Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi


Çevre Yolu üzerindeki kavşaklar



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə117/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   113   114   115   116   117   118   119   120   ...   134

2. Çevre Yolu üzerindeki kavşaklar: 15. Kozyatağı, 16. Anadolu Otoyolu, 17. Ümraniye, 18. Levent, 19. Levent-Büyükdere Caddesi (bağlantıyolu üzerindedir), 20. Harp Akademileri, 21. Hasdal, 22. Metris, 23. Mahmutbey.

1. Çevre Yolu üzerinde yer alan viyadükler: A. Mecidiyeköy, B. Ortaköy (Balmumcu),. C. Ortaköy.

2. Çevre Yolu üzerinde yer alan viyadükler: D. Molla Gürani, E. Sadabad II, F. Hasdal, G. Akşemsettin, H. Gaziosmanpaşa, I. Mahmutbey.Bağlantı yolları üzerinde yer alan viyadükler: J. Sağmalcılar, K. Gedik Ahmet Paşa, L. Nurtepe, M. Sadabad I, N. Okmeydanı, O. RıdvanDedeoğlu.

Karayolları Genel Müdürlüğü/Rıfat Akbulut

yollarıyla ilgili proje süreci başlatılmış, 1967'de Karayolları Genel Müdürlüğü'n-de istanbul Çevre Yollan ve Boğaz Geçişi Bölge Müdürlüğü kurulmuş ve aynı yıl çevre yolu projelerinin hazırlanmasına başlanmıştır.

1. Çevre Yolu, Boğaziçi Köprüsü(->) ile birlikte 30 Ekim 1973 günü bazı eksikliklere rağmen törenle hizmete girmiştir, iki aşamalı inşa edilen 1. Çevre Yolu'nun önce Mecidiyeköy-Merdiven-köy arasındaki bölümü açılmış, geri kalan kısımlarıyla birlikte tümü 1978'de tamamlanabilmiştir.

İstanbul 1. Çevre Yolu (O-l, eski E-5) batıda, Topkapı'da İstanbul-Edirne (D-100), doğuda Merdivenköy'de İstanbul-Ankara (D-100) devlet yollarım birleştirmektedir. Otoyol uzunluğu Topkapı-Sö-ğütlüçeşme arasında 24,2 km'dir. 1. Çevre Yolu'nda gidiş geliş refüjle ayrılmıştır. Üç gidiş, üç geliş olmak üzere altı şeritli bir enkesit bulunmaktadır ki, buna emniyet şeritleri dahil değildir. Yol, günlük ortalama 70.000 taşıtın rahatlıkla 100 km/ saat seyir hızına imkân verecek şekilde projelendirilmiştir. Ayrıca Türkiye'de ilk kez kaza ve arıza ihbarı için yol boyunca acil telefon donanımı sağlanmıştır. Çevre

yolu güzergâhı üzerinde 1.560 m uzunluğunda (kuleler arası açıklık 1.074 m) Boğaziçi Köprüsü; 995 m uzunluğunda Haliç Köprüsü; 19 betonarme, 18 önge-rilmeli beton plak olmak üzere toplam 39 adet köprü; l yükseltilmiş yol (Mecidiyeköy Büyükdere Caddesi'nde), 2 tünel (Beylerbeyi ve Edirnekapı) ve toplam 1.000 m uzunlukta 3 büyük viyadük (Ortaköy, Balmumcu, Mecidiyeköy) gibi önemli yapılar bulunmaktadır. Ayrıca şehrin ana arterleri ile çevre yolu arasında gerekli bağlantıları sağlamak üzere 13 köprülü kavşak düzenlenmiştir.

1. Çevre Yolu üzerinde yer alan köprülü kavşaklar şunlardır: Söğütlüçeşme Kavşağı: Çevre yolu, Kadıköy kent girişim oluşturmaktadır. Uzunçayır Kavşağı: 1. Çevre Yolu ile İstanbul-Ankara Devlet Yolu (D-100) bağlantısını sağlamaktadır. Çamlıca Kavşağı: 2. Çevre Yolu'nun hizmete girişini takiben 1. Çevre Yolu ile bağlantıyı sağlamak üzere oluşturulmuş kavşaklardandır, 1992'de hizmete girmiştir. Altunizade Kavşağı: Başlangıçta sadece Çamlıca, Altunizade ve Bağlarbaşı çevresine hizmet eden bu kavşak üzerinden Kısıklı ve Tantavi tünelleri yoluyla 2. Çevre Yolu'na bir diğer bağlantı

daha oluşturulmuştur. Beylerbeyi Kavşağı: Boğaziçi Köprüsü Beylerbeyi ayağında yer alan bu kavşakla otoyol, Boğaz sahil yoluna bağlanmaktadır. Yıldız Kavşağı: Yıldız'da Barbaros Bulvarı-çevre yolu bağlantısını oluşturmaktadır. Barbaros Bulvarı Kavşağı: Zincirlikuyu'da otoyol Mecidiyeköy kent girişini oluşturmaktadır. Çağlayan Kavşağı: Otoyol Şişli kent girişini oluşturmaktadır. Okmeydanı Kavşağı: 1. Çevre Yolu ile 2. Çevre Yolu bağlantısını sağlayan önemli kavşaklardan birisidir. Halıcıoğlu Kavşağı: Çevre yolu-Haliç kuzey bağlantısını sağlamaktadır. Ayvansaray Kavşağı: Çevre yolu-Haliç güney bağlantısını oluşturmaktadır Vatan Kavşağı: Topkapı surları dışında Vatan Caddesi ile Mahmutbey-Topkapı bağlantısı ve Esenler Kavşağı yoluyla 2. Çevre Yolu'yla da bağlantı sağlamaktadır. Osmaniye Kavşağı: 1. Çevre Yolu'nun Londra Asfaltı üzerindeki başlangıcını o-luşturmaktadır. Aynı zamanda Millet Caddesi bağlantısını da sağlamaktadır.

Çevre yolu ve Boğaz geçişi projesi o-lumsuz etkilerinin giderilmesi yönünde gerekli planlama kararlarıyla desteklene-mediğinden kısa süre sonra ikinci bir çevre yolu ve köprü ihtiyacı ortaya çık-

mistir. Böylece ilk köprünün hizmete girişinden 12 yıl sonra 1985'te ikinci köprünün temeli atılmış ve hizmet alam olarak daha geniş yeni bir çevre yolunun yapımına başlanmıştır, istanbul 2. Çevre Yolu Kınalı-Sakarya Otoyolu Projesi kapsamında 17 Nisan 1985'te ihale edilmiş, 10 Mayıs 1985'te imzalanan sözleşmenin ardından 4 Aralık 1985'te inşaat başlamıştır. 2. Çevre Yolu Boğaz geçişini oluşturan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün(->) l Temmuz 1988'de açılışı yapılmış ve çevre yolu 3 Temmuz 1988'de Levent Bağlantı Yolu ve bir kısım yolun tek yarısının çift yönlü trafiğe açılmasıyla hizmete girmiştir. 2. Çevre Yolu'nun Hasdal-Koz-yatağı arasındaki 26 km'lik kesimi ile Hasdal-Okmeydanı bağlantısı 3 Temmuz 1989'da tamamlanmıştır. Otoyolun tamamı 25 Ekim 1989'da trafiğe açılmıştır.

istanbul 2. Çevre Yolu (O-2) 38,2 km uzunluğunda bir otoyoldur. Avrupa Oto-yolu'nun (O-3) Mahmutbey Kavşağı ile Ümraniye ve Çakmak Mahallesi arasında Anadolu Otoyolu (O-4), Kozyatağı'nda ise İstanbul-Ankara Devlet Yolu (D-100) ile birleştiği köprülü kavşak arasında yer almaktadır. 2. Çevre Yolu 14 km uzunluğunda bağlantı yolları ile şehir içi ulaşımına da hizmet vermektedir. 2 m genişliğinde bir orta refüjle ayrılmış olup her biri 3,5 ila 3,75 m eninde şeritlere ve l m genişliğinde iç banket ile 3 m genişliğinde emniyet şeridine sahip çift yönlü bir sürat yoludur.

2. Çevre Yolu üzerinde toplam 10 a-det köprülü kavşak ve 5 adet bağlantı yolu yer almaktadır. Avrupa yakasındaki köprülü kavşak ve bağlantı yolları sırasıyla şunlardır: Levent Bağlantı Yolu ve Köprülü Kavşağı, Büyükdere Caddesi Köprülü Kavşağı, Hasdal Köprülü Kavşağı ve Okmeydanı-Hasdal Bağlantı Yolu, Metris Köprülü Kavşağı ve Esenler-Met-ris Bağlantı Yolu, Mahmutbey Batı Köprülü Kavşağı.

Anadolu yakasında yer alan köprülü kavşak ve bağlantı yolları ise şunlardır: Kozyatağı Kavşağı, Anadolu Otoyolu Kavşağı, Ümraniye Köprülü Kavşağı ve Üm-raniye-Altunizade Bağlantı Yolu, Kavacık Köprülü Kavşağı. 2. Çevre Yolu üzerinde toplam uzunlukları 4.303 m olan 11 adet viyadük bulunmaktadır. Bunlardan 7 tanesi otoyol üzerinde, 4 tanesi ise Hasdal-Okmeydanı Bağlantı Yolu üzerindedir. Otoyol üzerinde yer alan viyadükler ve uzunlukları şöyledir: Mahmutbey Viyadü-ğü, 399,8 m; Gaziosmanpaşa Viyadüğü, 120 m; Akşemsettin Viyadüğü, 604 m; Hasdal Viyadüğü, 324,8 m; Sadabad II Viyadüğü, 400 m; Levent Viyadüğü, 363,6 m; Molla Gürani Viyadüğü, 498,8 m. Hasdal-Okmeydanı Bağlantı Yolu üzerindeki viyadükler ve uzunlukları da şöyledir: Gedik Ahmet Paşa Viyadüğü, 240 m; Nurtepe Viyadüğü, 400 m; Sadabad I Viyadüğü, 788,8 m; Okmeydanı Viyadüğü, 161,5 m. En yüksek viyadük Molla Güra-ni'dir ve tabiiye üstüne kadar 77 m yüksekliğe sahiptir. Sadabad I Viyadüğü ise en uzun olanıdır. Viyadüklerden dört ta-

nesi; Molla Gürani, Hasdal, Sadabad I ve Akşemsettin viyadükleri Türkiye'de ilk kez uygulanan itme-sürme yöntemi ile inşa edilmişlerdir.

2. Çevre Yolu'nun proje hızı 120 km/ saat olup, hizmete girdiği ilk yıllarda araç trafiğinin 80.000 araç/gün, 2010'da ise, 130.000 araç/gün olacağı, buna karşılık araçlar için Boğaz geçişi talebinin 1995'te 64 milyon adet/yıl, 2010'da da 97 milyon adet/yıl olacağı hesap edilmiştir. Temmuz 1991-Haziran 1992 arasında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'n-den günde ortalama 67.610 araç geçmiştir. Aynı dönemdeki toplam araç sayısı da 24.745.364 olarak gerçekleşmiştir. Köprünün açıldığı l Temmuz 1988'den, l Temmuz 1992'ye kadar geçen toplam araç sayısı da 61.799.986 olmuştur. Aynı tarihler arasında araç geçişinden elde e-dilen toplam gelir ise, 414.901.417.000 TL'dir. Boğaziçi Köprüsü'nden de l Kasım 1973-1 Kasım 1992 arasında toplam 676.643.158 araç 893.306.779.063 TL gelir bırakarak geçmiştir. Aynı değerler l Kasım 1991-1 Kasım 1992 arasında ise şu şekilde gerçekleşmiştir: Toplam araç, 50.787.686; elde edilen gelir, 268.347. 860.000 TL; günlük ortalama araç geçişi, 139.144 adet. Her iki köprü için verilen bu değerlerin çevre yollarına da genel-leştirilebileceği göz önünde bulundurularak rakamların aynı zamanda çevre yollarının da yaklaşık olarak kullanım yoğunluğunu yansıttığı söylenebilir.

İstanbul 1. ve 2. çevre yolları kentleşme hızının istanbul'da çok arttığı 1970 ve 1980'li yıllarda gerçekleştirilmişler ve yapılmalarına neden olan sorunların bir kısmını çözerken kentsel gelişmeye de kontrolü güç önemli ivmeler kazandırmışlardır. Özellikle nâzım plan çalışmalarına ara verildiği 1980'ler sonrasında 2. Çevre Yolu ve TEM Otoyolu güzergâhı çevresinde bu yolların da etkisiyle plansız ya da mevzi planlarla Sultanbeyli, ikitelli, Bahçeşehir, Esenkent vb yeni, büyük kentsel gelişme odaklan ortaya çıkmış ya da yaratılmıştır. Böylece bir anlamda şehir merkezinin desantralizas-yonunda da adımlar atılmıştır. Mevcut çevre yollarının istanbul'un, 2010'a kadar kentsel gelişmesini yönlendirecek yeni nâzım planda da benzer işlevlerini sürdürmesi öngörülmüştür.

Bibi. Bayındırlık Bakanlığı, Bayındırlık İşleri 1972-1974, Ankara, 1975; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü: İstanbul 2. Çevre Yolu: Kozyatağı-Okmeydanı, ty; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, 17. Bölge Müdürlüğü 1992 Çalışmalarından Özetler, ty.

M. RIFAT AKBULUT



ÇEYİZ ALAYI

Çeyiz (aslı cihaz) gelinlerin baba evinden getirdiği takı, giyim ve her türlü ev eşya-sıdır. Bunların yeni eve taşınması çeyiz alayı denilen törenle gerçekleştirilirdi.

Çeyiz alaylarının en gösterişlileri saray düğünlerinde görülürdü. Hazırlanan çeyiz takımı önce sarayda sergilenir, sadra-

zam ve diğer ileri gelen devlet adamları düğün hediyelerini bu arada gönderirlerdi. Topkapı Sarayı'nda toplanan çeyizden ziynetler tel kafeslere, altın ve gümüş kap kaçaklar sinilere, giysiler ve döşemeler gümüş kakmalı kadife ve atlas sandıklara, üzeri sırma işlemeli al çuha bağlanıp yerleştirilir, katırlara yüklenir, alayla damadın konağına götürülürdü.

17. yy'da düzenlenen çeyiz alaylarında önde yeniçeriler, arkada at üzerindeyeniçeri ağası, ikişerli sıra halinde imamlar, şeyhler, müderrisler, kazaskerler, vezirler, bunların arkasından gelen at üzerindeki düğün armağanlarının önündemehter takımı, arkada haremağalarınıneşlik ettiği cariye arabaları, en arkada daçeyizi taşıyan katırlar yer alırdı.

18. yy'da düzenlenen çeyiz alaylarında ise en önde kılavuz çavuş, onun ardında subaşı ve asesbaşı ile çeşitli ağalar ve çavuşlar, sonra da sırasıyla top arabacıları, topçu ve cebeci ocakları ağaları, yeniçeri efendisi, sekbanbaşı, kapıcıağalar, defterdarlar, yeniçeri ağası, arkada damadın sağdıcı, sultanın ve damadın kethüdaları yer alırdı. Bunların arkasında da önünde çeyiz nahılı bulunançeyiz katarları gider, en arkada da mehter takımı yer alırdı (bak. gelin alayı).Ağır ağır ilerleyen alay, damadın sarayına ya da konağına ulaştıktan sonra çeyiz yerine teslim edilir, alay dağılırdı.

Çeyiz alayının halk düğünlerindeki biçimi daha sade olurdu. 19. yy'm sonunda İstanbul'da düğün haftasında çeyiz damat evine pazartesi günü götürülürdü. Çeyiz temiz, beyaz yatak bağlarına sarılıp azlığına ya da çokluğuna göre muhacir ya da öküz arabaları ile taşınır, kırılacak eşyalar ise bekçi ve hamallarla gönderilirdi. Çeyizle birlikte kız evinden bir ya da birkaç kadın da damat evine gider, çeyizi gelin odasına yerleştirirlerdi.

20. yy'm başlarında İstanbul köy düğünlerinde çeyiz, gelin alayı ile birlikte götürülürdü. Çeyiz sandığı arabanın arkasına yerleştirilir, en önde alaybaşı ve köyün hatırı sayılır kişileri, arkalarında gençler, bunların arkasında damat ve arkadaşları ile çalgı takımları, sonra kızlar ve genç kadınlar, en arkada da yaşlı kadınlardan oluşan alayla çeyiz damat evine ulaştırılırdı.

Günümüzde değişen ya da unutulan pek çok gelenek gibi çeyiz alayı da İstanbul düğünlerinde görülmez olmuştur.

Bibi. Melahat Sabri, "İstanbul Düğünleri", HBH, II, S. 23-24 (Mayıs 1933), 233-234; N. Anafarta, "Ümmügülsüm Sultan'ın Düğünü ve Sonu", Hayat Tarih Mecmuası, S. 7 (1971); Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 361; S. M. Alus, "Evlenme Düğünleri, Eski Düğünler", ISTA, X, 5413-5415; And, Şenlikler; Musahibzade, İstanbul Yaşayışı, (1992), 18-26.

MELTEM CİNGÖZ



ÇIĞERAÇAN, İBRAHİM HİLMİ

(1876, Tulça [bugün Romanya'da] - 12 Haziran 1963, İstanbul) Yayıncı.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ailesiyle istanbul'a geldi. Ortaöğre-



ÇINAR OLAYI

500

501

ÇIRAĞAN OLAYI

Yapılaşmaya rağmen Çınarcık sahili hâlâ denize girilebilen, halka açık doğal bir plajdır.



Nazım Timumgtu, 1994

nimden sonra 1895'te ikdam'âa. gazeteciliğe başladı. 1896'da Babıâli'de Kitap-hane-i İslam adlı ilk yayınevini kurdu. Bunu daha sonra kurduğu Kitaphane-i Askeri ile birleştirerek Kitaphane-i islam ve Askeri adıyla sürdürdü. Özellikle tarih, din, edebiyat, askerlik konularında kitaplar yayımladı.

II. Meşrutiyet'in ilanından sonra (1908) kısa bir süre Millet adlı günlük bir gazete çıkardı. Ayrıca ülke sorunlarına ilişkin Zavallı Millet (1912), Milletin Kusurları (1912), Milletin Hataları (1912), Türkiya Uyan (1913), Avrupahlaşmak-Felaketlerimizin Esbabı (1916) gibi kitaplar yazdı. Yayınevinin adı bu dönemde Kitaphane-i Hilmi olarak değişmiş, Cumhuriyet döneminde de Hilmi Kita-bevi olmuştur.

Babıâli'nin ilk Türk yayıncılarından olan Çığıraçan altmış yıl boyunca 1.000'i aşkın kitap çıkarmış, özellikle Ahmed Refik Altınay(->), Hüseyin Rahmi Gürpı-nar(->), Halit Ziya UşaklıgilO) gibi bir dönemin ünlü yazarlarının hemen tüm eserlerini basmıştır.



Bibi. T. Toros, "ilk Editörümüz Hilmi Çığıraçan", Kitap Belleten, no. 26 (Ağustos 1963), s. 7-8; N. Akbayar, "Osmanlı Yayıncılığı", TCTA, VI, 1685; J. Strauss, "istanbul'da Kitap Yayını ve Basımevleri", Müteferrika, I. (Güz 1993), s. 11.

ORHAN KOLOĞLU



ÇINAR OLAYI

4-14 Mart 1656 arasında istanbul'da meydana gelen ayaklanma. "Çınar Vak'ası", "Vak'a-i Vakvakiye" de denir.

Eylemler 9 Mayıs 1656'ya kadar sürmüş; kent, uzun tarihinin en korkunç ve etkili ayaklanmalarından olan bu olayın sarsıntısını Köprülü Mehmed Paşa'nm iktidara gelmesinden sonra atlatabilmiştir.

1650'den başlayarak saray ağalarının yönetimdeki güçlerini artırmaları, bundan duyulan hoşnutsuzluk, süren Girit Savaşı'nın getirdiği ağır mali yük ve yeni vergiler, bir ayaklanma için uygun ortamı hazırlamıştı. Zurnazen Mustafa Paşa' nm, elaltmdan kapıkulu askerlerini ayaklanmaya kışkırtması olayı çabuklaştırdı. Genelde ekonomik nedenlere bağlı olarak çıkan diğer ayaklanmalar(->) gibi Çınar Olayı da parasal nedenlere dayandırıldı. Fakat bunun yanında, yönetimin etkinliğini yitirmesi, saray ağalarının tepki uyandıran nüfuzu, kapıkulu askerlerinin disiplinsizliği ile olay korkunç tablolar sergileyerek gelişti. Kent, benzeri görülmedik cinayetlere tanık oldu; yaşam durdu, herkes günlerce evlere kapandı.

IV. Mehmed'in (hd 1648-1687) buhranlı dönemine rastlayan olayın ilk hareketi 27 Şubat 1656'da dağıtılan ulufeden sonra ortaya çıktı. Çok geç ödenen bu ulufede ve bir hafta sonraki yenisinde züyuf akçe denen ve bakır oranı çok yüksek paraların dağıtılması asker arasında tepki uyandırdı. 4 Mart günü, askerin ayaklanacağı duyulunca esnaf dükkânlarını kapattı, cemaat gelmediğinden

camilerde namaz kılmamadı. Devlet a-damları. saraya sığındılar. Yeniçeri, cebeci ve topçu askerleri ise'Etmeydam'n-da toplanmışlardı. Burada, saraya yürüme kararı alındı. Girit'ten dönen ve 9 ulufe almamış olan yeniçeriler, cepheden geldiklerini, aylıklarının hakça ve zamanında dağıtılması gerektiğini, verilen akçelerin 1.000'ine, esnafın 100 halis akçe verdiğini, halkın bu bakır akçelere "çingeneakçesi", "meyhaneakçesi" gibi adlar taktığını ilgililere duyurmak dileğindeydiler. O gün, birer sipahi cilan Rum Hasan Ağa'nın, Şamlı Mehmed Ağa'nın, Galata Voyvodası Karakaş Mehmed'in önderliğinde Atmeydanı'na yürüdüler. Saraya haber gönderip padişaha ihanet edenlerin idamlarını istediler. Saray ağaları, eylemci temsilcilerini padişahla görüştürmediler.

5 Mart günü yine Etmeydam'nda toplanan askerler, sonuç alıncaya dek dağılmamak için yemin ettiler. Padişahı ayak divanına(->) çağırmayı kararlaştırdılar. Kendilerine, IV. Mehmed'in ertesi gün ayak divanına çıkacağı haberi geldi. 6 Mart günü Alay Köşkü(->) önünde toplandılar. Padişahla ayaklanmacılar arasında elçilik yapanlardan mevkufatçı Kara Abdullah'ın askerleri hafife alması bir anda parçalanmasına yetti. Bu feci olayı padişah da Alay Köşkü'nün penceresinden izlemekteydi. Durumun ciddiyetim kavrayarak askere isteklerim sordu. Öne çıkanlar "Kullarınıza züyuf akçe vermek hazine darlığından ise saray ağalarının bu denli görkemli yaşamaları nasıl oluyor? Cümle işler onların elinde!" dediler. Aldıkları kızıl akçeleri bir peştemal dolusu ortaya attılar. Padişah, öldürülmeleri istenen 31 kişiden kızlarağası ile kapı ağasını hemen boğdurup Sur-ı Sulta-ni'den aşağıya attırdı. Ayaklanmacılar, bunların ayaklarına ip bağlayıp Atmeydanı'na sürüklediler. Bir çınar ağacına başaşağı astılar. Palalarla doğradılar. 7 Mart günü saray kapısında toplandılar. Verdikleri listede yazılı olan valide kethüdasının, Melekî Kadm'ın, Musahip Yusuf Ağa'nın, hasodabaşının, mimar Mustafa Ağa'nın ve diğerlerinin de idamlarını veya kendilerine teslimini istediler. Padişah iki zenci ağayı ve hasoda-başını da boğdurttu. Bunların cesetleri de asilerce sürüklenip yine çınara asıldı. Olanları duyan halk, korkudan evlerine kapanmış, çarşı pazar boşalmıştı. O gün vezirazamlığa getirilen Zurnazen Mustafa Paşa 4 saat sonra azledildi. Şeyhülislamlığa önce Memekzade Mustafa Efendi, ardından Hocazade Mes'ud Efendi atandı. Yeni vezirazam Siyavuş Paşa ise İstanbul'da değildi. Yeniçeri ağası, sek-banbaşı, defterdar da değiştirildi. Kara listeye yazılanların konakları mühürlendi. Kent o kadar ıssızlaştı ki ortalıkta kimse görünmüyordu. 8 Mart günü Etmeydam'nda toplanan ayaklanmacılar, idam edilmesi gerekenlerin çoğunun hâlâ serbest olduğunu bağırmaktaydılar. O gün çavuşbaşı yakalanıp idam edildi ve cesedi çınara asıldı. Kentte tellallar do-

laştıran asiler, firarilerin yerlerini bildirenlere zeametler verileceğini duyurdular. Yakalananlar idam edildiler.

9 Mart günü Melekî Kadın ile 4 adamı aynı akıbete uğradılar. Melekî Ka-dm'a halk arasında "Büyük Sultan" deniyordu. Konağı yağmalandı, serveti müsadere edildi. Çınara asılan cesetlerininderisi yüzüldü, karınları deşildi. Asilerbunların etlerini ve yağlarını doğrayıpağrılara iyi gelir diye satmaktaydılar.

10 Mart günü sipahilere ve yeniçerilere ulufeleri gümüş akçe olarak dağıtıldı.Kızıl akçeler de tedavülden kaldırılıp torbalarla denize atıldı. Yeni yeniçeri ağasıkentte kol gezdi ve dükkânlar açılmayabaşladı. 11 Mart günü Melekî'nin kocasıda idam edildi. Çınardaki cesetler indirilip gömüldü. Yakalanamayan GümrükEmini Hasan Ağa'nın saklandığı Galatasemtinde aranmadık ev bırakılmadı. Ga-lata'da bir çeşme ve bir mektep yaptırmış olan Hasan Ağa da bulunup idam e-dildi. Tutuklama ve idamlar izleyen günlerde de sürdü. 15 Mart günü İstanbul'aulaşan Siyavuş Paşa kentte düzeni sağlamaya çalıştı. Fakat azıtan askerlerin yağmaları önlenemiyordu. Bunlar istanbul'un çevre köy ve kasabalarını da soymaya koyuldular. Rum Hasan Ağa, görkemlibir konağa yerleşmişti. 25 Nisan günüSiyavuş Paşa eceliyle öldü. BoynuyaralıMehmed Paşa vezirazam oldu. 26 Nisangünü bir ferman çıkartılarak yollarda insanlara el sürenlerin, yanında kılıç ve silah bulunduranların, bağıranların, kul(asker) ya da ahali denmeyip cezalandırılacakları duyuruldu. 9 Mayıs l656'daise ayaklanmacı önderleri bir bahane ilesaraya alınıp idam edildi. Kent kapıları 2gün açılmadı ve aramalarda yakalanan20 kişi daha asıldı.

Bu olaylara "Çınar Vak'ası" denmesi öldürülenlerin çınara asılmalarındandır. Öte yandan dönemin din bilginleri, cesetlerin ve başların asıldığı bu ağacı, bir telmih sanatı yaparak cehennemin meyveleri insan başı olan ünlü vakvak ağacına benzetmişler, bu nedenle de olaya "Vak'a-i Vakvakiye" demişlerdir. Bibi. H. D. Andreasyan-F. Ç. Derin, "Çınar Vak'ası-Eremya Çelebi Kömürciyan'a Göre", İstanbul Enstitüsü Dergisi, III, s. 57-83; Si-lahdar Tarihi, I, 26 vd; Tarih-i Naima, VI, 139; J. von Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, X, İst., 1338, s. 251 vd.

NECDET SAKAOĞLU



ÇINARCIK

Yalova'nın 18 km batısında, İzmit Kör-fezi'nin Marmara'ya açıldığı güneybatı kesimindeki Bozburun'un doğusunda, Yalova İlçesi'ne bağlı yazlık yerleşme.

Adını sahildeki çınarlardan aldığı tahmin edilen Çınarcık, 1960 başlarında sükûneti, temiz denizi, bol balığı, ucuz sebze ve meyveleriyle İstanbulluların rağbet ettikleri bir tatil ve yazlık yeri olmaya başladı. 1960'larda, İstanbul'un orta gelir gruplarının mütevazı yaşamlarına uygun bir köy olarak önceleri sadece iki küçük otel, birkaç pansiyon, yirmi kadar da

yazlıkçılara kiralanan evle başlayan tatil turizmi hızla gelişti. 1970'lerden sonra, bir yandan yazlığa verilen evler, pansiyonlar, oteller çoğalırken öte yandan yazlık konut inşaatı hızlandı. Yörede sayısız tatil sitesi, çok daireli apartman blokları yapıldı. 1980 sonrasında yapılaşma hızla sahilden içerilere, tepelerin yamaçlarına doğru yaygınlaştı ve Çınarcık, gerek sahilden, gerekse tepelerden, Yalova ile âdeta birleşti.

Bir yandan İzmit Körfezi'nde deniz kirlenmesinin artması, öte yandan kasabanın kalabalıklaşması ve kentleşmesi yü- -zünden tatil yöresi olarak ilk dönemlerdeki çekiciliğini yitiren Çınarcık, gene de orada yazlık sahibi olanların vazgeçemediği, son yıllarda da Arap ve İranlı turistlerin sıkça ziyaret etmeye başladığı bir sayfiye beldesidir.

Çınarcık'ın Harmanlar ve Taşliman olmak üzere iki mahallesi vardır. 1990 sayımına göre yerleşik nüfusu 7.324'tür. 1993'te sürekli oturan nüfusun 10.000'i aştığı tahmin edilmektedir. Bu nüfus yaz aylarında 200.000'e kadar çıkmaktadır. Bucakta tek tek villa veya apartman daireleri olarak toplam 25.000 daire (hane) vardır. Bunların büyük bölümü kış aylarında boş kalmaktadır. Çınarcık'ta sahil, hâlâ denize girilebilen, halka açık doğal bir plajdır. Yalova üzerinden sürekli kara bağlantısı yanında Çmarcık'a yaz kış sabah ve akşam saatlerinde vapur seferleri yapılmaktadır.

İSTANBUL

ÇIRAĞAN EĞLENCELERİ

"Çırağ sefası", "bezm-i çerağ", "bezm-i gül-zâr", "çerağan âlemi" de denmiştir. İlkbahar ve ilkyazda, saray ve yalı bahçelerinde kandil ışığında yapılan sazlı sözlü eğlenceler.

Bir saray geleneği olan çırağan eğlenceleri için başlıca bilgi kaynağı Divan Edebiyatı'dır. Osmanlı müziğini ve edebiyatını etkileyen bu eğlencenin İstanbul halkının günlük yaşamında yaygınlığı söz konusu değildi. Ortaköy, Beşiktaş arasında bir yalı semti, bir cadde ile bu-

radaki birkaç kez yenilenen sahilsaray, bu eğlencelerin anısına "Çırağan" adını taşımaktadır. Önceleri Saray-ı Asafî denen Nevşehirli İbrahim Paşa'nm burada bulunan sahilsarayının bahçesinde Lale Devri (1718-1730) boyunca sık sık çırağan eğlenceleri düzenlenmişti.

Anodolu'nun kimi yörelerinde, örneğin Harput ve Diyarbakır'da "çaydaçıra" olarak bilinen ve içine neft konup yakılmış karpuz, kabak kabuklarının akarsu-ya bırakılmasıyla yapılan eğlenceleri andıran çırağan eğlencesinin İstanbul sarayına giriş tarihi bilinmiyor. Şair Nefî'nin (ö. 1034) bir kasidesinde sözünü ettiğine bakılırsa 16. yy'dan beri saray eğlenceleri arasındaydı. Fakat, bir dizi ayaklanma, karışıklık ve saray bunalımı nedeniyle 17. yy'ın ikinci yarısına doğru önemini yitirmişti. Bu eğlence türünün yeniden canlanışı Lale Devri'ndedir. Dönemin şair ve yazarlarının dolaylı biçimde temas ettikleri çırağan âlemlerinin, gündüzkü bahçe köşkü, havuz başı, la-lezâr, çemenzâr vb eğlencelerinin devamı olduğu ve mehtapsız gecelerde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bahçede kandillerle ışıklandırma yapılırken lalezârda da çiçekler arasına kandiller konmaktaydı. Bu romantik ortamda gazelhanlar, sazendeler, hanendeler çalıp söylüyorlar, ozanlar yeni dizeleri için bu meclislerde esin tepkiyorlardı. Mehtaplı gecelerde ise Haliç ve Boğaziçi'nde "serv-i sîmin" (ayışığının durgun sudaki aksi) seyri tercih ediliyor; sazlı sözlü âlem, yalı sofalarında ya da kayıklarda sürdürülüyordu.

Dönemin padişahı III. Ahmed (hd 1703-1730) ile Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nm ve yakınlarının eğlenceye düşkünlükleri ise çırağan âlemlerinin canlanmasında ilk nedendi. Fakat bu etkinliğin ortamı, Topkapı Sarayı iç bahçeleri ile Haliç ve Boğaziçi'ndeki sa-hilsaraylarla sınırlıydı. Toplumsal koşullar ve yaşam düzeni bakımından İstanbul halkının benzeri eğlenceler tertiplemeleri olanaksızdı. D'Ohsson, İbrahim Paşa'nm padişah onuruna düzenlediği bir eğlencede geniş bahçeyi yüzlerce kristal kandille donattırdığını, o geceki eğlen-

ceye lale çırağanı dendiğini ve benzeri gecelerin sarayda da âdet olduğunu, İbrahim Paşa Yalısı'na da Çırağan Yalısı dendiğini yazar. Buna karşılık çırağan âlemlerinin, özellikle klasik müzik ve Divan Edebiyatı üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Diğer yandan, sözü edilen mekânlarla, Emnâbâd, Neşetâbâd, Kandilli, Bayıldım, Kars-ı Süreyya, Nevâbâd, Yusuf Ağa, Sa'dâbâd, Karaağaç, İmrahor, Tersane, Eyüp-Bahariye vb köşk, saray ve bahçelerinde, çırağan eğlenceleri için özel düzenlemeler 'yapılarak mimariye yeni öğeler katılmıştı.

Bu eğlence geleneği III. Selim'e (hd 1789-1807) kadar sürdü. İlgi duyan son padişah II. Mahmud (hd 1808-1839) oldu. Fakat Tanzimat'a (1839) doğru alafranga eğlenceler ve "âb âlemi"(->) öne çıktı.

20. yy'ın başındaki geçmişe olumsuz bakma sürecinde çırağan eğlenceleri de hayal ürünü yakıştırmalarla tanıtılmak istenmiş bu amaçla Divan şiirinden konuya ilişkin dizeler seçilerek yorumlanmıştır.

Bir tür şehrâyin ve sözcük anlamı da "ışıklarla gece şenliği" demek olan çırağan, başta Nedim olmak üzere Nev'îza-de Ataî'nin, Fennî'nin, Rahmî'nin, Fâzıl-ı Enderunî'nin, Şeyh Galib'in şiirlerinde geçer. Çırağanı son kez işleyen Yahya Kemal Beyatlı'dır. Özellikle Nedim'in iki yekahenk (tek konulu) gazeli, çırağanı betimlemektedir. Bunlardan bestelenmiş olan ilki Erişdi nev-bahar eyyamı açıldı gül ü gülsen / Çerağan vakti geldi lâlezânn dîdesi ruşen dizeleriyle başlar. Diğeri ise Yine bezm-i çemene lâle firûzân geldi / Müjdeler gülşene-kim vakt-i çerağan geldi, dizeleriyle başlar. İzzet Ali Paşa, bu şehrâyinler için yazdığı gazeline Nigâh-endaz olanlar bağda seyr-i çerağana / Zemini benzetirler âsuman-ı encüm-efşâna dizeleriyle girmiş ve çırağan için çiçek tarhlarının ay-dmlatılışım betimlemiştir.



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   113   114   115   116   117   118   119   120   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin