2 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 6,49 Mb.
səhifə36/84
tarix30.04.2018
ölçüsü6,49 Mb.
#49645
növüYazi
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   84

Şimdi, değerli üyeler; günümüz dünyasında artık… Bakın, Amerika’da başkanlık sistemi kurgulanırken, İngiltere’de parlamentolar gelişip de parlamenter sistem oluşmaya başladığında partiler bugünkü seviyesine gelmiş değildi. Parti yönetimi dediğimiz bir olgu var artık yüz elli senedir, dolayısıyla da ülkeleri partiler yönetir; bunu yasama ve yürütmedeki işlevleriyle yerine getirirler. Her iki organda da bir ölçüde parti kontrolünün olması gerekir.

Bütün bu açıklamalardan, bütün bu gözlemlerimizden sonra gelelim Türkiye için… Türkiye’de… Az önce Sayın Batum dedi ki: “Efendim, siz Sayın Başbakanı ikna edemezsiniz.” Efendim, Sayın Başbakan ikna olmuş durumda, bu sisteme ikna olmuş durumda. Bakın, şu eleştiri yapılıyor sürekli: “Efendim, on bir yıldır AK PARTİ iktidarda, hükûmet istikrarı diye bir sorun yok.” Bu bir fedakârlıktır, on bir yıldır tek başına iktidarda ama ileriye dönük bir sistem kurgulaması bakımından belki de bir anlamda kalıcı olsun.

Neden Türkiye için bunu öneriyoruz? Sebebi şu: Değerli üyeler, Türkiye’de -konuşmamın başında söylediğim gibi, bir siyaset bilimcinin söylediği gibi- parlamenter sistem başarılı bir şekilde işliyor olsaydı her zaman, o zaman zaten bir model arayışına ihtiyaç yoktu. Oysa, bakınız, sadece 94 yılında -70’li yıllara hiç gitmek istemiyorum- ve 99 yılında -ki o dönemin milletvekilleri, bakanları aramızda- Türkiye’de haftalarca, her hafta yeni bir hükûmet modeli gündeme gelmiştir. “Hükûmet düşüyor, yeni bir hükûmet kurulma ihtimalî var.” Böyle bir hükûmet hangi politikaları kararlaştırabilir, hangi politikayı etkili bir şekilde uygulayabilir? Türkiye’de, ne yazık ki tek parti hükûmetlerinin ortaya çıkması mümkün olmuyor, çıktığında da bazen bu temsilde adaletten feragat pahasına… Bakın, 1983 yılında ve 2002 yılında herkes eleştirdi, temsilde adalet feragat edilerek tek parti hükûmeti gerçekleştirildi. İstisnai olarak, 87’de, 2007’de ve 2011’de mucize kabilinden, hem temsilde adalet hem tek parti hükûmeti gerçekleşti ama bunun bir garantisi yok. Dolayısıyla da, parlamenter sistem eğer koalisyonla yönetilecekse, ülkemizde bunun başarılı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim -bunu yaşayanlar kendileri zaten biliyorlar- çünkü orada sorumluluk açık bir şekilde bir partide değil; çeşitli partiler olunca, tabii, sorumluluğun dağılması sebebiyle krizler, başarıların veya başarısızlıkların başkalarına hamledilmesi gibi bir olguyla karşı karşıya kalıyoruz. Hâl böyle olunca, madem ki Türkiye’nin bu siyasi bölünme yapısı sürekli olarak tek parti hükûmetlerini garanti etmediğine göre, koalisyonların başarısı bizde çok nadiren görülen bir olgu olduğuna göre, yeni bir hükûmet modeli kalıcı olarak Türkiye’de istikrarı ve sürdürülebilir yönetimi sağlamamız açısından…

Öbür taraftan, gelelim Meclisteki temsil meselesine. Çok ciddi bir temsil sorunu vardır Mecliste. Başkanlık sisteminde, tabii yüzde on baraja ihtiyaç bulunmamaktadır; daha düşük bir baraj, belki de barajsız bir modelle parlamento teşkil edilebilir ve bütün partiler orada temsil edilebilir.

Şimdi, bakınız, Türkiye için belki kültürel açıdan, partilerin yapısı bakımından en büyük eleştiri şu olabilir: “Efendim, bizim partilerimiz disiplinli, başkanlık sistemi ancak ılımlı partilerle yürütülebilir.” diye haklı olarak eleştirebilirsiniz. Ama ben partiler üzerinde çalışmış bir akademisyen olarak, Türkiye toplumu ve seçmen yapısı, parti bölünmesi açısından şu gözlemimi sizinle paylaşmak istiyorum: Türkiye’de seçmen, kesinlikle, İngiltere’de ya da Almanya’da gördüğümüz gibi çok katı bir şekilde partilerin kemikleşmiş seçmenlerinin oranları çok fazla değildir. Bu çok açıktır bakınız, ANAP’ta bunu gördük, bir dönem CHP’de bunu gördük, şu anda AK PARTİ’de bunu görüyoruz. Türk seçmeni ılımlı bir yapıdadır ve dönemsel olarak çok rahatlıkla parti tercihini değiştirebilmektedir. Hâl böyle olunca, başkanlık sisteminin partilerdeki bu disiplini gevşeteceğini ve başkana değişik çoğunluklarla çalışma imkânını sağlayacağı düşünüyorum ben.

Bu sebeple, -son olarak şöyle toparlamak istiyorum, tabii ilerleyen saatlerde ya da günlerde bunu tartışmaya devam edeceğiz- Türkiye için, hem kültürel bakımdan hem seçmen yapısı bakımından partilerin zamanla ılımlılaşma ihtimalinin yüksek olacağını düşünerek, parlamentoda temsilin artık engellenmemesi açısından, yürütmede istikrarın koalisyonlarla bozulmaması bakımından, önerdiğimiz şekilde, eş zamanlı seçimi içeren, karşılıklı olarak seçimlerin birlikte yenilenmesi formülünü içeren bir “başkanlık” modelini Türkiye için öneriyoruz.

Açıklamalarım şimdilik bunlardır, teşekkür ediyorum.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, bir cümle söyleyebilir miyim, sadece bir cümle? Kimsenin sözünü almayacağım.

AYLA AKAT (Batman) – Sayın İyimaya tamamlasın.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, belki faydalı olur, konuşacak. Faydalı olur.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Aa, pardon özür dilerim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir cümle zaten benimki ya, geçsin diye yani şeye.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, değerli arkadaşlar, konu hem zor hem anayasa yapım süreci itibarıyla taze.

FARUK BAL (Konya) – Onun için beş dakika sigara molası verin, burada sigara içecekler….

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Dur, ben de bir cümlemi söyleyeyim tutanağa geçsin ondan sonra verelim ara.



AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir hastam var, onun için ben iki üç cümle söyleyeyim ve saat 4’te…

Şimdi, burada hepimizin bu sistemleri bildiğimiz farz edilsin ama ben bir yöntem öneriyorum. Böyle komple, karma ve yaygın hacimli konularda, en azından sağlıklı çözüme ulaşmak için yöntemi belli sağlıklı bir tartışma yapmamız lazım, ön yargısız olarak. Birinci model şu olabilir: Tüm sistemleri hepimiz -hatta farklı uzmanları da çağırarak- şurada gözden geçirelim. Bu, yapı olabilir ama şu andaki gözlem şu: İki sistemde merkezileşiyor tartışma; parlamenter sistem, başkanlık sistem. Her iki sistemi, artılarıyla, eksileriyle tartışabiliriz, bu bir yöntem olabilir. En savunmacı bir yöntem de, biz, şu sistemi kabul ediyoruz; siz, şu sistemi kabul ediyorsunuz; çoğunluk bunu kabul ettiğine göre biz ona göre yazıma geçelim denebilir, bunlar yöntem. Benim şahsen, en azından tüm sistemi tartışma için belki süremiz de kalmadı, bir oturum, iki oturum; hem parlamenter sistemi tüm unsurlarıyla tarihî gelişimi içerisinde… Mesela, bakın, Atilla Bey, Türk siyasetinde kritiklerde kazandırdığı bir parti devleti kavramı. Ben bunu merak ettim ve aşağı yukarı, ilk telaffuz zannediyorum 1942’lerde filan, daha önce CHP’nin bir tüzük kabulü sebebiyle İnönü’nün bir kongredeki konuşması var parlamenter sistemin paradoksları anlamında veya semptomları anlamında kullanıyorum. Burada şunu yapmayalım arkadaşlar: Yani buradan, gerçekten ön yargısız, samimi bir şekilde… Ben, şimdi bir partinin temsilcisiyim. Bir partinin siyasal görüşü var. Hangi parti olursa olsun, o siyasal görüşüne, siyasal tercihine saygı duyarım ve eleştiririm. En doğal hak ama burada biz partiler temsilcisiyiz, figüran değiliz Atilla’cığım, özellikle ben… Burada bir değerlendirme yapıyoruz. Burada yöntem çok önemli. Diyelim ki, öyle görünüyor ki parlamenter sistem… Zaten bu sistemimiz parlamenter sistem değil. Onun için, biz, şu mevcut sistemimiz ile parlamenter sistemin ayırıcı unsurlarını tarihsellik içerisinde, rasyonellik içerisinde -1908 Fransız rasyonalizmi- bunları genişçe değerlendirebiliriz ama ben, şahsen, bunun bir fırsat olduğunu, başkanlık sistemiyle, asgari, parlamenter sistemin genişçe tartışılması gerektiğini, faydalı olacağını düşünüyorum. Eklektik bir sisteme geçsek dahi bu tartışmanın bu anayasa yapımına katkı sağlayacağını düşünüyorum. Hatta, oturumun birisinde de bu konuda daha derin sistem analizleri Türkiye’de var, sistem analizi yapanlar var yani klasik savunucular yerine. Onları dahi çağırabiliriz, değerli bilim adamları var. Ben, şahsen, bu başkanlık sistemi, parlamenter sistem, aralıklı başkanlık sistemi, Türkiye’deki yayınların tümünü taradım. Hayranlık duyduğum bu konuda Sartori’dir. Hoca eleştiriyor mesela Sartori’yi ama ben… Sartori’yi eleştirebilecek bilimsel derinlik çok önemli. Büyük bir filozof, partiler sistemi bakımından. 1966 yılında Baykal onun demokrasi kitabını çevirmiş. Kendisinde yoktu, ben fotokopisini çektim ve zannediyorum Hocam, 1995 veya 96’da Tunçer Karamustafaoğlu “Demokrasi Teorisine Geri Dönüş” diye. Bu konular benim -hakikaten bu anayasacılık- özel merakım. Yani ama bu şeydir. Biz oturalım bu yetkin arkadaşlar içerisinde, iki sistemi, güncellediği, Kemal Derviş dönemi, şu dönem, bu dönem, onları, mutlaka bize ders veren şeyler var. Ben, mesela o bankalar sistemi…

FARUK BAL (Konya) – Kemal Derviş dönemi yok canım şimdi, kayda giriyor. 57’nci Hükûmet…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Özür diliyorum, 57’nci değil, tamam.

Şimdi, bakın, orada bankalar sistemi tartışılırken, ben yaşadım yani bankalar sistemiyle ilgili bir önerge geliştirdim. Bankalar, 19’uncu madde, Oğuz Tezmen imza attı, ondan sonra “Dur, derhâl o önergeyi çekeceksin.” diye dirençte bulunduk. Teklifi verdim ben, reddedildi yani benim teklif, benim partim tarafından geri çekildi, reddedildi. Kemal Derviş dedi ki: “Böyle bir önerge kabul edilse zaten Türkiye’nin sorunları kalmaz ki.” Yani bu iç yapısını sizinle tartışmak istemiyorum.

Ama burada gerçekten bir fırsat. Seviyeli tartışmayla, yöntemi de doğru geliştirerek… Yazım yöntemine vardığımız zaman benim de yöntem önerilerim var. Ama şu, bu şeyden, partilerin farklı tercihinden dolayı hükûmet sistemleri yani yasama ve yürütme yazımının askıya alacağı, akim kalacağı gibi bir sonucu yaşamayacağımızı peşinen size iletmek durumundayım.

Benim saat dörtte ayrılmam gerekiyor.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, bir cümle söyleyeceğim sadece, ondan sonra müsaade ederseniz…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kızım rahatsız, hastanede.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çok geçmiş olsun.

Şimdi, sadece şunu söyleyeceğim: Bakın, bir kere vardığınız nokta eğer böyle bir şey… Çok memnun oldum. Dört parti konuşuruz, istediğiniz kadar konuşalım, sonunda sisteme üç parti -neyse- çoğunluk ne istiyorsa, onun üstüne gidiyorsak bunda hiç “Ne olacak?” diye üzülmemize gerek yok. Bir tek şey söyleyeceğim. Bak, sizin söylediklerinizden bir tek şeyi algılıyorum ve çok haklısın, “O yüzden ikna edemezsiniz.” dedim.

Bakın, hep diyorsunuz ki: “Farklı partiler olunca sistem tıkanır, ne yapalım? Amerikalılar bunun için çalıştı. Tıkanma olunca feshi getiririz, bak ne olur?” Ben de diyorum ki: “Dünyanın geri kalan bütün ülkelerinde özgürlükler ortadan kalkıyor tek elde toplandığı zaman.” Onu söylediğimde diyorsunuz ki: “Boş ver şimdi onu, biz şimdi Amerikan sistemini alalım, onu düzeltiriz.” Dünyanın her yerinde… Amerikalılar haklı. Adam hiç şöyle demiyor: “Başkanlık sistemiyle bizim özgürlükler mahvoldu. Bir başkan geldi, bütün kanunlarımızı değiştirdi, hepsini, artık toplantı gösteri yürüyüşünü validen izin almadan sokağa çıkamıyoruz.” diyemiyor. “Ceza yasasında bir değişiklik yaptılar. Allah, bundan sonra bizim fikir beyan etmemiz mümkün olmadı, terörle mücadeleden yargılanıyorsun.” demiyor, diyemiyor. O zaman ne diyor? Onun için önemli olan şeyi ön plana çıkartıyor: “Sistem tıkanırsa ne yapalım? Partileri aynı gün seçtirelim.” Sizin taslağınıza da baktım “Partileri aynı gün seçtirelim.” var. E, ben diyorum ki o zaman, peki bunlar aynı yere toplanırsa, siz diyorsunuz ki: “Olmaz, olmaz…” Yani ben senin için söylemiyorum bunu. O yüzden biz parlamenter sistemin işlemeyen taraflarını yan yana getirelim ve…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Parlamenter sistem de dâhil aynı. Onun garantisi yok. Farklı seçim sistemleri…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Anladım. Ben parlamenter sistemin… Demokratik değil mi? Gel, koyalım. Çift başlılık uygulanmıyor mu? Gel, koyalım. İktidar-muhalefet… Bir de şunu sadece unutma, “Bir cümle.” dedim ama unuttuğun için demiyorum yani bunlar şeye geçsin diye. Parlamenter sistemin bir özelliği var. Evet, uygulamayla gelmiş, hep biz bunları anlatırken hepimiz anlatıyoruz “Bu rasyonel akılla bulunmadı.” diye. Ama bir şeyi var: Uygulamayla da olsa -aynı şey gibi- sonuç itibarıyla yürütmenin içinde bir iki başlılık yaratmış, yasamanın içinde iktidar-muhalefet dualitesi yaratmış, onun üzerinde oynamışlar ve bu da, bu dualiteler, bu farklılıklar güçlerin tek elde toplanmasını engellemiş, denetim sistemini geliştirmiş, olmayan yerde rasyonelleştirilmiş parlamenter rejimi getirmiş. Biz de diyoruz ki şimdi: “Bak, bu şansı olan dualite, biz bunu aman iyi bilelim, iyi koruyalım, güçlendirelim parlamenter rejimi.” Ama şöyle demeyelim, hep söylediğim şu yönde, bizde de böyle, “İstikrar.” Yahu, istikrar için sistem yapılmaz. İşte, on iki senedir istikrarlıyız.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sadece “istikrar” değil Hocam, “temsil” de var.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Demokratik özgürlükler, her sistemin özelliğinde demokratik özgürlükleri nasıl koruyorsun? Benim farklı olmamı, farklı yaşamamı, farklı düşünmemi nasıl koruyacaksın benim? Tek elde toplanması… Bunu o yüzden söylüyoruz biz. Ben bunu seni eleştirmek için söylemedim ama genelde bu kullanılıyor hep. O yüzden Amerikalılar da bunu kullanıyorlar. Bunun bir ölçü olmayacağını…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hocam, şu anda aynı eleştiriler yapılıyor. Yani aynı eleştiriler bugün de yapılıyor. Bakın, yargıyla ilgili bugün yapılıyor. Demek ki sorun parlamenter sistem, hükûmet sistemi, başkanlıkla ilgili değil.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Dengede…

AYLA AKAT (Batman) – İsterseniz aradan sonra…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bakın, yakında -araya giriyorum, kusura bakmayın ama bir dakika- TEPAV’ın yaptığı araştırma… Hükûmet sistemiyle özgürlükler arasında bir ilişki kurulamamıştır. Amerika’da başkanlık sistemi var, özgürlükler yüzde yüz, Fransa’da yarı başkanlık var, özgürlükler yüzde yüz, bilmem nerede şey var, özgürlükler yüzde yüz. O hâlde, hükûmet sistemiyle özgürlüklerin garantiye alınması yüzde yüz ilişkili değil.

FARUK BAL (Konya) – Hocam, o siyasi kültürle…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Siz özgürlükleri korumak için güvencelerinizi oluşturursunuz Hocam, bu kesin olarak şart. Başkanlık sisteminde de şart, parlamentarizmde de şart. Şu anda da eleştiriyorsunuz. Şu anda Türkiye’de başkanlık sistemi yok. O hâlde onu ayrıca koruyacağız. Onun mekanizmaları, yargısal korumalar, başka koruma mekanizmaları getireceğiz. Bunun hükûmet sistemiyle yüzde yüz bir ilişkisi yok Hocam.

Bunu açıklamak istedim.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Başkanım, söz alabilir miyiz, yoksa…

AYLA AKAT (Batman) – Yok, yok. Ara talebi vardı değil mi? Aradan sonra söz verelim.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Başkanın hoşgörüsünü biz kötüye kullandıysak kusura bakmayın.

AYLA AKAT (Batman) – Yok, lütfen… Çok harika olduğumuz söylenemez de elden geldiğince, gücümüz yettiğince yapmaya çalışıyoruz.

Bir ara talebi var, sonra devam edelim.

Kapanma Saati: 15.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.01

BAŞKAN: Ayla AKAT

-----0-----

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, hükûmet sistemi tartışması yaparken, tabii, herhangi bir hükûmet sistemi tercihi aslında diğer konuşmacıların da söylediği gibi özünde temel hak ve özgürlüklerin korunması, istikrarlı bir yönetimin, istikrarlı bir hükûmetin sağlanması esasına dayanıyor. Dolayısıyla, hep, biz hani bu, başkanlık, yarı başkanlık ya da parlamenter sistemi tartışırken iki şeyin üzerinde duruyoruz: Birincisi, hak ve özgürlükleri sınırlayacak ya da ortadan kaldıracak ölçüde bir iktidar yoğunlaşması olacak mı, özellikle tek kişinin üzerinde? İkincisi de, bir koalisyon durumunda yani bir çoğunluğun ülkeyi yönetmesi sağlamaması hâlinde, o zaman istikrar nasıl sağlanacak? Mesele bu.

Şimdi, Yavuz Hoca dedi ki: “Aslında İngiltere’de tesadüfi bir şekilde çıkmıştır parlamenter sistem.”

PROF. DR. YAVUZ ATAR – “Tekâmül”

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, tekâmül ettiği biçiminde ama tabii şunu da eklemek lazım: İngiliz tarihinde başkanlık sisteminin ya da cumhuriyet rejiminin bu tarihte denendiği dönemler var. Burada, iktidar yoğunlaşması tek kişinin üzerinde, Cromwell’in üzerinde olunca zaten apar topar vaz geçiyorlar ve restorasyon dönemi başlıyor, eskiye geri dönüyorlar. Dolayısıyla, aslında hiç denemedikleri bir şey değil, denediler ama memnun kalmadılar, çok kısa süreli bir şey.

Tabii asıl mesele, bu, iktidar yoğunlaşmasını nasıl önleyeceğiz tek kişide ya da tek bir grupta? İkincisi de, bu koalisyon dönemlerini nasıl olabildiği kadar sürdürülebilir, yönetilebilir bir hükûmet şeklinde atlatabileceğiz?

Şimdi, kanımca parlamenter sistem özellikle bu koalisyon dönemlerini atlatmak konusunda daha esnek bir hükûmet sistemi. Dolayısıyla parlamenter sistem bu konuda en azından seçmene daha geniş olanaklar ya da avantajlar tanıyor. Hepimiz biliyoruz, başkanlık sistemi bu konuda çok daha rijit, çok daha katı. Yasama ve yürütme birbirini ortadan kaldıramadığı için ya da birbirinin görevine son veremediği için özellikle bu tür istikrarsızlıkların ortadan kaldırılması mümkün olmuyor. Bir de, tabii, şu var: Başkanlık sisteminin iyi işleyebilmesi bir sürü etmene bağlı. Birincisi seçim sistemi, ikincisi siyasal partiler, siyasal partiler disiplinli mi, değil mi? Kanımca başkanlık sisteminde siyasal partinin disiplinli olması ya da olmaması aslında o koalisyonun olup olmaması yani başkanla yasama organı arasındaki bir koalisyonun olup olmamasına bağlı. Yani her zaman disiplinli parti iyi olmayabilir başkanlık sisteminde ya da disiplinli olmayan bir parti sistemi de her zaman iyi olmayabilir. Dolayısıyla bu aslında birazcık uygulamaya bağlı olan bir şey. İkincisi, tabii, siyasal partilerin sayıları. Buna ilişkin çok sayıda siyaset bilimcinin yaptığı araştırma var. En bilineni Mainwaring ile Nohlen’ın yaptığı araştırma. Orada şu ortaya çıkıyor: İster çift parti ister çok partili olsun, parlamenter sistemler her iki parti türünde, sisteminde de çalışıyorlar, yeter ki disiplinli olsunlar. Buna karşılık başkanlık sistemi için bunu söylemek pek mümkün değil. İki partili sistemde çalıştığını görüyoruz, önümüzde bir Amerika örneği var ama çok partili sistemde çalıştığına ilişkin çok önümüzde örnek yok. Özellikle Latin Amerika örneklerine baktığımız zaman bu başkanlık sisteminin neden, nasıl çalışmadığını, hangi unsurların bu sistemin iyi işlememesine neden olduğunu aslında bir ölçüde görüyoruz. Onlara, hani belki daha sonraki aşamalarda değinmek daha faydalı olabilir çünkü Latin Amerika’nın toplumsal yapısı, ekonomik yapısı bize benziyor, bire bir aynı değil ama bize benziyor.

En basitinden şunu söyleyebiliriz: Örneğin, başkanlık sisteminin çok iyi işlediği Amerika Birleşik Devletleri’nde hem ekonomik yapıya hem siyasal yapıya ilişkin genel bir kabul söz konusu. Bunu sorgulayan, bunu ortadan kaldıran siyasal partilerin ya da siyasal akımların genel içerisindeki yüzdesi, ağırlığı son derece düşük, dolayısıyla, hani bu ön kabulden yola çıkarak başkanlık sistemi rahat işliyor. Buna karşılık Latin Amerika ülkelerine baktığımızda tam tersi bir durum söz konusu çünkü orada bir kere ekonomik kalkınmasını tam tamamlayamamış ülkeler bunlar, böyle bir sıkıntı var. İkincisi, Amerika Birleşik Devletleri’nden farklı olarak etnik ayrışma söz konusu, ideolojik ayrışma söz konusu. Etnik, ideolojik ayrışmalar hâliyle çok partili sistemin benimsendiği ülkelerde bu siyasal partiler arasında da ciddi bir farklılaşma ya da çatışma yaratıyor. Bu tür çatışmaların olduğu yerlerde de koalisyon dönemleri rahat işlemiyor hâliyle. Yani, örneğin 2008 yılında -hatırlayalım- Bush tam ikinci dönemini dolduruyordu. Bu banka finansman sorunu ortaya çıktı ve hemen federal devletin müdahalesi gerekiyordu. Cumhuriyetçi Parti ilke olarak bu müdahaleye karşıydı ama hem çift partili sistemin olması hem siyasal partiler arasında disiplinin olmaması nedeniyle Demokratlardan destek almak yoluyla Bush öngördüğü, istediği programı uygulama olanağını buldu. Oysa ki Latin Amerika ülkelerinde çok daha az keskin ya da çok daha az sorun yaratabilecek diyebildiğimiz noktalarda bile başkanla parlamento arasında çok ciddi çatışmalar çıkıyor ve bu çatışmaların sonu da başkanın kendi hükûmet programını uygulayamaması biçiminde oluyor ya da işte askerî darbeler, vesaire.

Seçim sistemi -üçüncü olarak söylemek istediğim- Yavuz Hoca’nın söylediği, yani, benim de AKP’nin önerisinde gördüğüm: “Başkanla parlamentonun aynı gün seçilmesi böyle bir koalisyon yaşanmasını önleyebilir.” diyor Yavuz Hoca. Ben bunun böyle olmadığını düşünüyorum çünkü bu önlem Latin Amerika ülkelerinin bazılarında uygulandı ama hiç başarılı sonuçlar vermedi. Bunun arkasında yatan neden şu tabii: Yani seçmen aynı gün sandığa gidiyor olsa bile başkana kullandığı oy saikiyle parlamentoya kullandığı oy saiki birbirinden farklı. Özellikle, böyle, keskin ideolojik farklılıklara dayalı siyasal partilerin olduğu sistemlerde bu farklı oy saiklerini daha iyi görüyoruz. Gerçi, Yavuz Hocam “Türkiye’de bu olmaz çünkü seçmen daha rahat bir partiden diğerine kayabiliyor.” dedi ama ben bunu özellikle seçimlerin aynı gün yapılması esasının benimsenmesi durumunda söz konusu olmayacağını düşünüyorum. Bunu da iki nedene bağlıyorum. Şimdi, tabii, biz yürütmeyi görmedik, yürütme organını bilmiyoruz nasıl, başkanlık seçiminin nasıl yapılacağını bilmiyoruz, tek turlu mu yapılacak, iki turlu mu yapılacak? Tek turlu yapılacaksa o zaman burada bir demokratik meşruiyet sorunu ortaya çıkacak çünkü birden fazla aday katılacak ve yüzde 50’nin üzerinde bir adayın oy alma ihtimali daha düşük olacak. Yani yüzde 30’da, yüzde 40’da bir aday başkan mı seçilecek? Seçilmeyecek. İki turlu mu olacak? Eğer iki turlu olacaksa o zaman benim söylediğim sorun ortaya çıkacak yani parlamentoya verilen oy verme saikiyle başkana oy verme saiki birbirinden ayrılacak. Dolayısıyla yine böyle bir koalisyonla karşı karşıya kalacağız. Başkanlık sistemi bizim parlamenter sistemde gördüğümüz, karşılaştığımız bu tür koalisyon hükûmetleri sorununu bu anlamda çözmeyeceği gibi kanımca daha da derin sorunlara yol açabilecek bir sistem.

Uzatmak istemiyorum lafı. Son olarak şunu söylemek istiyorum: “Parlamenter sistemden bazı araçları ödünç almak yoluyla belki bu sistemi işletebiliriz,” dedi Yavuz Hoca. Özellikle 1980’lerin ikinci yarısından itibaren ve 1990’larda ağırlıklı olmak üzere Latin Amerika ülkelerinde çok geniş çaplı anayasa değişiklikleri yapıldı ve bu anayasa değişiklerinin unsurlarından biri de tam da bu Yavuz Hoca’nın söylediği şey yani parlamenter sistemin…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Size yardımcı olmak anlamında: Karşılıklı erken seçim pek benimsenmedi. Genellikle başkana fesih yetkisi verilince temel sorun orada oluştu.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hayır, dediğiniz doğru ama şöyle bir şey var Latin Amerika ülkelerinde: Örneğin, başkanın bakanlarını düşürme yetkisi var, “impeachment” değil. Başkanın bakanlarını ya da başkanın kabinesini düşürme yetkisi veriliyor parlamentoya fakat bu da yeterli olmadı tabii, bu hani koalisyona dayalı istikrarsızlığı çözmek anlamında. Başka araçlar da alındı parlamenter sistemden, örneğin, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, örneğin, olağanüstü dönemlerde durumun gerektirdiği bütün tedbirleri alma yetkisi örneğin, bakanları aracılığıyla parlamentoya yasa tasarısı sunma. Kendisi sunmuyor ama bakanlara sunduruyor ya da işte parlamentoya bazı alanlarda -ekonomi gibi, örneğin- bazı yasa tekliflerini öncelikle ve ivedilikle görüşme talebi sunuyor ve parlamento bunu kabul etmek zorunda fakat bu da gösterdi ki -Arjantin örneğinde bunu görüyoruz, Brezilya örneğinde görüyoruz, Venezüella’da, Peru’da görüyoruz- bu artık hani zaten Latin Amerika türü başkanlık biçimine Sezarcı başkanlık denir. Bu, artık Sezarcı başkan yani bu “Caudio” dedikleri…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Başkancı sistem.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, şimdi süper başkanlık dediğimiz, hani bu Fish’in süper başkanlık dediği başkanlık sistemine doğru bir evrilme söz konusu. Dolayısıyla bu başkanlık sistemini hani “Türkiye’ye özgü yapalım” derken, hani bir de Faruk Bey’in de söylediği gibi her toplumun tarihsel, sosyolojik, kültürel birtakım özellikleri var yani bizim toplumumuz da özellikle tek kişinin iktidarı üzerine kurulu bir kültüre dayalı ya da bu kültüre alışkın bir toplum. Dolayısıyla, özellikle böyle, bir tek başkan üzerinden sistemi kurmak, bir de parlamenter sistemin bazı araçları yoluyla başkanı daha da yetkili hâle getirmek… Yani belki görünüşte yetkili olmayacak ama burada da yetkili olacak. Yani buna ilişkin örnekler var. Şimdi, tek tek bu örneklerden söz etmek istemiyorum ama ileride belki herkes söz hakkını kullandıktan sonra bunları daha açmak mümkün olabilir.


Yüklə 6,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   84




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin