3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə18/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   72

  • MEHMET HORUŞ – 56’ncı madde genişletilse…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – O anlaşıldı. Ama kabul edilebilir, yani anayasanın taşıyabileceği bir kapasite sunarsanız. Her zaman sunabilirsiniz, açık bu, yani şu anda sundunuz, hakkınız bitti değil. Anayasanın toplumsal tartışmasından sonra da sunabilirsiniz. Bize yardımcı olmuş olursunuz.

  • Teşekkür ediyorum.

  • MELDA ONUR (İstanbul) – Peki Sayın Başkanım, mesela TEMA ya da diğer çevre örgütlerinin görüşleriyle çakışan noktalar çoktur aslında, baktığınızda birbirini tamamlıyordur. Üst üste koyduğunuzda bize iki tane düşer zaten.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biz çalışırız da, önemli olan siz şey yapın. Yani o alan bizim uğraşacağımız… Sizin çok uzun vaktiniz var, bizim o kadar bol vaktimiz yok.

  • Buyurun.

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Sağ olun Sayın Başkanım.

  • Son bir şey söylemek isterim. Bu konuda haklısınız, biz de… Zaten aslında çok daha fazlaydı taleplerimiz, biz buraya gelirken mümkün olduğu kadar kısa hâle getirdik, ama dediğiniz gibi, daha da kısaltmamız, daha özlü hâle getirip iki maddeye sığdırmamız…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir maddeye girmesi…

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Bir maddeye bütün bu kapsamı sokabiliriz de, yani bütün bu şeyleri. Önemli olan, oradaki bazı şeylerden fedakârlık etmemek, feragat etmemek meselesi. Yani “Hayvan haklarından feragat edin.” diyorsanız bize, çok fazla şey… Yani suya erişim hakkını… Hani biz bunların hepsini toparlayıp biraz daha kısaltabiliriz ama içeriğini şey yapın ama bunu…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben talebi bildirdim. Onlar size ait, biz anayasayı yazarken 56’ncı maddenin gerisinde kalmak gibi bir absürt durumda olmayız, çünkü burada mutabakata dayalı bir anayasa oluşacak. Şu heyet içerisinde herhangi birisi, çevre değerlerinin gelecek nesillere karşı emanetimiz olduğu veya hak köklerinin gelecek nesillerin zaman tarlalarına kadar uzandığı noktasında ayrıksı bir inanca veya düşünceye sahip değil. Çevre hepimizin ortak değeri.

  • MELDA ONUR (İstanbul) – Ne güzel.

  • Bir ricam olmuştu, daha doğrusu size talep olmuş galiba, bu sosyal politikalar derneği. Acaba yanıt geldi mi?

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arkadaşlar listeyi yapar.

  • MELDA ONUR (İstanbul) – Size söylemiştik değil mi? Haber bekliyorlar.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Komisyon değerlendirir.

  • MELDA ONUR (İstanbul) – Tamam. Teşekkür ederim.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ederiz.

  • Kapanma Saati: 12.36



  • İKİNCİ OTURUM

  • Açılma Saati: 14.06

  • -----0-----

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, toplantımıza başlıyoruz.

  • Bugün, Parlamento Muhabirleri Derneği, yeniden yapılacak olan Anayasa konusundaki görüşlerini, taleplerini tutanaklara, hazırlık havuzuna aktaracaklar.

  • Arkadaşlarımızı zaten tanıyorsunuz, dört partinin temsilcisi olarak sizleri dinliyoruz. Tamamen nötrüz. En ileri değer yargılarınızı, görüşlerinizi ortaya koyabilirsiniz. Kırk dakikalık süreniz var. Son dakikalarda belki arkadaşlarım size sorular sorabilir. Tabii, siz yuvadansınız yani anayasa yapım sürecinin içindesiniz. Onun için, sizin ileride yoğun eleştirinizi önlemek için ilk dönemlerde dinlemeyi bir sigorta olarak kabul ettik. İşin bu cümlesi şakadır.

  • Başarılar diliyoruz.

  • Buyurun arkadaşlar.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI MAHMUT AYDIN – Anadolu Ajansında görev yapıyorum, aynı zamanda Parlamento Muhabirleri Derneğinin Başkan Vekiliyim.

  • Yaklaşık üç sayfalık bir sunumuz olacak, başlıyorum:

  • Anayasa, öncelikle bir devletin temel örgütsel yapısını tanımlar, devlet örgütünün alt birimlerinin görev ve yetkilerini, işleyişlerini, birbirleriyle ve uyruklarla olan ilişkilerini düzenler; bireylerin devlet iktidarı karşısındaki temel hak ve özgürlüklerini güvenceye bağlar.

  • Anayasa, yalnızca en üst, en yaygın ve en güçlü örgütün tüzüğü değildir. Anayasa, aynı zamanda etnik, dinsel, cinsel, kültürel ve sınıf ayrımı olmaksızın, toplumdaki tüm bireyleri kapsayan hukukun üstünlüğünü esas alan toplumsal sözleşmedir.

  • Yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası son derece uzun ve ayrıntılı olmasına karşın insan odaklı değil devlet odaklıdır; devletin güvenliğini her şeyden öncelikli saymaktadır. Devlet odaklı olduğu için bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamış, özgürlükleri kural değil istisna olarak tanımlamıştır.

  • Her çağdaş, demokratik anayasa gibi Türkiye'nin yeni anayasası da birinci kuşak özgürlükler olarak anılan vazgeçilemez, devredilemez, özüne hiçbir biçimde dokunulamaz; uluslararası bildirgelerde ifadesini bulan hak ve özgürlükleri mutlaka içermelidir. Türkiye'nin evrensel insan hakları anlayışına dayalı, basın, ifade ve düşünce özgürlüğünü öne alan; toplumsal sözleşme niteliğinde kısa bir anayasaya ihtiyacı vardır.

  • Yeni anayasada sayılan özgürlüklerin bir hak olarak kullanılabilmesi ve yaşama geçirilmesinin devlete bir yükümlülük olarak verilmesi ve anayasal güvenceler altına alınması da gereklidir. Örneğin, temel bir özgürlük olarak "düşüncenin ifadesi ve iletişim özgürlüğünün" güvence altına alınabilmesi için devletin maddi, manevi her türlü önlemi almasının bir yükümlülük olduğu vurgulanmalı, bu özgürlüğü kısıtlayacak hiçbir yasa yapılamayacağı da anayasada ifade edilmelidir. Kamu düzeninin korunması adına yapılacak düzenlemelerin yasayla ancak somut durumlarda gerçekleştirilebileceği, soyut kamu düzeni adına düzenleme yapılamayacağı da açıkça yazılmalıdır.

  • Her şeyden önce, yeni anayasa devlet odaklı değil insan odaklı olmalıdır. Anayasada “İnsan haklarına dayalı devlet" ilkesi vurgulanmalıdır.

  • Yeni anayasa, temel hak ve hürriyetlere evrensel insan hakları bağlamında güvenceler sağlamalıdır; özgürlüğü kural, sınırlamayı istisna saymalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında evrensel ölçütler aşılmamalıdır. Bu bağlamda yeni anayasada temel hak ve özgürlükler için şöyle bir düzenleme yapılabilir:

  • - Herkes, insan onurundan kaynaklanan, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Devlet, temel hak ve özgürlüklerin önündeki siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamakla görevlidir.

  • Temel hak ve hürriyetler, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir. Kanun, kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz. Anayasanın hiçbir hükmü, Türkiye Cumhuriyeti'nin de kabul ettiği evrensel insan hakları belgelerindeki ölçütler dışında, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı veya daraltıcı yönde yorumlanamaz.

  • Temel hak ve hürriyetler, insan hak ve hürriyetlerine karşı veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımı yaratmak kastı ile kullanılamaz..

  • Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Düşünce, bilim ve sanat özgürlüğü konusunda şu düzenlemeler önerilebilir:

  • - Herkes, düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahiptir; düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve yayabilir.

  • - Kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

  • - Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.

  • - Basın hürdür; sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Haber veya fikir almak ya da vermek özgürlüğü resmî makamlarca engellenemez.

  • - Basın özgürlüğü suç işlemeye ve şiddet eylemlerine çağrı, ırkçılığı, kin ve nefreti özendirme, kişilerin şeref ve haklarına tecavüz kastı ile kullanılamaz.

  • - Süreli veya süresiz yayınlar kanunun açıkça gösterdiği suçların işlenmesi hâlinde ve ancak hâkim kararıyla toplatılabilir, durdurulabilir. (Basın hürdür sansür edilemez ilkesi Anayasa'da korunmak koşulu ile bu ve benzeri ayrıntılar yasa ile de düzenlenmelidir ve hiçbir biçimde süreli süresiz yayınlara dönük sansürü çağrıştıracak, basın özgürlüğünü yasa ile engelleyebilecek ifade Anayasa'da yer bulmamalıdır)

  • - Basımevi ve eklentileri ve basın araçları (bilgisayar, telefon, v.b. dahil) suç vasıtası olduğu gerekçesiyle de olsa hiçbir biçimde zapt veya müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.

  • - Gazete, kitap ve dergi çıkarılması, radyo ve televizyon kurulması veya elektronik ortamda yayın önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.

  • - Gazete ve dergilerin çıkarılması, radyo televizyon kurulması veya elektronik ortamda yayınla ilgili şartlar kanunla düzenlenir. Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasi, iktisadi, cezai, mali veya teknik kayıtlar koyamaz.

  • -Basın yayın kuruluşları, devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin araç ve imkânlarından eşit olarak yararlanırlar.

  • Parlamento Muhabirleri Derneği, demokratik, çağdaş, insan haklarını, düşünce, basın ve ifade özgürlüğünü esas alan bir anayasayı savunmaktadır. Türkiye'de düşünce, basın ve ifade özgürlüğü yasakçı ve sansürcü bakış nedeniyle tam olarak hayata geçirilememiştir. Darbe dönemleri başta olmak üzere sivil iktidar döneminde de çok sayıda gazeteci-yazar cezaevlerine konulmuş, ağır dava baskıları nedeniyle düşünce ve ifadenin özgürce yayılımı engellenmiştir. Bugün de gazeteci yazarlara dönük devam eden dava sayısının 9 binlere yaklaştığı bilinmektedir. Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun verilerine göre cezaevlerinde 90'ın üzerinde gazeteci bulunmaktadır. Parlamento Muhabirleri Derneği, bir meslek örgütü olarak basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünün eksiksiz ve yasaksız yaşama geçirilmesini savunur. Bu amaçla yeni anayasa ile eşzamanlı olarak düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açacak, pek çok yasadaki yasakların ayıklanmasına gereksinim olduğu düşünülmektedir.

  • Medya sektörü sendikal örgütlenme noktasında ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Gazetecilik kamusal görevdir ve gazeteci sokaktaki insan adına denetim görevi yapmaktadır. Bu bağlamda gazetecinin sendikal örgütlenme hakkı anayasal güvenceye bağlanmalıdır.

  • Egemenlik kayıtsız şartsız halkındır. Halk, egemenliği yasama, yürütme ve yargı organı eliyle ve anayasanın koyduğu esaslara göre kullanır.

  • Türkiye'de en fazla yargılanan meslek mensuplarının başında gazeteciler gelmektedir. Yargı bağımsızlığı yeni anayasa eliyle mutlaka sağlanmalıdır.

  • Siyasi partilerin programlarından dolayı kapatılamayacakları vurgulanmalı, partilere hazine yardımından vazgeçilmelidir.

  • Temsilde adalet ilkesi mutlaka hayata geçirilmeli, seçimlerde baraj olmamalıdır.

  • Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, kadın, çocuk, gençlik gibi toplumsal kategorilerin özel olarak korunması da yeni anayasada yer almalıdır.

  • "Ülkenin barışçı olmayan hedefler güdemeyeceği" de özel olarak yeni anayasada yer bulmalıdır.

  • Teşekkür ederim.

  • BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz.

  • Buyurun Tülay Hanım.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Ekleyeceğimiz birkaç nokta var.

  • Uygulamada, aslında mevcut Anayasa’da da, 82 Anayasası’nda da pek çok hüküm var basın özgürlüğünü güvence altına alan ancak bunların uygulanmadığını görüyoruz. Son gelen bilgi edinme hakkı var örneğin. Bundan, biz gazeteciler olarak kesinlikle yararlanamıyoruz. En ufak bir konuda bilgi edinme hakkını kullanamıyoruz çünkü cevap verilmiyor ya da bu kesinlikle uygulanmıyor. Bize yönelik böylesi bir şey var, belki de vatandaşlara yönelik de aynı şekilde vardır ama bu haktan yararlanamıyoruz. Bunu, Anayasa’nın uygulanmasındaki sıkıntılara örnek olması açısından söylüyorum yani aslında Anayasa’da pek çok hüküm var fakat uygulamada çok önemli sıkıntılar yaşıyoruz basın özgürlüğü ve sansür anlamında.

  • Bu bağlamda, uygulamadaki sıkıntılara ilişkin Saliha Arkadaşımız da birkaç şey ekleyecek.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkürler.

  • Buyurun Saliha Hanım.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SALİHA ÇOLAK – Ben biraz dertli olduğum için, belki o yüzden ayrıntı vereceğim yani bunu anlatmak açısından. Çok da vaktinizi almayalım.

  • Gerçekten, hani Anayasa’da ve yasalarda birçok hak var “Ancak”lar dışında da var fakat bu hakların uygulanması konusunda dar yorumlar, gerek icraat açısından, yürütme açısından gerek yargı açısından dar yorumlar özgürlükleri neredeyse ortadan kaldırıyor.

  • Basın özgür, ifade özgürlüğü var ve haber alma özgürlüğü var. Haber alma özgürlüğü aslında halkın özgürlüğü, biz birinci elden haberi alarak halka aktardığımızda halk bu özgürlükten faydalanmış oluyor yani kamu yararına çalışan bir meslek grubuyuz ve kamu adına çalışma yapıyoruz.

  • Bilgi Edinme Yasası çok önemsiz gibi görülebilir ama aslında haber alma özgürlüğü açısından çok ağır bir önemi var. Çünkü, neden? Biz Batı’da görüyoruz örneklerini, kamu kaynaklarının kullanımı noktasında özellikle, kamunun denetimi açısından çok işlevsel bir rolü var. Bunu vatandaş kendisi de doğrudan kullanabiliyor, basın aracılığıyla dolaylı olarak da yine vatandaş kullanabiliyor. Nasıl? Bir bakanın, affedersiniz, en küçük harcamaları bile kayıt altında olabiliyor ve bunu bilgi edinme yoluyla vatandaşa basın aktarabiliyor. Bir bakanın hatta başbakanın çok ayrıntılı bir denetim mekanizması o yolla gelebiliyor. Tabii, yasamanın yürütme üzerindeki denetim yetkisinin bir tanesi, en önemlisi soru mekanizması, yazılı ve sözlü soru mekanizması olduğunu düşünürsek, denetimde sorunun ve tabii cevabının alınmasının, soruya cevap gelmesinin önemi tartışılmaz. Hem yasamadan hem yürütmeden fiiliyatta biz bu hakkı kullanamayacağımız bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Nasıl? Şu anda, mesela, anayasa yapmak konusunda bir irade gösteren Meclis, dört partiyle hiçbir konuda bir araya gelemese bile bu kadar önemli bir konuda bir araya gelip bir masa etrafında toplanıyor, bir irade var burada ama bu iradenin içinde bulunduğu Meclis bizim için ve dolayısıyla kamu için de önemli olan bilgi edinme hakkı konusunda bize aynı derecede özgürlükçü yaklaşmıyor, aynı derecede bu hakkı kullanmamızı sağlayacak işlemler yapmıyor yani biz milletvekillerinin olsun, Meclis idaresinin olsun, yönetiminin olsun harcamaları noktasında bilgi edinmeden başvurduğumuzda, biz, amiyane tabirle “Sizi ilgilendirmez.” diye cevap alıyoruz çünkü yasada böyle bir hak var yani yasada bir küçük kaçış noktası var. Bu kaçış noktası idare tarafından, gerek yasamadan olsun gerek yürütmeden olsun bir cevap vermeme yolu olarak kullanılıyor.

  • Genelkurmaya yazdığımızda “Bu zamana kadar bedelli askerlikten kaç kişi yararlandı? Sağlık nedenleriyle kaç kişi rapor alarak bu işi yapmadı?” diye sorduğumuzda buna bile aynı cevabı alıyoruz. Oysa, bunu bu ülkenin insanlarının bilme hakkı var çünkü terörle mücadele diye bir sıkıntısı var bu ülkenin senelerdir. Dolayısıyla, bir kaynak aktarılıyor o alana yani ekonomik, millî menfaatlerle de doğrudan alakalı. Bu kadar önemli ama küçük ve kolayca alınabilecek bilgiyi bile biz o kaçamak nedeniyle alamıyoruz.

  • Onun dışında, yine uygulamadaki en büyük sıkıntı -biz belki Mecliste bunu bire bir yaşamıyoruz çünkü alanımız burayla sınırlı, diğer hayata değen alanlarda da tabii haber yapıyoruz ama- son davalarda, son günlerdeki uygulamalarda görüyoruz, gazeteciler, not defterleri, günlükleri ve telefon defterleri nedeniyle suçlanabiliyorlar. Tabii ki, bir gazeteci hiçbir zaman bir suç şebekesinin içinde yer alamaz, bir terör faaliyeti içinde yer alamaz, bir mafya faaliyeti içinde yer alamaz. Gazetecilik mesleği zaten böyle bir şey için kullanılamaz. Bunu zaten engelleyen hükümler var. Ama bugünlerde artık biz bir şeyi not alırken bile ister istemez bazen kaygılanabiliyoruz çünkü bizim haber kaynaklarımız gizlidir. Bunu burada en iyi milletvekilleri bilirler çünkü birlikte çalıştığımız zaman “Onu sana kim söyledi?” dediğinde, onu asla söylemeyiz diğer ikinci bir şahsa, ikinci milletvekiline bunu söylemeyiz çünkü kutsaldır haber kaynağı. İşte bizim bu “kutsal kitabımız” yani kutsal notlarımız… Bu yine doğrudan halkın haber alma hürriyetiyle ilgilidir bizimle ilgili değildir aslında. Biz bu konuda sınırlandırıldığımız zaman aslında halk haber alamıyor demektir, halkın haber alma özgürlüğü sınırlanıyor demektir; ki, başa dönüyorum, biz artık not alırken “Acaba bu bir suç unsuru olur mu? Bunu da yazmayalım.” Çünkü çok olmadık kaynaklarımız olabiliyor, yani bir örgütün içinden de kaynak olabiliyor haliyle düşünecek olursanız. Diyelim ki, bölgeden bilgi almanız gerekiyor, burada da çalışan arkadaşlarımız olabilir, sadece burayla sınırlamamak lazım, arıyor, diyelim ki, Kuzey Irak’tan, şuradan, buradan, Avrupa’dan da olabilir, bir sürü yerden, bunların içinden bilgi almak için de birtakım notlar alabilir, birtakım telefon numaraları olabilir. Başka güçlü emareler olmadıkça… Çünkü başka emareler olması gerekir bunun suç unsuru olabilmesi için, bu ilişkiye, bunun bir çıkar ilişkisi, bir suç örgütü ilişkisine dönüştüğünün başka delillerle desteklenmesi gerekir. Bu bile yapılmadan, bu notlar eğer suç unsuru olabiliyorsa o zaman, ben, gazeteci olarak kendimi sınırlıyorum demektir. Bu, bence, geleceğimiz adına, basın özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü adına gelecek açısından ümit vaat etmiyor. Anayasa’ya dönük olarak da neden yeni anayasa yapılırken uygulamadaki sıkıntıyı söylüyoruz? Aslında, kötü yasalar iyi yöneticilerin elinde altın kadar değerli olabilir ve çok güzel yollar açabilir halkın mutluluğu için ama iyi yasalar kötü yöneticilerin elinde berbat bir hâle dönüştürebilir ülkeyi. O yüzden, şimdi anayasa yapılırken birtakım şeyleri tabii ki yazmak ve daha geniş yorumlamak güzel bir şey, olması gereken de bir şey ve bu toplumda herkes herhâlde bunu destekliyordur çünkü herkes asgari düzeyde toplum sözleşmesi olduğu için kendini bu anayasanın içinde bulmak isteyecek, bunun için de mücadelesini verecek. Tabii ki, öneriler gelecek ama burada samimiyet noktasında uygulamanın öneminin vurgulanması ve belki de uygulamaya fazla dar yorumlayacak, yasaları dar yorumlayacak kaçış noktaları bırakmamak gerekebilir. Bu nasıl yapılıyor? Tabii, onu biz bilmiyoruz. O anayasa uzmanlarının, sizlerin tecrübelerinden süzülecek bir süreç olacak, ona güveniyoruz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben de arkadaşlarımızın şikâyetlerine katılacağım yani Türkiye böyle bir dönemi yaşıyor tabii, bunları zamanımız da uygun olduğu için paylaşmak istiyorum.

  • Bilgi edinme en önemli araçlardan birisi. Siz Mecliste görev yapıyorsunuz, bu anlamda çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Ben vekil olarak, milletin vekili olarak HSYK’ya suç duyurusu yapıyorum, on tane suç duyurusu yapmışım son on, on bir ay içinde, cevap alamıyorum. Bakar mısınız tabloya.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Savcılığa, değil mi?

  • ATİLLA KART (Devamla) - HSYK’ya…

  • Kimler hakkında suç duyurusu yapıyorum? Cumhuriyet savcıları hakkında suç duyurusu yapıyorum. Yani arıyorsun, görüşüyorsun doğrudan “Efendim, siz oradan, doğrudan mağdur değilsiniz.” Gerekçe bu. Yani o suç duyurusunun doğrudan mağduru değilsiniz. Ben milletin vekiliyim, millet adına bunu soruyorum, kurumsal olarak soruyorum, sen buna cevap vermek durumundasın. Beni ihbar eden olarak kabul et, tamam, kabul, muhbir olarak kabul et. Yine bir bilgi vermek durumundasın. Ne oldu? O işlemin akıbeti ne oldu? İşlemin akıbetini soruyorsunuz, onun cevabını alamıyorsunuz. En son, on gün kadar evvel bilgi edinmeye dayanarak başvuru yaptım. Bilgi edinmede, biliyorsunuz, onu yine zorlamak gerekiyor, her şeye rağmen, orada birtakım cezai yaptırım düzenlemeleri var biliyorsunuz. Bunu yazılı hâle dönüştürdüğünüz zaman, o cezai yaptırımın… Haa, o cezai yaptırımın gereğini yapacak cumhuriyet savcısı kaldı mı? O da ayrı bir bahis ama tablo bu. Bunu siyaseten bir değerlendirme, polemik amacıyla yapmıyorum, şu anda tabii anayasa yapımı sürecinde önümüzdeki en önemli engellerden birisi bu. Bütün bu süreçte uygulamadan doğan, bu yasalara rağmen, yasaların açık hükümlerine rağmen, uygulamadan doğan o aksamaların yanında, bir de zorunlu olarak yapılması gereken yasal düzenlemeler var. Yani Anayasa’da çerçeveyi çizmişiz ama bunu yasal olarak düzenlemediğimiz için, somut olarak düzenlemediğimiz için özellikle iletişim alanında, özel hayatın güvenliği alanında, temel hak ve özgürlükler alanında yaşadığımız ciddi sorunlar var.

  • Böyle bir tablo içinde, arkadaşlar, bunu bir hasbıhal olarak kabul edin, anayasa yapmaya çalışıyoruz. Bu ne derece gerçekçidir, ne derece sonuca varırız? Bunun takdirini ben sizlere bırakıyorum. Ama bütün bunları yine -Sayın İyimaya alınmasın- iktidara rağmen, bunu aşmak gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor, buradan düğümleniyor.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Galiba en mükemmel anayasayı yazsak da bu hâl devam ettiği müddetçe bu şikâyetleri dillendireceğiz.

  • İşin esası Saliha Hanım’ın son cümlelerinde saklı. İyi idareci, kötü idareci yani bu kanunları uygulayacak insanlar demokrat bir kafaya sahip değilse, gerçekten hukukun üstünlüğüne inanmamışlarsa… Toplumun hayatını kendilerinden üste göremiyorlarsa, ihtiraslarına esir değillerse belki bir şans var. Ben biraz işi ajite etmek için söyleyeceğim:

  • Bakın, en mükemmel anayasa Kur'an-ı Kerim ama onu bihakkın idrak edebilecek insanları yetiştiremediğiniz vakit, onun bile nasıl başka ağızlarda başka hükümler ifade ettiğini görüyorsunuz. Bu, insan meselesi. İnsanımız eğer bunu idrak edebilecek, daha doğrusu kaliteli yaşamayı kendisine yakıştırabilecek bir hâle gelmemişse biz bu sıkıntıları hep yaşayacağız. Bizim burada yaptığımız Anayasa’dan kaynaklanan şikâyetleri, hani oynamak istemeyen gelin “Yerim dar.” diyor ya o darlığı ortadan kaldırmak yani var ise başka yerde şikâyetinizi arayın. Anayasa’dan kaynaklanan şikayetleri asgariye indirelim. Bizim gayretimiz herhâlde en mükemmele de ulaşsak bu anlamda olacak ama hepsinden önemlisi insanın kafasını mükemmel bir hâle getiremediğiniz vakit, hangi kanunu getirirseniz getirin, bu İlahî Kanun da olsa değişmiyor. İnşallah, en az şikâyetçi olunacak bir anayasayı hep beraber hayata geçiririz.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ediyoruz. Aslında Uzlaşma Komisyonu üyeleri olarak iradelerinizi tespit etmek, dönemi geldiğinde en düzgün şekilde onu değerlendirmek… Tabii, bugün zamanımız bol olunca, ister istemez dostlukla hasbıhal formatına döndü.

  • Benim sizden istirhamım şu: Bu şikâyetlerin en şeyi, bizim… Biliyorsunuz, Amerika’da hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin sindirilmesinin temel dinamiklerinden birisi de “freedom of information” hattı, “Sunshine” gün ışığında yönetim ve tamamen bilgi edinme hakkı.

  • İsterseniz, bir ikinci öneri olarak bize gönderirseniz, Anayasa’nın 26’ncı maddesine temel hak ve özgürlük olarak işlemek lazım bilgi edinme hakkını. O çok önemli. Eğer o öneriyi de bize getirirseniz, ileride yazacağımız anayasada -ki, zoru başaracağız, hepimizin niyeti iyi, temenni ederiz, ama- temel hak ve özgürlüklerden biri olarak biri olarak zikredilmesi lazım çünkü şu anda anayasal temeli yok yasal temeli var, onu da Türkiye’de ilk defa, sanıyorum, 1996 yılında benim Parlamentoya sunmuş olmam lazım, uzun bir çalışmadır. Ondan sonra, Hükûmet, şu anda mensubu bulunduğum Hükûmet bir TESAV çalışmasında, saydamlık çalışmasında ortaya koyunca



  • ortaya koyunca Cemil Bey ile Mehmet Ali Şahin de o gün oradaydı -Erol Beydir Başkanı- onu aynen aldılar ve ilk Bilgi Edinme Kanunu idari usulün bir parçasıdır ama orada en büyük noksanlık -bugün de dinledim sizlere teşekkür ediyoruz-bilgi edinme hakkının anayasal temele oturtulması lazım. Öyle bir öneri getirirseniz size referansta bulunuruz. Şu ana kadar kimse de bulunmadı.

  • Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben bir ilavede bulunacağım.

  • Şimdi tabii şu notlarınızdan elbette onu göz önüne alacağız ama benim şahsen şu noktada da bir katkı sağlarsanız: Basın mensupları hakkındaki dava sayısının 9 bine ulaştığından söz ettiniz. Onu biraz alt unsurlarıyla yani daha çok tahmin ediyorum nedir? Soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi, adil yargılamayı ihlale teşebbüs gibi…

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Gizli belge…

  • ATİLLA KART (Konya) – Evet, daha çok o suç dökümü anlamında bir tasnif, bir bilgi notunu ulaştırırsanız bu önemli diye düşünüyorum. Muhtelif kaynaklarda vardır ama onu siz daha derli toplu hâle…

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Evet, size ulaştıracağız ama Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Yasası’ndan kaynaklanan birçok dava var.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ağırlıklı olarak…

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Ağırlıklı Terörle Mücadele Kanunu…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir çalışma yapılırsa…

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Evet, onu size iletiriz.

  • Bir de bir Basın Kanunu var. Bizim muhalefetimize rağmen çıkmıştı o -televizyon değil de- daha çok gazetecileri ilgilendiren bir Kanun. Bir haber başlığı yani Ankara’dan yazılıyor İstanbul’da değiştirilebiliyor bu. Eskiden hem yazı işleri müdürüne hem de muhabire dava açılıyordu. O Kanun ile yazı işleri müdürü devreden çıkartıldı sadece muhabire yönelik davalar açılıyor artık ve çok yüksek cezalar, gerek para cezaları gerekse hapis cezasına kadar giden bir süreç izliyor bu davalar. Oysa bu gazetenin tümünün bir sorumluluğu olan bir mesele çünkü muhabirin bilgisi dışında değişebiliyor başlık. Sırf haberin başlığından dolayı dava açılıyor, birçok dava var bu şekilde.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ SALİHA ÇOLAK – İçerik de değişebiliyor.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – İçerik de değişebiliyor ama daha çok…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – İsnat değiştiği için beraat etmeniz lazım.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Yani bu şekilde birçok dava var. O Basın Kanunu’nun mutlaka değiştirilmesi gerekiyor yani bunun anayasal güvenceye kavuşturulması gerekiyor. Yani bu kadar 100 bin lira, 200 bin lira, 300 bin liraya varan para cezaları veriliyor arkadaşlara. Yani bu tür davalar var ve bunlar nasıl ödeyecekler yani gazeteci... Mümkün değil.

  • ATİLLA KART (Konya) – Sonra bir diğer önem verdiğim konu: İşte iktidar, Sayın Adalet Bakanı açıklıyor, sizin 90 diye ifade ettiğiniz tutuklu gazeteci sayısını iktidar 8 diye açıklayabiliyor yani bu noktada da bence sizler daha net bir çalışmayı kamu oyuyla paylaşmalısınız diye düşünüyorum. Onun da bizim çalışmalarımıza katkısı olacaktır ve tabii basın çalışanlarına yönelik o özellikle iş mevzuatı anlamındaki düzenlemenin dışında sendikal örgütlenme hakkı yani onu da bir metin hâline getirebilirseniz, yasal ve anayasal boyutuyla somutlaştırırsanız bizim çalışmalarımıza bir katkı olacaktır.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Efendim, bir de materyallere el konulması konusunda da orada önemli bir maddemiz var, metinde yer alıyor zaten, ona da dikkatinizi çekeyim hemen yani araçlara el konulması…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anayasa’da var, müsadere yasağı.

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Evet, suç unsuru olarak değerlendiriliyor pek çok materyal.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Suç ürünü olarak…

  • PARLAMENTO MUHABİRLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ TÜLAY AĞAOĞLU – Suç unsuru olarak değerlendiriliyor.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, çok sağ olun, başarılar diliyoruz, iyi yıllar temenni ediyoruz.





  • Hoş geldiniz. Yeni yılınızı kutluyoruz.

  • Cumhuriyet Halk Partisinden Atilla Kart Arkadaşımız, Milliyetçi Hareket Partisinden Oktay Öztürk Arkadaşımız, Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Bey, mazereti var, katılamadı ve ben Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya, Anayasa konusundaki görüş, düşünce, öneri ve taleplerinizi dinliyoruz.

  • Süreniz kırk dakikadır. Yararlanacağız. Biz tamamen nötürüz. Belki beş, on dakika sonunda kalırsa arkadaşlarımız veya ben soru sorma ihtiyacını duyarsak aydınlanma noktasında, açma noktasında...

  • Buyursunlar efendim.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Teşekkür ederiz bize bu fırsatı verdiğiniz için, sağ olun diyoruz.

  • Biz bugün Anayasa Kadın Platformunun taleplerini sunmak üzere buradayız. Süreçle ilgili bazı sorularımız olacak size onları da sonda mı soralım biz de?

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, sunum yapın, sonra soru da sorabilirsiniz ama biz nötürüz, ihtiyaç hasıl olması hâlinde değerlendiririz ve sorularınıza cevap veririz.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Peki, çok teşekkür ederiz.

  • Önce bir parça süreçten hemen çok kısa söz edeyim size: 2007’de Anayasa tartışmaları başladığında biz de KA.DER olarak bütün kadın örgütlerine bir çağrıda bulunduk ve sonuç olarak toplamda 130 küsur kadın derneğiyle, bağımsız insanlarla -akademisyenler var aralarında, eski politikacılar var- bir Anayasa Kadın Platformu oluşturduk. Onlarla birkaç metin üzerinde çalıştık. İlk çalıştığımız metin doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı üzerine değişmesini istediğimiz maddelere ekler yaparak, düzenlemeler yaparak bir çalışmaydı fakat daha sonra ondan vazgeçtik zaten tartışmalar da başka boyuta geçmişti o sırada. Oturup bir başka mutabakat metni sıfırdan başlayarak nasıl bir anayasa istediğimiz üzerine çalışmaya başladık ve bugün size sunacağımız metin üzerinde bütün bu örgütler ve kadınlar olarak mutabık kaldık. Dolayısıyla biz geldik KA.DER olarak çünkü bu KA.DER olarak bu Anayasa Kadın Platformunun sekreteryasını, bütün toplantılarını, buluşmasını, metnin oluşturulmasını ve yaygınlaştırılması işini yürüttüğümüz için karşınıza da biz geldik bugün.

  • Bizim öncelikle Anayasa Kadın Platformu olarak taleplerimizden biri, bir anayasa meclisinin oluşturulması. Buradan kastımız, toplumsal ve siyasi temsil gücü yüksek bir anayasa meclisi istiyoruz. Kadın oranının en az yüzde 50 olarak temsil edildiği bir mecliste…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüzde…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Yüzde 50.

  • Toplumun yarısı olduğumuz için o anayasayı yapacak Mecliste de en az yarı oranda kadının bulunduğu bir mecliste yapılsın anayasa arzu ediyoruz. Sizin Komisyon örneğin 12 kişi, tek kadın üyeniz var değil mi? Yüzde 8’e filan tekabül ediyor öyle bakınca geneline, hani yüzde 92’si erkekten oluşan bir grup yapacak anayasayı diye anlıyoruz ve tabi buna itiraz ediyoruz. O yüzden ilk talebimiz bu. Kadınların yüzde 50 temsil edildiği bir anayasa meclisinden çıkmalı yeni anayasamız.

  • Kadınlar olarak istediğimiz anayasanın temel ilke ve değerleri öncelikle birey temelli olması, insan ve kadın haklarını temel alması. Bu, bizim için çok vazgeçilmez bir şey. Devleti, milleti, aileyi değil bireyi temel alması. Kadını, aileden bağımsız, eşit ve özgür birey olarak ele alması. Bunlar bizim için çok önemli.

  • Şimdi elimizdeki mutabakat metninde çok sayıda madde var, ben onları teker teker size okumak istemiyorum çünkü onlar zaten elinizde mevcut. Ayrıca TBMM’nin Anayasa’yla ilgili açılan İnternet sitesine de gönderdik zaten orada da bulunmakta metnimiz, arzu eden açıp okuyabilir. Burada daha çok daha önemli maddeleri, olmazsa olmazlarımızı söylemek istiyoruz ki geri kalanlar üzerine biraz konuşabilelim diye.

  • Hiçbir toplumsal grubu dışlamayan ve siyasi görüşü dışlamayan, ötekileştirmeyen, onlar karşısında eşit mesafede duran bir devlet anlayışına dayalı anayasa istiyoruz ve toplumsal grup derken Anayasa’mızın 10’uncu maddesi ayrımcılığı düzenleyen madde. Mesela onun içinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği yok, medeni hâl yok, yaş yok, hamilelik de yok. Oysa kadınlar biliyoruz ki toplumda hamilelik, medeni hâl ve yaş nedeniyle de büyük ayrımcılıklara uğramaktalar. Bu yüzden bunların da içerilmesini istiyoruz. Aynı şekilde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin de bir ayrımcılık nedeni olamayacağının anayasa tarafından güvenceye alınmasını istiyoruz.

  • Anayasal vatandaşlığı temel alan bir anayasa istiyoruz. Anayasal vatandaşlığı açmak gerekirse de bu, sivil ve siyasi vatandaşlığa ek olarak sosyal vatandaşlık, ekonomik vatandaşlık, ekolojik vatandaşlık gibi tanımladığımız tüm bunlara bağlı hakların yer aldığı bir anayasal vatandaşlıktan söz ediyoruz. Bunun ayrıntıları metinde mevcut.

  • Vatandaş ve sivil toplum örgütleri olarak temsil ettikleri topluluk üyeleri ve toplum kesimiyle ilgili yasa teklifi vermek istiyoruz, biraz yasa yapmanıza yardımcı olmak istiyoruz, buna müdahil olmak istiyoruz. Bunun yollarının açılmasını istiyoruz.

  • Siyasi partilere demokrasi, saydamlık ve tüm karar organlarının oluşumunda cinsiyetler arası eşit temsil ve katılım ilkesine bağlı olma zorunluluğu getirilsin istiyoruz. Bu da yine bizim için olmazsa olmazlardan biri cinsiyetlerarası eşit temsil.

  • Biz burada bir parantez açarak bilgi vermek istiyorum: KA.DER olarak eşit temsil üzerinde bir buçuk yıldır aşağı yukarı çalışmaktayız. Pek çok arkadaşımızı, siyasetçi arkadaşımızı, birlikte çalıştığımız kişiyi de bu konuda bilgilendirdik fakat anayasalar geleceğe dönük metinler olduğu için bu eşit temsil meselesinin muhakkak anayasada bulunması gerektiğini düşünüyoruz yani artık bir kotadan söz etmiyoruz bir politika olarak, kota meselesinden bir parça daha uzaklaştık ve doğrudan vatandaşlık hakları üzerinden yürüyen yani seçme hakkımız varsa seçilme hakkımız da olmalı fikri üstünden yürüyen -yurt dışında parite olarak çeşitli ülkelerde uygulanıyor siz de biliyorsunuz- bu şekilde bir eşit temsil maddesinin muhakkak anayasada bulunmasını istiyoruz.

  • Devletin sivil toplum örgütlerini desteklemesini istiyoruz ama bunu da belli yerlerde mesela vergi ve sigorta düzenlemeleri yoluyla… Çok yüksek vergi oranlarımız var biliyorsunuz. Ayrıca sivil toplum örgütleri çoğu zaman kişi çalıştırmakta zorlanıyorlar, onun sigortasını ödemekte zorlanıyorlar. En azından bir personelin sigorta giderleri ödenebilir gibi bir destek çünkü evet sivil toplum kuruluşları tamamen gönüllü destekle ayakta duran yerlerdir ama işlerin takibi için bazen orada ücretli eleman bulundurmak gerekebiliyor ve bazen onun maaşını ödemek, kirayı ödemek problem oluyor. Bildiğiniz gibi Türkiye’de bugün sivil toplum kuruluşlarının büyük bir kısmı AB hibeleriyle, projeleriyle ayakta duruyor. Devletin sivil toplum örgütlülüğüne sıcak bakması ve bu AB meselesinden bizi, AB desteğine bağımlı olmadan çıkarıp doğrudan en azından sigortayı ödeyerek bir elemanımızın ya da vergilerimizi biraz düşürerek sivil toplum örgütlenmesini bu şekilde destekleyebileceğini düşünüyoruz açıkçası çünkü KA.DER olarak zaten sadece kendi bütçemize güvenerek ilerlemekten yanayız. Bizim için çok da önemli bir şey bu ve diğer bütün kadın örgütleri için de.

  • Militarizmin erkek egemenliğini yeniden ürettiğini düşünüyoruz biz. Kurduğu bir hegemonik bir erkeklik var ve sokaktaki erkek aslında o erkeğe uygun biri değil. O çok idealize bir şey, o militarist. Militarizmin böyle bir bakış açısı var. Bu şekilde buna prim vermeyen. Bu tabii millî güvenlik dersleriyle filan başlayan bir süreç, bunu uzun uzun da tartışmak lazım ama temel olarak istediğimiz şey militarizme prim vermeyen, sınırlayan, insan, yaşam ve doğa güvenliğini temel alan bir anlayış.

  • Nefes uçları bizim için çok önemli, yaşam ve doğa hakları bizim için çok önemli ve Anayasa’mızda ve çeşitli kanunlarımızda da var, birtakım ifadeler: Genel ahlak, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu iyiliği, genel sağlık filan gibi ifadeler var biliyorsunuz. Bunlar, son derece soyut ve keyfiliğe açık. Oysa bunlar yapılan birçok hareketi kısıtlayan, özgürce davranmamızı engelleyen ifadeler. Yeni anayasada bu türden muğlak ifadelere yer verilmesin istiyoruz.

  • CEDAW bizim için çok önemli, uluslararası anlaşmalar çok önemli. CEDAW, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi. Bugün kadın hakları olarak andığımız bir belge, insan hakları ayrı, kadın hakları ayrı biliyorsunuz. CEDAW’da Türkiye'nin imzası da var fakat yürürlüğe geçtiğini ve uygulandığını asla söyleyemeyiz. Oysa CEDAW’dan sonra da PEKİN Deklarasyonu olarak geçen çeşitli kadınlara ilişkin daha insanca yaşam sürmeleri için gereken maddeleri düzenleyen çeşitli uluslararası belgeler var, hepsinde de Türkiye'nin imzası var. Dolayısıyla bunların tanınmasının ötesinde bunların Anayasa’mız tarafından içerilmesini arzu ediyoruz.

  • Seçimle ve atamayla gelinen tüm siyasi, idari ve hukuki karar organlarında kadınların eşit temsilini sağlayan bir siyasi, idari ve hukuki yapıyı güvence altına alan bir anayasa istiyoruz.

  • Ademimerkeziyetçilik bizim için önemli. Bu, aynı zamanda biz bugün arkadaşımızla da kendi aramızda tartışırken de bunu tebaa olmaktan, kul olmaktan, yurttaş olmaya geçmenin bir yolu olarak da gördüğümüz için bunu son derece önemsiyoruz. Bulundukları yerlerdeki yaşam hakkında insanlar kendileri karar alabilmeli. Bu da bizim için önemli.

  • Özel sektör işyerlerinde ve kamu kurumlarında uygulanan her türlü ayrımcılık, cinsel taciz ve mobbinge karşı önlem alan. Şimdi kamu kurumlarında ayrımcılık, cinsel taciz, çok az olmakla birlikte yine de denetim altındadır denebilir işe alımlarda, terfilerde en azından daha görünür kılınabilen bir alan fakat özel sektörde yaşandığında hiç görünür bir alan değil. Tamamen işverenin takdiridir, işte “Kadın işçi almam çünkü bu yarın öbür gün hamile kalır. Ben patronum dilediğimi yaparım.” filan gibi patronların özel sektörde bir geniş alanı var. Bunun önleminin alınması muhakkak gerekiyor. Her türlü ayrımcılık, cinsel taciz ve mobbinge karşı önlem alan bir anayasa istiyoruz.

  • Kadın ve erkeklerarası iş bölümünün aile içi işbölümü de dâhil olmak üzere eşitlikçi bir yapıya kavuşmasını desteklemekle yükümlü kılan bir anayasa istiyoruz. Bu aile içi iş bölümü ta Medeni Kanun tartışmaları sırasında başlamış bir meseleydi hatırlayacaksınız, eski Medeni Yasa’mızda yani 1926 tarihli olanda “Erkek evin reisidir, kadın da onun muavin ve müşaviridir.” ifadesinin kaldırılmasını isterken biz o zaman Medeni Yasa Platformu diyorduk kendimize, tüm kadın örgütleri böyle bir platform oluşturmuştuk böyle uğraşıyorduk o zaman. Değişti ve şimdi “Hak ve sorumluluklar bakımından eşittirler.” diye bir ifade geldi ve fakat bu yine de kadınların ev içi emeğini tamamen görünmez kılan bir ifade. Biz kadınların ev içi emeğinin görünür kılınmasını istiyoruz. Tabii ki ev içi iş bölümü ailenin kendi özel alanıdır, arzu ettiği gibi karar alır karı koca. Kadınlar bütün hayatlarını ev işi yaparak ve çocuk bakarak geçirmek elbette isteyebilirler ve fakat bunun bir emeklilik olarak en azından, bir ödenti olarak karşılığının olması gerekir malların paylaşılmasından başlayarak. Yine bu da hatırlayacaksınız Medeni Yasa’da bir önemli problemdi 2002’den önceki evlilikleri mal paylaşımında eski sözleşmeyi geçerli kılıyordu. Ancak 2002’den sonra yapılan evlilikler ve ondan sonra alınan malların eşit paylaşımını koymuştu Yasa fakat bu yine de kadınların ev içi emeğinin görünür kılındığı anlamına gelmiyor. Bu yüzden yeni anayasamızda biz bunun sizlerin rol model olmasıyla eğitim sisteminin buna göre düzenlenmesiyle çeşitli biçimlerde ev içi emeğin de son derece değerli olduğunun görünmesini istiyoruz ve Anayasa’nın da bunu güvence altına almasını istiyoruz.

  • Başka eklenmemiz gereken, unuttuğum bir şey kaldı mı?

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Evet, ana hatlarıyla bunlar tabii ki yani şimdi sohbete girersek örnekleriyle işin altından kalkamayız ama esas olarak taleplerimiz bu.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ederiz.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Ben teşekkür ederim.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Fakat çok soğukkanlı ve kararlı şekilde ortaya koydunuz. Mutlaka vereceksiniz anlayışı içerisinde… Tabii bu feminist yaklaşımda hanımefendilerin bize karşı bunları dayatmaları kadar doğal bir şey olamaz. Bir defa “Toplumun yarısı hanımlar.” dediniz. Yok, onsuz toplum olamayacağına göre tamamı hanımlar.

  • ATİLLA KART (Konya) – Şimdi tabii zamanımız da uygun bence biraz sohbet ortamında olayı götürebiliriz.

  • Şimdi söylenecek pek çok şey var. Ama ben daha çok şu iki üç konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Siyasi iktidar tabii ki kendi açısından tozpembe bir tabloyu çiziyor, çizecek. Bunları o siyasi tartışma üslubunun dışına çıkarak ifade etmek gereğini duyuyorum. Türkiye’de bir kadına şiddet olayı, aile içi şiddet olayı… Bunun giderek katlandığını görüyoruz. Yine bununla bağlı olarak çocuk suçlu sayısının son yedi, sekiz yılda 5 katı, 6 katı arttığını görüyoruz. Buna pek çok başka dinamik unsur eklenebilir ama şöyle bir tabloda sorunları çözmenin zorluğunu -bunu özellikle paylaşmak gereğini duyuyorum- yani yeni anayasa yapımı sürecindeki yaşadığımız temel zorlukları öngörerek, burada biz bir Uzlaşma Komisyonuna oturduk, burada elbette bunu yapmayacağız şeklinde, yapamayız şeklinde bir karamsar tablonun içinde değiliz ama gerçekçi de olmak gerekiyor. Sonuca varmamızın da çok zor olduğunu, bunu paylaşmak gereğini duyuyorum.

  • Şimdi bakın her aşamada bunu dile getiriyoruz, gene paylaşmak ihtiyacını duyuyorum: Şimdi bu anayasa yapımı bittikten sonra yapılacak yasal düzenlemeler var ama anayasa yapımıyla şu çalışmalarla birlikte yapılması gereken yasal düzenlemeler var. Bu noktada bu anayasa yapımı sürecinin gerçekten topluma bir güven vermesi bakımından ısrarla dönüp dönüp bunu dile getiriyoruz. Tahmin ediyorum ki sizler de bu noktada büyük ölçüde bunun gerekliliğine inanıyorsunuz. Yani o yaptığımız çalışmaların güvenilir olması anlamında bunun bir bütün olması anlamında çünkü biliyoruz ki -sizler de bunu hep ifade ediyorsunuz- Anayasa”da yazmışız, işte iletişim özgürlüğü, özel hayatın güvenliği -sizden evvel Parlamento Muhabirleri Derneği buradaydı, onlarla da aynı şeyi paylaştık- bunları yazıyoruz da ama Türkiye'nin şu andaki temel sorunları bunlar. Toplum kadına şiddet üzerinden, özel hayatın güvenliğinin ayaklar altına alınmasından, iletişim özgürlüğünün ayaklar altına alınmasından kutuplaşmış durumda, bölünmüş durumda, ayrışmış durumda. O zaman burada anayasal düzenlemeyi yapmanın yetmediğini görmemiz gerekiyor. Bunun yasal düzenleme boyutu, yasal anlamda teminat altına alınması boyutu ve yine bunun devamında elbette en önemlisi de o yasaları uygulayacak anlayış… İşin esası gelip buralara dayanıyor. Bunları ben özellikle yani bizim yaşadığımız, yapmaya çalıştığımız görev esnasında çok önemli gördüğümüz temel dinamikler olarak sizinle paylaşmak gereğini duydum.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN –Burada tabii siz önemli bir zaman ve beyin emeği veriyorsunuz, aynı şekilde biz de -İstanbul’dan geliyoruz bu arada- dolayısıyla tabii ki burada konuşulanların, karşılıklı taleplerimizin muhakkak kayda geçmesi ve üzerinde çalışılması yani bir Meclis zaten kenarda hazırlayıp bir Anayasa’sını koymuş yani biz de laf olsun diye dinleniyoruz durumunda olmamamız gerekir. Hepimizin emeğine ve çalışmasına yazık olacak ve mesela bugüne kadar sürekli olarak birtakım anayasa toplantılarında bulunduk sivil toplum olarak ama mesela sivil toplumdan ben vardım, Yargıtaydan da biri vardı, Danıştaydan da biri vardı yani devletle birlikte karma oturumlar da yaptık bu konularda ve hep de şunu gördük: Sivil toplumdan gelen kişiler çok farklı kesimlerden de olsa diyelim MAZLUMDER’den de gelse, işte kadın adaylar da olsa, işte gençlik filanca derneği de olsa bazı temel şeylerde hep örtüştük ve bu çok önemli bir şey. Yani burada bizim arzu ettiğimiz devletin artık şu babalıktan bir çekilerek ortamı özgürleştirici ve bireyi öne çıkartan ve bireyi öne çıkarttığı zaman da devlet biraz geriye çekildiğinde kendi ödevlerine, o zaman bireyin de örgütlenebileceği, zaten o yüzden biz bu sivil topluma destek anlamında şeyleri de koyduk çünkü örgütlü bir toplum olabilmek ve ayakta durabilmek ve devletin çekildiği alandaki bazı boşlukları bireyler olarak halkın doldurabilmesi için de böyle bir örgütlenmeye ihtiyacı var fakat işte tüm bunları biz konuşurken diğer gruplarla çok örtüştük, birçok alanda örtüştük ve umuyoruz ki tabii ki başta Hükûmet olmak üzere tüm Parlamentonun, milletvekillerinin halktan gelen ve çok örtüşen ve de önemli bir şekilde özgürlükçü olan ve adaleti arayan, eşitliği arayan yani cinsel yönelimlerden tutun da kadınlara, çocuklardan tutun farklı dindeki kişilere kadar bir yelpazeyi hiç ayırım yapmaksızın kucaklayan bir anayasa metnine ihtiyacımız olduğunu biz siviller olarak çeşitli toplantılarda ortaya koyduk, bunun böyle olduğunu anladık.

  • Bunu işte burada siz bize bu imkânı verdiğiniz için dolayısıyla tabii ki memnunuz. Burada sizlerle paylaşmak istedik o nedenle de böyle çok özet bir şekilde konuşuyoruz. Ancak tabii ki umudumuz Hükûmetin ve Meclisteki diğer temsilcilerin halktan gelen bu çalışmaları ve yıllardır aylardır süre gelen bu çalışmaları ve de örtüşen bu çalışmaları değerlendirmesi yani muhakkak kulak kabartması. Gerçi Meclis sitesinde henüz çok fazla bilgi alamadık -orada Çiğdem bazı tespitlerde bulundu belki o paylaşır sizinle- yani bizim bu çabalarımız karşılıklı bir sonuca ulaşacak mı yoksa çok özür dilerim halk dilinde bazı deyimler vardır hani öyle bir noktada olmamayı isteriz.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi zaten arkadaşımız Çiğdem Hanım “Sonuna doğru bazı sorularımız olacak.” dediler, ona açığız. Bir defa buraya gelen talepler, öneriler, görüşler bütün siyasal partilerin temsilcilerinin de içinde olduğu üç tane teknik heyet var, o tasnif edecek.



  • bütün siyasal partilerin temsilcilerinin de içinde olduğu üç tane teknik heyet var. O tasnif edecek, değerlendirecek ve yazım aşamasında doğrudan ana komisyonun bütün üyeleri meselenin içerisine girecek. Biz bu çalışmamızın hukukunu -ki o hukuku oluştururken her 3 arkadaşımız orada vardık, çok sağlıklı bir temel oluşturmaya çalıştık- bir defa, teklif aşamasına gelinceye kadarki hukuk ile teklif aşamasından sonraki hukukun ne olacağı, iki ayrım yaptık. “Teklif aşamasından sonraki hukuk ne olacak?” sorusuna bu aşamada cevap vermemeye çalıştık. Şu anda sadece teklif aşamasındaki hukuk ve süreçten ve görevimiz ne? Anayasa yapım sürecini yönetmek -katılımı, vesaire- ve Anayasa’yı hazırlamak. Teklif aşamasından sonra farklı bir hukukla karşılaşacaksınız, o da tartışılacak tabii ve biz, Atilla Beyin de ifade ettiği gibi sabırlı bir çalışma içerisindeyiz, nötrüz. Şu anda değerlendirmeler yapmıyoruz, zamanımız olduğu için böyle zaman zaman yollamalı, atıflı değerlendirmeler yapabiliyoruz, mümkündür bu. Belki siz daha da açarsınız. Ama şudur: Sabırlı bir çalışma. Şu anda dinliyoruz. En aykırı görüşlerin dahi havuza akmasını diliyoruz ve teknik heyet evvela bunu tasnif edecek, değerlendirecek, yazım aşamasında da tek tek… Ki yarın ilk defa bir analiz raporu, bence analiz raporu değil aslında bir saptama tasnif raporudur yarın değerlendireceğimiz rapor. Çok sabırlı bir çalışma içerisindeyiz. Kesinlikle ben bunda ümitvarım ve şu var tabii, “Anayasa Meclisi” deniyor. Aslında bu anayasalar konusunda 1982 Anayasası, 1876’dan bu yanaki anayasalar konusunda Türkiye çok konuştu. Şu anda bu sürecin iki faydası var. 1982’den bu yanaki gelişmeler, müktesebat var elimizde ama ondan sonraki, son tespitten sonraki değerlendirmeler çok önemli. Yani bugün bir gazete yazarı, her yılın 50 keşfinden 10 tanesini -Hasan Bülent Kahraman- aktarıyor, korkunç bir dönüşüm var, değişim var ve bugün ben şahsen yararlandım Anayasa’nın 10’uncu maddesi anlamında. Anayasa’nın 10’uncu maddesi gerçi sizin ileri sürdüğünüz argümanların bir eşitlik verisi olarak alınmasını önleyen bir yapıda değil. “…ve benzeri sebepler” diyor ama değil yani, causa’yı kaldırıp o sebepleri tahdit etmek lazım. Yani yine “benzeri” demeli ama onları madem bilimsel olarak, ampirik olarak onlarla karşı karşıyayız… Komisyonumuz bu noktada, bir, iyi niyetlidir; iki, samimidir; üç, nötrdür ve sabırlıdır.

  • Sorularınızı bekliyoruz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Bir cümleyle ilave edeyim, sonra size sözü bırakmak istiyorum.

  • Şu: Tabii, bir Anayasa’nın etkin ve kalıcı olabilmesi için temel unsurun katılımcılık ve çoğulculuk olduğuna inanıyoruz. Bunun tabii, şeklî olmaması gerekiyor. Yani bu hassasiyete, bu ayrıma çok önem verdiğimizi ifade etmek istiyorum.

  • Zaten –elbette kendi adıma ifade ediyorum- bu noktada, o ihtirazî kaydımı hâlen koruyorum, bu noktada zaten o şekilciliğin hâkim olduğunu anladığımız zaman bu tiyatronun içinde olmayız. Bundan emin olmanızı istiyorum. Yani sizin, sizlerin emeğinize duyduğumuz saygıyı ifade etmek istiyorum.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Teşekkür ederim.

  • Yani bizim de istediğimiz şu: Mesela kimi zaman çeşitli ortamlarda milletvekillerimizle görüşme imkânımız oluyor fakat şunu da tespit etmiş bulunuyorum ve bulunuyoruz, milletvekillerinin bir kısmı diyeyim, olaya kendi annesinin durumundan başlayarak ve bugüne bakarak düşünüyor.

  • Dolayısıyla kaygım şu: Kendi annesinin dönemi ve bugünden düşünen bir milletvekili önümüzdeki elli senenin ufkunu görebilecek bir anayasayı acaba nasıl yapacak? Böyle bir kaygım var. Yani bizim amacımız, bireyselliği… Türkiye çünkü hep böyle bir sıkıntı çekti, Türkiye beş seneden ötesini göremeyen bir ülke oldu. On sene, yirmi sene, kırk sene, elli senelik projelerini sosyal, ne ekonomik ne şu ne bu alanda yapamadı o yüzden de şu noktada. Yani millet böyle elli sene sonrasını görerek bir şeyler yaparken, hiç olmazsa böyle büyük emekler verilerek yapılan bir Anayasa, kadınların ve insanlarımızın yani geçmiş ve bugündeki algılamalarla değil biraz ufkumuzu görebilerek dünyanın gittiği noktaları, insanların taleplerini görebilerek –ki ademimerkeziyetçilik de bunun içine dâhil- bireyden korkmadan, insanlardan korkmadan, ufku açık bir şey yapabilmek lazım. Yani şimdi buraya bazı maddeler girecek diyelim, birtakım milletvekilleri belki diyecek ki: “Ya, bu olur mu, şudur, budur…” Çünkü niye? Bugünün algılarıyla düşünüyor. Hâlbuki benim şu anda siz milletvekillerinden beklediğim şey bugünün algılarıyla değil bundan yirmi, otuz sene, sonranın vizyonuyla düşünebilmeniz ki doğru dürüst bir Anayasa çıksın.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Söz verirseniz…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Çok teşekkür ederim. Ben Atilla Beyin söylediğine bir ek yapmak istiyorum. Bu aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet elbette en önemli meselemiz kadın örgütü olarak uğraştığımız. Zaten Anayasa önerilerimizde de “Devletin kadınlara karşı aile içi de dâhil olmak üzere her türlü şiddeti önlemekle yükümlü kılındığı” diye bir maddemiz de burada bulunmakta.

  • Bu noktada şeyi söylemek istiyorum. Birleşmiş Milletler, biliyorsunuz iki yıl evvel bu kadın meselesiyle uğraşmak için “UN Women” diye bir özel bölüm oluşturdu. Oranın yaptığı ilk araştırma bu, adalete erişim, aşağı yukarı 70 küsur ülkede kadınların adalete erişimi; bakalım gidebiliyorlar mı, şikâyet edebiliyorlar mı, hak arayabiliyorlar mı filan diye bir şey.

  • Orada çok çarpıcı bir sonuç var. Yönetim kademelerinde kadınların temsil edildiği ülkelerde kadınların adalete erişimi de yüksek. Daha fazla sayıda kadın avukat, kadın hâkim, kadın savcı, kadın milletvekili olan yerlerde kadınların hak arama davranışı da daha sıklıkla ve bu yüzden de mesela şiddeti daha başlangıçta kesebiliyorlar ölüme gitmeden çünkü bir an evvel hak aramaya başlıyor. Hak arayabilmesi için oralarda kadınların bulunması gerekiyor. Yani aslında bu “Eşit temsil” meselesinin kadına yönelik şiddeti engellemekte de son derece önemli bir payı var. Bunun ikisini birlikte düşünmek gerekiyor o anlamda.

  • Sorularımdan birini Fezal zaten dile getirdi, ben şeyi merak ettim, önce bir yorum yapmak istiyorum izninizle. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin web sayfasına Anayasa önerileri göndermek için bir T.C. kimlik numarası istiyor sistem. Böyle bir sistem var. Bunu kaldırmayı düşünüyor musunuz yani sizin elinizde mi, kararı siz mi almıştınız bilemiyorum. Bu şeffaf ve doğru bir yaklaşım değil.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Aynı eleştiriyi yaptık. Onu dönüştürmeleri lazım not aldık şimdi.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Peki, teşekkür ederiz. Hakikaten doğru bir şey değil yani.

  • STK’ları nasıl davet ettiğinizi, o süreci merak ettik biz. Örneğin Altan Tan Bey ve BDP kanalıyla daha çok haberleşildi. Mesela ilk oradan hani “KA.DER olarak mı geleceksiniz, Anayasa Kadın Platformu mu olarak geleceksiniz?” filan gibi tüm o bilgiler, o haberleşmeler öyle yapıldı. Nasıl bir yöntemle STK’lar davet edildi.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Cevap vereyim.

  • Ben şahsen… Burada 4 arkadaş eşit yetkideyiz, yetkiliyiz. Yöntemimiz şu: STK’ların, tüm vakıflar olsun, platformlar olsun, dernekler olsun, bir defa ilgili kuruluşlardan envanterini getirttik, isimlerini getirttik ve siyasi parti temsilcilerinin dâhil olduğu alt komisyonlar, alt teknik heyetler bu isimlerden çağrılabilir olanlarını belirledi ve biz oradan çağırıyoruz ama talepler de gelirse 4 arkadaş değerlendiriyoruz -bana doğrudan talep gelmedi sizden- ve öyle çağırıyoruz ama burada çok sabırlıyız, hepsini dinlemeye çalışacağız. Yani kriterler odur, Türkiye’deki platformlar dâhil envanter önümüzde. Gençler, siyaset bilimciler, hukukçular genellikle parti temsilcileri evvela ham listeyi çıkarttılar, o listeden bir şey yapacağız. Buna rağmen bunun dışında istekler de olursa karşılamaya çalışacağız ve gece gündüz çalışıyoruz yani bu konuda. Yine objektif kriterlerimiz var, bir önceleme yok.

  • ATİLLA KART (Konya) – Şöyle yapalım efendim yani orada temsil gücü önemli açıkcası.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani orada kriterler de o.

  • ATİLLA KART (Konya) – Yani örgütlü olmak önemli, toplumda kabul görmüş olması ve belli bir alanda çalışmalarının yoğunlaşıp yoğunlaşmadığı, bunları… Hani, bunun dışında tümünü, tümüne yakınını, büyük bir çoğunluğunu dinleme imkânımız yok. İşte, dernek sayısı 20 bini aşıyor…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – 21 bin falan…

  • ATİLLA KART (Konya) – Yani fiilen mümkün değil.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Büyük rakam…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – İç çalışmamızda, bir, üye sayısı; iki, ihtisas alanı; üç, toplumda tanınabilirlik gibi kriterler ve gençler bu kriterlere göre o ana listeden ham listeyi oluşturduk.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Birçoklarının çatı kuruluşu…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hayır, bir de işte o platform, on tane dernek bir araya geliyor, platform oluyor.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Teşekkür ederim.

  • Son sorum efendim, izninizle. Yine ben bu TBMM’nin sayfasına baktığımda orada 13 partiden, bir tek üniversiteden ve 31 sivil toplum kuruluşundan Anayasa önerisi geldiğini gördüm. Gene en iyi, sivil toplum kuruluşları çalışmış, üniversite olarak sadece Turgut Özal Üniversitesi var. 13 partinin de zaten birçoğununki 1990, 91 filan tarihli yani, eskiden yapmışlar bu çalışmaları ve göndermişler.

  • Dolayısıyla bunlar nasıl dikkate alınacak, onu merak ettim. Tabii kimseye yani “Sen otur, illa Anayasa üstünde çalış.” diye bir zorlama yapılmaz ama bir tek tane üniversiteden gelmesi çok tuhaf.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi, komisyonumuz… Ki ana komisyon bunu belirliyor, üç alt komisyon kurduk ve Meclis Başkanının Başkanlığında iletişim sağlıyoruz. Siyasal partilere ilişkin (1) no.lu alt komisyon, kamu kurum ve kuruluşlarıyla, anayasal kuruluşlarla ilgili (2) no.lu alt komisyon ve sivil toplum NGO’yla ilgili (3) no.lu alt komisyon.

  • Biz yazılı olarak aşağı yukarı yirmi binin üzerinde üniteye, birime ulaştık. Tabii, komisyonumuz yönlendiren bir komisyon değil, teşvik eden komisyon olmakla birlikte nötrdür. Toplumsal Anayasa talebinin objektif olarak havuza akmasını sağlayacaktır, o çalışmaları yapıyor. Üniversitelerden bazıları “Hazırlık içerisindeyiz.” diyorlar. Tabii, bu birinci katılım skalası. Sanıyorum heyecan işte mayıs ayında başlayacak, Anayasa’nın yazımına geçeceğiz mayıs ayında; muhtemelen tamamlarsak bu katılımı belki nisan ayında, ondan sonra ham proje ortaya çıkıp topluma tartıştırttığımız aşamada da herhâlde onlar da uyanacak, bize “Şu olsun, bu olmasın” falan diyecekler. Ama heyecanlı ve soğukkanlıyız, heyecanlı bir proje. Şu anda nötr katılım aşamasında olduğumuz için öngördüğünüz veya umduğunuz hareketlilik belki yok.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Peki, çok teşekkür ederim.

  • ATİLLA KART (Konya) – Hemen orada bir ilave yapayım. Şimdi şu efendim, gene gerçekçi olmak adına bunu ifade etmek gereğini duyuyorum: İki aydır çalışıyoruz, doğrudan yüz yüze çalışıyoruz. Bu süreçte çok ciddi çalışmalar yapan kişi ve kurumları görüyoruz ve bundan ciddi anlamda –siz bunların arasındasınız- yararlanıyoruz, yararlanacağız.

  • Bunun yanında siyasi iktidar gücünü arkasında hisseden, onunla iş birliği içine giren, işte, efendim “Demokrasi inşa etme” adıyla yaptığımız şu çalışmalarda, demokrasiyi daha da kilitleyen çok dramatik önerilerle de karşılaşıyoruz. Bu da yani fırsatçı, dayatmacı anlayışlarla… Burada isimlendirme yapmıyorum, yapmaya gerek yok. Bu ikilemi öncelikle ifade etmek istiyorum.

  • Bir diğer temel husus şu: Geçen hafta işte on üç çatı kuruluşuyla TOBB’da, TESK’te toplantı yaptık. Orada da ifade edildi. Tamam, Türkiye konuşsun, ne güzel. O konuşacak iklim var mı, ortam var mı? Vatandaş çıkıyor diyor ki Şırnak’ta da Trabzon’da da: “Ben fikrimi söyleyeyim ama ya başıma bir iş gelirse!” Yani maalesef Türkiye gerçeği bu. Bunları gene değerlendirmemiz gerekiyor. Üniversitelerden bir tane üniversite katılmış. Üniversitelerimiz konuşabiliyor mu? Üniversitelerimizin bir özerkliği kaldı mı? Üniversitelerimiz liseye döndü. Böyle bir tablo.

  • Şimdi, şu ayrımı da yapmak lazım yani insafsızlık yapmak istemiyorum. Üniversiteler şudur, bir taraftan şu anlayış var: Yani genel olarak çok böyle laf üretme, söz söyleme sürecinde ortaya çıkıyoruz ama bunu somutlaştırmak gerektiği zaman üstümüze düşeni yapmıyoruz, toplum olarak böyle bir özelliğimiz var. Ticaret Kanunu’nda bunu yaşadık, Borçlar Kanunu’nda bunu yaşadık. Fakat şu da bir gerçek ki üniversiteler bu dönemde konuşamaz hâle gelmiş durumda. Burada aslında üniversitelerden kurumsal görüş beklemek, bu yanlış. Bir Anayasa yapımı sürecinde üniversitelerin kalkıp her üniversitenin “Benim görüşüm şudur.” diye bir çalışma yapması, o kabul edilemez yani böyle bir… Ha, ne olur? Üniversite hocası kişisel olarak kalkar görüşünü açıklar ya da üç kişi, beş kişi bir araya gelir, platform olarak o şekilde görüşünü açıklar. Yani bu tabii üniversitenin kurumsal olarak görüş açıklaması, işte 12 Eylül Anayasası’nın getirdiği bir anlayış. Yani bunu da ayrıca ifade etmek gereğini duyuyorum.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Atilla Beyin beyanlarını muhalefetin gereği olarak kabul ediyorum. Demokratik hoşgörüdür. Komisyonumuz, ötekileştirme tavrı içinde değil, hepsini dinliyor. Tabii içerik bakımından gerçekten bizi doyurucu olanlar var, doyurucu olmayanlar var ama Komisyon hepimiz, çağırdığımız kişileri, birimleri birlikte belirliyoruz. Hele, bireysel olarak da ben “İlla şu dinlensin.” diye bir şey yok.

  • Buyurun Oktaycığım.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, tabii üniversiteler noktasında Atilla Beyin dediği de bir vakıa ama bir şey daha var. Biz bu işe başlamadan önce Sayın Meclis Başkanı 20’nin üzerinde anayasa profesörünü topladı. Bunların her biri bir üniversitenin.

  • Şimdi, bazen acı da olsa böyle gerçekleri görmek lazım. Biz sırtımızı dönüp kaçtıkça bir şeye de varamıyoruz.

  • Şimdi, biz üniversiteye “anayasa noktasındaki görüşleriniz nedir?” dediğimiz vakit kolaycılığı seçiyorlar. Her üniversitenin bir hukuk fakültesi var. Hukuk fakültesinin ya dekanını ya Anayasa profesörünü çağırıyor: “Bizden böyle bir talepte bulunuyorlar, bir şey hazırlayın da gönderin.”

  • Şimdi üniversiteler böyle yapıyor da sivil toplum örgütleri, hepsi sizin gibi mi? Hayır. Şimdi, ortalıkta gezen beş, altı tane Anayasa profesörü var. Yani kendi mesleklerine bile hakaret ettiklerinin farkında değiller. TÜSİAD ısmarlıyor, birkaç tane profesör, “Bize bir Anayasa yapın.” E, ne oldu yani, şimdi bu TÜSİAD’ın görüşü mü? TÜSİAD’ın görüşü mü bu kardeşim?

  • Biz onu en mükemmel şekliyle yaptık zaten, onların hepsini, 24 tanesini çağırdık, konuştuk yani. O zaman 82 Anayasası’na niye kızıyoruz? Orada da 6 tane profesörü çağırmış, yazdırmışlardı. Yani bir de böyle bir realite var. Çok azı sizler gibi özgün bir çalışma yapıp da… Bakın, mesela buraya geldiğiniz andan itibaren farkındaysanız, biz anayasa noktasında hiçbir görüş belirtmedik, tamamen nötr kalıyoruz. Şunun için: Diyoruz ki biz toplumun bütün katmanlarının oluşturduğu atmosferi bir hissedelim, görelim -hatta o tabiri kullandım- bir iç deniz olsun, herkes düşüncelerini o denize atsın. Biz sonuçta her yerine kulaç atarak ortak bir şey çıkaralım.

  • Şimdi, ben herhangi bir konuda görüşümü ortaya koyduğum vakit sizler haklı olarak diyeceksiniz ki: “E, siz zaten karar vermişsiniz, bizi niye yoruyorsunuz?” Değil mi efendim? Bundan uzak kalmak için görüş ortaya koymuyoruz. Bu da böyle, vakit olduğu vakit sizlerle yani buraya geldiniz, hiç olmazsa karşılıklı da sesimizi duymuş olasınız diye bir hasbihâldir. Onun ötesine geçmemiz de mümkün değil.

  • Eğer gerçekten toplumun bütün katmanlarının mirasçısı olacağı bir Anayasa yapacak isek herkesin düşüncesinin orada olması lazım. Ha, ben basit kelimelerle ifade edebilirim duygularımı ama siz teknik olarak, anayasa profesörüsünüz, onu anayasal bir metnin içerisine girebilecek seviyeye giydirirsiniz, o ayrı bir şey ama benim de düşüncem orada ortaya çıkmış olur. Bu komisyonun üzerinde ısrarla durmaya çalıştığı bu ama toplumun büyük bir kesimi, söz söyleme yeteneğine sahip olanlar hep masanın bir tarafına geçiyor ve karşı tarafa yükleniyor. Hiç kimse kendisini sorumlu hissetmiyor. Yani işte bu, Batılılardan birinin sözüdür: “Toplum içerisinde işlenen her suçtan her fert bir nebze de olsa sorumludur.” Sorumluluktan kaçıyoruz, başkasına atıyoruz.

  • İnşallah, bu bir milat olacak, herkesin nefesinin en azından olduğu bir Anayasa ortaya çıkar. Temennimiz bu, inşallah buna da ulaşacağız.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Yani biz hukukçu değiliz. Dolayısıyla Anayasa’yı yazacak olan biz değiliz ancak biz bu ülkede yaşayan insanlar olarak nasıl bir atmosferde yaşacağımızı biliyoruz ve düşünüyoruz ve sadece bugüne değil daha ileriye bakmaya çalışarak taleplerimizi o şekilde size sunuyoruz ama dediğiniz gibi, artık sizler gibi sayın profesörler bu işi üslubuna uydurarak bu düşünceleri orada ifade edecekler.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben bir soru soracağım size. Önemli bir sivil toplum, kadın hareketi, bir platform. Çok enteresan bir tespitte bulundu: “Erkek egemen toplum olmanın temel nedenlerinden birisi de militarizmdir.” dedi, çok ilginç.

  • Peki, buradan, empati yoluyla, sizin şöyle bir önerinizin olduğunu varsayabilir miyiz? “Sivil veya askerî güvenlik örgütlerinin, komuta kademesi dâhil en az yüzde 50’sinin kadınlardan oluşması gerekir.” gibi bir talep olarak yorumlayabilir miyiz bu iradenizi?

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Hayır.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, buyurun o zaman Çiğdem Hanım bu konuda.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Kadınlar askere alınsın diye bir tartışma da var.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yönetimde…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN –Evet, böyle bir şey var.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sivil ve askerî yani polis…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Şimdi, militarizme karşı insanlar olarak bir de kadınların bunu yapmasına tabii ki karşıyız, hiç böyle bir şey önermiyoruz, doğru da bulmuyoruz. Kadınlar biraz daha farklı şeylerden sorumlu, biyolojik olarak da gelecek nesillerden sorumlu bir yapıları da var. Tabii ki yapılanabilinir, yani öyle İsrail gibi, “Kadınları da askere alacağız.” denir ama bu eşitlik olmaz.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Askere almak falan değil, yönetim anlamında…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Şimdi, çeşitli kademelerde kadınlar var zaten ve orduda da varlar zaten.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüzde 50…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – İyi, onlarla da gurur duyuyoruz ayrıca, olmaları da gayet iyi ama böyle bir talebimiz yok.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, tamam.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Yani ben ordudan ziyade güvenlik güçlerinde… Kadınların bu kadar polise düştüğü, şiddetti, şuydu, buydu… Dolayısıyla, kadınların Türkiye’de polisle bu kadar işinin olduğu bir ortamda bir kadın komiser, bir kadın asker, psikolog polis, öyle şeyler de olması lazım aslında. Yani kriminolojiden…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tahsil böyle…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Yok, yok, hayır, ben tamamen orduyu düşünerek…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Biz bilinçli olarak paylaştık.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Doğrudan doğruya…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biraz daha düşünmeniz lazım. Yani orada feminist bir yaklaşımınız var. Feminizmin sınırlarına yaklaşmak üzeresiniz ama tam yaklaşamadınız.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Ben bir de okulunda okudum.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Bizi test ediyor. Hayır, biz paylaştık.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Ahmet Bey, okulunda okuduk feminizmin bir de üstüne üstlük.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Biliyorum, siz çok tatlı, güzel araya girdiniz yani böyle ama biz olayı paylaştık asker ve şey olarak…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Ben asker olarak düşündüm.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ FEZAL GÜLFİDAN – Tabii, şimdi şöyle bir gerçek de var: Tabii ki bütün ülkeler gibi Türkiye'nin bir şey, ne denir, polis gücüne, muhakkak olacak ve tabii ki orada kadınları da muhatap alan olaylarda kadının da dilinden anlayan, kadın polis, kadın komiser…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – “Resepsiyon” diyorlar ilk. Onunla ilgili emniyetle bir çalışmamız olmuştu. Ben o zaman komiserlerin…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben sizin cümlenizden ürettim bunu. “Militarizm erkek egemen yapının temel faktörü” deyince ben de hemen…

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Bir tarihte polislere eğitim vermek istedik, özellikle resepsiyonda kadınları karşılayanların, -şiddet konusunda şikâyette bulunmak isteyenlere- kadın polis olması yönünde. Meral Akşener’in bir genelgesi de vardı bununla ilgili, kendisi İçişleri Bakanıyken. Bunun hani tekrar gündeme gelmesi, bu da anlattığım dört, beş sene önceki mesele. İstanbul Emniyet Müdürlüğünde çalışırken “Öyle bir şey olmaz, öyle şey olur mu?” dedi Genel Müdür. “Öyle uzun tırnaklarıyla kadınları karşılayacaklar, olabilir mi canım öyle bir şey.” dedi. “Zaten çalışmak istemiyorlar, gece vakti kadınlara ben ‘Nöbet tut’ diyorum, tutmak istemiyorlar.” dedi filan. Yani müthiş kadın düşmanı da bir adamdı. Neyse gitti o, sonra yerine başkası geldi.

  • Yani bizim zaten talebimiz de bu yöndeydi, yani poliste özellikle kadınlar için özel hizmet verebilecek, ilk başvuruyu alabilecek bir hemcinsinin olması son derece iyi olur. Kadın komiserler filan çok iyi olur, şahane olur. Ben tamamen orduyu düşünerek demiştim. Yani militarizm önerdiğimiz bir şey değil.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyoruz, çok yararlandık, çok sağ olun.

  • KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ GENEL BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN – Biz teşekkür ederiz.



  • Kapanma Saati: 15.24











  • Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin