Belirtmek belki gereksiz; Lenin öldü, ama suçlamalar sürdü. Bu kez Stalin'in şahsında. Artık keyfi bir diktatör ve despot Stalin'di. Troçkizm bu suçlamalara taze kan taşıdı. Stalin önderliğinde Sovyet emekçilerinin tarihsel başarılarının arttığı, sosyalizmin üstünlüğü kendisini bir tarihsel gerçeklik olarak sergilediği ölçüde, dünya burjuvazisinin tarihsel tedirginliği ile birlikte düşmanlığı da katmerleşti. Kapitalist dünya krizin pençesinde debelendiği bir dönemde, sosyalizmin iktisadi alandaki başarıları apaçık olduğu için, sosyalizme düşmanlık, gittikçe daha çok onun(129)siyasal sistemine, proletarya diktatörlüğüne yöneltildi. Sovyet demokrasisi, "Stalinci diktatörlük", "Stalin'in keyfi rejimi", "Stalin'in baskı ve terör rejimi" vb. oldu. İçten kof olduğu, her an yıkılabileceği, bunun için bir dış müdahalenin yeterli olduğu düşünüldü. Bu düşe aldanan Alman faşizmi yaman bir ders alınca, Sovyet iktidarının ve sosyalizmin başarıları emperyalist burjuvaziyi hepten kudurttu. "Demir Perde" edebiyatı eşliğinde soğuk savaş başlatıldı. Sosyalizmin başarıları ve Büyük Anayurt Savaşının zaferi Stalin'in adıyla özdeşti. Bu nedenle düşmanlık kampanyası özellikle Stalin adı üzerinde odaklaştırıldı. Anti-sovyetizm ve anti-komünizm, anti-Stalinizmle aynı anlama geldi.