2 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 6,49 Mb.
səhifə34/84
tarix30.04.2018
ölçüsü6,49 Mb.
#49645
növüYazi
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   84

21.11.2012 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.17

BAŞKAN : Ayla AKAT (Batman)

-----o-----

AYLA AKAT (Batman) – Siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, komisyonumuz 21 Kasım itibariyle, yasama bölümünün düzenlemeleri üzerine tartışmalarına başlamıştır.

Birinci komisyonumuz, “temel hak ve özgürlükler” kısmındaki ek madde hükümleri üzerinde değerlendirmelerini yaparken, biz de almış olduğumuz karar gereği her siyasi partinin yasama bölümüne ilişkin vermiş olduğu düzenlemeler üzerine konuşmak üzere, tartışmak üzere ikinci komisyon olarak toplantımıza başlıyoruz.

Toplantıya başlarken, neredeyse çalışmamızın yarısına varan kısmının, “temel hak ve özgürlükler” kısmının, en azından henüz Türkiye’de yaşanmamış bir tartışma kültürünü hayata geçirmiş olmanın vermiş olduğu bir haklı gururu paylaşmak istiyorum. Sonuçta, önümüze koymuş olduğumuz bir yıllık zaman diliminin neredeyse sonuna yaklaşmış bulunmaktayız ama bu masanın etrafında hayata geçirmeye çalıştığımız uzlaşma kültürünü, ne katkı sunabildiysek, ne kadar katkı sunabildiysek bu konuda da kendimizi başarılı sayıyoruz. Çok süre eksenli değil; geçen toplantıda da söylemiştik. Daha çok bu uzlaşma kültürüne sunmuş olduğunuz katkı eksenli, tarihî bir görev, tarihî bir misyonla toplanmış olmanın da bilgisiyle kendimizi başarılı sayıyoruz.

İkinci komisyonumuz bugün anayasayla ilgili düzenlemeleri tartışmak üzere bir arada. Komisyonumuza: Dilek Kumcu, Özgür Sevgi Göral, Doçent Doktor Selin Esen, Kürşat Türker Ercan ve Profesör Doktor Yavuz Atar’ın ve Yavuz Uzgan’ın katılımıyla…

Bugün ilk olarak, ikinci komisyon olarak toplanıyoruz. O nedenle yaşanan bazı teknik eksiklikler var. Bu konuda saymadığımız hocaların isimlerini hemen ikame edeceğiz. Bizi mazur görsünler.

AYLA AKAT (Batman) – Yine, aramızda Mehmet Parsak ve Profesör Doktor Hasan Tunç var, komisyonumuz bu isimlerden müteşekkil. Tartışmaya, konuşmaya başlayacağız. İlk madde önermelerini arkadaşlarımız eğer…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, ilk önce bir sistem tartışması yapmamız gerekiyor.

AYLA AKAT (Batman) – Tamam, önerilerinizi alabiliriz ki daha önce de tartışmıştık. Yasama ile ilgili düzenlemeler verildiğinde, CHP Grubu yürütmeyle ilgili önermelerini de komisyona sundu. Her ikisinin tartışılması isteği ve arzusu vardı. Biz de dün bu çalışmaya ortak olduğumuzu söyledik ama eş genel başkanlarımız bu konudaki düşüncelerini bugün Meclis Başkanımızla paylaşacaklar; yürütme ile ilgili düzenlemelere ilişkin.

Yine, daha önce de, yasamaya girmeden önce, daha bu konudaki önermelerimizi verme aşamasında, öncelikli yapılması gereken tartışmanın sistem tartışması olduğu yönündeki belirlemeydi. Bu konuda biz de sistem tartışması yaparak başlamayı uygun görüyoruz, komisyonumuzun kanaati gereğince. Bu konuda sistem tartışması yaparak çalışmamıza başlayıp, daha sonra önermeler üzerine değerlendirmemizi yapalım.

Buyurun, Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Arkadaşlarımıza iyi bir çalışma günü geçirmenizi temenni ediyorum.

Tabii, sistem tartışması dediğimiz zaman, bu hemen, al gülüm ver gülüm olabilecek bir iş değildir, çok derin bir olaydır bu, çok ciddi bir olaydır. Dolayısıyla, sistem tartışmalarında şu hususların dikkatle bulundurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak öneriyoruz. Üç grupta düşüncelerimi paylaşmak istiyorum, birinci maddenin üç alt bendinde.

Birincisi: Her ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de yaşadığı tarihî olayların ortaya koyduğu vak’alar vardır. Bu tarihî olayların ortaya koyduğu kabuller vardır ve o tarihî olayların ortaya koyduğu kurallar vardır. Bu kuralları göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.

İkinci olarak: Sistemler ne kadar mükemmel olursa olsun kâğıt üzerinde; uygulamada, siyasi kültür ve siyasi alışkanlıkların çok önemli etkisindedir. En iyi sistemi ortaya koyduğunuzda; eğer, uygulanan ülkede onu başarıyla uygulayabilecek siyasi kültür ve siyasi alışkanlıklar yok ise ya da ters ise, o takdirde, o sistem başarısız olur.

Üçüncü olarak: Her ülkenin kendi anayasa geleneği vardır, anayasa tecrübeleri vardır, teamülleri vardır, uygulamaları vardır, alışkanlıkları vardır. Bir çırpıda bunların hepsini bir tarafa bırakıp, alıp elimize kalemi yepyeni bir şey yazmak gibi bir durum söz konusu olamaz.

İlk, genel ilke olarak ifade ettiğim bu üç başlığın kenarında, ikinci bölümde ifade etmek istediğim hususlar şunlardır: Sistem arayışı, kurulmuş olan bir devletin, geliştirmiş olduğu bir sistemi değiştirme amacına yönelik olursa, kuruluş felsefesiyle çelişmemesi gerekir. Çünkü, her ülkenin kuruluşu için sarf edilmiş bir çaba, ödenmiş bir bedel, yaşamış bir tecrübe vardır. Bu kuruluş felsefesinin dışına, örneğin burada olduğu gibi biz çıkıp, o bedeli, o tecrübeyi bir kenara itip kendi kendimize gecekondu yapar gibi bir devlet sistemi oluşturamayız. Sistem değişikliği, kurulmuş devletin kendi içinde yaratmış olduğu iç mevzuat, o mevzuatın uygulanmasında teamül, tecrübe, alışkanlık ve uygulamalarla bir bütündür. Yani, bu bir zengin kaynaktır. Bu kaynağı elimizin tersiyle bir kenara itip bir meçhule yelken açmak, hepimizin dikkatle riskini paylaşmamız gereken önemli bir parametre olmalıdır.

Üçüncü başlık da: Mevcut sistemimiz, yani parlamenter sistem. Elbette ki çok eksiktir. Elbette ki çok yanlıştır, yanlışlıkları vardır. Elbette ki bunun düzeltilmesi için çaba sarf etmemiz gerekmektedir. Ancak, biz bu sistemi iki ihtilal, üç muhtıra ve iki darbe teşebbüsü sırasında, sürecinde yeteri kadar geliştirememişiz, eksikliklerini tamamlayamamışız, yanlışlıklarını giderememişiz; aksine parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmalarını yaşanan darbelerle daha da bozmuşuz. O zaman bize düşen görev, bu sistemin denge ve denetim mekanizmalarını darbe mantığının yarattığı tortuları ortadan kaldırarak, 21’inci yüzyılın evrensel değerleriyle barıştırıp hem bireysel haklarda evrensel değerler standardına ulaştırmak hem de kamu gücünün kullanılması anlamına gelen yürütme organını siyasi iradenin siyasi güce ve kamu yönetimine doğru bir şekilde yansımasını sağlamamız gerekir. Buradaki siyasi güç, siyasi irade dediğim kavram, sadece iktidar anlamında değil; muhalefetin de siyasi gücünün ve siyasi iradesinin parlamenter sistemde oluşturulacak denge içerisinde yer alması anlamındadır. Bu kapsam içerisinde henüz açıklaması yapılmadı ama parlamenter sistemin. -kısaca geçiyorum, çünkü ilerleyen süreçte bunu şey yapacağız. Konu, başlık olsun diye ifade etmeye çalıştım- Parlamenter sistemin en önemli özelliği bizim açımızdan, diktaya dönüş için eğer içinde yeterince denge ve denetim mekanizmaları bulunur ise o takdirde diktaya yönelmesinin önü kapalı bir sistem olduğudur. Diktaya dönüşmeye kapalı bir sistem olması sebebiyle biz parlamenter sistemi öneriyoruz bir. Ama en az o kadar da önemli olan, biraz önce saydığım üç başlık altında ifade ettiğim hususları genelinden ülkemizin özeline taşıdığımız zaman, bu başlıkların her biriyle örtüşen bir benzeşmemiz var. Yani, parlamenter sistemi biz başlangıç olarak 76 Anayasası’ndan itibaren uygulamaya başlamışız. Çok ilkel olmakla birlikte 21 Anayasası’nda biraz daha geliştirebilmişiz. 24 Anayasası’nda biraz daha geliştirebilmişiz. Ondan sonraki anayasalarda da hem pozitif hem negatif gelişmeleri var.

Şimdi, bu süreç, bize, yolumuzu aydınlatmaya yeterli bir tarihî tecrübeyi de ortaya koyuyor. Churchill’ın dediği gibi “Ne kadar ileriyi görmek istersen o kadar geriye bak.” Biz, 136 yıl geriyi görebiliyorsak 136 yıl ileriyi de görebiliriz, bu mantıktan hareketle. Dolayısıyla, parlamenter sistem bu süre içerisinde uygulandığında demokrasimizin neresini acıtmış, neresini kanatmış, neresinde huzur vermiş, neresinde refah vermiş, neresinde bunların tersi olmuş? Bunları en iyi bilen biziz. Dolayısıyla, acıyan yerimizi tedavi etmek, kanayan yerimizi sarmak, güzelliklerini daha da güzelleştirmek hepimizin elindedir. Bu 136 yıllık süreç içerisinde anayasa hukukumuz belirli bir karizmatik değere kavuşmuştur, bu iyi veya kötü nitelendirilebilir ama bir değerdir bu. Bunun pozitifi de vardır, negatifi de vardır. Uygulamalarımız ile belirli bir alışkanlık kazanmışız, tecrübe edinmişiz -biraz önce saydığım başlıklar çerçevesi içerisinde- teamüller oluşmuş ve bu bir bütünüyle anayasa çerçevesi içerisinde, parlamenter sistemde, biz sadece sistem adıyla değil; başlıklarını da ifade ettiğim bu değerlerle bir bütünün parçasıyız ve bir bütünü ifade ediyoruz. Dolayısıyla, tecrübelerimizi, uygulamalarımızı, teamüllerimizi, siyasi alışkanlıklarımızı, anayasa geçmişimizi reddetmeyecek bir düzendir parlamenter sistem. Bunu bilginize sunmak istiyorum.

Parlamenter sistemin başkanlık sistemine dönüşmesi ve başkanlık sisteminin başlıklarını da karşı olduğumuz yönleri itibarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.

Konuşmaya başladığım birinci cümle başkanlık sistemi için de geçerlidir yani her ülkenin kendi tarihî olayları, tarihî kabulleri ve kuralları ortaya koymuştur. Bu cümleyi Amerika’ya uyguladığımız zaman, İngiliz sömürgeciliğine karşı vergi meselesinden dolayı ayaklanmalar olmuştur. Bu ayaklanmalar ileride devletçiklere dönüşmüştür. Bu devletçilikler İngilizlere karşı ortak bir mücadele içerisine girmişlerdir ve savaşı kazanmışlardır. Kazandıktan sonra sistem inşa olmaya başlamış Amerika’da. Son katılımlarla elli tane devlet bugün “başkanlık sistemi” dediğimiz denge ve denetim mekanizmaları, o şartlar, Amerikan iç savaşı ve İngiliz sömürgecilere karşı, savaşın sonuçlarına göre dizayn edilmiş bir sistemdir. Bunları bir araya getiren, kendi içlerinde yapmış oldukları kavgaların, iç savaşın acısı, bir daha onun yaşanmaması arzusu, İngiliz sömürgeciliğine karşı ortak dayanışma. İşte bu ikisi, her devleti… Elli devletin ellisi de kendi içlerinde bağımsız, elli devletin ellisi de temsilciler meclisine nüfuslarına oranla milletvekili, temsilciler meclisi üyesi gönderiyor. Bu şekilde, meşruiyetin kaynağını o devletlerden gelen temsilciler marifetiyle temsilciler meclisi elde edecek ama ayrı bir şey var: O da her elli devletin nüfuslarına bakılmaksızın eşit sayıda üye ile temsil edildikleri Senato. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri’nin yasama organını teşkil ediyor. Halk, bütün Amerikan halkı bir de başkan seçiyor, ikisinin meşruiyet kaynağı da halkın iradesi. Başkanın kanun teklif etme dâhil olmak üzere yasama organı üzerinde hiçbir yetkisi yok, kesin bir kuvvetler ayrılığı prensibi var. Dolayısıyla başkanın bu derecede yasamayla arasındaki kesin ayrılık, krizlerin habercisi ve bu krizlerin neticesinde de yasama organını örseleyerek diktatörlüğe dönüşün ana sebeplerinden birisi oluyor. Diğer taraftan, eğer başkan siyasi düşüncesi itibarıyla Senato ve Temsilciler Meclisinde siyasi çoğunluğu elde etmiş ise bu takdirde zaten diktatördür, bunun başka bir çaresi yok. Dolayısıyla başkanlık sistemi Amerika’da da ciddi sorunlara neden olmakla birlikte, Amerika’nın yaşadığı iç savaş ve sömürgeciliğe karşı vermiş olduğu mücadelenin neticesinde oluşturduğu tarihî kabuller ve kurallar ile demokratik değerler açısından siyasi kültürünün gelişmiş olması nedeniyle ciddi bir sorun olmuyor. Bu nedenle Amerika’da sorun olmuyor ama Amerika gibi bir devlet olabilmek için “Anayasamızı değiştirelim, devlet sistemimizi de Amerika gibi yapalım.” mantığından hareket eden 27 tane ülkenin 27’si de diktatör olmuştur; Güney Amerika ülkelerinden tutun Afrika ülkelerine, hatta kısmen benzerliği görülen Orta Asya cumhuriyetlerine kadar. Dolayısıyla biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletin iradesinin diktatörlüğe dönüşebileceği riski çok çok yüksek olan başkanlık sistemine karşıyız.

Başkanlık sisteminin yanı sıra yarı başkanlık sistemi de tartışma mevzusudur. Yarı başkanlık sistemi de -yine ilk cümledeki ifadeyi tekrarlayacağım- her ülkenin yaşadığı tarihî olaylar birtakım tarihî kabulleri ve kuralları ortaya koymuştur. Bu da Fransa’nın kendi içerisinde yaşadığı cumhuriyet serisinin ortaya çıkarmış olduğu bir sistemdir. Fransa bu sistemin zararlarını kendi içerisinde, daha doğrusu uyguladığı sistemin zararlarını kendi içerisinde göre göre, yeni adımlarla “yarı Başkanlık” sistemi olarak tanımlanan bir sisteme ulaşmıştır. Bu, Fransa şartlarına uygundur. Bu, Fransa’nın tarihî olaylarının neticesinde Fransa’ya iyi uygulanabilecek bir sistemdir. Bu, Fransız siyasi kültürüne de uygun bir sistem olabilir ama “Bu, her ülkeye uygulandığında aynı başarıyı doğuracak bir sistem midir?” sorusunun karşılığı elbette ki “değildir.” Nitekim, Fransa’yı taklit eden özellikle eski Fransız sömürgeleri anayasalarını Fransız Anayasası’na benzeterek Fransa gibi güçlü bir devlet olacaklarını zannetmişler ama “Vermeyince mabut, ne yapsın Mahmut” misali, hepsi diktatörlüğe kaçmıştır.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, genel itibarıyla -ileride mevzu açılırsa o konularda da düşüncelerimizi ifade ederiz ama- sistem tartışmasında bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade edeceklerimiz bunlardan ibarettir.

Hepinize teşekkür ediyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Atilla Bey…

AYLA AKAT (Batman) – Sanırım bu konuda Atilla Bey’den önce…

ATİLLA KART (Konya) - Şimdi şöyle efendim: Tabii, biz de anlatacağız ama siz bir değişiklik getiriyorsunuz. Bir dinleyelim, bir öğrenelim yani, anlayalım.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok, şöyle: Atilla’cığım, Faruk Bey’in metodu doğru. Şimdi, genel sistem yaklaşımı.

ATİLLA KART (Konya) – Tabii, tabii.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani somut öneri değil de genel sistem yaklaşımı. Ondan sonra somut sistemlere geçeriz.

ATİLLA KART (Konya) – Siz de genel sistemi, kendi önerinizi bir anlatın da öneriyi anlamaya çalışalım.

AYLA AKAT (Batman) – Neyse, hani ben karşıtı olmasından değil ama…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi öneriye hemen girmeyeceğiz. Mesela şöyle…

AYLA AKAT (Batman) – Şunu ifade edeyim: Faruk Bey, esasında, genel sistem tartışması adı altında, verilen yasama önerileri içerisinde sizin partinizin de vermiş olduğu yasama teklifini değerlendirdi. Buna karşı MHP’nin itirazlarını da ifade etti. Bu nedenle, hani buradaki yaklaşımı haklı.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok.

Efendim, haklılık, haksızlık meselesi değil de… Faruk Bey, zaten sistemlerin içine girmedi, genel bir tercihte bulundu, o güzel, ben de onu anlatabilirim. Atilla Bey’i de dinleyelim.

FARUK BAL (Konya) – “Güzel” dedi, kabul etti. Siz de kabul edin, benim dediğim hemen kabul olsun. Yeşile boya…

ATİLLA KART (Konya) – Hayır, hayır… Şimdi konuşmak istemiyorsanız konuşurum, sorun değil.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok, konu istememek değil; ben bir bütünlük olsun diye, benzer olunca. Atilla’cığım, yoksa sorun değil.

Şimdi, ben de çalışmanın bu bölümünde değerli Komisyona ve üyelerimize ve uzmanlara başarılar diliyorum. İnşallah verimli bir sonuca ulaşırız.

Değerli arkadaşlar, sil baştan, sıfırdan, kökten, radikal bir anayasa yapma dönemi, aynı zamanda sistemleri gözden geçirme, sistem eleştirisi yapma ve varsa sistem önerisini getirme dönemleridir de. Türkiye’de maalesef, bütün sistem tartışmaları anayasa yapma dönemlerine denk gelmemiştir. Zaten bizim parlamenter sistemimiz de bir tecrübeye değil, kökte, başlangıçta bir adaptasyona bağladır, bir başka ülkeden aktarılmıştır. Sistem tercihi şu olur veya bu olur, önerimiz, öneriler şu olur veya bu olur. Bu Komisyon elbette ki uzlaşmayla bir kural oluşturacak, sistem oluşturacak. Bizim, tabii, siyaset felsefesindeki sistem genişliğine değil sistem kavramlaştırmamız, burada dar anlamda hükûmet ile yasama organı arasındaki ilişkilerin ne olacağı sorusuna cevap oluşturan yapılar anlamında sistem. Yoksa bütün demokratik sistemlerde organik bağ olmasına rağmen,, yargı organı bağımsız ve tarafsız, yani o sistemin bir unsuru değil.

Şimdi, başlarken şunu ifade edeyim: Bir defa, şu anda demokrasi literatüründe veya rejimler literatüründe var olan sistemlerin tümü demokratiktir. Genellikle üç sistemin adı telaffuz ediliyor, hâlbuki kategoride bu dörde çıkarılabilir. Birincisi -en yaygın, yoğun, dünyada- parlamenter sistem. İkincisi: Konvansiyonel sistem; Meclis, hükûmet sistemi. Türkiye denedi bunu kurucu dönemde, Atatürk döneminde; Bakanlar Kurulu, asil, teşkil, vesaire, tamamen Parlamentonun elinde. Üçüncüsü: Başkanlık sistemi. Dördüncüsü: Yarı başkanlık sistemi. Bir de -ben Atilla Bey’le bir televizyon sohbetinde dile getirmiştim- Sartori’nin çok sevdiği farklı zamanlı çift motorlu alternatif veya izleyen zamanlı başkanlık sistemi. Tabii, tarihî bir dönem olduğu için, temenni ederiz bu şeyden gerçekten bir anayasa üretelim. Bunlar zapta geçsin, o anlamda ifade ediyorum.

Doğrudur, sistem tercihinde farklı faktörler vardır; tarihsel koşullar, kültürel yapı bunların başında gelir fakat Faruk Bey, bilhassa yeni sistem tercihi de bir kültür yapıcıdır, bir kültür kurucudur.

FARUK BAL (Konya) – “Kültür yapıcı” ve “kültür kurucu” çok önemli iki kavram.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, tabii, yani kültür yapan temel dinamikler var.

Tabii, ifade edildiği gibi, bir yeni sistem değişikliği aynı zamanda belli bir kopuşu da ifade eder, riskleri de olur yani bu doğrudur, ciddi bir karardır, sorumluluğu ağır bir karardır. Burada o zaman ne yapacağız? Bir sistem analizi yapmamız lazım. Faruk Bey, geneli üzerinde değerlendirme yaptı. Parlamenter sistemin getirdikleri, götürdükleri; parlamenter sistemin Türkiye deneyi içerisinde etkili iktidar, verimli iktidar, koalisyon süreçleri gibi konulardaki getirdikleri götürdükleri çok iyi tartışılmalı. Amerikan sistemi ve diğer ülkelerdeki başkanlık sistemlerinin başkancı sisteme dönüşmesinin nedenleri ayrı ayrı değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Ben o konudaki, sistem kritiği konusundaki konuşmayı… Hocam da bu konuda genişçe değerlendirme yapacak. Bu giriş bölümünü burada kesiyorum. Bir tercih meselesidir. Bütün arkadaşlar, hepimiz bütün sistemleri geldisiyle gittisiyle değerlendirelim, sistem kritiği yapalım, parlamenter sistem kritiği yapalım. Bugünkü “siyaset kurumunun ortak günahı” olarak makaleleştirdiğim yasama reformunun bu sistemler içerisinde yeri ne olmalı? Çünkü o konu benim aşağı yukarı altı ay, yedi aylık bir incelememdir, Türkiye Barolar Birliğinde o makalem yayımlandı. Bütün arkadaşlara da dağıtmıştım, arz etmiştim. Parlamenter sistemin tam da tartışılacağı zaman bugün, genişçe değerlendirelim.

Tabii, bir de şu var. Usul sorunu var Başkanım. Oraya varıldığı zaman bugün zaten bir genel giriş ve sistem kritiği, ondan sonra sistem önerisi. Ama şu var: Belli bir ittifakın sağlanmaması hâlindeki yöntemi de ayrıca beraber tartışalım. Yani diyelim ki üç parti şu sistemde ittifak hâlinde, bizim modelimizin “X” model olması hâlinde yazımın nasıl olacağını da üçüncü bir başlıkta yöntem olarak tartışalım.

Saygılar sunuyorum.

AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ediyoruz.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

Ben de aslında Sayın İyimaya’nın söylediği soruyla girmek düşüncesindeyim. Sistemde anlaşamadığımız zaman -şimdi sistemi konuşuyoruz, konuşacağız- ne yapacağız? Temel hak ve özgürlüklerde ne yapacağımız belliydi. Ne oluyordu? Maddeyi konuşuyorduk, sonraki maddeye geçiyorduk. O bölümün özelliği gereği devam etme imkânımız vardı. Şimdi anlaşamadığımız zaman sistemde, ne yapacağız, yasama sisteminde, yürütme sisteminde ne yapacağız, bunu bir konuşmamız gerekiyor, bunun yöntemini konuşmamız gerekiyor. O çerçevede de gene önümüzü görebilmemiz için -bunu başlangıçta ifade ettik ama meramımızı herhâlde anlatamadık- yürütme bölümünün de olması gerekiyor elimizde. Nedir? Siz yasama bölümünde başkandan söz ediyorsunuz iki üç maddede. Başkan kimdir, statüsü nedir, görev ve yetkileri nedir? Onları şimdiden bilmemiz gerekiyor. Yani sağlıklı bir tartışma yapacaksak, bir sistem tartışması yapacaksak, gerçekten bir analiz yapacaksak bunları bilmemiz gerekir. Bunu da aslında bu tartışmanın bu bölümünde bir eksiklik olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Orada biliyor ki… Hepinize verebilirim.

ATİLLA KART (Konya) – Yani daha evvel verme imkânınız varsa verin. Tahmin ediyorum zaten taslaklar büyük ölçüde hazırdır.



Şimdi, tabii, akademik anlamda, bilimsel anlamda, uluslararası kıyaslama anlamında çalışmalar yapıyoruz. Hocalarımız, Selin Hocam, Süheyl Bey, bunlara temas edeceklerdir, onları o boyutlarıyla da anlatacaklardır. Ben biraz daha olayın pratiğinden giderek Türkiye pratiğini, Türkiye gerçeklerini, o konudaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Biraz evvel bir toplantıdaydık, tekrara girmeden ama bir başka boyutuyla onları anlatmak istiyorum.

Bakın, arkadaşlar, Türkiye’de 11’inci yıl, bir Hükûmet var, bir hükûmet istikrarı var. Demokrasi tarihimizde ve belki de cumhuriyet tarihimizde hiçbir iktidarın yakalayamadığı hükûmet istikrarı var. İşte, aritmetik çoğunluk… Efendim, iç ve dış çevrelerin desteği -çok böyle, siyaset dili kullanmadan ifade etmek istiyorum ama gerçekten ciddi bir destek- işte efendim, uluslararası para akışının getirdiği -bunu bağımlılık anlamında, onu ayrıca ifadelim- tamamen bir konjonktürel yapıdan söz ediyorum. Böyle bir dönemi yaşıyoruz. Peki, hükûmet istikrarı var da Türkiye’de toplumsal barış niye yok? Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği hiçbir dönemde olmadığı kadar neden uçurum boyutlarına ulaşıyor? Türkiye'nin toplumsal barışı neden tehlikeye giriyor? Üniter yapısı neden tartışılır hâle geliyor? Kamu yönetimi dengeleri, anayasal kurumların işlevi başta olmak üzere, Türkiye’de ekonomik anlamda, siyasi anlamda, sosyal anlamda istikrarsızlıktan öte kaotik bir ortam var, çalkantılı bir dönemi yaşıyoruz. O zaman sorun nedir? Başka, belli bazı ifadeleri bu ortamda kullanmak istemiyorum. Hükûmetin yasal düzenleme yapmasını gerektiren bir engel mi var? Hayır, yirmi dört saatte istediği yasayı çıkarıyor. İşte, MİT Yasası dâhil olmak üzere, istediği yasayı çıkarıyor. Daha ötesi, yani öyle yasa çıkarıyor ki ne oluyor? Torba kanun geliyor. O torba kanunun geldiği yetmiyor, torba kanuna bir de gece yarısı önergesi veriyoruz, iki sayfa önerge, iki satır gerekçe. Bu anlamda, Hükûmetin elini, kolunu bağlayan hiçbir şey yok. Denebilir ki: “Bürokratik yapı”. Evvelallah, bürokratik yapıyı da idari anlamda olsun, adli anlamda olsun, o dönüştürme işlemini gerçekten maharetle başaran bir iktidar var. Doğru, yanlış, ayrı bir konu ama bir fiilî durum bu. Sivil, askerî bürokrasi dâhil olmak üzere, adli yapı dâhil olmak üzere, anayasal kurumlar dâhil olmak üzere Türkiye dönüşmüş. Buna rağmen, Türkiye bu sorunları neden yaşıyor? Bunu acaba siyasi iktidar, gerçekten sağduyulu bir şekilde, gerçekten soğukkanlı bir şekilde değerlendirebiliyor mu? Bunu, tabii, değerlendiremediğini görüyoruz. Nasıl görüyoruz? Türkiye'nin toplumsal barışının kilitlenmesi anlamında görüyoruz, dış politikada yaşadığı sorunlar anlamında görüyoruz. İşte, gelir dağılımı adaletsizliği. “Efendim, biz Türkiye’yi koalisyonlara mahkûm etmedik.” Bakın, bunu ifade etmem belki siyaseten, bir partili olarak doğru değildir ama hayır, ifade etmem gerekiyor. 57’nci Hükûmet, alıp yerden yere vurduğumuz Hükûmet ne yaptı biliyor musunuz? Türkiye’de şeklî anlamdaki “hükûmet istikrarı” kavramının önemli olmadığını “demokrasiyi kurumsallaştırma” kavramının önemli olduğunu, o “teknik devlet”, o “üst kurul yapılanması”, “hukuk devleti yapılanması” kavramının önemli olduğunu gösterdi ve bu anlamda belli konularda gerçekten ciddi hizmetler verdi. Hemen somutlaştırayım: Merkez Bankası bağımsızlığı, BDDK yapılanması, bankacılık sistemi, kamu ihale mevzuatı ne kadar önemliydi, ne kadar önemli bir yapılanmaydı. Hani nedir? Hazineden beslenmek, onu kesmek. Kavga büyük ölçüde oradan çıkıyor, hazineyi yağmalamaktan çıkıyor, kamuyu yağmalamaktan çıkıyor. Bu noktada, Kamu İhale Kurumu gibi gerçekten evrensel, teknik bir yapılanma gerçekleştirildi. 2001 Anayasa değişiklikleri, buyurun, demokrasi anlamında ne kadar ciddi bir çalışmadır, ne kadar önemli bir çalışmadır. Kim yaptı bunları? Koalisyon hükûmeti yaptı. Evet, Sayın İyimaya, sizin de bulunduğunuz koalisyon hükûmeti yaptı. Ne güzel. Peki, şimdi ne yapıyoruz? On yıldır ne yapıyoruz arkadaşlar? Ne yaptık biliyor musunuz: O teknik yapılanmayı delme, delik deşik etme. Kamu ihale mevzuatını 30 defa değiştirdik. Niye? Ağaoğullarını yaratmak için, Ağaoğullarını kurumsal hâle getirmek için, yeni Ağaoğulları yaratmak için. BDDK yapılanmasının, bütün o SPK yapılanmasının, bütün o çağdaş, bağımsız denetim mekanizmalarının parti memuru anlayışı içinde, cemaat memuru anlayışı içinde içini boşalttık. Merkez Bankasına daha fazla müdahale edemediniz, oraya bir girişimleriniz var da, daha fazla müdahale edemediniz. Şimdi, o zaman bütün söylemleriniz havada kalıyor. Getirdiğiniz gerekçeler havada kalıyor, gerçekten anlamsız oluyor. Bir kere, bu noktada gerçekten bunu bütün içtenliğimle ifade ediyorum: Bizi ikna edin Başkanım, üstadım, bizi ikna edin. Bakın, burada tarihî bir görev yapıyoruz. Birilerinin kişisel hırsı uğruna, siyasi hırsı uğruna Türkiye'nin önünü tıkamayalım, orada figür rolünü üstlenmeyelim. Buna hakkımız yok.

Şimdi, onun ötesinde, tabii, söylenecek çok şey var. Ben bu aşamada, bunun ötesinde diğer değerlendirmelerimi ifade etmek istemiyorum, müteakip aşamalarda gene anlatırız. Olayın diğer boyutlarını arkadaşlarım değerlendireceklerdir.


Yüklə 6,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   84




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin