Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə125/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   ...   134

Bibi. S. Ansoy, Çanak, Çömlek ve Seramik Sanatının Düşündürdükleri, İst., 1950; A. Cimcoz, "Göksu ve Hasan Usta", Hafta, 1940; R. Demangel-E. Mamboury, Le quartier deş Manganes et la premiere region de Constan-tinople, Paris, 1939; J. W. Hayes, "Excava-tions at Saraçhane in istanbul", The Pottery, Princeton, 1992; U. Peschlow, "Byzantinische Keramik aus İstanbul", İstanbuler Mitteilun-gen, S. 27-28 (1977-1978); R. Stevenson, "The Pottery", The Great Palace oftheEmpe-rors, Oxford, 1947; Evliya, Seyahatname, I; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; İnciciyan, istanbul.

FİLİZ YENİŞEHİRLİOĞLU

ÇÖP

İnsanların yaşamsal, sosyal ve ekonomik faaliyetleri sonucunda işe yaramaz hale gelen ve akıcı olabilecek kadar sıvı içermeyen her türlü madde ve malzeme.



Günümüzde olduğu gibi, Osmanlı döneminde de İstanbul'un sokaklarının temizliği, çöplerin toplanması ve imhası gibi beledi hizmetler devlet görevlileri tarafından görülmekteydi.

Belediye öncesi klasik Osmanlı kent yönetiminde, İstanbul'un temizliği, çöplerin toplanması ve imha edilmesi konusunda yetkili teşkilat, çöplük subaşısı-nın yönetiminde "arayıcılar" denilen meslek grubunun oluşturduğu bir birimdi (bak. arayıcı esnafı).

Arayıcı esnafı, İstanbul'da sokaklarda, caddelerde ne kadar mezbele, çerçöp varsa zembiller ile taşıyıp deniz kenarlarında tekneler içine yığıp içinde akçe, mangır, çivi ve başka eşya bulup geçinen bir sınıftı.

Ancak geleneksel şehir yönetimi birçok hizmeti aktif olarak yerine getirecek güce sahip olmadığından, beledi hizmetlerden bazıları, bu arada temizlik hizmeti de, halk tarafından yerine getiriliyor, bunun denetimini de çöplük suba-şısı yapıyordu. Halkla, subaşıya bağlı arayıcılar arasında temizlik ve çöplerin toplanması konusunda bir işbölümü, bir paylaşım söz konusuydu. Çarşı temizliğinden çarşı esnafı, mahalle aralarının, meydanların, sokakların temizlenmesinden ve konut çöplerinin toplanmasından arayıcı teşkilatı sorumluydu. Çarşıların temizliğinden esnaf kethüdası, mahalle aralarının temizliğinden ise mahalle imamları haberdar olmak zorundaydı. Çarşıların temizliği için yapılacak harcamalar ise âvarız(->) sandığı denilen esnaf sandıklarından karşılanıyordu.

İstanbul Kadılığı sicilinde bulunan kentin temizliğine ilişkin Ağustos 1695 ve Mayıs 1696 tarihli iki belgede, bu tarihlerde İstanbul'un mahalle ve çarşılarının pis ve çöple dolu olduğu belirtiliyor; bunların toplanıp, denize dökülmesi ve bu işten sorumlu olan vakıf temsilcilerinin, mahalle imamlarının ve esnaf temsilcilerinin para cezasına çarptırılmaları gerektiği yolunda başkent subaşısına uyarıda bulunuluyordu. Klasik Osmanlı şehir yönetiminde İstanbul'u çöplerden temizlememenin bir cezai yaptırımı da vardır. Bu yaptırım para cezası verilerek ya da ilgili kişiyi evinin yahut dükkânın önün-

istanbul Şehremaneti tarafından "tanzifat resmi" adı altında ve her ay hane başına aldığı 4 kuruşluk çöp vergisine ait makbuz (1896). Necdet Sakaoğlu ısiyonu

de falakaya yatırıp döverek ödettirilirdi. Bu belgelerden, o tarihlerde İstanbul'un çöpünün önce ayıklandığım, sonra mavnalarla Marmara Denizi'ne belirli bir u-zaklıkta suya döküldüğünü, bu çöplerin akıntı ile dağıldığını anlıyoruz. Bu uygulama bazı kaynaklara göre 1953'e kadar sürdürülmüş, ancak bu tarihten sonra çöp depolama sahaları aranmaya başlamıştır.

1826'da Yeniçeri Ocağı kaldırılınca su-başılık teşkilatı da ortadan kalkmış; temizlik işlerini denetlemek ve yürütmek

Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğü'nde 1993'te meydana gelen faciadan sonraki kurtarma çalışmaları. Nadya Gabeoğlu, 1993

ÇÖP


532

533


ÇUBUKLU

Tablo H

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçinde Yıllık Atık Oluşum Miktarları ile İlgili Tahminler (milyon ton)

1990

rüntülü sokakları ve çöp yığınlarıyla iç içe bir yaşamı beraberinde getirmiştir. Bu duruma çare olarak 1868'de yeniden düzenlenen şehremaneti, belediye ten-zifat memurları tayin etmiş ve tenzifat a-rabaları alınarak temizlik işi ihaleye verilmiştir. Bu çabaların da karşılıksız kaldığını Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey(->) Bir Zamanlar istanbul adlı eserinde ayrıntılı olarak anlatmaktadır.

1858'de kurulan Altıncı Daire-i Beledi-ye(->), istanbul'un Galata ve Beyoğlu semtlerinin tüm sorunlarıyla, bu arada temizlik sorunuyla da görevlendirilmiştir. Bu dönemde Galata-Beyoğlu civarları Şişli'ye doğru büyümeye başlamış, ancak bu büyümeye uygun bir altyapı ağı tesis edilememişti. Özellikle temizlik ve kanalizasyon hizmetleri yetersiz kalıyordu. Semtlerin pislikleri alelacele kurulan bir tesisle Kasımpaşa Deresi'ne akıtılıyordu. Başlangıcından beri Haliç, kıyı semtlerinin kanalizasyon ve çöp gibi atıklarının boşaltıldığı bir yerdi. Altıncı Daire-i Belediye de, aynı şekilde, mezbahanın atıklarını, çöp ve kanalizasyonunu Halic'e boşaltmaya devam etmiştir. Temizlik hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için 20 Nisan 1859'da çıkarılan "Sokaklara Dair Nizamname"de Altıncı Daire bölgesindeki sokaklar üç sınıfa ayrılmış, temizlik işleri eksiltme usulü ile müteahhitlere verilmiştir. Ayrıntılı düzenlemelere rağmen, Altıncı Daire-i Belediye de temizlik hizmetleri konusunda başarılı olamamıştır. Bunu o dönemde istanbul'a gelen seyyahların gözlem ve hatıratlarından da çıkarmak mümkündür.

istanbul'un temizlik işlerini yürütecek düzenli bir teşkilat ancak II. Meşru-tiyet'ten sonra, Topuzlu Cemil Paşa döneminde kurulabilmiş, 1911'de Nezafet-i Fenniye Müdüriyeti adım alan bu teşkilatın gelişmesini I. Dünya Savaşı koşulları engellemiştir.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, istanbul'un temizlik hizmetlerinden sorumlu teşkilat, istanbul Belediyesi'dir. İstanbul Belediyesi, Belediye Kanunu'nun 15/1 maddesi ile umuma açık olan yerlerin temizliğine, intizamına bakmak; 15/ 10 maddesi ile umuma ait yerlerde, beldenin umumi temizliğim bozacak şeyleri kaldırmak; 15/13 maddesi ile "umumun selamet, sıhhat ve huzur ve istirahatine tesiri melhuz olan.... süprüntülük mevkilerini ve şartlarım evvelden tespit ve ilan etmek ve ona göre ruhsata bağlamak ve 15/23 maddesi ile sokak, meydan, iskele, köprü, pazar, panayır yerleri gibi umumi mahalleleri daima temiz tutmak, yıkamak, temiz sularla sulatmak, kışın çamur ve karları ve buzları kaldırtmak" ile görevli kılınmıştır. 1984'te 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ile İstanbul Belediyesi, bir metropol belediyesi teşkilatı haline gelmiş ve kentin temizliğinden artık ilçe belediyeleri sorumlu kılınmıştır. Büyükşehir Belediyesi olarak İstanbul belediyesi ilgili kanunun kendisine yüklediği (madde 6/j) çöplerin ve sana-

^, KEMERBURGAZALIBEn\!) * „

barajı "<& AYAZAĞA

t ÇÖP TRANSFER İSTASYONLARI • ÇÖP DEPOLAMA SAHALARI

istanbul'daki mevcut (üstte) ve proje halindeki (altta) çöp sahaları. Sevim Budak

yi atıklarının toplanma yerlerinin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve imhası için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmekten sorumludur. Ayrıca 2872 Sayılı Çevre Kanunu gereğince çıkarılan 4 Mart 1992 tarihli Katı Atık Yönetmeliği, Hastane Atıkları Yönetmeliği ve 11 Temmuz 1993 tarihli Zararlı Atıklar Yönetmeliği de büyükşehir belediyesine bazı yükümlülükler getirmektedir.

Kanun ve diğer düzenleyici işlemler, çöplerin toplanması ve imhası görev ve yetkisini belediyelere veriyorsa da bu görevin belediyelerce yerine getirilemediği, gerekli kaynağın bir türlü sağlanamadığı bilinmektedir. Yapılan araştırmalar çöp alanlarının yanlış seçiminden dolayı, İstanbul'un çöpünün yine İstanbul halkının zararına olacak şekilde, içme sularına karıştığını ortaya koymuştur. Açıkta depolanan çöplüklerden her gün yeraltı sularına 2.500 ton kirli su karıştığı hesaplanmıştır (bak. çevre sorunları).

1953'e kadar Marmara ve Halic'e dökülen İstanbul çöplerinin, bu tarihte kıyıda kötü görüntüler oluşturması sebe-

biyle karada depolanması için başlatılan çalışmalar sonucu ilk "düzenli" çöp depolama sahaları oluşturulmuştur. Şehre nispeten yakın yerlerde küçük çukurların doldurulması şeklinde başlatılan uygulama, daha sonra derin vadilerden oluşan büyük boşlukların keşfedilmesiyle devam etmiştir. İlk kullanılan çöp depolama sahaları (ki bugün bazıları kapatılmış ve üzerlerinde toplukonuttan sanayi sahalarına kadar varan her türlü yapılaşma izni tanınmıştır) Kemerburgaz, Ha-bipler, Halkalı, Merdivenköy, Sanayi Mahallesi, Ümraniye, Yakacık çöplükleridir. Bu çöplüklerden Habipler, Merdivenköy, Sanayi Mahallesi ve Yakacık çöplükleri günümüzde kapatılmıştır. Yakacık Çöplüğü'nün üzeri toprakla örtülerek kazanılan sahada- çok hatalı bir şekilde toplukonut yapımına izin verilmiştir. 1993'te patlayarak ölümlere sebep olan ve dünya literatürüne ilk "çöp heyelanı" olarak geçen Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğü ise kısa süreli kapatılmış ve rehabilitasyon çalışmaları başlatılmıştır.

İstanbul'un çöp ve temizlik sorununa çözüm bulmak amacıyla pek çok proje ve fizibilite çalışmaları yapılmıştır. Bunlardan ikisi özellikle önemlidir. 1980'de Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) çerçevesinde hazırlanan çalışma bunlardan ilkidir. Diğer çalışma ise Mart 1989' da başlayıp, bir kredi anlaşmasının imzalanmasıyla Ağustos 1993'te bitirilebilen CH2M Hill International Ltd ve Antel Arıtma AŞ isimli iki özel şirkete hazırlattırılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Katı Atık Yönetim Etüdü'dür. 1980'de yapılan çalışma (Solid Waste Mahagement in the Metropolitan Area of istanbul, Final Report) İstanbul çöpleri bakımından iki önemli gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bunlardan birincisi İstanbul'un ve özellikle gecekondu bölgelerinin toplam atık miktarının yüzde 90'a yakınının 40 milimetreden küçük atıklardan, yani kül ve cüruf gibi maddelerden oluşması dolayısıyla, bunların yakma ünitelerinde yakılıp bertaraf edilemeyeceği; sadece ve sadece depo edilerek bertaraf edilebileceğiydi. Bu da birçok yeni çöp sahaları demekti. İkinci gerçek ise yine aynı nedenlerden dolayı klasik sıkıştırmak çöp toplama araçları almaya devam etmenin çok verimsiz ve gereksiz olduğuydu. Bu çalışmada 1995'e kadar çöp miktarında gerçekleşmesi tahmin edilen artış ve sanayi çöpleri ve bileşimleri de hesap edilmiştir. Bu hesaplamada kişi başına çöp üretimi günlük 0,8 kg, yıllık 297 kg olarak esas alınmıştır. 1979 için İstanbul'un toplam çöp miktarının, nüfusun 1.288.000 olduğu dikkate alınırsa, yılda 1.030.400 ton olduğu hesap edilebilir. (1985-1987 arasını kapsayan dönemde aynı çöp miktarının günde yaklaşık 5.000 tona, günümüze gelindiğinde ise yaklaşık 8.000 tona yükseldiği tahmin edilmektedir). İstanbul'da iskân ve ticaret bölgelerinden kaynaklanan katı atıkların içinde bulunduğu tahmin edilen 330.000 ton dönü-

1,11


Avrupa Yakası

0,55


Asya Yakası

1,66


Toplam

şüme tabi tutulabilecek nitelikteki maddenin, ancak 50.000 tonu dönüştürülebilmektedir.

1994'e gelindiğinde ise 1980'de yapılan yukarıdaki çalışma baz alındığında, İstanbul'un tüm bölgelerinde kullanılan plastik miktarının üç kat artarak yüzde 3'ten yüzde 10-12'ye çıktığı, cam miktarının yüzde 1-2'den yüzde 3-5'e çıktığı, kâğıt miktarının yüzde 10'dan yüzde 15'e, madeni atıkların ise 1-1,5'tan yüzde 2-2,5'a yükseldiği tahmin edilmektedir. Buna ilaveten atıkların birim ağırlığında da 350-400 kg/m3'ten 170-350 kg/m3'e doğru bir düşüş kaydedilmiştir. Bu arada nüfusun aşırı şekilde arttığı ve artmaya devam ettiği ve günde kişi başına üretilen çöp miktarının da 0,8 kg'ye takılıp kalmadığını vurgulamak gerekmektedir. Aynı zamanda çöplerin bileşimleri de değişmiştir: Gecekondu nüfusunun yaşadığı bölgelerde çöp bileşimi küçük tanelidir ve kış aylarında kül biçiminde kendini göstermektedir. Gelir düzeyi yüksek nüfusun yaşadığı bölgelerde ise çöp bileşimi iri tanelidir ve genelde plastik, cam ve karton esaslıdır. Ayrıca bu bölgelerde günlük çöp üretiminin kişi başına 1,5 kg'yi geçtiği görülmektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Katı Atık Yönetim Etüdü, 1994'te planlama aşamasından uygulama aşamasına geçebilmiştir. Bu etüt 1990'dan başlayarak 2020'ye uzanan bir tahmin yelpazesi o-luşturmuştur. Bu etüde göre 1992'de İstanbul'da yılda 2.000.000 ton katı atık, 40.000 ton da sanayi atığı üretilmiştir. 2020'de ise katı atık miktarı ikiye katlanarak 4,8 milyon tona ulaşacaktır.

Aynı çalışmaya göre 1990'da kişi başına ortalama atık oluşumu, Avrupa yakasındaki belediyeler için 0,66 kg/kişi/ gün, Asya yakasındaki belediyeler için 0,58 kg/kişi/gün 21 belediyenin tümü için 0,63 kg/kişi/gündür.

Bu değerin 2000'de 0,75 kg/kişi/güne yükseleceğini nihayet 2020'de 0,80 kg/ kişi/günü bulacağını tahmin etmektedirler. Yine bu çalışmada İstanbul'da günde 4.500 ton çöpün üretildiği hesaplanmıştır. Bu miktarın 2000'de 7.340 tonu aşıp 2020' de 13.010 tonu bulacağı tahmin edilmektedir. Bu atıkların, geri kazanılamayan bölümü için Avrupa yakasında yaklaşık 77.000.000 m3'lük, Asya yakasında ise yaklaşık 44.000.000 m3'lük depolama sahasına ihtiyaç olacağı da ifade edilmektedir. Projenin esası bu çöplerin Avrupa yakasında Küçükçekmece, Bakırköy, Eyüp, Gaziosmanpaşa, Şişli; Asya yakasında Pendik, Kadıköy ve Ümraniye



2000

2010

2020

1,71


2,34

3,01


0,97

1,35


1,74

2,68


3,69

4,75


transfer istasyonlarında işleme tabi tutulup sıkıştırılması ve daha büyük araçlarla iki büyük düzenli depolama sahasına gö-mülmesidir. Bu iki büyük düzenli depolama sahalarından Avrupa yakasındaki-nin yeri Kemerburgaz'ın 14 km kuzeyinde, Çiftalan kasabasının hemen güneyindeki eski linyit ocakları olarak tespit edilmişken, daha sonra bu karardan vazgeçilmiş, Kemerburgaz'ın yaklaşık 10 km kuzeyindeki bölgede karar kılınmıştır. Asya yakasındaki depolama sahası ise Ömerli Havzası'nm yaklaşık 10 km kuze-yindedir. Hastane atıkları için ise 24 ton/ günlük kapasiteli yakma tesisleri inşa edilecektir. Yine endüstriyel atıklar için yukarıda belirttiğimiz depolama sahalarında özel olarak geçirimsiz hale getirilmiş yerler ayrılacaktır. 51.430.630 milyon Alman Markı tutarındaki bu proje, kamuoyunda eliştirilere de uğramıştır. Transfer istasyonlarım hiçbir ilçe kendi sınırları içinde istememektedir. Bunun yanında, Avrupa yakasında tespit edilen depolama sahası iyi işletilemezse sızıntı sularının hemen yakınındaki Haliç'le bağlantılı dereye karışması ihtimali bulunmaktadır. Asya yakasındaki depolama sahası sızıntı sularının ise Şile'ye dökülen bir dere ile Karadeniz'e ulaşması durumunda yörenin turizm potansiyelini o-lumsuz yönde etkileyeceği kaygıları vardır. Ayrıca Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nce de bu projenin Çevresel Etki Değerlendirme Raporu'nun yapılmadan uygulamaya geçirilmesinin çok hatalı olduğu ifade edilmiştir. Bütün bu eleştiriler ışığında proje yeniden değer-

Çubuklu

istanbul Ansiklopedisi

lendirmeye alınmıştır. Bu maddenin yayıma hazırlandığı sırada bu değerlendirmeler sürmekteydi.



Bibi. B. Kurtar, "İstanbul'un Katı Atık Problemi", Çevre ve Mühendis, (TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yayın Organı), Yıl: l, S. 2; E. Torunoğlu-G. Demirer, "Yerel Yönetimler, Katı Atıklar ve Teknoloji Sorunu", Türkiye'de Çevre Kirlenmesi Öncelikleri Sempozyumu 21-22 Mayıs 1991, Boğaziçi Üniversitesi, ist.; 1. Ortaylı, Tanzimattan Sonra Mahalli İdareler, (TODAİE yayını), Boğaziçi Üniversitesi, Ankara, 1974; ay, Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, İst., 1985; Ali Rıza, Bir Zamanlar, A. Baştürk-A. Demir, "Katı Atık Tesislerinin Planlanması ve İstanbul'da Yapılan Çalışmalar", istanbul'un Çevre Sorunları ve Çözümleri Sempozyumu, 9-13 Nisan 1990, (Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu Yayını), ist.; D. Or-hon, "istanbul'un Çöp ve Zararlı Atıklar Sorunu", istanbul'un Çevre Sorunları ve Çözüm Yollan, (İTO yayını), ist., 1991; Türkiye'nin Çevre Sorunlun 91, (Türkiye Çevre Sorunları Vakfı yayını), Ankara, 1991; M. T. Gönüllü-A. Baştürk-H. A. San, "Sızıntı Suyu Problemi Bakımından istanbul Katı Atık Depo Yerlerinin incelenmesi", Çevre 86 Sempozyumu, 2-5 Haziran 1986, Ege Üniversitesi, izmir; istanbul Büyük Şehir Belediyesi Katı Atık Yönetim Etüdü, 1993.

SEVİM BUDAK



ÇUBUKLU

Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Paşa-bahçe ile Kanlıca arasında, Beykoz İlçesi' ne bağlı mahalle. Aynı zamanda Boğaz' da Anadolu kıyısının dokuzuncu iskele-sidir.

Kızılcık başta olmak üzere çeşitli ağaçlan, bostanları ve çubuk lülesi ile ünlüdür. Buradaki yerleşmenin başlangıcı Bizans çağına kadar inmektedir. Eremya Çelebi Kömürciyan'a göre, o zamanlar, huzur ve sükûn anlamındaki "Eirenaeon" ismiyle tanınmıştır. S. Eyice, 5. yy'm başlarında Aziz Aleksandros'un şakirtlerinden Keşiş İoannes'in burada Eirenaeon' da Akametoi Manastm'nı kurduğundan söz etmiştir. 300 rahibin geceli gündüzlü aralıksız İncil ve dualar okumalarından ötürü "Uykusuzlar Manastırı" anlamındaki "Akametoi" sözcüğü buraya yakıştırıl-

ÇUBUKLU

534


535

ÇUHACILIK

mistir. Bu manastırın ünü kısa sürede çevreye yayılmış, manastıra yeni odaların, misafirhanenin ve hastanenin eklenmesiyle, büyük bir yapı topluluğuna dönüşmüştür. R. Janin, 13. yy'a kadar manastırın ayakta durduğunu ve üç sarnıcına da çeşitli yayınlarda değinildiğini belirtmiştir. A. Timoni de, Çubuklu iskele çeşmesinin 200 adım güneybatısındaki bir tümsekteki kalıntıdan söz etmiştir.

Çubuklu isminin nereden geldiği kesinlik kazanamamıştır. Çubuk lülesinin burada yapılmasından dolayı bu adı aldığı ileri sürülürse de tarihi kaynaklarda başka bazı söylentiler vardır. Bunlardan birisine göre, II. Bayezid, Trabzon Valisi Şehzade Selim'in (Yavuz Sultan Selim) bir davranışına kızarak onu İstanbul'a çağırmış ve kızgınlığını yenemeyerek burada ona sekiz çubuk vurdurmuştur. Başka bir söylentiye göre, II. Bayezid, Şehzade Selim'e sekiz kızılcık çubuğu vererek yere dikmesini istemiş, "Oğlum bu sekiz çubuğu yere dik, sekiz yıl sonra meyvesini yiyeceksin" demiştir. Bunun üzerine Şehzade Selim, çubukları yere dikmiş ve sonra da dua etmiştir: "Yarabbi, bu çubuklar meyve versin ve verdikleri meyveleri meşhur et". Söylentiye göre, kızılcık çubukları o anda yeşermiş, her biri medine hurması büyüklüğünde, beşer dirhem ağırlığında meyveler vermiş, bundan ötürü de köye Çubuklu ismi verilmiştir.

Osmanlı padişahları bu bölgeden av yeri olarak yararlanmışlardır. Nitekim Erem-ya Çelebi Kömürciyan, "Çubuklu padişah bahçesidir. Buranın meyva ve sebze yetiştirilen bostanına bostancılar nezaret eder" diye yazar. 150.000 m2'lik alana yayılmış Çubuklu Korusu, aynı zamanda Boğaziçi'nin sevilen bir mesiresiydi. Çubuklu aynı ismi taşıyan suyu ile de ün yapmıştır. Buradaki bahçelerin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanmamakla beraber, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'n-deki Mevacib Def terleri'nâe "Bahçe-i Çubuklu" olarak isminin geçmesi III. Mu-rad'dan (hd 1574-1595) sonraki bir tarihte varlığım göstermektedir. Baharda bül-bülleriyle ün yapan Çubuklu, III. Ah-med zamanında (1703-1730) imar edilmiş, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa buraya büyük bir havuz ve güzel bir çeşme yaptırmış, ayrıca çevresine ve dere boyuna çınar ağaçları dikilmiştir. Bundan sonra da Çubuklu Mesiresi "Feyzâbâd" ismini almış, havuz ve ulu çınarların altı rağbet görmüştür.

18. yy'm ortalarında Çubuklu hasbah-çe olmaktan çıkarak köy haline gelmiş ve halk buraya yerleşmiştir. Boğaziçi' nin çeşitli yerlerindeki bostancı ocaklarından birisi de burada kurulmuş.

Çubuklu'nun günümüze ulaşmış ilginç yapıları vardır. Bunların başında Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın sarayı gelir.

Abbas Hilmi Paşa'nın sarayının yekpare mermerlerle kaplı olup 150.000 altın liraya yaptırıldığı söylenmektedir. Somaki mermer sütunlarla, havuz ve selse-billerle süslü salonları, masif ceviz ağa-

Çubuklu'nun denizden görünümü.



Hazmı Ohurer, 1993

çından duvarlarıyla kasrın tüm Boğaziçi'ni gösteren kulesine asansör veya 152 basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Abbas Hilmi Paşa, Türkiye'nin hiçbir yerinde elektrik yokken koruya yaptırdığı bir elektrik jeneratörü ile hem Çubuklu Camii'ni hem de kasrı aydınlatmıştır. Ayrıca Çubuklu'da bir ilkokul ile köyün üstünden geçen yolu yaptırmıştır.

Çubuklu'da eski köşk ve yalılardan günümüze ulaşabilenler yok denilecek kadar azdır. İskele yanındaki yalılardan üçü yol açılabilmesi için kamulaştırıla-rak yıkılmıştır. Rıfat Paşa, Zühtü Paşa yalıları da yıkılmıştır.

19. yy'a kadar mesire yeri olma özelliğim koruyan Çubuklu, o zamanlar Büyük ve Küçük Çubuklu olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Küçük Çubuklu'nun kıyı boyundaki düzlüğünde padişah sarayı, saray bahçesinin fundalıklarla kaplı bir köşesinde üç büyük yapı, önünde de av alanını içeren bir orman yer alırdı.

1814-1815'te hazırlanan Bostancıbaşı Defterleri'ne göre kıyıda Çubuklu Has-

Çubuklu'dan

bir görünüm.

Tahsin Aydoğmuş

bahçesi, harap bir cami, Çakal Burnu ve Mâ-i Leziz Çeşmesi yer alıyordu.

I. Dünya Savaşı'ndan önce Şirket-i Hayriye'nin yayımladığı Boğaziçi isimli eserde Çubuklu'dan söz edilirken "Şirket-i Hayriye'nin tesisinden önce Çubuklu'da yalıların bulunduğu yerler hep bostandı. Çubuklu'nun bülbülleri meşhurdu. İlkbaharda zevk ehli kayıklarla bülbül dinlemeye gelirlerdi. O bostanların yerine ilk yalıları yaptıranlar Abdülme-cit'in vezirlerinden Rıfat Paşa, kızları ve oğlu Rauf Paşa'dır" denir.

Vapur iskelesinin yanında Börekçi Hasan Bey'in Göztepe Suyu ve Maden Suyu isimleri ile meşhur suları olduğu; Hasan Bey Gazozu namı ile meşhur gazozun Çubuklu'daki bu sularla yapıldığı; arka taraftaki taşocaklarının da kirecinin meşhur olduğu söylenir.

Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) eski Feyzâbâd Kasrı olan yalının sırtındaki geniş koru, Avrupa üslubunda laklar (küçük göller), kaskadlar, havuz ve heykellerle bezenmiş; kıyıda çocuk-

lar için beş yalı yaptırılmış; ayrıca semt şenlensin diye de halka karşılıksız arsa dağıtılıp köylerin kurulması sağlanmıştır.

Çubuklu Koyu'nun kuzeyinde kıyı şeridi üzerinde bugün de yer alan gaz depoları, Boğaziçi'nin bu kesimi için her zaman tehlike olmuştur. Reşat Ekrem Koçu bunların ne zaman kurulduğunu tam tespit edememiş, ancak Mehmed Eşref Bey'in 1324/1906'da yayımlanan Boğaziçi haritasında gösterildiğine göre, o tarihten öncesine ait olacağını ileri sürmüştür.

Çubuklu'daki önemli tarihi yapılardan Çubuklu Ocağı Mescidi'nin yapım tarihi kesinlikle bilinmemekte, bununla beraber, mescidin Çubuklu Hasbahçesi'nde-ki bostancı neferleri için yaptırılmış olduğu isminden anlaşılmaktadır.

Hüseyin Ayvansarayî, "İşbu mesiredeki bostancı neferlerinin kışlasının cami-idir. Minberini bostancıbaşılardan Ağababası Halil Ağa koymuştur, hatibine de yevmiye 7 akçe vakfetmiştir" demektedir. 1814-1815 tarihli bir Bostancıbaşı Def-ten'nde "harap camii şerif olarak gösterilmiştir. Çubuklu Camii 19ö3'te bir hayır derneğince onarılmış, yanındaki arsanın eklenmesiyle genişletilmiş, duvarları yenilenmiştir. Ne var ki, Çubuklu Ocağı Mescidi günümüzde orijinal durumdan büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Çubuklu Çeşmesi, Çubuklu'nun ünlü çayırının kenarında, yüzyıllık çınarların, ulu söğütlerin gölgesinde yer alır. Bu zarif çeşmeyi Lale Devri'nin büyük veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1721-1722'de yaptırmıştır.

Çubuklu Çayırı'nda, aynı ismi taşıyan Çubuklu havuzunun halkın "Acısu" ismini yakıştırdığı suyu, köyün ardındaki tepelerden gelmektedir. Seyyid Vehbî'nin tarih manzumesini yazdığı kitabesinden havuzun Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığı ve Çubuklu Mesire-si'nin bunun yapımından sonra Feyzâ-bâd ismini aldığı öğrenilmektedir.

Feyzâbâd ismini taşıyan Çubuklu Me-siresi'ndeki namazgahın mihrap taşı günümüze ulaşmıştır. Namazgahın ne zaman yapıldığını belirtecek herhangi bir kanıt ise yoktur.

Bugünkü yerleşme vapur iskelesi çevresinde ve buradan içeri doğru toplanmıştır. Semtin kuzeydoğusunda akaryakıt depolarının önünde, batısında da Dalgıç Okulu'nun önünde özel amaçlı iskeleler vardır. Çubuklu Korusu uzun süreler iyi korunmuş, ancak 1985'ten sonra tepelerde Boğaziçi'nin görünümünü bozan lüks villalardan oluşan siteler kurulmaya başlanmıştır. Korunun içindeki Hıdiv Abbas Paşa Köşkü (bak. Hıdiv Kasrı) restoran ve otel olarak seçkin bir turistik merkez haline getirilmiştir. Ana yerleşmede ise çevre sanayi kuruluşlarında çalışan ve çoğunluğu iç göçle İstanbul dışından gelmiş bir nüfus yaşamaktadır.



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin