266 rcshn, 67 plâ, terfta; -ve metin AfiDd* is yaprak renfcsâs, I yap h



Yüklə 5,51 Mb.
səhifə4/91
tarix27.12.2018
ölçüsü5,51 Mb.
#86796
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91

«Havai müştehiyat ile sarılan Alemdar Pasa bu adamların elinde âdi bir oyuncak olmuştu; onu bu hâle düşürenler, kendi hasis maksad ve menfaatlerine âlet yapmışlardı (B.: Rusçuk Yaranı); Alemdarı şayanı nefret icraat ile lekeledikleri gibi şaşaalı ve yaldızlı sözlerle ona, kendisinin asrın sahib kıranı olduğuna inandırmışlardı; bu sefil muhitin tertibatı ile paşanın yanma hakikat uğramadı, samimiyet sokulamadı. Onlar bu gafletle düşerler, hükümetlerini ebedî görerek zevk ve şehvetle meşgul iken düşmanları vücutlarının izâlesine hazırlanıyorlardı.

«Paşanın Rumeliden beraber getirdiği rüesa, îstanbulda toplanmış olan Rumeli ve Anadolu ayanı (B. : Senedi ittifak), devlet erkânı arasındaki basiret sahipleri bu halin sonunu pek kötü görüyorlardı. Ayanın bir kısmı memleketlerine dönmüş, Alemdar Paşa ile hususî dostlukları İstanbulda onu yalnız bırakmak isteyenler ise, paşadaki değişiklik kendi itiyadları ile bağdaşmayınca, kırgın ve kızgın birer birer çekilip gitmişler, Mustafa Paşanın güvenebileceği kuvveti azaltmışlardı. Serezli İsmail Bey Rumeli ayanının 'en kuvvetlisi idi, memleketine dönerken güzide askerinden îstanbulda dörtyüz süvari bırakmış, fakat başbuğuna gizli olarak:

— Bunların ne yolları yol, ne gidişleri gidiş, bizi savdıktan sonra taşırsalar gerek, bir dernek çıkarsa kuskuna bakma, sıyrılıp bizim yana ügar ile gelin... Talimatım vermişti.

«Başta pâdişâh, Sultan Mahmud, saray erkânı da, Alemdarın düşmesi ile hüküm ve hükümette tamamen serbest kalacakları için

bir vak'anın çıkmasını bekliyorlardı. Sarayda Dördüncü Sultan Mustafanın tekrar tahta çıkmasını isteyenler ise Alemdar'in düşmanları idiler.

«Kırcalı askeri denilen Rumeli askerleri ile Sekbanların dolgun maaşlar olarak refah ve saadeti, muhteşem elbiselerle çarşı, pazar ve seyran yerlerinde dolaşmaları, Kır-calı askerinin serbâzâne tavırları her şeyden mahrum bırakılmış Yeniçerilerin gayzını ve İstanbulun esnaf ve ayak takımının hased ve kinini tahrik ediyordu. Sekbanlar ile Kırca-lılar şali kuşaklarına ve sırmalı cebken ve poturlarına bedel Yeniçerilerle esnaf ve eha-li kuşak olacak ip bile bulamıyor ve yamalı diz çağşırı ile geziyordu.

İstanbul esnafının büyük bir kısmı Yeniçeri ocağında kayıtlı idi. Alemdar Mustafa Paşanın sadarete geldiği günlerden beri ıslahat adına yapılan şey «Sekbanı Cedid» adı ile «Nizamı Cedid» asker ocağının ihyası, Yeniçerilerin haşin muamelerler ve türlü hakaretlerle ulufelerinin kesilmesi ve Yeniçerilikle damgalı İstanbul esnafının cezalarla ezilmesi gibi icraattan ibaretti.

Alemdar Mustafa Pasa sadâretin ilk zamanlarında Yeniçerilerle İstanbul esnafı sakin ve muti iken bu bed muamelerle yavaş yavaş hırçmlaştılar, kimse ağzını açamaz iken kahvehanelerde dedikodu çoğaldı, her gün bir türlü düzme lâf yayıldı; hükümet aleyhtarlığı ile söylenen sözlerin haddi hesabı olmadıktan başka bâzı zevata, hattâ sadrâzama li-sanen tecavüz ve tehditler günlük âdi vak'a-lar haline geldi. Hicrî 1223 ramazanında bu kötü durum en had halini aldı, bir gece Ba-bıâlinin duvarlarına yaftalar yapıştırıldı, bu, yaftalarda:

Rumeliden geldi bir çıtak, bayram ertesi ya kılıç oynıyacak, ya bıçak!..

yazılıydı. Vaziyet hakikî dostlar tarafından Alemdar Pasa yaranına açıklandığı zaman da bu adamlar nahvet ve gafletten sıyrılamadı-lar:

— Esnaf güruhundan, aç ve sefil bir takım halktan ibaret olan Yeniçerilerinin ne yapabilmek ihtimali vardır?! Hattâ kaba tâbirle:

— Bir ... yiyemezler!., cevabını verdiler» (Osmanlı Tarih Encümeni

Mecmuasında Efdalüddin Bey merhumun «Alemdar Mustafa Paşa» makalesinden).

Yalnız Alemdar Pasa ile devlet erkânı hakkında değil, paşanın askerlerine de dil uzatılıyordu. Yemiş İskelesinde Çardak Kolluğu çorbası olup elimizde bir destan mecmuası bulunan halk şâiri Galatalı Hüseyin Ağa bir «Kırcalı Destanı» yazmıştır ki Alemdarın askerlerini pek müstehcen şekilde tehzil etmiştir; kahvehanelerdeki dedikodular arasında bu destanın ne benzeri eserlerin okunduğu da muhakkaktır; Yeniçerilerin Kır-cali askerini nasıl küçümsediklerini göstermek bu destandan dört nefer tasviri alalım:

Basdı İstanbulu dağ civanları Alemdar Paşanın pehlivanları Cünbüşlü olur bağçe zamanları Pek yamandır bu Kırcalı askeri

Onsekiz yasında bir civan Rüstem Taburun içinde adı Hürüstem Bakışı âfet, gülüşü sitem

O kara saçlara urmuş ustura Kaşı ile gözleri yüzünde tura Öpülüp başımız üstünde dura

Yirmi bir yasında bir civan Receb Taburun içinde adı İreceb Bakışı gülüşü mestânedir hep

Sırma mı, samur mu, altın mı saçlar Oya mı, ffakış mı, resim mi kaşlar Bakışa gelince yağmacı tatar

Henüz ondördünde nazlı Süleyman Taburun içinde adı Sülüman Dininden oîuyor gören müslüman

Adı var mı yanında gönce gülün Dile gelse hali yaman bülbülün " Kıskanır reftân sehrâda siiğlün

On altı yasında bir güzei Cafer Taburun içinde sorarsan Câfar Gönlümüzde nurdur gözlünüzde fer

Yelesi sırmadan arslan yavrusu SeMyle ölçülür boy ile boşu Şehzade dökemez ayağına su

İstanbulu basdı dağ civanları Bir çıtağın yalın pehlivanları ' Oruç mu kalır ramazanlar!.

Yeniçeriler ihtilâl hazırlığına ramazanın ilk günlerinde başladılar, öcağn ileri gelenleri gündüzleri Şehzade Camiinde, terâvihden



ALEMDAR. PAŞA VAK'ASI

598 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

ALEMDAR PAŞA VAK'ASI


sonra da Et Meydanındaki büyük kışlalarında 3. Bölük odabaşısmın odasında toplandılar.

Alemdar paşa ile devlet erkânı, kadim an'aneye uyarak iftar ziyafetlerine gidiyorlardı, iftardan gece dönülüyordu. Verilen ilk karar, sadrâzamı gece miuıasib bir yerde avlayarak vurmak, kim vurduya getirilip öldürmek oldu; suikasdi yapacak adamlar, keskin nişancılar dahi tâyin ve tesbit edildi. Fakat bu gizli talimatlar, ve suikasd hazırlığı Alemdar Paşaya, suikasdçılann kimler olduğu açıklanmadan ihbar edildi; pasa da tedbirli davrandı, iftarlara giderken muhafız sekbanlar ile Rumeli askerlerini arttırdı.

Vak'a şöyle başladı ve cereyan etti:

Alemdar Pasa, sadrâzamların mîrî ikametgâhı olan Babıâlinin harem kısmında oturuyordu. Ramazanın yirmi yedinci kadir gecesi kadimden beri devam ede gelen an'aneye uyarak Şeyhülislâm Esad Efendinin konağına iftara gitti.

Yine kadim bir an'ane olarak ayni gece bir Kadir Alanı tertib edilir, padişahlar sarayın Soğukçeşme Kapısından (Gülhane parkı kapusundan) çıkarak Ayasofya Cemiinde teravih namazına giderdi; bu münasebetle, meş'alelerle pek parlak bir alay tertib olunurdu.

Şeyhülislâm Esad Efendinin konağı Çen-berlitaşta Atikalipasa camimin karşısında idi. Alemdar Mustafa Paşa iftardan sonra Aya-sofyadaki hünkâr alayına yetişecekti; o da meş'alelerle ve kalabalık, mutantan bir alayla geçecek idi. istanbul halkı, yine kadimler-denberi alay seyrine son derecede düşkündü. Hele ramazanlarda kadir geceleri yollara, binbir ayak bir ayak üstünde, mahşeri bir kalabalık birikirdi.

Zamanımızda Çarşıkapısı denilen yerin adı o tarihte «Parmakkapısı» idi; Parmakka-pısindan Ayasofyaya kadar uzanan yolun adı (zamanımızın tramvay yolu geçen Yeniçeriler caddesi) Divan Yolu idi. İstanbulun başlıca yollarından biri olduğu halde gayet dar, hele Çenberlitaş Hamamı ile karşısındaki Köprülü Camii arası o kadar dar idi ki iki atlı yan-yana zor geçerdi. Zamanımızda Çenberlitaş Sinemasının ve Osmanbey Matbaasının yerinde tarihî Elçi Hanı bulunmakta idi. Sultan Mahmud Türbesinin ve hazinesinin ye-

rinde Esma Sultan Sarayı vardı. Yol bu sarayın önünde azıcık genişlemekte idi.

O geceyi ihtilâlciler fırsat bilmişler ve suüasdçılarmı halk arasına sokarak Divan Yolunun muhtelif yerlerine yerleştirmişlerdi.

Minarelerden yatsı ezanları okunmaya başlayınca Alemdar Pasa, kalabalık maiyeti ile Şeyhülislâm konağından hareket etti. Kasımın ortası idi, şiddetli ve soğuk bir rüzgâr esiyordu, îstanbulun üzerine ıslak bulutlar çökmüştü; ortalık zifiri karanlıktı (O zamanlar İstanbul sokakları fenerlerle aydınlatılmış değildi); ahaliden ırz ehli olanların ellerindeki fenerler yol boyunu aydınlatmağa kâfi değildi; yan yana duran iki kişi yekdiğerinin yüzünü güçlükle seçebilirdi; iki adım öteden çehre tanımak kabil değildi.

Sadrâzam alayının vardacıları ile meş'ale çeken hademeler halkı yarmaya ve paşaya yol açmaya çalıştılar, muvaffak olamadılar; elli adım tutmayan mesafeyi on beş dakikada alarak Elçi Hanı önüne geldiler ise de Köprülü Camii ile Çenberlitaş Hamamı arasındaki dar geçid önünde alay durdu. Suikasd haberi yayıldığı için sekbanlarla kavaslar paşanın etrafını sarıp muhafaza altına aldılar ve geçidi söküp geçmek için halka sopa, cob ve kamçı savurarak ve savulun diye haykı-raşarak yolu azıcık aça bildiler; Esma Sultan Sarayının önündeki kalabalık da ayni şekilde açıldı; daha ileride Firuzağa Camii önü da ayni şekilde geçildi; bu suretle Atîkalipaşa Camii önünden Ayasofya Meydanına tam bir saatte varılabildi. Bu hengâmede paşaya suikasd yapılamadı. Fakat halk feci şekilde ezildi, atların ayağı, kamçı, sopa ve coblann altında pek çok insan yaralandı; sekbanlarla kavasların da esvapları parça parça oldu.

Ayasofya önünde pâdişâhı karşılayan Alemdar Pasa, teravih namazından sonra Sultan Mahmudu uğurlayıp Babıâliye döndü.

Alaylarda yaralananlar o civarda ve İstanbulun muhtelif semtlerindeki Yeniçeri ve Cebeci kahvehanelerine doldular:


  • Cürüm ve günahımız nedir?.

  • Bizleri böyle darb ve tahkir neden
    lâzım geldi?

  • Bir haydutbaşı geldi, bir pâdişâhı
    tahttan indirip vezirinden mührü hümâyunu
    zorla aldı!..




  • Halen pâdişâhımıza lâyık olur ubu
    diyeti göstermez!..

  • Başlı başına hâinlerin sözü ile din ve
    devletin erkânı olan ocaklıyı ve ulemayı kal
    dırmak, fukarayı ayaklar altına aldırmak is
    tiyor..

  • Bundan sonra bize korkmak ve ya
    şamak ne lâzım!

  • Bizler onun yanındaki hayta güru
    hundan bin kat fazla iken onlarla başa çıka
    maz mıyız? .

  • Biz ona müslümanlığımızı ve yeniçe
    riliğimizi anlatmalıyız!..

diye feryada başladılar. Yeniçeri kışlalarında da:

— Bayram ertesi Yeniçeri ilga olunacak-mış!.. sözü yayıldı.

O gece için sâdece bir suikasd düşünülmüştü; fakat halkın bu heyecanını gören rü-esa Aksarayda Yeni Odalar denilen büyük kışlada Dokuzuncu Bölükde toplandılar, hemen o gece askerî ihtilâle karar verdiler; kararları şu idi: Alemdarı kavgayı büyültmeden vurmak lâzımdı; gece yarısı aslı olmadığı halde yangın ilân edilecekti, halk ayak seslerini sokaklardaki kalabalığı yangına gidenler zannedecekti; şehir içinde bulunan Rumeli' askerî de bu suretle aldatılacaktı; eskiden beri devam edegelen an'aneye uya rak sadrâzam ile devlet erkânı yangına gitmek üzere konaklarından çıkacaklarından yolda hepsini vuracaklardı.

Saat 10-11 arasında birkaç defa yangın •ilân ederek Babıâliye yangın nöbetçileri gönderdiler (B: : Tulumbacılar), yangın tulumbalarını hareket ettirdiler, fakat sadrâzam tarafından aldırış edilmedi.

Artık ok yaydan çıkmıştı; gecenin ilerlemesini bekliyerek herkes derin uykuda iken Babıâliyi basmıya karar verdiler.

Sadrâzama hulûs çakmak için devlet ricali ye İstanbul ayan ve eşrafı Alemdar Paşanın sekbanlarım takım takım iftara çağırıyor, bu askerleri gece de evlerinde yatırı-yordu. Babıâlide . ancak nöbetçi sekbanlarla nöbetçi kavaslar bir miktar içoğlanı ve hademe, uşak vardı, bu da herkesin malûmu idi.

En uzun geceler idi; gece yarısını beklerken baskın tertibatı tamamlandı; ihtilâl-

cilerin karanlıkta birbirini tanıması için «Sa-bahdır!..» kelimesi parola yapıldı.

Yeniçeri Ocağmın 9. Bölüğünden 40 kişi Yeni Odalardan hareketle Selimpaşa Yokuşu yolu ile Sehzâdebaşındaki Eski Odalara (Eski ve ikinci Yeniçeri kışlası) geldi, orada bu kaafileye 3. ve 7. Bölükler efradı ile ace-mioğlanlar iltihak ettiler (B. : Acemi oğlanlar). Eski Odaların yanındaki Acemioğlanlar kışlası önündeki meydancıkta bin kişiden faz la toplanmış oldu.

İsimleri ocak defterinde kayıtlı olup kendileri bekâr odalarında, kahvehanelerde, hamamlarda yatan Büyükşehir eclâf ve haytaları da yattıkları yerlerden çıkartılıp getirildi, her Yeniçeri ortasından bir miktar asker geldi; bir saat geçmeden ihtilâl havası tesis edildi. İhtilâlin idaresini 9. Bölük zâzit-leri üzerlerine atmıştı.

Sahur vakti henüz gelmemişti; Acemioğlanlar meydanından hareket edilerek Bozdoğan Kemeri altından geçilip Süleymaniye-ye gidildi. Camiin avlusu ihtilâlci askerle doldu, bir kısmı Ağakapısına gitti (B.: Ağa-kapısı). Ağakapısı nöbetçileri de ihtilâle katılınca duruma tamamen hâkim oldular; hareme haber salınıp Yeniçeri ağası Mustafa Ağa davet edildi. Bu zât 31. Bölüğün odaba-şısı iken Alemdar Paşa tarafından Ağa tayin edilmiş, paşanın diğer yaranına ayak uydurmuş «erkânı zemâne» den idi; yatağından kalkıp meydana geldi. İhtilâlciler ne maksatla ayaklandıklarını söyleyip başa geçmesini tekmesini teklif edince askere bu işden vaz geçmeleri için nasihat verecek oldu, derhal: «Söyletmen!..» gürlemesi ile üzerine yatağan ve hançer üşürüldü ve katledildi.

Sonra takım takım muhtelif yollardan giderek Babıâli etrafını sardılar; gürültü yapmamağa o kadar dikkat edilmişti ki Babıâli nöbetçileri hiç bir şey farkedemediler.

Babıâli (B. : Babıâli), Paşakapısı o tarihte İstanbulun en büyük yapısı idi; yalnız zemin katı kagir harem ve selâmlık daireleri, ahırlar, anbarlar, silâhhane, cebehanesi, avluları, bahçeleri ile azametli bir ahşab saraydı. Büyük merasim kapısı Soğukçeşnıede Alay Köşkünün karşısında idi; kapının üstünde Sadrâzam kâhyasının makam odası vardı, bu oda kapının üstünde bir şahnişin teşkil etmiş, altındaki payanda direklerin arası

ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

— 600


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 601

ALEMDAR PAŞA VAK'ASI




boş idi. Yeniçeriler evvelâ sessizce oraya yaklaştılar, Harbeciler Kolluğundan getirdikleri otları o direklerin arasına, şahnişinin altına doldurup ateşlediler; ateş bir kaç dakika içinde kapıyı, şahnişi ve Kethüda odasını kavradı ve büyük ahşap sarayın diğer aksamını sarmaya başladı, rüzgârın tesiri ile de her dakikada bir yerden başka bir yere atladı.

İlk ateş verilir verilmez Yeniçeriler .tü-fenk ve tabanca atarak ihtilâli de açığa vurmuşlardı. İçerden kimse kaçamıyacaktı, bina tamamen sarılmıştı, ateş korkusu ile dışarı uğrayan kurşuna tutulacaktı; Alemdar Paşa da bu arada öldürülecekti.

Alemdar Paşanın bazı sekbanları da Babıâli civarındaki bekâr odalarında, kahvelerde ve saraya pek yakın olan Şengül Hamamında kalmakta idiler (B. : Bekâr Odaları; kahvehane; Hamam! Şengül Hamamı). Silâh seslerine uyanıp da etrafa bakarak sarayı alevler içinde görünce hemen yangına koşmak istediler, fakat sokağa fırlayan bir kurşun yiyip devrildi.

Alemdar Mustafa Pasa silâh seslerine uyanıp da sarayı ateş içinde görünce, bir Yeniçeri ihtilâli karşısında bulunduğunu derhal anlamış, metanetini kaybetmiyerek sofalarda titreşen harem takımının arasından selâmlığa geçmek istemiş, fakat boğucu dumanlardan muvaffak olmamamışti; o zaman gerideki Tomruk dairesine inmiş, davulculara imdat talebi için davul çalmaya başlamıştı. Babıâlide on kadar büyük cenk davulu, Küs vardı; onların muttanid darbelerle gümleme-si, alevlerin kızıllığı içinde silâh seslerine karışarak manzaraya bir kat daha dehşet vermişti.

Silâh sesleri ve bu istimdat kuşlarının derinden derinden gümlemesi şehrin büyük bir kısmını ayağa kaldırmıştı, gök yüzünü kıpkızıl görenler de bir ihtilâl kopmuş olduğunu hemen anlamışlardı. Paşanın ötede beride dağınık olan askerleri ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Fakat ihtilâl mürettipleri onları da ihmal etmemişlerdi; hepsi pür silâh, beşer onar, otuzar kırkar kişilik kafilelerle sokağa fırlayan pasaklar ulaklar tarafından çevrilmişti:

— Bizim işimiz ocağımızın düşmanı olan vezir iledir, siz başımızla beraber kardeşlerimiz, Târiki Bektâşiyede ayakdaşımız, yoldaş-

larımızsınız, kışlalarımıza buyurun, rahatta olun!., denilince ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Paşalarının durumunu tahkik imkânsızdı; kendilerine verilmiş birtalimat da yoktu, can da tatlı idi; daveti kabul eden hakikaten kışlalara götürüldü, arkadaşlarından ayrılıp Ba-bıâlinin yardımına koşmak isteyenler yolda öldürüldü, içlerinden ihtilâlci Yeniçerilere iltihak eden de oldu; Rumeli askerinden bir kısmı da memleketlerine gitmek üzere kale kapılarından dışarı çıkarıldı.

İstanbul ayağa kalkmıştı, bilhassa Babıâ-liye civar mahalleler halkı fevkalâde telâşa düşmüş, fakat Yeniçeriler:

— Bu bildiğiniz yangın değildir!.,
diyerek evlerden eşya çıkarıp kaçırmalarına
mâni olmuşlardı. Hakikatte de son derece
gayret ederek yangının Babıâliden başka ye
re sirayetini önlemişlerdi.

Alemdar Paşanın davulcuları var kuvvetleri ile çomak salladıkları halde bir yerden cevab, imdat gelmiyordu.

Paşanın sekban bölükbaşılarından biri:

— Böyle eli bağlı harik içinde yanmak


tan yahut ki Yeniçerilere teslim olmaktan ise
henüz ateşin sirayet etmediği ahırlarda bulu
nan atlara binerek birkaç kişi fedailik edip
kapıları açalım, Yeniçerilere sıkı ateş ede
rek atlarla fırlayalım, herçi bâd âbad üzer
lerine saldırarak cemiyeti eşkıyayı yarıb ge
çelim, selâmet müyener olursa hariçteki kuv
vetle birleşiriz, olmazsa dilîrâne vuruşub
ölürüz., dedi.

Paşa:


— Bize elbet imdat olunur, o vakte ka
dar siperden cenk edelim, dayanalım!..
diyerek henüz çıkma imkânı varken bu tek
lifi reddetti, etrafında kalan kavas, sekban
askerlerini vesair bendegân ve agâhlarını
kagir yerlere siperlendirdi; kendisi de harem
takımını ve hayli cebhane ve silâh alarak
Babıâlinin yeraltı mahzenlerine inilecek
merdivenlerin sahınlıkları üzerinde bir taş
odaya girdi. Yer altı nıahze'nleri vezir hazne
si olarak kullanılan, birinden diğerine geçi
lir kagir odalardı, bir kısmı tamamen yer al
tında, bir kısmı da fevkani yapılmıştı. Alem
dar Paşa buraya çekildkten sonra dışarda bı
raktığı müdafiler bir müddet sebattan sonra
yangının genişlemesi ile yerlerini terk ede
rek kaçmağa başladılar; can havli ile dışarı

kaçan bu hademe, sekban, kırcalı askeri, çavuş, kavas, seyis ve aşçı pasaklar Yeniçeriler tarafından aman verilmeden öldürüldüler.

Efdalüddin Bey merhum o çok güzel «Alemdar Mustafa Pasa» makalesinde şu mütalâada bulunuyor:

«Bu hâl hatiâtı gafletkâranenin cazası idi. Eğer basiret ve ihtiyat üzere olub da Rumeli askerleri toplu bulundurulsa ve sokaklarda vesair lâzım gelen yerlerde kollar ve nöbetçiler ikaame edilmiş olsa bu kıyam ve hareket vaktiyle haber alınacağı gibi toplu bulunan birkaç bin muntazam ve kumandanlarına muti asker İstanbulda bulunan Yeniçeri ile onlara iltihak eden külliyetli erbabı kıyama galebe edemeseler bile onları saatlerce işgal edecekleri tabiî idi, bu müddet zarfında da hükümet taraftan olan donanma ve kumbaracı ve cebeci ocakları efradı ile beraber Selimiye kışlasına ve Levend Çiftliğinde bulunan Sekban alayları imdada gelebileceklerinden vak'anm berakis olacağında şüphe yokdu».

İstanbul halkının ırz ehli olanları evlerine kapanmış idi; ayak takımı, baldırı çıplak güruhu ise takım takım gelerek ihtilâlcilere iltihak ediyordu.

Babıâli yanmaya başlıyalı üç saat olmuştu, büyük ve eski ahşap saray kıp kızıl külçe hâlinde, çökmüş,henüz yanmayan aksamı çöktüğü yerde yanıyordu.

Alemdar Paşanın meydana çıkmaması Yeniçerileri endişeye düşürmüştü.

Gün ağarırken yangın hâlâ devam ediyordu. Bâzı Yeniçeriler yağmacılığa kovulmuş, alt katın yeni tutuşmuş yerlerine ateşin gözüne girip bir takım eşya ile çıkıyorlardı. Bunlardan Tomruk tarafına. giren ise bir daha çıkmayıp kayboluyorlardı; arada bir yangının içinden silâh sesi gek'yordu. Bu ses nazarı dikkati çekti.



\

Alemdar Mustafa Paşa sığındığı mahzenin demir kapaklı pencerelerinden nişan alarak yaklaşan Yeniçerileri birer birer vurup düşürüyordu.

— Bre yoldaşlar bu tarafta .biri var, ko-mayın, vurun!..

avâzesi üzerine bir kafile o mahzene doğru saldırdı, fakat içlerinden bir kaçı öldürülünce alargada durdular. Paşanın orada olduğu an-

laşıldı. Alemdarın yanında birkaç harem ağası ile kadınlar ve iç oğlanları vardı.

Uzaktan tüfenk ve tabanca cengi ile paşayı elde edemiyeceklerini anlayan Yeniçeriler, mahzenin arkasından dolanıp üstüne çıkmak ve kubbeyi delerek içeriye ateş etmeğe karar verdiler; paşanın kubbeyi müdafaası imkânsızdı. Kararı derhal tatbika başladılar. Bunun üzerine Mustafa Paşa da son ve kat'î kararını verdi, gür sesi ile mahzen penceresinden seslenerek yeniçerilerden konuşmak üzere bir adam istedi. Orta Ustalarından ve Kollukçulardan birkaçı pencereye yaklaştı.

Paşa:

— Yeniçeri Ocağının ve müslümankğın


ırz ve namusuna teslim ederim!..

diyerek yanındaki harem ağalarını, câriye-ri ve oğlanları birer birer mahzenden çıkarıp gelenlere teslim etti; yalnız bir harem ağası ile baş kadını kendisini bırakmadılar.

— Biz bile çıkarız, seninle bile ya halâs
oluruz, ya ölürüz!., dediler.

Paşa da Yeniçerilere:

— Nefsime zarar gelsin, gelmesin, siz
lere teslim, ederim ama haşarat suikasidde
bulunur, kendim Yeniçeriyim, Kırk iki Bölü
ğün neferiyim, o da basınız gelsin, beni bu
radan alsın, ona teslim olurum!., dedi.

Son derece sevinen Yeniçeriler Kırkiki Bölüğün odabasısını arayıp buldular, Alemdarın bulunduğu mahzene gönderdiler, bölük ustası da odabaşınm yanında idi. Mustafa Paşa:

— Bre devlet hâini falanlar.. Ben oca
ğınıza suikasd edecek olsaydım şimdiye ka
dar mahvedemez mi idim zan idersiniz? Siz
kendi ihtilâliniz sebebi ile Devleti Aliyyeyi
harab idecek olduğunuz ve hiçbir türlü söz
kabul etmediğiniz cümleye malûm iken ben
yine sizin ocağınızı ihya ve sizi ıslaha çalış-
dım, kışlanıza çeşme yaptırdım, size bunca
ihsan ettim, şimdi bana mukavemet ve düş
manlarıma muhalefet edecek iken onlarla it-
tihad idüb bana hıyanet edersiniz! Sizin gibi
falanların ahdine itimad idüb de kendimi si
ze teslim ile kıyamete kadar taan ve düşna-
mı kabul ider miyim zan idersiniz bre falan
lar!..

diyerek söğüb saydıktan sonra karşısında alık alık durmakta olan ve paşayı



ALEMDAR PAŞA VAK'ASI

602


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

603 —

ALEMDAR PAŞA VAK'ASI




teslim afâcağım zan iden iki Yeniçeriden odabaşmın ağzına tabanca ile bir yağlı kurşun yapıştırdı, herif cansız devrildi, öbürü de siperlenip kaçtı.

Bunun üzerine kubbenin üstündeki yeniçeriler delme işine hummalı bir şekilde yeniden koyuldular.

Vakit öğleyi buldu. Bayazıddan Ayasof-yaya, Babıâliye, oralardan İshakpasaya, De-mirkapı, Bahçekapıya kadar bütün İstanbul halkı yığılmış, mahşerî kalabalık, kıpırdama imkânı yoktu; herkesin gözü gökyüzünü kaplayan kol kol kara dumanda, ve kulakları da Alemdar Paşadan gelecek haberde idi; tüfenk seslerinden müdafaanın devam ettiği anlaşılıyordu.

İkindi yaklaştı; birden müthiş bir infilâk oldu. mahşeri kalabalık dehşetle titredi.

Kurtuluş ümidini kaybetmiş olan Alemdar Mustafa Pasa, mahzendeki cebhane-yi ateşlemişti; barutun infilâkı, üzerine çıkmış olan besyüz kadar1 Yeniçeri ile beraber kubbeyi bir ateş külçesi halinde havaya uçurmuştu; bir o kadar Yeniçeri de savrulan enkaz ile paralanmış, ölmüştü. Ba-bıâlinin etrafındaki binaların bütün camları kırılmış, tarâka İstanbulun en uzak köşelerinden duyulmuştu.

Alemdar Paşanın âkibeti artık belli olmuştu.

O gün Büyükşehrin başka taraflarında da tarihe geçecek kanlı vak'alar oldu; bir kısım ihtilâlcilerle ayakdaşları İstanbul haytaları Sadrâzamın yaranı devlet erkânının konaklarına saldırdı; Reisülküttab Gaalib Efendi, daha evvelden temkinli ve çekingen hareketleri ile Yeniçeriler de «O onlardan değildir» in tibaını bıraktığı için, konağında misafir ettiği altmış sekbanı teslim ederek hem kendisini hem de o masum insanları kurtardı. Umuru cihâdiye nazırı Behiç Efendi tebdili kıyafetle kaçtı. Deftardar Tahsin Efendi ile Sadâret kethüdası Mustafa Refik Efendi ve Uzuııcaabad Hasköy Âyâni Mustafa Ağa feci bir şekilde öldürüldüler (B. : Gaalib Efendi; Behiç Efendi; Tahsin Efendi; Refik Efendi, Mustafa; Mustafa Ağa, Hasköy Ayam).


Yüklə 5,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin