2 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 6,49 Mb.
səhifə50/84
tarix30.04.2018
ölçüsü6,49 Mb.
#49645
növüYazi
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   84

05.12.2012 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.16

BAŞKAN : Ahmet İYİMAYA (Ankara)

-----o----

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet arkadaşlar, çoğunluğun olduğu görülüyor, toplantıyı açıyorum.

Komisyonumuza iştirak eden, katılan arkadaşları ismen paylaşıyorum: Profesör Doktor Yusuf Şevki Hakyemez, Profesör Doktor Bertil Emrah Oder, Doçent Doktor Selin Esen, Profesör Doktor Ali Akyıldız, Tarık Olcay, Dilek Mumcu, Mustafa Kemal Çiçek, Oğuz Turhan, Kürşat Türker Ercan, Yusuf Uygar, Yusuf Buzgan, Ferhat Kabaiş.

İsmini telaffuz etmediğim arkadaşlar var mı? Yok herhâlde. Teşekkür ediyorum.

Evet, sanıyorum arkadaşlar, madde numarası vermiyoruz herhâlde bu konudaki yasama bölümünde ama bizim hafızamızdaki numara 2’nci maddede kalmıştık.

Arkadaşlarımızın da bir konuda merakları var biliyorum. Ondan evvel, 1’inci maddede, yani bundan evvelki ilk maddede ben bir parantez koyayım, o 50 milletvekili, 60 milletvekili, akşam 100 milletvekili tartıştık, parti 50 olarak şey yaptı onu. Parantez içerisinde sadece 50 de onu, ilk maddeyi getirelim. AK Parti parantez içerisinde 50

KANUNLAR KARARLAR UZMANI ÖZCAN ALTAY – 100 milletvekilini…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biz 50, AK PARTİ 50.

Şimdi, bir de arkadaşlar, müzakere yaptık ama benim de ta baştan Anayasanın 67’nci maddesi temsilde adalet, yönetimde istikrar sebebiyle uzun… 2002 şeyinde de tartıştık onu, Coşkun Kırca’nın önerisidir. Seçim sistemlerinin anayasada yer almayacağı görüşü bizde hâkim, benim kişisel kanaatim de öyle. Ama Bertil Hanım “Seçim sistemleri anayasada yer alır, örnekleri de var.” dediler. Oraya parantez içinde bizim, AK PARTİ seçim sistemi burada yer almamalı, aç parantez, Anayasada seçim sistemi yer almamalı, tamam. Şimdi, o parantezimizi koy.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Başkanım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Görüşmelere başlamadan önce bu yarınki toplantıyı görüşebilir miyiz? En son görüşmemiz gereken şey. Bertil Hoca’nın uçak biletini değiştirip değiştirmeme meselesi var. Yarın hangi komisyon saat kaçta toplanacak onu bir kararlaştıralım mı önce?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi, Atilla Bey’in bir dileği var. Bu akşam o zaman temas edelim Meclis Başkanıyla değil mi?

ATİLLA KART (Konya) – Hangi konuda?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tek komisyona dönüşmesi.

ATİLLA KART (Konya) – Tabii tabii.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ya öyle isterseniz onu şey yapalım Meclis Başkanıyla.

ATİLLA KART (Konya) –Tamam o konuyla görüşelim. Bir de sizin bir açıklama yapmanız…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok yok, tabii.

Başkan onu söyleyince isterseniz onun için acaba yarın eğer tek komisyonsa Hocam bizim şöyle bir ihtiyaç hasıl oldu, Atilla Bey gündeme getirdi, Ayla Hanım destekledi, ben destekledim. Hem gelinen, yani müzakere ettiğimiz bölümler niteliği hem de pratikte yine o sadeleştirdiğimiz maddeleri bile yeniden ana komisyonda görüşülmesi zarureti, bir de bakiye süreye şu kadar olur, bu kadar olur ama o süreye, tükettiğimiz zamana göre hayli yakınız, yani işin başında değiliz. Bu süre de şey edilerek komisyonun tümünün bundan sonraki süreci sahiplenmesi lazım.

RIZ A TÜRMEN (İzmir) – Tek komisyon.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başarısızlık olursa hepimizin olur, başarı olursa hepimizin olur ve tek komisyon şeklinde, Faruk Bey buna karşı çıktı. Bu konudaki temenni izninizle ben isterseniz Başkanıma ileteyim. Yani en azından bu konuda ana komisyonu belki yarın toplar. O zaman otomatikman Bertil Hanım’ın dileği yerine getirilmiş olur. Bu ara söyleyeyim, ben bizimkini açıklayacağım madde açıp.

Ben isterseniz bu arada Meclis Başkanıyla görüşeyim, bunu görüşeyim, yani şu anda görüşeyim.

FARUK BAL (Konya) – Yarınki toplantı için.

PROF. DR BERTİL EMRAH ODER – Eğer yarın toplantı olacaksa benim bir an önce uçak biletimi değiştirmem lazım. Yoksa…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – İşte o belli olsun. Peki, diyelim ki Meclis Başkanına ulaşamadık yarın ne yapalım arkadaşlar, hangi komisyonu yapalım?

AYLA AKAT (Batman) – Yarın Genel Kurul gündeminde de Anadilde Savunma Yasası var. En nihayetinde birimiz katılırız yani.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani yarın sizin partinin temsil edilmemesi riski mi var bu komisyonlarda?

AYLA AKAT (Batman) – Her hâlükârda birimiz katılırız ama…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ee mesele yok o zaman. O zaman birisini veya ikisini toplayalım. Arkadaşlar, buyurun ona göre şey yapalım. Meclis Başkanı “Toplantı yapılacak.” derse onu ben size dönerim veya Atilla Bey döner size.

DOÇ. DR SELİN ESEN – Yani, yarın 1 komisyon toplansın.

FARUK BAL (Konya) – Yarın 11’de benim randevum var, ona göre bir şey yaparız.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, ne yapalım o zaman söyleyin, yarın 1 komisyon mu olsun? Hangi numaralı komisyon olsun?

FARUK BAL (Konya) – Ana dile gideceğim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Meclis Başkanından alacağımız tavra göre iradi durumu arkadaşlar hepimize bildirir bu dileği.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, 1’inci Komisyonda görüşecek şeyimiz var.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – 1’inci Komisyonda görüşün, 2’inci Komisyon…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – 2’nci Komisyonda da görüşecek şeyimiz var ama yani.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yarın 14.00’te 2’nci Komisyon…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – 10.30’ta 1’inci Komisyon, 14.00’te 2’nci Komisyon mu yapalım gene bugünkü gibi?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Geç saatlerde olmasın çünkü, gün heba oluyor.

FARUK BAL (Konya) – Yani 13.00’te olabilir, 13.00, 13.30 olabilir yani.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arkadaşlar bana irade bildirin. Yarın bir: 2 komisyon mu, 1 komisyon mu? Ana komisyonun durumu başka.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ek maddeleri bitirelim artık yani.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, biz 2’nci Komisyonuz, kendi hakkımızda karar verelim. 1’inci Komisyon kendileri karar veriyor zaten.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Yalnız bir şey söyleyebilir miyim o konuda? Sabahleyin Başkanlığı Altan Bey yapmıştı ve şöyle söyledi: “Bizim sosyal haklarla ilgili Komisyon yarın saat kaçta toplanacak? O konudaki yetkiyi şeye devrediyoruz ve bu Komisyon o konuyla ilgili de karar alabilir.” dedi, kimse de itiraz etmedi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arkadaşlar, ben karışmıyorum ne yaparsanız. Bir: Ayrı ayrı toplanalım. İki: Şu komisyon toplansın, bu komisyon o size bağlı.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Meclis Başkanıyla bir konuşun isterseniz, ona göre…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Cemil Bey ile hemen konuşayım.

FARUK BAL (Konya) – Bunu da bir komisyona havale edelim.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yalnız 1’inci Komisyonda da hatırlarsanız Oktay Bey “2 komisyon, tek komisyon olarak çalışsın.” diye önermişti bize. Ne zaman, toplantı cuma mıydı?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – İki hafta önce önermişti yanılmıyorsam.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Perşembe, aşağıdaki toplantıda.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama ondan sonra 2 komisyona da geldi Oktay Bey.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Çok değişken bir süreç.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Değişen bir şey olmadı, çalışıyor komisyon.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, beklerken bir şey söyleyebilir miyim?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, onu şey etmiyorum. Daha başka, farklı yoldan kanal arıyorum hemen vereceğim.

Buyurun Başkanım, buyurun Rıza Bey.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bugün 5 Aralık 2012. Milletvekili seçilme yeterliliğini görüşüyoruz. 1924 Anayasası’nın 11’inci maddesi aynı konuyu düzenliyor, milletvekili seçilme yeterliliğini. 5 Aralık 1934 tarihinde 24 Anayasası’na bir değişiklik getiriliyor.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – 1900 kaçta, 34?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – 34, yani bugünün tarihi. O getirilen değişiklikle 1924 Anayasası’nın 11’inci maddesi şöyle oluyor: “30 yaşını bitiren kadın, erkek herkes milletvekili seçilme yeterliliğine kavuşuyor. Yani kadınlara seçilme hakkı bugün verilmiş oluyor.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – İsviçre’de bile yokmuş o zaman Hocam.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ve efendim biz de şimdi bugün aynı maddeyi görüşüyoruz. Bunu kayıtlara geçirmek istedim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu şeyde var, bizim oryantal kültürde, Doğu kültüründe. Hurufiyecilik diye bir akım var, böyle takvimlerden falan sonuç çıkaran uygunluk… Falihayr derler değil mi Hocam? Falihayr derler ona, öyle. Siz bakın, derin zihinlerinizde oryantal kültürü yaşatıyorsunuz, Avrupa’da yaşasanız bile.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani eşit temsili kabul etmenin tam zamanıdır bugün.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tamam oldu, burada mesaj da üretiyorsun. Oldu efendim.

Evet, değerli arkadaşlar, arkadaşlarımızın bir konuda merakları vardı. Bizim basına yanlış geçmiş, MYK diye geçmiş bizim merkez organ var. Yani genel merkezde anayasa müzakerelerini yapan her 3 arkadaşımızın da orada olduğu, bize buradan lojistik destek sağlayan her 2 bilim adamının da orada olduğu, bir genel başkanımızın başkanlığında -Ömer Bey, iyi arkadaşları var- bu gibi kritik konuları orada müzakere ederiz. Dün genişçe müzakere ettik, yani bizim başkanlık sistemini önermemiz, diğer arkadaşlarınsa anayasada var olan sisteme karşı 2’si klasik Parlamenter sistemi, 1’i başkanlık sistemi öneriyor. Bu konuda acaba bir tavır, bir sadeleşme beklenebilir mi diye genişçe müzakere ettik tabii. Bir parti iradesidir, parti tavrıdır. Biz başkanlık sistemini ta baştan savunuyoruz. Uzlaşma Komisyonunun iç hukukunu da biliyoruz, mutabakata dayalı bir hukukla partinin sözü geçen organının vardığı sonuç şu: Adalet ve Kalkınma Partisi olarak biz, başkanlık sistemi konusundaki duruşumuz –zaten o gün de söyledim bu vazgeçme anlamına gelemez hiçbir zaman- bir parti duruşudur, parti kararıdır. Pozitif, negatif tarafları diğer sistemlerde olduğu gibi her zaman tartışılabilir. Uzlaşma Komisyonunun müzakere usulüne etkili olmadığı sonucuna vardık, arkadaşlar orada değerlendirdik. Aynen, sanki temel hak ve özgürlükleri görüşüyoruz, işte falanca maddeyi görüşüyoruz tekniği içerisinde. Zaten 3 partinin önerisi var, kategorileniyor. Bizimki de başkanlık sistemi adı altında bir: Benzeyen maddeler var, iki: Paradoks oluşturan bölümler var. Benzeyen maddelerde müzakerede bir sorun yok, paradoks oluşturan durumlarda biz sizin müzakerenizi dinleriz ve orada parantez içerisinde başkanlık sistemine atıf yaparız. Zaten bu 1’inci taslak. Bizim dün akşam kurulun vardığı sonuç bu, arz edilir. Bu arkadaşlara bir bildirimdir. Görüşlerini elbette söyleyecekler, Mustafa Bey de burada, Hocamız zaten, güzel de olur. Bu fırsatı da şey etti.

Buyurun evet durum bu. Bizim bir parlamenter sistem teklifinde bulunmamız mümkün değil.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani efendim, anladım söylediğinizi de anlamadığım yanı şu: Yani ortak bir zemin olmadan neyin müzakeresini yapacağız? Nasıl müzakere yapacağız, onu pek anlayamadım. Nasıl yapacağız yani? Bizim söylediğimiz her şeyin zemini parlamenter sistem olacak. Sizin söylediğiniz her şeyin zemini başka bir şey. Nasıl müzakere yapacağız böyle ortak zemin olmadıkça?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bütün arkadaşlar görüşlerini şey yapsın, ben de şey yapayım.

Soruya cevap da verebilir yöntem olarak veya diğer arkadaşlar da görüşlerini bildirir, ona göre şey yapabiliriz.

Yani buradaki problem şu: Aynen şu anda nasıl ki her iki sistemde var olan maddeler var, orada sorun yok; her iki sistemde çatışan maddeler var, o bölüme geldikleri zaman biz o bölüme geldik. Mesela, gensoruya geldik. Bizim gensoru teklifimiz yok. Milletvekili yemini var, milletvekili seçilme yeterliliği var maddelerde, gensoruya geldik. Biz “Başkanlık sistemine atıf yapıyoruz.” diyoruz. Belki, duruma göre, mesela gensoruda “kurucu güvensizlik önergesi” diyebiliriz o aşamalarda, parlamenter sistemi, klasik parlamenter sistemi rasyonelleştirecek önerilerimiz olabilir. Şu anda bizim, 3 partinin savunduğu ana sistemlere benzer bir teklifimizin olmamasının müzakereyi tıkamayacağını düşünüyoruz usulen.

Buyurun Başkanım.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabii, bu beyanınız çok önemli bir beyan, çok önemli sonuçları olacak olan bir beyan, müzakere sürecinin akıbetini, içeriğini etkileyecek bir beyan. O sebeple bize bir on beş dakika müsaade edin, biz aramızda mütalaa etmek istiyoruz. Ondan sonra bir değerlendirme yapalım.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tamam Başkanım.

AYLA AKAT (Batman) – Bir yöntem olarak acaba bütün gruplar konuşsaydı, sonra…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Belki daha güzel olurdu, kesinlikle katılıyorum.

Ayla Hanım, buyurun.

AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ediyorum.

Tabii, bizim de bazı kaygılarımız var. Sonuç itibarıyla bu masa uzlaşma mantığıyla kurulmuş bir masa ve hâliyle sistem konusundaki önermenin farklı olması tartışma zeminini de, uzlaşma zeminini de biraz zorlayacaktır. Baştan uzlaşamamayı kabul gibi bir sonuç doğuyor ortaya. Herkes kendi söylediğini… Zaten bu masanın yaşamış olduğu en büyük tehlike ve risk olarak da ben bunu görüyorum. Daha önce de sistem tartışması yürütürken şunu açık şekilde ifade ettim: Öyle bir noktaya gelindi ki zaten şu aşamada, o uzlaşma mantığından uzaklaştığımız günleri yaşıyoruz. Herkes kendi önerisini yazdırıyor ve öylece geçiliyor. Buna rağmen, hâlâ bence bu masadaki tüm grupların bir iradesi var -burada bir niyet okuması yapmıyorum- yani ortaya bir metin çıkarma iradesi var. O nedenle bir arada olunduğunu, sizin önermenizin de bundan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. En nihayetinde bir metin çıksın ortaya. Biz, kamuoyuna “İşte bir metin çıkardık.” diyelim ama bu aynı zamanda kamuoyunun beklentilerini ötelemek, ertelemek, o beklentileri boşa çıkarmak anlamına da gelebilir, böyle bir risk de açığa çıkar. Kaldı ki siyasi iktidarın bu konudaki yaklaşımı çok net. Hani bu tartışma sürecini ya da bu değerlendirme sürecini biraz daha toplumun beklentisi ve bu masanın oluşma amacına uygun değerlendirileceği öngörüsüyle biz hepimiz bekler bir pozisyondaydık.

Biz BDP olarak ifade ettik. Bizim için önemli olan sistemin demokratikleşmesidir. Bu sistem içerisinde tüm etnik kimliklerin, dinlerin, inançların kendilerini var edebilmesidir, kendilerini ifade edebilmesidir, temel hak ve özgürlüklerin önünün açılabilmesidir. Beklentimiz bu ama açıkçası, bazı hükümlere gelindiğinde tekrar değerlendirme yapılarak ya da şu an başkanlık sistemi öngörüsü itibarıyla bize masada sunmuş olduğunuz eş zamanlı seçim bile esasında kendi içerisinde çok ciddi riskler barındıran, direkt parlamentoyu birlikte aynı gün seçime gireceği başkanın denetimine, başkanın inisiyatifine, başkanın kararına bağlayan bir süreci beraberinde getiriyor ve bunun gibi birçok kaygımız, birçok tartışma sürecimiz olacak. Belki bu tartışmaları bir arada tükettikten sonra hani biraz daha maddelere geçilmeden önce sistem üzerinde bir tartışma yapma ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz bu konuda, düşünüyoruz.

Bir de şu var: Mesela bu tartışmayı belki daha üst düzeyde de değerlendirmemiz lazım. Yani komisyon bileşenlerinin dışında daha üst düzeyde de birtakım tartışmalar olmalı. Eğer Sayın Başbakanın bu konuda bir iradesi var ve değişmeyecekse bu konuda bir uzlaşma arayışını siyasi parti liderleri nezdinde de onları da ikna temelinde bir çalışması olması gerekiyor. Bunun da hesaba katılması lazım. Bu masanın bir arada olma mantığı ve amacını tetikleyen bir sürecin içine düşmememiz gerektiğine inanıyorum. Zaten, riskli bir süreçteyiz. Yani şu an itibarıyla herkesin kendi önerisini yazdırdığı, çok uzlaşma arayışına girmediğimiz günleri yaşıyoruz ve…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Parantezli günler.

AYLA AKAT (Batman) – Evet, parantezli günleri yaşıyoruz.

Bu çok doğru, masanın kurulma amacına hizmet eden bir pratik içerisinde olduğumuzu söyleyemeyiz, doğru olduğunu söyleyemeyiz. Kaldı ki bu noktada ayrışan bir tutum karşısında biz, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gerektiğine de inanıyoruz. Hani, bir araya geldik, herkes kendi maddesini yazdırdı değil, burada ciddi bir ayrışma var, kamuoyu bu noktada ciddi bilgilendirilmeli. Sayın Başbakan da bu konuda sorumluluğu gereği, bu önerinin sahibi olan ve iktidar partisi olmanın sorumluluğu gereği biraz daha arayışını siyasi parti liderleri nezdinde de, daha üst düzeyde de hayata geçirmesi gerektiğine inanıyoruz.

Biz de değerlendireceğiz, tartışacağız.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Faruk Bey…

FARUK BAL (Konya) – Çok ciddi bir durumdur. Anayasa Uzlaşma Komisyonunun kuruluşu sırasında ve işleyişi sırasında ortaya çıkan en ciddi durum bu durumdur. “Başkanlık sistemi” dediğimiz öneri Adalet ve Kalkınma Partisinin elbette ki iradesidir, buna bizim saygımız vardır ama bu, Türkiye’ye yapılacak bir anayasada rejim ve sistem değişikliği demektir. Bir partinin uzlaşma masasında “Ben bundan taviz vermem.” demesinin anlamı bu komisyonun bundan sonraki faaliyetlerinin “Dostlar alışverişte görsün.” şeklinde devam edeceği anlamını taşır. Adalet ve Kalkınma Partisinin –umarım- bu sonuca gidilebilecek yolları tıkaması gerekir, sorumluluğunun gereği bunu yapması gerekir. İktidar partisi olmanın sorumluluğunun da gereği olarak bunu yapması gerekir. Dolayısıyla, ben şaşkınlık içerisindeyim. Yani bundan sonra neyi konuşacağız? Bir sistem değişikliğine, bir rejim değişikliğine tek partinin dayatmasıyla gidecekse bu komisyon o zaman adı “Uzlaşma Komisyonu” olmaz ya da “Anayasa Komisyonu” olmaz. Dolayısıyla, durumu ben çok ciddi görüyorum. Tabii ki bu ciddiyetine mütenasip bir değerlendirme de yapmamız gerekir. Biz hiçbir şart altında böyle bir sonucu öngörmemiştik. Yani daha makul yaklaşılabiliri varsaymıştık. Dolayısıyla, bunu bir değerlendirmemiz gerekir parti olarak.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Mustafa Hocam.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; tabii, bu Komisyon toplantılarına ben ilk defa katılıyorum. Neler konuşuldu, neler konuşulmadı bunları bilmiyorum ama kısaca görüşümü açıklamak istiyorum buradaki tablo üzerine.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Dün akşam burada olanları özetledim yüksek Komisyonda.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sen özetlemiştin, evet doğru.

Şimdi, yeni bir anayasa yapıyoruz. Bu anayasayla ilgili her partinin kendine göre bir görüşü var ve partiler bu görüşlerini, nitekim, birbirimizin görüşlerini görmeden kendi görüşlerimiz olarak hazırlayıp buraya takdim ediyoruz. Sanıyorum, hiçbir parti “Falan parti ne önerecek, ben de ona yakın bir şey önereyim, filan parti ne önerecek, ben de ona yaklaşmaya çalışayım.” diye kendi önerisini hazırlamıyor. Her parti kendi yetkili organlarında, kendi görüşleri çerçevesinde kendi görüşlerini hazırlıyor, komisyona sunuyor. Görmüyoruz, sunulduktan sonra zaten görüyoruz. Yani bir partinin kendi önerisini komisyona parti önerisi olarak sunmasının bir dayatma olarak nitelendirilmesini ben doğrusu anlayamıyorum. Bir kere, partiler görüşlerini başka partilere göre hiza alıp sunmak zorunda değiller. Bizim görüşümüz bu, metin olarak da bunu sunuyoruz. Bu birinci husus.

İkincisi: Şimdi, burada birçok konuyu zaten tartıştık. Partilerin farklı görüşleri var. Temel hak ve hürriyetler nispeten farklılık arz ediyor bu yeni bölüme göre ama orada da işte üçte 1’inde mutabakat sağlamışız, üçte 2’sinde mutabakat sağlayamamışız. Bunlar arasında temel meseleler de var, vatandaşlık gibi, “ana dilde eğitim” diye BDP’nin isimlendirdiği eğitim-öğretim hakkı, hürriyeti maddesinde de bir mutabakat sağlayamamışız. Vatandaşlık maddesini 4 partinin 4 ayrı önerisi olarak kaleme almışız. Bunlar birer dayatma olarak kabul edilmiyor. Biz böyle zaten hiç düşünmedik de burada ama yeni hükûmet sistemiyle ilgili önerinin bu şekilde düşünülmesini, ben bir daha belirtiyorum, anlayamıyorum. İkinci husus, bakın, biz yeni anayasa yapıyoruz, mevcut Anayasa’ya göre de hesabımızı yapmıyoruz. Nitekim, burada CHP ve MHP’nin önerileri de esasen baktığımızda bugünkü sisteme göre bir hükûmet sistemi değişikliğidir. 82 Anayasası’nın getirmiş olduğu sistem hukukçular arasında çok tartışılmış -2007 öncesi için söylüyorum- Cumhurbaşkanının, yürütmenin ama özellikle Cumhurbaşkanının güçlendirildiği bir sistem. Buna muhtelif isimlendirmeler yapanlar da var. Bu tür isimlendirmeleri seven rahmetli Bakır Çağlar’ın 91’de Anayasa Mahkemesinin bir sempozyumunda mevcut sistemi, 82 Anayasası’nın getirdiği sistemi “başkanlı parlamenter sistem” olarak nitelendirdiğini görüyoruz. Gelelim, 2007’de yapılan Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ilgili Anayasa değişikliği referandumda da kabul görmüş bir değişiklik sonrasında ise bunu çok rahat söyleyebiliriz. Yani Türkiye’deki şu anki sistem klasik parlamenter sistem değil fakat CHP, MHP önerisinde Meclis tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı ve yetkileri mevcut Anayasa’ya göre oldukça azaltılmış, sembolik, tabiri caizse, yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı önerisi var. Klasik parlamenter sistemdir. Dolayısıyla, mevcut sistem değildir önerilen en azından. Bu bakımdan, mevcut sistemle örtüşmeyen, onunla çakışmayan önerilerin hepsi farklı bir sistem önerisidir. Şimdi, bazı siyasi partilerin önerileri kendi bakış açısına göre “Klasik parlamenter sisteme daha uygundur.” diye bunlar normal öneriler, Komisyon çalışmalarını etkilemeyen, bir dayatma olmayan öneriler ama mevcut sistemin biraz daha solunda, tabiri caizse, yarı başkanlık sistemi mevcut sistem. “Fransa’ya tam benzemiyor ama göz ardı edilebilir farklılıklar vardır.” da diyebiliriz. Bizim sistemle kıyasladığımızda 3 temel mesele dışında bir farklılık da yok. Onlarda da tam bir ayrışma değil bir nüans diyebileceğimiz farklılaşmalar var ama bütün yarı başkanlık sistemleri de aynı değil.

Dolayısıyla, bizdeki sistem, mevcut sistem aşağı yukarı bir yarı başkanlık sistemi, biz de başkanlık sistemi öneriyoruz. Şimdi, bizim önerimiz bir sistem değişikliği ama diğer partilerinki de sistem değişikliği, BDP’nin de biraz farklı boyutlar içeren bir sistem değişikliği önerisi var. Dolayısıyla, burada biz şimdiye kadar ne yapıyorsak onu yapmalıyız. Parlamentoyla ilgili, bakıyoruz, işte burada, karşılaştırmalı metin verilmiş. Bu metinde ortaklaşan noktalar, farklılaşan noktalar var. Ben hepsine baktım. Parlamentonun kuruluşu ile ilgili olarak, oluşumu ile ilgili olarak aşağı yukarı partilerin büyük ölçüde mutabık kalabileceğini görebiliyoruz. İhtilafımız, tartışmamız yürütme kısmında olacak. Burada da şimdiye kadar yaptığımız gibi, vatandaşlıkta yaptığımız gibi, ana dilde eğitim meselesinde yaptığımız gibi, daha birçok meselede, hatta, aileyle ilgili maddede yaptığımız gibi burada da birleşen partiler önerilerini belli bir şekilde, farklı olan önerileri başka bir şekilde yazacağız.

Şimdi, bu öneriyle komisyon çalışmaları tıkanır mı, engellenir mi? Bilmiyorum, vatandaşlıkta tıkanmadıysa, ana dilde eğitim meselesinde tıkanmadıysa, ailede tıkanmadıysa, birçok temel konuda tıkanmadıysa bu konuda da tıkanmaması gerekir. Bizim anlayışımız bu.

Sistem önerisi meselesine gelince: Sadece burada değil ki, mesela yargıya geçeceğiz. Yargıda farklı sistem önerileri sunan bir parti olmayacak mı? Yani mevcudu aynen devam ettirmek mi isteyeceğiz acaba? Mesela, bizim var, farklı, yani yargıçlarla ilgili, atanmalarıyla ilgili belki farklı olabilir, temyiz mahkemeleriyle ilgili farklı olabilir, Anayasa Mahkemesiyle ilgili farklı olabilir. Yani bu komisyona bir parti mevcuttan biraz daha farklı -gerçi herkes farklı getirmiş, tabii, onun da farkında olalım- oldukça farklı bir öneri getirdiği zaman, yani o zaman “Burada uzlaşma imkânı yoktur.” mu diyeceğiz? Burada yeni bir anayasa metni yazıyoruz ve ilk metni yazıyoruz, taslak metni yazıyoruz. Bu metni yazarken partiler kendi görüşlerini, başka partilerin ne dediğini de hesaplayarak değil -bunu yapacağız, zaman zaman yapıyoruz bazı maddelerde- kendi görüşlerini burada müzakere ediyor, bunlar üzerinden tartışma yürütüyor. O zaman “Sistem önerisi yapmayalım.” derseniz, mevcut olanı o zaman sürdürmemiz lazım. Mevcut yürütmeyle ilgili Anayasa’daki düzenlemeler ama onu savunan hiçbir parti yok burada, herkesin farklı önerileri.

Bu bakımdan, doğrusu, ben bu tartışmayı bir zait tartışma olarak görüyorum. Burada daha önce yaptığımız gibi, temel hak ve hürriyetlerde yaptığımız gibi, uyuştuğumuz maddeler, uzlaştığımız maddeler yazılır ortak, uzlaşmadığımız maddeler de belirttiğimiz, bildiğimiz şekilde yazılır.

Teşekkür ederim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Başkanım.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Şentop’un konuşmaları aşağı yukarı benim söylediklerime cevap niteliğindedir, bu bakımdan ifade etmek lazım.

Biz burada tabii, belirli kelimelerin ne anlama geldiğini bilerek konuşuyoruz. Dolayısıyla, o kelimelerin içerisinde ne olup ne olmaması gerektiğini açıklamak gibi bir ihtiyacı komisyonun kariyerine karşı bir zafiyet olarak değerlendiriyorum. “Sistem, rejim” dediğimiz şeylerin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, bu bir öneriden farklı. Bir parti elbette ki düşünebilir, buna bizim bir itirazımız yok, farklı bir sistem de önerebilir, farklı bir rejim de önerebilir. Elbette ki farklı partiler olduğumuz için farklar da burada ortaya çıkacak ama burası Anayasa Uzlaşma Komisyonu. Biz bir partiye değil, bir partinin arzu ettiği değil Türkiye'nin anayasasını yapmaya çalışıyoruz, bu devlete, bu millete bir anayasa yapmaya çalışıyoruz. Onun için hepimiz taşın altına elimizi soktuk. Bir maddedeki görüş farklılıklarıyla sistem ve rejim arayışı farklılıkları arasında ciddi fark vardır. Eğer sistem ve rejim farklılığına giriyor isek artık bundan sonra yol ayrılıyor. Yani görüşeceğiniz her madde o sistemin yol haritasına göre devam edecek. Görüşeceğiniz her madde bundan sonra yürütmesi, yasaması, yargısı ve diğerleri o sistemin mantığına göre dizayn edilecektir. Bu sistemin mantığına dizayn edilmesinin anlamı şudur: Tamamı kırmızı çıkacaktır. Tamamı kırmızı çıkacaksa biz burada niye zaman kaybedeceğiz? Benim anlatmak istediğim bu. Bu açıdan baktığımızda da bir dayatma olduğu açıktır.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çok kısa…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Açacağız. Hocam, mesele şu…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, bir dakika ama bu konu…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, diyalektiğe boğmayalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Boğmayacağız ama bakın, ben de kullandığım kelimelerin ne anlama geldiğinin burada ortaklaşa olarak kabul edildiği kanaatindeyim.

Bu model, çalıştığımız modellere teknik olarak –yanlış biliyorsam arkadaşlar düzeltsinler- hükûmet sistemleri deniliyor buna. “Rejim” dediğimizde, rejim çok hukuki bir tabir değil, ona bakabiliriz. Rejimle ilgili bir mesele değil tartıştığımız mesele, hükûmet sistemi meselesi. Rejim aynı olduğu hâlde birçok farklı hükûmet sistemleri benimsenebilir. Dolayısıyla, burada önerdiğimiz başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistem bunlar hepsi birer hükûmet sistemi tartışmasıdır. Benim kastettiğim bu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, teşekkürler.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, rejim sorununu da doğuruyor, bütün mesele orada zaten. Hükûmet sistemi aynı zamanda bir rejim sorunu doğuruyor.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arkadaşlar “Bir yarım saat bir iç değerlendirme yapalım.” dediler, onu vereceğiz ondan sonra, tamamen sizin tavrınıza göre, iç değerlendirmeye göre mesele vuzuh kazanacak veya sonuç şu olacak, bu olacak.

Yarım saat yeter mi?

ATİLLA KART (Konya) – Bizim için yeterli.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Faruk Bey, yarım saat yeter mi?

FARUK BAL (Konya) – Yetmez çünkü burada böyle bir noktada tıkanmışlık varsa elbette ki partim bana güvenir, söyleyeceğim sözün de arkasında durur ama ben de o sorumluluğu üstlenemem. Dolayısıyla, görüşeceğimiz şeyde görüşmemiz gerekiyor ama siz de bir görüşün, ondan sonrasını…

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, şöyle efendim, biz bu aşamadaki değerlendirmelerimizi, eleştirilerimizi ifade edeceğiz, ondan sonra da kararımızı ifade edeceğiz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani bir ön karar şeklinde.

FARUK BAL (Konya) – Siz de bir değerlendirin o zaman, yarım saat yeter.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, teşekkürler arkadaşlar.

Kapanma Saati: 14.50


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.32

BAŞKAN : Ahmet İYİMAYA (Ankara)

-----o-----

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun arkadaşlar. Atilla Bey, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, çok uzun uzadıya değerlendirme yapmayacağım, daha çok genel birtakım hassasiyetlerimizi ve kaygılarımızı ifade etmek istiyorum.

Anayasa yapıyoruz, parlamenter sistemi de elbette tartışacağız, başkanlık sistemini de tartışacağız, yarı başkanlığı tartışacağız, partili cumhurbaşkanlığını da tartışacağız. Tabii, sorun bütün bu süreçlerde tartışma yaparken siyaseten tutarlı olmak, şeffaf olmak bunu öncelikle ifade etmek gereğini duyuyorum. Bu yaklaşımın dışında yeni anayasa çalışmalarında mesafe alabilmek için kabul etmek gerekir ki hükûmet sisteminde mutabık kalmamız gerekiyor yani o noktada bir uzlaşma arayışı içinde olmamız gerekiyor. Bu hükûmet sistemi başkanlık modeli içindeki hükûmet sistemi de olabilir, parlamenter sistem içindeki hükûmet modeli de olabilir ama nedir? Bir hükûmet modeli tabii burada belirleyici olacak, hükûmet modeli devletin yapısını, çatısını oluşturacak. Bu çerçevede de biliyoruz ki o oluşacak olan modele göre, üyelikle ilgili hükümleri geçiyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev, yetki ve sorumlulukları değişecek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin faaliyetleriyle ilgili hükümler değişecek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yolları değişecek yani olay sadece bir gensoru kavramından ibaret değil, cumhurbaşkanının konumu değişecek, Bakanlar Kurulunun yapısı değişecek, belki de Bakanlar Kurulu olmayacak.

Şimdi, böyle bir tablo içinde yani yasama ve yürütmeyle ilgili bölümün tümünü etkileyecek bir modeli konuşurken bu, kabul etmek gerekir ki, temel bir değişikliktir. Bu sebeple getirilen öneriyi bu boyutuyla görmek gerekir. Parlamenter sistemin sınırları içinde getirilen muhtelif önerilerle bu öneriyi eş değer kabul etmek, sonuçları itibarıyla, olumlu olumsuz anlamında demiyorum, eşdeğer kabul etmek mümkün değil.

Şimdi, bir diğer husus şu, tabii zaman zaman bunu isimlendirmek bana düşmez, ona inanıyorum ki BDP Grubu o konuyu tabii daha açıklığa kavuşturacaktır ama zaman zaman şunu görüyorum: BDP’nin önerisini başkanlı parlamenter sistem gibi nitelendirme yönünde özel bir gayretin olduğu izlenimini ediniyorum ama benim değerlendirmem…

AYLA AKAT (Batman) – Bizim nezdimizde mi?

ATİLLA KART (Konya) – Hayır, sizin dışınızda, sizin böyle bir ifadeniz olmadı, böyle bir nitelendirme yapılıyor o konuda. Tabii o değerlendirme nedir, ne değildir, akademik değerlendirmenin dışında bence sizin, BDP Grubunun o konuda yapacağınız açıklama da önem kazanıyor ama bizim gördüğümüz, okuduğumuz 3 grubun önerisi esas itibarıyla parlamenter sistemi esas alan, parlamenter sistemin sınırları çerçevesinde yaklaşımlar sergileyen özellikler taşıyor ve bakıyoruz, Türkiye'nin parlamenter sistem içinde gerçekten ciddi bir müktesebatı var. Bakın, 1908’de Meclisi Mebusanda ilk defa hükûmet programı uygulanıyor, güven oylaması başlıyor, o süreci yaşıyoruz, parlamentolu demokrasiden parlamenter demokrasiye geçiyoruz, böylesine önemli bir müktesebatımız var.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Demokrasi orada başlıyor mu?

ATİLLA KART (Konya) – Parlamenter demokrasiye geçiyoruz, 1909’da Türkiye'de.

Şimdi, getirdiğimiz öneriyle o parlamenter demokrasinin, parlamenter sistemin bütün o kazanımlarını yok eden bir öneriyi getiriyoruz, bu da gerçekten tartışılabilir, bu noktada da şahsen bir saplantı içinde değiliz ama bunun bir tutarlılığı olur, bunun bir bütünlüğü olur.

Şimdi, bakın, Türkiye'de getirilen bu öneriyle öylesine ağır sonuçlar doğması kaçınılmaz ki, 1876’ya dönüyoruz aslında, böylesine ağır sonuçları olan bir tablo yaratıyoruz. Biraz daha güncelleştireyim, aslında Sayın Burhan Kuzu’nun 2007 Anayasa değişikliğindeki bir tespiti, daha doğrusu bir itirafı vardır. O zaman çok uzun tartışmalar yaşadık, çok sert tartışmalar da oldu, bu getirilen düzenlemenin tamamen bir tepki düzenlemesi olduğunu, hiçbir bütünlüğünün olmadığını, anayasal sistem anlamında söylüyorum, bunun üzerine Sayın Kuzu şunu ifade etmiştir: “Evet, ucube bir yapıyı getirdik.” demiştir. Bu, aynen tutanaklara geçmiştir. Bunun gerekçesi olarak da 367 meselesindeki tıkanmayı göstermiştir. O da ayrı bir tartışma konusu ama bunu ifade etmiştir. Aslında bugün o oluşturduğumuz ucube anayasal sistem, daha çok şu boyutuyla ifade ediyorum: Halk oyuyla gelen iki ayrı mekanizma. Böyle bir mekanizma, olağanüstü yetkileri olan, seçimle gelen bir cumhurbaşkanlığı makamı ama yetkileri yok ve bu iki mekanizma birlikte yürüyecek, böyle bir sistem yok, böyle bir rejim yok.

Şimdi, bu ucube yapı nasıl işledi Türkiye'de? On yılın tecrübesini ifade ediyorum: Türkiye'de, aslında parlamenter sistemin de olmadığını görüyoruz, bu da bir diğer gerçek. Parlamenter sistem bihakkın uygulanmadı, hakkıyla uygulanmadı. Bu, sadece 2002’den bu yana olan bir hadise değil. 2002’den evvel de parlamenter sistemin bütün dinamikleriyle işlemediğini biliyoruz ama bu dönemde o parlamenter sistemin bütün mekanizmaları iktidar çoğunluğu yoluyla başbakanlıkçı sisteme dönüştürüldü. Bu, giderek neye dönüştü? Parti devletine dönüştü, giderek tek adam yönetimine dönüştü. Şimdi bunu ne yapıyoruz? Bu tek adam yönetimini, bu başbakanlıkçı sistemi anayasal düzeyde tadil ederek başkancı sisteme dönüştürüyoruz. Başkanlık sistemi falan değil, getirilen bu başkanlık sistemi değil. Gerçekten, orada burada bütün akademisyenlerin eleştirileri var, değerlendirmeleri var, bir Amerikan modeli değil bu. Bu, neresinden bakarsanız en hafif deyimiyle bir Latin Amerikan modelidir, bunun, Türkiye versiyonudur ve burada geleceğe yönelik olarak bu on yılın tahribatını, on yılın hukuki, siyasi tahribatını her anlamda doğmuş olan tahribatını anayasal anlamda hiçbir sisteme oturmayan düzenlemeyle siyaseten koruma altına alma, kişisel olarak koruma altına alma gayretini gösteren bir öneriyi ve değişikliği görüyoruz.

Şimdi, burada geldiğimiz noktada biz anayasa çalışmalarının zeminini gerçekten önemsiyoruz. “Uzlaşma” adı üstünde Uzlaşma Komisyonu. Burada 3 partinin önerisi tartışılır, bizim önerimiz de kırmızı yazılır. O zaman bu yaptığımız çalışmanın ağırlığı kalmıyor, yani peşinen böyle bir yaklaşım içinde olduğumuz takdirde ilk günden beri dile getirdiğimiz kaygı bir anlamda doğrulanmış oluyor. Neydi o kaygı? Belirli bir süre bu Komisyonun çalışmalarının devam edeceği ondan sonra Sayın Başbakanın, Hükûmetin kendi kafasındaki modelin hayata geçirileceği noktasındaki kaygılarımız. Maalesef, bu kaygılarımızın doğrulanabileceğinin endişesini yaşıyoruz. Biz bu komisyonun çalışmalarını şu sebeple çok önemsedik, bunu her zeminde de ifade ettik, on yıldır parlamentoda biz bir müzakere ortamını yakalayamamıştık, bunu çok fazla somutlaştırmak istemiyorum, bunun pek çok örneklerini anlatabiliriz. Bu Komisyonda müzakere ortamını bulduğumuz içindir ki bu komisyonun çalışmalarını son derece önemsiyoruz ve Türkiye'nin gerçekten bu Komisyonun çalışmalarından bir ortak paydayı yaratması zorunluluğuyla da karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Böyle bir sorumluluğumuz da var. Şimdi, böyle bir sorumluluk ile karşı karşıya iken burada sistemi tamamen değiştiren onun -uzun uzadıya- yerinde olup olmadığını, anayasal sistem içindeki artılarını eksilerini onları bu aşamada tartışmaya gerek görmüyoruz. Böylesine önemli değişiklikler yaratan bir tartışmada “Biz tartışmaya devam edelim, herkes önerilerini getirsin.” demek bizce o müzakere anlayışından uzaklaşmak anlamına gelir, o zaman biz yaptığımız çalışmaların beyhude çalışmalar olduğu kanısına varıyoruz. Bu sebeple bu geldiğimiz noktada bu çalışmaları bu anlayışla sürdürmenin mümkün olamayacağını görüyoruz. Burada dileğimiz odur ki Adalet ve Kalkınma Partisi toplumda doğmuş olan anayasa yapım beklentisini, talebini heba etmeyecek bir yaklaşımı, bir anlayışı sergiler, bu çalışmalara kaldığımız yerden devam ederiz. Burada etik olarak da şöyle bir sorumluluğumuzun olduğu kanısındayım: Burada aşağı yukarı 3 grup parlamenter demokrasi sınırları içinde farklı olabilecek önerileri var ama o zaman böyle bir yaklaşım olduğuna göre 4’üncü grubun da buna yönelik bir yaklaşım sergilemesi gerektiği kanısındayız. Şimdiki hâl ifade etmek istediklerimiz bunlar, biz bu değerlendirmelerimizi genel başkanla, genel merkez yetkili organlarıyla da paylaşıp ondan sonra düşüncelerimizi yine komisyonda dile getirmek üzere süre istiyoruz. Süre derken öyle üç beş gün değil bu, bir gün, belki de iki gün olabilir. Bunu bugün ya da yarın arkadaşlarımızla konuşup değerlendirmemizi komisyona bildireceğiz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum Atilla Bey.

Faruk Bey…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, ben daha önce düşüncelerimi ifade etmiştim. Ancak bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Türkiye yüz kırk altı yıldır anayasa tartışan bir ülkedir. yüz kırk altı yıl boyunca dünyada belki eşi emsali görülmemiş hadiseleri bu anayasa tartışmalarına, yapımına ve değiştirilmesi sürecine paralel olarak yaşamış bir ülkedir. Bugün bizim burada bir masa etrafında bulunabilmemizin ve uzlaşma ortamı içerisinde de Türkiye'ye 21’inci yüzyılda bir anayasa kazandırabilmenin temelinde de o 146 yıllık tarihî birikimin olduğunun farkındayız. Kamuoyunda da özellikle 2007 yılından itibaren ortaya çıkan gelişmeler ve 2011 seçimlerinden sonra ortaya çıkan beklenti Türkiye'nin yeni, modern, demokratik bir anayasaya ihtiyacı olduğu yönündedir. Bu amaçla hepimiz bu masa etrafında toplanmış durumdayız. yüz kırk altı yıldır yaşanan acı tecrübelerin meyvesi olarak muhteşem diye ifade edeceğim bir noktada Türkiye anayasa yapımına büyük bir heyecanla bu masa etrafındaki siyasi partilerle başlamıştır. Bunun heder edilmesi çok ağır sonuçlar doğurur. Kamuoyunda artık “Türkiye demokratik bir anayasayı yapmayı becerebilecek bir olgunluğa sahip değildir.” kanaati oluşur ise kutuplaşan, gerginleşen siyaset ortamı içerisinde Türkiye bu anayasa sorununu önümüzdeki uzunca bir süre halledemez kaygısındayım. Kamuoyunda oluşacak, hepimizi bir araya kenetleyen, anayasa beklentisinin tersine dönmesi radikal gelişmelere neden olabilir. Antidemokratik davranışlara da kaynaklık edebilir, dolayısıyla herkesin bir kez daha bu düşünceleri dikkatle değerlendirmesi gerektiği kanaatindeyim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Ayla Hanım…

AYLA AKAT (Batman) – Değerli Başkan, biz de düşüncelerimizi ifade ettik bu konuda ama on beş gün önceydi sanırım 3 siyasi partiden temsilcinin katıldığı panele de katıldık biz ki onların yaptığı bir araştırmanın da sonuçları açıklandı orada. Diyor ki: “Yeni bir anayasa neyi çözer?” Yüzde 52 oranında “Kürt sorunu” çıkmıştı ve diğeri, geri kalan kısım da “ekonomik sorunlarımızı çözer” ikisi birbiriyle çok bağlantılı. Bu, Türkiye'nin temel ihtiyacının demokratikleşme olmasından kaynaklı ve toplumdaki algı bu demokratikleşme isteğine açık durum açıkçası bizi de, siyasi parti gruplarını da Parlamentoya kendini taşıyabilmiş. Siyasi partileri de açıkçası büyük bir sorumluluk altına sokuyor. Şu an alacağımız kararın topluma yansıması ya da sizin almış olduğunuz kararın topluma yansıması açısından herkesin daha dikkatli ve daha derin değerlendirme yapması gerektiği kanaatindeyiz. Açıkçası bu masa sadece on yıl değil, cumhuriyet tarihi boyunca kurulabilmiş bir masa değil, ne tek parti döneminde ne de çok partili sürece girdikten sonra kurulabilmiş bir masa değil. Artı, siyasi iktidar bunu tek başına yapmaya çalıştı ve başaramadı, böyle bir gerçeklik de var. Yani o tek başına yapma iradesini, böyle bir iradeye sahip olmakla beraber bunu gerçekleştiremedi. Gerçekleştirmemesinin altında yatan sosyal ve siyasal, hatta ekonomik gerekçeler var. Şimdi, bu kadar net ve açık ve ortadayken bu uzlaşma kültürünün altına bir dinamit koymamak gerekiyor. Bu masanın altına bir dinamit koymamak gerekiyor. Olabildiğince bu zemini daha da güçlendirecek birtakım adımlar atabilmek gerekiyor. Parlamentoda ana muhalefet ya da diğer muhalefet partileri, BDP ve MHP’nin olduğundan çok daha fazla AKP’nin bu masanın birliğini korumak gibi bir sorumluluğu olduğu gerçeğinin altını çizerek bu ittifak arayışını ya da bu uzlaşma kültürünün daha da güçlendirilmesi, daha da geliştirilmesi yönündeki talebimizi yineleyerek biz de parti organlarımızla tartışacağız diye bir süre istiyoruz. İlk MYK’mız pazar günü toplanacak ama tabii ki biz bu konuyu daha önce gündemimize aldık eş başkanımız burada -biri Avrupa’da Kürt Konferansı var oraya katıldı arkadaşlarımız- ama tabii ki bu değerlendirmeyi daha önce yapmış olmamızdan kaynaklı bir iki günlük bir zaman dilimi yeterli olacaktır bizim de bu konudaki görüşümüzü açıklamamız açısından.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Mustafa Hocam…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sanıyorum bizim yeni bir şey söylememize gerek yok. Buradaki tablo şu: Partiler önerilerini sundular, biz de önerimizi sunduk, yazdık. Kendi partimizin yetkili kurullarında görüşerek sunduğumuz bir öneri bu. Şimdi, bu öneriyi başka partiler uygun bulmuyor diye değiştirmemiz söz konusu olamaz buradan ama burada başka partilerin de “Sizin öneriniz çok farklı, biz bunu istemiyoruz, başka bir öneri getirin.” deme haklarının da bulunmadığını düşünüyorum bu Komisyonda. Daha sonra farklı sistem önerileri muhtemelen gelecek, yargıyla ilgili gelecek, tahmin ediyorum, Anayasa Mahkemesiyle ilgili gelecek. Bütün bunlar da içlerinden 4 önerinin en aykırı olanını ayıklayıp bunu diğer 3 önerinin ortalamasına uydurmak gibi bir seçeneğimiz olamaz bizim. Partiler önerilerini getirir, üzerinde tartışırız ve bizim yöntemimiz sistem tartışması olabilir ama o da yaptığımız bir şey değil, temel haklarla ilgili de onu yapabilirdik, mesela BDP’nin önerisi farklıydı. BDP temel hak ve hürriyetleri ayırırken kişi hak hürriyetleri, ekonomik sosyal haklar, siyasi haklar diye ayırmıyor. Hepsini bir bütün mütalaa ediyordu, bu da farklı sistem yaklaşımı temel haklarla ilgili. Dolayısıyla burada biz maddeler üzerinden tartışmalarımızı yürütüyoruz, ortaya bir tablo çıkacak, bunun üzerinde geride bıraktığımız maddelerle ilgili yapacağımız gibi ilerideki maddelerle ilgili de bir görüşme yapacağız, görüşlerimizi birbirine yaklaştırmaya çalışacağız. Kısaca bu şimdilik söyleyeceğim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Rıza Bey…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, buradaki sorun farklı önerilerin getirilmiş olması değil pek çok konuda farklı öneriler getirildi. Buradaki sorun müzakerelerin temel parametresi üzerindeki mutabakatın ortadan kalkmış olması. Örneğin 3 parti yeni anayasa isteyip de 1 parti “82 Anayasa’sı çok iyidir.” deseydi müzakere yapmak burada mümkün olur muydu? Bu da ona benzeyen bir şey bir parça Yani burada konuştuğumuz şey devletin organları. Şimdi, devletin nasıl bir devlet olduğu üzerinde bir görüş birliği olmayınca devletin organlarını nasıl görüşeceğiz? Hangi devletten bahsediyoruz yani bizim bahsettiğimiz devletle Adalet ve Kalkınma Partisinin bahsettiği devlet farklı devletler. Burada böyle bir mesele var. Onun için bu getirilen öneriyi sıradanlaştırmamak lazım, banalleştirmemek lazım. Bir o.

İkincisi de: Biz bunu değerlendirmek için birkaç gün mühlet istedik, ama bu demek değildir ki birinci komisyondaki müzakerelerin devam etmesine bir engel yok tabii ki yani o ekonomik sosyal maddelerle ilgili müzakereler pek tabii devam edebilir.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – 2-3 cümle de ben değerli komisyonumla paylaşayım, ondan sonra da zannediyorum yarına erteleyeceğiz.

Şimdi, yaşadığımız dönem itibarıyla toplumun bir anayasa beklentisi var, toplumsal talep var canlı, derin ve haklı. Otuz yıldır anayasayı parçal olarak değiştiren böyle eğik bükük siyaset kurumu misyonunu yerine getirememiş. Bu Komisyonun, bu masanın, bu diyalog sürecinin var olması dahi bu noktada hayati önem taşımaktadır. Tabii genişçe iç değerlendirmeyi yapacaksınız kendi partinizde. Sanıyorum biz nitelendirmeyi öne alarak kendi önümüze… Ben olur, sen olur. Ben şu parti, bu parti anlamında demiyorum yani nitelendirmelerden sakınarak… Bakın, biz altın bir fırsat elde ettik yani yıllardır 1996 Aralığından beri oluşan bütün uzlaşma komisyonlarında varın bu komisyonda altın bir usul ürettik, parantezli yazım. Bu, birinci taslak bir defa. Belki bu parantezli yazımı toplumla paylaşacağız. 2’nci yazıma geçeceğiz. Bütün mesele bu Komisyonun inandırıcılığını ve üretkenliğini var kılabilmek, sürdürmek. Burada ben şunu da gözlüyorum yani bu hükûmet sistemi tartışmaları, zannediyorum hocam daha iyi bilir, Türkiye'de 1993’lerdir, 91’lerdir. İlk defa bizim Erdal Onar Hoca çok muhteşem bir başkanlık sistemi yazdı. Ankara Hukuk Fakültesinde açılış dersinde…

YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Mehmet Turhan.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Mehmet Turhan değil. Hoca ders verdi, açılış dersi verdi, muhteşem bir derstir o.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 1980’de o Forum dergisinde, anayasa…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Forum dergisi olabilir yani. Bakın, ilk şeyin, rahmetli Özal’ın şeyi, açılışta muhteşem bir şeydir.

Efendim, başkanlık sistemi tartışmaları, akademik tartışmalar çok eski, yani bütün anayasa kitapları tartışıyor ama Türkiye'de güncel olarak akademik seviyede en verimli tartışma onun tartışması ve hâlâ o makalenin parametrelerin açıldığını da zannetmiyorum çok kitapları çıktı vesaire ama ben Yavuz Hoca burada olmadığı için rahat rahat telaffuz ediyorum… Çok var efendim yani tüm doktora tezleri var. Yani, burada, Türkiye'de bir de bu sistemle ilgili entelektüel bir refleks var. Bunu gözlemek lazım, entelektüel bir refleks var. Bu önyargının teşekkülüne şey ediyor ama bir defa şu var: Başkanlık sistemine üç parti “Hayır” dedikten sonra olamayacağı kesin yani, bizim yani şu anda bu Komisyondan başkanlık sistemi modelinin üretilmesinin imkânsızlığı kesin. Geçenlerde ben bunu söyledim, açıkça söyledim ama bu Komisyonun varlığı, bu masanın, bu diyalog sisteminin açıklığı çok önemli. Bunlar diyalektikten çok benim bu komisyonun yürümesini bir diyalektik çakışmadan daha fazla önemsiyorum, takdir sizin.

Yarın 16.00’da toplantı İbrahim. Ana Komisyon olarak muhtemelen de ana komisyona dönüşecek. Belki de Rıza Bey’in dediği gibi şuradan devam edebilir. Belki yarın onu çünkü Atilla Bey ve arkadaşlar bir süre istiyorlar. Belki yarın şey edebiliriz. Bu da tekrar tartışılabilir. Ben yine temennim o, duam o, derin isteğim o Türkiye'ye şey yapmak lazım yani bu süreci kapatacak bir akıbet hepimizin sorumluluğundadır. Bizim sorumluluğumuzdadır, onların, bunların, bizim, hepimizin…

ATİLLA KART (Konya) – Bunun tarihî sorumluluğu gerçekten çok ağırdır.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii.

İşin kötüsü de ya, şimdi, ben oturup çevreci olayım, ağaç dikeyim falan diyorum, “Tarihî sorumluluk” da aileye de sirayet ediyor sonra.

Peki, ben kapatıyorum, çok saygı sunuyorum arkadaşlar.
Kapanma Saati: 15.59


Yüklə 6,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   84




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin