Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə39/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   52

PADİŞAH İMAMI (Bak. Hünkâr imamı)M.Sertoğlu.

PADİŞAH TUĞLARI (Bak. Tuğ)M.Sertoğlu.

PAFLAGONYA Kastamonu bölgesinin eski çağlardaki adıM.Sertoğlu.

PALANDÛZAN-I HASSA Hâs ahıra bağlı sanat bölüklerinden palan dikicilere verilen isim. Hâs ahırın diğer sanat bölükleri olan Efsardûzan yani yularcı-lar, Yapukciyan yani belleme'ciler, Muy-tabân yani keçeciler debbağlar ile birlikte Büyük Imrahor'un emrindeydilerM.Sertoğlu.

PALANKA Kaleden küçük müstahkem mevki. Ekseriya arkası toprak dolma ahşap şarampollarla muhafaza edilirdi. Palankadan daha küçük müstahkem yere ise Barkan adı verilirdiM.Sertoğlu.

PAPUÇÇU (Bak. Bede'fgâh, Oda efradı)M.Sertoğlu.

PAPUÇLÜK (Bak. Harem)M.Sertoğlu.

PARA İlk önce IV. Murad zamanında beş kırattan biraz fazla ağırlıkta olarak basılan bir madeni para. Fatih devrinde sekiz mangır olan akçe, bu sırada dört mangır, üç para ise bir akçe idi. III. Ahmed zamanında bir akçe yine üç para olarak kabul edilmiş ve kırk para bir guruş itibar edilip guruş sekiz dirhem ve on iki kırat ağırlığında olmak üzera gümüşten basılmış ve bundan sonra bu guruş ile bunun yarısı olan Yirmilik ve dörtte biri olan Onluk para birimi olarak kullanılmıştır. III. Selim devrinde ise Yüzlük adiyle yüz paralık ve Ellilik adiyle elli paralık sikkeler basılmışsa da ayararı düşürülüp içindeki gümüş mikdarı azaltılmıştır. II. Mahmud devrinin sonlarında bir guruş kırk para, bir para üç akçe ve bir akçe üç puldu. (Bak. Akçe, Guruş, Dirhem)M.Sertoğlu.

PARİS MUAHEDESİ XIX Yüzyıl ortalarında, Rusların Osmanlı devleti üzerinde maksatlarını gerçekleştirmek için Kutsal yerler meselesi'ndeki ve diğer bazı isteklerinin reddedilmesi ile giriştiği ve sonra Fransa, ingiltere gibi devletlerin de katıldığı savaşa (1853 - 1856) son veren muahededir. Savaşın 1855 yılında Ruslar aleyhine gelişmesi ve bu devletin müttefikler tarafından verilen 16 Aralık 1855 tarihli Viyana ültimatomunun kendisine ulaşmadan barış isteğinde bulunması üzerine Paris'te görüşmelere başlandı. Viyana ültimatomu esas olmak şartıyla 25 Şubat 1856 dan 30 Mart 1856 ya kadar çabşan Paris kongresinde muahede hazırlanarak delegeler tarafından imzalandı. Muahede, 34 madde ile bir ek ve geçici maddeden; Boğaz'lara, Karadeniz'de bulundurulacak savaş gemilerine ve Aaland adalarına ait olmak üzere ayn ayrı üç Convention'dan; bir de savaş sırasında tarafsızların haklarına dair bir declaration'dan ibarettir. Karadeniz'deki savaş gemilerine ait conventicn'u, yalnız Osmanlılar ile Rusya, Aaland adalarına dair olanı ise sadece Fransa, İngiltere ve Rusya imza etmişlerdir. Muahedenin başlıca maddelerinin esasları şöyledir: Madde 3; Rusya, savaş sırasında eline geçirdiği Kars şehri ile kalesini ve diğer yerleri geri verecek. Madde 4; Müttefiklerce Kırım'da zaptedi-len yerler Rusya'ya iade edilecek. Madde 7; Muahedeye imza koyan bütün devletler Osmanlı devletinin bütünlüğü ile bağımsızlığına saygı göstermeyi üzerlerin-3 alarak birlikte tekeffülle bu devletin de Avrupa hukuku umumiyesi ve cemiyeti menafimden hissedar olmaya dahil olduğunu ilân ederler. Madde 9; Osmanlı devletinin ne iç işlerine ve ne de tebaasiyle münasebetlerine, hiç bir devletin, ne tek başına, ne de ortaklaşa olarak, karışmaya hakkı yoktur. Madde 10 ve 11; Karadeniz tarafsız kalacak, hiç bir devletin savaş gemisi (karakol gemileri müstesna) bu denize girmiyecektir. 1841 Boğazlar andlaşması bu yolda değiştirilmiştir. (Bak. Londra muahedeleri: 3). Madde 13, Tarafsız olan Karedeniz'de ne Osmanlıların ne de Rusların tersanesi bulunrmyacak-tır. Madde 29; Rusların Besarabya'da ter-kedeceği toprak parçası, Osmanlı devleti himayesindeki, Boğdan beğüğine verilecektir. (Madde 21 ilâ ?6, yine Eflâk va Boğdan beğlikleri ile Osmanlı münasebetlerine ait hükümlerdir); Madde 30; Osmanlı Rus sınırları savaştan önceki esaslara uygun olarak 8 ay içinde tesbit edilecektir. Madde 34; Bu andlaşma dört hafta içinde tastik olunacaktırM.Sertoğlu.

PARMAK (Bak. Arşın)M.Sertoğlu.

PASAROFÇA 1718 yılında Osmanlı devleti ile Avusturya ve Venedik arasında akdolunan sulh muahedesine adını veren Sırbistan'da Semendre şehri ile Mora-va suyunun doğusunda bir yer. Osmanlılar ile Venedik - Avusturya savaşlarına (1715 -1718) son veren bu muahede mucibince BanaMle Eflâk'ın batı kısmı. (Bak. Küçük Eflak), Sırbistan'ın ve Bosna'nın kuzeyi Avusturya'ya geçmiş, Karlofça muahedesiyle Venedik'e verilen Mora tekrar Osmanlı devletine terkolunmuşturM.Sertoğlu.

PASBAN Farsça bir söz olup bekçi veya gözcü mânasına kullanılırdı. Halk arasında Pazvant denirdiM.Sertoğlu.

PASTAL (Bak. Pastav)M.Sertoğlu.

PASTAV Bir top çuhaya verilen isim. Çuhanın cinsine göre değ.'şmekle beraber vasati olarak elli arşındı. Mîrî için dokunan çuhaların her pastavının kenarına kaç arşın olduğu yazılırdı. Kelimenin aslı Polonezce'dir. Halk arasında Pastal haline gelmişti. Götürü pazarlık mânasına da kullanılırdıM.Sertoğlu.

PAŞA Osmanlı devleti zamanında sancak bcği ve daha yüksek rütbede olan idari ve askerî âmirlere, beğlerbeği ve vezirlere ve Fatih devrine kadar yüksek ilmi payeleri kazananlara verilen unvan. XVI. Yüzyıl sonlarına kadar sancak beğ-lerine sadece beğ diye hitap edilirken bu yüzyıldan sonra paşa denmeye başlanmıştır. 1826 tarihinden, yani Yeniçeri ocağının ilgasiyle Asakir-i Mansure-i Muham-mediyye'nin teşkilinden sonra general mukabili olarak kullanılmaya ve daha ziyade askerî ricale tahsis edilmiye başlandı. XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise yeniden ihdas olunan sivil rütbelerden mîrülümerâ, mirimi-ran, beğlerbeği ve vezir derecelerine yükselenlere bu unvan da verilmiş, askerde ise mirliva, ferik, müşir rütbelerinde bulunanlar hakkında kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilânından sonra yalnız general karşılığı olarak ve sahibinin isminden sonra gelmek üzere bir müddet daha istisma! olunduktan sonra nihayet 26.11.1934 tarih ve 2590 sayılı kanunla beğ, ağa, hanım, efendi gibi tâbirlerle birlikte terkolunmuştur. Kelimenin aslına gelince, menşei hakkında bir çok ihtilaflı söylentiler varsa da en fazla kabul olunanı başağa sözünden bozma olduğudur. Bu tâbire, Osmanlılardan evvel Anadolu beğliklcrinde du rastlandığı gibi, doğrudan doğruya kadın veya erkek has ismi olarak da kullanılmıştır. Oğuz Türklerinde ilk doğan çocuğa bu adın konulması âdet idi. Büyük kardeşa ağa, ağabey dendiğine göre en 'büyüğüne başağa denmiş olması ve bunun zamanla paşa şeklini almış olması muhtemeldirM.Sertoğlu.

PAŞA BAŞTARDESt Kaptanpaşanın! bindiği Baştarde'nin adı. (Bak. Baştarde)M.Sertoğlu.

PAŞA DEFTERLİSt 1707 tarihine kadar Kırım hanlarıyla vezirlerin yanında mutad kapı halkından başka bu adla bulunan dirlik sahibi kimseler. Bunların dirliği devletten olup hizmetleri bağlı oldukları kapılardaydı. Maemaflh çoğu müsamaha eseri olarak bu kapılarda da hizmet etmezler, dirlikleri alıp boş otururlardı. Bir tarihte Paşa defterlileri arasında tensikat yapılmış ve sayıları tah-did edilmemekle beraber paşaların yananda mutlaka hizrnat etmeleri temin olunmuştu. Ve sonraları her kapıda sadeca on ulûfeli müteferrika, on zeamet sahibi bırakılmıştı. Bunları, kapı halkı ile karıştırmamak lâzımdır. (Bak. Kapı halkı)M.Sertoğlu.

PAŞA DİVANI (Bak. Eyalet divanı, ikindi divanı)M.Sertoğlu.

PAŞAKAPISI Sadrıâzamların resmî makamlarının adı. Burası, XVIII. Yüzyıl sonlarına kadar Paşa sarayı, Bâb-ı asâ-fî, Sadrıâzam kapısı, Mîrî saray, Vezir kapısı diye de anılmış, I. Abdülhamid devrinde Bâb-ı âli denmeğe başlanmış ve nihayet bu isim diğerlerini zamanla unutturmuştur. Bâb-ı âli sözü yabancılar tarafından Sublime Porte şeklinde tercüme edilerek kullanılmıştır. XVII. Yüzyılın ortalarına kadar sad-rıâzamlarm resmî bir makamı yoktu. Bu mavkie erişenler ekseriya saray civarında bir konak kiralayıp bunun selâmlık kısmîni Paşakapısı olarak kullanırlardı, ilk defa olarak 1654 yılında sadnâzam olan Derviş Mehmed Paşa'ya IV. Mehmed tarafından Alay Köşkünün karşı sırasında bulunan eski sadrâzamlardan Halil Paşa'-nın sarayı verilmiş, o da burasını döşetip Paşakapısı ittihaz etmişti. Bundan sonra sadnâzam olanlar burada oturdular. Bu binanın yeri Şengül hamamının alt tarafında ve kısmen köşedeki Beşirağa ca-miinin karşısında ve köşeden sokağa doğru uzanmış bir vaziyetteydi. Nevşehirli Damad ibrahim Paşa, sadareti sırasında bugün Cağaloğlu hamamının bulunduğu yerde mevcut olan karısı (El. Ahmed'in kızı) Fatma Sultan'ın sarayını kısmen tevsi ila Paşa kapısı ittihaz etmiş, bunun üzerine Halil Paşa sarayı Eski Paşakapısı diye anılmıştır. 1730 yılında Patrona Halil isyanından ve Damad ibrahim Paşa'nın şehid edilip III. Ahmed'in hal'inden ve I. Mahmud'un cülusundan sonra Fatma Sultan Sarayı terkedilip Halil Paşa Sarayı yine Paşakapisi olarak kullanılmıştır. 1739 senesinde Fatma Sultan Sarayı tekrar Paşakapısı ittihaz edildiyse de kısa bir zaman sonra yandığından eskisi kullanılmakta devam olundu. Cağaloğlu hamamı, bu yangından sonra I. Mahmud tarafından Fatma Sultan Sarayı arsasının bir kısmı üzerinde inşa olunmuştur. Paşakapısı bundan sonra 1754, 1788, 1808, 1838, 1878 yıllarında yanarak yeniden yapılmış ve bu suretla yavaş yavaş son şekli hasıl olmuştur. 1911 senesinde ise Dahiliye Nezareti kısmı yandığından orta yeri yapılmamış ve bu suretle iki bölük olmuştur. Bir bölüğünde bugün İstanbul Vilâyeti, öbüründe ise. İs tanbul Defterdarlığı bulunmaktadır. 1754 yangınından sonra Kadırga'daki Esma Sultan, Sarayı, 1808 yangınından sonra Bayezid'de Hasan Paşa hanı civarında bulunan Reis Mahmud Efendi konağı ve bir müddet sonra da yine Bayezid'de Mürekkepciler kapısı ile Hasan Paşa hanı arasındaki merhum valide kethüdası Yusuf Ağa'nın konağı, 1838 yangınından sonra da Bayezid'de şimdi Edebiyat ve Fen Fakültelerinin bulunduğu yerde mevcud olan Necip Efendi vs bilâhare Zeynep Hanım konağı muvakkaten Paşa-kapısı olarak kullanılmıştırM.Sertoğlu.

PAŞALI KAVUĞU Paşaların maiyetinde çalışanların başlarına giydikleri kavuk. (Bak. Kapıhalkı)M.Sertoğlu.

PAŞMAKLIK Padişahların annelerine, hemşirelerine, kızlarına, zevcelerine ve hasekilerine tahsis olunan haslara verilen isim. (Bak. Has)M.Sertoğlu.

PATRONE Osmanlı Bahriyesinde 1682 senesinden itibaren kullanılmış olan bir tâbir olup bugünkü (Visamiral) Koramiral karşılığıdır. Derecesi Kapudane'-den sonra Riyâle'den evveldi. (Bak. Ka-pudâne. Riyale). Kendisi mîrî kalyonların ikinci kaptanı olup bazan Beğlerbeği, bazan Sancak bsği rütbesinde olurdu. Gemisine Patrone-i hümayun denirdi. Fla-ma'sını prova direğinin üstüne çekerdi. Yıllık geliri, yani salyanesi üç bin beş yüz kuruştuM.Sertoğlu.

PATRONE-İ HÜMAYUN (Bak. Pat-rone)M.Sertoğlu.

PAVUNCU Madenlerde devlet adına taşaron olarak çalışan kimseler. Yaptıkları masraflardan başka kendilerine Pa-vuncu Bedeliyesi adı altında belli bir para ödenirdiM.Sertoğlu.

PAYE Herhangi bir memuriyetin fiilen ifa edilmek üzere değil de, adının bir , rütbe olarak tevcihi. Fiilen ifa edilmak üzere tevcih olunana ise Mansıb denirdi. Paye sahipleri teşrifatta aynı mansıb sahiplerinin hak ve imtiyazlarına sahipdi-ler. Meselâ, Rumeli beğlerb?ği payesine sahip olan, teşrifatta onunla bir tutulur ve Anadolu beğlerbeği'ne tekaddüm ederdi. Son zamanlarda paye denilince akla ilmiye mansıblarının karşılığı olan ilm;-ye payeleri gelirdi ki onlar da aşağıdan yukarıya doğru şunlardı: İzmir pâye-i mücerredi, Edirne pâye-i mücerredi, Dav-riye mevleviyeti. Mahreç mevleviyeti, Bi-lâd-ı hamse mevleviyeti, Galata payesi, İstanbul payesi, Anadolu payesi, Rumeli payesi, Pâye-i fetva (Bak. Kadı). Paye sahipleri o mansıba namz-'d sayılırlar ve ekseriya bir yıl^sonra da mansıplarını a-brlardıM.Sertoğlu.

PAYE-t FETVA Müftiliğin paye olarak tevcihi. (Bak. Paye)-

PAYZEN (Bak. Forsa)M.Sertoğlu.

PAZARA GiDEN (Bak. Bedergâh Oda efradı)M.Sertoğlu.

PAZARBAŞI (Bak. Matbah-ı âmire)M.Sertoğlu.

PAZAR KAYIĞI Boğaziçi, Marmara ve Haliç'de vapur işletmesi devrinden evvel kullanılan nakil aracı. 13 metre uzunluğunda ve 2.5 metre genişliğinde, herbi-ri Hamlacı denilen bir kürekçi tarafından çekilen altı çift büyük kürekliydi. Her pazar kayığı Boğaziçinin bir semtine ait olup bazı hayır sahipleri tarafından gelirleri hayır işlerine harcanmak üzere yaptırılıp vakfedilirdi. Bu kayıkların bir yıllık işetme hakkı açık arttırma ile Reis diye anılan işletmecilere havale olunurdu. Kü-rekçiler ise gedikti, yani bunlar değişmez ve işten ayrılacakları zaman bu haklarını 20 - 40 altın arası bir bedel karşılığı istekli olanlara devrederlerdi. 17. Yüzyıl sonlarında 1500 e yakın yük ve insan taşıyan pazar kayığı vardı. 1850 tarihinden sonra ve Şirket-i Hayriye'nin faaliyete geçmssi üzerine yavaş yavaş ortadan kalkmışlardır. (Bak. Şirket-i Hayriye).

PAZVANT (Bak. Pasban)M.Sertoğlu.

PEÇUY Macaristan'da, Tuna ile Drava nehirlerinin birleştikleri yerin birkaç yüz kilometre Kuzey - Batısında bir şehir ve kalesine Türkler tarafından verilen isim. Bu mevkiye Macarlar Pecs, Almanlar Fünfkirchen, Slavlar Pec'uj demektedirler. Peçuy, Osmanlılar tarafından Kanunî Süleyman'ın Mohaç savaşından (1526) sonra ele geçirilen yerlerden olmakla beraber, bütün Macaristan'la birlikte Janos Zapolyai'nin idaresine terkedilmişti. Osmanlı devletinin himayesindeki bu zat 1540 yılında vefat edince, Avusturya Arşi-dük'ü Ferdinand, eski Macar kralı La-yuş'un kızkardeşi olan karısı dolayısiyle, Macar topraklarında hak iddia ederek istilâ hareketine girişti, bir çok mevkiler arasında Peçuy'u da aldı. Kanunî Süleyman'ın mukabil seferleri ile Macaristan ele geçirilip bir eyalet haline konulduğundan bir müddet sonra Peçuy da alınıp Budin eyaletinin bir sancağı yapıldı (1543). Mezkûr şehir ve kale, 1664 yıllarında Avusturyalılar tarafından muhasara edilmişse de Sadrıâzam ve Serdar Köprü-lüzade Fazıl Mustafa Paga'nın yaklaşmadı üzerine neticeye ulaşamadan çekilip gitmişlerdir. İkinci Viyana Muhasarası '(1683) nın genel bir bozguna dönmesinden sonra Macaristan elden çıkmaya başlayınca, eyalet merkezi Budin'in kaybs-dilmesini müteakip Peçuy da düşman eline geçti (1686)M.Sertoğlu.

PELEKANON Maltepe'nin Bizans zamanındaki adıM.Sertoğlu.

PELYlOPATRA (Bak. Balyabadra)M.Sertoğlu.

PENÇE (Bak. Tuğra)M.Sertoğlu.

PENÇlK Farsça beçte bir mânasına -olan pençüyek kelimesinden bozmadır. Harbde elde edilen esirlerden beşte biri devlet hazinesi namına alınarak asker yetiştirmek üzere Acemi ocaklarına verilirdi, işte bu beşte bir esirlere pençik denirdi. Bu usul daha evvel bazı Anadolu beğliklerinde, meselâ Aydın - oğullarında da mevcut iken I. Murad Beğ zamanında ve 1361 tarihinden itibaren Osmanlı devletinde de tatbik olunmaya başlanmıştır. Yaşı Acemi ocağına alınmaya müsait olmayan veya sayısı beşten az bulunan esirlerden ise Pençik resmi adlı muayyen bir vergi alınmakla iktifa olunurdu. Bu hususta tanzim olunan pençik kanunu vergiye tâbi erkek ve kadın esirleri muhtelif sınıflara ayırmıştır. (Bak. Beççe, Devşirme)M.Sertoğlu.

PENÇİK RESMİ (Bak. Pençik)M.Sertoğlu.

PERDAHÎ Barutçu demektir. (Bak. Barut çubaşı)M.Sertoğlu.

PEREME Daha çok yakın iskeleler arasında gidip gelen ve ayrıca haberleşme işlerinde kullanılan altı çift kürekli hızh kayıkM.Sertoğlu.

PERDECİ (Bak. Nakışdûzan)M.Sertoğlu.

PERGENDE Ecnebi donanmaların-ki Brigantin isimli gemilere Osmanlılarca verilen ad. Perkindi diye de anılmıştır. Çekdiri nev'inden olup kalitadan büyük, mavnadan küçüktü. 18-19 oturaklı 33-34 zira boyunda seri bir harb gemisiydi. (Bak. Çekdiri)M.Sertoğlu.

PERİŞANI Kapıcılar bölükbaşıları, Subaşı, Asesbaşı gibi nispeten küçük rütbe ve memuriyet sahiplerinin başlarına giydikleri bir cins kavukM.Sertoğlu.

PERVANE - OĞULLARI 1277 -1300 yıllan arasında Sinop şehrinde hüküm sürmüş bir Türkmen ailesiM.Sertoğlu.

PERVAZI ÇAVUŞ Kümelinde savaşa katılmayıp yalnız süratli haberleşme işlerinde kullanılan mülâzim çavuşlara verilen isim. Bunlar, Beğlerbeğilerin maiyetlerinde bulunurlardı. Bunlar, zamanla gedik sahibi Defterü Çavuş olurlardı. (Bak. Def terli Çavuş)M.Sertoğlu.

PESKOPOS HALİFESİ Bâb-ı defterinin Evâmîr-i maliye kalemine bağlı bir halifelik olup vazifesi imparatorluk dahilindeki kilise ve manastırların kayıtlarını tutmak, Evâmîr-i maliye kaleminden yazılan patrik ve metropolitlere ait berat vesair emirlerin kayıtlarını muhafaza etmekti. Bu halifelik 1837 yılında ilga olu narak bu tarihten itibaren bu nevi muamelâtın kayıtları Divan-ı hümayûn'a devredilmiştirM.Sertoğlu.

PEŞKEŞ (Bak. Pişkeş)M.Sertoğlu.

PEŞKİR AĞASI Enderun koşuğlann-dan Has oda koğuşunun eskilerinden biri. Padişahın yemek ve paşkirlerini muhafazaya memurdu. Miftah ağasının muavini mevkiindeydi. Kendisine Peşkir gulâmı da denirdi. (Bak. Enderun, Has oda, Miftah gulâmı)M.Sertoğlu.

PEŞKlRBAŞI Enderun koğuşlarından Kiler koğuşunun âmirlerinden biri. Kilercibaşı ve Kiler kethüdasından sonra gelen on iki eskinin en kıdemlisi olup odanın inzibatından mesuldü. Padişahın şahsı için gelen ekmeği de o muhafaza ederdi. Terfi ederse Hasodaya geçer, dış hizmete çıkarsa Müteferrika olurdu. (Bak. Enderun, Kiler koğuşu)M.Sertoğlu.

PEŞKİR GULÂMI (Bak. Peşkir a-ğası)M.Sertoğlu.

PEŞKİR ŞAGİRDİ Enderun koğuşlarından Kiler odasının, Kiler kethüdasından sonra gelen on iki eskisinden üçüncüsü (Bak. Kiler koğuşu). Peşkirbaşı, Mum-başı, Peşkir şagirdi, Tutucubaşı, Bülbülcü-bagı, Tepsicibaşı, Yemişçi, bu eskilerdendirM.Sertoğlu.

PEŞTE Macaristanda, Tuna nehrinin sol yakasında ve Budin'in karşısında, ona büyük bir köprü ile bağlı olan şehir. Macaristan'ın en büyük ticaret şehri olmakla meşhurdur. Budin ile birlikte Budapeşte diye anılırlar ve Macaristan'ın başkenti vazifesini görürler. Üniversite ve harb okulu Peşte'de olduğu gibi müze, kütüphane ve nebatat bahçesi de meşhurdur. (Bak. Budin)M.Sertoğlu.

PEŞTEMALLIK Bir gediğin başkasına devri için sahibinin aldığı para (Bak. Gedik)M.Sertoğlu.

PEYK Frasça bir kelime olup haber getirici, hademe ve etrafta yürüyen demektir. Osmanlılarda paykler yaya bir postacı sınıfı olup fevkalâde koşmakla tanınmışlardı. Bunlar, ilkin padişahların iradelerini tebliğ için kullanılmış iseler dû zamanla süslü elbise ve sorguçlariye, saltanat şiarından addedilerek gösteriş ve debdebe için istihdam edilmişlerdir. Padişah bir yere giderken, peykler alayın en önünde yürür ve reisleri oian Peykbaşı ise, Solakbaşı ile birlikte padişahın rikâbında bulunurdu (Bak. Solak). Mevcutları önce kırk kadarken XVI. Yüzyılda seksene, daha sonraları yüz elliye kadar çıkmıştı. Peykler az yemek yemekle maruf, zayıf ve çevik kimselerdi. Mütemadiyen idman yaparlar ve bu iş için daha küçük yaşları yetiştirilirlerdi. Padişahların emirlerini şaşılacak bir hızla ve durmadan koşarak yerine getirirlerdi. Bir peyk İstanbul'dan Edirne'ye iki günde giderdi. Peykler terfi ederlerse Kapıkulu süvarisi olurlardı. Her sene en kıdemlilerine Müjdecibaşıhk vazifesi verilirdi (Bak. Müjdecibaşı). Padişahın hususi gezintilerinde bile fevkalâde süslü elbiseleriyle silâhlı peyklerin kendisine refakat etmesi kanundu. Peykler, solaklar ve bostancı hasekileri teşkilâtı ile birlikte 1823 yılında ilga o-lunarak bunların istidatlıları ayrılıp Ilade-me-i rikâb-ı hümayun-ı hassa adlı yeni bir teşkilât kurulmuştur.

PEYKHÂNE Peyklerin Sultanahmet camii civarında bulunan kışlaları (Bak. Peyk)M.Sertoğlu.

PÎR Pek ihtiyar erkek. Harbde veya akında alınan erkek esirlerin pak ihtiyarına verilen isim (Bak. Beççe)M.Sertoğlu.

PÎR EVİNDEKİ BABA Hacı Bektaşi Veli türbesinde oturan baba'ya verilen isim. Bu vefat edip yerine yenisi geçtiği zaman İstanbul'a gelir ve Yeniçeriler kendisini alıp alayla Ağakapısma götürürler, orada tacını Yeniçeri ağası giydirirdi. Bundan sonra yine alayla Paşakapısı'na giderler, Baba orada da sadrıâzamdan kürk giyerdi. Kendisinin, Pir evine dönün-ciye kadar Ocak'ta misafir olması kanunduM.Sertoğlu.

PİRHİSKİON (Bak. Hermoeum Pro-montarium)M.Sertoğlu.

PİŞDAR (Bak. Çarhacı). Yürüyüş halindeki askerin en önünde giden müfreze. Ordunun en seçkin süvarilerinden seçilirdiM.Sertoğlu.

PİŞİRİCİ Habbazin-i hassa denilen saray ekmekçileri içinde bulunan bir sınıftır (Bak. Ekmekçiler)M.Sertoğlu.

PİŞKEŞ Hediye mânâsına olup, bilhassa hükümdarlar arasında teati olunan veya hükümdarlara takdim edilen hediyeler bu isimle anılırdıM.Sertoğlu.

PİŞKEŞÇİ Topkapı sarayının Ortaka-pısını muhafaza ile mükellef kapıcılar içinde gayrı muayyen bölüklerden birisinin başı olup yabancı elçilerin hükümdarlara getirdikleri hediyeleri divan günü vezirlerin önüne götürüp teshir ederdi. Bir memuriyete tâyin edilenlerden usulen teşekkür makamında padişahın eteğini öpecek olanlara da yol gösterir, merasim ve teşrifata ait usulleri öğretirdi. Buna karşılık kendisine bir hediye verilirdiM.Sertoğlu.

PİYADE (Bak. Yaya)M.Sertoğlu.

PİYADE MUKABELESİ (Bak. Mu kabfcle kalemi)M.Sertoğlu.

PİYADE ZAĞARCILAR (Bak. Za ğarcı)M.Sertoğlu.

PLANKETE Birbirine zincirle bağlı olarak bir defada topla atılan çifte mermiM.Sertoğlu.

POLİNORMİON Galata limanının Bizans zamanındaki adıM.Sertoğlu.

POLYA GURUŞU (Bak. Guruş)M.Sertoğlu.

POMAK Bulgaristan'da oturan, Türk aslından ve islâm dininden oldukları halde Bulgarca konuşan bir kısım halkM.Sertoğlu.

PORTAKAL Portekiz'e Osmanlıların verdiği isimM.Sertoğlu.

POTERA (Bak. Akıncı)M.Sertoğlu.

POTUROĞULLARI (Bak. Devşirme)M.Sertoğlu.

PRANKI Osmanlı ordusunda kullanılan bir cins top. Çakaloz topundan büyüK, Badaluşkadan ise küçüktü. (Bak. Top)M.Sertoğlu.

PRlMİKÜR (Bak. Eflâkan)M.Sertoğlu.

PROVA DİREĞİ Yelken gemilerinin baş tarafındaki direk. Ortada bulunan Grandi direğinden küçük ve kıç taraftaki Mizana direğinden büyük olup altlı üstlü iki parçadan mürekkepti. Alt kısmına Anadirek, üst kısmına Kontra denirdiM.Sertoğlu.

PRUT MUAHEDESİ XVIII. Yüzyıl başlarında Çar Petro, sıcak denizlere kavuşmak için yaptığı mücadelede önce Poltava'da isveç kralı XII. Charles'ı yenerek engellerden birini bertaraf etmiş (1709) ve XII. Charles de Osmanlı devletine sığınarak esaretten kurtulmuştu. Cüretini arttıran Petro bu sefer Osmanlı topraklarına göz dikti, İstanbul muahedesine riayet etmedikten başka Eflâk ve Boğdan beğleriyle Osmanlılara karşı anlaşarak diğer Balkan milletlerini isyana teşvike başladı. Nihayet isveç kralının teslimi için gayet ağır tekliflerde bulundu, reddedilince de savaş ilân ederek ordusu ile Osmanlı sınırlarını aştı (1711). Devlet-i aliyye sefer açarak mukabil harekete geçti. Osmanlı ordusu ve Kırım süvarileri Çar'ı ve ordusunu kısa zamanda Boğdan'da Prut nehrinin Falcı mevkii yakınında muhasara etti. Her türlü yardımdan mahrum kalan Petro, ümitsizce barış isteğinde bulundu, ikinci barış teşebbüsü kabul edilerek Hoşgeçti sahrasında müzakerelere girişildi. Rus murahhası Petro Şafirof Çar'dan herşeyi kabule dair talimat almıştı. Osmanlı tekliflerinin tahmininden çok hafif olduğunu gören Şafirof muahedeyi hemen imzaladı. (11 Temmuz 1711). Muahedenin aşağı yukarı esasları şöyledir: l — Azak ne şekilde alınmışsa yine öyle teslim edilecek. 2 — Evvolid anlaşmalar hilâfına yapılan Taygan (Tagan-rog), Kamanke, Şamara (Yeni kale) kale-ri yıktırılacak ve bir daha oralarda kale yapılmayacak. Kamankedeki harb araçları Osmanlılara terkedilacek. 3 — Ruslar ne Lehistan işlerine ne de Kırım Hanı'-na tâbi Kazaklara müdahale etmeyecek. 4 — İsveç kıralı XII. Charles'ın memleketine dönüşü esnasında hiçbir harekette "bulunmayacak. 5 — İstanbul'da Osmanlılar nezdinde Rus elçisi ikame edilmeyecek, ancak ticaret erbabı yine gidip gelebilecek. 6 — İki devlet de tâbilerini met-buları aleyhine tahrik etmeyecek. 7 — Esirler iade edilecek. 8 — Ruslar eskisi gibi Kırım Hanı'na vergi ödemeye devam edecekler. Petro bu muahede ile güç vaziyetten kurtulduktan sonra kabul ettiği esasları yerine getirmek istemediğinden Osmanlılar tarafından Rusya'ya iki defa harb ilân edildi. Fakat diğer devletlerin müdahale ve aracılıkları üzerine evvelâ Nisan 1712 de 7 madde, sonra da 1713 de 11 madde üzerinde Edirne'de Rusya ile iki kere Prut muahedesi yenilenmiştirM.Sertoğlu.

PUL (Bak. Para)M.Sertoğlu.

PUL RESMİ İstanbul'da seyyar esnaftan terazi ile alış veriş edenlerde günde yirmişer para, terazisiz alış veriş edenlerden kırkar para olarak alınan vergi. 1880 yılında ihdas edilmiş, bir yıl sonra kaldırılmıştırM.Sertoğlu.

PÛŞÎ Bele sarılan enlice ipek kuşak. Baklava alaylarında tepsileri taşıyan Karakullukçular bellerine dolama üzerine pûşî kuşak sararlardı. (Bak. Baklava alayı, Karakullukçu, Dolama)M.Sertoğlu.

RAAB (Bak. Yanık kale)M.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin