Allame murtaza askerî ehl-i BEYT VE ehl-i SÜnnet ekolleri Mütercim: Cafer bendiderya ismail bendiderya



Yüklə 1,44 Mb.
səhifə33/70
tarix29.10.2017
ölçüsü1,44 Mb.
#19784
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   70

7- Vasi ve Vasiyet


Vasi ve vasiyet sözcükleri ve bu sözcüklerden türeyen diğer kelimeler Arapça'da şu anlamlara gelir: Musi (vasiyet eden), ölümünden sonra belirttiği bir işin yapılmasını isteyen kimsedir. Kendisinden bir işin yapılması istenen kimseye "vasi" ve istenen şeye ise "vasiyet" denir. Böyle bir istek bazen "vasiyet" terimiyle ve bazen de bu kelimenin diğer türevleriyle ifade edilir. Örneğin, vasiyet eden kendi vasisine, "Sana, benden sonra aileme veya eğitim merkezime şu işleri yapmanı vasiyet ediyorum." der veya vasiyet anlamı taşıyan bir kelime kullanarak; örneğin, "Benden sonra ailemin sorumluluğunu ve eğitim merkezimin idaresini üzerine almanı ve şöyle yapmanı istiyorum." der. Bazen vasiyet eden vasiyetini diğerlerine bildirir, örneğin, "Ben falancaya vasiyet ettim." veya "benim vasim filancadır." der. Tabii bu anlamı taşıyan başka bir sözcük de kullanabilir; örneğin, "Filancadan yapmasını istedim." veya "Falancayla anlaştım." ya da "Filan işi falancanın üzerine bıraktım." vb. diyebilir. Bütün bunlar bir anlama gelir. Arapça'da "vasi" ve "vasiyet" terimi ve bunların türevlerinin özetle anlamı budur. Kur'ân-ı Kerim'de ve Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinde de bu anlamda kullanılmıştır. Örneğin Allah Tealâ Kur'â-n-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun ve meşru) bir tarzda vasiyette bulunması yazıldı... Bunun yanında, kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha düşeceğinden kor-kup da ikisinin (tarafların) arasını bulup düzeltirse, artık ona da günah yoktur...[477] Yine buyuruyor ki: Ey iman edenler! Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, vasiyet hazırlanışında, aranızda içinizden adaletli iki kişiyi (şahit tutun).[478] Nisâ Suresi'nin 11. ve 12. ayetlerinde de bu konu işlenmiştir. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinden ise Buharî ve Müslim'in Sahih'-

lerinde kaydettikleri şu hadisi örnek getirebiliriz: Bir Müslüman, vasiyet edecek bir şeyi olduğu hâlde vasiyet yazmadan iki geceyi geçiremez.[479] Vasiyetin İslâm fıkhında birtakım hükümleri de vardır. Bütün bu söylediklerimiz göz önünde bulundurulduğunda "vasi" ve "vasiyet" terimlerinin İslâmî ıstılahlardan olduğu anlaşılır. Ama ileride Tevrat ve İncil'de örneklerini göreceğimiz gibi peygamberlerin vasiyeti, kendilerinden sonra dinlerini insanlara ulaştırmaları ve ümmetinin sorumluluğunu üzerlerine almaları için vasilerine yaptıkları bir ahittir. Bu ümmete de Resulullah (s.a.a), kendisinden önce gelip geçen peygamberler gibi davranmış, dinini tebliğ etmesi ve ümmetinin sorumluluğunu üzerine alması için Hz. Ali'yi (a.s) kendine vasi tayin etmiş, yine onun aracılığıyla ondan sonraki on bir imama da bu vasiyeti etmiş ve bunu bazen "vasi", "vasiyet" sözcükleri ve bunların türevlerini kullanarak ve bazen de bu anlamı veren diğer sözcüklerle Müslümanlara bildirmiştir. Bu vasiyet sonucu, Hz. Ali (a.s) "vasi" lakabını almış ve bu adla tanınmıştır. Biz ileride Resulullah'ın (s.a.a) kendisinden sonra vasi tayin etmesi hakkında elimize ulaşan nasları inceleyeceğiz. Ayrıca bu naslara inanmayıp, Resulullah'ın (s.a.a) kendisinden sonra Müslümanların başlarına gelecek olanlara ve hükümet konusuna ilgisiz kaldığına ve hiç kimseye vasiyet etmediğine inananların sözlerini de genişçe ele alacağız inşallah.


 HİLÂFET EKOLÜ'NÜN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİ


Yukarıdaki yedi ıstılahı inceledikten sonra iki ekolün hilâfet ve imamet konusundaki delillerini incelemek kolaylaşacaktır. Şimdi daha önce de olduğu gibi ilk önce Hilâfet Ekolü'nün görüşlerinin değerlendirmesini yapalım.

Hilâfet Konusunda Ömer ve Ebu Bekir'in Görüşü


Daha önce de değindiğimiz gibi Ebu Bekir, (Benî Sâide Sakifesi'nde) şöyle dedi: Kureyş dışında hiç kimse bu hükümete lâyık değildir. Çünkü Kureyş soy ve boy açısından Araplar arasında yüce bir mevkie ve merkeziyete sahiptir. Bu yüzden ben size hükümet için her ikisi de Kureyş'ten olan Ömer'le Ebu Ubeyde'den birini öneriyorum. O hâlde hangisine isterseniz biat edin![480] Ömer ise kendi hilâfeti döneminde Ebu Bekir'e biat konusunda şöyle demiştir: Ebu Bekir'e biat, oldu bittiye getirilen bir işti; geldi ve geçti." sözü sizleri kendinizle meşgul etmesin; gerçi böyleydi ve Allah onun şerrini uzaklaştırdı. Ama bugün sizin aranızda boyunların kendisine uzandığı Ebu Bekir gibi birisi de yoktu! Eğer ileride biri Müslümanlarla müşavere edip onların görüşlerini almadan insanlardan biat almaya kalkışırsa, ne onu ve ne de biat edeni önemsemeyin; bu durumda ikisi de ölümü hak etmiştir.[481]

İki Halifenin Görüşünün Değerlendirmesi

Biz burada ilk önce Ebu Bekir'in Benî Sâide Sakifesi'ndeki istidlalini inceleyecek, daha sonra Ömer'in kendisinden sonra hilâfet için ileri sürdüğü şûra plânına değineceğiz. Ebu Bekir'in Benî Sâide Sakifesi'nde söz konusu ettiği istidlali hakkında şunu söyleyebiliriz: O gün bu mücadelenin yöneticilerinin istidlalleri, kavmiyetçilik ve kabile taassubu çerçevesindeydi; çünkü: Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini yerde bırakarak Sa'd b. Ubâde'-yi hükümet ve hilâfete geçirmek için Benî Sâide Sakifesi'nde toplanan ensar, Sa'd'ın diğerlerinden üstün olduğunu ve hilâfete ancak onun lâyık olduğunu söylemiyorlardı; aksine diyorlardı ki: "Muhacirler sizin topraklarınızda ve sizin elinizin altında yaşıyorlar. Dolayısıyla onların hiçbirinin size baş kaldırmaya ve efendilik gütmeye hakkı yoktur. Onun için siz ensar çaba gösterip hükümeti ele geçirin." Ensar gibi Benî Sâide Sakifesi'ne ulaşan Kureyş muhacirleri de kavmiyetçilik mantığıyla yola çıkarak diyorlardı ki: "Araplar arasında Kureyş'in yüce bir makamı ve mevkisi var. Biz Resulullah'ın (s.a.a) kabilesinden ve onun ailesindeniz.

Onun hükümetini ele geçirmek için kim bizimle savaşmaya kalkışabilir?!" Veya ensardan olan o adam "Bir kişi bizden ve bir kişi de sizden önder olsun." ya da Kureyş'ten olan bir muhacir, "Hükümet bizim olsun, vezirlik ve müşavirlik de sizin." cevabını veriyordu. Bütün bunlar kavmiyetçilik ve kabile taassubu düşüncelerinin belirtileridir. Kavmiyetçilik meselesi, Evs kabilesinden olan Useyd b. Huzeyr ve orada hazır olan kabilesinin diğer fertlerini, yakın geçmişte vuku bulmuş olan Beas Savaşı'nı hatırlayarak Hazrec kabilesinin kendilerine sulta kurmasından endişelenip, onların hükümete geçmesini önlemeye yöneltti ve bunun sonucunda şöyle dediler: Vallahi eğer Hazrec kabilesi yalnız bir kere size hükümet edecek olursa, her zaman size karşı övünecek ve hükümette size bir pay vermeyecektir. O hâlde kalkıp Ebu Bekir'e biat etin. Sonunda Eslem kabilesinin katılmasıyla Kureyş muhacirleri başarıya ulaştılar. Çünkü o sırada erzak almak için Medine'ye gelmiş olan ve Medine sokaklarını doldurup taşıran bu kabilenin Ebu Bekir'e biat etmesi Kureyş muhacirlerinin ensara karşı başarısını kesinleştirdi. İşte bu nedenle olacak ki, Ömer haklı olarak, Ebu Bekir'e biatin oldu bittiye getirilen ve hesap edilmemiş bir iş olduğunu söylemiştir!

Her durumda iki rakibin Benî Sâide Sakifesi'nde ileri sürdüğü istidlalden sarf-ı nazar edecek olursak, hükümet ve hilâfeti ele geçirmek için vuku bulan olaylar bundan ibarettir. Ama halife seçimi için Ömer'in söz konusu ettiği şûra olayını Allah'ın izniyle ileride inceleyeceğiz.

Hilâfet Konusunda,


Hilâfet Ekolü Mensuplarının Görüşü


Hilâfet konusunda, Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü mensuplarının görüşünü iki maddede özetlemek mümkündür:

1- Hilâfet şu şekillerde meydana gelir:

a- Şûra yoluyla. b- Biat yoluyla. c- Hilâfetin şekillenmesinde ashabıntutumunu izleyerek. d- Zor ve güç kullanarak.

2- Biatten sonra, günah işlese bile halifeye itaat farzdır.

Şimdi bu konuları inceleyelim.


Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin