266 rcshn, 67 plâ, terfta; -ve metin AfiDd* is yaprak renfcsâs, I yap h



Yüklə 5,51 Mb.
səhifə2/91
tarix27.12.2018
ölçüsü5,51 Mb.
#86796
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91

Alay Köşkü, Caddeden görünüş (Resim: Nezih)

Alay Köşkü, Parktan görünüş (Resim: Nezih)

Dizildi restei târihe İzzet harfi cevherdar «Alay Köşkün müretteb kıldı resmi sahi gerdun

câh» (H. 1235 = M. 1819)

Tarih beytinde görüldüğü üzere, kitabeyi Keçecizade İzzet Molla yazmıştır. Şâir, bu tarih manzumesinin altıncı beytinde Alay Köşkünün tarihî hâtıraları arasında hazin bir noktaya da işaret etmiştir; o da, Osmanlı hükümdarlarının, gözleri önünde öldürtmek istedikleri bazı siyasî mücrimlerin, bu köşk^ önünde cellâda verilmeleridir; Raşid tarihinin üçüncü cildinden nakledilen aşağıdaki satırlar, hazin bir örnektir:

«Haleb valisi Vezir Haseki Mehmed Paşa, Halebde sikkei mağşûşe işledüb pazarı teatiye kesad ve nizamı teamüle fesad virdi de-yu Sadrıâzam tarafından arzu telhis olunmağ-le sâdır olan fermani hümayun mucibince azil ve ihzar ve mâhi Şevvalin yirmi yedinci günü (H. 1071) Alay Köşkü önünde kendû ve kethüdası ve divan kâtibi ve sarrafının katil-

ALAYKÖŞKÜ CADDESİ

584 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 585 —

AL1CSANDRİ (Vasile)




rilen fetvayi şerif muktezası üzere üçünün bile boyunları urulub iaşeleri taşra bırakıldı»."

Alay Köşkü tarihinin eşine rastlanmayan bir vakası da, meşhur Vaka'ayı Vakvakiyede (B:: Vak'ayi Vakavakiye; Çınar İhtilâli) henüz bir çocuk olan padişah Dördüncü Meh-medin, bu köşkün penceresinde, ihtilâlciler tarafından bir ayak divanına çıkmağa mecbur edilmesidi; aşağıdaki satırlaı», bu vak'anın şahid olmuş Hasodalı Mehmed Halifenin Tarihi Gilmanisinden nakledilmiştir:

«Kul taifesi (asker) ayak ziyade basub nâçar saadetlû padişah ve valide sultan (Hatice Turhan Sultan) kaymakam vesair zülüflü arz ağaları Selâm Köşküne varub ayak divanın eylemek için ve kul taifesi dahi tâ At-meydanından köşke varınca izdiham ile padişah huzurunda cem olub dururlar, ileride piyade, ve geride âhenpûş sipah ve sipahzâ-deler atlara suvar olub dururlar. Tamam padişah köşke geîürken gördüklerinde içlerinden üç âdem, biri hain Ahmed Paşanın iç mehterliğinden sipahi olmuş Hasan Ağa namında biri ve biri Şamlı Mehmed namında ve biri Galata Voyvodası Karakaş Mehmed namında, ileri gelüb ve Hasan Ağa el kaldırub padişaha hayır dua etmeğe âğaz ve Cenabı Bâriye niyaz itdüğü saat sair kul umum üzre ellerin kaldırub ne kadar avazları var ise âmin çağırdılar» (B.: Ayak Divânı).

ALAYKÖŞKÜ CADDESİ — Eminönü


kazasının Alemdar nahiyesinin Alemdar ma
hallesi yollarındandır; Alay Köşkü karşısına
rastlayan Alemdar caddesi kavşağından yü
ründüğüne göre oldukça meyilli bir yokuş
tur. Sağda İstanbul vilâyet konağı bahçesinin
arka kapısı (Babıâli), sol köşe başında Adlî
Tıb Müessesesi, sağda, hükümet konağı so
kağı ile olan kavşağı başında B esir ağa kül
liyesi ve tam köşe başında bu külliyenin se
bili, biraz daha yukarıda yine sağ kolda bir
fırın ve meşhur Şengül Hamamı, daha yu
karıda solda hususî bir sağlık yurdu vardır.
1946 (B.: Beşirağa külliyesi; Şengül Hama
mı). Burhan Olker

ALAY MEYDANI — (B.: Topkapi .Sarayı).

ALAYMÜPTÜSÜ SOKAĞI — Fatih kazasının Şehremini nahiyesi Seyyidömer mahallesi sokaklarındandır. Henüz proje halinde, tanzim edilmemiş Vezir caddesiyle Çukur-

bostan arasında uzanır. Tesviyesi yapılmamış bir toprak yoldur. Kenarları tümsekli, üç araba geçebilecek kadar geniş, evleri kulübeden az büyükçe beş altı tane taş ve tuğla yapılardır ki dargelirü aile meskenleri olduğu aydın olarak görülür. 1934 Belediye Şehir Rehberinde her ne kadar Çukurbostan sınırına kadar uzanmış gösterilmiş ise de Pilavcı sokağı ile Çukurbostan arasındaki kısmı bu satırların yazıldığı sıra henüz açılmamış bulunuyordu (Nisan 1946).

ALBAYRAK (Mustafa Nezîhî) — Türk musikişinası; 1874 de İstanbulda Vefâ'da Dede Efendinin torunları Sânîye ve Hadîce Hanımların evinde doğdu. Babası Babıâli mümeyyizlerinden Mehmed Şevket -Bey, annesi Lâtife Hanım'dır. Ne şekilde Dede Efendinin ahfadından olduğu tesbit edilemedi. 1894 de Mekteb-i Mülkiye-i Şahaneyi bitirdi. Muallim Maarif başmüfettişi ve Maarif müdürü oldu. Baba tarafından Karamanlı Ali Ağa, ana taraflarından Hekimoğlu Ali Paşa, Mimar Koca Kaasım Ağa ve Dede Efendi ahfâ-dındandır. Annesinden musikî hevesi aldı; teyzezadesinden on yaşında musikiye başladı. Hacı Kiramî Efendi ve Zekâi Dedezâde Ahmed İrsoy'dan istifade etti. Arab harflerine yanî ebcede müstenid bir nota tertib etmiş ve zengin bir nota kolleksiyonu toplanıştır.

200 den ziyade beste, semai, şarkı, marş, ilâhî bestelemiştir. Evvelâ 1889 da 15 yaşında iken bir hüzzam aksak şarkı besteledi.

T.Y. Öztuna

ALBOYACIYAN (Arsak) — Zamanımı zın en verimli Ermeni tarihçi ve biografla-rından biri; 1879 da Üsküdarda doğmuştur.

Berberyan ve Getronakon liselerinde tahsilde bulunduktan sonra bir müddet ticarethanelerde kâtiplik yapmıştır. Geçen asrın sonlarından itibaren gerek İstanbul gerekse hariçteki Ermeni basınında yazılan görülmeğe başlamıştır. 1908 -1918 yılları zarfında Püzant Keçyan tarafından neşredilen «Pü-zantiyon» adlı' ermenice gazetenin neşriyat-kısmında çalışmıştır. 1910 da Bakırköy'den Patrikhane Meclisine âza seçilmiştir.

A. Alboyacıyan'm kitap halinde neşredilen ve gayri matbu birçok biografik ve tarihî mühim eserleri mevcuttur. Bunlar meya-nında basta dört cildlik Kayseri Ermenileri

ve iki cildlik Tokad Ermenileri tarihi gel
mektedir, Kevork Pamukcuyaa

ALCI - BALCILAR — İstanbulun, kendine mahsus seyyar satıcılarındandır ki, son asırlarda hemen tamamen yok olmuşlardır. Balmumunu bal ile ezerek macun kıvamına getirdikten sonra kumru ve güvercin yahut içine biraz yeşil boya katarak tutukuşu yaparlar, cami avlularında kurulan Ramazan sergilerinde, bilhassa bayram yerlerinde, çocuklara «AliciğimL Balçık!..» diye satarlardı. Evliya Çelebi, kendilerine yukarıdaki ismi verdiği bu esnafı 100 nefer olarak göstermektedir.

Bibi.: Evliya Çelebi, I:

ALCAKDAM MESCİDİ — Fındıklı arkasındaki sürt üzerinde idi; bu satırların yazıldığı sırada yıkılmış bulunuyordu; larsası-na, Alçakdam yokuşu üzerinde bulunan 9/1 numaralı Polatoğlu apartımanı yapılmıştır ki, bu apartmanın bahçesi altında bazı enkaza rastlanmaktadır. Aslı bir on altıncı asır yapısı olan bu mescidin banisi, Tophanedeki Kı-lıçalipaşa caminin yapı kâtipliğinde bulunmuş Pürtelâş Hasan Efendi olup kabri mescidinin yanında idi; 1934 Belediye Şehir Rehberinde bu mahalle, bu zatın adını taşımaktadır, 1946.

ALCAKDAM SOKAĞI — Beyoğlu kazasının Galata nahiyesinin Pürtelâşhasanefen-di mahallesi sokaklarındandır; ki Fındıklı arkasına düşer; Boğaza bakan dik bir sut üzerinde henüz tanzim edilmemiş, bir sokaktır; Hardal sokağiyle olan kavşağı köşesinde büyük bir ahşap ev vardır ki, benzerleri çok azalmış antika yapılardan biridir. (1946).

Bibi.: EEK, Gezi notu.

ALCAKDAM YOKUŞU — Beyoğlu kazasının Galata nahiyesinin Pürtelâşhasanefen-di mahallesi sokaklarındandır; Fındıklı arkasına, Cihangir altına düşer; büyük bir yangın yerinde, henüz tanzim edilmemiş, dik ve bilhassa alt kısmında bir sel yatağından farksız, yarı taş yarı toprak basamaklı, ilerde bir merdivenli yokuş olacağı anlaşılan bir sokaktır. İki yanında, bütün bu semtin karakteristik mesken tipi olan apartımanlar yükselmiştir. Bu yapıların hiçbirinde kayda değer bir sanat kıymeti ve güzelliği yoktur; sadece irad

kaygusiyle yapılmıştır; ve nihayet belki konfora dikkat edilmiş olabilir. Yokuşun alt başında 9/1 numaralı Polatoğlu apartımanı ise, yokuşa adını veren Alçakdam Mescidinin arsasında inşa edilmiştir; ki bu binanın bahçesi altında bazı enkaz izine rastlandağı gibi, yokuşun bu kısmında yapılmış basamak taşlarından biri de, bu mescidin mezarlığına ait bir.kabrin sanduka taşıdır (1946). Bibi.: REK, Gezi notu.

ALEATCIYAN (Kirkoris Başpiskopos) —

Mümtaz bir Ermeni ruhanisi; 1840 da İstanbulun Salmatomruk semtinde doğmuş ve 15 Ağustos 1899 da Üsküdarda vefat etmiştir. 1811 de vefat eden Balat Ermeni Kilisesinin rahiplerinden Kapualâtçı Karabet'in torunudur.

1864 -1866 yılları zarfında İstanbul'da «Tırçnik Bekasyan» (Pegase kuşu) adlı yarım aylık bir gazete neşretmiştir ki 1866 -1868 yıllarında adı «Bekasyan Tırçnik» şeklini almıştır. 1879 da piskopos takdis; olmuştur. Müteakiben Anadolu'nun bazı şehirlerinde murahhaslıkta bulunmuştur.

1882 de vaizi olduğu Üsküdar Surp Haç kilesinin çan kulesi onun himmetiyle yeniden inşa edilmiştir.

7 Haziran 1895 de Kilikya katoğikosu
seçilmişse de bu intihap Saray tarafından tas
vip edilmemiştir. Kevork Pamukcuyan

ALECSANDRİ (Vasile) — On dokuzuncu asrın büyük Rumen şairlerinden; 1819 yılında Moldavyada Bacau şehrinde doğmuştur. 1834 den itibaren beş yıl Pariste tahsilde bulunduğu sırada Fransız romantiklerinin renk dolu, hayâl dolu, ümid -dolu edebiyatı ile beslenmiştir. Memleketine şair olarak dönmüştür.

Hayran olduğu şarkın incisi İstanbu-la beş defa gelmiş, uzunca müddetler kalmış, güzelliklerini

tatmış, şiirlerinde tas- Vasile Alecsandri vir etmiş, hattâ aşkını (Resu» : Nezih) İstanbula gömmüştür.



ALECSANDRİ (Vasile)

586 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 587

ALECSANDRİ (Vasile)




Alecsandri '(Aleksandri) İstanbulu ziyarete ilk defa Ağustos 1845 de gelir Tuna üzerinde Galati'den bindiği vapurda Fransız ressamı Doussault ile tanışır, birlikte Büyükşeh-re inerler. Şair burada üç ay kadar kalır, kendi ifadesine göre «81 gün». İstanbul onu fethetmiştir: 14 Ağustos aksamı saat 7 de Boğaza giren vapurundan seyrettiği güzellikleri seyahat defterine söyle kaydeder:

«Tarabya, Arnavutköy, .Yeniköy semtleri tamamen şarklı olan uslubundaki yenilikle, rengârenk boyanmış evleri ve koyu yeşil çamların süslediği büyüleyici bahçeleri ile insanı hayran ediyor... insan görmeye, duymaya doyamıyor... Ya Boğaziçinin manzarası... İki veya daha fazla direkli gemilere benzeyen camileri... denizde dolasan binlerce sandal ve kayık... Avrupalıların bilmedikleri o teshir edici şark havası... Bu manzara hakikaten hayalimde canlandırdıklarımı kat kat astı. İstanbul gerçeğin hayal üzerine elde ettiği en muazzam ve en parlak zaferidir».

İstanbula bu hislerle giren Alecsandriye önceden tavsiye edilen Dr. Edvard Dikson refakat eder. Sarayları, camileri, kiliseleri, pazarları onunla gezer. İstanbula mahsus renk âlemini, gecelerinin füsunlu havasını, denizin sihrini içine o zaman sindirir.

Bu ikameti sırasında Alecsandri bir müddet Büyükadada kalır (20' Ağustos - 10 Eylül). Yanında dostu ressam Lucain de bulunmaktadır. Giacomo'nun - (Boğdandan gelip yerleşmiş bir İtalyan) - otelinde tuttukları odadan İstanbula, Asya kıyılarına ve diğer adalara «şahane bir görüş» vardır. Şair Mar-maranın oynak sularım seyretmeğe doyamaz ve zarif şiirler kaleme alırken arkadaşı Lucain de resim çizmektedir. Bir ara Aya Yor-gi'ye eşeklerle çıktıklarını anlatan şair, Bü-yükadadaki ikametine son vermek mecburiyetinde kalır; hastalanmıştır ve öylesine ki bilâhare bu hususta «az kalsın ölecektim* diye yazar. Büyükadadan 'İstanbula indiği günler bayram şenliklerine rastlar. Şair Üskü-dara geçer ve eğlenen İstanbul halkını şey reder.

Bütün bu macera şairin bilâhare yazdığı birçok şiirlerinde görülmekte ise de Bü-yükşehrin havasını, kokusunu, ahenk ve füsununu daha sonraki yazılarında verecektir.

1846 yılında sevgilisi Elena Negri hekimlerin tavsiyesi ile sıcak iklimlere, Italyaya tedaviye gider. Bu ayrılık Alecsandri'ye çok dokunur; dayanamaz, memuriyetinden istifa eder ve Haziran 1846 da deniz yolu ile ikinci yolculuğuna çıkar, îtalyaya Elena Negri-nin yanına gitmektedir. İstanbula inince burada bir müddet kalmaya karar verir, üç ay kalır. Temmuzda kendisine Bursada rasla-maktayız. Sevgilisi için yazdığı: «Sevimli Meleğim» adlı şiirinin altında Bursa kayıtlıdır. Ağustos ayında İstanbula döner ve burada sevgilisine ikinci bir şiir, «Saadet Şarkısı» nı yazar. Zarif, içli bir parça olan «Boğazın Balıkçısı» adlı güzel şiirini de tahmin edildiğine göre o zaman yazmıştır.

Alecsandri Eylül ayı içinde İstanbuldan Venediğe hareket eder. Burada sevgilisini bulur. Sonbaharın harikulade günlerini beraber geçirdikten sonra kış yaklaşınca! Sicilya adasına geçerler, Palermoya yerleşirler. Fakat Elena Negri beklenilen şifâyı burada da bulmaz, Nisan ayında ailelerinin yanına dönmeye karar verirler.

Deniz yolu ile yapılan yolculuk sonuna yaklaştığı sırada, İstanbul açıklarında, Bü-yükada önünde Elena Negri amansız hastalığı yenemeyerek hayata gözlerini kapar. Alecsandri aşkını İstanbula gömer. Sevgilisini Beyoğlu Rum Kilisesinin avlusuna soğuk mermerin altına terkeder. Kalan iz, bir taş üstündeki şu yazılardır:

Elena Negri

Moîdavia 4 Maiu 1847

Kabristan Caddesinde olduğu kaydedilen bu kilisedeki hazin cenaze merasiminde, acele olarak çağrılan Elena Negrinin kardeşi Costache Negri, kızkardeşi Zulnia ve hizmetçileri de bulunur. Bu acı hadiseden sonra Alecsandri derhal memleketine döner.

Alecsandri coşkun mizaçlı bir tiptir. Fransanın hürriyet, müsavat fikirleriyle beslenmiş, bu mefhumların âşıkı ve fedâisidir. 1848 İhtilâli Fransada patlak verir vermez (22-24 Şubat), hızla Avrupayı baştan başa sarmış, Eflak ve Bağdad (Romen Eyaletleri) gelip dayanmıştı. Osmanlı himayesinde olan bu eyâletlerin aydınları ihtilâli bir fırsat bilerek millî emellerin tahakkukunu düşünmüşler ve işgal kuvveti olarak bulunan

Ruslara .karşı ayaklanmışlardır. Avrupa semâlarını çınlatan hürriyet nidalarına burada millî ve içtimaî acıların sesi de katılmıştı.

Alecsandri bu sırada soğuk algınlığından yatmaktadır. Pariste olup bitenlerden kendisini haberdar eden dostu Balcescu mektubunda: «Büyük Fransa ayaklandı, insanlığın hürriyeti kurtarıldı» demekte ve Alecsandri ve arkadaşlarını harekete davet etmek tedir.

Paraya doymayan, halkı sömüren, milleti hürriyetsizlik içinde inleten memleketi soyup soğana çeviren Prense karşı Romen aydınları da baş kaldırmışlardı. Toplantılar tertiplenir, caddelerde Alecsandrinin o an için yazdığı «Uyan» marşı çalınmaktadır.

Toplantılara bir müddet göz yummuş olan hükümet yasaklarını koymakta gecikmez, münevverlerden elebaşıları olarak tanınan on üç genç yakalanır, zincire vurulup hapse atılır. Bir müddet sonra da içlerinden on biri îstanbula gönderilmek üzere Galati'de Osmanlı makamlarına teslim edilir. Ruslar ise bu hâdiseleri istismar ederek memleketi istilâya koyulunca Hürryet savaşçıları firar etmeye başlarlar. Alecsandri de Transilvanya-ya geçer ve 1848 Kasımında Parise ulaşır. Burada ilk yaptığı şey İstanbulda bulunan İon Chica ile teması temin etmek olur. İon Ghica daha 17 Mayıs 1848 de İhtilâl Komitesi tarafından İstanbula temsilci olaraK gönderilmişti, (î. Chica Türkiyede 10 yıl daha kalmış ve 1854-1859 yıllarında Sisam Adası beyi olmuştur B.: Ghica, İon).

Pariste1 Alecsandri Fransa Müessisler Meclisinin çok ileri gelenleri ile görüşmeler yapmakta diğer mülteci ırkdaşları ile Kurtuluş Komitelerini genişletmektedir.

Bu sırada Rusların Eflak-Buğdana asayişi temin bahanesiyle asker sokmuş olmaları keyfiyeti üzerine îstanbulda görüşmeler yapılmaktadır. Alecsandri Pariste tâkib etmekte olduğu kurtuluş propagandasını daha iyi yürütebilmek gayesiyle bu görüşmeleri günü gününe öğrenmek için îon Ghica ile devamlı olarak mektuplaşmaktadır. O devirde Marsilya - İstanbul arasında ayda üç defa muntazam vapur seferleri sayesinde bu haberleşme mümkün olmaktadır. Pariste yayınlanan mülteci romen neşriyatından «Albüm Moldo-Valaque» ise Osmanlı erkânı ileri gelenleri-

ne, paşalara ve sefirlere dağıtılmak üzere gönderilmektedir.

(İstanbuldaki Rus Sefiri, Romen mültecilerinden çoğunu Bursaya sürdürdü).

Alecsandri mektuplarında îon Ghica'nm İstanbuldan ayrılmamasını istemektedir. Nisan 1849 da Parise yeni mültecilerin gelmesi ve Komite faaliyetlerinin yeni gelenlere devredilmesi imkânının bulunması üzerine Alecsandri 5 Nisan 1849 da vapurla İstanbula gelir. Burada İon Ghica'dan başka babası, Costache Negri ve daha birçok mülteci bulunmaktadır.

Bu ikameti sırasında Alecsandri, ihtilâlin ilk günlerinde İstanbula getirilenlerden Gigore Romalo'nun ölümüne şahit olur. Hapse atıldığı zaman Prensin muhafızları tarafından başı dipçikle yarılmış, kaburga kemikleri ezilmiş olan bu genç idealist tedavi edilmediği için verem olmuş ve 29 yaşında iken Beyoğlu Fransız Hastahanesinde 31 Mayıs 1849 da hayata gözlerini kapamıştı. Bu hazin olan «Gr. Romalo'nun mezarında» adını taşıyan ve İstanbulda yazılmış olan şiirin konusunu teşkil eder.

Alecsandri İstanbulda Temmuz ayının sonlarına kadar kalır ve gene deniz yoliyle Parise döner.

Paristeki mülteciler ile İstanbuldakiler arasındaki devamlı mektuplaşma neticesinde Türklerin himayesinde olarak Romen eyaletlerinin birleştirilmesini temin için tek komite halinde çalışılmaya karar verilir. Alecsandri telkin ettiği büyük itimada lâyık olarak gerek İstanbul gerekse Paristeki mülteciler tarafından 5 kişilik komiteye âza seçilir.

Ağustos 1849 da Macar İhtilâlinin bastırılması bütün mülteciler gjibi Alecsandra'yj de ümitsizliğe düşürür. Her türlü faaliyetten vazgeçen şair parasız kalır, babasının da ısrarları üzerine istemeye istemeye memleketine döner.

Ruslar romen eyaletlerinden çekilmiş Osmanlı Hükümetinin tasvib ettiği Prensler iş başına geçmiştir. Fakat ihtilâl ruhu sönmemiştir. Aydın gençler ise işlerden uzak tutulmaktadır. Alecsandri teselliyi edebiyatta bulur. İstanbulda kalmış olan dostu îon Ghica'ya mektup yazmakta devam eder, hattâ çıkaracağı dergi için ondan yazı da ister.

Alecsandri için İstanbulun hatırası iki

ALERO

— 588


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

589

ALEKSANYAN (Harutyun)




bakımdan önemlidir: İlk aşkını sinesinde saklayan mukaddes bir toprak; hürriyet aşkına da sahne olmuş bir siyaset merkezi.

1851 de Pariste kalan mültecilerden Balcescu memlekete döneceğim ve İstanbu-la da uğrayacağını kendisine bildirdiği zaman Alecsandri ona Elena Negrinin mezarına gitmesini ve bir demet çiçek koymasını istemekle (ki Balcesu bunu yapmıştır). İstanbula olan bağlılığını bir kere daha ispat eder.

Kırım harbi yıllarında Alecsandri tekrar İstanbula gelir. Pariste açılan Dünya Sergisinden dönüşünde İzmire uğrar. Buradan İstanbula giden bir vapura biner, yolda dostu İon Ghica'ya raslar. Ghica, Sisam beyidir, iki jandarma nezaretinde meşhur rum eşkiyası Hiotoğlunu İstanbula götürmektedir. İstanbulda iki dost, C. Negri ve Ralte'ye rastlarlar. Negri ve Ralte İstanbulda müşahit sıfatiyle bulunmaktadırlar. Hep beraber Maslakta Ghica'nın kurduğu pansiyon-çift-likde bir müddet kalırlar. Alecsandri İstanbula 25 Ekimde ulaştığı için Eylül ayında İstanbuldan geçmiş olan Fransız hariciyecisi dostu Grenier'ye rastlayamadığı için üzülür. Fakat başka bir eski dostuna, «Presse d'O-rient» gazetesinin İstanbul muhabiri Baligot de Beyne rastlar, birlikte Kırıma giderler.

Alecsandri Kırım harbi dolayısiyle Rus topraklarını görmekten büyük bir haz duyar: Asırlarca ruhunda ve bedeninde Rus baskısını hissettikten sonra yere serilmiş bir Rus-yanın toprağında yürümek şâir için inşirah, verici olmuştur. Bunu yazılarında ifâde eder. Sekiz gün süren bu yolculuktan İstanbula dönen Alecsandri Aralık sonunda Büyük şehirden ayrılır.

Kırım harbinin neticeleri ufukta belirmeye başlayınca Türkiyeye güvenen mülteciler İstanbulda kalmakta olan C. Negri va-sıtasiyle Bâbıâliden 20-24 Eylül - 1859 tarihinde Eflak ve Boğdan için bir tek Prensi tas-vib eden fermanı alırlar. Netekim 1859 Ekiminde C. Negri her iki eyâletin temsilcisi olarak tanınır. Nihayet 1860 Eylülünde Romen Prensi Cuza İstanbulda Türk makamları tarafından içten ve nazik şekilde karşılanır; Alecsandri de hariciye nazırıdır. Alecsandri-nm şiirlerinde İstanbul tuttuğu yer mühimdir İstanbulda yazdığı sekiz şiirden beşi Bü-yükşehri terennüm eder. Bunlardan en başa-

rılı saydığımız «Boğaziçi» (Bosforul) bir pasteldir; geniş bir tasvir ve sakin bir ritm ile Boğazın bütün güzelliğini anlatır. Bu şiirde Victor Hugo'nun «Cinler» ini hatırlatan bir taraf varsa da Alecsandriııin kullandığı unsurların çoğu orijinal ve yaşanmış hakikî hallerdir.

«Boğaziçinin Balıkçısı» şiirinde, balıkçıların hayatını tasvir ederken bir aşktan bahseder: Balıkçı Abdullah, Üsküdarda deniz kıyısında bir çimenliğe uzanır., varı yoğu bir kayığından ibaret, fakat bir güzel kıza vurgundur ve Topal'ın o güzel kızının kalbini de yakalayabilmiştir:

Dalgalar


Gezdirin beni âlemde Adsız bir yaprağı Yüzdürdüğünüz gibi...

Şâir «Allaha Ismarladık» şiirinde de Boğaziçine şöyle veda ediyor:

Aşk perisi, bırakıyorum seni..

Hayatımın saadeti

Ve gönlümün taşkın hasreti ile...

«Seyahatlerim ve Diplomatik Vazifelerim» adlı kitabındaki seyahat yazılarında sık sık İstanbulu hatırladığı görülür, meselâ İspanyada dolaşmakta olduğu bir şurada yolculuk arkadaşı bir îngilize Türklerin inanılmaz misafirseverliğini anlatması üzerine İn-gilizin ertesi yıl muhakkak Türkiyeye gideceğine dair yemin ettiğini yazar. Diğer taraftan Prens Cuza'yı temsilen Londraya vazife ile gönderildiği zaman devrin İngiltere Hariciye Nazırı Lord Malmaresbury ile olan konuşması esnasında Romen milletinin Türkiye ile kader birliğine olan inancını anlatması istinad ettiği tarihî hakikatler ve zaruretler bakımından cidden mühimdir,

Alecsandri İstanbulun Rumen edebiyatında seçkin bir yazar olarak 1890 da ölmüştür.

Bibi. : V. Alecsandri, Galatorii si misiuni dip-


lomatice-Craaiova 1940; Elena Radulescu Pogone-
anu, Vasile Alecsandri: Poezii - Graiova 1940 N.
Arnautu, Dpuze invasions russes en Roumanie - Bu
enos Aires 1956. Enver Esenkova

ALEKO — 1895-1905 yıllan arasında İstanbulun bilardo şampiyonu. Hiç ara vermeden, arka arkaya 400 karambolo çırptığı

söylenirdi. Bilardo meraklılarından kelli felli zatlar Alekonun karşısına geçer, saatlerce bilardo oynarlardı.

Müşirlerin en kıdemlisi olarak vefat eden


Rumeli kumandanı Lofçalı Derviş Paşanın
oğlu Ahmed Pasa da meraklılardan, Beyoğ-
lunda, şimdiki Saray Sinemasının yerindeki
Lüksemburg kahvesinden hiç eksik olmaz,
bilardonun başından ayrılmaz, Aleko ile bi
lardo oynardı. Aleko . o zamanlar Lüksem
burg gazinosunda garsondu, pek yakışıklı,
parlak bir delikanlı idi (B:: Lüksemburg
Kahvehanesi). SermedL Muhtar Alus

ALEKSAN (Hanende) — XIX. asır son


larında tanınmış Ermeni asıllı hanende; mu
sikişinas ve şâir Serkisin oğludur. Bir suzi
nak düyek şarkısı (Bir güzele kul oldum...)
meşhurdur. t. Y. öztuna

ALEKSAN AĞA (Kemani) — Geçen asır sonlarının namlı sazendelerinden, ekseriya tanburî Buhur ve Behlûl Efendinin bulunduğu bir heyette çalar, kendilerine yanık, hüzünlü bir sese sahip olan Yeniköylü Hafız Hasan Efendi de okuyucu olarak refakat ederdi. Aleksanın hayatı hakkında malûmat edinilmedi, aşağıda adı geçen tanburî Alek-san Ağa ile ayni kişi olabilir.

Bibî.: S. N. Ergin, Türk dini musikisi; II.

ALEKSAN AĞA (Tanburî) — Ermeni


asıllı namlı tanburî; 1815 de İstanbulda Ge-
dikpaşada doğdu, babası bir handa odabaşı
olan Vanlı Kasbar Ağadır. Hampartzum Li-
monciyandan tanbûr öğrendi. Kısa bir müd
det Üsküdarda Surp Karapet Ermeni kili
sesinin baş muganni-
liğini yaptı. 1855-1859
arasında Mısır Hidivi
Said Paşanın daveti
ile ayda kırk altın ma
aşla Mısır sarayına
gitti; 1859 da İstanbu
la döndü ve 1864de
Büyükşehirde öldü.
Acem buselik, beyâti,
nühüft, suzidil gibi
makamlardan on ka
dar şarki bestelemiş- Tanburî Aleksan Ağa
fjj. v (Resim: Nezih)

Bibi.: T. Y. Öztuna, Not; Kevork Pamukciyan. not.

ALEKSANDR — On sekizinci asır tabiplerinden; Hicrî 1111 (M. 1699) tarihli bir divanı hümayun hükmüne göre dükkânı (bugünkü tâbir ile muayenehanesi) Hocapaşada idi. Hayatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı.


Yüklə 5,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin