir
hutbesinden nakledilen şu sözleri de bu anlama gelir: "Allah'ım,
sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. Her şeyi doldurmuşsun
ve her şeyden ayrılmışsın. Hiçbir şey senden yana boşdeğildir.
Sen istediğini kesinlikle yaparsın. Yücesin, ey her idrak edilen var-lık O'nun yaratığıve her sınırlı şey O'nun eseri olan..."
"Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. Hangi göz, senin
nurunun aydınlığıkarşısında dayanabilir ve senin gücünün ışığının
parıltısına yükselebilir?! Hangi zihin, o nurun yanında olanıkavra-yabilir?! Bunu ancak perdelerini kaldırdığın ve körlük engelini gi-derdiğin gözler başarabilir. O zaman bu gözlerin ruhları, ruhların
kanatlarıçevresine yükselerek senin rükünlerinde seninle müna-cata girişirler ve senin aydınlığının nurlarına gömülürler. Toprak
seviyesinde senin yüceliğinin seviyesine bakarlar. Bu yüzden
melekut ehli onlarıziyaretçiler diye adlandırırken, ceberut ehli on-
Mâide Sûresi 105 .................................................................................................. 243
larıummar [ilâhî şiarlarıimar edenler] diye çağırırlar." [İsbat'ül-Vasiyye, s.105]
Bihar'ul-Envar adlıeserde -iki senet silsilesi zikrederek- İrşad-i
Deylemi'den nakledilen bir kudsî hadiste şöyle deniyor: "...Kim
benim rızama uygun ameller yaparsa, şu üç hasleti onun ayrılmaz
özellikleri kılarım: Ona içine cehaletin karışmadığıbir şükür, unut-kanlıkla karışık olmayan bir zikir ve yaratıklarımın sevgisini benim
sevgime tercih etmeyeceği bir sevgi öğretirim."
"O beni sevince, ben de onu severim. Kalbinin gözünü celâli-me açarım. Seçkin kullarımıondan saklamam. Gecenin zifiri ka-ranlıklarında ve gündüzün aydınlığında onunla fısıldaşırım. Böyle-ce yaratıklarla konuşmaz ve insanlarla düşüp kalkmaz olur. Be-nim ve meleklerimin konuşmalarınıişitmesini sağlarım. Yaratıkla-rımdan gizlediğim sırları-mıona açarım. Ona hayâ elbisesi giydiri-rim de bütün yaratıklar kendisinden hayâ eder. Yeryüzünde affe-dilmişolarak gezer. Kalbini genişve basiretli kılarım. Cennetin ve
cehennemin hiçbir yanınıondan saklamam. Kıyamet günü insan-ların karşılaşacakları şiddet ve dehşet hak-kında, cahilleri, âlimle-ri, zenginleri ve fakirleri nelerden hesaba çekeceğim konusunda
ona bilgi veririm. Onu mezarında uyuttuktan sonra kendisini sor-guya çekecek olan Münker ve Nekir adlımelekleri yanına indiri-rim. O ölüm acısını, kabir ve lahid karanlığıve matla korkusunu
(yeniden dirilme) görmez ve yaşamaz. Sonra terazisini kurar, def-terini açıp inceler ve amel defterini sağyanından veririm, o da onu
açılmışbir şekilde okur. Sonra onunla arama tercüman koymam.
İşte beni sevenlerin sıfatlarıbunlardır."
"Ey Ahmed, çaban bir olsun (düşünce konun tek olsun). Dili-nin, konuştuklarının konusu tek olsun. Bedenini canlıtut, hiç gaf-lete düşmesin. Kim benden gafil olursa, onun hangi vadide helâk
olduğunu u-mursamam."
Bu son üç rivayet her ne kadar elimizdeki konuyla direkt ola-rak ilgili değillerse de biz onlara şu yüzden yer verdik. Daha önce
değindiğimiz ilkeyi, temiz ve irdeleyici okuyucularımızın onayla-masınıistedik. O ilke şuydu: Gerçek marifet, fikrî bilgi aracılığıile
tam olarak elde edilemez. Bu rivayetlerde yüce Allah'ın dostlarına
mahsus öyle bağışlardan söz ediliyor ki, bunlar fikrî çabalarla ke-sinlikle kazanılamaz. Bunlar doğru ve güvenilir rivayetlerdir. Bun-
244 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
ların doğruluğuna, ileride A'râf suresinin tefsiri sırasında genişbir
şekilde açıklayacağımız üzere ilâhî kitap şahittir.
Tefsir'ul-Kummî'de, "Ey inananlar! Siz kendinizi gözetin..." a-yeti hakkında İmamdan (a.s) şöyle nakledilir: "Yani kendinizi ıslah
etmeye bakın. İnsanların kusurlarınıirdelemeyin. Onlarıdilinize
dolamayın. Çünkü eğer siz iyi olursanız, onların yoldan çıkmışlıkla-rısize zarar veremez."
Ben derim ki:Bu rivayet yukarıdaki açıklamamızla aynıpara-leldedir. O açıklamamızda şunu vurgulamıştık: Bu ayet, insanların
durumlarınıdüzeltmek için bilinen Allah'a çağrıve iyiliği emredip
kötülükten sakındırmadan daha fazla bir gayretkeşlik göstermeyi
yasaklamayıamaçlıyor. Allah'a çağırma ve iyiliği emredip kötülük-ten sakındırma farzınıterk etmeye izin verme gibi bir anlam
taşımıyor.
Nehc'ül-Beyan adlıeserde İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet
edilir: "Bu ayet takiyye hakkında inmiştir."
Ben derim ki:Bu rivayetten çıkan sonuç şudur: Bu ayet sapık-ların hakka davet edilmeleri ve kendilerine iyiliğin emredilip kötü-lükten sakındırılmalarısırasında yapacaklarıtaşkınlıklardan kor-kulduğu durumlara mahsustur. Çünkü bu görevin yapılabilmesi i-çin şer'î açıdan zarara maruz kalma korkusunun olmaması şarttır.
Ama yukarıdaki açıklamamızda belirttiğimiz gibi ayetten anlaşılan
anlam, bu yorumla bağdaşmaz.
ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde aralarında İbn-i Mesud'un, İbn-i
Ömer'in, Ubeyy b. Kaab'ın ve Mekhul'un da bulunduğu bir grup se-lefî tefsir âliminin bu görüşü savunduğu belirtilmiştir. Ama bu ko-nuda Peygamberimizden (s.a.a) nakledilen rivayetler bu anlama
delâlet etmiyor.
Meselâ Tirmizi -sahih olduğunu belirterek-, İbn-i Mâce, İbn-i Ce-rir, el-Mu'cem adlıeserinde Bağavi, İbn-i Munzir, İbn-i Ebu Hatem,
Taberanî, Ebu'ş-Şeyh, İbn-i Mürdeveyh, Hâkim -sahih olduğunu be-lir-terek- ve eş-Şaab adlıeserde Beyhaki, Ebu Umeyye Şa'banî'den
şöyle rivayet ederler: "Ben Ebu Sa'lebe Haşinî'ye giderek kendisi-ne, 'Şu ayet hakkında ne diyorsun?' diye sordum. 'Hangi ayet hak-kında?' dedi. Ken-disine, 'Ey inananlar! Siz kendinizi gözetin. Siz
Dostları ilə paylaş: |