2 NOLU YAZIM KOMİSYONU TUTANAKLARI
İÇİNDEKİLER
12.09.2012 Tarihli Toplantı 3
13.09.2012 Tarihli Toplantı 39
17.09.2012 Tarihli Toplantı 91
18.09.2012 Tarihli Toplantı 153
19.09.2012 Tarihli Toplantı 204
20.09.2012 Tarihli Toplantı 227
26.09.2012 Tarihli Toplantı 286
21.11.2012 Tarihli Toplantı 306
28.11.2012 Tarihli Toplantı 341
29.11.2012 Tarihli Toplantı 386
30.11.2012 Tarihli Toplantı 409
04.12.2012 Tarihli Toplantı 435
05.12.2012 Tarihli Toplantı 464
14.12.2012 Tarihli Toplantı 477
18.12.2012 Tarihli Toplantı 528
03.01.2013 Tarihli Toplantı 565
04.01.2013 Tarihli Toplantı 611
07.01.2013 Tarihli Toplantı 649
08.01.2013 Tarihli Toplantı 685
09.01.2013 Tarihli Toplantı 711
10.01.2013 Tarihli Toplantı 742
14.01.2013 Tarihli Toplantı 771
12.09.2012 Tarihli Toplantı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
________0_______
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Anayasa Uzlaşma 2 No’lu Yazım Komisyonunun ilk toplantısını, ilk oturumunu, ilk çalışmayı açıyorum, başlatıyorum ve hayırlı, uğurlu olsun diyorum.
Asil üye dışında kalan değerli arkadaşlarımızın, toplantımıza katılan değerli arkadaşlarımızın isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Profesör Doktor Yavuz Atar, Özgür Sevgi Göral, Taylan Barın, Tarık Olcay, Dilek Kumcu, Mehmet Parsak, Yusuf Uygar.
Değerli arkadaşlar, inşallah, başarılı, misyonuna uygun, verimli ve ürün üreten bir komisyon profili çizeceğimizi umuyorum.
Çalışmamızın temel kaynakları: Birinci kaynak, şu ana kadar Uzlaşma Komisyonu ana havuzuna gelen talepler, öneriler, tüm kesimlerden, bireylerden, kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden.
İkinci kaynak, küresel ve millî müktesebatımız. Şu ana kadarki anayasa birikimimiz, dünya anayasa birikimleri.
Üçüncü kaynak, olabilirse canlı kaynaktır, akademik kaynaktır; işte danışmanlarımız, hocalar, diğer araştırmacılar ve tabii aslında birinci sırada zikretmemiz gereken asal kaynaksa partilerimizin önerileri.
Bu eksen içerisinde bugün sanıyorum belki bir usul değerlendirmesi yapabiliriz. Bize ana komisyonca bölünüp tahsis edilen çalışma alanı sosyal ve ekonomik haklar alanıdır.
Çalışmayı başlatıyorum. Söz almak isteyenler buyursunlar.
Hemen ondan sonra partilerimizin önerisini, gelenleri gidenleri… Ben zannediyorum bütün arkadaşlarda havuz verilerinin olduğunu farz ediyorum, mukayeseli verilerin olduğunu farz ediyorum ve ben çalışmayı başlatıyorum.
Buyurun.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri; “Sosyal haklar” bölümü, sanırım ki hepimizin, çok fazla, hani işin içine çok felsefe ya da ideoloji girmeden daha rahat uzlaşabileceği bir alandır diye düşünüyorum.
Burada tabii mümkün mertebe, gerçekten sosyal anlamda hem toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek ama bir yandan da gerçekçi diyebileceğimiz, devletin yapabileceği, mali imkânlarıyla yerine getirebileceği birtakım hükümleri anayasaya yazmak doğru olur, böyle bir sentez oluşturmak doğru olur diye düşünüyorum.
Bildiğiniz gibi, dünyanın pek çok ülkesinde anayasaların bir kısmında, “ütopik” diyebileceğimiz, devletin gerçekleştiremeyeceği birçok hak “sosyal hak” diye anayasalara yazılmıştır ama bunlar gerçekleştirilememiştir.
Öbür taraftan, anayasalarında sosyal hakları öyle çok da geniş yazmayan, çok kısa yazan, hatta kimi sosyal haklara hiç yer vermeyen ülkelerde hükûmetler, devletler bunları gerçekleştirmek için, bu anayasalarında çok daha geniş bir şekilde düzenleyen ülkelerden daha büyük gayret sarf etmişlerdir.
Şuraya gelmek istiyorum: Sosyal haklar, aslında devletlerin mali imkânlarıyla, ekonomik güçleriyle çok ilişkilidir. Siz anayasaya istediğiniz kadar emredici hükümler yazınız ama mali imkânı yoksa bütçe imkânları yeterli değilse bunları gerçekleştirmesi gerçekten zor olacaktır.
Dolayısıyla burada, en zaruri olanlarda emredici hüküm yazılmasının -mesela sağlık, sosyal güvenlik gibi, işte eğitim gibi- ama devletin mali imkânlarıyla gerçekten paralel gidebilecek haklarda da esnek birtakım hükümlere yer verilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.
Bu bölümün sonunda da zaten bu mali yeterlilikle ilgili, devlete harcamalarla ilgili hem emredici hem de mali imkânlara bağlayıcı bir hüküm konulmasında yarar var diye düşünüyorum.
Tabii ki yani biz de Anayasa’mızda bunları bazı ülkelerin yaptığı gibi çok geniş düzenleyebiliriz ama pratikte bunun çok da faydası olmayacağı kanaatindeyim. Benim, hani kişisel olarak, bir Anayasa hukukçusu olarak görüşlerim bunlardır. Dolayısıyla da gerçekçi olacak şekilde sosyal hakların düzenlenmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Şimdilik söyleyeceklerim bunlardır.
Teşekkür ederim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet arkadaşlar, ben o zaman birinci maddeyi, sağlık hakkını…
Buyurun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; sağlık hakkıyla ilgili, siyasi partilerimizin önerilerini şöyle bir gözden geçirdim. İki siyasi partinin sağlık hakkıyla ilgili düzenlemeleri oldukça kısa; AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisinin. Cumhuriyet Halk Partisi ve BDP’nin bu konudaki önerileri, özellikle CHP’ninki oldukça geniş yazılmış.
Şimdi, bu dört tane öneriden biz bir öneri çıkaracağız yani bu dört önerinin içerisinden biz bir madde düzenleyeceğiz. Tabii ki bütün bunlar bir havuz oluşturmuş sayalım. Bunların içerisinden ama kısa, amacı mutlaka yakalayacak, bu alanla ilgili ileride başka bir düzenleme yapmaya gerek bırakmayacak bir madde yazımını gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum.
Mesela ilk göze çarpan, BDP’nin önerisinde sağlık hizmetlerinin ücretsiz bir şekilde devlet tarafından sunulacağı önerilmektedir. Önce, bu sağlık hizmetleri gerçekten vatandaşlardan hiç ücret alınmadan mı yapılmalıdır, bu mümkün müdür? Dünya örnekleri nasıldır? Mesela, önemli bir konudur bu. Şimdi BDP, büyük bir ihtimalle burada ısrar edecektir. Bunları öncelikle tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
İkinci bir husus: Biliyorsunuz, 28 tane yeni öneri var yani bizim 42 maddelik kataloğun dışında görüşmemiz gereken yanılmıyorsam 28 tane öneri var. Bir maddeyi görüşürken orada önerilenleri acaba bunun içerisine yedirmemiz mümkün müdür diye de bir tarama yapmakta yarar var.
Ben şimdi baktım; doğrusu, sağlık hakkıyla ilgili maddeye taşıyabileceğimiz bir öneri yok benim gözlemlediğim. Öncelikle bunu yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, tabii herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması konusunda tüm siyasi partilerimiz hemfikirler ancak birbirlerinden farklı düzenlemeleri bir göz önüne getirip bu konuyu bir tartışalım. Bakarsınız, diğer partiler de “Evet, şu da olsaydı iyi olurdu.” diyebilirler. Böyle mesafe almanın daha kolay olacağını düşünüyorum.
Mesela, ilk göze çarpan: Acaba sağlık hizmetleri vatandaşlardan hiç ücret alınmadan yapılabilir mi, yapılması uygun mudur? Dünyada bunun örnekleri var mıdır? Bunun getireceği yük nedir? Bütün bunları da bir tartışmakta yarar var tabii ki ve aklıma gelenlerden bir tanesi olarak söylüyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Atilla Bey, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyorum. Ben de çalışmalarımızın verimli olmasını diliyorum.
Aslında konuşmak düşüncesinde değildim ama Yavuz Hocam, âdeta siyasi iktidarın adına bir manifesto gibi bir çerçeve çizdiği için o sebeple, tabii o noktaya temas etmem gerekiyor. Yani Yavuz Hocam sosyal hakları tartışırken nereye kadar tartışacağımızın çerçevesini de belirledi, sağ olsun Değerli Hocam ve o sebeple temas etmem gerekiyor.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – En sondan başladı.
ATİLLA KART (Konya) – Yani ben saygı duyuyorum görüşlerinize ama tabii o açıklamadan sonra benim de bir değerlendirme yapmam gerekiyor.
Değerli Hocam “İşte efendim, sosyal ve ekonomik hakları mali güçlere göre, işte sosyal imkânlara göre, bütçe imkânlarına göre… Bunları hiç göz ardı etmeyelim.” dediler.
Şimdi tabii, elbette biz hayalci, gerçekleşmesi mümkün olmayacak, uçuk, siyasi iktidarın bugüne kadar yaptığı gibi popülist birtakım yaklaşımların içinde olmayacağız. Bu sorumluluk anlayışına biz sahibiz. Biz nedir? Ama biz göstermelik bir çalışmanın içinde olmayacağız, şeklî bir çalışmanın içinde olmayacağız, toplumu yanıltan popülist bir çalışmanın, arayışın içinde olmayacağız.
Ne yapacağız biz? Bu Anayasa çalışmasıyla birtakım hedefleri ortaya koyacağız. En başta gelir dağılımı adaletsizliği. Bunu nasıl ortadan kaldırabiliriz?
Bunun yanında nedir? 12 Eylül 1980 ihtilaliyle darmadağınık hâle getirilen o örgütlenme hakkını, sendikal hakları, sosyal hakları nasıl toparlayabiliriz, bunlara bakacağız. Yani bu anlamda da “Ekonomik ve sosyal haklar” bölümünde de aslında demokrasiyi –o siyasi haklarda olduğu gibi- nasıl güçlendirebiliriz, toplumu nasıl çoğulcu hâle getirebiliriz, nasıl örgütlü hâle getirebiliriz? Biz bu yaklaşımın, bu sorumluluk anlayışının içinde olacağız.
Onu kayıtlara geçmesi için ifade etmek gereğini duydum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, buyurun.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, ben de buna ekleyerek bir şey söyleyeyim: Evet, maddeler birbirinden farklı; doğru ama bir tek şeyi benimser isek bence burada çok rahatlıkla sonuca ulaşabiliriz diye düşünüyorum.
Bizim de -şimdi Atilla Bey de söyledi- şöyle bir anlayışımız var: Anayasa yapımında iki tür anlayış var özellikle sosyal ve ekonomik haklarda. Bir tanesi, Yavuz Bey’in, Yavuz kardeşimizin söylediği gibi birtakım program hükümler koyalım, amacımızı genel olarak ifade edelim ama bunların gerçekleşmesi konusunda zorunluluklar getirmeyerek “Ya, işte olsa çok iyi olur.” diyelim. Bu tür hükümler çok vardır bir kısmında. Hiçbir şeye de yaramaz. Mesela işte “Devlet, sanatçıyı korur. Devlet, sporcuyu korur. Devlet, yoksulu korur. Devlet, sağlık sistemini korur, sağlığı korur.” Fakat peki hiçbir yükümlülük yok. Ne yapacaksın… Ve sonunda da bir madde getirirsin –maalesef bizim 61 Anayasası’nın da yaptığı- “Devlet, bütün bunları mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” dersin. Bu şu demektir: Hiçbir şey yapma. Biri sorarsa: “Mali…”
Biz şimdi Cumhuriyet Halk Partisi olarak -ama zannediyorum ki burada bütün partiler de bunda hemfikirdir- biz tam tersini savunuyoruz. Tabii ki bir devlet de olmayan kaynakları dağıtsın demiyoruz ama mesela diyoruz ki: “Devlet, bütün kaynaklarını ilk önce o temel hedeflerin yerine getirilmesine ayırmakla yükümlüdür.” Çok basit. Bir zihniyet farklılığı…
O yüzden biz, biraz bazı maddeleri uzun tuttuk ama tutmamızın nedeni şu: Bunlar uyulması gerekli olmayan, salt ideolojik birtakım program hükümler şeklinde kalmasın. Hep beraber oturalım ve bunları ulaşılabilir hükümler hâline çevirelim. Yapılabilir mi? Yapılabilir. Örneğin “Herkesin bir konutta oturmaya hakkı vardır; mutlaka oturur.” dediğin zaman, devlet, küçük yaptı, büyük yaptı, şey yaptı, bilmem ne yaptı, bu hakkı sağlamakla yükümlü olduğunu bilir. Yoksa “Herkesin konut hakkı vardır.” dediğimiz zaman, “Ee, tamam vardır; Allah büyük, yaparsak yaparız.” anlamı çıkar. O bakımından, sadece bir örnek verdim. Ben zannediyorum ki hepimiz bu konuda anlaşacağız. O yüzden, uzunluk falan önemli değil, o maddelere biz daha şey yaparız.
Son şunu da söyleyeyim: Mesela, “Mutlaka işte, sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması.”
Öyle bir madde formüle ederiz ki tabii ki parası olmayanın para vermeyeceği bir sağlık hizmetinin ama mutlaka sağlanması. Yoksa bazı büyük devletlerde –yani adını vereyim- Amerika’da görüldüğü gibi, “Paran var mı?” “Var.” “Yoksa ölürsen beni ilgilendirmez, sen benim vatandaşım değilsin.” anlayışını kabul etmiyoruz, üstelik de bunu değiştirmek için Anayasa’nın çok önemli bir araç olduğunu düşünüyoruz.
Yapacağımıza ben de inanıyorum, hayırlı olsun. Bu Komisyonda, inşallah, çok kısa zamanda bu sosyal hakları bitireceğimize yürekten inanıyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkürler.
Buyurun.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Usule ilişkin bir şey söyleyeceğim; onu Sayın Şahin çok yerinde bir şekilde belirtti, eğer bütün heyet de kabul ederse bence öyle devam edelim.
Şimdi, burada bu ek önerilen maddeler, örneğin bizim önerdiğimiz “Temel gelir hakkı” Vekilim, bu, aynı zamanda listede olan “Yoksulluğa karşı korunma hakkı”nın içinde tartışılabilir mesela. Eğer bu ek önerilerde ekonomik ve sosyal hakları kimilerinin içinde tartışabileceğimiz maddeler olursa biz de sizin önerinizi destekliyoruz. Onları burada içeride tartışalım; böylece, bu sonradan önerilmişler listesini biraz azaltmış oluruz diye düşünüyoruz eğer itiraz yoksa hiç kimseden, öyle yapalım usulen.
Birkaç cümleyle de sadece, bizim genel olarak ekonomik ve sosyal haklara bakışımızın temelini ifade etmeye çalışacağım. Şimdi, Sayın Şahin okudu bizim ücretsiz bir şekilde devlet tarafından sunulmasına ilişkin maddemizi ama orada aslında temel sağlık hizmetlerinden bahsediyoruz biz yani bütün sağlık hizmetleri değil. Yani gönlümüzden geçen bütün sağlık hizmetleri belki ama bir de yapılabilirlik meselesi var gerçekten, temel sağlık hizmetleri. Yani ne bileyim, işte koruyucu hekimlikten tutun da doğumla ilgili düzenlemelere kadar yani her yurttaşın… Dolayısıyla, bizim orada söylemeye çalıştığımız şey, temel sağlık hizmetleri yani bir yurttaşın eğer bir geliri yoksa bile hayatını sürdürmek için ulaşması gereken sağlık hizmetleri. Bunların hepsi tartışılabilir ve birleştirilebilir. Bizim aslında söylemek istediğimiz bu.
Genel olarak ekonomik ve sosyal haklarla ilgili olarak bakışımız biraz şöyle: Biz aslında ilk başta bu temel hakları konuşurken bunları bu klasik tasnife tabi tutmamayı önermiştik yani birinci kuşak, siyasi haklar; ikinci kuşak, sosyal, ekonomik haklar; üçüncü kuşak da işte çevre hakları falan. Bu tasnifin bizzat kendisinin biraz eskidiğini, artık yurttaşlık haklarının bir bütün olarak ele alındığını, örneğin iktisadi olarak çok zor koşullarda olanların, barınma hakkı, sağlık hakkı, vesaire gibi hakları karşılanmazsa bu çıplak siyasal haklarının kullanımının da epeyce zor olduğu biraz kabul edilen bir şey. Dolayısıyla, sosyal ve ekonomik hakları biz birazcık öyle görüyoruz yani temel hakların genişletilmesi, demokratikleştirilmesi, çok geniş, çalışan kesimlerin, emekçi kesimlerin, yoksul kesimlerin -ne dersek diyelim- yaşam alanlarının biraz genişletilmesi dolayısıyla siyasal haklardan daha çok faydalanması, vesaire gibi. Bunların hepsini tartışıp bence uzlaştırabiliriz. Mesela Milliyetçi Hareket Partisinin önerisi çok kısa ama ikinci cümlesinde diyor ki: “Vatandaşlar temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamaz.” Bunun mefhumu muhalifinden, bizim söylediğimiz “Temel sağlık hizmetleri ülkenin genelinde ücretsiz bir şekilde sağlanır”dan çok da uzak değil bence ruhen.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bizimkisi onu kapsıyor.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Evet.
Dolayısıyla lafzını birleştirebiliriz bence. Bizim yaklaşımımız kabaca bu. Yani ekonomik ve sosyal hakların da çok önemli olduğunu düşünüyoruz siyasal hakların kullanımı bakımından.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkürler.
Oktaycığım, buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi efendim, tabii, devletin yükümlülüğünün sınırlarını daha sonra görüşecektik ama Sevgili Hocam işe baştan başlayınca sağlık hakkı sosyal, ekonomik haklardan olduğu için önemli. Sınırlama olunca da tabii hakkın özü de ortadan kalkıyor. Bu noktada kayıtlara geçmesi açısından da görüşlerimizi ifade etmek istiyorum. Ki konunun en önemli boyutlarından biri de sağlık hakkı da dâhil olmak üzere sosyal haklar bakımından devletin yükümlülüğünün sınırıdır.
Anayasa’da sosyal haklar bakımından devletin ekonomik gelişmeye paralel olarak mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde hak yararlanıcılar için katkıda bulunması da kabul edilmiştir, 65’inci maddede. Anayasa’nın 65’inci maddesinde yer alan devletin sosyal ve ekonomik alanlarda üstlendiği görevleri mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceğine ilişkin bu düzenleme, genellikle “Grev, toplu sözleşme ve sendika hakkı gibi bazı haklar dışında kalan haklar bakımından devletin sosyal haklarının gerçekleştirilmesi görevini yerine getirmesinden sıyrılmasına olanak verdiği.” biçiminde yorumlanabilmektedir -ki Süheyl Bey de biraz önce ona işaret etmişti- hatta, yargı organlarının bu konuda karar vermesinin bir hukuki denetim olmaktan çıkıp yerindelik denetimi olacağı da söylenebilmektedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında Anayasa’nın 65’inci maddesini yorumlarken Anayasa’daki açık düzenlemeyi haklı olarak aşamamış, yasama ve yürütmeyi zor durumda bırakmama yolunu seçmiştir. Örneğin, Anayasa’mız iktisadi ve sosyal amaçları, koşulları ne olursa olsun derhâl yerine getirilmesini zorunlu kılan sert kurallara bağlamamış, bunların ülkenin sosyal ve iktisadi gelişmesine eşit olarak ve aşama aşama sağlanacak erekler olduğunu açıkça belirtmiştir. Yüksek Mahkemeye göre, devlet sosyal güvenlik hakkını, şimdiki ekonomik gücü ve toplumun genel ekonomik dengesiyle orantılı olarak sağlayabilir. Devlet ekonomik gelişmeye ve mali kaynaklarının gücüne göre sosyal sigortalar ve sosyal yardım örgütlerini ya kendisi kurmak ya da kaynakları yeterlilik göstermiyor veya güvenliğin daha elverişli olarak sağlanacağı anlaşılıyorsa kurdurmak ve onu gözetip denetlemek ödevi altındadır.
Anayasa Mahkemesi bu kararlarında yorum yoluyla Anayasa’yı zorlamak yerine 65’inci maddedeki düzenlemeyi dikkate almış. Yüksek Mahkemenin Anayasa’nın bu maddesini etkisiz kılacak bir içtihat vermesi hâlinde yetkisini aşmış olacağı için, konunun yargı kararıyla değil, sosyal güvenlik ve sağlık hakkına ilişkin olarak Anayasa’da daha açık ve hak yararlanıcılarını güvenceye alacak, yararlanıcıların talep edebilecekleri biçiminde düzenlemesi gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa’da bu şekliyle yer almakla beraber yargı yoluyla ulaşılamayan veya talepte bulunulsa da sahibinin isteği doğrultusunda bir işlemde bulunamayan düzenlemelerin hak olarak kabul edilmesi hakkın özüne aykırıdır diye düşünüyoruz.
Öyleyse sosyal haklarla ilgili düzenlemelerdeki “herkes” kavramını, devletten isteme bakımından tüm vatandaşları kapsadığını kabul etmek gerekir çünkü herkese tanınan haklardan, devletin bu haklara sahip olmayanlardan başlamak üzere 65’inci maddedeki düzenlemeyi dikkate alarak ekonomik gelişme düzeyine göre herkesi asgari bir sağlık ve çevre hakkına kavuşturması, sosyal güvencesi olmayanlardan başlayarak ekonomik gelişmeye göre herkesin daha iyisine sahip olmasını temin etmesi gerekir. İşte o zaman, yasa ve yürütme organları Anayasa’nın 65’inci maddesindeki düzenlemenin arkasına sığınarak hem temel hak olarak düzenlenmiş bir hususun Anayasa’da yer almasına uygun olarak kullanımına engel olamaz hem gereğini yapmaktan kaçınamazlar. Anayasa’da güvenceleriyle düzenlenen sağlık hakkının yasama ve yürütmenin takdirine bırakılmaması ve açık düzenleme sayesinde hak sahibinin doğrudan yargı organına başvurarak hakkını elde etmesi sağlanmış olacaktır diyoruz.
Ki burada özellikle üzerinde durduğumuz husus, tabii ki Anayasa’ya madde olarak girecek hükümlerin çok kısa ama çok şeyi ifade eden hükümler olması gerektiğini düşünüyoruz ama bir şey de var, anayasadaki maddeler aynı zamanda hedefleri de işaret etmek mecburiyetindedir.
Şimdi, politikayı bilenler, politikayı tarif edenler diyor ki: “Politika, olanlar ile olması gerekenler arasında olabileceği tayin etme sanatıdır.” Siz o zaman olması gerekeni koyarsınız, kanun uygulayıcı, hükûmet eden olabilecekler çerçevesinde azami olarak insanlarına bu hakkı verme noktasında gayret sarf eder.
Onun için, tekrar ediyorum: Bir hususa katılıyorum; biz de ta başından beri genel hatlarla ifade ederken hep bu noktadan hareket ediyorduk çünkü tadat ettiğimiz vakit sıkıntılar ortaya çıkıyor. O zaman, herkes kendi bulunduğu konumun önündeki taşların temizlenmesini istiyor. Genel hükümlerle gidelim ama gelecek kuşağı da kucaklayabilecek hükümlerden de kaçınmayalım diye düşünüyoruz efendim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyoruz değerli arkadaşlar Oktay Bey’e.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Otuz saniye açabilir miyim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bir yanlış yok, biz sadece sondan başladık.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yanlış anlaşıldı. Konuşmamda şunu söyledim: “Çok temel sosyal haklarda emredici hüküm yazalım ama gerçekten, devletin mali imkânlarıyla orantılı olanlarda esnek olalım.” Dolayısıyla, mesela sağlık hakkında, sosyal güvenlikte ben emredici hüküm yazılmasından yanayım; bu yanlış anlaşıldı, sadece bunu ifade etmek istiyorum ama mesela, diyelim ki şimdi “Konut hakkı” dediniz Hocam. Anayasa’ya “Herkese konut verilir.” diye zorunlu yazdık. Hocam, imkân yoksa nasıl verecek devlet? Ancak bunu mali imkânlara bağlamak zorundayız ama sağlık hakkında, sosyal güvenlikte…
Yani konuşmamdaki yanlış anlaşılma var, onu düzeltmek istedim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Verilme yükümlülüğünü üstlenir.” dediğimiz vakit, onu geleceğe…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi, Başkanım, Anayasa Mahkemesi kararlarında da biliyoruz, siz çok emredici bir hüküm yazdığınız zaman, onu vatandaşa subjektif hak olarak talep edilebilir hâle getirmek zorundasınız. Bu sebeple, siz konutta bunu yazamazsınız, demek istediğim bu ama sağlıkta yazalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkürler…
Değerli Hocam, değerli arkadaşlar; tabii 2 no.lu uzlaşma komisyonundayız, yazım komisyonundayız. Uzlaşmama değil, uzlaşmamanın “m”sinin düştüğü bir komisyon profili çizmemiz lazım, bunu başarmaya mecburuz. Öyle biteviye müzakere yerine sağlıklı ürün...
Bunu nasıl yapabiliriz? Şu anda öbür yazım komisyonu ne yapıyor bilmiyorum ama olagelen yöntemle yapamayız. Bunun yolu şu değerli arkadaşlar: Burada Parlamentomuzun konuya ilişkin spesifik bir bürosu var, hepimizin danışmanları var. Oturup örtüşen alanlar, bir “X” özgürlüğü, örtüşen alanlar, ortak noktalar diye işaret edilir, ayrışma noktaları işaret edilir, -“Şunda şu farklılıklar var.”- telif imkânları tartışılır. Burada partilerimizin önerileriyle yetinemeyiz. Biz, aşağı yukarı yarım yılımızı, asli kurucu iktidar olan milletten irade toplamakla geçirdik. Onları yegân yegân belirlememiz lazım. Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin, MHP’nin, Barış ve Demokrasi Partisinin bilinçli olarak dışladığı veya unuttuğu yerler olabilir ama yazım komisyonunun önüne bu gelmeli. Verimli olur bu, böyle bir çalışma verimli olur. Bu çalışmayı hazırlık komisyonu anında yaparsa zamanı heder eder. Mesela, burada da şu sırayı şey edeceğiz: Diyelim ki bir İyimaya önerisi var, bir maddelik temel hak ve özgürlük on tane fıkradan oluşuyor Hocam. İster istemez burada hangi çözüm anayasal sorundur, hangi öneri anayasa altı normların konusudur, bu analizi de çok iyi yapmamız lazım.
Bir defa, şu anda, bence temel hak ve özgürlüklerden en az onlar kadar önemli bir alanı düzenliyoruz, ekonomik ve sosyal anayasayı yapıyoruz. Buradaki derin ihtiyacı karşılayan, derin uyumu sağlayabilecek bir modellendirme önemli. Elbette ki yoksulluğu paylaşmıyorum, paylaşılamaz arkadaşların ifade ettiği gibi ama biz sıçrama da getirecek bir model üretmek zorundayız.
Ekonomik ve sosyal anayasa hukuku, karakteri itibarıyla program hukuktur, bir hayal hukukudur ama gerçekleştirme oranında da sistemin sağlığıdır, sistemle ihtiyaç sahipleri arasındaki yabancılaşmayı ortadan kaldıran bir alandır. Onun için böyle çalışmamız lazım.
Biz şimdi, sağlık hakkıyla ilgili bütün partilerin önerilerini önümüze çıkaralım İbrahimciğim, onlara bakalım. Hâlbuki ben istedim, arkadaşlarımdan da istedim ama dün birdenbire geldiği için şey olmadı, böyle bir çalışma yapamadık yani. Mesela, en geniş öneri getiren bir partimiz, onu koyalım, okuyalım.
Buyurun Hocam.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, bir tek şey söyleyeceğim yani şey olarak değil.
Esasında çok güzel bir çalışma yöntemi söylediniz. Şimdi, biz bugün dört madde yapmaya burada karar versek. Söyleyeceğim “Nasıl dört madde yapılabilir mi, yapılamaz mı?” diye. Herkes şimdi sağlık hakkını yazmış. Prensipte de bunda anlaştık. Yani şunda anlaştık ki bunlar program hüküm olmakla birlikte, biz devleti bir şey yapmaya zorlayan birtakım hükümleri içine yerleştirmek istiyoruz. Yani “Sağlık hakkı vardır.” deyip de yaparsan yaparsın… Hayır kardeşim, temel sağlık hizmetinden herkesi yararlandıracaksın.
Dostları ilə paylaş: |