Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi


DAMAT İBRAHİM PAŞA DARÜLHADİSİ



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə129/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   126   127   128   129   130   131   132   133   134

DAMAT İBRAHİM PAŞA DARÜLHADİSİ

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından İstanbul'da yaptırılan ve Acımusluk Medresesi olarak da tanınan yapı, Cağa-loğlu'nda eski adı Acımusluk olan Cemal Nadir Sokağı üzerindedir.



Hadîkatü'l-Cevâmfye göre, Damat İbrahim Paşa Hocapaşa Mescidi olarak anılan Sahaf Süleyman Efendi Mescidi'

ne minber koydurmuş, yanına bir darül-hadis ve tek hamam yaptırmıştır.

Medresenin yapım tarihi ve mimarı hakkında kesin veriler elde edilememiştir. İbrahim Paşa'nın damat ve sadrazam olduktan sonra İstanbul'da giriştiği geniş çaplı imar faaliyetinin büyük bir bölümü mimarbaşı Kayserili Mehmet Ağa tarafından yürütülmüştür. Acımusluk'taki medrese de büyük bir olasılıkla bu bağlamda, 1717'den sonra yapılmıştır. Medresenin plan özellikleri bakımından İbrahim Paşa'nın Nevşehir'deki külliyesi içinde bulunan medresesine (1139/1726) benzemesi dikkat çekicidir ve onun kadar olgunlaşmamış ayrıntıları nedeniyle tasarımının daha erken tarihli olduğu ileri sürülebilir.

Medreseyle ilgili bilgiler geçen yüzyıl ortalarına kadar izlenebilmektedir. Taş-baskı 19. Asır istanbul Haritası'nda mescit görünmemektedir, fakat hamam medrese, sebil ve mektep belirtilmiştir. 1869' da medrese işler durumdadır; 1914'te ise on iki odasından üçü haraptır. Aradan geçen süre içinde binanın bozulmasına neden olarak Babıâli yangınları ve 1894 depremi anılabilir. Bugün kuzeydoğu revak sütunlarının birinde, güneydoğu sütunlarının üçünde bulunan çemberler de yapının bu felaketlerden sonraki tak-viyesiyle ilgili olabilir.

Darülhadis ve çevresi zaman içinde değişikliğe uğramıştır. Sahaf Süleyman Efendi Mescidi arsasına Ferah Hanı yapılmış; hamam ve medrese çevredeki yapılaşma arasında sıkışmış, sokaktan görünmez olmuşlardır. Cumhuriyet döneminde özel mülkiyete geçen bina matbaa olarak kullanılırken ara duvarları ve revak sütunlarının birkaçı kaldırılmış, betonarme strük-türlü yeni taşıyıcılar eklenmiştir. Kapı ve pencere söveleri, ocak yaşmaklan gibi özgün öğelerim yitiren medrese, mülkiyet bölünmesinden de olumsuz biçimde etkilenmiştir. Güneydoğu revakları arasına örülen bir duvarla ikiye ayrılan medreseye bugün Cemal Nadir Sokağı no. 22 ve 24'teki kapılarla ulaşılmaktadır. No. 22'nin bodrumundaki yıkık bir duvardan medresenin güneydoğu koluna ait hücre ve revaklara geçilmektedir. Medresenin no. 24'teki girişinde hâlâ kısmen mevcut olan asıl kapısından, rampalı beşik tonuz örtüsü korunmuş olan merdivenle yol seviyesinden yaklaşık 2,5 m aşağıdaki avlu revaklarma ulaşılmaktadır. Medresenin Cemal Nadir Sokağı üzerinde yalnızca girişi vardır. Sokak üzerinde yer aldığını sandığımız diğer öğeleri (avlu duvarı, dükkânlar vb) günümüze ulaşmamıştır.

İlk tasarımında medresenin dikdörtgen planlı bir avlu çevresinde "U" oluşturacak biçimde sıralanan on iki hücre ve bir dershaneden oluştuğu anlaşılmaktadır. Uzun ekseni kuzeydoğu-güneyba-tı doğrultusunda olan avlu revaklarla çepeçevre sarılmıştır. Giriş yönü dışında üç kenar boyunca dizilen hücreler arasındaki geçitten kuzeydoğudaki helalara ulaşılmaktadır. 1914'te var olduğu belirti-



Damat İbrahim Paşa Darülhadisi

Zeynep Ahunbay

len çamaşırhane ve gusülhane bugün yoktur. Üstü betonarme bir döşeme ile kapatılan avludaki şadırvan kaldırılmış; avlu zeminine dökme mozaik karolar yerleştirilmiştir.

Avlunun güneybatı köşesine, hücre dizisinin bir ucuna yerleştirilen dershanenin girişi güneydoğu kenarı üzerindedir. Kapıdan geriye yalnız iç taraftaki kemeri kalmıştır; kapı açıklığı genişletilmiş, kuzeydoğu duvarının bir bölümü kaldırılarak iç düzeni bozulmuştur. Pan-dantifli bir kubbeyle örtülen dershanenin güneybatı duvarında bir niş, kuzeybatı duvarında bir üst pencere, kuzeydoğu yönünde revağa açılan bir alt pencere izi sezilmektedir. Hücrelerden daha büyük olan dershane, hücre dizisiyle aynı dış çizgiye oturtulduğundan, kütlesi avlu yönüne doğru itilmiş ve revakta daralmaya neden olmuştur. Bu sıkışma nedeniyle, hücre kolları önünde kubbeli olan revak örtüsü, dershane çevresinde dar uzun aynalı tonozlara dönüşmüştür.

Dershanenin hücre dizisinin bir ucunda ve avlunun köşesinde yer aldığı plan düzeni Osmanlı klasik dönemi medreseleri arasında yaygın değildir, ancak 18. yy'da dershanenin hücrelerle dış cephede hemyüz olduğu, yapı adasının veya parselin köşesine yerleştirildiği uygulamalar görülmektedir. Bunlardan Galata' da Valide Kethüdası (1705), Sultanahmet' te Kabasakal, Nevşehir'de Damat İbrahim Paşa medreseleri günümüze ulaşan başlıca örnekler olarak anılabilir. Bugünkü durumuyla medresenin özgün cephe düzenini kavrayabilmek hemen hemen olanaksızdır. Cemal Nadir Sokağı üzerinde, üstü sıvanarak özgün niteliğinden kaybeden kapıdan başka kayda değer bir şey görülememektedir. Yan cepheler bitişik yapılarla kapatılmıştır. Ancak batı yarısı görülebilen kuzeydoğu cephesi derleme taşlar ve tuğla kırıklarıyla oluşturulmuştur. Bu düzensiz örgü kuzeybatı köşesinde yerini iri bloklara bırakmaktadır. Onarımlarla değiştiği açık olan cephedeki pencerelerin söveleri ve demir parmaklıkları sökülmüş, kemer aynaları boşaltılmıştır. Kalan izlere göre üstten te-ğetli sivri kemerleri olan pencerelerin ke-

mer sırtları bir sıra tuğla ile çevrelenmiştir. Cepheye ait saçak kornişi korunamamıştır; duvarın mevcut çatı yapılırken yükseltildiği örgü farkından anlaşılmaktadır. Dershane ve hücre kubbelerini örten kiremit örtülü yeni çatı üstünde özgün bacalara ait bir iz görünmemektedir. Dış cephedeki özensizliğe karşın, avlu çevresindeki mermer sütunlara oturan revak düzeni İbrahim Paşa'nın Şeh-zadebaşı'ndaki külliyesinin medresesiy-le aynı mimari kaliteye ulaşmaktadır. Sütunların kaideleri yükseltilen döşeme içine gömülmüştür. Medresede 18. yy sanatından değerli izler taşıyan başlıca ayrıntılar olan başlıklarda baklavalı tipin üç çeşitlemesi uygulanmıştır. Medresenin batı parçası yakın zamana kadar matbaa olarak kullanılırken, matbaanın taşınmasıyla şu anda büro ve depo olarak hizmet vermektedir. Diğer bölüm de afiş baskı atölyesi ve kâğıt deposu olarak kullanılmaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 52; M. Aktepe, "ibrahim Paşa'ya Ait iki Vakfiye", TD, XI (1960), s. 150; ay, "Damat İbrahim Paşa Evkafına Dair Vesikalar", TD, XIII (1963), s. 17-26; Ayverdi, İstanbul Haritası, B4; M. Erdoğan, Lale Devri Başmiman Kayserili Mehmed Ağa, ist., 1962; Kumbaracılar, Sebiller, 31; Kürükoğlu, İstanbul Medreseleri, 337; Kütü-koğlu, Darü'l-Hilafe, 41.

ZEYNEP AHUNBAY



DAMAT İBRAHİM PAŞA KÜLLİYESİ

Şehzadebaşı'nda Şehzade Camii'nin kıble tarafındaki dış avlusunun güneydoğusunda Şehzadebaşı ve Dede Efendi caddelerinin kesiştiği köşededir.

III. Ahmed'in (hd 1703-r1730) Jünlü sadrazamı Nevşehirli Damat îbrahim Pa-şa(-») tarafından darülhadiş ve kütüphane olarak yaptırılmıştır. Darülhadisin dershanesi mescit olarak kullanıldığı ve sonradan yapıya bir de minare eklendiği için bu yapıya Darülhadis Mescidi gibi adlar da takılmışsa da, Ahmed Refik Altmay'ın yayımladığı ve yapının bittiği yıla ait bir divan kaydında bu yapıdan sadece "kü-tübhane-i şerife ve darülhadis-i münife" olarak söz edilmektedir Ayvansarayî "mes-cid-i nıezbur darülhadisin dershanesidir" dediğine göre, 18. yy'm sonu, 19. yy'm başında aynı zamanda mescit olarak kullanılmaktaydı. Ayrıca Hadîka'da "niescid-i mezbure müceddeden minare bina ve minber vazolundu" dendiğine göre, ilk yapılışında minare ve minberinin olmadığı anlaşılmaktadır.

Yazılı kaynaklarda İstanbul'da birçok darülhadisten söz edilirse de bunların a-yakta kalan en eskisi Süleymaniye Külli-yesi'nin(->) darülhadisidir. Bu yapı da Sinan dönemindeki özgün durumu ile ko-runmamıştır. Osmanlı mimarisinde darül-hadislerin kendilerine özgü bir tipolojisi yoktur. Büyük bir çoğunluğu diğer medreselere benzer. Ve sadece hadis ilmi o-kutulan medreseler içinde mimari açıdan en önemlisi, kendine özgü planıyla Damat İbrahim Paşa'nın yaptırdığı bu da-



DAMAT İBRAHİM PAŞA

548

549

DANİEL

rülhadistir. Kaldı ki, bu da sadece bir da-rülhadis olarak değil, aym zamanda bir kitaplık ve onlarla birlikte tasarlanmış bir sebil ve çeşmeden oluşmaktadır.

Bir avlu çevresinde düzenlenen yapının girişinin iki yanında simetrik olarak biri kitaplık, diğeri dershane olarak kullanılan iki kubbeli oda vardır. Dershane ve kütüphane revaklarına birkaç basamak merdivenle çıkılmaktadır. Birbirlerine saçakla bağlı olan bu giriş öğelerinin karşısında, avlunun güneydoğu yönüne "U" biçiminde yerleşmiş, revaklı öğrenci hücreleri vardır. Güneybatıda revak yoktur. Açık bir eyvan etrafında bir tarafta iki oda, diğer tarafta bir oda bulunmaktadır. Bu odaların boyutları ve eyvanın varlığı burasının bir yazlık dershane ve belki de müderris için bir daire olduğunu düşündürmektedir. Hücreler arasında revak altından helalara geçilir. Avlunun ortasında büyük ağacın altında bir şadırvan vardır. Sözü edilen avlu, özellikle girişin iki yanındaki merdivenlerle çıkılan ve revaklarla çevrili olan galeriler, dershane ve kitaplık bu küçük külliyenin karakteristik öğelerini oluştururlar. Avlunun güneybatısındaki küçük hazirede padişah damatları olan, başta Damat ibrahim Paşa olmak üzere, oğlu Damat Mehmed Paşa'mn ve Damat Mustafa Pa-şa'nm mezarları ve başka mezarlar bulunmaktadır. Bu hazirenin büyük kemerli pencerelerinin içinde o dönemin karakteristik dövme demir parmaklıkları vardır. Yapının kuzeybatı köşesindeki sebil ve yanındaki çeşme, yükseltilen yollar nedeniyle 60 cm kadar asfalta gömül-

müşlerdir. Sebil ve yanındaki çeşme, üzerindeki kitabeye göre 1132/1719'da, inşaatın tamamlanmasından önce bitirilmiştir. Darülhadisin kapısında ise yapının tümünün bittiği tarih Arapça bir beyitle 1133/1720 olarak verilmiştir.

Yapı mimari üslubu ve bezemeleriyle Lale Devri mimarisinin İstanbul'daki ö-nemli anıtlarından biridir. Özellikle mermer panolar üzerindeki değişik çiçek motifleriyle kabartmalar, Lale Devri üslubunun karakteristik örnekleridir. Dershane ve kitaplık basit kubbeli hacimlerdir. Kubbe geçişi tromplarla gerçekleşir ve mukarnas bir korniş trompların altında bütün duvarlarda dolaşır. Her iki odanın önündeki revakların tonozları çiçek motifli süslü madalyonların egemen olduğu bir desenle süslenmiştir. Dershane camiye çevrildiği zaman yapılan minare, daha yeni dönemlerde de tamir görmüş olmalıdır. Yapının temel konstrüksiyonu taş ve tuğla almaşık duvar örgüsüdür. Mescit yapılmadan önce de var olması gereken mihrap beşgendir ve dilimli bir kubbesi vardır.

Minarenin yapımından önceki dershane ile çeŞme ve sebil arasındaki bağlantı bugün pek anlaşılmıyor. Dershane duvarı ile sebil arasında bir geçit var o-labilir. Çeşme ve sebilin ortak ve geniş bir saçağı vardır. Mukarnas başlıklı yarım sütunlarla ayrılan beş açıklıklı sebilin pencerelerindeki baklavalı dövme demir şebekeler, rozet ve en üst sıralarında bir stilize lale motifiyle süslenmişlerdir. Sebil pencerelerinin karakteristik taş kemerlerle biten açıklıklarının üzerindeki ge-

ARASTA (D1REKLERARASI) ŞEHZADEBAŞI CAD. ^

niş alınlar, ince bir mukarnas sırasıyla ikiye ayrılmış ve en alttaki banda beyitler yazılmıştır. Çeşme, klasik üslup ta, sivri kemerli bir nişin içinde bir yazıt ve musluk çevresindeki hafif kabartma kaş kemerli bir aynadan oluşmaktadır. Taç kemerin ortasında bir kabartma rozet ve dikdörtgen çerçevenin köşelerinde yine gül desenli rozetler vardır.

Damat ibrahim Paşa'mn külliyesi türünden bir hayratın sosyal içeriğini anlamak açısından yapının vakfiyesindeki bazı noktalar aydınlatıcıdır. Darülhadislerin hocalarının öğretim hiyerarşisindeki yerlerinin en üst düzeyde olduğunu Süley-maniye Darülhadisi'nden biliyoruz. Bu vakfiyede, darülhadisin müderrisinin imparatorlukta en çok ücret alan hoca olması gerekliliği vurgulanarak kendisine 100 dirhem maaş bağlanmıştı. Hocanın iki yardımcısı özgür bir programla tasavvuf dersleri vereceklerdi. Ayrıca bir de mes-nevihan kadrosu açılmıştı. Kütüphanede çalışan beş kişiden başka, bir mücellit, dersler sırasında buhur yakan, sebil ve çeşmeyi temizleyen, suyollarına bakan, helaları temizleyen, ortalığı süpürüp temizleyen görevliler, kapıcılar ve darülhadisin suyu Bozdoğan Kemeri'nden(->) geldiği için, bu kemerin korunmasıyla ilgili bir bekçi, külliyenin bakımı için bir taşçı, bir duvarcı ve bir kurşuncu, bir çöpçü, bir saki ve suculardan oluşan 35 kişilik kadro herhalde küçük bir külliyeye tahsis edilen en zengin vakıf kadrolarından biridir. Vakfın ilk mütevellisi de kurucuların oğlu Mehmed Paşa idi.

Bu vakfiye ibrahim Paşa ile Fatma

Damat ibrahim Paşa Külliyesi'nin planı. (Revak boyutları varsayımsaldır.) Darülhadisin planı: Zeynep Ahunbay, vaziyet planı: Doğan Kuban

Damat ibrahim Paşa Külliyesi'nin sebilinden bir ayrıntı. Doğan Kuban

Sultan'ın bu kütüphane ve darülhadise ne kadar önem verdiklerini gösterdiği kadar Lale Devri'nin özgün eğilimlerini de açıklamaktadır. Buradan Damat ibrahim Paşa ile karısı Fatma Sultan'ın o dönemin tasavvuf ve rintlik atmosferinde özel bir ağırlıkları olduğu ve Mevlevîliğin hamisi oldukları anlaşılıyor. Dönemin suya verdiği önem ise, darülhadisin kadrosunda bulunan su tesislerinin ve suyollarının bakımı ile görevli olanların, sucuların ve bir sakinin varlığından anlaşılıyor. Yaratılan mimari ortam bu özgün öğretim programının amacına uygun niteliktedir. Avlunun giriş tarafından yükselmiş iki platforma oturan kubbeli hacimlerle onları birbirine bağlayan ve giriş için de özel bir saçak oluşturan düzenleme, istanbul mimarisindeki en güzel avlu girişlerinden birisidir. Külliye ile birlikte

yapılan, yolun darülhadis tarafındaki 37, karşı tarafındaki 45 tane dükkân, Fatma Sultan ve ibrahim Paşa'mn kente hediye ettikleri diğer bir önemli kentsel düzenlemeydi. Aslında üstü açık bir arasta olarak küçük külliyeye eklenmiş olan bu dükkânlar Osmanlı tarihindeki kentsel düzenlemeler içinde az bulunan örnekler arasında anımsanmalıdır. 19. yy' in ünlü Direklerarası(~>) bu dükkânlar önündeki revaklardı. istanbul'da kent içindeki yollar etrafında bulunan revak-lann biri burada, diğeri de daha küçük bir ölçüde Nuruosmaniye Külliyesi'nin(->) karşısındadır. Osmanlı döneminde, Roma ve Bizans dönemlerinin dükkanlı re-vaklarının tek örneği budur. Bunu, belki de ibrahim Paşa'mn tarihe olan merakına ve antik kitapları okumasına borçluyuz.

Bugün yapı pek bakımlı değildir. Avlusunda kitaplıkla hücreler arasına itina-sız bir işçilikle çirkin bir ek yapılmıştır. Dershanesi mescit olarak kullanılmaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadtka, I, 52; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 328; Kumbaracılar, Sebiller, 33; Goochvin, Ottoman Architecture, 368-370, 457; M. Aktepe, "Nevşehirli ibrahim Paşa", 1A, IX, 234-239; ibrahim Paşa Vakfiyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, no. 1959; Fatih Camileri, 150-151.

DOĞAN KUBAN



DAMİANU MANASTIRI

Boğaziçi sahilinde bugünkü Beşiktaş ile Ortaköy arasında 9. yy'ın sonunda yapılmış Bizans manastırı.

Manastırın kurucusu olan Damianos, Slav kökenli bir saray görevlisi idi. III. MihaePin 842-867 arasında süren hükümdarlığının ilk dönemlerinde mabeyinci olarak, imparatorun iktidarını pekiştirdiği 856'dan sonra ise önde gelen politikacılardan biri olarak faaliyet gösteren Damianos, 865'te, saraydaki görevini bırakmaya ve kendi kurdurduğu manastırda keşiş olarak yaşamaya mecbur tutuldu. Bir kaynakta, yapının, VI. Leon(~0 (hd 886-912) tarafından 896'da yazlık ikametgâh olarak kullanıldığı belirtilmektedir.

Damat İbrahim Paşa Külliyesi'nde bir revağın tavan

süslemesinden görünüm. Doğan Kuban

Bibi. A. Berger, Untersuchungen zu den Pat-ria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 704; Janin, Constantinople byzantine, 470-471.

ALBRECHT BERGER



DANİEL (Ayios, Stylites)

(409, Mertha -11 Aralık 493, Konstan-tinopolis) Din adamı.

Aziz (ayios) payesini taşıyan Daniel bir asket (çilekeş rahip) olan Aziz ihtiyar Simeon'un en tanınmış müridiydi ve Patrik Akakios(-») ile birlikte monofizit akımına (İsa'nın tek doğalı olduğunu savunanlara) karşı mücadelesiyle de bilinir.

Adıyaman civarındaki Samosata (Samsat) yakınlarında doğan Daniel, 12 yaşında bir manastıra katıldı. Bizans'ın doğu topraklarında çeşitli yerlerde bulunduktan sonra, Antiokhea (Antakya) civarında, bir sütunun tepesinde yaşayan ihtiyar Simeon'un yanına gitti. Böylesi zor bir yaşamı seçen azizlerin ilki olan Aziz Simeon, 16 m yüksekliğindeki sütunun üzerinde, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen ziyaretçileri kabul ederdi. Bu görüşmeden etkilenen Daniel, 460'ta Konstan-tinopolis'e döndükten sonra, şehre 4 km uzaklıkta, Boğaziçi'nde bir dikmenin üstüne yerleşti ve burada yaşamının 33 yılını geçirdi.

Bizans yazmalarına göre, Daniel Kons-tantinopolis'te bulunduğu dönemde İmparator I. Leon'dan (hd 457-474) daha büyük nüfuza sahipti ve tek kelime bile Grekçe bilmediği halde, ona (herhalde çevirmenler aracılığı ile) danışmanlık yapardı.

I. Leon'dan sonra tahta geçen II. Leon da kısa sürede ölünce, iktidarı zor kullanarak ele geçiren Konsül Basiliskos (hd 475-476) 451'de Halkedon Konsili(-») tarafından yasaklanmış monofizitliği canlandırmak istediğinde Konstantinopolis halkının büyük tepkisi ile karşılaştı. Patrik Akakios, Ayios Daniel'den yardım isteyince, yaşadığı sütundan (33 yıl içinde ilk ve son kez) inerek mücadeleye katıldı. Çatışmalar sırasında şehirde büyük yangınlar çıktı, binlerce kitap ve sanat eseri yok oldu. Basiliskos'un 476'da bir manastıra kapanmayı kabul etmesiyle son bulan karışıklık dönemi, Ayios Daniel'in halkın gözündeki saygınlığını daha da artırdı.

Yaklaşık seksen yıl boyunca çok zor bir yaşam biçimini seçen Daniel'in cenaze töreni, bunun tam tersine çok görkemli olmuştu. Binlerce mumun yandığı törende, bedeni çok değerli taşlarla süslenen bir lahte yerleştirilmişti. Daniel, kilise mozaiklerinde Aziz ihtiyar Sime-on'la birlikte resmedilir. Portrelerinde ise, omuzları aşan saçı ve uzun sakalı ile bir direğin üstünde ya da bir sepetin içinde gösterilmiştir.



Bibi. N. H. Baynes, Three Byzantine Saints, 1948, s. 1-71; H. Delehaye, Leş Saints Stylites, Brüksel, 1923, S. 1-94; S. A. Harvey, "The Po-litization of Byzantine Saints", University of Birmingham Fourteenth Spring Symposium of Byzantine Studies, 1981, s. 36-37; R. Brow-ning, "The Low Level Saints Life in the Early

DARLIK BARAJI

550


551

DARPHANE

Byzantine World", ae, s.123, 127; D. Millir, "The Emperor and the Stylite: A note on the Imperial Office", ne Greek Orthodox Tlıeolo-eical Review, 1970, s. 207-221.

AYŞE HÜR

DARLIK BARAJI

bak. BARAJLAR VE BARAJ GÖLLERİ



D'ARONCO, RAJMONDO TOMMASO

(31 Ağustos 1857, Gemona - 28 Mart 1932, San Remo) 1893-1909 arasında Türkiye'de çalışmış ve pek çok önemli yapıtın müellifi olan tanınmış italyan mimar.

DAronco birkaç kuşak boyunca inşaat işlerinde çalışan bir aileden gelmekteydi. Aile geleneğine uyarak çok erken yaşta babasının şantiyesinde çalışmaya başladı. İlkokuldan sonra Gemona Sanat Okulu'na ve üç yıl Avusturya'nın Graz kentindeki Baukunde'ye (yapı meslek okulu) devam etti. Burada onu çok etkileyen iki hocası olmuştu: Neoröne-sans bir beğenisi olan L. Theyer ile gotiğe eğilimli F. Schmidt. Hocalarının da yönlendirmesiyle İtalya'ya mimar olma kararı ile döndü.

1877'de Venedik Akademisi'nin mimarlık ve bezeme kurslarına başladı. Yeteneğini hemen fark eden Giacomo Fran-co'nun derslerine devam etti. Buradan 1880'de çok yüksek notlar ve ikinci dereceden enstitülerde mimari çizim öğretmenliği diploması alarak mezun oldu. Massa Carrara Enstitüsü'nde ilk görevine başladı (1881-1882). Bunu Palermo Teknik Enstitüsü (1883-1885), Mes-sina Üniversitesi (1886) izledi.

R. D'Aronco, 1893'te Türkiye'den bir çağrı aldı. 1851 Londra Evrensel Sergisi'n-den başlayarak hemen tüm uluslararası sergilere katılan Osmanlı Devleti bu kez İstanbul'da bir sergi düzenlemek iste-ğindeydi. Tarım-Orman ve Maadin Nazırı Selim Melhame başkanlığında ve üye olarak Osman Hamdi Bey, Mimar A. Valla-ury, Saray Başmühendisi Berthier ve bazı yüksek memurlardan oluşan bir hazırlık komitesi kurulmuştu.

Sergi yapılarının projelendirilmesi i-çin çeşitli isimler üzerinde durulduysa da sonunda Selim Melhame, İtalya'nın İstanbul Elçisi Kont Collobiano aracılığıyla Raimondo D'Aronco ile ilişki kurdu. 11 Temmuz 1893 günlü Moniteur Ori-ental'in yazdığına göre Osmanlı Tarım ve Sanayi Ürünleri Ulusal Sergisi'nin projelerini hazırlamak konusunda R. D'Aronco ile anlaşma yapıldı. Ağustos ayında başlayan çalışmalar, kış boyunca sürdü. Temel atma töreninin tüm hazırlıklarının tamamlandığı sırada 10 Temmuz 1894 günü İstanbul'da büyük hasara neden olan şiddetli bir deprem oldu. Maddi zararın da büyük olduğu deprem sonrasında sergi için ayrılmış paraların onarımlara aktarılması gerekti ve sergiden vazgeçilmek zorunluluğu doğdu. R. D'Aronco, sarayın ve Evkaf Nezareti'nin kadrosunda başta büyük camiler olmak

DAronco nün

Çamlıca'da

Rıza Paşa

Köşkü

(üstte) ve



Kireçbumu'nda

Cemil Bey

Yalısı (sağda)

için yaptığı

tasarımlar.

Afife Baturfotoğraf

koleksiyonu

üzere önemli yapıların onarımlarında çalışmaya başladı.

İstanbul'da çalıştığı 1893-1909 arası R. D'Aronco'nun profesyonel yaşamının en verimli dönemi oldu. Çoğunluğu yarışma projeleri olan İstanbul öncesi çalışmaları, genellikle eski üslupları canlandıran, yarışmaların gereklerine bağlı olarak neogotik, neobarok vb çizgiler taşıyan tasarımlardı. Dönemi için tipik olan ve fazla bir yorum çabası gerektirmeyen bu uyarlama süreci kısa sürdü. Egzersiz yaparcasına denediği stiller arasında Çin kökenli canlandırmalar bile vardı. Düzenli ve disiplinli bir akademik eğitiminin olmayışı kendine özgü kişisel bir dil geliştirmesine, stilistik kurallara fazla bağlanmayan, tersine onları yenilemeye çalışan bir tasarım anlayışına yol açmıştı. İstanbul ise hem eşsiz coğrafyası hem de binlerce yıllık zengin mimari mirasıy-la, kendini özgürce açık tuttuğu üslup çoğulluğuna yepyeni boyutlar ekledi.

D'Aronco'nun 1900'lere kadar süren İstanbul'daki ilk dönem çalışmalarında eklektisist ve historisist yaklaşım belir-

gindir. Deprem sonrasındaki onarımlarda İstanbul'un özellikle Türk dönemi yapılarım içeriden tanımak olanağını bulması ona yeni yorum fırsatları vermişti. Örneğin 18. yy İstanbul barok mimarlığını yeni katkılarla kullandığı Yeniçeri Müzesi, Tarım, Orman ve Maadin Nezareti binaları (halen Marmara Üniversitesi rektörlük binası) ve bugün Maçka'da bulunan II. Abdülhamid ÇeşmesiO) özgün uygulamalar olarak belirtilebilir.

A. Vallaury ile birlikte çalıştıkları Hay-darpaşa'daki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası (halen Marmara Üniversitesi Kampusu) ve Numune Hastanesi, bu historisist yaklaşımın en görkemli örneklerindendir.

Yıldız Sarayı'ndaO) gerçekleştirdiği yapılar Avrupa mimarlık örneklerine daha yakın çizgiler taşır. Bu yaklaşım, 1898' de İmparator II. Wilhelm'in ziyareti için yaptırılan Şale Köşkü ek binası, harem bahçesinde bugün birçoğu mevcut olmayan çeşitli limonluk ve seralar, Yeni Saray, tiyatro vb tasarımlarla örneklenebilir.

D'Aronco, 1900'den sonra art nouveau eğilimlerin ağırlığını duyurduğu bir anlayışa yöneldi. Sultanın resmi terzisi J. Botter için tasarladığı büyük konut, meslek yaşamında bir dönüm noktası oldu (bak. Botter Apartmanı).

İstanbul'da yoğun bir çalışma içinde bulunduğu sırada katıldığı Dekoratif Sanatlar Uluslararası Sergisi Proje Yarışma-sı'nda birinciliği kazandı. 1902'de Torino' da açılan sergi, D'Aronco'nun Avrupa çapında tanınmasına, 20. yy başı mimarlığının saygın isimleri arasına girmesine ve İstanbul çalışmalarının da öğrenilmesine yol açtı.

Türkiye'deki uygulamaları da artık genellikle art nouveau biçimlere sahipti. En çok bilinen çalışmaları arasında Beşiktaş'ta Şeyh Zafir Türbesi, Kitaplık ve Çeşmesi, Karaköy Meydanı'nda, İ958'de söküldükten sonra kaybolan küçük Mer-zifonlu Camii, Yıldız Sarayı'nda İstabl-i Amire'ye ait ahır ve manej, çeşmeler, Çini Fabrika-i Hümayunu, Fenerbahçe'de Botter Evi (yıktırıldı), Dahiliye Nazırı Mem-duh Paşa için Arnavutköy'de silah koleksiyonu ve kitaplık pavyonu (değiştirildi), Yeniköy'de Huber Köşkü (bugün Cumhurbaşkanlığı Yazlık Konutu), Ziraat Bankası Direktörü Cemil Bey için Ki-reçburnu'nda yalı (restoran) ve nihayet Tarabya'da İtalyan Elçiliği Yazlık Binası sayılabilir.



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   126   127   128   129   130   131   132   133   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin