Destanî tonda kaleme aldığı pekçok hikâyesinde Türk tarihini ve kahramanlığını işleyen Ömer Seyfettin, kendi dönemindeki insanlara ideal tiplerin örneklerini sunar. Hikâyelerindeki kahramanları da ülküsü olan, fikri uğruna fedakarlık yapan, milleti ve vatanı için çaba gösteren tiplerdir.
Kezban’ın dağa çıkmasında en önemli etken babasıyla arasında geçen şu konuşmadır:
“-Genç olsaydın ne yapardın hoca?
-Dağa çıkardım.
-Dağa çıkıp ne yapabilirdin?
-Ne mi yapabilirdim? Eseoğlu gibi millet düşmanlarını gebertirdim.
-Eseoğlu bir değil ki...
-Bin olsun, evvela birden başlanır.”358
357 Ömer Seyfettin, “Yalnız Efe”, Bütün Eserleri 7, Bilgi Yayınevi, 1. bs., Ank, 1970.
358 a.e., s. 12. 179
Kezban da babasının “evvela birden başlanır” nasihatini tutar. Babasının katillerini öldürür. Sıra bozulan düzenin düzeltilmesine gelmiştir.
“Yalnız Efe’den kimsenin şikâyeti yokmuş, ne kimseyi dağa kaldırmış, ne de fidye istermiş. İstediği hep fakirler, kimsesizler, dullar, öksüzler içinmiş. Camiine bakmayan köye haber gönderir, ‘Gelecek Ramazana kadar mescitleri tamir etmezlerse samanlıklarını yakarım’ dermiş. Onun sayesinde camiler şenlenmiş, köylü zulümden kurtulmuş, öksüzlerin, yoksulların yüzü gülmüş.”359
Kezban’ın toplumun inançlarına ve özlemlerine göre hareket etmesi, köylüler tarafından benimsenmesini sağlar.
Eserde, tefecilik eden, borcunu ödeyememiş köylülerin topraklarını alarak gittikçe zenginleşen, kasabada kaymakam ve zaptiyelerle dostluk kurarak hükûmet kuvvetlerini de nüfûzu altına alan Eseoğlu’nun ve ortağının belirtilmesi onların şehirdeki eşkıya olarak teşhisini sağlar. Dağdaki eşkıyadan farkı, yapacaklarını gizli olarak yapmasıdır. Ayrıca Eseoğlu’nun ortağının Rum olması da yazarın, dönemindeki azınlıkların faaliyetlerine dikkat çekmek isteğinin tezâhürüdür.
Ömer Seyfettin, eserlerinde hem destan konularını, motiflerini, şahıslarını ele alır hem de destan edebiyatının önemi üzerine makaleler yazar. Bir eşkıya destanı olan Yalnız Efe’ye kaynaklık eden eserler, yazarın çocukken dinlediği kahramanlık hikâyeleridir:
“Ben tenha bir geçidin gizli bir köşesinde uyuyan küçük bir köyde doğdum. Ger Ali’nin, Köroğlu’nun, Develi’nin, Cellav’ın menkıbeleri içinde büyüdüm.
359 a.e., s. 35. 180
Bilmem onun için mi, eşkiya hikâyelerini dinlemeyi pek severim.”360
Ömer Seyfettin, hem bunları hem de eski destanları sevmesinin sebebini ise “Kaç Yerinden” adlı hikâyesinde şu şekilde dile getirir: “Sanatkâr hâl içinde mefkûresini olanca heyecanıyla duyamayınca romantik mâziye döner. Orada ezelî efsanelerini yaşayan binlerce tayf vardır. Bu tayflara tarihin hayalinde renkler, şekiller verir. Onlara meftûn olur. Destanlarını terennüm eder. (...) Mâzide bugünkü medeniyetin, maddiyâtın söndürdüğü nurlar var... Ulviyet var. Ruh azameti var. Fikir uğrunda fedâkârlık var. Doğruluk, sadakat, vefâ, fazilet, kerem, şefkat, muhabbet, aşk var. Hayatın hakikî mânâsı olan mefkûre var. Sonra rübûbiyet var... Ah şimdi...”361 Bu yüzden tarihe ve tarihteki kahramanlara hep kendi zamanındakilere örnek olması açısından bakar ve bunları hikâyelerinde kullanır. Bu konuda bu kitabın girişinde yeterli bilgi verildiğinden burada sadece yazarın destanlar hakkındaki fikirlerine değinilmiştir.
Zeynel Besim (Sun), Çakıcı Efe (1934)
Çakıcı Efe adıyla da bilinen Çakırcalı Mehmet Efe, 1872-1911 yılları arasında Aydın vilayetinde eşkıyalık etmiş, ünü bütün Osmanlı’ya hatta basın aracılığıyla İtalya, Fransa, İngiltere, İsviçre ve Macaristan’a kadar yayılmıştır. Çakırcalı, eşkıyalık yaptığı dönemde, İzmir’deki konsolosların raporları ve gazete haberleri sayesinde, batı kamuoyunda “Türklerin Robin Hood’u,
360 a.e., s. 8.
361 Ömer Seyfettin, “Kaç Yerinden”, Bütün Eserleri 10, Bilgi Yayınevi, 1. bs., Ank, 1970. 181
Dağların Kralı (Roi des Montagnes-Melikü’l-Cibal)” olarak tanınmıştır.362
Çakırcalı Mehmet Efe, Hobsbawm’ın eşkıya sınıflandırmasında erdemli eşkıya grubuna girer. Çünkü, eşkıyalığa başlama sebepleri ile eşkıyalık döneminde yaptıkları, bu grubun özelliklerini taşır. Eşkıyalığa başlama sebebi, babasının öcünü almak, annesinin namusuna yönelik hakareti temizlemektir. Eşkıyalığı döneminde de ezilmiş köylünün hakkını arar, onların bir anlamda sözcüsü olur, bu yüzden de köylüler tarafından korunur. Onun ölümü bile destan kahramanlarının destanın sonundaki sırrolma motifine büründürülür.
Çakırcalı Mehmet Efe’nin hayatı pek çok araştırmacı ve romancı tarafından ele alınmıştır. Konumuzu ilgilendiren eserler arasında Zeynel Besim Sun’un Çakıcı Efe (1934)363, Selami Münir Yurdatap’ın Çakıcı Efe (1941)364, Murat Sertoğlu’nun Çakırcalı Efe’nin Maceraları (1947)365, Kahramanlar Dergisi’nin Çakıcı Efe (1952)366, Yaşar Kemal’in Çakırcalı Efe (1956)367, Refi Cevad Ulunay’ın Dağlar Kıralı (1963)368 yer alır. Bu eserler, gerçek olaylara dayandığı ve o dönemi anlatan kaynaklar çok olduğu için birbirlerini tekrar ederler. Zeynel Besim de, Yaşar Kemal de eserlerini bu efeyi tanıyan, efenin yanında bulunmuş şahısların anılarını dinleyerek kaleme aldıklarını belirtirler. İki yazarın eseri önce tefrika edilir, daha sonra kitap hâlinde yayınlanır.
362 Sabri Yetkin, Ege’de Eşkıyalar, Tarih Vakfı Yurt Yay., İst., 1996, s. 83.
363 Zeynel Besim, Çakıcı Efe, Ticaret Matbaası, İzmir, 1934, 640 s.
364 Selami Münir Yurdatap, Çakıcı Efe, Resimli Halk Hikâyeleri, İst., 1941, 63 s.
365 Murat Sertoğlu, Çakırcalı Efe’nin Maceraları, Yeni Mecmua ve Şaka Yayını, 1947, 176 s.
366 Kahramanlar Dergisi’nin Özel Neşriyatı, Çakıcı Efe, sahibi ve yazı işleri müdürü Reşat İleri, İst., 1952 (18 forma halinde tefrika edilmiştir).
367 Yaşar Kemal, Çakırcalı Efe, Görsel Yay., 10 bs., İst., 1994, 200 s.
368 Refi Cevad Ulunay, Dağlar Kıralı, Arba Yay., 5. bs., İst., 1995, 325 s. 182
Gazeteci olan Zeynel Besim’in eseri önce İzmir Postası’nda tefrika edilir, 1934’te de kitap olarak yayınlanır. Yaşar Kemal’in eserinin tefrikası 1956 yılında Cumhuriyet gazetesinde yapılır, 1972’de de kitap hâlinde yayınlanır. Ayrıca Yaşar Kemal’in çocukluğuyla Çakırcalı’nın çocukluğu arasında da benzerlik vardır. 369
Bu sebeplerle Çakırcalı Mehmet Efe’ye ilgili bu eserler, biyografik roman sayılabilirler. Murat Sertoğlu, eserinin başlangıcında, “Her safhası binbir heyecanla dolu olan bu kitabı bu itibarla bir roman adının verilmesi doğru değildir. Bu kitap daha ziyade Çakırcalı’nın hakikî hayatının romanlaştırılmış bir hülâsasıdır.”370 diyerek bu duruma işaret eder.
Bu çalışmada, aynı şeyleri tekrar etmemek için, öncelikle, bu konuda ilk yayınlanan roman olan Zeynel Besim’in Çakıcı Efe’si üzerinde durulmuş; diğer romanlardaki farklılıklara ve benzerliklere işaret etmekle yetinilmiştir.
Çakırcalı Mehmet Efe’nin babası Ahmet Efe de hayli namlı “düze inmiş” iyi bir eşkıyadır. Fakat, düze inen eşkıyalar, silâhlarını ve kızanlarını bırakmayıp yerleştikleri yerlerde hükûmet içinde hükûmet etmektedirler. Buna engel olmak isteyen devlet güçlerince, dağdan inen diğer eşkıyalarla birlikte Ahmet Efe de, tuzağa düşürülerek öldürülür. Ahmet Efe’nin, güvendiği bir çavuş tarafından hileyle öldürülmesini Hacı Eşkıya, eğittiği Mehmet Efe’ye sürekli hatırlatır. Tütün kaçakçılığı yaparken tutuklanması ve Hasan Çavuş
369 Burada yazarla ilgili biyografik bir özelliği belirtmek gerekir. Yaşar Kemal’in babası da kendisi çocukken evlatlığı tarafından öldürülmüştür (Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Alain Bosquet’nin Yaşar Kemal İle Konuşmaları, Toros Yay., İst., 1993, s. 34.). Çakırcalı Mehmet Efe daha çocukken, babası, zaptiyelerce öldürülür.
370 Sertoğlu, a.g.e., s. 4. 183
tarafından yok edilmek istenmesi; annesine yapılan hakaretlerle de birleşince Çakırcalı Mehmet Efe’nin, hem babasının hem annesinin öcünü almak için dağa çıkmaktan başka çaresi kalmamıştır. Çakırcalı’nın eşkıyalığa başlamadan önceki dönemi, dağa çıkma sebebi bu bölümde belirtilir. Bundan sonraki bölümler, eşkıyalık dönemine aittir.
Çakırcalı Mehmet Efe, önce hem babasının kızanı ve “yatağı” hem de kendisinin eşkıyalıkta hocası olmuş Hacı Eşkıya için cinayet işler. Hacı’yı aldatan karısını ve âşığını öldürür. Bir süre tutuklu kalmasına rağmen delil yetersizliğinden kurtulur. Hasan Çavuş, kendisine yataklık edenlerin sayısını artırmadan Çakırcalı Mehmet Efe’yi öldürmek ister. Bu sebeple, Çakırcalı’nın yerini bulmak için onun ailesine ve köylülere zulmeder. Bu yapılanlar, bardağı taşıran son damla olur, Çakırcalı dağa çıkar. Çakırcalı Mehmet Efe, Hasan Çavuş’u vurma işini ağırdan alır, halkın, zaptiyelerin zulmünden bıkıp onlara iyice düşman olmasını ister. Çakırcalı, bölgeyi kontrol etmek için eşkıya besleyen yörenin saygın kişileri ve Türkmen obasının en saygın ağası Veli Mehmet tarafından para ve mühimmatça desteklenir.
Çakırcalı’nın babasının eski düşmanı olan Aydın’ın zenginlerinden Mustafa Ağa’nın çiftliğine baskın yapılıp büyük miktarda para gaspedilir. Kendisini takip eden müfrezelere rağmen Çakırcalı Mehmet Efe, zengin ağalardan, tüccarlardan topladığı paralarla evlenemeyen köylüleri evlendirir, zulme uğrayan köylülerin öcünü alır, bu insanları kendi saflarına çeker. Böylelikle çete adını bütün Ege’ye duyurur.
İntikamını almak isteyen Mustafa Ağa, Köselioğlu adında birini eşkıyalığa başlatır. Hemen sonra da Çakırcalı’ya düşmanlığı olan Kamalı Mehmet bir çete kurar. Yeni kurulan çeteler arasında Çamlıcalı Hüseyin’in
184
çetesinin adı da geçer. Devletin resmi görevlileri olan Reji kolcuları, soygunda işi iyice çığırından çıkarmıştır. Hatta jandarma süvarilerinin baskın yaptığı anlatılır. Bu ortamda, kendisini takip eden müfrezeyi pusuya düşüren Çakırcalı, eşkıyalığa başlamasına sebep olan Boşnak Hasan Çavuş’u öldürür. Fakat müfrezenin komutanı Hüsnü Bey de yanlışlıkla vurulur. Çakırcalı, böyle tecrübesiz ama yiğit bir subayın ölmesine çok üzülür.
Halk, Arnavut ve Çerkez zulmünden Çakırcalı’ya dert yanar. Sarayın kayırdığı bu insanlara çok kızgın olan Çakırcalı Mehmet Efe, bir de kendi adını kullanan bir Arnavut çetesi olduğunu öğrenince iyice kızar. Çakırcalı’nın çetesi, son olarak yörük obalarını basıp hayvan, para çalan, kadınlara sarkıntılık eden, bir yörük kızını da kaçıran Arnavut çetesine baskın düzenler ve çetenin dokuz üyesini diri diri yakar. Ardından da II. Abdülhamit’ten izin alıp silâhlanan, sarayın Arnavut ve Çerkez tüfekçilerini, takip sırasında tek tek öldürür. Hükûmet kuvvetleri de Çakırcalı çetesini ortadan kaldırmak için onun düşmanı olan Kamalı ve Köselioğlu çetelerine af çıkartır. Buna çok kızan Çakırcalı, Köselioğlu çetesini pusuya düşürüp çetenin büyük bir kısmını yok eder. Zulüm gören, derdi olan halk, hükûmete değil de Çakırcalı’ya gelince, merkezî otorite, onu affetme yolunu tutar. Böylelikle Çakırcalı bir ölçüde denetim altına alınır. Fakat Kamalı çetesi çevreyi kasıp kavurur. Hükûmet, Kamalı’ya da af teklif eder, teklif kabul edilmezse kır serdarı olan Çakırcalı’ya takip ettirileceğini bildirir. Af teklifini reddeden ve Alaşehir eşrafından Helvacı Çeltikoğlu’nun çocuklarını dağa kaldıran Kamalı çetesini, Çakırcalı kıstırarak yok eder.
Çakırcalı, çetesiyle bulunduğu bir köyde, adamlarından birinin köyden bir adamın karısıyla birlikte olduğunu, muhtardan öğrenir. Çakırcalı ve Mustafa Efe,
185
adamlarını suçüstü yakalarlar. Namus konusunda hiç taviz vermeyen Çakırcalı, kendi adamlarından birinin, evli bir kadınla birlikte olmasına dayanamaz ve kısa bir muhakemeden sonra adamın Mustafa Efe tarafından öldürülmesine karar verir.
Çakırcalı’nın yaptıklarından zarar gören eşraftan Hacı Ali Paşa ve oğlu Sadık Bey, Çamlıcalı Hüseyin’in çetesini kışkırtırlar. Çamlıcalı Hüseyin, Çakırcalı’nın kızkardeşini ve kardeşinin oğlunu öldürüp, onu beklediğini bildirir. Çakırcalı, pusuya düşmemek için onun peşinden gitmek istemez, fakat iki koldan başlayan takibin daha ilk çatışmasında, en sevdiği adamlarından Küçük Osman’ı kaybeder. Çamlıcalı, pusuya düşürülür, fakat, Çakırcalı’nın en has adamlarından Çoban Memed, onu vuramaz, tam tersine kendisi vurulur ve Çamlıcalı, çetesi yok edilmesine rağmen kaçmayı başarır.
Çakırcalı, ikinci kez evlenmek istediğini ilk karısı olan Iraz’a ancak Yahudi bir adamı aracılığıyla bildirebilir. Yahudi, Iraz’a, Çakırcalı’nın bir kadınla yetinemeyecek bir yiğit olduğunu söyler. Kadın da bunu kabul eder, hatta kızı istemeye bile gideceğini söyler. Fakat kızın babası, Çakırcalı’ya kızını vermek istemez. Çakırcalı, o köyün halkını bir eve hapsedip kızın babasına da bir hayli hediye ve para gönderince adam ikna olur.
Çakırcalı Mehmet Efe, kendisinin takibine görevlendirilen Albay Rüştü Bey komutasında bir birlikle çatışmaya girer. Çatışma sırasında kendi adamlarından birinin kaza kurşunuyla Çakırcalı Mehmet Efe ölür. Ölenler üç kişidir. Birinin tanınmaması için başı, elleri kesilmiş, göğüs derisi yüzülmüştür. Çakırcalı’nın büyük karısı başta olmak üzere onu tanıyan pek çok insan o cesedin Çakırcalı olduğunu belirtir. Fakat yine de Çakırcalı Mehmet Efe’nin sırrolduğu halk arasında yayılır. Hacı Mustafa Efe, çeteyi bir süre ayakta tutmaya
186
çalışır. Fakat düze indiği sırada, intikam almak için öldürülür. Çetenin diğer adamları da ya izlerini kaybettirip düze inerler ya da yakalanıp idam edilirler.
Olay örgüsü itibariyle Zeynel Besim’in yazdıklarını Murat Sertoğlu, Çakırcalı Efe’nin Maceraları’nda birkaç küçük değişiklik dışında tekrarlar. Mesela Mehmet Efe’nin annesine yapılan hakareti, Zeynel Besim “Hasan Çavuş, Efe’nin annesinin apış arasına elindeki martinin ucunu dokundurarak ‘o puştu sen mi doğurdun’ diyor.”371 şeklinde verir. Murat Sertoğlu ise bunu, sadece kadının karnına işaret ederek hakaret etme olarak gösterir. Kahramanlar Dergisi’nin yayını olan Çakıcı Efe’de, aynı hakaret, bir pazar yerinde yapılır. Hasan Çavuş, Mehmet Efe’nin annesinin karnına tüfeğinin dipçiğiyle dokunup “o yılan yavrusunu buradan mı çıkardın”372 der. Pek çok insanın önünde aşağılandığı için annesi bunu gururuna yediremez. Annesi, Mehmet Efe’den mutlaka bunun hesabını sormasını ister. Aynı hakaret ve zulüm, Yaşar Kemal’in eserinde “Ve kadının bacakları arasına tüfeğini uzattı. ‘Öyle köpek babadan, böyle kahpe anadan, bunun gibi zina meydana gelir. Söyle yerini!’ Sonra Hasan Çavuş, Çakırcalının akrabalarından birkaç kişiyi sopa altına yatırdı, döğdü döğdü.”373 diye anlatılır. Hepsinde de Türk toplumunun hassas olduğu namus meselesi, hakaret unsuru olarak kullanılır.
Mehmet Efe’nin babası olan Ahmet Efe’nin öldürülme sahnesi bile Zeynel Besim’in, Murat Sertoğlu’nun, Kahramanlar Dergisi’nin yayınında benzer şekilde anlatılır. Namaz kılmak için jandarmalar ve efenin adamları yolculuğa ara verirler. Hasan Çavuş, Ahmet
371 Zeynel Besim, a.g.e., s. 27.
372 Kahramanlar Dergisi’nin Neşriyatı, a.g.e., s. 38.
373 Yaşar Kemal, a.g.e., s. 33. 187
Efe’nin namaz kılarken eğilmesini fırsat bilip sırtına bıçağı saplar. Üç eserde de Ahmet Efe’nin göğsünden çıkan bıçağın ucunu gördüğü, birkaç bıçak darbesi daha almasına rağmen debelenmeye devam edince de kafasına Hasan Çavuş’un birkaç el ateş ettiği belirtilir.
Bu aynen tekrarlar o kadar ileri gider ki Murat Sertoğlu’nun kitabında yer alan, efeleri temsil eden karakalemle yapılmış resimler, Kahramanlar Dergisi’nin yayınında kullanılır.
Sözlü kültürde telif hakları pek geçerli sayılmaz. Çünkü destan ve halk hikâyesi anlatma geleneğini devam ettirenler, kendilerinden önce anlatılanları, yazılanları, ustalarından duydukları sözlü miras sayarlar. Fakat yayın dünyasında telif hakları meselesi karışımıza çıkar. Ama Çakırcalı Efe’yle ilgili yazılanlarda telif haklarının sözlü kültürdeki gibi anlaşıldığı dikkati çekmektedir.
Selami Münir Yurdatap’ın Çakıcı Efe adlı romanı ise Mehmet Efe’nin eşkıyalık döneminde yaşadığı tek bir maceranın, halk hikâyelerinin kalıplarına uyarak roman hâline dönüştürülmesidir. Çakıcı, eserde Yozgatlı olarak gösterilir. Manisa beyinin kızı Telli Hanım, çeteciler tarafından kaçırılır. Yozgat’ta bulunan Çakıcı Efe’ye haber salınır ve kızı kurtarırsa onunla evlendirileceği vaat edilir. Çakıcı bu görevi kabul eder. Kamalı Efe ve çetesinin elinde esir olan Telli Hanım’ı kurtarır. Fakat Çakıcı’nın yanındaki efelerden biri olan Yunus Efe’nin, Çakıcı’yı ortadan kaldırma planları vardır. Bu yüzden Yunus Efe, Kamalı Efe’yi kaçırır. Bu, aslında, onu Çakıcı Efe’nin vereceği cezadan kurtarmaktır. Daha sonra Yunus Efe ve Kamalı Efe güç birliği ederek Çakıcı Efe’yi zindana attırırlar. Nişanlısı Gülbeyaz’ın yardımıyla zindandan kurtulan Çakıcı, efelerini yanına alarak Yunus Efe’yi ve Kamalı Efe’yi yakalar, onları öldürür. Böylelikle hainler cezalarını çekerler.
188
Çakırcalı Efe’nin Kamalı Efe çetesiyle çatışmasının konu edildiği bu eserde, şahısların isimleri, halk hikâyelerinde rastladığımız şahısların adlarıyla değiştirilmiştir. Manisa beyinin kızının adı Telli Hanım’dır. Bu, Köroğlu hikâyelerinde Telli Döne, Telli Nigar olarak geçen, Bolu beyinin kızının adına benzer. Bu eserde, tıpkı halk hikâyelerinin kahramanları gibi Çakıcı Efe, iyi saz çalan, türkü söyleyen bir âşık olarak gösterilir. Çakıcı Efe, eserde, üç türkü söyler. Bunlardan biri Kamalı Efe’yle atışma, biri de Telli Hanım’la deyişme şeklindedir. Ayrıca Selami Münir Yurdatap, Çakıcı Efe’yi macera peşinde koşan çıkarcı biri gibi gösterir. Manisa beyinin kızının kurtarılması karşılığında alacaklarını duyunca Çakıcı Efe şöyle davranır: “Çakıcı Efe bunu duyunca sevindi. Öyle ya.. Hem yeni bir maceraya atılacak, hem de beyin güzel kızını alıp ona akraba olacak.. Bundan âlâ saadet mi olur?!
Derhal beyin önünde eğilerek.
-Emrinizi sür’atle yerine getireceğim! dedi. Böylelikle lutfettiğiniz şerefe ve saadete ulaşacağım.”374
Selami Münir Yurdatap’ın yazdığı eserlere, halkın neden rağbet etmediği bu örnekte gayet iyi anlaşılmaktadır. Çünkü halk, bu tipten sosyal eşkıyaların kişiliğinde, ün, para ve kişisel mutluluk peşinde koşan birisini değil, halkın uğradığı adaletsizliği düzelten, halkın öcünü alan, halkının mutluluğu için kişisel mutluluğunu bir kenara iten tipleri görmüştür. Yurdatap, eserinde bunun tam tersini yapmıştır, bu yüzden de eserleri halk tarafından benimsenmemiştir.
Refi Cevad Ulunay’ın Dağlar Kıralı romanı, Balçıklı Ethem ve altı kişilik çetesinin maceralarına dayanır. Fakat romandaki olaylar, Çakırcalı Mehmet Efe’yle ilgili
374 Yurdatap, a.g.e., s. 15.
189
anlatılanların başka isimler ve coğrafyayla canlandırılmasından başka bir şey değildir. Romanda Ethem’in eşkıyalığa başlamasına sebep olan olaylar ve eşkıyalığının sonu Çakırcalı’dan farklıdır. Ama eşkıyalık dönemi Çakırcalı Mehmet Efe’yle ilgili anlatılanların aynısıdır.
Balçıklı Ethem’in asıl adı Çırpanlı’dır ve 93 muhacirlerindendir. Ethem, bir Bulgar’ın dinine küfretmesi sonucunda onu vurup dağa çıkmıştır. Yanına da yeğeni Beytullah’ı, Mehmet Pehlivan’ı alır. Daha sonra çeteye Koca Mustafa, Altıparmak Dimitri ve Hüsmen katılır. Çetedekilerden Kara Yorgi, jandarmalarla yapılan çatışmada ölünce, onun payını ailesine ulaştırmak mesele hâline gelir. Yorgi’nin payını postayla göndermeye çalışan Hüsmen de jandarmalara yakalanır. Ethem, bir pusu kurar ve arkadaşını kurtarır. Dağlarda jandarmanın takibinden ve diğer çetelerin pusularından kaçarak hayatta kalmaya çalışırlar. Onlara, köylüler ve çiftlik sahipleri yardımcı olurlar. Fakat, Ethem, Binbaşı Nuri Bey ve jandarmalar tarafından kuşatılır. Jandarmaları vurmak istemeyen Ethem, onlara gitmelerini söyler. Binbaşı Nuri Bey, buna küfürle cevap verince, Ethem, uyarılarına kulak vermeyen Binbaşı’yı omzundan vurur. Fakat, kurşun çok ters girmiş ve Binbaşı’nın iç organlarını parçalamıştır. Ethem, Binbaşı’yı kurtarmaya çalışır ama fazla dayanamayan Binbaşı ölür. Ethem, böyle genç ve yiğit bir subayın ölmesine çok üzülür. Jandarmanın daha sonraki takiplerinde de Ethem, adamlarını kurtarmayı başarır.
Daha sonra Ethem ve çetesi, Merkepli köyündeki muhtarın evine sığınırlar. Fakat, Ethem, köydeki Binnaz adlı evli bir kadınla, yeğeni Beytullah’ın birlikte olduğunu muhtardan öğrenir. Yeğenini suç üstü yakalayan Ethem, deliye döner. Binnaz ile Beytullah gençliklerinden beri
190
birbirlerine sevmektedirler. Fakat annesi ve babası ölen Binnaz’ı, yengesi, köylünün ısrarı üzerine sığırtmaç Hasan’la evlendirir. Beytullah da köye gelince Binnaz’a gider. Bunu anlayan Binnaz’ın kocası Hasan, Binnaz’ı kaybetmemek için durumu muhtara bildirmiştir. Muhtar da bunu Ethem’e söyleyince Beytullah’ın ölüm fermanı imzalanmış olur. Ethem, Beytullah’ı, acımasız bir katil olan Altıparmak Dimitri’ye öldürtür. Bu olay, çetedekileri çok etkileyince bir süre ortadan kaybolmayı kararlaştırırlar.
Bundan sonraki bölüm, çetenin yok olmasını anlatır. Ethem, Sadık Efendi’nin çiftliğine yerleşir, onun yanında çalışır. Sadık Efendi’nin tanıdığı olan Kaptan Paşa aracılığıyla Ethem’in, diğer eşkıya çetelerinin yok edilmesinde yararlılıklar gösterebileceği Sultan II. Abdülhamit’e anlatılır ve affedilmesi sağlanır. Çetenin diğer elemanları sadece Ethem’in affedildiğini zannederler. Ethem, diğerlerinin de affedildiğini bundan sonra padişah için çalışacaklarını bildirir. Altıparmak Dimitri, Ethem’e karşı çıkar. Ethem, ona baskın düzenler fakat ikisi de yaralanırlar. Ethem, bundan sonra Kaptan Paşa’nın çiftliğinde korucubaşı olur, son nefesine kadar rahat eder. Dimitri de bir süre Seniha Sultan’ın ve Mabeynci Ragıp Paşa’nın çiftliklerinde korucubaşılık yapar, fakat, civarda bulunan Pomaklar tarafından baltayla öldürülür. Mehmet Pehlivan, Seydişehir’e gider ve kendisini Osman Çavuş diye tanıtır, bir süre korucu olarak kaçakçılara karşı görev yapar. Gerçek kimliği ortaya çıkan Mehmet Pehlivan, önce mahkeme edilip hapis cezasına çarptırılır sonra Zaptiye Nazırı Nazım Paşa’nın araya girmesiyle affedilir ve Nazım Paşa’nın koruculuğunu yapar. Nazım Paşa’nın Suriye’ye tayin edilmesinden sonra, Mehmet Pehlivan, Zaptiye Nezareti’nde Meşrutiyet’e kadar çalışır. Fakat, iktidarı ele
191
geçiren İttihatçılar, Mahmut Şevket Paşa’nın katli bahanesiyle, onu, diğer muhaliflerle birlikte Sinop’a sürerler. Savaş yılları olan 1914-1918’den sonra tekrar İstanbul’a gelen Mehmet Pehlivan, çarşıda İttihatçı bir kabadayıyla kavga eder. Adamın küfretmesi üzerine onu öldüren Mehmet Pehlivan, kaçmaya çalışır. Fakat yakalanır ve hapishânede ölür. Mehmet Pehlivan’ın zehirlenerek öldüğünü de rivayet ederler.
Görüldüğü üzere, Balçıklı Ethem ve çetesinin macerası olan bu roman, aslında Çakırcalı Mehmet Efe’nin eşkıyalık dönemini merkez olarak almış bir eserdir. Çakırcalı’nın çetesini takip eden Hüsnü Bey ve Hasan Çavuş’un öldürülmesi bu eserde karşımıza çıkmaktadır. Çakırcalı Mehmet Efe, Hüsnü Bey’i yanlışlıka vurduğu için üzülür. Balçıklı Ethem de Binbaşı Nuri Bey’i öldürdüğüne üzülür. İkisi de boş yere jandarma, hele tecrübesiz ve yiğit subay vurmak istemezler. Çakırcalı Mehmet Efe de, Balçıklı Ethem de namus konusunda hassastırlar. Çakırcalı da, Ethem de sığındıkları köyde, evli bir kadınla birlikte olan adamlarını tereddütsüz öldürürler.
Dağların Kıralı romanı, diğer eşkıya romanlarındaki olağanüstü zulüm motifine yer vermediği, kahramanı eşkıyalığa zorlayan sebepleri yeterince vermediği için diğer eşkıya romanlarının etkileyiciliğine ulaşamamaktadır. Ethem ve arkadaşları, dağlarda köylülerden destek görmek için onlara yardım eden zoraki erdemli eşkıya rolündedirler. Erdemli eşkıyaların sonları yüceltilir. Halbuki bu romandaki eşkıyaların sonları da erdemli eşkıyaların sonlarına benzemez, son derece sıradanlaşır. Romandaki eşkıyaların sonlarını çok fazla basitleştirmek istemeyen Refi Cevad Ulunay, acımasız bir eşkıya olan Mehmet Pehlivan’ı, kendisi gibi, İttihatçılar yüzünden Sinop’a sürgüne gönderir.
192
Çakırcalı Mehmet Efe’nin gerek gerçek kişiliği gerekse adı geçen eserlerdeki edebî kişiliği birleşmiştir. Çakırcalı Mehmet Efe’nin çetesini yıllarca takip eden ve onu öldüren müfrezenin komutanı olan Jandarma Albayı Rüştü Kobaş bile, anılarında, onun iyiliksever, yiğit biri olduğunu, eşkıyalığı sevmediğini, hükûmet adamlarının hata ve haksızlıkları sonucunda eşkıyalık yaptığını belirtir.375 Babalığı olan Hacı Eşkıya sayesinde Çakırcalı’nın tahsili kuvvetlidir. İnsan ruhundan iyi anlar. Attığını vurur. Çakırcalı’nın naraları meşhurdur, dağda attığı naralarla karşı tarafı korkutur. Aynı motif, Dede Korkut Kitabı’ndaki yiğitlerde, Battal Gazi’de, Manas’ta, Köroğlu’nda görülür. Çakırcalı çok ihtiyatlıdır. “Arkasındakini bile sanki gözleriyle görmüş gibi farkederdi.”376 Kendisine ileride rakip olacak birisinin yetişmesine izin vermez. Çakırcalı, gerek kendi çetesindeki zeki kızanlarını gerekse diğer çetelerin çetebaşılarını bir fırsatını bulup öldürür. Çakırcalı, yapacağı işi iyi düşünür. Çünkü, pusuda bekleyen eşkıyanın en çok yapacağı şey düşünmektir. Namusuna düşkün biridir. Dindardır. Gelinlik kızların çeyizlerine dokunmaz. Fakir gençleri evlendirir. Tecrübesiz subayları öldürmez. Yalan söyleyene tahammül edemez. Zengin köy ağasını, faizciyi dağa kaldırır. Misafirperverdir, kaçırdıklarına iyi davranır. Fakir köylülere dokunmaz. Bu yüzden köylüler ona yardım ederler. “Köylüler, Çakırcalının şahsında, kendilerinden vergi ve asker almaktan başka bir şey düşünmiyen ve bir şey yapmıyan Osmanlı hükûmetine karşı bir hâmi, bir destek vasfı görüyorlardı. Bu yüzden de köylünün büyük
Dostları ilə paylaş: |