Diğer taraftan, ev hanımlarına çocuk parası veriyor, yaşlıysa yaşlılık parası veriyor, arkasından bakıma muhtaç çocuklar ise onu da veriyor.
Bakın, bir de köyler boşalmış, hep şehre gelmişler, tarlası, çayırı da orada. “Doğrudan Destekleme Fonu” adı altında da tarlası olana bir de para veriyor.
Şimdi efendim, torbayla yiyeceği geliyor, kahveye gittiği vakit sigara parası harçlığı da var. Büyük bir çoğunluk bir atalet içerisinde, bir tembellik içerisinde. Muhakeme kabiliyetlerini de kaybetmişler. Kaybedecekleri yani muhakemeyi yapıp da doğruya yöneldiği vakit kaybedecekleri var.
Şimdi, burada Hükûmeti suçlayamam. Nasıl suçlayacaksın? Yani sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmiş, insanları daha iyi şartlarda yaşasın. Ama işin bu taraflarını hiçbirimiz düşünmüyoruz.
Şimdi “ev hanımları” dediğiniz, bu söylediğim çerçevede çok büyük şeyler alıyorlar, imkânlar sahibi. Buna ilaveten bir şeyler de getirdiğiniz vakit, eğer kontrolsüz olursa, amacı aşar ise bir sistematiğe bağlanmazsa bir yüzde 50, boşuna yaşayan, üretmeyen ama sadece tüketen bir yapı daha oluşturuyoruz.
Onun için, bu endişelerimizi de dikkate alarak yani modern bir devlet olmanın gereklerini yerine getirelim ama baltayı da ayağımızdan biraz uzak tutalım diye düşünüyoruz.
Tekrar ediyorum, böyle tırnak içerisine alıyorum: Bu söylediklerimin hedefi bugün değil, dün de aynı şeyler yapıldı, bugün yapılıyor, yarın da aynı şeyler yapılacak. Vatandaşın karşısına geçiyorsunuz, şimdi konuşuyoruz işte “Falan, falan…” Aldıklarını, vesaireyi biliyorsun, orada otururken hangi imkânlarla oturduğunu da biliyorsun, arkasından yani diyemiyorsun ki: “Ya, kardeşim, iyi de bunları alıyorsun, bak aslan gibi bir delikanlısın, aslan gibi adamsın, şu kadar da iş var, eleman arayan insanlar var, niye oraya gitmiyorsun?” Yani bir dilenci toplum hâline geldik.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Aynen.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tedbirlerimizi alırken lütfen işin bu noktalarına da biraz riayet edelim çünkü bu konuda en yetkin insanlarsınız yani sistematiği kurabilecek yapıdaki insanlarsınız.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben bir şey söyleyeyim; tabii bunu yine akademisyen olarak söyleyeceğim: AK PARTİ’nin o konuya ilişkin bir çalışması zaten var, Oktay Bey de söyledi. Oktay Bey’in konuşmaları da güzel bir şey aslında, başlangıç oldu bu noktada. Ben, dediklerinin hepsine katılıyorum. Yani burada ev kadınları içerisinde çalışanlar var. Yani “çalışan” dediğimiz zaten bir sosyal güvenceli işte çalışan ev kadınında problem yok ama Özgür Hanım’ın söylediği şekilde ev temizliğine giden, bu şekilde başka yerlerde çocuk bakıcılığı yapan, vesaire, sosyal güvencesiz çalıştırılmaması gerekiyor, kesinlikle doğru.
Yine Hükûmetin bir şeyi var zaten şu anda gündemde olan. Kendi evinde engelli çocuğuna bakan, sakat çocuğuna bakan, sosyal güvenceler, vesaire; bunların hepsine katılabiliriz fakat eğer çalışmayan ev hanımlarına da sosyal güvenceyi bu şekilde sağlarsak burada bir kere sosyal güvenliğin amacını aşan bir durumla karşı karşıya kalabiliriz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kesinlikle.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ - Burada neyi kastediyorsunuz siz, onu çok net anlayamadık bu öneride? Acaba, sosyal güvenceyi ev hanımlarının bütününe mi yaymak istiyorsunuz bu öneriyle?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ev kadınlarına, evet.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ - Yani bu gerçekçi olabilir mi uygulamada? Ekonomik imkânlar buna elverebilir Türkiye’de değil veya başka bir ülkede çünkü neticede onu bir atalete sevk etmesi durumu da söz konusu olabilir bayanları.
Böyle bir durum var, bir de bir başka şey var; o zaman, tam tersinden düşünün, çalışmayan erkeklerle ilgili ne yapacaksınız? “Ev erkekleri” diyelim onlara da. Güvencesi var, onlara da ne diyeceksiniz? Yani sosyal güvenlikten bahsediyorsak bence bunu daha amacına uygun biçimde yorumlayarak formüle edersek daha gerçekçi olur. Yani öbüründe biraz bana çok uygulanabilir gelmiyor yani öyle tabir etmek lazım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi Hocam, izin verir misiniz.
Bu bir defa, korunmaya muhtaç özel kişiler ve özel hâller… Bunların ortak özelliği, gerçekten zayıf olacak; ekonomik olarak, sağlık olarak, vesaire; himayeye muhtaç olacak.
Şimdi siz “ev kadınları” dediğiniz zaman, böyle sağlıksız bir genelleme yapıyoruz ki bazıları bunu kendileri bakımından aşağılama olarak kabul edecekler, “Benim böyle bir şeye ihtiyacım yok.” diyecekler. Yani herkese sosyal güvenlik yok zaten. Hele hele, sosyal güvenliğin işleviyle, amacıyla da bağdaşmaz. O zaman biz yazalım, Anayasa’da “Hiçbir Türk sosyal güvenlik sistemiyle bağlantı kurma hakkından yoksun bırakılamaz.” diyelim, çok daha güzel olur. Ama yapabilir miyiz? Bu mümkün değil. O zaman tembeller topluluğu ortaya çıkarırız.
Biz burada özel kesimi şey ederken tek tek listede var zaten; arkadaşımızın listesinde var, sizin listenizde var, mukayeseli hukuklarda var liste, o listeye bakalım. Tek tek selekse edelim. “Ev kadınları” genellemesi doğru değil.
PROF. DR. BERTİL EMRAH ODER – Söz alabilir miyim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun.
PROF. DR. BERTİL EMRAH ODER – Şimdi, bu noktada ben de biraz uluslararası normlar bakımından soruna nasıl yaklaşılıyor, bunu Türkiye'nin taraf olduğu anlaşmalar bakımından durum ne, o konuda katkıda bulunmak isterim.
Tabii, öncelikle bu ev içi emeğin sosyal güvenlik sisteminde değerlendirilmesi konusu, hem Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin raporlarında hem de Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal Temel Haklar Komitesinin raporlarında dile getirilen bir olgu ve Türkiye de aslında taraf olduğu uluslararası anlaşmalara yönelik raporlamaları yaparken de bu konuya değiniyor. Hâlihazırda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının raporlarında ve diğer uzman çalışmalarında da bu sorunun ele alındığını biliyoruz. Yani uluslararası ve ulusal hukuktaki çalışmalar ev içi emeğin değerlendirilmesi konusunun önemine dikkat çekiyor. Fakat burada tabii, çok duyarlı olan nokta, Oktay Bey’in yerinde olarak dile getirdiği gibi, bu gibi politikaların kadınların ev içindeki konumlarını ve kadınları yönelik korumacı yaklaşımları pekiştirecek yönde yani kadınları edilgenliğe, çalışmamaya, kamusal yaşama katılmamaya bir anlamda konformize eden, rahata alıştıracak bir şekilde işlev görmesi riski. Bu, çok aslında ciddiye alınması gereken ve önemli bir risk ve özellikle, eğer sakat bir çocuğu bir varsa ona bakmakla yükümlü olan ailelere yönelik yardımlarda da bu sorun dile getirildi. Yani, bu gibi önlemlerin kadınları bakıcı konumuna ittiği, her ne kadar aile bakımından destek olsa bile edilgenliği artırdığı yönünde birtakım eleştiriler de oldu.
Tabii, burada uluslararası sözleşmeler ve özellikle Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi’nde ev içi emek değerlendirilir derken bir başka şeyin de varlığını arıyorlar. O da sözleşmenin 5’inci maddesi. 5’inci madde uyarınca kadınların toplumdaki edilgen rolüne ilişkin kalıplar veya ön yargıların da devlet tarafından değiştirilmesi yükümlülüğü dile getirilmiş. Yani, bu tarz özel önlemlerdeki korumacı önlemler ancak işe, çalışmaya, ekonomik yaşama katılmaya yönelik teşvik önlemleriyle birlikte düşünülürse bir değer ve anlam taşıyabilir. Yoksa, korumacılık cinsiyetçi yaklaşımları pekiştirecek bir şekilde de ve gayet tabii işlev görebilir.
Şimdi, ben dün diğer komisyonumuz eşitliği tartıştığı için orada bir düzenlemeye baktım, acaba orada CHP’nin önerisinde bu cinsiyetçi kalıpları devletin değiştirme yükümlülüğü konusunda bir öneri vardı, o geçmiş mi diye. Hayır, orada bir oy birliği olamamış gördüğüm kadarıyla. Eğer, orada bir oy birliği bir oylaşma söz konusu olabilseydi bu tartışmayı burada yapmak daha kolay olabilecekti diye düşünüyorum ama bununla birlikte eğer çok iyi ve çok özenli bir dille bu hüküm -BDP’nin önerisinde yer alan hüküm- ifade edilirse anayasada yer alabilir de düşüncesini paylaşıyorum ama bu edilgen konumu devletin ortadan kaldırma yükümlülüğüne ilişkin bir şey olmadığı sürece anayasada, Oktay Bey’in dile getirdiği, kısmen diğer konuşmacıların dile getirdiği kaygıları da paylaşmak durumunda kaldığımı ifade etmeliyim.
MEHMET PARSAK - Sayın Başkanım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, buyurun.
MEHMET PARSAK - Şimdi, ben, tüm partilerin madde önerilerini ve bu konuşulanları derleyerek bir fıkra önerisi sunacağım. “Devlet, hak ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri -bu partilerde var- malul ve gazileri -bu da var- engellileri -AKP’nin önerisinde var- yaşlıları -AKP’nin önerisinde var- çocukları -bizim önerimizde var- çalışan kadınları…” Burada bir kısa açıklama yapacağım parantez içinde: tüm kadınları dediğimiz zaman biraz önceki haklı kaygılar da ortaya çıkacak ve doğrudur, ben de buna iştirak ediyorum. Çalışan erkekler sosyal güvencesi yoksa ailesini koruma dürtüsüyle çalışmıyor zaten. Yani, benim bir kâtibim vardı, benden ayrıldıktan sonra bir yerde çalışmaya başlamış işte, SSK’sını başlatmamışlar -piyasa tabiriyle söylüyorum- on gün sonra o yüksek maaşı bırakıp çalışmaktan imtina etti. Dolayısıyla “çalışan kadınları” demekte fayda var. Gene o problemin devamındaki problemleri çözmek adına gelen ifade de bir şey var onu da ayrıca açıklayacağım ve “toplumsal anlamda” ya da “toplumun korunmaya muhtaç tüm kesimleri” diyerek de çalışmayan, evdeki çocuğuna, özürlü çocuğuna bakmak durumda olduğu için çalışamayanlar falan da bu kabildendir, bu fıkra kapsamındadır. “…kesimleri için sosyal güvenlik hakkı kapsamında gerekli sistemi kurar ve tedbirler alır.” şeklinde üç fıkrayı da bir araya getirebilecek bir önerim var, dikkatinize sunarım.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL - Ben bir söz alabilir miyim Başkanım? Çünkü bayağı bir haklı kaygılar da geldi onlarla ilgili birkaç şey söyleyeyim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, hepsini saydın değil mi?
MEHMET PARSAK - Hepsini saydım.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Mehmet Hocam, şimdi, bu kadınları çalışan ya da çalışmayan o ayrımın ben çok doğru olduğunu düşünmüyorum, çünkü ev kadınları da çok çalışıyor aslında. Çalışan-çalışmayan deyince onlar sanki evde oturuyor gibi görünüyor ama kadın örgütlerinden birisinin yaptığı bir araştırmaya göre sadece evde çalışan bir kadının yani ev kadını dediğimiz kategorinin hayatı boyunca otuz yılda harcadığı emek ağır sanayi işçisinin harcadığı emeğe eşit. Dolayısıyla, onlar da çalışıyorlar aslında. Onun için çalışan-çalışmayan ayrımını ben çok sevmiyorum ama evde ev kadınları ya da ev kadını olmayanlar. Şimdi, çalışan da deseniz, ev kadını da deseniz, kadınların diğer korunmaya muhtaç gruplarla birlikte sayılması bize doğru gelmiyor. Bunu hem kadınların kendisi kabul etmez, en azından, anayasa platformuna görüş veren bütün kadın örgütlerinin görüşlerine bakın, kabul etmiyorlar.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ayrımcılığın önüne geçme…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Çünkü bu ikisi biraz farklı iki kategori. Yani nüfusun yarısı, toplumun yarısı ama belirli hak ihlallerine maruz kalıyor, sistematik olarak ayrımcılığa maruz kalıyor. Oysa, mesela, dul ve yetimler, işte, harp şehitlerinin, dul ve yetimleri falan, o başka bir kategori, onlar gerçekten tırnak içinde, korunmaya muhtaç kategori. Kadınlar tam öyle değil. Onun için, hepsini aynı bentte saymak bana çok, bize çok doğru gelmiyor, bir onu söyleyeyim.
İkincisi; burada sorunsallaştırmaya çalıştığımız şey bizim, aslında Türkiye’deki Medeni Kanun değişikliğinden sonra bu yapıldı zaten. İlk defa, Türkiye’de bir kanunda, ev içi emeği, değer üreten bir alan olarak kabul edilip mal birliği rejimi norm addedildi. O güne kadar nasıldı? Erkek dışarıda çalışıyor, kadın evde oturuyor, tapular hep erkeklerin üstüne, bu erkeğin malı kabul ediliyordu, kadın da çalışmadığı için hak talep edemiyordu. Şimdi, Türkiye hukuk sistemi zaten, 2005’ten beri yavaş yavaş, bu, Bertil Hocam’ın temas ettiği ev içi emeğini, tırnak içinde, değer üreten bir alan olarak kabul ediyor. Bunu, buraya nasıl yansıtırız? Bizim derdimiz bu. Bu cümleyle değil, başka bir cümleyle de olabilir ama sizin formülasyonunuzdaki o “korunmaya muhtaç” kategorilerinde olmaz, birincisi.
Bir başka şey, bu hak tesis edilmesi “Kalbi kırılır.” falan diyorsunuz ya, hak tesis etmek başka bir şey, o gurubun bunu kullanıp kullanmamayı tercih etmesi başka bir şey. Bunu aşağılayıcı bulan, ben çok olacağına inanmıyorum ama olabilir, onlar bu haktan yararlanmayabilirler. Ama biz bu gerekçeyle hak tesis etmekten bence, bizim fikrimize göre vazgeçmemeliyiz. Şevki Hocam dedi ki “ev erkekleri”, haklısınız Hocam yani hiçbir sosyal güvenliği… Ev erkekleri terimini ben çok kullanmayı tercih etmem ama şunu demek istiyorsunuz; kadın ya da erkek, hiçbir sosyal güvencesi olmayan diğer nüfus, biz onun için de zaten temel gelir hakkını öneriyoruz. Yani hiçbir işi olmayan, güvencesi olmayan vesaire yurttaşlar için, hak sahipliği kanunla belirlenmek kaydıyla, bu ülke sınırları içinde yaşayan bütün yurttaşların bir temel gelir hakkına sahip olması gerektiğini, bunu ister yoksulluktan, dışlanmadan korur, ister başka bir şekilde.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – O sonra…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, yani ev kadınlarına bunu öneriyoruz ama erkek ve korunmasız, yoksul olanlara bir şey önermiyor değiliz. Onlar için de temel gelir hakkını öneriyoruz. Yapılabilir, yapılamaz meselesi, bence bunların hepsi siyasi kararlardır, bütçeyi nasıl kullanacağınızla ilişkilidir, bazı şeyler için kullanabilirsiniz, başka bazı şeyler için kullanabilirsiniz. Burada, sosyal güvenlik bütçesinin geliştirilebileceğini, uygun şekilde formüle edersek de yapılabileceğini düşünüyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, izin verir misiniz?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Son bir şey soracağım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, özet yapın ki zamanımız yok.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama bütün hepsine bir şey söylemem gerekiyor çünkü çok fazla eleştiri geldi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ama ifade ettiniz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – İsterseniz tamamlayayım son bölümü.
Şimdi, bu kadın istihdamı meselesiyle ilgili getirilen eleştiriler çok haklı. Deniyor ki: “Eğer böyle bir şey yaparsak, diyelim ki bu bir ücret tesis edilmesi olursa, kadınları dışarıda çalışmaktan alıkoyacak bir şey olabilir mi?” O zaman bunu öyle bir şekilde formüle edelim ki bunun böyle anlaşılmayacağı bir şekilde. Çünkü kadın istihdamının parametreleri çok fazla. Bir tek bunu yazmakla ben ona engel olacağımızı düşünmüyorum. Ama nasıl formüle edelim? Hepinize uygunsa.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hocam, buyurun.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biz bir anayasa yazıyoruz. Toplumsal tüm sorunları, indirgemeci bir yaklaşımla sıfıra indirecek formülasyonun, mucizevi formülasyonların peşinde değiliz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Böyle bir anayasa olmaz zaten.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir: Sosyal güvenlik hakkı kapsamında birinci ilkemiz sosyal güvenlik hakkının, bu hakkın kurucu koşullarını taşıyan bütün ögelere tanındığı yönünde genel bir norm koyduk. İkincisi, bu hakkın temel göstergelerinden olan sosyal güvenlik sistemiyle bağıntı prensibini koyduk. Ondan sonra bir de yine, bir de özel olarak muhtaç olan, özel kesimler var, onlarla ilgiliyi koyduk.
Şimdi, birinci kapsamda ev kadınlarının olduğunda kuşku yok. Biz bir tefsir normu koymuyoruz. Yani bunu, arkadaşımızın söylediği formülasyonda burada yazsak dahi, birinci fıkradan başka bir şey yazmıyoruz. Bir şerh normu koyuyoruz, getiriyoruz. Bu, doğru değil. İki: Zaten sosyal, yani varsa o kurumsal kanunda, Sosyal Güvenlik Kanunu’nda bu incelenecek, ayrı kategoriler var. Ben katılıyorum arkadaşımızın görüşüne. Özel olarak korunmaya muhtaç kesimde hanımefendilerin yer alması hem kurumsal anlaşmaya Ayrımcılığı Önleme Anlaşması’na ve hem de Alman Anayasası zannediyorum Hocam değil mi yani şeyde, farklı cinslerin eşit haklara sahip olması, 3’üncü madde zannediyorum. Biz yaptık, hani bunu çok… Mesela, böyle bir madde koyabiliriz yani. Neye koyduk onu? Ev kadınları var ama niye o zaman güçsüz olmayıp da, çünkü güçlüler için özellikle koyduk, güçsüz olmayıp da o hakkın kurucu unsurlarını bünyesinde taşıyanlar için genel hüküm koyduk. Bu ev kadınları bu iki hâlin dışında mı? Yok. Güçsüzse aşağıda, emek üreten, o edinilmiş mallara katılma rejimi, aile hukukunun mimarlarındanız Ahmet Hoca’yla, orada, burada emek üretiyorsa 1’inci şeyde var, 1 ve 2’de var, emek üretmiyorsa o özel surette korunanlarda var Hocam. Biz şeyde…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hocam, ben de bir şey arz edebilir miyim?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun, lütfen yani anayasa yazıyoruz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, ta başından beri, özellikle BDP’li arkadaşlarımızın da üzerinde durdukları bir pozitif ayrımcılık. O hepimizde de var da, ama biz ifrata kaçmadık. Şimdi, gidişat şu: Pozitif ayrımcılık yapalım derken belli bir kesime pozitif hâkimiyet tanımış oluyoruz yani bir maddeyi önerdiğimiz vakit, neticelerini de bir ufak yaşananlardan tahayyül etmemiz gerekiyor. Şimdi, evdeki hanıma bu hakları lalettayin tanıdığınız vakit, bakın erkeği ikinci bir defa tembelliğe iteceksiniz. “Nasıl olsa Hanım maaş alıyor, sigortası da var.” Maalesef, böyle bir anlayışın içerisindeyiz. Yani, onun için ben de çok şeyler istiyorum ama gerçeklerle de bağdaşması lazım, ayaklarımızın da yere basması lazım. Çok basit, birçoklarınız örneğine rastlamışsınızdır, şimdi yeşil kart hadisesi var. Benim Fatih Mahallesi’nde kayınbiraderimin eczanesi var. Ben de ziyaretine gittim. Kapının önünde bir Mercedes durdu, kapı açıldı, bir hafif yaşlı bir adam, bir de genç bir delikanlı indiler, geldiler, ilaç alacaklar. Belki de kaynım da, bunlar yüklü bir reçete getirdiler diye falan sevindi ama yeşil kartı sundular.
Şimdi, Aşkale’nin Şegav köyünde adamın iki tane traktörü var. Ziyarete gittik. Duvarın kenarında istif edilmiş kömür çuvalları var. Güneşten yanmış, kavrulmuşlar, toz hâline gelmişler. “Bu ne?” dedik. Devlet kömür yardımı ediyor. İki tane traktörü var kapısında. Yani, biz iyi niyetle, bir takım sosyal hakları tanıyoruz ama o ifrat noktasını hesaba katmadığımız vakit, sistematiği ona göre kurmadığımız vakit çok büyük istismarlar oluyor. Biraz önce arz ettim yani öyle bir atalet oluşmuş ki, şimdi bunu besleyici tedbirler alıyoruz. “Hanımın sigortası var, nasıl olsa maaşı da geliyor.” Ondan sonra erkek eğer kendine zor gelecek bir işte de zar zor çalışıyorsa onu da bırakıyor. Hanım vasıtasıyla nasıl olsa işini hallediyor. Özünde bu hakkın tanınmasına karşı değiliz ama yaşananlardan hareket ettiğimiz vakit, dediğim gibi…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Peki, nasıl formüle edersek…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Pozitif bir hâkimiyet, belli bir gruba pozitif bir hâkimiyet tanımış oluyoruz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, şimdi herkese tekrar devam ettireceğim hiç merak etmeyin yani…
MEHMET PARSAK - Ben ettim “çalışan kadınları” diyerek ben ettim yani.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bertil Hocam’a sorsak acaba nasıl ya da Yusuf Hocam’la Bertil Hanım’a.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam, bir dakika, ona geleceğim, merak etmeyin daha tartışacağız. Yalnız şunda bir kere herkes hemfikir midir? Herkesin maddesinde var, ev kadınlarına geleceğim tekrar. Bir kere, toplumsal anlamda güçsüz, korunmaya muhtaç veya.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, onu şimdi diyelim, toplumsal anlam anayasada uzun bir niteleme hâline geldi.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki “güçsüz” mü ne diyorsun?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Evet.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Güçsüz” demeyelim, ya “korunmaya muhtaç” diyelim ya da güçsüz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – “Korunmaya muhtaç” daha kötü bence.
MEHMET PARSAK – “Toplumun korunmaya muhtaç diğer kesimleri” AKP’nin ifadesi ve doğrudur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yani “güçsüz” ya.
MEHMET PARSAK – Korunmaya muhtaç…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Toplumsal anlamda güçsüz.
PROF. DR. BERTİL EMRAH ODER – Bu şekilde kullanılıyor, toplumsal anlamda güçsüz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ha, öyle diyebiliriz.
PROF. DR. BERTİL EMRAH ODER – İkinci terim, dezavantajlı gruplar.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi bir kere kabul ettik mi? “Toplumsal anlamda güçsüz” ya da “toplumsal anlamda korunmaya muhtaç” dedik; bir. Bunu kabul ettik. İki: “Özel bakım veya eğitime muhtaç.”
MEHMET PARSAK – Yok, onu demedim. Ben onu saymadım Hocam. Ya onu zaten “toplumsal anlamda korunmaya” ya da “toplumun korunmaya muhtaç tüm kesimleri” onları kapsıyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Kapsar mı?
MEHMET PARSAK – Bence kapsıyor.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Hocam, şöyle bir önerimiz vardı bizim şimdi dediğinizi de kapsayacak. Önce bazılarını saydık: “Harp, vazife malulü, şehit, dul ve yetimleri, engelliler, yaşlılar ve toplumun korunmaya muhtaç diğer kesimleri için gerekli tedbirleri alır.”
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Eğitim bunun içinde midir diyorsunuz?
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Onu ekleyebilirsiniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yani adam muhtaç değil ama…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Hakyemez, Mehmet Bey de hepsinin bir potpurisini yaptı.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir dakika, yaptığını biliyorum, şunun için bunda ısrarcı değilim, sadece kilometre alalım diye. “Toplumsal anlamda korunmaya muhtaç” dediğimizde özel bakım gerektiren bir adamı içeriyor mu?
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – İçeriyor.
PROF. DR. BERTİL EMRAH ODER – Bakım açısından içerebilir ama eğitim açısından daha farklı.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Veya özel eğitim mesela kör…
MEHMET PARSAK – Sağlıkta da biz aynı tartışmayı yaşadık Sayın Başkanım. Sağlık bilinçlendirmesi filan diyerek konuştuk onu dün.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki arkadaşlar, o zaman “Toplumsal anlamda güçsüz ya da korunmaya muhtaç” dedik; bir. “Harp ve vazife şehitleri” dedik; iki. “Onların dul ve yetimleri, malul ve gaziler” dedik “sosyal güvenlik hakkından yararlanmaları için her türlü yardımı alır.”
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Her türlü” derken de zaten saymadıklarımızın içinde olabilecekleri de…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir dakika, ben buraya şimdi onun için geliyorum. Engelliler ve yaşlılar için ayrı bir madde koyalım çünkü 82 Anayasası’nda ve 61’de olan bir şeyi biz çıkarırsak…
MEHMET PARSAK – Ama engelliler ve yaşlılarla ilgili ayrıca bu hak kapsamında birleştirilmesinde bir sakınca olmasa gerek.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Sonra ayrıca maddelerde konuşuruz.
MEHMET PARSAK – Bu engelliler maddesi, yaşlılar maddesi değil, diğer haklar bağlamında başka bir şey yaparız. “Harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri, malul ve gaziler, engelliler, yaşlılar, çocuklar, çalışan kadınlar…”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – “Çalışan kadınlar” yok, çıkaralım.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – “Çalışan kadınlar” olmaz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Çocuklar” dedin, çocuklar sosyal güvenlik yardımından yararlanıyor mu?
MEHMET PARSAK – Tabii, şöyle: Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimizde “Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.” diye ayrı bir fıkra var. Ben, o fıkrayı bunun içinde erittim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ama bir şey söyleyeceğim. Bunda biz çocuklarla ilgili maddede muhakkak bunu yazacağız. Sosyal güvenlik maddesinde bunu yazdığımızda…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Özel bir kategori olarak söylüyoruz, bence olabilir, evet.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Muhtaç çocuklar Hocam, muhtaç.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Nasıl yaşlılar maddesi ayrıca var.
MEHMET PARSAK – Sosyal güvenlik hakkı sadece SSK’lı, sağlık hizmetinden faydalanıyor falan, o manada değil, bizim önerimizde “Bu amaçla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.” Bundan ilhamla söylüyorum, tinerci çocuklar, yurtlar, yetiştirme yurtları…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – SHÇEK kapsamında.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – O çocuklar değil de “korunmaya muhtaç çocuklar” ibaresi.
MEHMET PARSAK – Ben “çocuklar dedim, Sayın İyimaya “Korunmaya muhtaç zaten, o yüzden buraya alın.” dediği için böyle formüle ettim. Normalde bizim önerimizde “korunmaya muhtaç çocuklar” diye yazıyor ama en başında siz…
Dostları ilə paylaş: |