Tarihte kişilerin sınıflara rağmen hükmettiği, diktatörlük kurduğu az çok istikrarlı dönemler yoktur. Sınıflar arası dengeler üzerine kurulmuş diktatörlükler yaşanmıştır, ama sınıflara rağmen asla! Mutlak krallık ya da Bonapartizm gibi sınıflararası dengeye dayalı kişi hükümranlıkları bile, anlamını yine bu dengelerin ifade ettiği egemen sınıf çıkarlarında bulmuştur. Öte yandan, kuşkusuz tarihte, tarihsel bireylerin adıyla anılan diktatörlükler olmuştur, ama Marksizm kendi payına bunu, bu diktatörlüklerin sınıf niteliği ve temeli üzerine oturtmuştur. Yine tarihte baskı ve zulmün simgesi olmuş tarihsel bireyler de olmuştur. Fakat, aynı şekilde marksistler bunu, bu diktatörlerin temsil ettiği sınıfların ihtiyaçları ve çıkarları ile ilişkilendirmiş, vurguyu bu noktaya vermişlerdir. Zalim olan Hitler değil, Alman tekelleriydi. Alman faşizmini Hitler değil, Alman tekelci burjuvazisinin o tarihsel kesitteki çıkarları, istemleri, emelleri yarattı. Hitler'in kendisi bu ihtiyaçların en iyi, en tam, en kesin ifadesi oldu; son tahlilde, tarihsel bir birey olarak, bu ihtiyaçlar tarafından yaratıldı. O tarihsel koşullarda Alman tekelci burjuvazisinin ihtiyaçları ancak Hitlerci tarzda karşılanabilirdi: İçerde faşizm, dışarda savaş!(131)