Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə34/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   52

NÖBET KALFASI Harem ağalarının bir derecesi. (Bak. Harem ağası)M.Sertoğlu.

NÖBETLİ VOYNUK (Bak. Voynuk)M.Sertoğlu.

NÜZUL EMİNİ Seferler sırasında ordunun İstanbuldan hareketinden düşman hududunu aşmcaya kadar olan müddet içinde halktan para ile satın alınan zahirenin toplanmasına ve muhtelif menzillerde hazır bulundurulmasına nezaret eden kimse Devlet teşkilâtında nüzul eminleri başmuhasebe kalemine bağh idiler. Bu şekilde toplanan zahireye de nüzul zahiresi denirdi ve mubayaa zahiresi cinsinden-di. (Bak. Menzil, Mubayaa zahiresi)M.Sertoğlu.

NÜZUL ZAHİRESİ (Bak. Nüzul emini)M.Sertoğlu.

OCAĞA ÇIKMA (Bak. Çıkma)M.Sertoğlu.

OCAK AĞALARI Yeniçeri Ocağının ileri gelen ağalarına verilen isim. Bunlar da Yeniçeri Ağası, Sekbanbaşı, Kethüda-bey, Zağarcıbaşı, Seksoncubaşı, Turnacıba-şı, Hasekiler, Başçavuş, Başdeveci, Baş-yayahaşı, Muhzır ağa, Kethüda yeri ve Başbölükbaşı idi. Ocak ağalarının derecesi, resmî silsileye göre olmayıp ocaktaki ve devlet nezdindeki nüfuz ve itibarlarına göre idiM.Sertoğlu.

OCAKBAŞI (Bak. Kuşhane matbahı)M.Sertoğlu.

OCAK BAŞYAZICISI (Bak. Ocak bezirganı)M.Sertoğlu.

OCAK BEYTÜLMÂLCİSİ Her yeniçeri odasında, ölen yeniçerilerin satılan tereke bedelinin yatırıldığı bir sandık bulunurdu. Bunun adı da Orta Sandığı idi' Bu suretle hasıl elan sermaye burada işletilir ve gelirlerinden Yeniçeri Ağasının at süngeri, yağmurluk kablığı, iskemle döşemesi, yeni ağa olanların oda döşemesi, keza Kethüda bey, Başçavuş ve Muhzır ağanın böyle masrafları çıktıktan sonra kalan kısmı ile asıl para, ölenin yetimi veya yetimleri reşid çağa erişince kendilerine verilirdi. Aynı sandıktan odaya vakfedilmiş paralar da bu suretle işletilirdi. Tereke'den hasıl olan ve vakfedilen paralan alıp sandığa yatırana Ocak beytülmalcisi, parayı işletene ve oda halkının nezareti altında harcamak selâhı-hiyeti bulunana Orta mütevellisi denir, bu para Düzen akçesi diye anılırdı. Bu Orta sandığının zarar veya iflâs etmek tehlikesine karşı bazı verese tereke bedelinin işletilmeden muhafaza olunması ve reşid çağa erişen vârislere verilmesini ister, bunun üzerine para Yeniçeri Ocağında bulunan ayrı bir sandığa yatırılıp Eaklanır ve ergin çağa gelen yetimlere verilirdi. Bu sandık, bütün odalar arasında müşterek olup Kara sandık diye anr-lırdıM.Sertoğlu.

OCAK BEZİRGANI Yeniçeri Ocağının mali işlerini ve hariçteki alış verişlerini hudut ve kalelerdeki maaş muamelâtını idare eden kimse. Bszirgânlık çok zaman Yahudi veya Rumların elinde bulunurdu. Bazan da babadan oğula geçen bir gedik şeklinde olurdu. Bunlar, ocağa dayanarak siyasi nüfuz peyda ve birçok dalavere çevirerek menfaatler temin ederlerdi. Bazan bu yüzden bezirgânlık ilga olunur ve bu işe Ocak başyazıcısı adlı birisi memur edilirdi. Lâkin bir müddet sonra gene başka bir bezirgan seçilirdi. Böylece bu hal, yeniçeriliğin büsbütün ilgasına kadar devam etmiştirM.Sertoğlu.

OCAK KETHÜDASI (Bak. Kethüda-bey)M.Sertoğlu.

OCAK MÜTEVELLİSİ (Bak. Kara Sandık)M.Sertoğlu.

OCAKLIK (Bak. Yurtluk)M.Sertoğlu.

OCAKLIK MEVACİB Bazı kalelerin muhafızlarına ait mevacib, hasılatı iyi, olan vilâyet ve sancaklara havale suretiyle temin edilirdi. Bunun adı Ocaklık mevacibiydiM.Sertoğlu.

OCAK SOFASI (Bak. Harem)M.Sertoğlu.

ODA Umumi mânası koğuş veya kışla idi. Nitekim Enderun koğuşlarına oda dendiği gibi Yeniçerilerin ikamet ettiği kışlalara da oda denirdi. Her bölük veya ortanın ayn odası vardı. (Bak. Enderun, Eski odalar, Yeni odalar)M.Sertoğlu.

ODABAŞI Yeniçeri Ocağında ağa bölüklerinde Başodabaşıdan ve cemaat ortalarında Oda kethüdasından sonra gelen en kıdemli zabit. Kışlada daimi surette orta veya bölüğü ile birlikte bulunur, sefer zamanı orta veya bölük çadırı denilen çadırda oturur ve odası efradı çadırlariy-le onun etrafında toplanırlardı. (Bak. Cemaat ortalan)M.Sertoğlu.

ODA ÇORBACISI (Bak. Çorbacı)M.Sertoğlu.

ODA EFRADI Yeniçeri odalarında bulunan efrada verilen isim. Bu efrad, umumiyetle iki kısımdı. Bir kısmı eski Yeniçsriler, öbürleri ise, sırası geldikçe eskiyip onların derecesine varacak olan .yenilerdi. Yeniçeri Ocağına ilk giren Acem'lerin 'bir kısmı Odanın ve oda eskilerinin hizmetini görürler ve bir' kısmı da Orta veya Bölük kumandanının hizmetine bakarlardı. Bunların ocağa ilk girişlerinde yevmiyeleri iki akça iken sonradan üçe çıkarılmıştı. Zamanla ise artardı. Oda efradına yeni kayıt oldukları zaman Karakullukçu denirdi. Her odada birer, ikişer kişiydiler. Kethüda bey, Başçavuş odaları gibi kalabalık yerlerde iss dörder, beşer Karakullukçu buiunurcıu. Bunların bir derece üstüne Pazara giden denirdi. Vazifesi odanın erzakını satın almaktı. Bunun bir der-.ce üstü ise . Papuççu idi. Vazifesi ihtiyar Yeniçerilerin ve odaya misafir gelenlerin papuçlanm temizlemekti. Banan üstünde Kandilci vardı. Bu her gün odanın kandilini silıı> temizler ve yağını tazeler, fitiline bakar, .zamanı gelince yakar ve söndürürdü. Orta veya Bölük kumandanının hizmetine bakanlar seyislik, el ulaklığı gibi işler görürlerdi. Kandilcilikten sonra Küçük müteferri-kalık gelirdi. Bu dereceye yükselen artık hizmetten kurtulurdu. Sonra Orta müteferrika ve daha sonra terfi ederek Baş müteferrika olurdu. Sırası gelip bir derece daha yükselmesi icap edince bir koyun kes;'p yoldaşlarına ziyafet verirdi. Yemekten sonra dua edilir ve hu yoldaşın ara-kiyesi üstüne sarık sarmasına müsaade olunurdu. Bu suretle Eski oîmak üzere sıraya girmiş olur. Odasında bir hayli eskidikten sonra da, Oda sofasında oturabilmek hakkını kazanması iç n bir koyun kesip ziyafet çaker ve bundan sonra Eskilere karışıp oda sofasında odabaşı ve ihtiyar yeniçerilerle oturmak hakkını kazanır, yani Oda eskisi olurduM.Sertoğlu.

ODA KETHÜDASI Cemaat ortalarında Yayabaşıdan sonra gelen zabit. Ağa bölüklerindeki mukabili Başodabaşı'dır. Kendisi kuloğularından seçilir ve bunların hem himayesinden, hem inzibatından mesul olur, bir kul oğluna ceza vermek icab etse bunun vasıtasiyle verilirdi. (Bak. Cemaat ortaları, Evli Yeniçeri)M.Sertoğlu.

ODALIK Istifraş edilen, yani yatak hizmetinde kullanılan cariye. (Bak. Cariye)M.Sertoğlu.

ODALI YENİÇERİ Merkezden dışarıda herhangi bir hizmet için bulunan yeniçerilere, yerli yeniçerilerden ayırmak için verilen isimM.Sertoğlu.

ODA MAHLÛLU Ssferli olmayıp, yani cephede bulunmadığı halde vefat eden bir yeniçerinin ulufesi yedi akçeden fazla ise, bu fazla miktarı yarımşar veya birer akçe olarak odasında terfi sırası gelmiş olan diğer yoldaşlara veya icabında diğer odalara verilirdi. Bunun adı Oda mahlûlü veya en ziyade mahlûl idiM.Sertoğlu.

OFEN Budin'in Almanca adı. (Bak. Budin)M.Sertoğlu.

OKKA (Bak. Dirhem)M.Sertoğlu.

OK PARASI Bostancı Ocağında, Bostancılar kethüdahğına tâyin edilen Haseki ağaya acemilik adıyla sarık ve mücevveze ile birlikte verilen bu miktar paraM.Sertoğlu.

ONDALIK (Bak. Ağnam resmi)M.Sertoğlu.

ONDALIK KOYUN (Bak. Mubayaa ağnamı)M.Sertoğlu.

ORDU AĞASI Orduculara nezaret etmek üzere tâyin olunan kimse. Buna Orducubaşı da denirdi. (Bak. Orducu)M.Sertoğlu.

ORDUCU Osmanlı ordusu sefere giderken yolda icabeden ihtiyaçlarını temin etmek üzere ehl-i hiref denilen muhtelif esnaf ve sanat erbabından bir kısmının da sefere iştiraki kanundu. Bunların Osmanlı ordusunda ilk mevcudiyeti Birinci Ko-sova muharebesinde görülmektedir. Bunlara resmî lisanda orducu denirdi. Kendilerine nezaret etmek üzere de bir Ordu ağası veya Orducubaşı da tâyin edilirdi. Ordu için lâzım gelen ehl-i hiref, hangi esnaftan alınacaksa o sınıfın kethüda ve ya yiğitbaşısı marifetiyle temin edilirdi. Sefere giden esnafa, kalan esnaf tarafından muayyen bir para verilirdi. Ordu esnafı aşağı yukarı şunlardı: Saraçlar, se-msrciler, nalbantlar, mumcular, berberler, aşçılar, bakkallar, attarlar, terziler, ayakkabıcılar, ekmekçiler, kalaycılar, demirciler, bozacılar, kasaplar, çadırcılar ilh..M.Sertoğlu.

ORDUCU BAŞI (Bak. Ordu ağası)M.Sertoğlu.

ORDU DEFTERDARI Başdefterdar (Şıkk-ı evvel) sefere iştirak etmediği zaman Serdar-ı ekrem ile beraber orduya ait malî işleri görmek üzere, Anadolu, Şıkk-ı sani veya Şıkk-ı salis defterdarlarından biri sefere giderdi. Bu vazifede bu-recedeki bir Hazine veya Kenar defterdarı, yahut da maliyenin ileri gelen memurlarından biri sefere giderdi. Bu vazifede bulundukları müddetçe kendisine Ordu defterdarı denir. (Bak. Defterdar)M.Sertoğlu.

ORDU HAZİNESİ Ordu sefere giderken birlikte götürülen maliye defterleri ile parayı havi hazineM.Sertoğlu.

ORDU KADISI Padişahlar sefere gittikleri zaman Kazaskerler de beraber bulunurlar, ordu, padişah bulunmadan sefere giderse, onlar da Padişahla birlikte kalırlardı. Böyle bir vaziyet hasıl olduğu zaman onların namına şer'i muamelâtı görmek üzere tâyin edilen kimseye Ordu Kadısı denirdiM.Sertoğlu.

ORDU KAİMESİ 1852-1853 senelerinde ve Kırım harbi sırasında harb masraflarını karşılamak üzere ihreç olunan 10 ve 20 kuruşluk ufaklık kâğıt paraM.Sertoğlu.

ORDU NAİBİ Orducular arasında bulunmak ve onların şer'î muamelâtına bakmak üzere tâyin olunan k'mse olup kendisi ordu kadısının orducular arasındaki naibi addolunduğundan bu isimle anılırdı. (Bak. Orducu, Ordu kadısı)M.Sertoğlu.

ORTA Yeniçeri Ocağındaki cemaat ortalarının kısa adı. (Bak. Cemaat ortaları)M.Sertoğlu.

ORTA AŞÇILARI (Bak. Aşçı usta)M.Sertoğlu.

ORTA BAYRAĞI Her Yeniçeri Ortasının kendisine mahsus işaretini taşıyan bayrağı. Bu aynı zamanda orta kumandanı olan yayabaşımn şahsi forsu idi. Orta bayrağı çatal bayrak olup yarısı san, yansı kırmızı idi. Üzerinde orta nişanı bulunurduM.Sertoğlu.

ORTA, BÖLÜK ERZAKI Yeniçeriler ücretli asker olduklarından devletçe ayrıca iaşe olunmazlardı. Orta veya bölük'ün yemekleri kendi aşçıları tarafından pişirilir ve bunların maiyetinde yamıklar bulunurdu. Bu yemek için oda halkının hepsi muayyen bir para verir, bununla alınan erzaka Orta veya Bölük erzakı denirdi. Bu erzakı vekilharç alır ve yemek tabelâsını da o tanzim ederdi. Odalarda en aşağı derecede ulufe alanlardan yemek parası alınmazdı. Buna mukabil hizmet görürlerdi. (Bak. Oda efradı). Sefer zamanlarında yeniçerilerin yiyecekleri bedeli mukabilinde ordu iaşesine memur edilenler tarafından temin olunurduM.Sertoğlu.

ORTA BÖLÜKLER Kapıkulu süvarilerinden Sağ ve Sol ulûfeciler bölüklerine verilen isim. (Bak. Sağ ulûfeciler. Sol ulûfeciler)M.Sertoğlu.

ORTA CAMİİ Yeniçeri kışlalarından yeni odalarda bulunan ve evvelâ bir mescit şeklinde Kanunî devrinde Sadrıâzam ibrahim Paşanın delaletiyle yaptırılan mabet. Yerinde evvelce on birinci ortanın odası bulunmaktaydı. Burası on birinci orta ile birleştirilip yerine bu mescit yapıldı. 1591 tarihinde ve III. Murad zamanında Yeniçeri Ağası Mehmed ağanın müracaatı üzerine ise genişletilerek cami şekline kondu. Bu caminin imamı, hatip, müezzin, kayyum gibi hizmetlileri hariçten alınmayarak bu işe ehil okur yazar yeniçerilerden seçilirdi. Ocağa ait bütün mühim meseleler, bu camide toplanıp görüşülürdü. XVII. Yüzyıldan sonra sık sık patlak veren korkunç yeniçeri isyanları burada kararlaştırıldığı gibi ayrıca meşhur facia sırasında II. Osman'ın Yedikule'ye getirilmeden evvel hapsedildiği yer olmakla da meşhurdur. Bir adı da camii miyâne idiM.Sertoğlu.

ORTA CAMİİ MÜDERRİSİ Orta camide ders okuyup yetişmek isteyen yeniçeriler için tâyin olunan müderris. Böyle yeniçerilere Talib-i ilm veya Danişmend derlerdi. Bunların miktarı XVII. Yüzyıl başlarında yüz kişi kadardı. Sefere gitmekten muaf olup ulûfeleriyle derse devam eder, sırası gelince daha yüksek medreselere gidip okurlardı. Tahsillerini tamamlayıp müderris veya kadı oluncaya kadar ocakta yatıp kalkarlar ve ulufelerini almağa devam ederlerdi. Mamafih, tahsil görüp ocakta kalanlar da olurdu. Ocaktan ayrılmak isteyenlerin icazet aldıkları müderrisler Divan-ı hümayun'a başvurarak bu hususta müsaade istihsal ederlerdiM.Sertoğlu.

ORTA ÇAVUŞ (Bak. Çavuş)M.Sertoğlu.

ORTA KAPI (Bak. Bâb'üs-selâm)M.Sertoğlu.

ORTAKAPI MEŞALECİLERl (Bak. Heşaleci)M.Sertoğlu.

ORTA KAYIK (Bak. Kütük)M.Sertoğlu.

ORTA KAZANI (Bak. Yeniçeri kazanı)M.Sertoğlu.

ORTA MEHTER Ağa divanında hizmet eden üç mehterden biri olup kendisin- ' den sonra Küçük mehter gelirdi. Kendisinden evvel ise Baş mehter vardı. Bunların başlarında mücevveze ve ayaklarında kırmızı yemeni bulunurdu. (Bak. Ağa divanı)M.Sertoğlu.

ORTA MÜTEFERRİKA (Bak. Oda eiradı)M.Sertoğlu.

ORTA MÜTEVELLİSİ (Bak. Ocak beytülmalcisi)M.Sertoğlu.

ORTANCA Harem ağalarının bir derecesi. Nöbet kalfasından büyük, hasıllı-dan küçüktü. (Bak. Harem ağaları)M.Sertoğlu.

ORTANCA TEVKİFHANESİ (Bak. Harem)M.Sertoğlu.

ORTA ŞAYKA TOPU (Bak. Şayka topu)M.Sertoğlu.

OSMÂNI Akçenin diğer adı. (Bak. Akçe)M.Sertoğlu.



OSMAN - OĞULLARI XIII. Yüzyıl sonunda. Batı - Anadolu'da bir uç aşireti iken sonra beğlik ve nihayet muazzam İmparatorluk haline gelen bir devleti kuran bu devlete ismini veren Türk ailesi soyu. Osman - oğullarının ve aşiretlerinin. Oğuz Türklerinin Üçok kolunun Bozok şubesinin Kayı boyundan oldukları kesin olarak bilinmektedir. Bununla beraber, Anadolu'ya gelişleri, ilk yerleştikleri yer, aşiret devirleri ile ilk beğliklerini kurdukları zamanlara ait tarihleri hayli karışık, yer yer belirsiz, dolayısiyle tartışmalıdır. Kayılarm, Büyük Selçuklu sultanı Alp Aslan'ın Bizanslılara karşı kazandığı Malazgirt zaferinden (1071) sonra, batıya doğru başlayan Türk göçü sırasında Ana-doluya geldikleri tarihçilerce ortaya konmakla beraber Osman - oğullan üzerinE yazılan eserlerdeki rivayet şöyledir: İran'ın Merv şehri civarında, Mehanda, Süleyman Şah idaresinde yaşayan Kayı'-lar, Moğol istilâsı üzerine, batıya göçerek XIII. Yüzyılın ilk yarısı ortalarında Doğu - Anadolu'ya gelmişlerdir. O zaman 50 bin kişi olan bu göçebe grubu Erzurum, Erzincan taraflarında bazı fetihlerde bulunarak yerleşmek isterler. Fakat arazi davarlarım otlatmaya uygun düşmediğinden güneye inerler ve "Fırat nehrini geçerken Ca'ber kalesi önünde Süleyman Şah boğulur (Şimdi bn yer Türk mezarı diye ünlüdür). Bn olay üzerine aşiret dağılırsa da, bir bölümü yine Süleyman Şah'ın oğulları ile Pasinlerdeki Sürmeli - Çukur'a giderler. Fakat, Sürmeli - Çn-kur'da yeni ayrılmalar olur. Bir kısım halk Süleyman Şah'ın oğullarından Gün -Doğdu ve Sungur - Tigin ile ilk yurdlan-na dönerler. Diğer bir kısmı ise Ertuğrul ve Dündar Beğlerle Sürmeli - Çukur'da kalırlar. Sürmeli - Çukur'da kalan bu iki kardeş yanlarındaki askerle pek çok cenklere katılırlar ve Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad'ı bir savaşta yardımlarıyla zor durumdan kurtarırlar. Sonradan Ertuğrul Bey, oğlu Saveci (Sarubatı) yi bu sultana göndererek aşireti için yer istemiştir. Alaeddin Keykubat onlara, Ankara batısında, Söğüd'ü, Domaniç dağını ve Ermeni - beli'ni vermiş, Ertuğrul Beğ de önce Ankara'ya yakın olan Kara-cadağ'a, sonra da kendilerine gösterilen yerlere gelip yerleşmiştir. Selçuklu sultanlarından İÜ. Gıyaseddin Keyhüsrev (1264 -1283) Cimri olayından sonra, 1279 da batıya geldiğinde Ertuğrul Beğin kendisini selâmladığı ve hediyelerini sunduğu da kaynaklarda yazılıdır. Kendisi bu sırada Uc'da aşiret beği idi ve Bizanslılarla devamlı mücadele ediyordu. Ertuğrul Beğ'in ölümüyle (1281) yerine en küçük oğlu Osman Beğ geçti. Osman Beğden başlamak üzere gerek daha önce Ertuğrul Beğle gelen Kayı'lara, gerekse bunlara katılan öbür Türk boylarına, bu beğin adı ile Osmanlı ve beğliği-ne Osmanlı Beğliği, devlet haline gelince de Osmanlı devleti dendi. Uç beğliğinden muazzam imparatorluk haline gelen Osmanlı devletinin kuruluş tarihi de kesin olarak belli değildir. Genel olarak başlangıç 1299 yılı kabul edilmektedir. XIII. Yüzyıl kapanırken tarih sahnesine çıkan bu devletin, altı yüz yılı aşan bir hayatı vardır. Tarihçiler Osmaniı devletinin uzun ömrünü beş devreye bölerler. 1 — Kuruluş yılı 1299 dan İstanbul' un fethi tarihi olan 1453'e kadar Kuruluş Devri'dir. Aşiretten, Beğliğe ve impara torluğa, Anadoludan Rumeli'ye geçiş ve burada yerleşmek için pek önemli mey dan savaşlarının verildiği, Anadolu'daki türlü beğliklerin kaldırılarak Türk birliği nin sağlandığı ve nihayet Timur'un se bep olduğu kısa, fakat devletin geleceği ni tehlikeye düşüren Fetret Devri'nin ds bulunduğu, yerleşme ve geniş bir teşki- lanlanma safhası. 2 — 1453 ten, Sokullu (Tavil) Mehmed Paşa'nın ölümüne, 1579 a kadar süren Yükselme Devri'dir. Üç kıt'ada, Asya, Avrupa ve Afrika'da yaptığı fetihler ve kurduğu teşkilâtla koca bir devlet haline geldiği, Akdeniz'in bir Türk gölü halin-i getirildiği, Hind Denizlerine kadar donanmalar gönderildiği, 1517 de Mısır'ın fethinden sonra devralınan Hilâfet makamının, dolaysiyle bütün İslâm âleminin en kudretli temsilcisi ve müracaat yeri, Avrupa ve dünya politikasında söz sahibi olma safhası. 3 — 1579 da başlayıp 1683 deki ikin ci Viyana kuşatmasının bozgunla sonuç lanmasına kadar olan Duraklama Devri' dir. Bir önceki devrenin sonlarında başla yan bozuklukların belirli bir şekilde ken dini gösterdiği, uzun süren savaşlar, pek güçlükle yapılabilen bir iki fetih ve ba- zan da ciddi yenilgilerin bulunduğu, ancak 1656 -1676 yıllarında devlet mekanzması- nı ıslah ederek bir an için eski güçlü gö rünüşü geri getirmeyi başaran büyük devlet adamı Köprülülerin adlariyle anı lan kısmın da bulunduğu safha. 4 — 1683 Viyana bozgunundan, Padi şah E3. Selim'in 1792 Yaş andlaşmasından sonra giriştiği yenileşme hareketine kadac olan Gerileme Devri'dir. Viyana bozgu nundan sonra XVI. Yüzyıl boyunca de vam eden ve yenilgilerle sonuçlanan sa vaşların geniş toprak kayıplariyle yapılan sulh anlaşmalariyle bağlanması ve Os manlı devlet adamlarının artık Batıma kuvvetçe üstünlüğünü kabul etmeleri do- layısiyle mümkün oduğu kadar savaşa gir memeye, sulh içinde yaşamaya gayret ettikleri Lâle Devri denilen (1718 - 1730) ve Patrona ihtilaliyle feci bir surette ka panan, eğlencelerin ve bazı iyi teşebbüs lerin de bulunduğu, bir takım Avrupa mü esseselerinin orduda kurulması için ilk adımların atıldığı safha. 5 — Islahat denilen Düzeltme devri nin başlangıcı sayılan 1792 den saltanatın kaldırılmasiyle son padişahın yurddan çıkması üzerine Osmanlı Devleti'nin tarih ten silindiği ve 1932 ye kadarki Dağılma Devri safhasıdır. Umumiyetle Islahat (1792-1839), Tanzimat (1839-1876), Meşrutiyet, istibdat ve Yıkılış (1876-1922) gibi bölümlerde toplanabilen bu devrede düşmanların savaşlarla, Osmanlı Davletin-den toprak koparmaları yanında, İmparatorluğun yabancı asıllı tab'ası arasındaki kaynaşmalar ve bağımsızlığa kavuşma hareketleri de pek arttığından, devletin dağılma ve yıkılmasının hızlandığı ve bunu durdurmak için İmparatorluğa yeniden canlılık ve bir düzen vermek maksadiyle pek çok hareket ve teşebbüslerde bulunduğu görülür. Ancak na III. Selim'in Islâhatı ve Nizam-ı Cedid'i, II. Mahmud'un Yeniçeri Ocağını ortadan kaldırması ve yeni müesseseler kurması, ne de Abdülmecid'-in Gülhane hattı ile açtığı Tanzimat bu yıkılışı durduramadığı gibi, daha sonraları II. Abdülhamid'in şahsî idaresi ve iki defa denenen parlamenter idareli Meşrutiyet de fayda vermemiş, Birinci Dünya harbi yenilgisi Osmanlı devletini, dolayı-siyle, Osman - oğullarının saltanatını sona erdirmiştir. Osmanlı Devletinin başında bu altı yüz yıllık zaman boyunca Osman - oğullarından Beğ, Han, Hünkâr, Sultan, Padişah, Halife gibi unvanların, bazan birkaçını birden taşıyan 36 kişi bulunmuştur. (Yalnız, son Osmanoğlu Abdülmecid Efendi, saltanatın kaldırılmasından ötürü sadece Halife unvanını taşımıştıM.Sertoğlu.

OSMAN GAZİ (Saltanatı: 1299 - 1324). Osmanlı devletini ve Osman oğullan sülâlesini kurmuş ve adını devletine, soyuna vermiş olan zattır. I. Osman 125ft de Söğüd'de veya Osmancık'da doğdu. Kendisine Kara Osman da denir. Osman Gazi, beğ olunca, civarında Bizans tekfurlarına karşı savaşa devam ile küçük ülkesini Bizanslıların zararına genişletmeye çalıştı. Ahî şeyhlerinden Edebali'nin kızı Bâlâ Hatun ile izdivacından sonra nüfuzu ve kudreti büsbütün artmıştır. Bizanslılarla yaptığı muharebelerdeki zaferlerinden memnun kalan Selçuklu Sultanı n. Gıyaseddin Mesud, ona beğlik alâmeti olarak bir ak sancak, tuğ ve mehterhane ile birlikte Osman Şah diye başlayan bir de manşur (ferman) gönderdi. Bu menşura müsteniden Osman Gazi da kendi adına hutbe okutmaya başladı. Bizans kalelerini birer ikişer ele geçirmesinden telâşa düşen Bizanslılar onu ortadan kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırladılar. Fakat 0sman Gazi'nin kahramanlığına, aliconablığına hayran olan Bizans kumandanlarından Köse Milhal hâdiseden Osman Beği haberdar etti. Baskına karşı baskınla karşılık veren ve muvaffak olan Osman Gazi, Yaorhisar kalesiyle beraber Yarhisar tekfurunun güzel kızı Holofura'yı da (Nilüfer Hatun) ele geçirdi ve oğlu Orhanla evlendirdi. Bu sırada Selçuklu hükümdarı III. Alâeddin'in İlhanlılar hükümdarı Ahmed Gazan tarafından öldürülmesiyle Selçuklu saltanatının soina ermesi üzerine (1308) istiklâllerini ilân eden Selçuklu devleti içindeki diğer beğliklerle beraber Osmanlı Beğiği de istiklâlini kazanmış oldu. Osmanlı Beğliği tam bağımsız bir devlet haline gelince, Bizanslılarla daha geniş bir mücadeleye başlayıp, Bizans İmparatorunun Gazan Han'dan yardım talebine rağmen, İzmit ve havalisine kadar bir çok kaleler fetholundu. Osman Beğin en büyük emeli, Bursa'-yı, yeni kurulan Osmanlı devletine başkent yapmaktı. Hasta olduğundan oğlu Orhanı Bursa muhasarasına m?mur etti. Kalenin fetih müjdesini duyarak hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Bursa'ya götürülerek oraya gömüldü. (1324). Osman Gazi, geniş omuzlu, orta boylu, temiz ve kahraman bir Türk'tü. Babasının yerine geçtiği zaman 30 yaşındaydı. Vefakâr ve adaletli idi. Bilinen hanımları; Mal Hatun ile Şeyh Edebali'nin kızı Bâlâ Hatundur. Çocukları: Orhan Beğ (Mal Hatun'dan), Alâed din Beğ (Bâlâ Hatun'dan), Çoban Beğ, Hamid Beğ, Fatma Hatun, Pazarlı Beğ ile Melik BeğdirM.Sertoğlu.

ORHAN GAZİ (Saltanatı: 1324 - 1360) Ömer adlı bir zatın kızı olan Mal Hatun'dan dünyaya gelmiştir (1288). Bağlığa geçtiği zaman J6 yaşındaydı. Orhan Gazi kudretli bir askerdi, fakat idarenin kurulması, ordunun tanzimi gibi işler iç.'n bilgili yardımcılara ihtiyacı vardı. Bu hususta kendisine kardeşi Alâeddin Beğ ile vezir ygpiığı, yüksek bir ilim adamı olsn Hacı Kemaledd n oğlu Alâeddin Paşa ve ilk Kadı Çandarlı Kara Halil Hayreddin yardım ederek Osmanlı devletini teşkilâtlandırdılar. islâm âleminde bir hükümdarın isük-lâli, (Cuma namazında hutbede namı okumak ve kendi adına para bastırmakla kat'iyyet kazandırdı. Hutbsdo adının zikri babasından beri devatn ediyordu. Fakat kullandıkları paralar hâlâ Selçuklu parasıydı. 1326 da Orhan adına ilk Osmanlı parası basıldı. Askerlik işleri de bir düzene konuldu, îlk muntazam askerî teşkilât, Orhan zamanında kurulmuştur. Arazi rejimi de muntazam bir şekle sokuldu. Ayrıca kanun ve nizamlar meydana getirildi. Bu arada devletin başkenti Yenişehir'den Bursa'ya nakledildi. Alâeddin Paşa ve Kara Halil Hayreddin Paşa bir taraftan devlet idaresini te-melleştiren kanun ve nizamlar hazırlarken, Orhan da, ordusunun başında yeni fetihlerle hükümetinin sınırlarını genişletiyordu. Kartala kadar bütün Marmara kıyıları Türklerin eline gsçti. Türk Kara-si Beğliği de Osmanlı beğliğine ilhak edildi. Bizans imparatoru, sulh yapmak mak-sadiyle kızı Prenses Teodora'yı Orhan'a verdi. 1356 de Orhan'ın oğlu Süleyman Paşa, Çanakkale yoliyle boğazın karşı yakasına, yani Avrupa'ya geçti. (Bundan önce de Süleyman Beğ bir defa Rumeli'ye geçmiş, Balkanlarda bir hayli at oynattıktan sonra dönmüştü.) Gelibolu ve civarının almışından sonra Süleyman Paşa bir av kazasında öldü (1359). Bundan derin bir üzüntüye kapılan Orhan Gazı dû iki ay sonra vefat etti (1360). Orhan Beğ sarışın ve mavi gözlü idi. Bursa'da yaptırdığı camiinin yanına gö mülüdür. Gayet zeki, teşkilâtçı, uzağı görür, azimli bir insandı. Politika akımlarından faydalanmasını bilmiştir. Memleket içinde devamlı dolaşır, her şeyi yakından takip ederdi. Aşiret geleneklerin? bağlı, temiz bir hükümdar idi. iznik'te yapiırdığı imaretin açılışında halka kendi eliyle çorba dağıtmıştır. Bilinen hanımları Nilüfer (Yarhisar tekfurunun kızı Holofira), Bizans prenseslerinden Asporce ve Teodora'dır. Çocukları: Süleyman Paşa ve Murad Beğ (Nilüfer'den); ibrahim Beğ ve Fatma Sultan (Asporce'den), Halil Beğ (Teodora'-dan), Sultan Bsğ ve Kasım BeğlerdirM.Sertoğlu.

MURAD, I. (Saltanatı: 1360 - 1389) I. Murad'a Osmanlı tarihçileri Hükümdar manasına gelen Küdavendigâr lâkabını vermişlerdir. Nilüfer Hatun'dan dünyaya gelmiştir (1325). Otuz dört yaşında iken tahta geçti. Sefere Ankara'nın zaptiyle başladı. Anadolu'yu düzeltince namlı kumandan ve teşkilâtçılardan Çan-darlı Kara Halil Hayreddin, Lala Şahin Paşa, Hacı İibeğ, Timurtaş Paşa ve Ev-renos Beğ'le beraber Rumsli'ye geçereS babası zamanında atılmış olan adımı ileri götürdü. Türk orduları kol kol Trakya'da ilerliyordu. Edirne, Filibe zaptedilerek Balkan dağlarına kadar Bulgaristan ele geçirildi. Başkent Bursa'dan Edirne'ye nakledildi. Türklerin Avrupa'daki ilerleyişleri Hıristiyan devletlerini korkuttu. Papa'mn teşvikiyle Sırp, Ulah, Macarlı altmış bin kişilik bir ordu Osmanlı hududundan iler-liyerek Edirne yakınına kadar geldi. Osmanlı kumandanı Hacı llbeğ on bin kişilik az bir kuvvetle Edirne civarında ordugâh kurmuş olan Haçlılara bir geç-.E baskını yaparak hemen hepsini kılıçtan geçirdi (1363). Bundan dolayı bu yere Sırp Sındığı (Sırpların sındmldığı yer) adı verildi. Osmanlı Türklerine karşı hazırlanan ilk Haçlı seferi budur. Bunu müteakip Bulgaristan ile Sırbistan'ın bir kısmı Türklerin eline geçti. Adriyatik kıyılarındaki küçük Ragüza cumhuriyetiyle bir sulh anlaşması yapıldı. Osmanlıların ilk andlaşması budur. Anadolu'da Hamid ve Germiyan-oğullarının toprakları zaptedildi. Karaman - oğlu ile uğraşılırken Sırp kralı, Rumeli beğlerbeği Timurtaş Paşa'nm üstüne yürüyerek bozguna uğrattı (Ploşnik vakası 1387). Sırpların bu başarısından yüz bulun Bulgar, Macar ve Ulah'lılar Sırp kralı Lazar'ın kumandasında Osmanlıların üzerine yürüdüler. Sadrıâzam Ali Paşa acele bir yürüyüşle henüz asıl kuvvetlerle birleşmeyen Bulgarları yendi ve kralları Şişman'ı esir etti. Padişahın kumandasındaki asıl ordu da Kosova ovasında Haçlıları karşıladı. Büyük meydan muharebesinde düşman psrişan oldu. Kral Lâzar esir edildi. Padişah harb meydanında dolaşırken Miloş Obiliç adlı yaralı bir Sırp tarafından şehit edildi (1389). îç âletleri şehit düştüğü yere gömülmüş, Naaşı Bursa'ya taşınarak camii yanındaki türbeye defne-dilmiştir. Kosova Meydan Savaşından sonra bütün Bulgaristan, Sırbistanın bir kısmı Osmanlıların eline geçti. I. Murad teşkilâtçılıkta çok ileri idi. Nitekim Yeniçeri ve Acemi Ocakları onun zamanında kurulmuştur. Kanunlara gayet saygılı idi. Bir yeri zaptettiği zaman önce gereken teşkilâtı yapar, iyice yerleşir, sonra yeni yerleri ele geçirmeye başlardı. Az konuşur, lâkin çok güzel söylerdi, İstanbul ilk defa onun tarafından kuşatılmıştı. Orta boylu, iri gözlü, geniş göğüslü, pençeleri kuvvetli ve gayet gür sesliydi. Bilinen eşleri: Gülçiçek Hatun, Prenses Marya (Bulgar kralı îvan Aleksandr'-ın kızı ve tvan Şişman'ın kızkardeşi) ve Köstendi! Bulgar prensi Konstantinin üç kızından biridir. Çocukları; Bayezid Bağ (Gülçiçek Hatundan) Savcı Beğ, Yakub Beğ, ibrahim Beğ, Nefise Hatun'durM.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin