Ahmed hulûSİ’de kavramlar



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə7/17
tarix07.05.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#50232
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   17

"Oysa senin için onda (biyolojik-hayvansı-madde beden olmadığı için) ne acıkma (hissi) var ne de çıplak kalma!"

"Kesinlikle sen onda (yeni madde-biyolojik bedensiz yaratılışın dolayısıyla) ne susarsın ne de güneşten yanarsın!"

 (Sonunda) Şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem, sana ölümsüzlük ağacını ve eskiyip yok olmaz mülkü bildireyim mi?" dedi.



İkisi de (şuur ve bilinç {beden}) ondan (ağacın, bedenselliğin meyvesinden) yediler! SEVAT'ları (bedenleri) hissedilir oldu da Cennet yaprağından (bedensellik duygusunu bilinçteki hissedişleriyle) örtmeye çalıştılar! Adem, Rabbine âsi oldu da yaşayışı bozuldu.

Sonra Rabbi Onu seçti, arındırdı, Onun tövbesini gerçekleştirdi ve hakikatine erdirdi! (Tâ-Hâ/114-122)



(Soru: Kulun Rabbine âsi olması mümkün değilse, "VE ASA ÂDEMU RABBEHU FE ĞEVA"daki Âdem’in isyanı bir ma'rifet midir, yoksa başka bir şey mi?..)



Bu âyetten ben şöyle anlıyorum ..

Âdem, Rabbi olan Esmâ terkibinin genişliği içinde hareket edemeyerek, beşerî kayıtlarla kayıtlanmak suretiyle hakikatine isyan etme durumuna düştü; ve sonra da bunun farkına vararak nefsinin hakikatini yaşayamadığı için nefsine zulmetmekte olduğunu farketti ve bunun üzüntüsünü yaşadı...



İLK NESİLLERİN İÇİNDE İRSAL OLAN



UYARICILAR

İLK NESİLLERİN

{Atalarını (hakikatten) sapmışlar olarak bulanların-Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullah'tan) kozalı olarak yaşayanların-Atalarının izleri üzerinde ısrarla koşanların-Hakikatindeki kuvveleri israf edenlerin}

ÇOĞU “HAKİKAT”TEN SAPMIŞTI

(Cennettekiler) birbirlerine yönelip soruşurlar.

Onlardan biri dedi ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı."

(O) derdi ki: "Hakikaten sen (bildirilenleri) tasdik edenlerden misin?"

"Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı cezalandırılacağız?"

Dedi ki: "Siz söz ettiğinizin gerçekleşmesine şahit oldunuz mu?"

İşte şimdi onu yaşadılar; üstelik onu cehennemin tam ortasında gördü.

Dedi ki: "Tallahi, az kalsın beni de bu çukura yuvarlayacaktın."

"Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle (cehennem) kapısına zorunlu getirilenlerden olurdum."

"Biz beden kaydından kurtulmuşlardan değil miyiz?"

"İlk ölümü tadışımız dışında (artık başka ölüm yaşanması söz konusu değil)! Biz azap olunacaklar da değiliz."

"Muhakkak ki bu büyük kurtuluşun ta kendisidir."

Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar!

Nüzûl itibarıyla bu mu hayırlıdır yoksa zakkum ağacı (kişinin bedeni) mı? (Buraya kadar kişinin hakikatine imanla açığa çıkardığı Esmâ kuvvelerinin yaşatacağı cennet hâlinden bahsedilmişken; şimdi de kişiye cehennemi yaşatacak, kendini beden kabul etmesi sonucu yalnızca bedenî zevklere dönük yaşamasının sonuçları, benzetmelerle anlatılmaya başlanmıştır. A.H.)

Doğrusu biz onu (zakkum ağacını-bedeni) zâlimler için bir sınav objesi kıldık (hakikatlerini mi hatırlayacaklar yoksa kendilerini beden kabul ederek mi yaşayacaklar).

Muhakkak ki o cehennemî (yanmayı oluşturan) kaynaktan oluşan bir ağaçtır (biyolojik bedendir).

Onun (kendini yalnızca beden kabulünün) meyvesi, sanki şeytanların kafaları (bilincin içgüdüsel dürtüleri) gibidir.

Muhakkak ki onlar (dünya yaşamı boyunca) ondan yerler ve ondan karınlarını doldururlar.

Bunun sonucu onlara, yapılarına işleyecek yakıcı su (benlik duygusu) vardır.

Bundan sonra onların dönüş yerleri elbette cehennemdir.

Çünkü onlar atalarını (hakikatten) sapmışlar olarak buldular.

Böylece onların izleri üzerinde ısrarla koşarlar.

Andolsun ki onlardan önce, ilk nesillerin çoğunluğu da (Hakikatten) sapmıştı!

Andolsun ki onların da içinde uyarıcılar irsâl ettik.

O uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!

Sadece Allah'ın ihlâsa (samimiyete, saflığa) erdirilmiş kulları bunun dışında kaldı. (Saffat/50-74)



KENDİLERİNE BİR UYARICI GELDİĞİNDE



ONUN GETİRDİKLERİYLE ALAY EDERLERDİ

Ha, Miim.

O hakikati apaçık açıklayan BİLGİye yemin olsun...

Kesinlikle biz Onu Arapça bir Kur'ân olarak meydana getirdik, tâ ki (anlayıp) aklınızı kullanarak (değerlendiresiniz)!

Muhakkak ki O, katımızda, Ana BİLGİde (İlmullah), Âliyy'dir, Hakîm'dir.

Siz (hakikatinizdeki kuvveleri) israf eden bir topluluksunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?

Öncekiler içinde de nice Nebiler irsâl ettik.

Onlara bir Nebi geldiğinde, mutlaka onun getirdikleriyle alay ederlerdi.

Bu yüzden onlardan daha güçlü olan niceleri helâk ettik... Öncekiler ibret dolu hikâyeleriyle mâzi oldu!

Yemin olsun ki eğer onlara: "Semâları ve arzı kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı" diyecekler.

O ki, arzı (bedeni) sizin için (içinde gelişeceğiniz) beşik kıldı ve hakikate eresiniz diye onda sizin için (düşünce akımları-meşreblere göre) yollar oluşturdu.

O ki, semâdan ölçülü olarak bir su (ilim) indirdi... Onunla ölü bir beldeyi (bilinci) dirilttik! Böylece (kabirlerden-bedenlerden) çıkarılırsınız.

O ki, bütün çiftleri (gen çift sarmalını) yarattı ve sizin için gemilerden (bilinçler) ve en'amdan (biyolojik beden) bindiğiniz şeyleri oluşturdu.

Ki, sırtlarına kurulasınız, sonra onun üzerine yerleştiğinizde Rabbinizin nimetini zikredesiniz ve: "Bunu bize kullandıran Subhandır! (Yoksa) biz bunu değerlendiremezdik" diyesiniz.

"Doğrusu biz (sürekli dönüşerek) Rabbimize ereceğiz!"(Zuhruf/1-14)



NE ZAMAN Kİ KENDİLERİNE HATIRLATILAN ŞEYİ



UNUTTULAR, ONLARA HERŞEYİN

(dünya güzelliklerinin) KAPILARINI AÇTIK...



Andolsun ki, senden önce de topluluklara (Rasûl) irsâl ettik... Belki boyun eğerek dua ederler diye onları azap ve hastalık ile yakaladık.

Bari azabımız onlara geldiğinde alçak gönüllülük ile yaklaşsalardı ya! Fakat kalpleri katılaştı (bilinçleri kilitlendi) ve şeytan da (vehimleri de) yaptıkları amelleri kendilerine süslü gösterdi.

Ne zaman ki kendilerine hatırlatılan şeyi (Allah için yaratılmış olduklarını) unuttular, onlara her şeyin (dünya güzelliklerinin) kapılarını açtık... Nihayet (kendilerine) verilenler ile keyiflenip şımardıkları bir sırada, onları ansızın yakaladık! Bir anda tüm umutları sönerek çaresiz kaldılar!

Böylece (nefslerine) zulmeden topluluğun kökü kazındı! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir!

De ki: "Düşünün bakalım, eğer Allah işitmenizi (algılamanızı) ve gözlerinizi (görmenizi) alsa, kalplerinizi (şuurunuzu) kilitlese, Allah'ın gayrı olarak onu size getirecek bir tanrı mı var?" Bak nasıl işaretleri farklı şekillerle anlatıyoruz, sonra (buna rağmen) onlar yüz çevirip ayrılıyorlar.

De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah azabı ansızın veya açıkça gelse, zâlimler güruhundan başkası mı helâk edilir?"

Biz Rasûlleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak irsâl ediyoruz... Artık kimler iman eder ve (durumunu) düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. (En’am/42-48)



ALLAH,



(Allah ve O'nun Rasûlüne zıtlaşanların)

KENDİLERİNDEN AÇIĞA ÇIKANLARI KAYDA ALMIŞ, ONLARSA UNUTMUŞLARDIR…

(Sonra kıyamet sürecinde yaptıklarını

(açığa çıkaran olarak) kendilerinde haber verir!)

Bkz.İ/İlâhi Sıfatlar/İşitme sıfatı/Üç(Kişi aralarında) fısıldaşmaya görsün, dördüncüsü O'dur... Beş (Kişi fısıldaşacak) olsalar, onlarda altıncı O'dur!



ANCAK ZİKRE(hatırlatılan hakikate) TÂBİ OLAN



VE GAYBI OLARAK RAHMAN’DAN HAŞYET DUYAN

UYARILIR


Yâ Siiin (Ey Muhammed)!

Ve Kur'ân-ı Hakîm (ve bildirdiği Hikmet dolu Kur'ân)!

Kesinlikle sen Rasûllerdensin.

Sırat-ı müstakim üzeresin.

Azîz ve Rahîm'in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile!

Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullah'tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için.

Andolsun ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem, insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü) Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler!

Muhakkak ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları) oluşturduk! Artık onlar (kendi hakikatlerini göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)!

Onların önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden ders almazlar) oluşturduk da böylece onları bürüdük... Artık onlar görmezler.

Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler!

Sen ancak Zikre (hatırlatılan hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak Rahman'dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile müjdele! (Yâ Sin/1-11)



ÖLÜMLE, RABBİN HÜKMÜ VE EL MELEK(Kuvveler)



SAF SAF DİZİLİR…

BU SÜREÇTE,

CEHENNEM DE DÜNYAYI KUŞATTIĞINDA

İNSAN HATIRLAYIP DÜŞÜNÜR...



Muhakkak ki Rabbin, tamamıyla gözetlemektedir.

Ama insana gelince, Rabbi onu denemek için ikram edip, onu nimetlendirirse: "Rabbim bana ikram etti, üstün kıldı" der (şımarır)!

Fakat onu belâ ile deneyip geçimini daraltır ise: "Rabbim beni alçaltıp zelil kıldı" der (isyan eder, sabretmez)!

Hayır! Hayır yetime ikram etmiyorsunuz!

Yoksulları yedirip doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

Mirası toptan yiyorsunuz!

Malı da pek çok seviyorsunuz, toplayıp yığarcasına.

Hayır (böyle yapmayın)! Arz (beden sarsılıp), darmadağın edildiğinde,

 (Ölümle) Rabbin (hükmü) ve el-Melek (kuvveler) saf saf dizildiğinde,

 (İşte) o süreçte, cehennem de getirilir (Dünya'yı kuşatır)! (İşte) o süreçte, insan hatırlayıp düşünür... (Fakat) Zikra'nın (hatırlamanın) ona nasıl faydası olur (beden-beyin yok artık ruhu geliştirecek)?

"Keşke hayatım (şu yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!" der.

Artık o süreçte, O'nun azabı gibi hiçbir kimse azap edemez!

Hiç kimse O'nun bağladığı gibi bağlayamaz! (Fecr/14-26)



UYARICILARIN(Rasûllerin) İRSALİNDEN SONRA



İMAN EDİP DURUMUNU DÜZELTENLERE

KORKU YOKTUR

Ey kendilerine hakikat bilgisi verilmiş olanlar... Rasûllerin arasının kesildiği bir süreçte, size gerçekleri açıklayan Rasûlümüz gelmiştir... "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyesiniz (diye)... İşte size müjdeleyici ve uyarıcı (Rasûl) geldi... Allah her şey üzerine Kâdîr'dir. (Mâide/19)



Biz Rasûlleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak irsâl ediyoruz... Artık kimler iman eder ve (durumunu) düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.



(Esmâ'nın açığa çıkışı olan) işaretlerimizdeki hakikatleri yalanlayanlara gelince; onlar bozuk inançları dolayısıyla azabı tadacaklar!(En’âm/48-49)



EĞER ŞEYTAN SANA UNUTTURURSA,



ARTIK ZÂLİMLER TOPLULUĞU İLE

BERABER OTURMA!

 İşaretlerimiz hakkında uygunsuz konuşmalara dalanları gördüğünde, başka bir konuya geçene kadar, onlardan yüz çevir... Eğer şeytan sana unutturur ise, fark ettiğin zaman artık zâlimler topluluğu ile beraber oturma.

Korunanlar, onlardan sorumlu değildir... Fakat gerçekleri de hatırlatmalılar... Belki onlar da korunurlar.

Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, kendilerini dünya hayatının aldatmış olduğu kimseleri, kendi hâllerine bırak. Ancak bununla beraber hatırlat ki, bir nefs yaptıkları sonucu helâke düşmesin! Onun Allah dûnundan ne bir Velî'si ve ne de bir şefaatçisi olmaz... Her fidyeyi verse de, ondan alınmaz! İşte bunlar yaptıklarının getirisi yüzünden rehin tutulacak olanlardır... Onlar için yakıcı bir içecek ve hakikat bilgisini inkâr etmeleri nedeniyle de acı bir azap vardır.

De ki: "Allah dûnundan, bize ne fayda ve ne de zarar vermeyen şeylere mi dua edip yakaralım? Allah bizi doğru yola hidâyet ettikten sonra, gerisin geri şirke mi döndürülelim? 'Bize gel' diye doğru yola çağıran arkadaşları olduğu hâlde, şeytanların ayartıp uçuruma çektiği ahmak gibi mi olalım?"... De ki: "Allah hidâyeti işte o hidâyettir! Biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk."

Ve "Salâtı ikame edin ve O'nun azabından korunun; O ki (sizi toplayacak), O'na haşrolunursunuz! (En’am/68-72)



RABBİMİZ…



UNUTURSAK VEYA HATAYA DÜŞERSEK

BİZİ BUNDAN DOLAYI CEZALANDIRMA



Amener Rasûlü Bi ma ünzile ileyhi min Rabbihi vel mu'minun* küllün amene Billahi ve MelaiketiHİ ve KütübiHİ ve RusuliHİ, la nuferriku beyne ehadin min RusuliHİ, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke Rabbena ve ileykel masıyr; La yükellifullahu nefsen illâ vüs'aha* leha ma kesebet ve aleyha mektesebet* Rabbena la tüahızna in nesiyna ev ahta'na* Rabbena ve la tahmil aleyna ısran kema hameltehu alelleziyne min kablina* Rabbena ve la tühammilna ma la takate lena Bih* va'fü anna, vağfir lena, verhamna, ente mevlana fensurna alel kavmil kafiriyn;

Er Rasûl (Hz.Muhammed a.s.) Rabbinden (varlığını oluşturan Allah'ın Esmâ bileşiminden) kendisine (şuuruna) inzâl olana (boyutsal bir geçiş yapan bilgiye) iman etmiştir. İman edenler de!.. Hepsi iman etti ("B" harfinin işaret ettiği anlam doğrultusunda) nefslerini oluşturan hakikatlerinin Allah Esmâ'sı olduğuna, meleklerine (nefslerinin aslı olan Esmâ kuvvelerine), Kitaplarına (inzâl olan bilgilerine), Rasûllerine... Onun Rasûlleri arasında (irsâl olmaları konusunda) hiçbir ayırım yapmayız... "Algıladık ve itaat ettik, mağfiretini isteriz Rabbimiz; dönüşümüz sanadır" dediler.

Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi bundan dolayı cezalandırma.

Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun ağır vecibeleri bize yükleme. Rabbimiz, takatimizin yetmeyeceği şeyleri de bize yükleme. Suçlarımızı affeyle, mağfiret eyle, rahmet et. Sen mevlâmızsın. Tüm hakikati örten seni inkâr edenlere (kâfirlere) karşı bizi zafere erdir. (Bakara/285-286)



UYARININ SONUCUNU YAŞAMAYI



HAK EDENLER

SEFAHAT ÖNDERLERİNE(Rasûllerle düzelmelerini) EMREDERİZ; (ama onlar)

BOZUK İNANÇLARINA DEVAM EDERLER…

BİZ DE ONLARI HELÂK EDERİZ!

Her insanın yaptıklarını (veya kaderini) kendi boynuna doladık... Kıyamet sürecinde kendisine (kişinin kıyameti olan ölümünde ya da genel anlamda mahşer sürecinde), kaydolmuş olarak bilgisini çıkarırız.

"OKU yaşam bilgini (kitabını)! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir."

Kim hakikate ererse sadece kendinedir bu doğru yolu bulmuş oluşu; kim de saparsa (hakikatten) yalnızca kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Hiç kimse, bir başkasının yaptığı yanlışların yükünü taşımaz! Biz bir Rasûl oluşturup (bâ's edip) onunla uyarmadıkça azap yaşatmayız!..

Bir bölgeyi helâk etmeyi irade ettiğimizde, oranın sefahat önderlerine (Rasûllerle düzelmelerini) emrederiz; (ama onlar) orada bozuk inançlarının gereğine devam ederler... Bu yüzden uyarımızın sonucunu yaşamayı hak ederler... Biz de onları helâk ederiz.

Nuh'tan sonra nice kuşaklar helâk ettik... Kullarının suçlarından Habîr ve Basîr'dir Rabbin!

Kim önündeki dünyayı isterse, dilemişsek, dünyada ona istediğini veririz. Sonra onun için cehennemi mekân kılarız; aşağılanmış ve uzaklaştırılmış olarak ona yerleşir.

Kim de gelecek sonsuz yaşamı irade eder ve imanlı olarak onun için gerekli çalışmaları yaparsa, işte onların çalışmaları da değerlendirilir, sonucu yaşatılır!(Isrâ/13-19)



ALLAH UYARISI(Risâlet işlevi-Hatırlatma) BİR TOPLUMA(Veya ferde) DAİMA, ÖNCEDEN



BİR İSİM VEYA RESİM ALTINDA ULAŞIR…

Ve kıyâmete kadar devam eder.

 Anlayış özürlüler, kapsamını fark edemedi bu uyarıların:

"Biz hiç bir memleketi uyarıcıları olmadan helâk etmemişizdir... Uyarı=hatırlatma olur; biz zâlimler değiliz..." (Şuara:208-209) 

"Biz, Rasul bâ'setmedikçe, azap edici olmadık..." (İsra:15)

Ahmakların, "Nebi" ve "Rasûl" kelimelerinin anlamlarını farsça ve mecusi anlayışına dayalı göktanrıya bağlı "peygamber" kelimesiyle örtmelerinden beri; çok önemli bir sır ulaşılmaz derinliklerde kayboldu gitti!.. Bu yüzden de, "uyarılar ve nereden geldikleri" fark edilemez oldu!.

Bâtının, özün, hakikatin, sistemin seslenişi, bir mekân veya kişiyle kayıtlanmaksızın âşikâr olduğunda, "Risâlet" işleviyle karşılaşmıştır o toplum ya da fert!.

RASÛL”ün uyarıcı; uyarıcının, RASÛL olduğunu; “Allah seslenişine” aracılık ettiğini algılayamamışlardır anlayışı kısıtlılar!.

Nübüvvet son bulmuştur; ama “Risâlet yani “Allah’ın uyarısı” kıyâmete kadar devam eder… Buradaki “Risâletin” anlamı “Nübüvvet” değildir.

Dolayısıyla, Allah uyarısı, o topluma veya ferde, dâima, önceden bir isim veya resim altında ulaşır!.

Bu, dünyadaki her toplum veya fert için dahi böyledir. Bu uyarıyı önemsemeyenler ise, sonuçlarına çok acı şekilde katlanmak zorundadır!.

Eğer biz onları, ondan (Rasûl uyarısından) önce azâb ile helâk etseydik, elbette şöyle derlerdi:



-Rabbimiz keşke bize bir râsul irsâl etseydin de, biz de bu zillet ve rüsvaylığa düşmeden önce, senin yaratmış olduğun sistem ve düzeni dikkate alarak yaşasaydık!” (Ta-Ha:134)



İLÂHİ ZORLAMA



(Kişinin fıtratında yer alan,

onu bir hedefe zorlayıcı program)

(Soru: Sistemin Seslenişi'nde "İnsanın ilâhi bir zorlama olmaksızın, düzen değiştirmesinin fevkalâde güç olduğunu” belirtmişsiniz. Burada bahsedilen ilâhi zorlamadan kasıt nedir.?..)

İlâhi zorlama”dan murad; kişinin fıtratında yer alan, onu bir hedefe zorlayıcı programdır !



Beyinde, ilgili konudaki hücreler arasında bir faaliyet vardır; ve bu faaliyet zaman içinde kendi doğrultusunda yayılıp genişler. Dolayısıyla da yanlış günden güne artar!. İşte bu gelişme ortamında iken, insanın ilâhi bir zorlama olmaksızın, düzen değiştirmesi fevkalâde güçtür!.



O sebepledir ki, bizler düşüncelerimize hâkim olmak; ve hangi konu içinde olursak olalım, o konuya Allah gibi bakmak ve değerlendirmek; ya da en azından, îman esasları noktasından o konuyu ele alarak değerlendirmek zorundayız.



 İLHAM



  • Kişinin kendi çalışmaları sonucu, kendisinden meydana gelen fiillerin hâsılası olarak kendisinde oluşan hassasiyetin kazandırdığı algılamalar…

  • Kişinin çalışmaları sonucu kendisinde meydana gelen hassasiyetle, bazı ilâhi gerçeklere muttalî olması, bunların perdelerinin kendisinde açılması; bunları hissedip yaşaması hâli…

  • Velâyet kemâlâtının uruç hükmüyle bir “veli”de açığa çıkışı…



İLHAM MELEĞİ

1-MELEKİ İLHAM 

MELEKÎ İLHAMLAR

KURÂN-I KERİM’E TERS DÜŞMEZ!

Melek sınıfından gelen ilhamlar asla Hazreti Muhammed aleyhisselâmın tebliğ etmiş olduğu itikad sisteminden farklı olmaz; ve öğreti kesinlikle Kur`ân-ı Kerim’e ters düşmez!. Helâli haram; haramı helâl olarak değiştirmez! Zaman değişti bahanesiyle Kur`ân hükümlerini yürürlükten kaldırmayı önermez!

Bu hususlara çok dikkat etmek gerekir.



İLHAM MELEĞİ İLE VAHİY MELEĞİ ARASINDA



FARK YOKTUR

 (Soru: İlham meleği ile vahiy meleği arasında ne gibi fark vardır.?)

Aynıdır... Fark yoktur... Gelen kişiye göre biz “ilham” veya “vahiy” diye ayırırız... Gelen kişi Nebî ise “Vahiy” deriz; veli ise “İlham”!... Sâdık olması şartıyla...

Sezgi ile ilhamı karıştırmamak gerekir....

 

İLHAM İLE VAHİY ARASINDAKİ FARK



İlhamda yanılmalar olabilir…

Vahiyde ise yanılma olmaz.

"Vahiy", Hakk'tan direkt olarak, herhangi bir çalışma söz konusu olmadan kendisine nazil olan, ve kendisinde fışkıran ilâhi ilimdir.

"İlham" ise kişinin çalışmaları sonucu kendisinde meydana gelen hassasiyetle, bazı ilâhi gerçeklere muttalî olması, bunların perdelerinin kendisinde açılması; bunları hissedip yaşaması hâlinin adıdır.

Dolayısıyla, her ne kadar genelde, "vahiy" ile "ilham" arasında fark yoktur, derlerse de aslında çok büyük fark vardır!.

İşte bu temel fark dolayısıyladır ki, bir nebi ile bir velinin kıyaslanması asla mümkün olmaz!.

Bu ana neden yüzündendir ki, insanlar velilere itaat ve teslimiyet için mecbur tutulmamışlardır... Fakat nebilere itaat ve teslimiyet zorunlu kılınmıştır!.



 İlhamlarda bazı yanılmalar söz konusu olabilir... Fakat vahiyde yanılma olmaz; bireysel değer yargıları asla gerçekleri bulandırmaz!.Niçin?.. Çünkü, "vahiy" direkt "Hakk'tan nuzül"dür!. Yanılma payı yoktur!.



Çünkü, beyin faaliyetlerinin ve verilerinin, o gelenin üzerinde bir rolü yoktur!. Direkt olarak beyinde o mânâ oluşur.

İlhamlarda bazı yanılmalar söz konusu olabilir. İlham”da kişinin beyninin açılma kapasitesine göre alıcılık durumu ortaya çıkar, O kapasitenin oluşumunu meydana getiren yan faktörler velide hasıl olan mânâyı etkileyebilir!

Meselâ o anda duyguları, istek veya arzuları o gelen nesneye karışabilir… Ve o gelen nesneyi o istikamette değerlendirebilir. İlhamda kişinin birtakım yanılmaları, duyguları, arzu ve istekleri ya da o şeyi alış anındaki ruh hâli yanılmalara yol açabilir.

İşte bu durum ilhamda yanılmalara yol açabilir. Veli ilham yolu ile bir takım gerçeklere erdiği için; veliye itaat, teslimiyet zorunlu değildir!

Vahiy" ile "ilham"ın önemine ve ağırlığına bir de şu yönüyle işaret edelim:

Meselâ siz aklınızla, bazı bilgilere sahipsinizdir. Bu bilgileriniz gereği bir işin böyle olması gerektiğini bilebilirsiniz. Fakat sizin duygularınız ağır basar ve bilmenize rağmen bir türlü o şeyi yapamazsınız.

İşte bu bir noktada aklın tasarrufunun zayıflığındandır.

 


İLHAM GÜCÜ

“İLHAM”IN “AKIL”A ÜSTÜNLÜĞÜ

"İlham"ın gücüne en güzel misâl bildiğimiz rüyalardır..

Gece bir rüya gördünüz.. Ertesi sabah kalktığınızda haliniz bambaşka olur!. Ve o rüyanın tesiri altında, siz o güne kadar yapamadığınız bir işi kolaylıkla yapabilirsiniz... Size bunu yaptırtan, "rüya" dediğiniz "ilham"dır.. Yani, o şeyi hissediş sonucu. Bu hissediş size o işi kolaylaştırmıştır!. İşte bu, "ilham"ın "akla" olan üstünlüğüdür!.

Normal şartlarda "aklınızla" bir gerçeği bilmenize rağmen; duygularınız ya da şartlanmalarınız, ağır basarak o şeyi size yaptırtmaz.. Ama o yapamadığınız şeyi gecenin çok kısa bir süresi içinde; 30-40 saniyelik bir sürede gördüğünüz şeyler yani aldığınız ilham, sizi kolaylıkla o işi başarır hale getirir..işte bu, bütün yaşamınız boyunca elde ettiğiniz bilgilere, yani "aklınıza" "ilham"ın galebe çalmasıdır.

 


İLHAMIN

GECE DAHA GÜÇLÜ OLMASININ SEBEBİ

Güneş her ne kadar bugün dünyanızdakilerin hayat kaynağı ise de, bilemediğiniz ölçüde korkunç zararları da vardır sizin üzerinizde. Tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlü kısıtlayıcıdır üzerinizde

-Nasıl yani ?

-Şairleriniz, yazarlarınız, düşünürleriniz, ermişleriniz hep geceyi seçer... İlhamlarını gecede alırlar... Niçin ?...

Çünkü ilham dedikleri şeyler ancak güneş radyasyon direkt etkisinin kalktığı anlarda beyninizde farkedilir hâle gelir...

Kısa dalgadan radyonuzun durumunu düşünün... Gündüz dinleyemediğiniz pekçok istasyonu gece alabilirsiniz... Sebep, güneş radyasyonunun direkt etkisinin olmayışıdır.



 2-CİNNİ-ŞEYTÂNİ İLHAMLAR



Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin